X

Doğal afetlerden sonra kurumsal tutum nasıl olmalı?

Doğal afetler, salgın hastalıklar ve benzer yıkıcı olaylar, şirketler için bir dizi sorun yaratabilir. Böyle kriz anlarında, yapısal hasardan üretkenlik kaybına ve hatta çalışan yardımına kadar pek çok konu aynı anda ele alınmalıdır. Bu, özellikle pandeminin ardından, hala birçok çalışanın uzaktan çalıştığını düşünecek olursak; doğal afetlere bağlı olarak kişilerin aniden evsiz kaldıkları veya hasarlı bir evleri olduğunu fark ettikleri durumlarda daha da önemlidir. Kişilerin, ilgilenmeleri gereken çocukları, yerinden edilmiş aile üyeleri olması gibi rollerin tamamı, stres düzeylerine katkıda bulunur. İşverenlerin; afetlerin yaralanma, kayıp, evlerin yıkılması veya hasar görmesi, güç kaybı gibi sonuçlarının sadece çalışanlar üzerinde değil, tüm topluluklar üzerinde yaratabileceği kalıcı etkileri anlamaları gerekir.

Her ne kadar mümkün olan en kısa sürede işlerin normale dönmesi fikri cazip gelse de, stresli ve travmatik çalışanları aceleyle işe geri döndürmekten kaçınılması, sanıldığından daha fazla önem taşır. Bu süreçte iş yeri esnekliğinin, ofis içinde ve dışında şefkatli yaklaşımların kişilere büyük yardımı dokunabilir. Çalışanlarınızın duygularını yeniden düzenleyene dek muhtemelen işlerine odaklanamayacaklarını; oraya ulaşmak için de gerekli zamanı ve desteği hak ettiklerini unutmayın.

“İnsan kaynakları”nın ne anlama geldiğini hatırlayın

Şirketlerdeki ilgili departmana “İnsan Kaynakları” denmesinin bir nedeni var. Günün sonunda, her kuruluş insanlarla ilgili. Yani hangi sektörde olursanız olun; bazı insanlarla çalışacak, bazı insanlara hizmet vereceksiniz. Bu nedenle, herhangi bir bir felaket veya kriz meydana geldiğinde, “insan unsuru” iş ve endüstriden daha öncelikli olmalı. Aslında mesele gerçekten bu kadar basit.

Merhamet ve net iletişim, çalışanlar arasında artan dostluk ve sadakat gibi uzun süreli olumlu sonuçlar yaratabilir. İhtiyacı olan kişiler için doğru olanı yapmanız, yalnızca iş gücünüzde değil, müşterilerinizde de yankı uyandıracaktır…

İşte olası bir felaketin ardından şirketin ihtiyaçları ile bireylerin ihtiyaçları arasında doğru dengenin kurulmasına yardımcı olacak birkaç ipucu.

1. Farklı kanallar aracılığıyla sık sık iletişim kurun

Bir felaket sırasında ve sonrasında, çalışanların ofiste neler olup bittiğini ve kendilerinden ne beklendiğini bilmeleri gerekir. Çalışanların değişimle başa çıkmalarına yardımcı olurken, bir miktar normallik duygusunu geri kazanmak da önemlidir.

Bu kritik dönemde, güven ve güvenlik ifade eden açık bir ton kullanarak, aklın sesi ve çalışanlarınızın ihtiyaç duyduğu rahatlığın kaynağı olmayı deneyin. Tutamayacağınız sözler vermek istemeseniz de mesajlarınız destekleyici ve umut verici olmalıdır.

İletişim için şirket çapında ve departman düzeyinde e-postalar, internet sitelerinde yayınlanan mesajlar, iletişim uygulamaları, metinler, sosyal medya hesapları da dahil olmak üzere mevcut her kanalı kullanın. Farklı kanalları aynı anda kullanmak, nerede olurlarsa olsunlar insanlara ulaşmanıza yardımcı olur. Bu, gücün kullanılabilirliğine ve bilgisayarlara, mobil cihazlara erişime bağlı olarak, bir felaket durumunda değişiklik gösterebilir.

