X

Fiziksel yorgunluğun sebepleri ve yorgunluk hissini azaltmanın yolları

Gün içinde bedenimizdeki metabolizma faaliyetlerinin yerine getirilebilmesi, yapmamız gereken işleri tamamlayabilmemiz ve sorumluluklarımızı yerine getirebilmemiz için bize itici güç sağlayan en önemli yaşamsal gereksinimlerimizden biri enerji ihtiyacımız. Enerjik hissetmediğimiz ve yorgun olduğumuz zamanlarda bedensel fonksiyonlarımızın çalışması dengesizliğe giriyor. Yorgunluğun sebepleri arasında sayabileceğimiz bedensel fonksiyonların düzensizleşmesi ruhsal, bedensel ve zihinsel iyi oluşumuzu olumsuz etkileyerek günlük işlerimizde daha verimsiz olmamıza, motivasyonumuzun düşmesine ve yaşam tatminimizin azalmasına sebep olabiliyor.

Modern yaşamın beraberinde getirdiği sorumluluklar, düzensiz beslenme, sağlıksız uyku alışkanlıkları, hareketsiz yaşam gibi pek çok faktör kendimizi yorgun hissetmemize, enerjimizin ve modumuzun düşük olmasına ve performansımızın azalmasına neden olabiliyor. Ağrılar, halsizlik, bitkinlik, isteksizlik gibi semptomlarla kendini gösterebilen yorgunluk hissi sağlıksız yaşam alışkanlıklarının yanı sıra zihinsel yükümüzle de yakından ilişkili. Bu yazımızda, yorgun ve enerjisiz hissetmemize sebep olan fiziksel faktörlerin neler olduğunu ve yorgunluk hissini önlemenin yollarını detaylı olarak inceleyeceğiz.  

Fiziksel yorgunluk nedir?

Kas yorgunluğu olarak da adlandırılan fiziksel yorgunluk adından da anlaşılabileceği üzere bedenin hareket etmesini sağlayan kasların optimum düzeyde performans gösteremediği, kişiyi fiziksel aktiviteler yapmaktan alıkoyan, geçici bir fiziksel yetersizlik olarak tanımlanabilir. Zorlayıcı fiziksel aktiviteler sırasında kaslarda biriken laktik asit, kas hücrelerine yeterli oksijenin ve enerji üretimi için gerekli olan besin öğelerinin sağlanamaması gibi durumlarda fiziksel yorgunluk hissi ortaya çıkabilir.

Yorgunluğun sebepleri: Neden yorgun hissederiz?

Sağlığımızla ilgili yaşadığımız problemler, bazı hastalıklar, düzensiz ve yetersiz uyku, kaslara oksijen iletilmesini engelleyen nefes problemleri, hücresel aktivite için gerekli olan besinlerin alınamaması, metabolik faaliyetler sonucunda ortaya çıkan zararlı maddelerin bedenden atılmasına yardımcı olan suyun yeterli miktarda tüketilmemesi gibi bazı alışkanlıklar ve çevresel faktörler fiziksel yorgunluğun ortaya çıkmasına sebep olabilir. Gelin bedensel olarak yorgun hissetmemizin sebeplerini biraz daha yakından inceleyelim.

1. Sirkadiyen ritme uygun olmayan uyku alışkanlıkları

Sirkadiyen ritim en basit haliyle uyku-uyanıklık döngümüzü belirleyen, gün ışığına göre programlanmış biyolojik saatimiz olarak tanımlanabilir. Her gün tekrar eden, doğal ve içsel bir döngü olan sirkadiyen ritme uygun olmayan yaşam alışkanlıkları, fiziksel yorgunluğun en önemli sebeplerinden biri. Sirkadiyen ritmin ne olduğu, fiziksel sağlığımız için neden önemli olduğu ve sirkadiyen ritme uygun bir yaşam tarzının nasıl sürdürülebileceğine dair detaylı bilgiyi ‘Sirkadiyen ritim nedir: Sirkadiyen beslenme, sirkadiyen uyku düzeni ve sirkadiyen yaşam’Sirkadiyen ritim nedir: Sirkadiyen beslenme, sirkadiyen uyku düzeni ve sirkadiyen yaşam’ yazımızda bulabilirsiniz.

