X

Başkaları acı çekerken hayatta kalmanın suçluluğu: Survivor’s guilt nedir?

Sağ kalanın suçluluğu (survivor’s guilt), kişinin yaşamı tehdit eden bir durumdan başkaları kurtulamayınca, hayatta kaldığı için suçluluk duymasıdır. Travmatik olaylara karşı yaygın bir tepkidir ve travma sonrası stres bozukluğunun (TSSB) bir belirtisidir. Bu olaylar, birlikte kayak yaparken bir arkadaşınızın bileğini kırması gibi küçük bir olaydan, başkalarının hayatını kaybettiği ama sizin sağ çıktığınız bir uçak kazası gibi büyük bir olaya kadar değişebilir. Elbette ikinci örnekteki gibi travmatik olaylar, daha şiddetli bir suçluluk duygusuna ve travma sonrası stres bozukluğuna (TSSB) yol açabilir. Hayatta kalanların suçluluk duymasına yol açabilecek diğer olaylar arasında ise toplu silahlı saldırılar, doğal afetler, trafik kazaları ve COVID-19 salgını gibi hayat değiştiren olaylar yer alır. Bu yazıda sağ kalanın suçluluğu olgusunu inceleyecek, belirtilerine ve nedenlerine odaklanacağız.

Sağ kalanın suçluluğu (survivor’s guilt) nedir?

Travmatik bir olay sonrası başkaları acı çekerken siz zarar görmeden kurtulduğunuzda, muhtemelen tekrar tekrar şu soruyu kendinize sorarsınız: “Neden ben?” Olaydan doğrudan etkilenen kişi siz olmasanız bile, bu sizi yine de rahatsız edebilir ve kafanızı karıştırabilir. Başkaları acı çekerken bağışlanmayı hak etmediğinizi bile düşünebilirsiniz. Yaygın bir tepki olarak olanlardan sorumlu hissedebilir, kendinize bir şeyleri değiştirip değiştiremeyeceğinizi sorabilirsiniz. Ancak çoğunlukla durum kontrolünüzün dışındadır ve olanlar sizin hatanız değildir. Travmatik bir olayın ardından hayatta kalanlar;

  • Hayatta kaldıkları için kendilerini suçlu hissedebilirler.
  • Başkalarının hayatlarını kurtarmak için daha fazlasını yapabileceklerine inandıkları için suçlu hissedebilirler.
  • Başka biri onları kurtarırken yaşamını kaybettiği için suçlu hissedebilirler.
  • Sağ kalanın suçluluğu (survivor’s guilt), belirli bir zihin sağlığı durumundan ziyade bir semptom olarak kabul edilir. Yine de bu, onu daha az ciddi yapmaz.

Önemli not: Saç kalanın suçluluğu, travma sonrası stres bozukluğunun (TSSB) bir belirtisidir, dedik. Bununla birlikte, insanlar TSSB yaşamadan da sağ kalanın suçluluğu durumunu yaşayabilirler. Benzer şekilde bu durumu yaşamadan TSSB’ye sahip olabilirler.

Sağ kalanın suçluluğu (survivor’s guilt) belirtileri nelerdir?

Sağ kalanın suçluluğu durumunun, boyutu ve şiddeti kişiden kişiye değişir. Sağ kalanın suçluluğu (survivor’s guilt) belirtileri hem psikolojik hem de fiziksel olabilir ve sıklıkla travma sonrası stres bozukluğunun belirtilerini taklit edebilir. En yaygın belirtiler şunlardır:

  • Çaresizlik duyguları
  • Tekrar tekrar travmatik olaya dönmek
  • Odaklanma sorunları, kafa karışıklığı
  • Sinirlilik
  • Motivasyon eksikliği
  • Ruh hali değişimleri ve öfke patlamaları
  • Olayla ilgili takıntılı düşünceler
  • İntihar düşünceleri
  • İştah değişiklikleri
  • Uyumakta zorluk ve kabuslar
  • Baş ağrısı
  • Mide bulantısı veya mide ağrısı