Ayrıca çalışanlarınızı düzenli olarak kontrol edin ve onları da aynısını yapmaya teşvik edin. Afetler sırasında elektrik kesintilerinin yaygın olduğunu unutmayın, bu nedenle mesajlarınızı olabildiğince kısa tutun.

2. Sonraki adımlar konusunda net olun

Yıkıcı bir olayın ilk etkisi ve şoku geçtikten sonra, herkesin dikkati hijyen ve restorasyon çabalarına çevrilmeye başlayacak. Bu aşamada, çalışanlarınızı sırada ne olacağı konusunda bilgilendirmeniz özellikle önemlidir. Ekibinizin, özellikle benzeri görülmemiş olaylar için ne beklediğinizi bildiğini varsaymayın. Onlarla iletişiminiz, her şeyi tam anlamıyla ifade etmeli. Örneğin:

  • Önümüzdeki günler/haftalar için çalışma saatleri (Değiştirilmiş veya normal programlar dahil)
  • Uzaktan veya yarı zamanlı çalışma esnekliği (Bu bir seçenekse)
  • Bir felaket nedeniyle işten izin kaydı nasıl yapılır?
  • Okul kapalıysa çocuklarını ofise getirmenin uygun olup olmadığı
  • Müsaitlik durumlarıyla ilgili olarak yöneticilerini ne sıklıkla güncelleme ihtiyacı duydukları
  • Ofisin hangi bölümleri güvensiz veya işlevsel değil (Varsa)
  • Yol koşulları ve trafik çalışma alanları
  • Her zamanki protokolünüz gevşetilmişse, kıyafet kuralları

Bir afetin ardından, yukarıdaki ve bunlara benzeyen tüm konularda çalışanlarınızı güncellemeniz gerekebilir. Ayrıca bir normallik duygusu oluşturmak için mesajlarınızı düzenli bir programa göre göndermeye çalışabilirsiniz (Örneğin her sabah saat 7’de ve her akşam 5’te).

3. Bu zor zamanı, yardımlarınızla kolaylaştırın

Bu gerçeği göz ardı etmenin herhangi bir yolu yok: Bir doğal afet veya başka bir krizden kurtulan çalışanların desteğe ihtiyacı olacak. Şirketinizin çalışan yardımı için tahsis edilmiş özel fonları olabilir. Ancak öyle olmasa bile, çalışanlarınızı onlara yardımcı olabilecek kuruluşlarla temasa geçirerek bu zor zamanı biraz daha kolaylaştırabilirsiniz.

4. Gönüllü çabalarını koordine edin

Afetin üstesinden iyi gelen çalışanlarınız, doğal olarak iş arkadaşlarına ve çevredeki topluluğa yardım etmek isteyecektir. Çalışanlara iş arkadaşlarını ve toplulukları desteklemek için araçlar vermek, doğrudan veya dolaylı olarak etkilenen herkesin hissettiği stresi azaltmaya yardımcı olur. Çalışanların, diğer çalışanları ve toplumu desteklemek için şirketleriyle işbirliği içinde olması, ayrıca bir gurur ve amaç kaynağı oluşturur.

5. Nazikçe ‘almaya’ teşvik edin

Felaketler ve krizler genellikle durumu yardımsever insanların aleyhine çevirir. Her zaman başkalarına yardım etmeye alışkın olan insanlar, aniden kendilerini önemli bir yardıma ihtiyaç duyarken bulabilirler. Doğuştan verici insanlar için, yardımları alan taraf olmak genellikle daha zordur. Bu yüzden ekstra desteğe ihtiyacı olan çalışanlara, yardım kabul etmenin sadece travmalarını atlatmalarına yardımcı olmayacağını; aynı zamanda gönüllülere ve bağışçılara da bir amaç ve tatmin duygusu vereceğini hatırlatın.