Geceleri dinlenmeye, rahatlamaya ve yavaşlamaya; gündüzleriyse aktif olarak çalışmaya, üretmeye ve enerji harcamaya programlı olan bedenlerimizi, bu döngüyü tutarsızlığa sokacak aktivitelere maruz bıraktığımızda enerji seviyemiz de bu durumdan olumsuz etkilenebiliyor.

Sirkadiyen ritmin en önemli gerekliliklerinden biri karanlık saatlerde uykuda olmak. Uzmanlar 22:30 – 23:00 saatlerinin bedenimizin rahatlama ve dinlenme moduna geçmesini sağlayan melatonin salgısının başladığı saatler olduğunu; bu saatlerde bedenimizin her türlü uyarandan, özellikle de ışıktan uzak durması gerektiğini vurguluyor. Uykuya geçiş zamanı olan bu saatlerde yemek yemek, bilgisayar karşısında çalışmak, bir şeyler izlemek gibi aktiviteler yaptığımızda bedenimize uyanık kalma sinyalleri göndererek dinlenme moduna geçmesini engellemiş oluyoruz. Yetişkin bir bireyin günlük ihtiyacı olan 8 saatlik uykuyu alamaması, özellikle de melatonin salınımının yüksek olduğu gece saatlerini uyanık geçirmesi, vücudun enerjisini yenileyememesine ve dinlenememesine, dolayısıyla hem fiziksel hem de zihinsel olarak yorgun hissetmesine neden olabiliyor.

Özellikle yatmadan önce yapay ekran ışığına maruz kalmak, televizyon izlemek, sosyal medyada zaman geçirmek gibi alışkanlıklar bedenin dinlenme moduna geçmesini zorlaştırabiliyor. Daha dinlenmiş ve yenilenmiş uyanabilmek için, uykuya geçmeden en az 2 saat önce tüm ekranlardan uzaklaşılması öneriliyor. 

2. Yeterli miktarda su tüketmemek

Yetişkin bir bireyin bedeninin %60 kadarı sudan oluşuyor. Yaşamsal fonksiyonların gerçekleştirilebilmesi, sinir sisteminin fonksiyonlarını yerine getirebilmesi ve metabolizma faaliyetlerinin sağlıklı olarak gerçekleştirilebilmesi için hayati bir fonksiyonu bulunan su, yeterli miktarda tüketilmediğinde fiziksel yorgunluğa sebep olabiliyor.

Beyin ve kalbin %75’i, akciğerlerin %85’i, kasların ve böbreklerin %80’i, derimizin %65’i, kemiklerimizinse %30’u sudan oluşuyor. Bedenimizin bu kadar büyük bir bölümünü oluşturan suyun yeterli miktarda tüketilmemesi, fiziksel yorgunluk ve halsizlik denildiğinde de akla ilk gelen faktörlerden biri. Ne kadar su tüketildiğinin yanı sıra içtiğiniz suyun ne kadar kaliteli olduğu, pH dengesinin bedeniniz için ne kadar uygun olduğu ve hangi mineralleri içerdiği de metabolizma fonksiyonların düzgün şekilde çalışması ve yorgunluk hissinin azaltılması için son derece önemli.

3. Hareketsiz yaşam tarzı

Sporun ve egzersizin fiziksel sağlığımız ve bütünsel iyi oluşumuz üzerindeki olumlu etkilerinden bir çok yazımızda detaylı olarak bahsetmiştik. Kronik yorgunluğun en önemli sebeplerinden biri de hareketsiz bir yaşam tarzını benimsemiş olmak. Atina’da Georgia Üniversitesi tarafından yayınlanan bir araştırmanın sonuçları, gün içinde sadece 20 dakikamızı ayırarak orta zorlukta bir egzersiz yapmanın bedenimizdeki enerji seviyesinin yükselmesine yardımcı olduğunu gösteriyor. Aynı araştırmacıların bir başka çalışması, hareketsiz yaşam tarzına sahip bireylerin fiziksel yorgunluk belirtilerinin düzenli egzersiz yapmaya başladıktan sonra egzersiz yapmayanlara oranla önemli ölçüde azaldığını gösteriyor.

Gün boyunca bilgisayar karşısında oturmak, işten kalan zamanınızda oturarak bir şeyler izlemek, araba kullanmak, sosyal medyada dolaşmak gibi pek çok aktivite oturarak yapılıyor ve bedenin hareket etmesine izin vermiyor. Ancak sirkadiyen ritmimiz gündüzleri enerji harcamaya, geceleriyse enerji depolamaya programlı olduğu için gündüz saatlerini hareketsiz geçirmek depolanan enerjinin bedenden atılamamasına ve bedenin akşam saatlerinde dinlenme ve yenilenme moduna geçmesinin engellenmesine neden oluyor.