Olanları değiştirmek için bir şey yapamayacak olsanız bile, olay yüzünden kişisel sorumluluk duyguları hissedebilir, kendiniz veya genel olarak dünyayla ilgili çarpık, aşırı olumsuz inançlar geliştirebilirsiniz:

  • Kendinizi kötü bir insan olarak görmeye başlayabilir ve bir tür cezayı hak ettiğinize inanabilirsiniz.
  • Kimseye güvenemeyeceğinizi düşünebilirsiniz.
  • Manevi inançlarınızı sorgulayabilirsiniz.
  • Dünyayı tamamen adaletsiz veya tehlikeli bir yer olarak kabul edebilirsiniz.

Sağ kalanın suçluluğu, kişinin yaşamı ve işleyişi üzerinde ciddi bir etkiye sahip olabilir. Sağlıklı bir şekilde başa çıkılamadığında depresyon, anksiyete ve madde kullanım bozukluğu dahil olmak üzere travma sonrası stres bozukluğunun yanı sıra farklı zihinsel sağlık sorunlarına da yol açabilir.

Neden böyle hissederiz?

Sağ kalanın suçluluğu, yukarıda da açıkladığımız gibi bir tür travmadan sonra ortaya çıkar; yani onu yaşamış insanlarda görülür. Elbette bu tür bir deneyim yaşayan herkeste suçluluk duyguları gelişmez.

Kişinin kontrol odağı, sağ kalanın suçluluğunu yaşayıp yaşamayacağını belirlemede rol oynayabilir. Bazı insanların suçu içselleştirme riski daha yüksektir. Bu insanlar olayları açıklarken, nedenselliği dış etmenlerden ziyade kişisel özelliklere atfetme eğilimindedirler. Çoğu durumda, bu benlik saygısı için iyi bir şey olabilir. Kişinin önce kendi içine dönmesi, ilişkilerinde daha iyi olmasını sağlayabilir. Ancak kontrolünüz dışındaki olaylar için kendinizi suçlamanız, zihinsel açıdan gerçekten yıkıcı olabilir. Birinin, sağ kalanın suçluluğu yaşama riskini artırabilecek faktörler şunlardır:

  • Travma geçmişi: Bazı araştırmalar, çocukluk döneminde travma yaşamanın, yaşamı tehdit eden diğer olayların ardından olumsuz duygular hissetme olasılığını artırabileceğini göstermiştir.
  • Depresyon geçmişi: Halihazırda depresyonda olan veya geçmişte bunu yaşamış olan kişilerin de travmayı takiben suçluluk ve kaygı yaşama olasılığı daha yüksek olabilir (*).
  • Düşük benlik saygısı: Düşük benlik saygısı olan insanlar kendi iyi oluşlarına daha az değer verebilirler. Başkalarının öldüğü yerde, hayatta kalma deneyimiyle karşı karşıya kaldıklarında, bunu hak edip etmediklerini sorgulama olasılıkları daha yüksek olabilir. Bu da yetersizlik ve hatta suçluluk duygularına yol açabilir (*).
  • Sosyal destek eksikliği: Sağlam bir sosyal destek ağına sahip olmayan kişilerin, sağ kalanın suçluluğuyla ilgili semptomlar yaşama olasılığı daha yüksek olabilir (*).
  • Kaçınan başa çıkma tarzı: Stresle başa çıkma konusunda kaçınan bir tarza sahip insanlar TSSB’ye daha yatkındır (*).

Sağ kalanın suçluluğu (survivor’s guilt) ile nasıl başa çıkabiliriz?

