X

Algın ile olan arasında fark var: Gözlemlemek gözleneni değiştirir

“Biz doğanın kendisini değil, bizim sorgulama yöntemimize maruz kalan doğayı gözlemliyoruz.” -Werner Heisenberg

Beyin ve zihin, bilimin halen tartışmasız en büyük iki gizemi. Bilinç, benlik algısı, hafıza, düşünce, irade, duygular ve daha bir çok zihinsel/ruhsal süreç, yüzyıllardır üzerinde düşünülmüş olmasına ve yakın geçmişte geçirdiğimiz büyük teknolojik gelişmelere rağmen hala cevapsız sorular listesinin en başında yer alıyor. Bunun sebebi bahsettiğim bu konuların kesin ve belirlenimci bir şekilde açıklanmaya çalışılmasından kaynaklanıyor. Ancak ölçmeye çalıştığımız bu şeyleri ölçmeye çalışanın da bir “gözlemci” olmasından dolayı işler biraz karmaşıklaşıyor.

İşte bilimde bu durumu, yani gözlemcinin gözleneni etkilediğini dile getiren ilk kişi Werner Heisenberg olmuş. Atom altı parçacıkların garip “ikili davranış”larını gözleyen Heisenberg, herhangi bir anda, bir parçacığın hem hızının (momentum) hem de konumunun aynı anda belirlenemeyeceğini ortaya koymuş ve bunu formülleştirmiş ve buna “belirsizlik ilkesi” denmiş. Buna göre, bir parçacığın hızını belirlemeye çalıştığınızda konumu; aksi durumunda da hızı, belli bir miktar (en az Planck sabiti kadar) belirsizleşiyordu. Başlarda Einstein dahi bu fikirden hoşlanmamış ve bunun ölçüm araçlarının yetersizliğinden kaynaklandığını söylemiş. Belirlenemez bir evren fikrinin, evreni “belirlemeye” çalışan bilimcilere ters gelmesi pek de beklenmeyen bir sonuç olmamış. Fakat ilerleyen çalışmalar belirsizlik ilkesinin, ölçüm araçlarının yetersizliğinden değil, bizzat evrenin yapı taşlarının özelliklerinden kaynaklandığını ortaya çıkarmıştı. Artık “gözlemci” gözlenenden ayrı olarak kabul edilemeyecekti. Çünkü, gözlemcinin yaptığı seçim (yani neyi gözlemlemek veya ölçmek istediği) artık doğrudan gözlemin sonuçlarını belirliyordu. Yani artık, gözlenen ve gözlemci, aynı bütünün parçaları oldukları ve parçalara bölünerek (indirgenerek) daha fazla baş edilemeyecek olan bir bütüncül (holistik) anlayışa doğru fırlatılıyorlardı. Zira artık biliyoruz ki, bir şeyi asgari düzeyde etkilemeden gözlemenin bir yolu yok. En azından “görebilmek” için ona bir “foton” göndermelisiniz ki bu küçücük gözüken etki, küçücük atomaltı parçacıklar için oldukça büyük bir etkidir (Sinan Canan).

Hele de söz konusu gözlemlenen insansa, sürekli değişen ve dönüşen bir varlık olduğundan, insan davranışını da ancak bağlamında anlayabiliriz. Kişinin davranışını olayın bulunduğu bağlamdan ayırmak problemin doğasını kaçırmaya sebep olur. Ayrıca bir durumun zihinde nasıl kavramsallaştırıldığı yani kullanılan dil de durumu etkiler. Mevcut bir durum ya da olayın bir öğesine atfedilmiş bir işlev diğer öğelerin işlevlerini de etkileme eğilimi gösterir. Örneğin Işıl bir ay öncesinde köpeğini gezdirirken köpeği birden yola fırlamış ve hızla gelen bir araba korna çalarak son anda frenlemiş ve durmuştur. Köpeğine az kalsın araba çarpacak olan Işıl ve köpeği bu durumdan son derece etkilenmiş ve çok korkmuştur. Normalde Işıl için o arabaya fiziksel olarak benzeyen şeyler ya da benzer seslerin aynı korkuyu tetiklemesi beklenir. Ancak Işıl tamamen güvenli evinde otururken veya okulda ders dinlerken bile aynı korkuyu yeniden deneyimleyebilir. Işıl’ın duyduğu ya da gördüğü herhangi bir şey, o andan başka birine bahsetmesi veya o anı düşünmesi bile aynı duygu ve fiziksel duyumları yaşamasına yol açabilir. Bu örnekten hareketle şu sonuca varılabilir: “Dil aracılığıyla her şey acı kaynağı haline gelebilir” ve dahası yaşanılan acının şiddeti yine dil aracılığıyla artırılabilir (Kul & Türk, 2020).