Hareket etmek ayrıca hücrelerdeki besinlerin yakılarak enerjiye dönüştürülmesinde ve metabolizma faaliyetlerinin düzenlenmesinde de yaşamsal bir öneme sahip. Kan akışını hızlandıran, hücrelere oksijen iletilmesini sağlayan ve eklemlerdeki sıvının yenilenmesini sağlayan bedensel hareketler fiziksel yorgunluk hissinin giderilmesinde son derece önemli bir role sahip.

4. Yetersiz ve dengesiz beslenmek

Yorgunluk hissinin en önemli sebeplerinden biri de vücudun enerji üretmek için ihtiyaç duyduğu vitaminleri, mineralleri ve besin öğelerini alamamasından kaynaklanıyor. Fast-food, hazır ve paketlenmiş gıdalar, kimyasal koruyucular içeren abur cuburlar, kan şekerinde dengesizliğe yol açan işlenmiş karbonhidrat ve şeker kaynakları gün içinde enerji seviyemizin dengesizleşmesinin en önemli sebeplerinden. Günlük almamız gereken vitaminleri, mineralleri ve besin öğelerini içermeyen bir beslenme düzeni, hücrelerde enerji üretiminin yavaşlamasına ve kendimizi daha yorgun, bitkin ve halsiz hissetmemize neden olabiliyor. Benzer şekilde kan şekerini hızla yükselten ve kanda tükendiği anda ani bir enerji düşüşüne neden olan beyaz un, şeker, nişasta gibi içerikleri tüm öğünlerinizde sık tüketiyorsanız, gün içinde kendinizi yorgun hissetmeniz oldukça normal.

5. Doğru nefes almamak

Maskelerin yüzümüze entegre olduğu şu günlerde nefes alabilmenin bedenimiz için ne kadar temel bir ihtiyaç olduğunu daha iyi fark ediyoruz. Doğru ve düzgün şekilde nefes alamamak, hücrelerimizin enerji üretimi için ihtiyaç duyduğu oksijeni alamaması ve metabolizma artığı olan karbondioksit gazının bedenden atılamaması anlamına geliyor. Vücutta oksijenin azalması ve karbondioksitin yükselmesi, hücrelerin ihtiyaç duydukları oksijeni alamaması olarak adlandırılan hipoksiye neden olabiliyor. Hücrelerin oksijensiz kalmasının yanı sıra karbondioksit gazının bedenden atılamaması da baş dönmesi, nefes tıkanıklığı, baş ağrısı, aşırı hızlı nefes alıp verme gibi semptomlarla kendini gösteren hiperkapni durumuna sebep olabiliyor.

Hava kirliliği gibi nefes kalitesini olumsuz etkileyen çevresel faktörler, sigara kullanımı gibi kötü alışkanlıklar, duruş ve postür bozuklukları, egzersiz yapmamak, hareketsiz yaşam tarzı, stres ve kaygı gibi durumlar bedenimizin ihtiyaç duyduğu oksijeni alamamasına neden olarak yorgunluk hissi yaratabiliyor.

6. Mevsim geçişleri ve hastalıklar

Mevsim geçişlerinde iç dengemizin fiziksel ortamla tutarsızlığa girmesi, havadaki ısı değişimleri, mevsimsel alerjiler, sağlık problemleri ve hastalıklar da kendimizi yorgun hissetmemize neden olabiliyor. Bazen herhangi bir hastalık belirtisi olmamasına rağmen ciddi bir yorgunluk hissi deneyimleyebilir ve yorgunluğunuzun neden olduğuna bir türlü anlam veremediğiniz durumlarla da karşılaşabilirsiniz. Böyle bir durumda bedeninizde semptom göstermeyen, daha hafif bir hastalık olabilir. Özellikle adet dönemi sancıları; nezle, grip, soğuk algınlığı gibi kış / mevsim geçişi hastalıkları; mevsimsel alerjiler, çölyak hastalığı ve gluten duyarlılığı, uyku apnesi, depresyon, anksiyete, şeker hastalığı ve diyabet, tiroid problemleri ve kansızlık fiziksel yorgunluk yaratan rahatsızlıkların başında geliyor. Bir süredir bedeninizde bir yorgunluk olduğunu düşünüyor ancak nedenini bulamıyorsanız, olası bir hastalık durumu için mutlaka bir doktora görünmenizde fayda var.