Eğer yukarıda detaylıca açıkladığımız türde belirtiler yaşıyorsanız uygun tedaviyi almanın çok önemli olduğunu unutmayın. Bu suçluluk duyguları, sadece zihinsel sağlığınızı ve yaşam kalitenizi düşürmekle kalmaz, aynı zamanda özellikle TSSB’nin diğer semptomları da mevcutsa ciddi riskler oluşturabilir.

Uzmanlar sağ kalanın suçluluğu duyguları ile başa çıkmada Bilişsel Davranışçı Terapi (CBT)’nin özellikle etkili olabileceğini belirtiyor. BDT aracılığıyla danışanlar, suçluluk duygularına katkıda bulunan otomatik olumsuz düşünceleri keşfetmek için bir terapistle birlikte çalışırlar. Gerçekçi olmayan düşünceleri incelemek ve bunları daha gerçekçi olanlarla değiştirmek, suçluluk ve kendini suçlama duygularını hafifletmeye yardımcı olabilir. Diğer psikoterapi biçimleri arasında grup terapisi ve destek grupları yer alır; ayrıca ilaçlar da sağ kalanın suçluluğu belirtilerinin tedavisine katkı sağlayabilir.

Kendi kendine başa çıkma stratejileri

Kendinizi hoş olmayan bir olayın ardından suçluluk duygusu yaşarken bulursanız, bu duyguları yönetmek için yapabileceğiniz şeylere yönelin. İşte yardımcı olabilecek bazı kendi kendine yardım stratejileri:

  • Acı çekmeye izin verin. Kaybedilen insanlar olduğunu kabul etmek ve yas tutmaya izin vermek önemli. Kendinize zaman tanıyın ve her şeyi kendi hızınızda yapın.
  • İyiliği çoğaltın. İster kendiniz için ister başkaları için, bu duyguları alın ve onları dünyada olumlu bir değişiklik yapmaya yönlendirin. Bazen sadece başka biri için basit şeyler yapmak bile yaşadığınız suçluluk duygusunu hafifletebilir.
  • Olaya yol açan dış etkenlere odaklanın. Odağınızı durumu yaratan dış değişkenlere kaydırmak, suçluluk duygularına yol açan “kendini suçlamayı” bırakmanıza yardımcı olabilir.
  • Kendini affetme alıştırmaları yapın. Eylemleriniz başka bir kişiye zarar vermekten sorumlu olsa bile, kendinizi nasıl affedeceğinizi öğrenmek ilerlemenize ve olumlu bir bakış açısı kazanmanıza yardımcı olabilir.
  • Yaşadığınız suçluluk duygularının ortak olduğunu unutmayın. Suçluluk yaşamak, yanlış bir şey yaptığınız ve bunun için suçlu olduğunuz anlamına gelmez. Üzüntü, korku, kaygı, keder ve evet suçluluk, bir trajedinin ardından verilen tamamen normal tepkilerdir. Aynı anda hem hayatta kalacak kadar şanslı olduğunuz için mutlu olabilir hem de başkalarının kaybı için yas tutabilirsiniz.

Önemli uyarı: Eğer yaşadığınız belirtiler şiddetliyse veya suçluluk duygularınız yaşamınızı etkiliyorsa mutlaka bir uzmana danışın.

Üstlenilmiş travma nedeniyle, orada bizzat bulunmuş gibi stres belirtileri yaşayabilirsiniz!

Psikolojik travma, bireyin beklemediği bir olay ile sınırlarını zorlayacak şekilde mücadele etmesi, buna maruz kalması durumu şeklinde tanımlanabilir. Bireysel olarak yaşadığımız travmaların yanı sıra, toplumsal travmalar da zihinsel sağlığımızı aynı derecede etkileyebilir. Hatta günümüzde sosyal medya aracılığıyla tanık olduğumuz olumsuz içerikler, “üstlenilmiş travma” durumunu tetikleyebilir. Üstlenilmiş travma durumunu yaşayan kişiler, izledikleri olaya bizzat şahit olmuş, orada bizzat bulunmuş gibi stres belirtileri gösterirler:

  • Korku
  • Kaygı
  • Öfke
  • Suçluluk
  • Kopukluk
  • Baş ağrısı
  • Kayıtsızlık
  • Umutsuzluk
  • İştahsızlık

Üstlenilmiş travma yaşayan kişinin, öncelikle yaşadığı durumu kabullenmesi gerekir. Travmayı kabullenmek çözüme ulaşmanın ilk adımı olabilir. Ardından bu durumdan güvenilen kişilere bahsedilmesi, stresle mücadeleye katkıda bulunabilir. Ayrıca uykunun insan bedenini en çok etkileyen faktörlerden biri olduğu unutulmamalı, yeteri kadar uyumaya özen gösterilmelidir. Son olarak; sizi tetiklediğini düşündüğünüz olaylara karşı sınır çizmeye ve kendinize mola zamanları yaratmaya çalışın. Diğerlerinin de tetiklenmemesi için sosyal medya paylaşımlarınız konusunda özenli olun ve “hassas içerik”leri yaymayın.

Kaynaklar: centerstone.org, verywellmind, healthline

İlginizi çekebilir: Travma sonrası stres bozukluğu neden olur, belirtileri nelerdir?

Uplifers: Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!

Sıra dışı bir gelecek: Otomobil dünyasında bizi neler bekliyor?

Teknolojinin, yapay zekanın ve çevre bilincinin hızla geliştiği günümüzde otomotiv dünyası da bu gelişmelerden geri kalmıyor ve inovasyonlarla ve merakla dolu bir sektöre dönüşüyor. Son yıllarda elektrikli araçlar, otonom sürüş özellikleri, akıllı yol çözümleri gibi konularla pek çok gelişime imza atan otomobil dünyasında gelecekte bizi daha nelerin beklediği büyük bir merak konusu. Hepsi çok heyecan verici olsa da en çok merak edilen sorulardan ve benim de heyecanla beklediğim gelişmelerden biri; uçan arabaların hayatımıza girip girmeyeceği 🙂 Uçan arabalar yakın zamanda hayatımıza dahil olur mu bunu bilmiyorum ama otomotiv endüstrisinin geleceği hakkında kendi perspektifimden ele alacağım pek çok konu var. Gelin, benim de bir parçası olduğum bu sıra dışı gelecekte bizi neler bekliyor olabilir birlikte bakalım.



Elektrikli otomobillerin hızlı yükselişi

Geçtiğimiz yıllarda pek çok otomobil markası, yakın gelecekte elektrikli araç üretimine ağırlık vereceğini açıklamıştı, hatta dünya çapında tamamen elektrikli araç üretimine geçmeyi planladığını belirten markalar da var. Elektrikli araçların hayatımıza dahil olması çok yeni bir gelişme olmasa da yaygınlaşması ve popülerliğinin artması son zamanlarda daha bir artış gösterdi. Gelecekte de elektrikli araçların üretiminin ve kullanıcısının artması sektörünün en beklenen gelişmeleri arasında.

Bildiğiniz gibi ben de elektrikli otomobil tutkunlarından biriyim ve sık sık sizlerle Instagram hesabımdan %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E ile olan maceralarımı paylaşıyorum 🙂 Konumuza dönecek olursak; fosil yakıt tüketimini azaltmak ve karbon emisyonlarını düşürmek için ülkelerin elektrikli araç kullanımına yönelik teşviklerini artırması da beklenenler arasında. Ayrıca, batarya teknolojisinde yeni ilerlemeler, elektrikli araçların menzillerinin artırılması, şarj altyapılarının geliştirilmesi de yine yakın gelecekte bizimle olacağa benziyor.

