X

Bedenlerimizi ne çok eleştiriyoruz farkında mısınız?

Yazılarımda yeme bozukluklarını ele alıyor, bunların gittikçe daha fazla insanı etkileyen ciddi ruhsal ve fiziksel rahatsızlıklar olduğunu vurgulamaya çalışıyorum. Hem bu konudaki uzman kişilerin açıklamalarının hem de hislerimin yol göstericiliğine güvenerek yeme bozuklukları hakkında yanılgıları, peşin hükümlü fikirleri ve yanlış anlamaları gün yüzüne çıkarmaya, sizleri de bunları sorgulamaya davet ediyorum.

Gerek okumalarım sırasında, gerek yazılarımı hazırlarken olsun beden algısı, kilo alma korkusu ve kısıtlayıcı diyetler gibi genellikle yeme bozukluklarıyla ilişkilendirilen meselelerin aslında günlük konuşma ve sohbetlerimizin bir parçası haline geldiğini, insanların birbirlerinin kiloları ve bedenleri hakkında iyi ya da kötü niyetli yorum yapmaktan çekinmediğini, daha da yaralayıcısı hemen hepimizin içinde “Sen bu halinle yeterli değilsin; bedenin bu haliyle yeterince iyi değil, onu değiştirmelisin,” diye konuşan kötücül bir ses olduğunu fark ediyorum.

Diğer bir ifadeyle, bedenlerimiz ve sağlığımız hakkında sarf ettiğimiz kelimeler belki de kilolarımızdan daha, çok daha ağırlar. Dili nasıl kullandığımız bu tür meselelerin döndüğü diyaloglarda sandığımızdan daha büyük bir etki yaratıyor ve bu nedenle diyorum ki bedenlerimizle ve yiyeceklerle daha sağlıklı bir ilişki kurmak için dili nasıl kullandığımıza dikkat edelim ve bugünden başlayarak ufak ufak değişikliklerle daha yapıcı, daha olumlu bir söylem benimseyelim.

Karşımızdaki insanın bedeni ya da yeme alışkanlığı üzerine yorum yaparken aslında ona iltifat etmek istiyor olabiliriz ama bu iyi niyetimizi başka şekilde de gösteremez miyiz? Sözlerimizin ağırlığını nasıl göründüğümüzden ya da “Kilo mu verdin? Harikasın!” gibi doğrudan beden odaklı övgülerden, karşımızdakinin kişiliğine, iyi mizacına ve huylarına kaydırmayı denesek? Onda sevdiğimiz özellikler neler, bizi sakinleştiriyor mu, huzur mu veriyor, yanında kendimizi daha güvende mi hissediyoruz… İşte bu tür sorgulamalar üzerinden kuracağımız bir diyalog hem karşımızdakini daha mutlu edecek hem de bizlere o insanda neyi sevdiğimizi daha iyi anlama şansı verecektir.

Öte yandan, farz edelim, tanıdıklarımız, arkadaşlarımız veya ailemiz hiçbir art niyet taşımasa da doğrudan nasıl göründüğümüz hakkında yorum yapıyor ve kilo verip vermediğimizi soruyor. Bu durumda ne yapabiliriz?

Öncelikle, karşımızdaki insanın tıpkı bizim gibi bu meseleleri konuşmanın normal sayıldığı bir kültürden etkilendiğini ve aslında bizi inciten, üzen bir şey yaptığını fark etmediğini bilelim. “Bu konuyu açarken hiçbir kötü niyetin olmadığını biliyorum ama bedenim hakkındaki her türden yorum bana yarardan çok zarar getiriyor. Daha farklı şeylerden konuşsak, hayatımızda neler olup bittiğinden, en son hangi oyunu izlediğimizden, hangi kitabı okuduğumuzdan bahsetsek. Bak, mesela ben geçen yaz bir kampa katılmıştım, orada…” Ve belki de laf lafı açar, aramızda çok daha besleyici ve zengin bir diyalog kurulur.

