X

Detaylı rehber: Kaygı bozukluğu, belirtileri, nedenleri, tedavisi

Anksiyete bozukluğu ya da diğer adıyla kaygı bozukluğu günümüzün en sık görülen, en merak edilen ve bireylerin terapiye başvurma sebeplerinin başında gelen psikolojik rahatsızlıklardan biri. Sizler için anksiyete bozukluğu nedir, anksiyete bozukluğuna sebep olan faktörler, anksiyete bozukluğunun belirtileri, anksiyete bozukluğu çeşitleri, depresyon ve anksiyete ilişkisi, anksiyete bozukluğunu tedavi etmek için kullanılan terapi yaklaşımları ve anksiyete belirtilerini önlemek için yaşam tarzınızda yapabileceğiniz değişiklikleri derlediğimiz kapsamlı yazımızda anksiyeteye dair tüm sorularınıza cevap bulabileceğinizi umuyoruz.

Anksiyete (kaygı bozukluğu) nedir?

Genel anksiyete bozukluğuna sahip insanlar, gün içerisinde defalarca kez kaygı duygusuyla karşı karşıya kalabilirler.

Anksiyete bozukluğu ya da diğer adıyla kaygı bozukluğu, bireyin normalde hissettiği kaygı duygusundan çok daha fazlasını yaşama durumudur. Kaygı duygusu aslında gündelik hayatın olağan bir parçası ve her insanın kaygı duyduğu durumlar olması oldukça normal. Ancak bazı kaygılar kişiyi yoğun strese altında bırakır ve gündelik yaşamını olumsuz etkilemeye başlar. O zaman kişide Yaygın Kaygı Bozukluğu olduğundan söz edilebilir. Anksiyete (kaygı) bozukluğu, günlük hayatta kendinizi nedensiz ve engelleyemediğiniz bir şekilde sürekli sinirli, gergin, huzursuz ve sıkıntılı hissetmenize neden olur. Genel anksiyete bozukluğuna sahip insanlar, bir tehdit unsuru olması gerekmeksizin, herhangi bir konudan dolayı gün içerisinde defalarca kez kaygı duygusuyla karşı karşıya kalabilirler. Yani bu yoğun ve uzun süreli kaygı hali, ortada somut bir sebep olmasa bile kendini gösterebilir. Aşırıya kaçan ve gerçeklikten uzak kaygılı olma hali ve yoğun hissedilen kaygı duygusu kişilerin günlük aktivitelerine ve diğer insanlarla olan ilişkilerine zarar verdiğinde anksiyete bozukluğu olarak adlandırılabilir.

Anksiyete bozukluğunun sebepleri nelerdir?

Anksiyete bozukluğu (kaygı bozukluğu) tıpkı kalp hastalıkları, diyabet, depresyon ya da kronik streste olduğu gibi genetik, gelişimsel ya da çevresel faktörlerin bir araya gelmesiyle ortaya çıkabiliyor. Anksiyetenin ortaya çıkmasında etkili olan faktörlerle ilgili yapılan bilimsel araştırmalar, beynin gelen bilgileri yorumlayan ve iletişim merkezi olarak görülen amigdala bölgesinin kaygı bozukluğunun ortaya çıkmasında etkili olabileceğini gösteriyor. Amigdala bölgesi, kişinin herhangi bir tehlike ya da tehdit durumuyla karşı karşıya kalması durumunda endişe duygusuna kapılarak duruma uygun tepkiler verebilmesini sağlıyor. Amigdala aynı zamanda duyguların hafıza merkezi olarak da adlandırılıyor. Bu nedenle kişinin geçmiş deneyimlerinde endişe duygusu baskınsa, anksiyete bozukluğu geliştirmesi de daha kolay olabiliyor. Anksiyeteye sebep olan risk faktörleri arasında bulunan bazı durumlar;

  • Endişe duymasına sebep olabilecek bir anıyı ya da travmatik bir durumu hatırlamak
  • Kişinin günlük yaşamında stres faktörlerinin çokluğu
  • Kafein, nikotin gibi bağımlılık veren maddelerin aşırı tüketimi
  • Kişinin geçmişinde taciz ya da tecavüz gibi travmaların olması
  • Toplum baskısı ve performans kaygısı
  • Mükemmeliyetçilik
  • Onaylanma isteği

Bu noktada sıradan endişelerle anksiyeteyi birbirinden ayırmak için aralarındaki farklar hakkında bilgi sahibi olmanız faydalı olabilir: Endişe ve anksiyete arasındaki kritik farklar

Anksiyete bozukluğunun belirtileri nelerdir?

Anksiyete bozukluğunun belirtileri fiziksel ve zihinsel olarak ikiye ayrılabilir.

Amerikan Psikiyatri Birliği tarafından psikolojik rahatsızlıkların tanılamasında rehber olarak geliştirilmiş DSM’e (Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders) göre en az 6 ay süreyle, hemen hemen her gün, birçok olay ya da etkinlik hakkında aşırı kaygılanma, kişinin kapıldığı endişe duygusundan kurtulamaması ve kaygı duygusuna aşağıdaki belirtilerden en az üçünün eşlik ediyor olması kişinin anksiyete bozukluğu yaşadığını gösteriyor olabilir. Anksiyete bozukluğunun en sık görülen belirtileri:

  • Huzursuzluk, aşırı heyecan duyma ya da endişe
  • Kolay yorulma
  • Düşüncelerini odaklayamama ya da zihnin durmuş gibi olması,
  • Fazla hassasiyet
  • Kas gerginliği
  • Uyku bozukluğu (uykuya dalmakta ve sürdürmekte güçlük çekme, huzursuz ya da dinlendirmeyen uyku)

Anksiyete bozukluğunun belirtileri fiziksel ve zihinsel olarak ikiye ayrılabilir. Zihinsel semptomlara; en kötüsünün olacağına inanmak, para, sağlık, iş ve aile konularında aşırı derecede endişe hissetmek, rahatlayamamak, uykusuzluk gibi belirtiler örnek gösterilebilir. Fiziksel olarak ise sebepsiz yere yorgun hissetmek, baş ağrısı, yüksek tansiyon, terleme, nefes darlığı, sık sık tuvalete gitme ihtiyacı gibi durumlar kişide anksiyete bozukluğu olabileceğinin göstergeleri olabilir. Ayrıca kişinin kendi değerinden şüphe duyması, özgüven eksikliği, durdurulamayan ağlama isteği, başkaları tarafından yapılan yorumları kişisel algılama sonucu oluşan olumsuz duygulara takılıp kalma ve sosyal ortamlardan kaçınma isteği de kaygı bozukluğunun belirtileri arasındadır.

En sık görülen anksiyete bozukluğu belirtileri

Uyku problemleri, anksiyete bozukluklarının sık görülen belirtilerinden biridir.