Sürdürülebilir ve çevre dostu çözümler

Elektrikli araçların yükselişi, otomobil dünyasının geleceğinde beklenen tek çevreci haber değil. Doğa dostu yaklaşımlar ve sürdürülebilir çözümlerle dolu yenilikler de ufukta. Pek çok sektörün son yıllarda önemli bir gündem maddesi haline gelmiş olan çevre bilinci, otomotiv dünyası için de önemli bir konu. Geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilen iç dizayn ekipmanları, doğa dostu kumaşların kullanımı, üretim aşamasında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, daha az karbon salımı yapan motor teknolojileri ve daha nice gelişme, otomotiv dünyasının beklenenleri arasında.

Sektörde yeşil devrim adını verebileceğimiz daha pek çok gelişmenin damga vurması da olası. Araçların iç tasarımdan üretim süreçlerine kadar geniş bir yelpazede sürdürülebilir çözümler, otomobillerin gelecekteki dünyasını ve tabii ki dünyamızı taçlandıracak gibi. Bir çevreci olarak hızla yaygınlaşmasını görmek istediğim gelişmelerden birisi kesinlikle sürdürülebilir çözümler.

Otonom sürüş özelliklerinde ilerlemeler

Ve tabii ki otonom sürüş özelliklerinden bahsetmemek olmaz. Beni belki de en çok heyecanlandıran konulardan bir diğeri. Hani şu sürücüsüz giden otomobiller var ya, işte tam da onlardan bahsediyorum. Yakın bir gelecekte belki de araçların şoför koltukları hep boş kalacak. Olamaz mı? Bu, çok gerçekçi bir senaryo olmasa da şu an için benzer senaryolarla sık sık karşılaşacağız gibi. Çünkü pek çok dünya devi otomobil ve teknoloji firması, otonom araçlar alanında büyük yatırımlar yapıyor. Ancak, tam otonomiye ulaşmak için biraz daha geleceği beklemek gerekecek. Çünkü birtakım zorlukları aşabilmek için yeni teknolojilerin geliştirilmesi bekleniyor.

Özellikle büyük şehirlerdeki yoğun ve karışık trafik senaryoları, yasal düzenlemeler, kişisel hakların korunması, uygun yol ve altyapı çalışmalarının tamamlanması gibi pek çok faktör var. Yine de bu konudaki çalışmaların hız kazanması ve otonom sürüşün farklı seviyelerinin piyasaya sürülmüş olması, otonom sürüş teknolojilerinin potansiyelini gösteriyor. Gelecekte tam otonom seviyeye de erişilmesi mümkün.



Otonom özelliklerin yanı sıra farklı sürüş modları da ufukta. Hatta, ben şimdiden %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E  ile bu modları deneme fırsatına sahibim 🙂 Mustang Mach-E, sürüş deneyimini kişisel isteklere göre uyarlıyor; Aktive, Whisper ve Untamed modları sayesinde motor seslerini, ortam aydınlatmasını ve hatta aracın tepki verme hızını kişiselleştirmek mümkün. 

Akıllı şehirlerin kurulması

Otonom sürüş özellikleri, farklı sürüş modları, otomobil ve yapay zeka teknolojisindeki gelişmeler, yalnızca bireysel kullanımla sınırlı kalmayacak muhtemelen. Ve önemli bir toplumsal gündem haline de gelecek. Bu da akıllı şehirler gibi bir konseptin hayatımıza girmesi anlamını taşıyabilir. Şehirlerin, otomobillerin geleceği ile ne ilgisi var ki diye düşünmeye başlamadan hemen araya gireyim. Eğer başta otonom sürüş özellikleri olmak üzere otomobiller kendi başlarına -bir sürücünün aracı sürmesine ihtiyaç kalmaksızın- yolda gidebilecekse, bu şehirlerin de birtakım düzenlemelerden geçmesi anlamını taşıyor. Yollardaki alt yapı çalışmalarının bu doğrultuda düzenlenmesi, akıllı şarj istasyonlarının kurulması ve otonom araçların kendi kendini şarja takabilmesi için uygun çevresel yapılanmaların tamamlanması gibi pek çok gelişmeyi de beraberinde getirebilir. Belki de gelecekte şehirlere akıllı taksi durakları kurulacak ve birtakım mobil uygulamalar üzerinden bağlantıya geçilebilecek.

