X

Ahmet Erol’dan tarihi gerçeklerin ve kurgunun mükemmel uyumu: Fatih’in Gizli Mabedi

Geçmişin izlerini sürebilmemizin ve uzun yıllar önce yaşananlara tanıklık edebilmemizin en sürükleyici, en keyifli ve belki de en heyecanlı yolu tarihi romanlar. Kimi zaman tarihi gerçeklere dayanan, kimi zaman da kurgu ile derinlikli ve sürükleyici hale getirilen bu romanlar, her bir sayfasında hayal gücünüzü nostaljinin gücüyle birleştiriyor.

Daha önce nostaljik zamanlara yapılan romantik bir yolculuğu konu alan Sen ve Ben romanıyla tanıdığımız Ahmet Erol; bu sefer bizi Osmanlı İmparatorluğu’na, Fatih Sultan Mehmet dönemine götürüyor. Yazar Ahmet Erol’un hayal gücünde şekillenen Fatih’in Gizli Mabedi, okuruna tarihin derinliklerinden günümüze uzanan heyecanlı ve entrika dolu bir macera sunuyor.

“Angın, daha birkaç aylık bebekken annesi ölür ve daha iyi yetiştirileceğini düşünen dedesi onu İstanbul’da yerleşik dayısı Onur Bey’in yanına getirir. Angın’ın annesinin ve dayısının kökleri Hazar Denizi kıyılarındaki Alat Bölgesi’nde yaşayan ancak Karakoyunlu hükümdarı Şahruh’un katliamına uğradıktan sonra Anadolu’ya göçen, Hurufiliği benimsemiş bir kavime dayanmaktadır. Angın’ın anne ve dayısının büyük büyük dedeleri Alat’tan Sivas’a göçmüşler ve ailenin en büyüğü Nesir Bey üstün yeteneği, büyük matematik dehası, derin bilgi ve görgüsü ile Fatih Sultan Mehmet nezdinde çok saygın bir yer bulmuştur.”

Fatih’in Gizli Mabedi; 1960’lı yıllarda Angın’ın İstanbul’a gelişi ile başlar. Romanın temelini oluşturan kurgu ve tarihi gerçekler, İstanbul’un altında olduğu bilinen gizemi, varlıkları ve boyutu henüz tespit edilememiş, onlarca yıl önce inşa edilmiş tünellerin karanlığında, İstanbul’un büyülü atmosferinde adeta sarmaş dolaş olurken; okuru post modern romanın tüm araç ve yöntemlerini kullanarak yarattığı gelgitli ve heyecanlı bir maceranın odağına sürüklüyor.

Ahmet Erol’dan üç kitaplık bir Fatih serisi

Üç kitaplık bir seri olarak kaleme alınmış olan Fatih roman seti, yazarın üstün kurgu yeteneği ile tarihi gerçekler asla çarpıtılmadan Fatih’ten Nesir Bey eliyle romanın başkahramanı Angın’a teslim edilmesi gereken ancak yeri bilinmeyen ve insanlığın geleceğini belirleyecek olan üç emanetin arayış macerasını anlatıyor. Bir ırmağın akış hızında anlatılan bu macera, İstanbul’un fethi, Hurufilik, İstanbul’da Angın’ın sivil yaşamı içindeki olağan insanların hayatları ile adeta bir minyatür ayrıntısında ve renkliliğinde bezeniyor. Roman, doğulu masalsı bir büyüyü batıya doğru İsrafil’in büyülü sûr’ün sesinden üflüyor.

Roman, Onur Bey’in başkanlığını yaptığı Dünya Kardeşlik Örgütü ve Angın’ın Fatih’in gizli emanetlerinin bulunması için tehlikeli ve bir o kadar da heyecan verici macerası eşliğinde adeta fırtınalı bir coşku içinde akarak, okuru büyüleyici ve bitmesi hem çok istenen ama bir yandan da bitişi hiç arzu edilmeyen tılsımlı bir stresin içine sürüklemeyi başarıyor.

“Fatih, yeryüzünde bir dünya devleti kurmak isteyen, olağanüstü yetenekleri olan, sekiz yabancı dil bilen, damak tadına düşkün, şair ruhlu bir padişahtır. Angın’ın büyük büyük dedesi olan Nesir Bey ise onun sağ kolu ve yürektaşıdır. Fatih’in en büyük hayali insanların kardeşlik, sevgi ve barış içinde yaşayacağı bir dünya imparatorluğu kurmaktır. Bunun yolunun insanları sevgi, kardeşlik ve barış temelinde birleştirecek Büyük Kitap’tan geçtiğine inanır. İstanbul’un fethinden bile daha büyük önem verdiği Büyük Kitap’ı yazma görevini Nesir Bey’e verir. Ayrıca bu kitabın 2000 yılında Angın’a sağ salim teslim edilmesi için Bebek Koyu altında gizli bir mabet inşa edilmesi talimatını verir. Bir yandan Bebek Koyu’nun sularının onlarca metre altında bu muhteşem mabet inşa edilirken bir yandan da Nesir Bey, yeryüzünün büyük âlimlerini bir araya getirir. Nesir Bey ve âlimler, Ayasofya’nın altında gizli tünellerle ulaşılan bir mekânda aylarca çalışılarak Fatih’in istediği Büyük Kitap’ı yazarlar. Bu kitap; insanlığı kardeşlik ve sevgi ekseninde birleştirecek, inanç ayrılıklarını ortadan kaldıracak, yeryüzünde adalet ve barışı tesis edecektir.