O zaman, “diyet kültürü”nün dayattığı konuşmalara hayır diyelim! Şimdi bir düşünün bakalım, siz de aşağıdaki cümleleri sık sık kullanıyor ya da başkalarının ağzından duyuyor musunuz?

Şişmanladığımı hissediyorum.

Kilo almak bir duygu değil. Ya da illa ki olumsuz algılanması gereken bir durum da değil, hatta bazen kilo almak insanı iyileştiren ve güçlendiren bir sonuç bile olabilir.

Sizi eleştiren ve yargılayan iç sesinizin “Şişmanladın, kilo aldın” diyen kanalını kapatın ve ona şununla vurun:
Bugün biraz rahatsız hissediyorum ama çözemeyeceğim bir durum değil.

Kilo vermişsin ve muhteşem olmuşsun!

Yukarıda da bahsetmiştim bundan; diyet kültürü kilo kaybının sebebi ne olursa olsun, nasıl yapılırsa yapılsın bunun iyi bir şey olduğu düşüncesini aşılar. Hâlbuki karşımızdaki insan yaşadığı depresyon, bir hastalık ya da yeme bozukluğu yüzünden kilo vermiş olabilir. Sağlığı bu açıdan kötü etkilenmiş olabilir ve kilo alması gerekirken sizin “iltifatınızla” kafası karışabilir. Yani ona hiç yardımcı olmuyorsunuz!

O zaman, karşımızdakinin nasıl göründüğünden ziyade nasıl hissettiği hakkında konuşmayı deneyebiliriz.
Bugün yaramazlık yaptım. Yarın daha masum yiyecekler yemeliyim.

Yiyecekler ahlaki değer taşımazlar; yiyecek sadece yiyecektir. Bizi besler, rahatlatır, neşelendirir ve güçlenmemizi sağlar.
Yediğimiz bir şey bizi “değerli” ya da başkalarından daha “iyi”, daha “başarılı” kılmaz. Çünkü hiçbir yiyeceğe “masum”, “kötü” gibi etiketler yapıştıramayız.

Korkup kaçtığımız her yiyecek, kendimizi mahrum ettiğimiz her besin bizi kısıtlayıcı diyetlerin döngüsüne sokar ve kendi kendimizin hapishanesinde esir oluruz. O zaman: Fazla düşünmeyin ve istediğiniz şeyi yiyin!

Bu pantolon beni şişman mı gösterdi?

Böyle konuştuğumuzda yine kilolu olmanın mutlaka bizi kötü gösterdiği gibi bir peşin hükümle yola çıkmış oluyoruz. Diyet kültürü der ki: Tartıdaki rakamı yapabildiğin kadar azalt. Ama hayır gerçek hiç de böyle değil.
Kıyafetlerimizin “pohpohlamasına” ihtiyacımız yok. Onların içindeyken rahat olalım, rahat hissedelim yeter.
O zaman: “Bu pantolon yakıştı mı, ne dersin?

Bugün kaçamak yapıyorum.

Yediğimiz şeyi ne kendimize ne de başkalarına neden yediğimizi açıklamak zorunda değiliz. Yemek yemenin hak hukukla bir ilgisi olamaz. Günde kaç kere yemeye ihtiyacımız olursa, ne yemek istersek isteyelim bunun için haklı sebepler aramak, içimizdeki yargılayıcı sesi ya da başkalarının ön yargılarını rahatlatmak zorunda değiliz.

Diyet kültürü sağlıklı ve sağlıksız yiyecekler arasında keskin ayırımlar yapar ve sağlıksız ya da “kötü” addettiği yiyeceklere asla elimizi uzatmamız gerektiğini söyler. Hâlbuki eğer belli bir hastalık yüzünden mutlaka uymanız gereken bir beslenme yoksa her yiyecekten yiyebiliriz. Bu şekilde hiçbir yiyecek gözümüzde korkulası ya da ulaşılmaz olmayacak, yiyeceklerle olan ilişkimizde çok daha özgür kalacağız.

O zaman: “Bugün kaçamak günüm” yerine… Bir dakika ya, hiçbir şey söylemek zorunda değilsiniz!

Şişman değilsin ki, gayet güzelsin.