Sosyal dünya ile bağlantı sağlayan araç özelliklerinin geliştirilmesi

Bir düşünelim; otomobiliniz size en yakın kafeyi önerse ya da zevkinize uygun bir restoranda sizin için rezervasyon yaptırsa, nasıl olur? Ya da arkadaşlarınızla buluşma ayarlasa, arabaya bindiğinizde en sevdiğiniz dizinin kaldığınız bölümünü başlatsa? Siz keyifle buluşmalarınıza hazırlanırken veya dizinizi izleyip, müziğinizi dinlerken sizi istediğiniz yere götürse? Yani adeta bir eğlence merkezine dönüşse? Tüm bunlar, yakın gelecekte hayallerimizi süslemenin ötesine geçebilir. Bağlantılı araçlar, yani kendi internet erişimi olan ve verileri başka cihazlarla da paylaşabilen araçlar, otomobil dünyasının belki de gelecekte en çok parlayan yıldızı olabilir. Yalnızca yolculuk vadetmenin ötesinde bağlantılı araçlar, adeta kişisel mobil cihazlarımıza dönüşebilir.

Çoğu macerama tanıklık ettiğiniz Ford Mustang Mach-E de adeta benim eğlence merkezim. Araç içi iletişim ve eğlence sistemi olan Ford SYNC 4A ile konuşma, ses tanıma, kablosuz akıllı telefon entegrasyonu, sezgisel 15,5″ dokunmatik ekran ve çok daha fazlasını deneyimleyebiliyorum. Halihazırda gelişmiş teknolojinin keyfini sürebiliyor olsam da gelecekte bağlantılı araçlar bizi daha pek çok özelliği ile şaşırtacak diyebilirim.

Kısacası, otomobil dünyasının sıra dışı geleceğinde bizi bekleyen yepyeni heyecanlar var. Uçan arabalar yalnızca filmlerin unutulmaz bir parçası olarak mı hafızalarımızda kalır yoksa gerçekten de hayatımıza dahil olur mu bilinmez ama kesin olan bir şey varsa o da otomobil dünyasının hiç olmadığı kadar yenilik dolu olduğu. Kim bilir belki bir gün gökyüzünde bulutların arasında sıkışıp kaldığım bir trafikteyken size yazarım 🙂 Daha fazlası için yazılarımı ve Instagram hesabımı takip etmeyi unutmayın.

İlginizi çekebilir: Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?

Sürdürülebilir çözümlerin izinde: VitrA’dan dünyanın ilk ve tek %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabosu

‘Biricik’ dünyamız günden güne artan çevreler baskılar ve azalan doğal kaynak sorunları ile karşı karşıya. İklim krizi, küresel ısınma, atık sorunları, hava kirliliği ve daha nice çevresel sıkıntı, hem dünyamızın hem de insanlığın geleceğini tehdit ediyor. Bu nedenle, sürdürülebilir yaşam alışkanlıklarına sahip olmanın önemi her zamankinden kat ve kat daha fazla. Böylesi bir gerçekliğin farkında olan tüm endüstrilerde de yenilikçi ve çevre dostu ürünlerin geliştirilmesi oldukça büyük bir öneme sahip. Bu bağlamda VitrA, büyük bir adım atarak çevreye saygısını ve döngüsel ekonomiye olan katkısını gözler önüne seriyor.



VitrA’dan bir ilk; %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo

Çevresel ayak izlerini azaltma yolunda önemli adımlar atan VitrA, sektörün değişim öncülerinden biri olarak bizi yeni çevre dostu lavabosu ile tanıştırıyor. Dünyanın ilk ve tek %100* geri dönüştürülmüş seramik lavabosu özelliğini taşıyan bu lavabo, atık olarak kabul edilen malzemelere yeniden hayat veriyor. Yeni çevre dostu lavaboların içerik olarak yaklaşık %100’ü, kırık seramikler de dahil olmak üzere üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan oluşuyor.