Genel anksiyete bozukluğu, obsesif kompulsif bozukluk, panik atak, panik bozukluğu, travma sonrası stres bozukluğu ve sosyal fobi başta olmak üzere bazı fobi çeşitleri en sık görülen anksiyete türleri arasındadır. Bu anksiyete bozukluklarının tamamında en sık görülen ortak belirtiler şu şekilde listelenebilir:

  • Aşırı endişe duymak
  • Sürekli tedirgin olmak
  • Huzursuzluk
  • Tükenmişlik
  • Odaklanmada zorluk
  • Sinirli olmak
  • Kaslarda gerginlik
  • Uykuya dalamamak
  • Panik ataklar
  • Sosyal ortamlardan uzak durmak
  • Mantıksız korkular

Depresyon ve anksiyete bozukluğu ilişkisi

Depresyon ve anksiyete birbirinden farklı psikolojik rahatsızlıklar olsa da anksiyete bozukluklarına genelde depresyonun da eşlik ettiği görülür. Bu nedenle bazı kişilerde anksiyete ve depresyon aynı anda ortaya çıkabilir. Benzer şekilde ya da depresyonda olan biri zamanla anksiyete geliştirebileceği gibi anksiyete bozukluğu olan kişilerde bir süre sonra depresyon belirtileri de görülmeye başlayabilir. Amerikan Psikiyatri Derneği’nin DSM’de belirttiği verilere göre herhangi bir psikolojik rahatsızlığa sahip kişilerin neredeyse yarısının iki ya da daha fazla psikolojik rahatsızlığın belirtilerini taşıyabildiği görülüyor. Yapılan araştırmalar özellikle anksiyete ve depresyona sahip bireylerde bu oranın çok daha yüksek olabileceğini gösteriyor.

Depresyon ve anksiyete bozukluğu arasındaki farklar ve benzerlikler

Depresyon ve anksiyete arasındaki benzerlikleri ve farklılıkları anlayabilmenin en kolay yolu belirtilerini karşılaştırmak olacaktır. İnternette bulabileceğiniz depresyon ve anksiyete testleri hangi rahatsızlığın belirtilerini taşıdığınıza yardımcı olabileceği gibi bilimsel araştırmalarla standardizasyonu yapılmamış bazı anksiyete testleri ya da depresyon testleri yanlış bilgiler içerebilir ve sizi yanlış yönlendirebilir. Örneğin modunuzun düşük olması, zaman zaman üzgün olmanız ya da yaptığınız şeylerden keyif alamamanız depresyonda olduğunuz anlamı taşımayabilir. Önemli olan bu ruh halinin ne kadar süredir devam ettiği, yoğunluğu ve aşağıdaki belirtilerden kaç tanesini gösterdiğinizdir. Depresif semptomlarınız uzun bir süre devam ediyorsa, haftalardır aynı ruh halinden çıkamamaktan şikayetçiyseniz ve aşağıdaki belirtilerden en az üçünün sizde olduğunu düşünüyorsanız depresyonda olabilirsiniz:

  • Kronik yorgunluk hali
  • Sebepsiz yere ortaya çıkan ve geçmeyen ağrılar ve kramplar
  • İçinden çıkılamayan negatif duygu ve düşünce döngüleri
  • Geleceğe karşı umutsuz, çaresiz ve karamsar hissetmek
  • Sürekli devam eden sinirlilik ve huzursuzluk hali
  • Kişinin kendini değersiz ve önemsiz hissetmesi
  • Bağırsaklar başta olmak üzere mide bulantısı, karın ağrısı, kusma gibi sindirim sistemi problemleri
  • İştahın azalması ya da sürekli yeme isteği, ve buna bağlı kilo alıp verme
  • Enerjinizin sürekli düşük olması
  • Halsiz, bitkin ve tükenmiş hissetmek
  • Odaklanma, hafıza, karar verme gibi zihinsel fonksiyonların yerine getirilmesinde zorlanmak
  • Uyuyamama, fazla uyuma, yorgun uyanma gibi uyku problemleri
  • Kişinin önceden ilgi duyduğu konulara artık ilgi duymaması ve zevk alamaması
  • Ölüm ve intihar düşünceleri ve girişimleri

Anksiyete belirtilerinin bir kısmı da depresyon belirtileriyle benzerlik taşımaktadır. Ancak yine depresyonda da olduğu gibi önemli bir sınav ya da toplantı öncesinde kaygı duygusunun yoğun olması, önemli bir karar almadan önce kişinin kaygı duyması ya da tehlikeyle karşı karşıya kaldığı anlarda endişe duygusunun yoğun hissedilmesi her zaman anksiyete bozukluğununun göstergesi olmayabilir. Depresyona eşlik eden anksiyete bozukluğunun belirtileri;

  • Herhangi bir işi yaparken eskisinden daha kolay yorulmak
  • Odaklanma ve hafıza gibi zihinsel işlevlerde yaşanan zorluklar
  • Kasların gerilmesi ve buna bağlı ağrı ve kramplar
  • Yüksek tansiyon ve kalp ritminde bozulmalar
  • Uyurken dişleri sıkmak
  • Uyku kalitesinin düşük olması (uyuyamama, sürekli uyuma isteği, düzensiz uyku gibi)

Anksiyete bozukluğu çeşitleri nelerdir?

Anksiyete bozukluğu çok farklı şekillerde ortaya çıkabilir.

Anksiyete bozukluğu çok farklı şekillerde ortaya çıkabilir. Anksiyete bozukluğunun en sık görülen türü adından da anlaşılabileceği gibi Yaygın Anksiyete Bozukluğudur. Kapalı yerlerde kalma korkusu olan agorafobi de dahil olmak üzere fobi türlerinin neredeyse tamamı, sosyal anksiyete bozukluğu, panik bozukluk, takıntılı olma belirtileriyle ortaya çıkan Obsesif Kompulsif Bozukluk (OKB) ve bireyin travmatik bir olay sonrasında geliştirdiği travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) kaygı bozukluğunun en sık görülen türleri arasında bulunuyor. Anksiyete bozukluğunun türleri arasında küçük farklar olmakla birlikte genelde belirtileri ortak özellikler taşıyabiliyor ve anksiyete bozukluğu türlerinin birkaçı ya da tamamı bir arada da görülebiliyor.

1. Yaygın Kaygı Bozukluğu (YKB) nedir, belirtileri nelerdir?

Yaygın Kaygı Bozukluğu kişinin sosyal ilişkiler, meslek ya da akademik yaşam, gelecek ve hayat ile ilgili aşırı sıkıntı, kaygı ve endişe hissetmesi durumu olarak adlandırılabilir. Bireyin kaygılı olma haline kaslarda gerginlik, baş ağrısı, yorgunluk hissi, konsantre olmakta güçlük çekme, hızlı nefes alıp verme, terleme, titreme ya da sık tuvalete çıkma isteği gibi pek çok fiziksel semptom da eşlik edebilir.  Yaygın Kaygı Bozukluğuna sahip kişilerin en belirgin özelliği dünyayı ve çevrelerindeki diğer insanları tehdit unsuru olarak algılamalarıdır. Bulundukları her ortamda tedirgin olan ve çevreden sürekli bir tehlike geleceğini düşünen yaygı anksiyete bozukluğuna sahip bireyler kendilerini bu tehlikelerle baş edemeyecek kadar zayıf gördükleri için sürekli yetersizlik hissiyle de boğuşmak durumunda kalırlar. Her an kötü bir şey olacağını, çevrelerinde olup biten hiçbir şey üzerinde kontrolleri olmadığını düşünerek huzursuz olurlar. Yaygın Kaygı Bozukluğu taşıyan kişiler, kendilerinin ve sevdikleri kişilerin sağlıkları, iş yerinde meydana gelebilecek sorunlar, maddi problemler, gelecekte olacaklar ve ilişkileri ile ilgili konularda sürekli diken üstündedirler. Anksiyete bozukluğu taşıyan kişilerde hakim olan yoğun endişe duygusunun sebebi de kafalarında sürekli dolanıp duran ve bir türlü kurtulamadıkları olumsuz düşünce döngüleridir. Yaygın Kaygı Bozukluğu olan kişilerin kaygıyı tetikleyen olumsuz düşünceleri oldukça yoğundur. Kişinin kaygı verici düşünceleri başka bir konuya odaklanmasını engelleyici düzeyde olabilir. Bu da kişinin hem mesleki hem de sosyal ilişkilerindeki verimliliği etkileyerek kişinin günlük yaşantısını önemli ölçüde etkileyebilir.