Diyet kültürüne göre her şeyi olun ama şişman olmayın! Şişmanlık hatta biraz fazla kilo şu anlama gelir: Böyle güzel değilsiniz, mutlu ya da başarılı olamazsınız. Bu, gerçek olmaktan o kadar uzak ki!
Hem şişman hem de güzel olabilir, aktif ve zengin bir yaşam sürebiliriz.
O zaman: “Güzelsin.

3-4 kilo fazlam var, bir verebilsem.”

Gerçekten öyle mi? Dahası, bunu başkalarına söylemeye ne gerek var? Yanınızdaki kişileri bir düşünün. İçlerinde kilosu sizden daha fazla olanlar, gençler, çocuklar yok mu? Bedenlerimizi biçimlendirmek ve değiştirmek için yaptığımız planlar hakkında konuştuğumuzda özellikle gençleri ve çocukları olumsuz etkileyebileceğimizi, bedenlerimizin oldukları şekliyle sevilemeyeceği mesajını verdiğimizi lütfen unutmayalım.

O zaman: “Yeme alışkanlıklarımı biraz gözden geçirirsem, bedenimde daha sağlıklı ve rahat hissedebileceğimi biliyorum.
Peki, şöyle toparlayalım. Kısıtlayıcı ya da “mucizevi” diyetleri pohpohlayan kültür, insanları zihinleri, bedenleri ve ruhlarıyla güzel bir bütün olarak görmektense onları vücutlarının bir parçasıymış gibi gösterir. Rol model olarak da önümüze idealize edilmiş ama gerçeklikten çok uzak incecik (ve muhtemelen çoğu zaman sağlıksız) bedenleri koyar. Yiyecekleri kaçmamız gereken kalori etiketlerine indirger. Sporu ise keyif ya da sağlığımız için yaptığımız bir etkinlik olmaktan çıkarır ve onu bedenimizi değiştirmek, mutlu ve sağlıklı olmayacağı bir forma sokmak için kullanabileceğimiz bir araç olarak gösterir. Kanmayalım!

Kaynak:

https://www.buzzfeednews.com/article/laurenstrapagiel/diet-culture-phrases-to-avoid

İlginizi çekebilir:
https://www.uplifers.com/yiyeceklerle-savasmayi-birakin-ozgurluge-dogru-5-adim/
https://www.uplifers.com/gercek-benligimizi-nasil-besleyebiliriz-5-oneriyle-ruhunuzu-besleyin/
https://www.uplifers.com/cocugunuza-bedenini-sevmesi-icin-yardim-edebilirsiniz-dikkat-etmeniz-gereken-3-sey/
https://yalnizanoreksi.wordpress.com/2019/11/22/yediklerimiz-ya-da-yemediklerimiz-kadar-mi-masumuz-gercekten/
https://yalnizanoreksi.wordpress.com/2020/03/07/starving-bulimiya-nervoza-uzerine-bir-kisa-film/