VitrA’nın sürdürülebilirlik konusundaki vizyon ve öncülüğünü yansıtan bu yenilikçi ve çevre dostu lavabolarla, seramik sektöründe sürdürülebilir tasarım konusunda da yeni bir standart ortaya çıkıyor. Tasarım harikası ve fonksiyonel bir ürün olmanın ötesinde geri dönüştürülmüş seramik lavabolar, çevresel bilinç ve sürdürülebilir yaşam tarzlarını da destekleyen güçlü bir mesaj taşıyor.

%30 oranında iyileşen küresel ısınma potansiyeli

ISO 14040:2006 ve 14044:2006 standartlarına uygun yapılan Yaşam Döngüsü Değerlendirmesi sonuçlarına göre, atıkların kullanılması çevresel etkilerden küresel ısınma potansiyelini %30 oranında iyileştiriyor. Geri dönüştürülmüş lavaboların üretilmesi sayesinde, ürün başına, daha az hammadde kullanılarak %36’lık iyileştirmeyle yaklaşık 5 kilogram hammadde tasarrufu ve %38 iyileştirmeyle 2,48 Kwh elektrik tasarrufu elde edilmesi hedefleniyor.

Sadece bir lavabo olma işleviyle kalmayan, çevresel sürdürülebilirliğe yönelik geniş bir vizyonu temsil eden bu ürün, çevreye duyarlı bir gelecek için atılmış çok büyük bir adım. Eczacıbaşı Yapı Gereçleri’nin çevre dostu lavabolarla benimsediği bu üretim yaklaşımı, döngüsel ekonomiye katkıyı da en üst seviyeye çıkarıyor.

Sürdürülebilir bir gelecek için hijyenik ve şık bir ilham kaynağı

Küresel ısınma potansiyelini iyileştiren, çevre dostu bir tasarım harikası olmasının ötesinde VitrA’nın geri dönüştürülmüş lavaboları, hijyen endişesini de ortadan kaldırıyor; çünkü bu lavabolar VitrA Hygiene teknolojisiyle kaplanıyor. Bakteri gelişimini %99,9 oranında önleyen VitrA Hygiene teknolojisi sayesinde, seramik lavaboların kullanımı sırasında yüzeye bulaşan bakteriler etkisiz hale geliyor. Böylece, bir numaralı önceliğimiz olan hijyenden ödün vermeden çevre dostu seçimler yapmak da kolaylaşıyor.



Ayrıca, her zevke, her alana uygun seçimler yapmak da yine VitrA ile oldukça kolay. Bilecik, Bozüyük’teki VitrA Üretim Kampüsü’nde geliştirilen yenilikçi çözümler sayesinde üretimine başlanan bu çevre dostu çanak lavabolar, ilk olarak mat bej renkte ve 5 formda tasarlanmış olsa da VitrA’nın geri dönüştürülmüş ürün gamına yeni ürün ve renklerin eklenmesi de planlanıyor.

VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabonun hikayesi, gelecekteki çevre dostu ürünler ve teknolojiler için de büyük bir ilham kaynağı. Daha sürdürülebilir bir dünya için gelecekte atılacak tüm adımlara şimdiden ilham olduğu kesin. Siz de yaşam alanlarınızı çevre dostu bir bilinç ile şekillendirmek ve bir eşi daha olmayan dünyamızın geleceği için önemli bir adım atmak istiyorsanız hemen tıklayıp VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo çeşitlerini keşfedebilirsiniz.

* İçerik olarak yaklaşık %100’ü üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan üretilmiştir.

* Bu içerik VitrA katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlgili Makale