Yorgunluğa ne iyi gelir?

Fiziksel yorgunluğun sebeplerini bilmek, yorgunluk hissinden kurtulmak için yaşam tarzınızda nasıl değişiklikler yapmanız gerektiğini anlayabilmenin ilk adımı. Yorgunluk hissinize neden olan faktörleri bulduktan sonra, aşağıdaki yaşam tarzı değişikliklerini uygulayarak fiziksel yorgunluk hissiyle başa çıkabilirsiniz.

1. Uyku saatlerinizin ve rutininizin tutarlı olmasına dikkat edin

Hafta sonları da dahil olmak üzere her gece uyuduğunuz ve sabah uyandığınız saat aynı olsun. Gece bedeninizde melatonin salgısının başladığı 10:30 – 11:00 saatlerinde uyumaya ve gün ışığıyla uyanmaya çalışın.

2. Gündüz saatlerinde şekerleme yapmaktan kaçının

Yetişkin bir insan vücudu 24 saatlik döngünün içinde genelde uyumak için 8 saatten daha fazlasına ihtiyaç duymaz. Gün içinde yaptığımız şekerlemeler gece uykumuzun gelmesine engel olarak uyku saatlerimizin tutarsızlığa girmesine, uyku rutinimizin düzensiz ve dengesiz olmasına sebep olarak kendimizi daha yorgun hissetmemize sebep olabilir.

3. Yatakta uyanık olarak geçirdiğiniz süreyi 5-10 dakikayla sınırlandırın

Uyumak için yatağa girdiğinizde aklınızdaki düşünceler nedeniyle uykuya dalmakta zorlandığınızı fark ettiğinizde yataktan çıkın ve uykunuzun geldiğini hissedene kadar karanlıkta oturun ve uykuluyken yatağa geri dönün.

4. Yatak odanızın ısısının uygunluğuna, sessiz ve karanlık olmasına dikkat edin

Yattığınız odadaki en küçük bir ışık kaynağı bile uykunuzun bölünmesine neden olabilir ya da uykuya dalmanızı zorlaştırabilir. Özellikle yapay ışık kaynağı olan tablet, bilgisayar, televizyon, akıllı telefon gibi elektronik cihazlarınızı yatak odanıza sokmayın. Uyuduğunuz odanın ısısının bedeninizi rahatsız edecek düzeyde sıcak ya da soğuk olmamasına dikkat edin.

5. Kafein alımınızı sınırlandırın

Öğleden sonra kafein alımınızı durdurun. Kafein uyarıcı bir madde olduğu için gün içinde kendinizi daha enerjik hissetmenize ve yorgunluk hissinin azalmasına yardımcı olabilir. Ancak özellikle akşam saatlerindeki fazla kafein tüketimi bedeninizi uyarmaya devam ederek uykuya dalmanızı zorlaştıracağı için uyku düzeninizi bozabilir.

6. Özellikle uyumadan önce kesinlikle sigara ve alkol tüketmeyin

Alkol ve sigarada bulunan nikotin kan hücrelerinin oksijen taşıma kapasitesini azaltacağı için yorgun hissetmenize sebep olabilir. Ayrıca uyarıcı maddeler de içerdikleri için tıpkı kafein gibi bedeninizin uykuya geçmesini zorlaştırmanın yanı sıra uykunuzun bölünmesine de neden olabilir.

7. Şeker alımınızı sınırlandırın ve işlenmiş şekeri hayatınızdan çıkarın

Şeker, bedene hızlı ve yüksek miktarda enerji veren bir besin maddesi olsa da tükendiği anda aynı hızda enerjimizi aniden düşürerek yorgun hissetmemize neden olur. Bu ani iniş çıkışlarla bedeninizi yormamak için şekerli içeceklerden, tatlılardan, işlenmiş şeker içeren her şeyden uzak durmanız gerekiyor. Şekeri bırakmak sizin için mümkün değilse, kan şekerinizin hali hazırda yüksek olduğu, yemeklerden yarım saat sonraki süreçte kuru meyve gibi doğal şeker içeren besinleri tüketebilirsiniz.