Burcu Uluçay: Sözcüklerle, cümlelerle dahası dille uğraşmayı hep sevdim. Bunun üniversitede mütercim tercümanlık okumamda önemli bir payı oldu. 2012’de Marmara Üniversitesi’nden mezun olduğumda bir sene kadar çeşitli alanlarda çevirmenlik yaptım. “Şirket-bazlı” çevirmenliğin pek bana göre olmadığını anlayınca daha “naif” bir yönü olan yayıncılık dünyasına yöneldim. Fakat The University of Westminster’da Cultural and Critical Studies (Kültürel Çalışmalar) yüksek lisans programını burslu okuma şansı kapımı çalınca –pırrr– Londra’ya uçtum. 2014’te elimde afili diplomamla yurda döndüm. Ama yalnız değildim: Ben ve anoreksiya nervoza birlikte gelmiştik! Londra’ya gitmeden de ufak ufak “yoldayım” dese de pek aldırış etmediğim bu yeme bozukluğu artık sağlığım başta olmak üzere tüm hayatımı etkiliyordu ve kendisini yenmek için halen mücadele veriyorum. Bir taraftan asıl mesleğimi yani çevirmenlik ve editörlük çalışmalarımı sürdürsem de altı aydan uzun bir zamandır tam zamanlı işim buymuş gibi anoreksiya nervozadan iyileşmeye çalışıyorum. Yeme bozukluklarının nedenlerini, tedavi yollarını, iyileşen hastaların öykülerini ve güncel araştırmaları didik didik edip okumaya başladığımda tüm isteğim kendimi bu azaptan kurtarmaktı. Fakat zamanla yeme bozuklukları hakkında Türkçe yazılmış kaynakların İngilizcedekilere göre yetersiz kaldığını gördüm. Üzücü değil mi sizce de? Hele de yeme bozuklukları dünyanın hemen her yerinde bütün yaş grupları için gittikçe tehlikeli bir hal alırken. Tabii bir de yeme bozukluğu yaşayan kişilerin ailelerini, yakınlarını, arkadaşlarını düşünmek lazım. Sevdiklerine yardımcı olmak için daha güvenilir ve güncel içeriklere ulaşsalar ne güzel olur! Böylece önce kendi ailem ve yakınlarım için okuduklarıma dayanarak çeviriler ve derlemeler yapmaya başladım. TEDTalks’ta yeme bozuklukları, kaygı bozukluğu, yoga ve meditasyon gibi konularda ilham verici konuşmalar olduğunu biliyordum çünkü hemen hepsini izlemiş/dinlemiştim. Aralarında Türkçe altyazı çevirisi olmayanlar vardı. TEDTalks’un gönüllü çevirmenler projesine dâhil olup çeviriler yaptım. Sonra blog açma fikri geldi. Blogumda hem yabancı kaynaklardan edindiğim bilgileri hem de kendi deneyimlerimden yola çıkarak yazdığım içerikleri paylaşmaya başladım. Yazdıkça yazdıkça anladım ki paylaşmak ihtiyacım varmış. İtiraf etmek. Yeme bozukluklarının ciddi bir zihinsel rahatsızlık olduğunu, dahası bunu bizim “seçmediğimizi” bilin demek. Böyle böyle Uplifers’la yollarımız keşişti. Yeme bozuklukları hakkında yerleşmiş yanlış düşünceleri değiştirmek için buradaki birlikteliğimizden aldığımız güç önemli bir adım olsun. Yeme bozukluklarının zihnimize işkence eden kötücül sesine birlikte “dur” diyebileceğimize inanıyorum! Bana buradan ulaşabilirsiniz: burcu.ulucay@yahoo.com Bloguma göz atmak isterseniz: https://sahteseslereelveda.wordpress.com/

Kıyafetlerinize özen gösteren teknoloji: Siemens iQ500 ile tanışın

Evde zamanımızın büyük bir kısmı, farkında olmasak da rutin işlere gidiyor. Pek çoğumuz için bu rutinde en çok vakit alan işlerden biri de şüphesiz ki çamaşır yıkamak ve kurutmak. Çamaşırlar için uygun programı seçmek, deterjanı ayarlamak, ıslak çamaşırların kurumasını beklemek ve ütü… Tüm bunlar bazen günün temposu içinde küçük ama rutinde bir yük haline dönüşebiliyor. Hayatı kolaylaştıracak birçok yenilik ise Siemens’ten geliyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makineleri ile rutininiz artık hiç olmadığı kadar kolay ve pratik. Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makinesinde çamaşırlarınızı sizden önce düşünen, her adımı sizin yerinize planlayan bir teknoloji var. Size ise bu teknolojinin keyfini çıkarmak kalıyor. 



intelligentDry: “Ben ne yapacağımı bilirim” diyen çamaşır ve kurutma ikilisi 

Pamuk tişörtler, hassas bluzlar, okuldan gelen kalın eşofmanlar… Normalde hepsi için ayrı ayrı düşünüp doğru programı aramanız gerekir. Ama artık değil. Gün içinde onlarca şeyle uğraşırken bir de çamaşırın “fazla mı kurudu, az mı kurudu, ya buruşursa?” stresi yaşamıyorsunuz. Çünkü makineler zaten kendi arasında konuşup sizin yerinize karar veriyor.  