Nesir Bey, Büyük Kitap başta olmak üzere Fatih’in yeryüzünde kuracağı imparatorluğun şifrelerini içeren üç gizli emaneti korumak ve 2000 yılında emanetin sahibi Angın’a sağ salim teslim etmek üzere dünyanın tüm ülkelerinin seçkinlerinden oluşan Dünya Kardeşliği Örgütü’nü kurar. Dünyanın en güçlü ve seçkin insanlarını bir araya getiren gizli örgüt, Fatih’in üç gizli emanetini korumak için canları pahasına çalışacaklarına yemin ederler. Bu üç gizli emanetin yeryüzündeki tüm anlayış ve düzenleri değiştireceği bilgisini alan Hıristiyan, Müslüman ve Musevi dünyasının radikal güçleri bunların peşine düşerler. Bu radikal örgütlere mensup acımasız timlerle Dünya Kardeşliği Örgütü mensupları arasında yeryüzünün değişik köşelerinde insanın tüylerini diken diken eden, yüreğini ağzına getiren ölümcül savaşlar olur.”

Robert Kolej’i ve Harvard Hukuk Fakültesi’ni birincilikle bitiren ve dünyanın en ünlü hukuk bürosunun ortağı olan Nesir Bey’in torunu Angın’a Milenyum’un ilk dakikasında Fatih’in buyurduğu şekilde Büyük Kitap’ın korunduğu Bebek Koyu’nun suları altında inşa edilmiş mabedin şifreleri verilir. İnsanlığın kaderini değiştirecek Büyük Kitap’ı yerinden alıp okuyan Angın, kitabın içine yerleştirilmiş şifre ve sembollerden hareketle Fatih’in diğer iki gizli emanetinin peşine düşer.

Serinin ikinci kitabının adı Fatih’in Gizli Sikkesi, üçüncü kitabın adı ise Fatih’in Gizli Mührü’dür; ilk kitapta söz edilen diğeriki emanetin aranış ve bulunuşu, devam niteliğindeki ikinci ve üçüncü kitapta anlatılır. Üçüncü kitabın bitiminde okuru müthiş bir son beklemektedir.

Fatih’in Gizli Mabedi, soluksuz okuyacağınız bir roman
Fatih’in Gizli Mabedi – Ahmet Erol

O artık II. Mehmet Han değil, Fatih Sultan Mehmet Han’dı. Bir çağı kapatıp yeni bir çağı açan eşsiz bir padişahtı. Çocukluğundan bu yana hayalini kurduğu Cihan İmparatorluğu’nun ilk kalesi olan Konstantiyye’yi almıştı. Artık zaman yenilik zamanı, kardeşliğin, barışın, sevginin kol gezdiği, düşmanlıkların, ayrı gayrıların olmadığı, kavga, dövüş ve savaşların unutulduğu Cihan İmparatorluğunu kurmanın zamanıydı. Artık yeni şeyler söylemek lazımdı.

Yeryüzünden kini yok etmek, kardeşlik ve sevgi imparatorluğunu kurmak, bir fani için Yüce Yaradan’a en büyük hizmetti. Dünyadaki insanlık cennetinin ışığı olacak Büyük Kitap, yazılmış ve denizler altında inşa edilen Gizli Mabed’e yerleştirilmişti. Mabedin gizli şifreleri 1454 yılında belirlendiği üzere 02 Ocak 2000 yılında Milenyumun başlangıcında emanetlerin gerçek sahibi Angın’a teslim edilecekti.

Fatih’in Gizli Mabedi’ni ve Büyük Kitap’ı Angın bulabilecek mi?

Tarihin gerçeklerinden hareketle geliştirilmiş müthiş kurgu ve soluk soluğa bir macera… Yüreğiniz yüksek tempoyu kaldıracak güçteyse bu üç romanlık maceranın ilk kitabı olan Fatih’in Gizli Mabedi’ni okumaya başlayın.

 

İlginizi çekebilir: Ahmet Erol’un kitaplarıyla romantik zamanlara nostaljik bir geri dönüş

Uplifers: Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!