8. Susuz kalmamaya dikkat edin

eterli miktarda ve düzenli aralıklarla su içmek, vücudunuzda yorgunluğa sebep olan susuzlukla başa çıkmanızı sağlayabilir. Bedeninizin ısı değişimlerini düzenleyebilmesi, yaşamsal faaliyetlerini gerçekleştirebilmesi, biriken toksinleri dışarı atması için son derece önemli olan su alımınızı günde en az iki litre olacak şekilde düzenleyin.

Uplifers: Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!

Hayatın küçük tatlı sürprizlerini L’Occitane Almond Shower Oil ile yakalayın

Hayat, beklenmeyen güzelliklerle dolu bir dans gibi; eğer görmeyi, fark etmeyi bilirsek hayatın şaşırtıcı güzellikteki tatlı anlarını sık sık yakalayabiliriz. Bazen uzun zamandır görmediğimiz bir arkadaşımızla yolda karşılaştığımız, bazense tatlı bir yağmurun ardından çıkan gökkuşağını gördüğümüz o ‘an’da gizli olabilir mutluluk. Bu, beklenmedik ama her zaman iyi hissetmemizi sağlayan hoş sürprizler, hayatın şaşırtıcı güzellikteki anlarından yalnızca birkaçı olsa da tüm gün yüzümüzü güldürmeye yetebilir.



Yakalamak için istekli olursak hayatın monoton akışına biraz olsun ara vermemizi sağlayan ve yaşamın ne kadar büyüleyici olduğunu hatırlatan pek çok tatlı sürpriz bulabiliriz. Tıpkı L’Occitane Almond Shower Oil’in su ile buluştuğunda yağ kıvamından köpüğe dönüşen sürprizli formu gibi.

Sürprizlerle dolu keyif veren bir deneyim

Mutluluk veren, keyif dolu ve sürprizli anlar dediğimizde şüphesiz ki kendimize ayırdığımız zamanların önemi ve yeri çok büyük. Çünkü, günlük hayatın koşturması içerisinde kendimizi şımartabildiğimiz, bedenimizin ve zihnimizin ihtiyaçlarını karşılayabildiğimiz bu özel anlar, monotonluğun içinden bize göz kırpan küçük sürprizler gibi. Özellikle de kişisel bakım ritüellerini taçlandıran L’Occitane Almond Shower Oil ile sürprizlerin hiç sonu yok. Bu özel duş bakım yağı, suyla buluştuğu anda değişen formu ile bize sıradan görünen anları bile özel kılan küçük sürprizler sunuyor.

Almond Shower Oil’in içeriğindeki badem yağı, su ile birleştiğinde anında yoğun keyif verici bir köpüğe dönüşüyor, bize de tatlı küçük sürprizlerle dolu dokunuşların cildimizde bıraktığı o yumuşacık etkinin keyfini sürmek kalıyor. Tabii, o tatlı ve küçük sürprizler Badem Duş Yağı’nın yalnızca köpüren özel formülünde saklı değil, kokusu da bambaşka bir heyecan.

Kokuların duyuları harekete geçiren büyülü dünyası

Bazen sizin de bir kokunun esintisiyle geçmişe doğru kısa bir yolculuğa çıktığınızı hissettiğiniz oluyor mu? Kabul edelim, hayatın içindeki tatlı sürprizli anlarda kokuların da etkisi oldukça büyük. Belki çocukluğunuzdan keyifli bir anı hatırlatan nostaljik bir koku, belki gençliğinizde kullandığınız eski bir parfümün rüzgarla karışmış hali, belki de taze biçilmiş çimlerin havada dağılan dansı… Kokular da sürprizli anların başrol oyuncusu olabiliyor.

Tıpkı, Almond Shower Oil’in tatlı bademin mis kokusunu cildimizde bırakması gibi. Üstelik vegan içeriği ile tüm cilt tiplerine de uygun olan bu bakım yağı, duyuları harekete geçiren büyülü bir dünyanın da kapısını aralıyor. Hayatın bitmeyen telaş ve karmaşasında her şeyden biraz da olsa uzaklaşıp, o büyülü dünyaları keşfetmek hepimizin ihtiyacı değil mi? Daha fark edilmeyi bekleyen onca tatlı sürpriz varken…

Şaşırtıcı üçlü etki

Köpüren özel formül, büyülü dünyalara açılan mis badem kokusu, tabii bir de şaşırtıcı üçlü etki. L’Occitane Almond Shower Oil ile hayatın sürprizlerle dolu anlarını yakalamak çok kolay. Özel vegan formülü, cildi hem temizliyor hem nemlendiriyor hem de onarıyor. Bu üç etkiyi bir arada bulabilmek de en tatlı sürprizlerden biri.