Yaygın Kaygı Bozukluğu olan kişi kaygı uyandıran durumlardan kaçınır ya da oldukça kontrollü olmaya çalışır. Çevresindeki her şeyi denetlemeye ihtiyaç duyar ve her an güvende olmaya ve korunaklı alanda kalmaya çalışır. Böylece kendini koruduğunu düşünür. Kısa vadede bu his kişiyi rahatlatsa da, uzun vadede kişiye oldukça dar ve kısıtlı bir yaşam alanı kalmasına neden olur.

2. Sosyal Anksiyete Bozukluğu nedir, belirtileri nelerdir?

Topluluk karşısında konuşma, yeni insanlarla tanışma, halka açık alanları kullanma, hatta başkalarının karşısında yemek yemekten endişe duyma ve gergin hissetme durumu sosyal anksiyete bozukluğu olarak adlandırılır. Başkalarının önünde bir şeyler yemek ya da içmek, dikkat odağı olmanızı gerektiren topluluk önü konuşmaları, başka birinin yanında çalışmak ya da yazı yazmak, insanlarla iletişim kurulmasını gerektiren toplantı, parti, düğün gibi organizasyonlarda huzursuz hissetmek, başkalarının yanında telefonla konuşmak gibi sosyal yaşamın gerektirdiği davranışlara ve kurallara uymakta zorluk çekmek sosyal anksiyete bozukluğunun göstergesi olabilir.

Sosyal anksiyete bozukluğu panik bozukluk, depresyon, obsesif kompulsif bozukluk gibi diğer anksiyete bozukluklarıyla aynı anda ortaya çıkabiliyor. Sosyal anksiyete bozukluğu taşıyan bireylerin birçoğu sosyal ilişkilerinin iyi olmadığının ya da toplum içinde uygun olmayan davranışlar sergilediğinin farkında olmakla birlikte bu farkındalık nedeniyle toplum tarafından dışlanma, kabul görmeme, eleştirilme gibi düşünceler nedeniyle yoğun kaygı yaşayabilir. Sosyal ortamlardan kaçınma, sosyal ortamlara girdiğinde ya da başkalarıyla iletişim kurmasını gerektiren durumlarda ortaya çıkan yoğun kaygı duygusu, karar vemede zorluk, kalp çarpıntısı, terleme ve titreme, yüzün kızarması, kaslarda gerginlik, sindirim sisteminin çalışmasının bozulması gibi belirtiler sosyal anksiyete bozukluğunun en yaygın görülen belirtileri arasındadır.

3. Obsesif Kompulsif Bozukluk (OKB) nedir, belirtileri nelerdir?

OKB bazı düşüncelerin, duyguların ve davranışların defalarca tekrar etmesi şeklinde kendini gösterir.

Nörolojik kaynaklı bir kaygı bozukluğu türü olan obsesif kompulsif bozukluk (OKB ya da obsessive compulsive disorder/ OCD), takıntılı düşüncelerin günlük hayatı etkileyecek ve kısıtlayacak hale gelmesi olarak tanımlanabilir. OKB bazı düşüncelerin, duyguların ve davranışların defalarca tekrar etmesi şeklinde kendini gösteren bir psikolojik rahatsızlıktır. OKB’li kişiler genelde bir lambayı açıp kapatmak, kapı çalmak ya da ocağın sönmüş olup olmadığını kontrol etmek gibi sıradan işleri dahi birkaç kez gerçekleştirir ve bunlar tamamlanmadan yapacakları bir sonraki işe başlayamazlar. Obsesif kompulsif bozukluk (OKB) taşıyan insanlarda en sık görülen belirtiler şunlardır:

  • Mikroplara, vücut sıvılarına, çevresel kirlere karşı normalin dışında bir hassasiyet duyma
  • Paronoya seviyesinde gelişen hasta olacağı düşüncesi
  • Kontrolü kaybetme korkusu ve buna bağlı aşırı kontrolcü davranışlar
  • Alışılmadık ve yoğun cinsel dürtüler ve düşünceler taşıma
  • Dini konularda takıntılı düşüncelere sahip olma
  • Yangın ya da hırsızlık gibi insan kaynaklı olabilecek felaketlerle çevresine zarar vereceğinden endişe duyarak fırının söndüğünü ya da kapının kilitlendiğini defalarca kontrol etmek
  • Her şeyin tam ve doğru olduğundan emin olma isteğinin getirdiği mükemmeliyetçilik duygusu

4. Panik Bozukluk ve Panik Atak nedir, belirtileri nelerdir?

Panik atak ve panik bozukluk en sık karşılaşılan anksiyete bozukluklarındandır. Panik atak ve panik bozukluk kişinin herhangi bir tehlikeyle karşılaşması ya da gerçekçi olmayan düşüncelerle kendisini tehlike altında gibi algılaması nedeniyle adrenalin artışı ve nefes alış verişinin düzensizleşmesiyle kendini gösterir. Nefes ya çok hızlı alınıp verilir ya da çok fazla tutulur. Sık nefes alıp verildiğinde, ihtiyaç olmadığı halde alınan aşırı oksijen vücut dengesini geçici olarak bozar. Bu da kalp çarpıntısı, karıncalanma, baş dönmesi gibi fiziksel belirtilerin ortaya çıkmasına neden olabilir. Nefesi tutmak da göğüste ağrı hissi yaratır. Panik esnasındaki bu belirtileri “Kalp krizi geçiriyorum”, “öleceğim”, “bayılacağım”, “kontrolümü kaybedeceğim” gibi düşüncelerle deneyimleyen kişi daha da korkar ve daha düzensiz nefes almaya başlar. Bu kısır döngü panik atağın gerçekleşmesine sebep olur. Panik atak ve Panik bozukluk, hayat kalitesini ciddi derecede bozan ve tedavi edilmediği sürece devam eden psikolojik bir rahatsızlıktır. Panik atak belli bir tetikleyici ile ya da ortada bir tehdit yokken gerçekleşebilir. Bu durumdaki kişi, ne yaşadığını anlamlandıramaz ve tüm dikkatini bedenine yöneltir. Hızlı, kesik ve sık nefes almanın kaçınılmaz sonucu olan bu durum kişi tarafından anlamlandırılamadığından alarm sistemi devreye girer ve panik atak gerçekleşir. Kişi bu durumda kaçmaya ya da yardım aramaya çalışır. Bu korkunç deneyimi tekrar yaşamaktan korkar. Bunu yaşayabileceği durumlardan ve yardım alamayacağı yerlerden kaçınmaya başlayabilir. Panik ataklarıyla başa çıkabilmek için davranış değişiklikleri yaşar. Panik bozukluk belirtileri;

  • Atakların tekrar etmesine yönelik sürekli endişe,
  • Atağın sonucunda başına geleceklerden korkma (ölüm, kalp krizi geçirme, delirme gibi),
  • Ataklardan korunmak için davranışlarını, gittiği yerleri vs. değiştirme,
  • Atak yaşanabilecek ve bu durumda kaçmanın ya da yardım almanın zor olabileceği durum ya da yerlerden uzak durmak

5. Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) nedir, belirtileri nelerdir?