Yani kullanılan dil de (zihinsel kavramsallaştırma) yapılan gözlemi etkiler. Dil aracılığıyla deneyimler “hoşa giden veya gitmeyen” diye kategorize edilebilir, bu yaşantılarla ilgili birtakım kurallar geliştirilebilir. Örneğin “Kaygı kötüdür.”, “Kaygı kurtulunması gereken bir duygudur.” gibi. Bu tür bir kavramsallaştırma kişinin en ufak bir rahatsızlığa karşı bile hassasiyetini artırarak hayatının git gide sınırlanmasına sebep olur. Bu bağlamda bakıldığında bireyler hoşlarına giden duyguların peşinden koşarken, gitmeyenlerden kurtulmaya çalışırlar. Her ne kadar dış dünyadaki istenmeyen şeylerden kaçıp kurtulmak mümkün olsa da bu strateji iç dünya için işe yaramayabilir. Çünkü dil aracılığıyla kurulan ilişkiler öğrenilir ve öğrenilen bir şeyin öğrenilmemiş hale gelmesi mümkün değildir. Aksine bu içsel sembolik tehditlerden kaçınma çabası paradoksal etkilere yol açar, acıdan kaçmak için kullanılan yöntem bir süre sonra acının kaynağı haline gelir (Kul & Türk, 2020).

İnsanlar olarak bizler yaşam içerisinde kaçınılmaz bir şekilde pek çok acı, kayıp, başarısızlık ve hayal kırıklığı ile karşılaşma potansiyeline sahibiz. Doğamız gereği öfke, pişmanlık, nefret, suçluluk gibi pek çok acı veren duyguyu tekrar tekrar deneyimleyebiliriz. Bunun yanı sıra zihnimiz tüm bu acı verici olay ve durumları herhangi bir zamanda hatırlayarak etkilenebilir. Ancak bunda bir sorun yok, bunlar insan olmanın getirdiği deneyimlerdir. Olumsuz duygu ve düşüncelerin zihni meşgul etmesini ve hatta bedeni etkilemesini anormal olarak görmemek, bu duygu ve düşüncelerle savaşmak yerine bu deneyimleri olduğu gibi kabul etmek, tabiri caizse onları “bir misafir” gibi algılamak ve “burada ve şimdide” kalmak esenliğin anahtarıdır. Bu yaklaşım sizi “değiştirmeye çalışmayan bir gözlemciye” getirir. Böylelikle zihninizin sıkı sıkıya tutunma halini bırakıp, acıyı ıstıraba çevirmenin önüne geçmiş olursunuz.

Yeni Bir Bilinç Atölyesi ile kalbine ve yaşama yer aç

Şimdi size güzel bir haberim var. “Değiştirmeye çalışmayan bir gözlemciye” gelmenize yardımcı olacak ve yepyeni bir bilince geçmenizi kolaylaştıracak bir çalışma hazırladım. “Yeni Bir Bilinç Atölyesi” olarak isimlendirdiğim (talebe göre bireysel de gerçekleştirilebilecek) bu online atölyede şu sorulara yanıt bulacaksınız:

  • Hayatın getirdiği kayıplar, hayal kırıklıkları, stres ve krizlerden kaynaklı iniş çıkışlar ile nasıl baş edebilirim?
  • Olumsuz duyguların ilişkilerim, iş yaşantım ve iyi oluşum üzerine olan etkilerinden nasıl kurtulabilirim?
  • Mevcut bakış açımın işe yaramadığının farkındayım. Yepyeni bir bakış açısı ile hayatta isteklerimi nasıl gerçekleştirebilirim?

Bu çalışmada neler yapacağız?