Badem Duş Yağı, özel köpük yapısı ile cildi temizliyor, içeriğindeki omega 6 ve 9 bakımından zengin tatlı badem yağı ve üzüm çekirdeği yağı ile ilk kullanımda nemlendirme etkisi sağlıyor ve cildi besleyerek ışıl ışıl bir görünüme kavuşturuyor.

Elbette, hayatta daha yakalanmayı bekleyen pek çok şaşırtıcı tatlı an var. Bazıları, bir anda karşımıza çıksa da bazen de bu anları biz yaratabiliriz. Bakım rutinlerimize L’Occitane Almond Shower Oil’i eklemek, tanımadığımız birine iltifat etmek ya da sevdiğimiz birine uzun zamandır istediği bir şeyi satın almak, hayatımızda o tatlı sürprizleri artırmaya ve yaşamın keyfini doyasıya çıkarmaya yardımcı olabilir.

Hiç vakit kaybetmeden birinden başlamak istiyorsanız hemen tıklayıp sürprizlerle dolu L’Occitane Almond Shower Oil dünyasını keşfedebilirsiniz.

Sıra dışı bir gelecek: Otomobil dünyasında bizi neler bekliyor?

Teknolojinin, yapay zekanın ve çevre bilincinin hızla geliştiği günümüzde otomotiv dünyası da bu gelişmelerden geri kalmıyor ve inovasyonlarla ve merakla dolu bir sektöre dönüşüyor. Son yıllarda elektrikli araçlar, otonom sürüş özellikleri, akıllı yol çözümleri gibi konularla pek çok gelişime imza atan otomobil dünyasında gelecekte bizi daha nelerin beklediği büyük bir merak konusu. Hepsi çok heyecan verici olsa da en çok merak edilen sorulardan ve benim de heyecanla beklediğim gelişmelerden biri; uçan arabaların hayatımıza girip girmeyeceği 🙂 Uçan arabalar yakın zamanda hayatımıza dahil olur mu bunu bilmiyorum ama otomotiv endüstrisinin geleceği hakkında kendi perspektifimden ele alacağım pek çok konu var. Gelin, benim de bir parçası olduğum bu sıra dışı gelecekte bizi neler bekliyor olabilir birlikte bakalım.



Elektrikli otomobillerin hızlı yükselişi

Geçtiğimiz yıllarda pek çok otomobil markası, yakın gelecekte elektrikli araç üretimine ağırlık vereceğini açıklamıştı, hatta dünya çapında tamamen elektrikli araç üretimine geçmeyi planladığını belirten markalar da var. Elektrikli araçların hayatımıza dahil olması çok yeni bir gelişme olmasa da yaygınlaşması ve popülerliğinin artması son zamanlarda daha bir artış gösterdi. Gelecekte de elektrikli araçların üretiminin ve kullanıcısının artması sektörünün en beklenen gelişmeleri arasında.

Bildiğiniz gibi ben de elektrikli otomobil tutkunlarından biriyim ve sık sık sizlerle Instagram hesabımdan %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E ile olan maceralarımı paylaşıyorum 🙂 Konumuza dönecek olursak; fosil yakıt tüketimini azaltmak ve karbon emisyonlarını düşürmek için ülkelerin elektrikli araç kullanımına yönelik teşviklerini artırması da beklenenler arasında. Ayrıca, batarya teknolojisinde yeni ilerlemeler, elektrikli araçların menzillerinin artırılması, şarj altyapılarının geliştirilmesi de yine yakın gelecekte bizimle olacağa benziyor.

Sürdürülebilir ve çevre dostu çözümler

Elektrikli araçların yükselişi, otomobil dünyasının geleceğinde beklenen tek çevreci haber değil. Doğa dostu yaklaşımlar ve sürdürülebilir çözümlerle dolu yenilikler de ufukta. Pek çok sektörün son yıllarda önemli bir gündem maddesi haline gelmiş olan çevre bilinci, otomotiv dünyası için de önemli bir konu. Geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilen iç dizayn ekipmanları, doğa dostu kumaşların kullanımı, üretim aşamasında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, daha az karbon salımı yapan motor teknolojileri ve daha nice gelişme, otomotiv dünyasının beklenenleri arasında.