Çamaşır ve kurutma makineniz sadece yan yana duran iki cihaz değil; birbirini anlayan, sizin yerinize düşünen bir ikili. Siemens iQ500’ün intelligentDry teknolojisi sayesinde “Acaba doğru programı seçtim mi?” stresi tamamen bitiyor. Yıkama bittiği anda çamaşır makineniz tüm detayları (kumaş türü, yük miktarı, ıslaklık seviyesi, hatta ısı toleransını) tek tek kurutma makinesine iletiyor. Kurutma makinesi de tüm bu bilgileri alıp kıyafetlerin için en doğru programı otomatik olarak seçiyor ve başlatıyor. 



Evinizde görünmez bir iş ortağı varmış gibi… Sessiz, hızlı ve tamamen sizin konforunuz için çalışan. Tek yapmanız gereken çamaşırları makineye atmak; gerisini teknolojinin kendisine bırakmak ve keyfini çıkarmak. 

Mini Yük Özelliği: “Şunu bir hızlı aradan çıkarayım” dediğiniz anlar için 

Spor sonrası sepette sırasını bekleyen bir tişört, “yarın tekrar giyeceğim” diye bir kenara ayırdığınız gömlek ya da akşam dışarı çıkmadan önce anında yıkanması gereken bir bluz. Makineyi tam dolduracak kadar birikmesini beklemek istemezsiniz; ama tek parça kıyafet için makinenizi çalıştırmak istemezsiniz. Siemens iQ500 çamaşır makinesinin mini yük özelliği tam da bu anlar için tasarlandı. Yarım kiloya kadar olan birkaç parça çamaşırı, kısa sürede ve düşük enerji tüketimiyle yıkayabilirsiniz. 



Günlük hayatın koşturmacasında en güzeli de şu: Siemens Home Connect uygulaması üzerinden bir dokunuşla mini yük programını açıyor, çamaşırlarınızı dakikalar içinde temiz ve mis gibi alıyorsunuz. Pratik, hızlı ve o küçük yükleri büyük bir mesele olmaktan çıkaracak kadar akıllı. Siz temponuza devam edin; o, çamaşırlarınız için detayları halletsin.  

20’den fazla yıkama ve 15’den fazla kurutma programı ile gardırobunuzdaki her kıyafete ayrı bir seçenek 

Her kumaş, her kullanım, her kıyafetin ayrı bir dili vardır. Siemens çamaşır ve kurutma makinesi işte bu yüzden onlarca akıllı programla kıyafetlerinizin ömrünü uzatıyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma Makineniz, tüm ihtiyaçları bilir ve sizin için en uygun seçeneği sunar. Siemens Home Connect uygulaması sayesinde tüm programlara tek dokunuşla erişebilir, hatta yeni çıkan programları indirerek makinenizi kişiselleştirebilirsiniz. Böylece makineniz yıllar geçse bile zamana ayak uydurmaya devam eder.  

Program Asistanı: “Sen söyle, ben ayarlarım” diyen yardımcı 

“Hangi program daha doğru? Çamaşır az mı çok mu? Bir kere giydim ama uzun programa atsam mı?” diye düşünmenize gerek kalmadan Program Asistanı tüm bunları size en doğru programında çalıştırır. Kumaş türünü, çamaşırın ağırlığını, kirlilik seviyesini analiz eder ve size en uygun yıkama-kurutma programını önerir. Bu sayede yalnızca doğru programı bulmakla kalmaz; suyu, enerjiyi ve zamanı en verimli şekilde kullanır. Siz de makinelerin işini yapmasına izin verip, geri kalan zamanınızı kendinize ya da sevdiklerinize ayırabilirsiniz. 