Kişinin yaşadığı bir travma sonrasında sürekli travma yaşadığı anları ve deneyimlerini hatırlayarak travma anına geri dönmesi, yaşadığı travmalarla ilgili kabuslar görmesi ve buna bağlı olarak uyku problemleri yaşaması, yaşadığı travma sonrasında zihninde geliştirdiği olumsuz düşüncelerin neden olduğu psikolojik rahatsızlık Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) olarak adlandırılıyor. Sevilen birinin ölümü, aile içi şiddet, yaralanma ya da hastalık, taciz, tecavüz, savaş, araba kazası ya da doğal afet sırasında beden yoğun olarak stres hormonu salgılar. Tehlike anında stres hormonunun bu kadar yoğun salgılanması normal olsa da tehlike durumu atlatıldıktan ve hayat normale döndükten sonra kişinin bedenindeki stres hormonu seviyesinin de bir süre sonra azalması beklenir. Ancak TSSB’de stres hormonu salınımı geçici olarak ortadan kalksa da travmanın hatırlanması durumunda tekrar travmanın yaşandığı andaki kadar yoğun bir stres hormonu salınımı olabilir. Travma sonrası stres bozukluğunun belirtileri: Rüyalar ya da geriye dönüşler; korku, öfke ve suçluluk gibi negatif hisler; travmanın anılarını önleme refleksi; ve asabiyet ya da uyumada zorluk gibi tepkisel sendromlar.

6. Fobiler ve fobi çeşitleri

Hayvan fobisi, en sık görülen fobi türlerinden biridir.

Fobiler, bir düşüncenin, objenin ya da durumun varlığından kaynaklanan uzun süreli ve mantıksız korkulardır. Korkulan duruma ya da objeye maruz kalmak, ani tepkilere, yoğun strese ya da objeden kaçılmasına neden olabilir. Fobinin yarattığı baskı ve fobiden kaçınmak için sarfedilen çaba, fobisi olan kişinin kişinin becerilerini ve davranışlarını kısıtlayabilir. Bazı fobilere sahip kişiler, fobinin neden olduğu korkunun mantıksız ya da aşırı olduğunun farkında olsalar da, üstesinden gelemeyebilirler. Psikoloji literatüründe tanımlanmış yüzlerce fobi bulunuyor olsa da en sık görülen fobi türleri hayvan fobileri, durumsal fobiler, doğal fobiler, sağlıkla ilgili fobiler olarak sınıflandırılabilir.

Hayvan fobileri: Köpek korkusu, yılan korkusu, fare ya da böcek korkusu vb

Durumsal fobiler: Uçmak, otomobil kullanmak, toplu taşımayla yolculuk yapmak, tünel ya da köprülerden geçmek, kapalı alanda kalma korkusu, asansöre binmek vb.

Doğal fobiler: Fırtına korkusu, yükseklik korkusu, sudan korkmak vb.

Sağlık fobileri: Kan görmek, yara almak, medikal prosedürler, iğne korkusu vb.

Diğer fobiler: Düşme korkusu, yüksek ses korkusu, palyaço korkusu vb.

Anksiyete krizi nasıl geçer, belirtileri nelerdir?

Anksiyete krizi, rahatsız edici bedensel duyumsamalarla ortaya çıkar ve kişinin bu duyumsamaları yanlış yorumlaması sonucunda, bunun tekrar yaşanmasına yönelik sürekli korku hali yaşaması ve tetikte olması anksiyete krizinin kaygı bozukluğunu besleyen sonuçlarından en önemlileridir. Anksiyete krizi geçirmiş olan kişiler bedenlerine gereğinden fazla odaklanmaya başlarlar. Benzer belirtileri hissetmeye başladığındaysa kişi kendisini rahatlatmak için çeşitli yollar geliştirmeye çalışır, doktora gidebilir ya da ilaç kullanabilir. Anksiyete krizi, anksiyete bozukluğu ve panik ataklar çoğu zaman sadece psikolojik danışma ve psikoterapi ile tamamen düzeltilebilen bir rahatsızlıklardır. Sürecin kısır döngüye girmesine sebep olan ve anlaşılması gereken olumsuz otomatik düşünceler ancak bir uzmandan destek alarak kalıcı olarak çözülebilir.

Anksiyete bozukluğu nasıl tedavi edilir?

Meditasyon ve mindfulness çalışmalarıyla şimdiki ana gelmek, anksiyete ile mücadelede yardımcı olabilir.

Anksiyete bozukluğunun tedavisinde en sık kullanılan psikoterapi çeşidi Bilişsel Davranışçı Terapi olmakla birlikte maruz bırakma terapisi (özellikle fobilerle çalışmada) ve çeşitli grup terapileri de kaygı bozukluğuyla başa çıkmada oldukça etkili olabiliyor.

1. Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT) 

Yaygın kaygı bozukluğunun tedavisinde ve diğer anksiyete bozukluğu türlerinin tedavisinde etkili olduğu bilimsel olarak kanıtlanmış bir psikoterapi yaklaşımı olan Bilişsel Davranışçı Terapi‘de amaç, kişinin tehlike ile ilgili oluşturduğu varsayımların, olumsuz düşüncelerin ve felaket senaryolarının üzerinde çalışılarak kaygılarının azaltılması ve daha kontrol edilebilir bir hale getirilmesidir. Davranış düzeyinde ise kişinin sorunlarının üstesinden gelme yeteneği geliştirilir ve stresle başa çıkma becerileri üzerinde çalışılır. Böylece kişinin gündelik yaşamını daha verimli ve kaliteli bir şekilde geçirmesi sağlanır.

2. Farkındalık Temelli Bilişsel Terapi (MBCT)

Bilişsel Davranışçı Terapinin bir alt türü olan, Oxford üniversitesinden profesör Mark Williams’ın geliştirilmesine katkıda bulunduğu Farkındalık Temelli Bilişsel Terapi (MBCT) de özellikle anksiyete, panik atak, stres ve depresyon tedavisinde en az ilaçlar kadar başarılıdır. Farkındalık, günlük hayatımızı etkileyen endişe, kaygı, stres ve tükenmişlik kısır döngüsünü kırmamıza yardımcı olurken, içimizde yeniden yaşam sevinci ve huzur uyandıracak bir yöntemdir.

Anksiyete Bozukluğu ile başa çıkmanın yolları

Anksiyete bozukluğunun tedavisi kişinin sahip olduğu semptomların yoğunluğuna, sıklığına ve çokluğuna göre değişebilir. Özellikle anksiyete bozukluğu ileri seviyede olan ve anksiyete bozukluğuna başka psikolojik rahatsızlıkların da eşlik ettiği durumlarda alınan bazı ilaçlar (uzman tavsiyesiyle) ya da spesifik bazı psikoterapi yöntemleri kişinin hayatını normal düzeyde sürdürebilmesi için önemlidir. Bu iki yöntem bir arada uygulanabildiği gibi çoğu durumda yalnızca psikoterapi hastalığın tedavisinde oldukça etkili sonuçlar gösterebilir. Hastanın ve doktorun tercihleriyle birlikte hastalığın seyri de hangi tedavinin uygulanabileceği konusunda belirleyici etmenlerdir. Bazı özel durumlarda iki yöntemin birlikte tercih edildiği de görülebilir. Tedaviye başlamadan önce doktorun, sahip olunan kaygıların anksiyeteden kaynaklandığını, hangi tür anksiteye bozukluğu yaşandığını ve ortaya çıkan şartları standardize diagnostik testlerle doğru bir şekilde ölçümlemesi gerekir. Ayrıca anksiyete bozukluklarının tamamının aynı olmadığının ve bu nedenle tedavilerinin de farklılık göstereceğinin altını bir kez daha çizmemiz gerekiyor.

Anksiyete bozukluğu psikoterapi ve ilaçlarla tedavi edilebilen bir rahatsızlık olmasının yanı sıra anksiyete semptomlarının ortaya çıktığı ilk anda ya da belirtiler henüz ortaya çıkmadan alınan önlemlerle önlenebilmesi mümkün bir rahatsızlıktır.