Sektörde yeşil devrim adını verebileceğimiz daha pek çok gelişmenin damga vurması da olası. Araçların iç tasarımdan üretim süreçlerine kadar geniş bir yelpazede sürdürülebilir çözümler, otomobillerin gelecekteki dünyasını ve tabii ki dünyamızı taçlandıracak gibi. Bir çevreci olarak hızla yaygınlaşmasını görmek istediğim gelişmelerden birisi kesinlikle sürdürülebilir çözümler.

Otonom sürüş özelliklerinde ilerlemeler

Ve tabii ki otonom sürüş özelliklerinden bahsetmemek olmaz. Beni belki de en çok heyecanlandıran konulardan bir diğeri. Hani şu sürücüsüz giden otomobiller var ya, işte tam da onlardan bahsediyorum. Yakın bir gelecekte belki de araçların şoför koltukları hep boş kalacak. Olamaz mı? Bu, çok gerçekçi bir senaryo olmasa da şu an için benzer senaryolarla sık sık karşılaşacağız gibi. Çünkü pek çok dünya devi otomobil ve teknoloji firması, otonom araçlar alanında büyük yatırımlar yapıyor. Ancak, tam otonomiye ulaşmak için biraz daha geleceği beklemek gerekecek. Çünkü birtakım zorlukları aşabilmek için yeni teknolojilerin geliştirilmesi bekleniyor.

Özellikle büyük şehirlerdeki yoğun ve karışık trafik senaryoları, yasal düzenlemeler, kişisel hakların korunması, uygun yol ve altyapı çalışmalarının tamamlanması gibi pek çok faktör var. Yine de bu konudaki çalışmaların hız kazanması ve otonom sürüşün farklı seviyelerinin piyasaya sürülmüş olması, otonom sürüş teknolojilerinin potansiyelini gösteriyor. Gelecekte tam otonom seviyeye de erişilmesi mümkün.

Otonom özelliklerin yanı sıra farklı sürüş modları da ufukta. Hatta, ben şimdiden %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E  ile bu modları deneme fırsatına sahibim 🙂 Mustang Mach-E, sürüş deneyimini kişisel isteklere göre uyarlıyor; Aktive, Whisper ve Untamed modları sayesinde motor seslerini, ortam aydınlatmasını ve hatta aracın tepki verme hızını kişiselleştirmek mümkün. 

Akıllı şehirlerin kurulması

Otonom sürüş özellikleri, farklı sürüş modları, otomobil ve yapay zeka teknolojisindeki gelişmeler, yalnızca bireysel kullanımla sınırlı kalmayacak muhtemelen. Ve önemli bir toplumsal gündem haline de gelecek. Bu da akıllı şehirler gibi bir konseptin hayatımıza girmesi anlamını taşıyabilir. Şehirlerin, otomobillerin geleceği ile ne ilgisi var ki diye düşünmeye başlamadan hemen araya gireyim. Eğer başta otonom sürüş özellikleri olmak üzere otomobiller kendi başlarına -bir sürücünün aracı sürmesine ihtiyaç kalmaksızın- yolda gidebilecekse, bu şehirlerin de birtakım düzenlemelerden geçmesi anlamını taşıyor. Yollardaki alt yapı çalışmalarının bu doğrultuda düzenlenmesi, akıllı şarj istasyonlarının kurulması ve otonom araçların kendi kendini şarja takabilmesi için uygun çevresel yapılanmaların tamamlanması gibi pek çok gelişmeyi de beraberinde getirebilir. Belki de gelecekte şehirlere akıllı taksi durakları kurulacak ve birtakım mobil uygulamalar üzerinden bağlantıya geçilebilecek.

Sosyal dünya ile bağlantı sağlayan araç özelliklerinin geliştirilmesi

Bir düşünelim; otomobiliniz size en yakın kafeyi önerse ya da zevkinize uygun bir restoranda sizin için rezervasyon yaptırsa, nasıl olur? Ya da arkadaşlarınızla buluşma ayarlasa, arabaya bindiğinizde en sevdiğiniz dizinin kaldığınız bölümünü başlatsa? Siz keyifle buluşmalarınıza hazırlanırken veya dizinizi izleyip, müziğinizi dinlerken sizi istediğiniz yere götürse? Yani adeta bir eğlence merkezine dönüşse? Tüm bunlar, yakın gelecekte hayallerimizi süslemenin ötesine geçebilir. Bağlantılı araçlar, yani kendi internet erişimi olan ve verileri başka cihazlarla da paylaşabilen araçlar, otomobil dünyasının belki de gelecekte en çok parlayan yıldızı olabilir. Yalnızca yolculuk vadetmenin ötesinde bağlantılı araçlar, adeta kişisel mobil cihazlarımıza dönüşebilir.