6. Sağ kalanın suçluluğu durumunu ele alın

Bir felaketten doğrudan etkilenmemiş insanların, sağ kalanın suçluluğu (survivor’s guilt)sağ kalanın suçluluğu (survivor’ yaşaması oldukça alışıldık bir durumdur. Başkalarının bu kadar büyük ölçekte acı çektiğini gördüğümüzde, genellikle kendimizi suçlu hissederiz. İş arkadaşlarımız, yakınlarımız ve ailemiz bu kadar trajik bir şey yaşarken biz neden hayattayız?

Ekibinize bu suçluluğun kimseye faydası olmadığını hatırlatın. Bu duygudan kurtulmak için enerjinizi başkalarına yardım etmeye harcayın. Bir başkasına yardım etmeye, minnettarlığınızı göstermenin bir yolu olarak bakın. Ayrıca sağ kalanın suçluluğunun zihinsel sağlığı da etkileyebileceğini unutmayın. Hatta bazı ekip üyeleri, sevdiklerinin kaybından kaynaklı açık bir keder içinde olabilir. İnsanlara, kendilerine bakmaları için alan tanıyın.

7. Yaşanan travmayla anlayışlı bir şekilde başa çıkmayı deneyin

Çalışanlar işe döndüklerinde “Kendimi çok işe yaramaz hissediyorum. Burada oturup bunu yapmak yerine orada insanlara yardım ediyor olmalıydım” gibi son derece insani düşünceler içinde olabilirler. Sizin yanıtlarınız ise aşağıdaki şekillerde olmalıdır:

Onlara halihazırda yaptıkları yardımları hatırlatın. Bu, ister ihtiyacı olan bir komşuya yemek yapmak olsun, ister yardım kuruluşlarında görev almak; yaptıkları iyi işleri takdir edin.

Her insanın, özellikle de içedönüklerin, bu tür şeyler hakkında konuşmaktan çekinebileceğini unutmayın. Bazı insanlarla bu konuşmaları özel olarak yapmanız gerekebilir.

Unutmayın, iyileşmek bir maratondur, kısa mesafe koşusu değil!

Bir afetin ardından kurtarma çalışmaları haftalar, aylar ve hatta bazen yıllar alır. Bu da işleri yoluna koymaya çalışırken bunaltıcı hale gelebilir. Bu yüzden kendinize, çalışanlarınıza ve şirketinize ayak uydurmanız son derece önemlidir.

Yaşanan olayın bir sonucu olarak, herkesin değiştiğini unutmayın. Birçok insan, kendi kayıpları veya çevresindekilerin kayıplarıyla günlerce veya haftalarca uğraşarak travma geçirmiş olabilir. Bazıları insanların yıkılan yaşamlarına ilk elden tanık olmuş veya vefat etmiş sevdiklerine bakmış olabilir… Hiçkimse, bu büyüklükte bir yıkımı kolay bir şekilde atlatamaz.

Bununla birlikte “normale dönmek” için de belirlenmiş bir zaman çizelgesi bulunmuyor. Her insan acının içinden farklı şekilde geçer. Bu nedenle bir felaketi takip eden haftalar boyunca, ekibinizin sağlığını kontrol edin. Onlarla ilgili “yolunda gitmeyen” bir şey olduğunda, muhtemelen bunu fark edebileceksiniz. Bunu hafife almayın. Eğer varsa çalışan yardım programınızı ve kullanabilecekleri diğer kaynakları, gerekli sıklıkta onlara hatırlatın.

Kaynaklar: insperity, sofi

Peki, konunun uzmanları bu konuda ne düşünüyor?

Uplifers yazarları arasında yer alan; Profesyonel Koç & Eğitmen Görkem BakkaloğluProfesyonel Koç & ve Uzman Psikolojik Danışman Merve Dökmeci‘ye biz sorduk; onlar yanıtladı. Katkıları için çok teşekkür ediyor; yanıtlarını değiştirmeden sizlerle paylaşıyoruz:

1. Deprem sürecinde çalışanlar için şirketler ne gibi destekleyici adımlar atabilir?

Uzman Psikolojik Danışman Merve Dökmeci:

“Deprem gibi toplumun büyük bir bölümünü etkileyen doğal afet ve kriz durumlarında kurumların her şeyden önce yaşanan durumu insan odaklı bir yaklaşımla ele almaları; yani çalışanlarını çok iyi tanıyor olmaları, yaşanan durumun kendi çalışanlarını nasıl etkileyebileceğine dair az da olsa bir fikir sahibi olmaları, çalışanlarının psikolojik ihtiyaçlarını doğru araçlarla topladıkları verilere göre analiz edip önceliklendirmeleri ve alacakları aksiyonları bu veriler doğrultusunda planlayarak harekete geçmeleri gerekiyor. Panikle, sırf bir şey yapmış olmak için plansızca alınan kararlar kaynakların boşa harcanmasına neden olabiliyor. İdealinde çalışan ruh sağlığına ve esenliğine dair çalışmaları kriz durumu ortaya çıktığında değil, önleyici ve sürdürülebilir aksiyonlarla kurum kültürüne entegre etmek atılabilecek en doğru adım.

Psikolojik ilkyardım, travma, kayıp ve yas, bireyler arası iletişim, kapsayıcı kurum kültürü oluşturma gibi spesifik temalarda, tüm çalışanların katılımına açık psiko eğitim ve seminer çalışmalarının yanı sıra ortak deneyimlerden geçen çalışanların duygu ve düşüncelerini paylaşmalarına alan açan küçük grup çalışmaları da ihtiyaç analizleriyle paralel şekilde düzenli olarak sürdürülmeli. Bunun da ötesinde her bireyin olayları algılama şekli, baş etme kapasitesi, mizacı, geçmiş deneyimleri, yaşam tarzı, o an yaşamında neler olup bittiği birbirinden çok farklı. Dolayısıyla her çalışanın depremden ne kadar etkilendiği, bu etkinin ne kadar süreceği, neye ihtiyaç duyduğu yaşamındaki pek çok değişkene bağlı. Bu nedenle kurumların çalışanlarının destek süreçlerine bireysel farklılıkları gözeterek yaklaşmaları ve psikolojik danışmanlık, psikoterapi gibi bireysel destek alabilecekleri kaynaklar sunmayı
önceliklendirmeleri gerekiyor.”

Profesyonel Koç & Eğitmen Görkem Bakkaloğlu:

“Adana bölgesinde faaliyet gösteren santralimizdeki çalışanlarımıza, hem kendileri hem de yakınları için maddi yardımda bulunduk. Kaza ve kayıplarını giderebilmeleri için izin verdik ve sürekli iletişim halinde bulunarak moral ve motivasyonlarını destekledik. Bence bu süreçte şirketlerin çalışanına ne kadar değer verdiğini göstermesi, sadece gidip geldiği maaş aldığı bir yer değil, bir aile olduğumuzun ve takımın önemli bir parçası olduklarını içtenlikle hissettirmek gerekir.”

2. Depremden direkt olarak etkilenen çalışanlar için şirketler ne gibi katkılar sunabilir?

Uzman Psikolojik Danışman Merve Dökmeci:

“Öncelikle tüm çalışanlar gibi depremden doğrudan etkilenen çalışanların da ihtiyaçlarını doğru analiz etmek gerekiyor. Barınma, beslenme, güvenlik gibi temel ihtiyaçlar karşılanmadan psikolojik destek sunmaya çalışmak faydadan çok zarar getirebiliyor. Kurumun gündemiyle/değerleriyle kendi gündeminin/değerlerinin farklı noktalarda olduğunu görmek çalışana kendisini görülmemiş, anlaşılmamış, yalnız ve çaresiz hissettirebiliyor. Doğrudan ya da dolaylı olarak etkilenen kişilerin travma, kayıp ve yas süreçlerine saygı duymak, içinden geçtikleri deneyimi sindirebilmeleri için alan vermek ve zaman tanımak, iş yaşamıyla ilgili beklentileri en aza indirmek, bir yandan da rutinlerine geri dönmelerini kolaylaştıracak küçük adımlarla yaşamın olağan akışına yeniden uyumlanmalarını sağlamak kurumların çalışanlarına sunabilecekleri katkılardan bazıları.”