  • Sizi bugüne kadar sınırlandırmış inanışları/kavramsallaştırmaları fark edecek,
  • Algı ile olgu arasındaki farkı anlayacak,
  • Ego ile Self arasındaki farkı ve “Benlik” konusunu kavrayacak,
  • Olaylara ve kendinize “gözlemciden” bakmaya başlayacak,
  • Ve yeni bir bilince alan açacaksınız.
  • Böylelikle hayatınızda sürdürmek istemediğiniz şeyleri bırakmayı öğrenecek veya olmasını istediğiniz değişime izin vereceksiniz.

Yeni Bir Bilinç Atölyesi veya online psikolojik danışmanlık hakkında detaylı bilgi almak için bana ayselkeskin2004@yahoo.com eposta adresi üzerinden ulaşabilirsiniz. Kalbinizle daha çok bağlantıda olduğunuz günler dilerim.

Kaynakça:

Kul, A., Türk, F. (2020). Kabul ve Adanmışlık Terapisi (ACT) Üzerine Bir Derleme Çalışması. OPUS Uluslararası Toplum Araştırmaları Dergisi-International Journal of Society Researches. Cilt:16, Özel Sayı.

Sinan Canan’ın konuyla ilgili makalesi: https://www.sinancanan.net/kuantum-fizigi-ve-sinir-bilimleri/

İlginizi çekebilir: ‘Mental toughness’: Zihinsel dayanıklılık için yeni bir bilinç

Aysel Keskin: Merhaba ben Aysel Keskin. Psikolojik Danışman ve Psikoterapistim. 2006 yılında Marmara Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık bölümünden mezun olduktan sonra, Türk Deniz Kuvvetlerinde yedi senelik bir kurumsal hayat deneyimim oldu. Kurumsal hayat deneyimimin ardından, çocukluk tutkum olan psikolojiye bir de seyahat tutkum eklendiği için okyanus ötesine giderek bir süre Amerika’nın Kalifornia ve Oregon eyaletlerinde yaşadım. Tüm psikoterapi yaklaşımlarını bilmekle beraber uzmanlaşmanın gerekliliğine inanarak, kanıta dayalı terapi yaklaşımlarından Süre Sınırlı Psikanalitik Psikoterapi (SSPP), Jungian Psikoterapi ve Rasyonel Psikoloji Enstitüsü Preferred Partner of The Albert Ellis Institute onaylı, APA (American Psychological Association) Kredili Rasyonel Duygucu & Bilişsel Davranışçı Terapi Eğitimlerini (süpervizyonlar dahil) tamamladım. Sorunların bütüncül ele alınması gerektiğine, beden ve zihnin dengesini kurduğumuzda hayatımızda olumlu değişimler olacağına inanıyorum. Beden ve zihin sağlığınız her şeyden önemli. Bana ayselkeskin2004@yahoo.com eposta adresinden ulaşabilirsiniz. Sağlık ve sevgi ile kalın. Instagram: ayselkeskin.psk.dan

Sıra dışı bir gelecek: Otomobil dünyasında bizi neler bekliyor?

Teknolojinin, yapay zekanın ve çevre bilincinin hızla geliştiği günümüzde otomotiv dünyası da bu gelişmelerden geri kalmıyor ve inovasyonlarla ve merakla dolu bir sektöre dönüşüyor. Son yıllarda elektrikli araçlar, otonom sürüş özellikleri, akıllı yol çözümleri gibi konularla pek çok gelişime imza atan otomobil dünyasında gelecekte bizi daha nelerin beklediği büyük bir merak konusu. Hepsi çok heyecan verici olsa da en çok merak edilen sorulardan ve benim de heyecanla beklediğim gelişmelerden biri; uçan arabaların hayatımıza girip girmeyeceği 🙂 Uçan arabalar yakın zamanda hayatımıza dahil olur mu bunu bilmiyorum ama otomotiv endüstrisinin geleceği hakkında kendi perspektifimden ele alacağım pek çok konu var. Gelin, benim de bir parçası olduğum bu sıra dışı gelecekte bizi neler bekliyor olabilir birlikte bakalım.



Elektrikli otomobillerin hızlı yükselişi

Geçtiğimiz yıllarda pek çok otomobil markası, yakın gelecekte elektrikli araç üretimine ağırlık vereceğini açıklamıştı, hatta dünya çapında tamamen elektrikli araç üretimine geçmeyi planladığını belirten markalar da var. Elektrikli araçların hayatımıza dahil olması çok yeni bir gelişme olmasa da yaygınlaşması ve popülerliğinin artması son zamanlarda daha bir artış gösterdi. Gelecekte de elektrikli araçların üretiminin ve kullanıcısının artması sektörünün en beklenen gelişmeleri arasında.