  • Egzersiz yapın. Anksiyetenin en büyük düşmanı, rahatlamadır. Özellikle kardiyo egzersizler, anksiyete ve depresyon ilaçlarında yer alan kimyasallara benzer maddelerin vücutta salgılanmasını sağlar ve anksiyeteye neden olan fazladan adrenalinin yakılmasına yardımcı olur.
  • Geçmişte yaşananlardan ve gelecekle ilgili endişelerden uzaklaşmanın en etkili yolu şimdiki ana gelebilmek. Şimdiki ana gelebilmenin en etkili aracı ise meditasyon. Zihinde dolaşıp duran düşüncelerden uzaklaşma amacı taşıyan meditasyon stres ve anksiyeteyle başa çıkmada bilimsel olarak kanıtlanmış faydalar sunuyor.
  • Vücudu uyaran ve stres hormonlarının salgılanmasına neden olan uyarıcı maddelerden kaçının. Özellikle kahvede bol miktarda bulunan kafein ve sigaradaki nikotin anksiyete bozukluğu yaşayan kişilerin kaçınması gereken en önemli iki maddenin başında geliyor.
  • Uyku düzeninize dikkat edin. Yeterli ve dengeli uyumamak ya da fazla uyumak kişinin fiziksel dengesini, hormonlarını ve dolayısıyla çevresel uyaranlara karşı hassasiyetini etkiler.
  • Sağlıklı ve dengeli beslenin. Vücutta salınan hormonların dengesini etkileyen en önemli faktörlerden biri de vitamin, mineral ve besin öğelerinin yeterli ve dengeli miktarda alınması. Vücudun ihtiyaç duyduğu besin öğelerinin alınamaması hormon düzensizliklerine, dolayısıyla kişinin stres hormonlarına bağlı anksiyete problemleri yaşamasına neden olabilir.

İlginizi çekebilir: Anksiyeteye iyi gelen farkındalık becerileri

Uplifers: Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!

Sıra dışı bir gelecek: Otomobil dünyasında bizi neler bekliyor?

Teknolojinin, yapay zekanın ve çevre bilincinin hızla geliştiği günümüzde otomotiv dünyası da bu gelişmelerden geri kalmıyor ve inovasyonlarla ve merakla dolu bir sektöre dönüşüyor. Son yıllarda elektrikli araçlar, otonom sürüş özellikleri, akıllı yol çözümleri gibi konularla pek çok gelişime imza atan otomobil dünyasında gelecekte bizi daha nelerin beklediği büyük bir merak konusu. Hepsi çok heyecan verici olsa da en çok merak edilen sorulardan ve benim de heyecanla beklediğim gelişmelerden biri; uçan arabaların hayatımıza girip girmeyeceği 🙂 Uçan arabalar yakın zamanda hayatımıza dahil olur mu bunu bilmiyorum ama otomotiv endüstrisinin geleceği hakkında kendi perspektifimden ele alacağım pek çok konu var. Gelin, benim de bir parçası olduğum bu sıra dışı gelecekte bizi neler bekliyor olabilir birlikte bakalım.



Elektrikli otomobillerin hızlı yükselişi

Geçtiğimiz yıllarda pek çok otomobil markası, yakın gelecekte elektrikli araç üretimine ağırlık vereceğini açıklamıştı, hatta dünya çapında tamamen elektrikli araç üretimine geçmeyi planladığını belirten markalar da var. Elektrikli araçların hayatımıza dahil olması çok yeni bir gelişme olmasa da yaygınlaşması ve popülerliğinin artması son zamanlarda daha bir artış gösterdi. Gelecekte de elektrikli araçların üretiminin ve kullanıcısının artması sektörünün en beklenen gelişmeleri arasında.

Bildiğiniz gibi ben de elektrikli otomobil tutkunlarından biriyim ve sık sık sizlerle Instagram hesabımdan %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E ile olan maceralarımı paylaşıyorum 🙂 Konumuza dönecek olursak; fosil yakıt tüketimini azaltmak ve karbon emisyonlarını düşürmek için ülkelerin elektrikli araç kullanımına yönelik teşviklerini artırması da beklenenler arasında. Ayrıca, batarya teknolojisinde yeni ilerlemeler, elektrikli araçların menzillerinin artırılması, şarj altyapılarının geliştirilmesi de yine yakın gelecekte bizimle olacağa benziyor.

Sürdürülebilir ve çevre dostu çözümler

Elektrikli araçların yükselişi, otomobil dünyasının geleceğinde beklenen tek çevreci haber değil. Doğa dostu yaklaşımlar ve sürdürülebilir çözümlerle dolu yenilikler de ufukta. Pek çok sektörün son yıllarda önemli bir gündem maddesi haline gelmiş olan çevre bilinci, otomotiv dünyası için de önemli bir konu. Geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilen iç dizayn ekipmanları, doğa dostu kumaşların kullanımı, üretim aşamasında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, daha az karbon salımı yapan motor teknolojileri ve daha nice gelişme, otomotiv dünyasının beklenenleri arasında.

Sektörde yeşil devrim adını verebileceğimiz daha pek çok gelişmenin damga vurması da olası. Araçların iç tasarımdan üretim süreçlerine kadar geniş bir yelpazede sürdürülebilir çözümler, otomobillerin gelecekteki dünyasını ve tabii ki dünyamızı taçlandıracak gibi. Bir çevreci olarak hızla yaygınlaşmasını görmek istediğim gelişmelerden birisi kesinlikle sürdürülebilir çözümler.

Otonom sürüş özelliklerinde ilerlemeler

Ve tabii ki otonom sürüş özelliklerinden bahsetmemek olmaz. Beni belki de en çok heyecanlandıran konulardan bir diğeri. Hani şu sürücüsüz giden otomobiller var ya, işte tam da onlardan bahsediyorum. Yakın bir gelecekte belki de araçların şoför koltukları hep boş kalacak. Olamaz mı? Bu, çok gerçekçi bir senaryo olmasa da şu an için benzer senaryolarla sık sık karşılaşacağız gibi. Çünkü pek çok dünya devi otomobil ve teknoloji firması, otonom araçlar alanında büyük yatırımlar yapıyor. Ancak, tam otonomiye ulaşmak için biraz daha geleceği beklemek gerekecek. Çünkü birtakım zorlukları aşabilmek için yeni teknolojilerin geliştirilmesi bekleniyor.

Özellikle büyük şehirlerdeki yoğun ve karışık trafik senaryoları, yasal düzenlemeler, kişisel hakların korunması, uygun yol ve altyapı çalışmalarının tamamlanması gibi pek çok faktör var. Yine de bu konudaki çalışmaların hız kazanması ve otonom sürüşün farklı seviyelerinin piyasaya sürülmüş olması, otonom sürüş teknolojilerinin potansiyelini gösteriyor. Gelecekte tam otonom seviyeye de erişilmesi mümkün.



Otonom özelliklerin yanı sıra farklı sürüş modları da ufukta. Hatta, ben şimdiden %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E  ile bu modları deneme fırsatına sahibim 🙂 Mustang Mach-E, sürüş deneyimini kişisel isteklere göre uyarlıyor; Aktive, Whisper ve Untamed modları sayesinde motor seslerini, ortam aydınlatmasını ve hatta aracın tepki verme hızını kişiselleştirmek mümkün. 