Profesyonel Koç & Eğitmen Görkem Bakkaloğlu:

“Maddi manevi kayıpları çok ağır olan ve travmatik süreçleri belki de çok uzun yıllar tedavi gerektirecek çalışanlar için maddi desteğin yanı sıra, bu felaketin psikolojik tarafını atlatabilmeleri için manevi ve tıbbi psikoloji destek sağlanmalı veya sağlanması için desteklenmeli.”

3. Şirketlerin deprem gibi doğal afetlerin ardından çalışanların gönüllü çabalarını desteklemeleri neden önemli?

Uzman Psikolojik Danışman Merve Dökmeci:

“Depremden doğrudan etkilenmeyen çalışanların doğrudan etkilenen çalışanlarla insani temasını odağına her türlü girişimi desteklemek bu dönemde kurumların çalışanlarına sunabileceği en güzel destek. Herkesin kendi becerilerini ve kaynaklarını kullanarak ‘işe yaradığını’ hissetmesi ve parçası olduğu ekosisteme katkıda bulunması sadece doğrudan etkilenen kişiler için değil herkes için iyileştirici, güven ortamının yeniden inşa edilmesini, bireylerin kendilerini daha güçlü hissetmelerini sağlayan bir deneyim olacaktır. Yöneticilerin ya da diğer çalışanların doğrudan etkilenen çalışanları önce dikkatle gözlemleyerek ihtiyaçlarını anlamaları ve bu ihtiyaçlara cevap verebilecek çözümler üstüne birlikte düşünmeleri, duyulma ihtiyacının giderilmesi için herkesin birbirini dikkatle ve şefkatle dinlemesini sağlayabileceği iletişim kanalları oluşturmak, hepsinden de önemlisi samimiyet ve içtenlikle bağ kurmaları, kendi duygularını sansürlemeden paylaşmaları, teselli etme çabasına girmeden ve ‘Hepsi geçecek, zamanla daha iyi olacaksın’ gibi gerçekliği yansıtmayan söylemlerden kaçınarak iletişimde olmaları herkes için bu dönemin en az ‘hasarla’ atlatılmasını sağlayacaktır.”

Profesyonel Koç & Eğitmen Görkem Bakkaloğlu ise bu soruyla ilgili olarak; ‘şirketlerinin Kahramanmaraş depreminin ardından çalışanlarının gönüllü çabalarına destekte bulunduğunu; onlara gıda ve giyecek yardımı, deprem bölgesine ise konteynır yardımı yaptığını’ belirtti.

Uplifers: Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!

Kıyafetlerinize özen gösteren teknoloji: Siemens iQ500 ile tanışın

Evde zamanımızın büyük bir kısmı, farkında olmasak da rutin işlere gidiyor. Pek çoğumuz için bu rutinde en çok vakit alan işlerden biri de şüphesiz ki çamaşır yıkamak ve kurutmak. Çamaşırlar için uygun programı seçmek, deterjanı ayarlamak, ıslak çamaşırların kurumasını beklemek ve ütü… Tüm bunlar bazen günün temposu içinde küçük ama rutinde bir yük haline dönüşebiliyor. Hayatı kolaylaştıracak birçok yenilik ise Siemens’ten geliyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makineleri ile rutininiz artık hiç olmadığı kadar kolay ve pratik. Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makinesinde çamaşırlarınızı sizden önce düşünen, her adımı sizin yerinize planlayan bir teknoloji var. Size ise bu teknolojinin keyfini çıkarmak kalıyor. 



intelligentDry: “Ben ne yapacağımı bilirim” diyen çamaşır ve kurutma ikilisi 

Pamuk tişörtler, hassas bluzlar, okuldan gelen kalın eşofmanlar… Normalde hepsi için ayrı ayrı düşünüp doğru programı aramanız gerekir. Ama artık değil. Gün içinde onlarca şeyle uğraşırken bir de çamaşırın “fazla mı kurudu, az mı kurudu, ya buruşursa?” stresi yaşamıyorsunuz. Çünkü makineler zaten kendi arasında konuşup sizin yerinize karar veriyor.  