Bildiğiniz gibi ben de elektrikli otomobil tutkunlarından biriyim ve sık sık sizlerle Instagram hesabımdan %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E ile olan maceralarımı paylaşıyorum 🙂 Konumuza dönecek olursak; fosil yakıt tüketimini azaltmak ve karbon emisyonlarını düşürmek için ülkelerin elektrikli araç kullanımına yönelik teşviklerini artırması da beklenenler arasında. Ayrıca, batarya teknolojisinde yeni ilerlemeler, elektrikli araçların menzillerinin artırılması, şarj altyapılarının geliştirilmesi de yine yakın gelecekte bizimle olacağa benziyor.

Sürdürülebilir ve çevre dostu çözümler

Elektrikli araçların yükselişi, otomobil dünyasının geleceğinde beklenen tek çevreci haber değil. Doğa dostu yaklaşımlar ve sürdürülebilir çözümlerle dolu yenilikler de ufukta. Pek çok sektörün son yıllarda önemli bir gündem maddesi haline gelmiş olan çevre bilinci, otomotiv dünyası için de önemli bir konu. Geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilen iç dizayn ekipmanları, doğa dostu kumaşların kullanımı, üretim aşamasında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, daha az karbon salımı yapan motor teknolojileri ve daha nice gelişme, otomotiv dünyasının beklenenleri arasında.

Sektörde yeşil devrim adını verebileceğimiz daha pek çok gelişmenin damga vurması da olası. Araçların iç tasarımdan üretim süreçlerine kadar geniş bir yelpazede sürdürülebilir çözümler, otomobillerin gelecekteki dünyasını ve tabii ki dünyamızı taçlandıracak gibi. Bir çevreci olarak hızla yaygınlaşmasını görmek istediğim gelişmelerden birisi kesinlikle sürdürülebilir çözümler.

Otonom sürüş özelliklerinde ilerlemeler

Ve tabii ki otonom sürüş özelliklerinden bahsetmemek olmaz. Beni belki de en çok heyecanlandıran konulardan bir diğeri. Hani şu sürücüsüz giden otomobiller var ya, işte tam da onlardan bahsediyorum. Yakın bir gelecekte belki de araçların şoför koltukları hep boş kalacak. Olamaz mı? Bu, çok gerçekçi bir senaryo olmasa da şu an için benzer senaryolarla sık sık karşılaşacağız gibi. Çünkü pek çok dünya devi otomobil ve teknoloji firması, otonom araçlar alanında büyük yatırımlar yapıyor. Ancak, tam otonomiye ulaşmak için biraz daha geleceği beklemek gerekecek. Çünkü birtakım zorlukları aşabilmek için yeni teknolojilerin geliştirilmesi bekleniyor.

Özellikle büyük şehirlerdeki yoğun ve karışık trafik senaryoları, yasal düzenlemeler, kişisel hakların korunması, uygun yol ve altyapı çalışmalarının tamamlanması gibi pek çok faktör var. Yine de bu konudaki çalışmaların hız kazanması ve otonom sürüşün farklı seviyelerinin piyasaya sürülmüş olması, otonom sürüş teknolojilerinin potansiyelini gösteriyor. Gelecekte tam otonom seviyeye de erişilmesi mümkün.



Otonom özelliklerin yanı sıra farklı sürüş modları da ufukta. Hatta, ben şimdiden %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E  ile bu modları deneme fırsatına sahibim 🙂 Mustang Mach-E, sürüş deneyimini kişisel isteklere göre uyarlıyor; Aktive, Whisper ve Untamed modları sayesinde motor seslerini, ortam aydınlatmasını ve hatta aracın tepki verme hızını kişiselleştirmek mümkün. 