Akıllı şehirlerin kurulması

Otonom sürüş özellikleri, farklı sürüş modları, otomobil ve yapay zeka teknolojisindeki gelişmeler, yalnızca bireysel kullanımla sınırlı kalmayacak muhtemelen. Ve önemli bir toplumsal gündem haline de gelecek. Bu da akıllı şehirler gibi bir konseptin hayatımıza girmesi anlamını taşıyabilir. Şehirlerin, otomobillerin geleceği ile ne ilgisi var ki diye düşünmeye başlamadan hemen araya gireyim. Eğer başta otonom sürüş özellikleri olmak üzere otomobiller kendi başlarına -bir sürücünün aracı sürmesine ihtiyaç kalmaksızın- yolda gidebilecekse, bu şehirlerin de birtakım düzenlemelerden geçmesi anlamını taşıyor. Yollardaki alt yapı çalışmalarının bu doğrultuda düzenlenmesi, akıllı şarj istasyonlarının kurulması ve otonom araçların kendi kendini şarja takabilmesi için uygun çevresel yapılanmaların tamamlanması gibi pek çok gelişmeyi de beraberinde getirebilir. Belki de gelecekte şehirlere akıllı taksi durakları kurulacak ve birtakım mobil uygulamalar üzerinden bağlantıya geçilebilecek.

Sosyal dünya ile bağlantı sağlayan araç özelliklerinin geliştirilmesi

Bir düşünelim; otomobiliniz size en yakın kafeyi önerse ya da zevkinize uygun bir restoranda sizin için rezervasyon yaptırsa, nasıl olur? Ya da arkadaşlarınızla buluşma ayarlasa, arabaya bindiğinizde en sevdiğiniz dizinin kaldığınız bölümünü başlatsa? Siz keyifle buluşmalarınıza hazırlanırken veya dizinizi izleyip, müziğinizi dinlerken sizi istediğiniz yere götürse? Yani adeta bir eğlence merkezine dönüşse? Tüm bunlar, yakın gelecekte hayallerimizi süslemenin ötesine geçebilir. Bağlantılı araçlar, yani kendi internet erişimi olan ve verileri başka cihazlarla da paylaşabilen araçlar, otomobil dünyasının belki de gelecekte en çok parlayan yıldızı olabilir. Yalnızca yolculuk vadetmenin ötesinde bağlantılı araçlar, adeta kişisel mobil cihazlarımıza dönüşebilir.

Çoğu macerama tanıklık ettiğiniz Ford Mustang Mach-E de adeta benim eğlence merkezim. Araç içi iletişim ve eğlence sistemi olan Ford SYNC 4A ile konuşma, ses tanıma, kablosuz akıllı telefon entegrasyonu, sezgisel 15,5″ dokunmatik ekran ve çok daha fazlasını deneyimleyebiliyorum. Halihazırda gelişmiş teknolojinin keyfini sürebiliyor olsam da gelecekte bağlantılı araçlar bizi daha pek çok özelliği ile şaşırtacak diyebilirim.

Kısacası, otomobil dünyasının sıra dışı geleceğinde bizi bekleyen yepyeni heyecanlar var. Uçan arabalar yalnızca filmlerin unutulmaz bir parçası olarak mı hafızalarımızda kalır yoksa gerçekten de hayatımıza dahil olur mu bilinmez ama kesin olan bir şey varsa o da otomobil dünyasının hiç olmadığı kadar yenilik dolu olduğu. Kim bilir belki bir gün gökyüzünde bulutların arasında sıkışıp kaldığım bir trafikteyken size yazarım 🙂 Daha fazlası için yazılarımı ve Instagram hesabımı takip etmeyi unutmayın.

İlginizi çekebilir: Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?

Hayatın küçük tatlı sürprizlerini L’Occitane Almond Shower Oil ile yakalayın

Hayat, beklenmeyen güzelliklerle dolu bir dans gibi; eğer görmeyi, fark etmeyi bilirsek hayatın şaşırtıcı güzellikteki tatlı anlarını sık sık yakalayabiliriz. Bazen uzun zamandır görmediğimiz bir arkadaşımızla yolda karşılaştığımız, bazense tatlı bir yağmurun ardından çıkan gökkuşağını gördüğümüz o ‘an’da gizli olabilir mutluluk. Bu, beklenmedik ama her zaman iyi hissetmemizi sağlayan hoş sürprizler, hayatın şaşırtıcı güzellikteki anlarından yalnızca birkaçı olsa da tüm gün yüzümüzü güldürmeye yetebilir.



Yakalamak için istekli olursak hayatın monoton akışına biraz olsun ara vermemizi sağlayan ve yaşamın ne kadar büyüleyici olduğunu hatırlatan pek çok tatlı sürpriz bulabiliriz. Tıpkı L’Occitane Almond Shower Oil’in su ile buluştuğunda yağ kıvamından köpüğe dönüşen sürprizli formu gibi.

Sürprizlerle dolu keyif veren bir deneyim

Mutluluk veren, keyif dolu ve sürprizli anlar dediğimizde şüphesiz ki kendimize ayırdığımız zamanların önemi ve yeri çok büyük. Çünkü, günlük hayatın koşturması içerisinde kendimizi şımartabildiğimiz, bedenimizin ve zihnimizin ihtiyaçlarını karşılayabildiğimiz bu özel anlar, monotonluğun içinden bize göz kırpan küçük sürprizler gibi. Özellikle de kişisel bakım ritüellerini taçlandıran L’Occitane Almond Shower Oil ile sürprizlerin hiç sonu yok. Bu özel duş bakım yağı, suyla buluştuğu anda değişen formu ile bize sıradan görünen anları bile özel kılan küçük sürprizler sunuyor.

Almond Shower Oil’in içeriğindeki badem yağı, su ile birleştiğinde anında yoğun keyif verici bir köpüğe dönüşüyor, bize de tatlı küçük sürprizlerle dolu dokunuşların cildimizde bıraktığı o yumuşacık etkinin keyfini sürmek kalıyor. Tabii, o tatlı ve küçük sürprizler Badem Duş Yağı’nın yalnızca köpüren özel formülünde saklı değil, kokusu da bambaşka bir heyecan.

Kokuların duyuları harekete geçiren büyülü dünyası

Bazen sizin de bir kokunun esintisiyle geçmişe doğru kısa bir yolculuğa çıktığınızı hissettiğiniz oluyor mu? Kabul edelim, hayatın içindeki tatlı sürprizli anlarda kokuların da etkisi oldukça büyük. Belki çocukluğunuzdan keyifli bir anı hatırlatan nostaljik bir koku, belki gençliğinizde kullandığınız eski bir parfümün rüzgarla karışmış hali, belki de taze biçilmiş çimlerin havada dağılan dansı… Kokular da sürprizli anların başrol oyuncusu olabiliyor.



Tıpkı, Almond Shower Oil’in tatlı bademin mis kokusunu cildimizde bırakması gibi. Üstelik vegan içeriği ile tüm cilt tiplerine de uygun olan bu bakım yağı, duyuları harekete geçiren büyülü bir dünyanın da kapısını aralıyor. Hayatın bitmeyen telaş ve karmaşasında her şeyden biraz da olsa uzaklaşıp, o büyülü dünyaları keşfetmek hepimizin ihtiyacı değil mi? Daha fark edilmeyi bekleyen onca tatlı sürpriz varken…

Şaşırtıcı üçlü etki

Köpüren özel formül, büyülü dünyalara açılan mis badem kokusu, tabii bir de şaşırtıcı üçlü etki. L’Occitane Almond Shower Oil ile hayatın sürprizlerle dolu anlarını yakalamak çok kolay. Özel vegan formülü, cildi hem temizliyor hem nemlendiriyor hem de onarıyor. Bu üç etkiyi bir arada bulabilmek de en tatlı sürprizlerden biri.