Çamaşır ve kurutma makineniz sadece yan yana duran iki cihaz değil; birbirini anlayan, sizin yerinize düşünen bir ikili. Siemens iQ500’ün intelligentDry teknolojisi sayesinde “Acaba doğru programı seçtim mi?” stresi tamamen bitiyor. Yıkama bittiği anda çamaşır makineniz tüm detayları (kumaş türü, yük miktarı, ıslaklık seviyesi, hatta ısı toleransını) tek tek kurutma makinesine iletiyor. Kurutma makinesi de tüm bu bilgileri alıp kıyafetlerin için en doğru programı otomatik olarak seçiyor ve başlatıyor. 



Evinizde görünmez bir iş ortağı varmış gibi… Sessiz, hızlı ve tamamen sizin konforunuz için çalışan. Tek yapmanız gereken çamaşırları makineye atmak; gerisini teknolojinin kendisine bırakmak ve keyfini çıkarmak. 

Mini Yük Özelliği: “Şunu bir hızlı aradan çıkarayım” dediğiniz anlar için 

Spor sonrası sepette sırasını bekleyen bir tişört, “yarın tekrar giyeceğim” diye bir kenara ayırdığınız gömlek ya da akşam dışarı çıkmadan önce anında yıkanması gereken bir bluz. Makineyi tam dolduracak kadar birikmesini beklemek istemezsiniz; ama tek parça kıyafet için makinenizi çalıştırmak istemezsiniz. Siemens iQ500 çamaşır makinesinin mini yük özelliği tam da bu anlar için tasarlandı. Yarım kiloya kadar olan birkaç parça çamaşırı, kısa sürede ve düşük enerji tüketimiyle yıkayabilirsiniz. 



Günlük hayatın koşturmacasında en güzeli de şu: Siemens Home Connect uygulaması üzerinden bir dokunuşla mini yük programını açıyor, çamaşırlarınızı dakikalar içinde temiz ve mis gibi alıyorsunuz. Pratik, hızlı ve o küçük yükleri büyük bir mesele olmaktan çıkaracak kadar akıllı. Siz temponuza devam edin; o, çamaşırlarınız için detayları halletsin.  

20’den fazla yıkama ve 15’den fazla kurutma programı ile gardırobunuzdaki her kıyafete ayrı bir seçenek 

Her kumaş, her kullanım, her kıyafetin ayrı bir dili vardır. Siemens çamaşır ve kurutma makinesi işte bu yüzden onlarca akıllı programla kıyafetlerinizin ömrünü uzatıyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma Makineniz, tüm ihtiyaçları bilir ve sizin için en uygun seçeneği sunar. Siemens Home Connect uygulaması sayesinde tüm programlara tek dokunuşla erişebilir, hatta yeni çıkan programları indirerek makinenizi kişiselleştirebilirsiniz. Böylece makineniz yıllar geçse bile zamana ayak uydurmaya devam eder.  

Program Asistanı: “Sen söyle, ben ayarlarım” diyen yardımcı 

“Hangi program daha doğru? Çamaşır az mı çok mu? Bir kere giydim ama uzun programa atsam mı?” diye düşünmenize gerek kalmadan Program Asistanı tüm bunları size en doğru programında çalıştırır. Kumaş türünü, çamaşırın ağırlığını, kirlilik seviyesini analiz eder ve size en uygun yıkama-kurutma programını önerir. Bu sayede yalnızca doğru programı bulmakla kalmaz; suyu, enerjiyi ve zamanı en verimli şekilde kullanır. Siz de makinelerin işini yapmasına izin verip, geri kalan zamanınızı kendinize ya da sevdiklerinize ayırabilirsiniz. 