Akıllı şehirlerin kurulması

Otonom sürüş özellikleri, farklı sürüş modları, otomobil ve yapay zeka teknolojisindeki gelişmeler, yalnızca bireysel kullanımla sınırlı kalmayacak muhtemelen. Ve önemli bir toplumsal gündem haline de gelecek. Bu da akıllı şehirler gibi bir konseptin hayatımıza girmesi anlamını taşıyabilir. Şehirlerin, otomobillerin geleceği ile ne ilgisi var ki diye düşünmeye başlamadan hemen araya gireyim. Eğer başta otonom sürüş özellikleri olmak üzere otomobiller kendi başlarına -bir sürücünün aracı sürmesine ihtiyaç kalmaksızın- yolda gidebilecekse, bu şehirlerin de birtakım düzenlemelerden geçmesi anlamını taşıyor. Yollardaki alt yapı çalışmalarının bu doğrultuda düzenlenmesi, akıllı şarj istasyonlarının kurulması ve otonom araçların kendi kendini şarja takabilmesi için uygun çevresel yapılanmaların tamamlanması gibi pek çok gelişmeyi de beraberinde getirebilir. Belki de gelecekte şehirlere akıllı taksi durakları kurulacak ve birtakım mobil uygulamalar üzerinden bağlantıya geçilebilecek.

Sosyal dünya ile bağlantı sağlayan araç özelliklerinin geliştirilmesi

Bir düşünelim; otomobiliniz size en yakın kafeyi önerse ya da zevkinize uygun bir restoranda sizin için rezervasyon yaptırsa, nasıl olur? Ya da arkadaşlarınızla buluşma ayarlasa, arabaya bindiğinizde en sevdiğiniz dizinin kaldığınız bölümünü başlatsa? Siz keyifle buluşmalarınıza hazırlanırken veya dizinizi izleyip, müziğinizi dinlerken sizi istediğiniz yere götürse? Yani adeta bir eğlence merkezine dönüşse? Tüm bunlar, yakın gelecekte hayallerimizi süslemenin ötesine geçebilir. Bağlantılı araçlar, yani kendi internet erişimi olan ve verileri başka cihazlarla da paylaşabilen araçlar, otomobil dünyasının belki de gelecekte en çok parlayan yıldızı olabilir. Yalnızca yolculuk vadetmenin ötesinde bağlantılı araçlar, adeta kişisel mobil cihazlarımıza dönüşebilir.

Çoğu macerama tanıklık ettiğiniz Ford Mustang Mach-E de adeta benim eğlence merkezim. Araç içi iletişim ve eğlence sistemi olan Ford SYNC 4A ile konuşma, ses tanıma, kablosuz akıllı telefon entegrasyonu, sezgisel 15,5″ dokunmatik ekran ve çok daha fazlasını deneyimleyebiliyorum. Halihazırda gelişmiş teknolojinin keyfini sürebiliyor olsam da gelecekte bağlantılı araçlar bizi daha pek çok özelliği ile şaşırtacak diyebilirim.

Kısacası, otomobil dünyasının sıra dışı geleceğinde bizi bekleyen yepyeni heyecanlar var. Uçan arabalar yalnızca filmlerin unutulmaz bir parçası olarak mı hafızalarımızda kalır yoksa gerçekten de hayatımıza dahil olur mu bilinmez ama kesin olan bir şey varsa o da otomobil dünyasının hiç olmadığı kadar yenilik dolu olduğu. Kim bilir belki bir gün gökyüzünde bulutların arasında sıkışıp kaldığım bir trafikteyken size yazarım 🙂 Daha fazlası için yazılarımı ve Instagram hesabımı takip etmeyi unutmayın.

İlginizi çekebilir: Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?



Lezzetli ve eşsiz tatlarla dolu bir deneyim: Macroonline’da keşif dolu bir yolculuk

Şüphesiz ki söz konusu sofralarımız olduğunda hepimiz ‘en iyisi’nin peşindeyiz. Market alışverişlerimizi yaparken de gözümüz, elimiz hep en iyisinde, en kalitelisinde. Her şeyin en iyisini aldığımızdan emin olmak istiyoruz. Ancak, böylesi bir çabanın çok fazla zaman ve enerji gerektirdiği de aşikar. Hele ki büyük şehirlerde yaşıyorsak, iş çıkış saatinde markette olmak; kalabalıklar, trafik, koşturmaca gibi dertleri de beraberinde getirebiliyor. E peki bunca yorgunluk ve zamansızlığın içerisinde mesai bitimine dakikalar kalmışken her gün zihnimizde dönen o ‘Akşam ne pişirsem’ sorularına nasıl yanıt bulacağız? Hele bir de evde hazırlamak istediğimiz tarifin malzemeleri yoksa.