Sürdürülebilir çözümlerin izinde: VitrA’dan dünyanın ilk ve tek %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabosu

‘Biricik’ dünyamız günden güne artan çevreler baskılar ve azalan doğal kaynak sorunları ile karşı karşıya. İklim krizi, küresel ısınma, atık sorunları, hava kirliliği ve daha nice çevresel sıkıntı, hem dünyamızın hem de insanlığın geleceğini tehdit ediyor. Bu nedenle, sürdürülebilir yaşam alışkanlıklarına sahip olmanın önemi her zamankinden kat ve kat daha fazla. Böylesi bir gerçekliğin farkında olan tüm endüstrilerde de yenilikçi ve çevre dostu ürünlerin geliştirilmesi oldukça büyük bir öneme sahip. Bu bağlamda VitrA, büyük bir adım atarak çevreye saygısını ve döngüsel ekonomiye olan katkısını gözler önüne seriyor.



VitrA’dan bir ilk; %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo

Çevresel ayak izlerini azaltma yolunda önemli adımlar atan VitrA, sektörün değişim öncülerinden biri olarak bizi yeni çevre dostu lavabosu ile tanıştırıyor. Dünyanın ilk ve tek %100* geri dönüştürülmüş seramik lavabosu özelliğini taşıyan bu lavabo, atık olarak kabul edilen malzemelere yeniden hayat veriyor. Yeni çevre dostu lavaboların içerik olarak yaklaşık %100’ü, kırık seramikler de dahil olmak üzere üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan oluşuyor.

VitrA’nın sürdürülebilirlik konusundaki vizyon ve öncülüğünü yansıtan bu yenilikçi ve çevre dostu lavabolarla, seramik sektöründe sürdürülebilir tasarım konusunda da yeni bir standart ortaya çıkıyor. Tasarım harikası ve fonksiyonel bir ürün olmanın ötesinde geri dönüştürülmüş seramik lavabolar, çevresel bilinç ve sürdürülebilir yaşam tarzlarını da destekleyen güçlü bir mesaj taşıyor.

%30 oranında iyileşen küresel ısınma potansiyeli

ISO 14040:2006 ve 14044:2006 standartlarına uygun yapılan Yaşam Döngüsü Değerlendirmesi sonuçlarına göre, atıkların kullanılması çevresel etkilerden küresel ısınma potansiyelini %30 oranında iyileştiriyor. Geri dönüştürülmüş lavaboların üretilmesi sayesinde, ürün başına, daha az hammadde kullanılarak %36’lık iyileştirmeyle yaklaşık 5 kilogram hammadde tasarrufu ve %38 iyileştirmeyle 2,48 Kwh elektrik tasarrufu elde edilmesi hedefleniyor.

Sadece bir lavabo olma işleviyle kalmayan, çevresel sürdürülebilirliğe yönelik geniş bir vizyonu temsil eden bu ürün, çevreye duyarlı bir gelecek için atılmış çok büyük bir adım. Eczacıbaşı Yapı Gereçleri’nin çevre dostu lavabolarla benimsediği bu üretim yaklaşımı, döngüsel ekonomiye katkıyı da en üst seviyeye çıkarıyor.

Sürdürülebilir bir gelecek için hijyenik ve şık bir ilham kaynağı

Küresel ısınma potansiyelini iyileştiren, çevre dostu bir tasarım harikası olmasının ötesinde VitrA’nın geri dönüştürülmüş lavaboları, hijyen endişesini de ortadan kaldırıyor; çünkü bu lavabolar VitrA Hygiene teknolojisiyle kaplanıyor. Bakteri gelişimini %99,9 oranında önleyen VitrA Hygiene teknolojisi sayesinde, seramik lavaboların kullanımı sırasında yüzeye bulaşan bakteriler etkisiz hale geliyor. Böylece, bir numaralı önceliğimiz olan hijyenden ödün vermeden çevre dostu seçimler yapmak da kolaylaşıyor.



Ayrıca, her zevke, her alana uygun seçimler yapmak da yine VitrA ile oldukça kolay. Bilecik, Bozüyük’teki VitrA Üretim Kampüsü’nde geliştirilen yenilikçi çözümler sayesinde üretimine başlanan bu çevre dostu çanak lavabolar, ilk olarak mat bej renkte ve 5 formda tasarlanmış olsa da VitrA’nın geri dönüştürülmüş ürün gamına yeni ürün ve renklerin eklenmesi de planlanıyor.

VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabonun hikayesi, gelecekteki çevre dostu ürünler ve teknolojiler için de büyük bir ilham kaynağı. Daha sürdürülebilir bir dünya için gelecekte atılacak tüm adımlara şimdiden ilham olduğu kesin. Siz de yaşam alanlarınızı çevre dostu bir bilinç ile şekillendirmek ve bir eşi daha olmayan dünyamızın geleceği için önemli bir adım atmak istiyorsanız hemen tıklayıp VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo çeşitlerini keşfedebilirsiniz.

* İçerik olarak yaklaşık %100’ü üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan üretilmiştir.

* Bu içerik VitrA katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlgili Makale