SmartFinish: Ütüye ayırdığınız süre artık size kaldı 

Kim ister çamaşırların başında ütüyle saatlerini harcamayı? SmartFinish teknolojisi buharın gücünü kullanarak kırışıklıkları daha makineden çıkmadan %50’ye kadar azaltıyor. Sonuç? Daha az ütü, daha çok kendinize ayırdığınız zaman. Teknolojinin keyfini çıkarmak için Siemens Home Connect uygulamasıyla SmartFinish’i açmanız yeterli. Ütü masası açmadan, güç harcamadan, zaman kaybetmeden kıyafetleriniz giyime hazır hale gelir. Bir toplantı öncesi, spontane bir plan öncesi ya da sadece rahatlık istediğiniz bir anda SmartFinish teknolojisi sizin için çalışır.  

Program İndirme: Makineniz hep güncel, hep “yenilikte” 

Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makinesi, güncel yeni programları kolayca indirip tek dokunuşla kullanabilirsiniz. İhtiyaç değiştikçe çamaşır makineniz de sizinle birlikte kendini güncelliyor. Siemens’in en sevilen yanlarından biri, cihazların statik kalmaması. Yani bugün aldığınız çamaşır makinesi birkaç yıl sonra bile yeni özellikler kazanabiliyor. 



Siemens Home Connect üzerinden cihaza özel yeni yıkama ve kurutma programları indirebiliyorsunuz. Mevsimsel ihtiyaçlar, moda olan yeni kumaş türleri, spor kıyafetlerin gelişmesi… Ne değişirse değişsin, makineniz hep güncel kalıyor. 

Tıpkı telefonunuza uygulama güncellemesi indirir gibi çamaşır ve kurutma makineniz de güncellemelerle değişen yaşam tarzınıza ayak uyduruyor. 

Akıllı deterjan yönetimi: i-Dos ile her yıkamada doğru ölçü 

Makineyi tamamen doldurunca veya tek parça kıyafeti makineye attığınızda ne kadar deterjan koyacağınızı bilemiyor olabilirsiniz. İşte tam bu noktada i-Dos Deterjan Tarama teknolojisi devreye giriyor. Siemens Home Connect üzerinden şişelerin barkodunu okutup su sertliği ve deterjan yoğunluğunu makineye iletiyor, i-Dos ise her yıkamada doğru miktarı otomatik olarak ayarlıyor. Üstelik Siemens Home Connect uygulaması, deterjan seviyesini takip ederek deterjanınız tükenmeden önce size haber veriyor. Tek yapmanız gereken uygulamayı telefonunuza yüklemek ve çamaşır makinenizi uygulamaya bağlamak. 

stainRemoval teknolojisi: Zorlu lekelerle inatlaşmayı unutun 

Çay, yağ, makyaj, çikolata lekeleri… Gün içinde fark etmeden üzerinize bulaşan lekeler artık kâbus olmaktan çıkıyor. Siemens iQ500 çamaşır makinesi ile stainRemoval teknolojisi devreye giriyor. Tek bir dokunuşla çay, yağ, kozmetik veya günlük hayatta karşılaştığınız diğer zor lekeler için özel programları aktif edebilirsiniz. 

Siemens Home Connect uygulaması sayesinde daha fazla leke türünü ve bunlar için geliştirilmiş özel programları keşfetmek de mümkün. Yani sadece “lekeyi çıkar” demekle kalmıyor, sizin için en doğru yıkama programını da otomatik olarak öneriyor. Böylece hem lekelerle uğraşmak zorunda kalmıyor hem de giysilerinizin ömrünü koruyorsunuz. 

Artık çocuğunuza yemek yedirirken dökülen yemek lekeleri, kahve kazaları ya da mutfakta sıçrayan yağ lekeleri sizi endişelendirmiyor. stainRemoval, günlük hayatın getirdiği küçük sürprizlere karşı en güvenilir yardımcınız oluyor. 

Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makineleri, artık sadece kıyafetlerinizi temizleyen makineler değil; size zaman, konfor ve güven veren akıllı iş ortaklarınızdır. Ütüye harcadığınız vakti kendinize ayırın, lekelerle uğraşmayı unutun ve teknolojinin yaşam alanınıza uyumunun keyfini yaşayın.

*Bu yazı Siemens’in katkılarıyla hazırlanmıştır. 





İlgili Makale