Badem Duş Yağı, özel köpük yapısı ile cildi temizliyor, içeriğindeki omega 6 ve 9 bakımından zengin tatlı badem yağı ve üzüm çekirdeği yağı ile ilk kullanımda nemlendirme etkisi sağlıyor ve cildi besleyerek ışıl ışıl bir görünüme kavuşturuyor.

Elbette, hayatta daha yakalanmayı bekleyen pek çok şaşırtıcı tatlı an var. Bazıları, bir anda karşımıza çıksa da bazen de bu anları biz yaratabiliriz. Bakım rutinlerimize L’Occitane Almond Shower Oil’i eklemek, tanımadığımız birine iltifat etmek ya da sevdiğimiz birine uzun zamandır istediği bir şeyi satın almak, hayatımızda o tatlı sürprizleri artırmaya ve yaşamın keyfini doyasıya çıkarmaya yardımcı olabilir.

Hiç vakit kaybetmeden birinden başlamak istiyorsanız hemen tıklayıp sürprizlerle dolu L’Occitane Almond Shower Oil dünyasını keşfedebilirsiniz.

Güne lezzetli bir başlangıç için kahvaltılık tarifler

Ne demiş şair; kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı. Sizce de öyle değil mi? Günün ilk öğününün, bize gün boyu yetecek kadar neşe ve enerji kaynağı olması gerekmiyor mu? İster sabahın çok erken saatlerinde ister öğlene yakın olsun, fark etmez; günün ilk öğünü her zaman çok önemli. Çünkü günün geri kalanını etkileyen, o günün ne kadar kaliteli bir gün olduğunu belirleyen en önemli faktörlerden biri; güne neler yiyerek başladığımız…



Ancak hepimiz biliyoruz ki, klasik kahvaltı tarifleri zamanla sıkıcı hale gelebiliyor. Yumurta, peynir, zeytin güzel bir başlangıç olsa da her gün aynı şeyleri yemek hayatlarımızda monotonluk yaratabiliyor. Dolayısıyla biraz daha yaratıcı alternatiflere ihtiyacımız var. Ama bir yandan da yoğun tempomuza ayak uydurabilmek için pratik ve besleyici olmalı. Tabii lezzetten de ödün vermek olmaz. İşte tam da bu noktada lezzeti ile, pratikliği ile, besleyiciliği ile kahvaltıların yıldızı müsli karşımıza çıkıyor. İşte müsli kullanarak hazırlayabileceğiniz lezzetli ve sağlıklı kahvaltılık tarifler:

Müslili Ekmek

Eğer kahvaltıda değişiklik yapmak ve lezzet ile besleyici değeri bir arada sunan bir alternatif arıyorsanız, müslili ekmek tam size göre. Klasik ekmek tariflerine göre çok daha zengin ve doyurucu bir seçenek sunan bu kahvaltılık tarifi, aynı zamanda çok daha lezzetli, çok daha eğlenceli. Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli’nin içeriğindeki kızılcık, kuru üzüm, elma ve marakuyalı özel karışım sayesinde enerjik bir sabaha doyurucu dilimlerle merhaba diyebilirsiniz.

Malzemeler:

Hamuru için:

  • 1 su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 2-3 tatlı kaşığı Dr. Oetker Aktif Maya
  • 0,5 çay bardağı süt
  • 4-4,5 su bardağı un
  • 0,5 çay bardağı toz şeker
  • 1 su bardağı ılık süt
  • 1 yumurta
  • 100 gram yumuşak margarin

Üzeri için:

  • 2-3 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 yemek kaşığı su

Hazırlanışı:

  • Mayayı bir kaseye alın ve üzerine yarım çay bardağı ılık sütü ilave edin. Kaşık ile birkaç kez karıştırıp 10-15 dakika bekletin.
  • Unu derin bir kaba eleyin ve üzerine beklettiğiniz mayayı ilave edin. Toz şeker, süt, yumurta ve margarini ilave edip iyice yoğurun. Üzerini kapatıp ılık ortamda 40-45 dakika bekletin.
  • Süre sonunda mayalanan hamura 1 su bardağı meyveli müsliyi ekleyin ve yoğurun. Hamuru yuvarlayıp pişirme kağıdı serilmiş fırın tepsisine alın. Üzerine su sürüp meyveli müsli serpin ve 20 dakika bekletin.
  • Fırını belirtilen dereceye ayarlayıp ısınması için önceden açın. (Alt-üst pişirme: 170 °C, Turbo pişirme: 160 °C)
  • Hamurun üzerini keskin bıçak ile 3-4 yerinden 1 cm derinliğinde kesin ve 25-30 dakika pişirin.
  • Fırından çıkarıp soğutun. Dilimleyerek servis yapın.

Çikolatalı Çıtır Smoothie Bowl

Kahvaltıda kendinizi şımartmak ve güne ‘bomba’ gibi başlamak istiyorsanız, tatlı bir kahvaltılık tarifi tam size göre olabilir. Çıtır tahıl ve çikolata parçacıkları içeren Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli ile çok pratik ve çok lezzetli bir kahvaltılık bowl hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • 2 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli
  • 1 adet olgun muz
  • ½ avokado
  • 1 yemek kaşığı kakao tozu
  • 1 su bardağı badem sütü

Hazırlanışı:

  • Olgun muzu, avokadoyu, kakao tozunu ve badem sütünü blender’a alın. Pürüzsüz bir kıvam alana kadar yüksek hızda karıştırın.
  • Elde ettiğiniz smoothie karışımını bir kaseye aktarın ve kahvaltılık bowl için tabanı hazırlayın.
  • Smoothie tabanın üzerine çıtır çıtır Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli’yi ekleyin. Ve harika kahvaltı kaseniz hazır.

Portakallı Muzlu Müslili İçecek

Kahvaltılarınızı bir sonraki seviyeye taşımaya hazırsanız, Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli ile tanışın. Bu benzersiz müsli, sadece lezzetiyle değil, aynı zamanda sağlık açısından sunduğu faydalarla da kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olmaya aday. Hem lif hem de Vitamin B1, demir ve magnezyum gibi önemli besin öğeleri açısından zengin olan bu müsli ile harika bir kahvaltılık içecek hazırlayabilir, güne başlarken ihtiyacınız olan enerjiyi ve besinleri alabilirsiniz:



Malzemeler:

  • 50 g Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli
  • 1 poşet Dr. Oetker Şekerli Vanilin
  • 2 adet muz
  • 2-3 dilim ayıklanmış ve zarları çıkarılmış portakal dilimleri
  • 2 su bardağı buzdolabında soğutulmuş süt
  • 2 yemek kaşığı bal

Hazırlanışı:

  • Muzları soyup iri parçalara kesin ve mutfak robotuna alın.
  • Üzerine portakal dilimleri, süt, bal ve şekerli vanilini ilave edip meyveler ezilinceye kadar karıştırın.
  • Hazırladığınız içeceği bardaklara alın. Üzerlerine çıtır müsliyi ekleyip kaşık ile karıştırın.
  • Buzdolabında 30 dakika bekletip servis yapın.