Güzel haber; artık bu soru da zihnimizi kurcalamayacak, yorgun argın market sırasında beklemek zorunda da kalmayacağız. Macroonline ile yorucu market gezileri, ev konforunda keşifler yapabileceğimiz bir fırsata dönüşüyor.

Macrocenter ayrıcalıkları aynı hizmet anlayışıyla Macroonline’da

Macrocenter’ı tercih edenler bilir; Macrocenter’da alışveriş yapmak, eşsiz bir deneyimdir. Ürün çeşitliliği, yeni keşifler, taptaze lezzetler, baş döndüren kokular ve başka yerde olmayan ürünler… Macroonline da tüm bu deneyimi, bizlere online olarak sunuyor. Aynı uzmanlık, aynı lezzet ve aynı hizmet anlayışıyla tüm Macrocenter ayrıcalıkları, artık Macroonline’da. Kısacası, hayatı güzelleştirecek her şey Macroonline’da. Peki siz neredesiniz; yoksa hala kasa sırasında mı? 🙂 Gelin, Macroonline’Macroonline’Macroonline’da neler neler var biraz daha yakından bakalım… (Ne yok ki! demek serbest.)

Ev konforunda kaliteli bir alışveriş deneyimi

Hangimiz istemeyiz ki raflardaki en taze meyve-sebzeler yer alsın mutfak tezgahımızda, kendi ellerimizle seçtiğimiz.. Ama zamanımız ve enerjimiz yoksa ne yapacağız? Merak etmeyin, en iyilerden vazgeçmek zorunda değiliz. Macroonline, her şeyin en iyisini bizim için seçip evimize kadar getiriyor. İhtiyacımız olan her şey, sanki raflardan kendimiz seçiyormuşuz gibi aynı titizlik ve özenle seçilip bize ulaştırılıyor. Ev konforunda kusursuz ve kaliteli bir alışverişi deneyimi, Macroonline ile artık kapımıza geliyor.

Benzersiz tatlar, otantik lezzetler, yeni keşifler



Macroonline’da dilediğimiz ülkenin lezzetlerini bulmak mümkün. Bugün İtalyan, yarın Fransız Mutfağı, haftaya ise Japon, ne dersiniz? Macroonline dünyasında alışveriş yapmak, adeta geniş bir coğrafyada gezintiye çıkmak gibi. Uzak Doğu’nun egzotik sosları, ithal çikolatalar, artizan ürün çeşitliliği, her yerde bulunmayan lezzetli atıştırmalıklar, profesyonellere özgü ürün seçkileri, taptaze deniz ürünleri ve çok daha fazlası… Hepsi, premium hizmet kalitesi, zengin ürün çeşitliliği ve kolay erişim imkanıyla Macroonline’da. Tek yapmamız gereken bir tıkla sepete eklemek.

Şeflerin özgün tarifleriyle hazırlanan Homemade lezzetler

Dünya mutfağının yanı sıra Türkiye’nin özgün tatlarını da sunan Macroconline’da Homemade lezzetler de var. Şeflerin özgün tarifleriyle hazırlanan Homemade lezzetler, Macroonline’ın beklentileri aşan hizmet kalitesini evlerimize taşıyor. Hep ne pişireceğimizi düşünecek değiliz ya bazen de ne yiyeceğimizi düşünelim, öyle değil mi… Sağlıklı, lezzetli ve zahmetsiz alternatifler arayanların en gözde seçimleri, Macroonline Homemade kategorisinde.

Keyifli, pratik ve konforlu bir alışveriş deneyiminin yanı sıra keşiflerle dolu bir yolculuğa da hazırsak; istikamet: Macroonline. Üstelik, Macroonline’dan verdiğimiz siparişler 45 dakikada teslimat seçeneğiyle ve +4 dereceli araçlarla soğuk zincir kırılmadan dilediğimiz saatte bize ulaşıyor. Macrocenter’ın ayrıcalıklı dünyasını ev konforunda keşfetmek ve Macroonline’da ilk alışverişlerinize özel indirimden de faydalanmak için siz de hemen tıklayın.

*Bu yazı Macrocenter katkılarıyla hazırlanmıştır.



İlgili Makale