SmartFinish: Ütüye ayırdığınız süre artık size kaldı 

Kim ister çamaşırların başında ütüyle saatlerini harcamayı? SmartFinish teknolojisi buharın gücünü kullanarak kırışıklıkları daha makineden çıkmadan %50’ye kadar azaltıyor. Sonuç? Daha az ütü, daha çok kendinize ayırdığınız zaman. Teknolojinin keyfini çıkarmak için Siemens Home Connect uygulamasıyla SmartFinish’i açmanız yeterli. Ütü masası açmadan, güç harcamadan, zaman kaybetmeden kıyafetleriniz giyime hazır hale gelir. Bir toplantı öncesi, spontane bir plan öncesi ya da sadece rahatlık istediğiniz bir anda SmartFinish teknolojisi sizin için çalışır.  

Program İndirme: Makineniz hep güncel, hep “yenilikte” 

Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makinesi, güncel yeni programları kolayca indirip tek dokunuşla kullanabilirsiniz. İhtiyaç değiştikçe çamaşır makineniz de sizinle birlikte kendini güncelliyor. Siemens’in en sevilen yanlarından biri, cihazların statik kalmaması. Yani bugün aldığınız çamaşır makinesi birkaç yıl sonra bile yeni özellikler kazanabiliyor. 



Siemens Home Connect üzerinden cihaza özel yeni yıkama ve kurutma programları indirebiliyorsunuz. Mevsimsel ihtiyaçlar, moda olan yeni kumaş türleri, spor kıyafetlerin gelişmesi… Ne değişirse değişsin, makineniz hep güncel kalıyor. 

Tıpkı telefonunuza uygulama güncellemesi indirir gibi çamaşır ve kurutma makineniz de güncellemelerle değişen yaşam tarzınıza ayak uyduruyor. 

Akıllı deterjan yönetimi: i-Dos ile her yıkamada doğru ölçü 

Makineyi tamamen doldurunca veya tek parça kıyafeti makineye attığınızda ne kadar deterjan koyacağınızı bilemiyor olabilirsiniz. İşte tam bu noktada i-Dos Deterjan Tarama teknolojisi devreye giriyor. Siemens Home Connect üzerinden şişelerin barkodunu okutup su sertliği ve deterjan yoğunluğunu makineye iletiyor, i-Dos ise her yıkamada doğru miktarı otomatik olarak ayarlıyor. Üstelik Siemens Home Connect uygulaması, deterjan seviyesini takip ederek deterjanınız tükenmeden önce size haber veriyor. Tek yapmanız gereken uygulamayı telefonunuza yüklemek ve çamaşır makinenizi uygulamaya bağlamak. 

stainRemoval teknolojisi: Zorlu lekelerle inatlaşmayı unutun 

Çay, yağ, makyaj, çikolata lekeleri… Gün içinde fark etmeden üzerinize bulaşan lekeler artık kâbus olmaktan çıkıyor. Siemens iQ500 çamaşır makinesi ile stainRemoval teknolojisi devreye giriyor. Tek bir dokunuşla çay, yağ, kozmetik veya günlük hayatta karşılaştığınız diğer zor lekeler için özel programları aktif edebilirsiniz. 

Siemens Home Connect uygulaması sayesinde daha fazla leke türünü ve bunlar için geliştirilmiş özel programları keşfetmek de mümkün. Yani sadece “lekeyi çıkar” demekle kalmıyor, sizin için en doğru yıkama programını da otomatik olarak öneriyor. Böylece hem lekelerle uğraşmak zorunda kalmıyor hem de giysilerinizin ömrünü koruyorsunuz. 

Artık çocuğunuza yemek yedirirken dökülen yemek lekeleri, kahve kazaları ya da mutfakta sıçrayan yağ lekeleri sizi endişelendirmiyor. stainRemoval, günlük hayatın getirdiği küçük sürprizlere karşı en güvenilir yardımcınız oluyor. 

Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makineleri, artık sadece kıyafetlerinizi temizleyen makineler değil; size zaman, konfor ve güven veren akıllı iş ortaklarınızdır. Ütüye harcadığınız vakti kendinize ayırın, lekelerle uğraşmayı unutun ve teknolojinin yaşam alanınıza uyumunun keyfini yaşayın.

*Bu yazı Siemens’in katkılarıyla hazırlanmıştır. 





İlgili Makale