Meyveli Mini Kahvaltılık Muffin

Güne başlarken modunuzu yükseltecek, enerjinizi yerine getirecek ve ihtiyacınız olan besin öğelerini almanızı sağlayacak ve tüm bunları yaparken de eğlenceli bir hale çevirecek muffinlere kim hayır diyebilir ki… Siz de demezseniz, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ile harika bir kahvaltılık hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • ½ su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 paket Dr. Oetker Hamur Kabartma Tozu
  • 1 su bardağı tam buğday unu
  • 2 yemek kaşığı bal
  • ½ su bardağı süt
  • 1 yemek kaşığı tereyağı
  • 1 adet yumurta
  • 1 adet mini muffin tepsisi

Hazırlanışı:

  • Fırını 180 derecede önceden ısıtın ve mini muffin tepsisini yağlayın.
  • Bir kasede tam buğday unu, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ve kabartma tozunu karıştırın.
  • Başka bir kapta süt, eritilmiş tereyağı ve yumurtayı çırpın. Islak malzemeleri kuru malzemelerin üzerine dökün ve karıştırın.
  • Hazırladığınız kek harcını mini muffin kalıplarına eşit miktarda bölün. Her bir kalıbı üçte iki oranında doldurmanız yeterli olacaktır, böylece kabardığı zaman da yeteri kadar alan kalacaktır.
  • Yaklaşık 20 dakika kadar pişirdikten sonra fırından çıkarın, birkaç dakika beklettikten sonra servis edebilirsiniz.

Bonus: Çabasız ve lezzetli kahvaltılar

Eğer daha hızlı bir şekilde lezzetli, pratik ve doyurucu kahvaltılık tarifler hazırlamak istiyorsanız, fazla çaba harcamadan da eğlenceli kahvaltılar yapabilirsiniz. Müslinizi ister sütle ister yoğurtla karıştırın; üzerine meyve, bal, biraz da kuruyemiş ekleyin ve voila! Enfes kahvaltınız hazır… Ama bir dakika; zaten eklenmişi var 🙂 Dr. Oetker Vitalis’in lezzetli, doyurucu ve sağlıklı dünyası ile klasik kahvaltılar yerine daha enerjik tariflerle güne başlayabilirsiniz.

Sağlıklı ve dengeli beslenmeyi, ‘sıkıcı’ kalıplardan çıkarmak ve her güne büyük bir neşe ile başlamak istiyorsanız Dr. Oetker Vitalis, kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olacak. Üstelik sadece kahvaltılarınızın da değil; ara öğünlerinizde de lezzetli atıştırmalıklar olarak tüketebilirsiniz. Bu çıtır lezzetler, gününüzün her saatine enerji ve neşe katacak!

Siz de Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’in Multi Meyveli Çıtır Müsli, Bal Bademli Çıtır Müsli ve Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli çeşitlerinden dilediğinizi seçebilir, güne en sevdiğiniz lezzetle harika bir başlangıç yapabilirsiniz.

*Bu yazı Dr. Oetker katkılarıyla hazırlanmıştır.

Sürdürülebilir çözümlerin izinde: VitrA’dan dünyanın ilk ve tek %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabosu

‘Biricik’ dünyamız günden güne artan çevreler baskılar ve azalan doğal kaynak sorunları ile karşı karşıya. İklim krizi, küresel ısınma, atık sorunları, hava kirliliği ve daha nice çevresel sıkıntı, hem dünyamızın hem de insanlığın geleceğini tehdit ediyor. Bu nedenle, sürdürülebilir yaşam alışkanlıklarına sahip olmanın önemi her zamankinden kat ve kat daha fazla. Böylesi bir gerçekliğin farkında olan tüm endüstrilerde de yenilikçi ve çevre dostu ürünlerin geliştirilmesi oldukça büyük bir öneme sahip. Bu bağlamda VitrA, büyük bir adım atarak çevreye saygısını ve döngüsel ekonomiye olan katkısını gözler önüne seriyor.



VitrA’dan bir ilk; %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo

Çevresel ayak izlerini azaltma yolunda önemli adımlar atan VitrA, sektörün değişim öncülerinden biri olarak bizi yeni çevre dostu lavabosu ile tanıştırıyor. Dünyanın ilk ve tek %100* geri dönüştürülmüş seramik lavabosu özelliğini taşıyan bu lavabo, atık olarak kabul edilen malzemelere yeniden hayat veriyor. Yeni çevre dostu lavaboların içerik olarak yaklaşık %100’ü, kırık seramikler de dahil olmak üzere üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan oluşuyor.

VitrA’nın sürdürülebilirlik konusundaki vizyon ve öncülüğünü yansıtan bu yenilikçi ve çevre dostu lavabolarla, seramik sektöründe sürdürülebilir tasarım konusunda da yeni bir standart ortaya çıkıyor. Tasarım harikası ve fonksiyonel bir ürün olmanın ötesinde geri dönüştürülmüş seramik lavabolar, çevresel bilinç ve sürdürülebilir yaşam tarzlarını da destekleyen güçlü bir mesaj taşıyor.

%30 oranında iyileşen küresel ısınma potansiyeli

ISO 14040:2006 ve 14044:2006 standartlarına uygun yapılan Yaşam Döngüsü Değerlendirmesi sonuçlarına göre, atıkların kullanılması çevresel etkilerden küresel ısınma potansiyelini %30 oranında iyileştiriyor. Geri dönüştürülmüş lavaboların üretilmesi sayesinde, ürün başına, daha az hammadde kullanılarak %36’lık iyileştirmeyle yaklaşık 5 kilogram hammadde tasarrufu ve %38 iyileştirmeyle 2,48 Kwh elektrik tasarrufu elde edilmesi hedefleniyor.

Sadece bir lavabo olma işleviyle kalmayan, çevresel sürdürülebilirliğe yönelik geniş bir vizyonu temsil eden bu ürün, çevreye duyarlı bir gelecek için atılmış çok büyük bir adım. Eczacıbaşı Yapı Gereçleri’nin çevre dostu lavabolarla benimsediği bu üretim yaklaşımı, döngüsel ekonomiye katkıyı da en üst seviyeye çıkarıyor.

Sürdürülebilir bir gelecek için hijyenik ve şık bir ilham kaynağı

Küresel ısınma potansiyelini iyileştiren, çevre dostu bir tasarım harikası olmasının ötesinde VitrA’nın geri dönüştürülmüş lavaboları, hijyen endişesini de ortadan kaldırıyor; çünkü bu lavabolar VitrA Hygiene teknolojisiyle kaplanıyor. Bakteri gelişimini %99,9 oranında önleyen VitrA Hygiene teknolojisi sayesinde, seramik lavaboların kullanımı sırasında yüzeye bulaşan bakteriler etkisiz hale geliyor. Böylece, bir numaralı önceliğimiz olan hijyenden ödün vermeden çevre dostu seçimler yapmak da kolaylaşıyor.



Ayrıca, her zevke, her alana uygun seçimler yapmak da yine VitrA ile oldukça kolay. Bilecik, Bozüyük’teki VitrA Üretim Kampüsü’nde geliştirilen yenilikçi çözümler sayesinde üretimine başlanan bu çevre dostu çanak lavabolar, ilk olarak mat bej renkte ve 5 formda tasarlanmış olsa da VitrA’nın geri dönüştürülmüş ürün gamına yeni ürün ve renklerin eklenmesi de planlanıyor.

VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabonun hikayesi, gelecekteki çevre dostu ürünler ve teknolojiler için de büyük bir ilham kaynağı. Daha sürdürülebilir bir dünya için gelecekte atılacak tüm adımlara şimdiden ilham olduğu kesin. Siz de yaşam alanlarınızı çevre dostu bir bilinç ile şekillendirmek ve bir eşi daha olmayan dünyamızın geleceği için önemli bir adım atmak istiyorsanız hemen tıklayıp VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo çeşitlerini keşfedebilirsiniz.

* İçerik olarak yaklaşık %100’ü üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan üretilmiştir.

* Bu içerik VitrA katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlgili Makale