Çoğu macerama tanıklık ettiğiniz Ford Mustang Mach-E de adeta benim eğlence merkezim. Araç içi iletişim ve eğlence sistemi olan Ford SYNC 4A ile konuşma, ses tanıma, kablosuz akıllı telefon entegrasyonu, sezgisel 15,5″ dokunmatik ekran ve çok daha fazlasını deneyimleyebiliyorum. Halihazırda gelişmiş teknolojinin keyfini sürebiliyor olsam da gelecekte bağlantılı araçlar bizi daha pek çok özelliği ile şaşırtacak diyebilirim.

Kısacası, otomobil dünyasının sıra dışı geleceğinde bizi bekleyen yepyeni heyecanlar var. Uçan arabalar yalnızca filmlerin unutulmaz bir parçası olarak mı hafızalarımızda kalır yoksa gerçekten de hayatımıza dahil olur mu bilinmez ama kesin olan bir şey varsa o da otomobil dünyasının hiç olmadığı kadar yenilik dolu olduğu. Kim bilir belki bir gün gökyüzünde bulutların arasında sıkışıp kaldığım bir trafikteyken size yazarım 🙂 Daha fazlası için yazılarımı ve Instagram hesabımı takip etmeyi unutmayın.

İlginizi çekebilir: Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?

Güne lezzetli bir başlangıç için kahvaltılık tarifler

Ne demiş şair; kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı. Sizce de öyle değil mi? Günün ilk öğününün, bize gün boyu yetecek kadar neşe ve enerji kaynağı olması gerekmiyor mu? İster sabahın çok erken saatlerinde ister öğlene yakın olsun, fark etmez; günün ilk öğünü her zaman çok önemli. Çünkü günün geri kalanını etkileyen, o günün ne kadar kaliteli bir gün olduğunu belirleyen en önemli faktörlerden biri; güne neler yiyerek başladığımız…



Ancak hepimiz biliyoruz ki, klasik kahvaltı tarifleri zamanla sıkıcı hale gelebiliyor. Yumurta, peynir, zeytin güzel bir başlangıç olsa da her gün aynı şeyleri yemek hayatlarımızda monotonluk yaratabiliyor. Dolayısıyla biraz daha yaratıcı alternatiflere ihtiyacımız var. Ama bir yandan da yoğun tempomuza ayak uydurabilmek için pratik ve besleyici olmalı. Tabii lezzetten de ödün vermek olmaz. İşte tam da bu noktada lezzeti ile, pratikliği ile, besleyiciliği ile kahvaltıların yıldızı müsli karşımıza çıkıyor. İşte müsli kullanarak hazırlayabileceğiniz lezzetli ve sağlıklı kahvaltılık tarifler:

Müslili Ekmek

Eğer kahvaltıda değişiklik yapmak ve lezzet ile besleyici değeri bir arada sunan bir alternatif arıyorsanız, müslili ekmek tam size göre. Klasik ekmek tariflerine göre çok daha zengin ve doyurucu bir seçenek sunan bu kahvaltılık tarifi, aynı zamanda çok daha lezzetli, çok daha eğlenceli. Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli’nin içeriğindeki kızılcık, kuru üzüm, elma ve marakuyalı özel karışım sayesinde enerjik bir sabaha doyurucu dilimlerle merhaba diyebilirsiniz.

Malzemeler:

Hamuru için:

  • 1 su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 2-3 tatlı kaşığı Dr. Oetker Aktif Maya
  • 0,5 çay bardağı süt
  • 4-4,5 su bardağı un
  • 0,5 çay bardağı toz şeker
  • 1 su bardağı ılık süt
  • 1 yumurta
  • 100 gram yumuşak margarin

Üzeri için:

  • 2-3 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 yemek kaşığı su

Hazırlanışı:

  • Mayayı bir kaseye alın ve üzerine yarım çay bardağı ılık sütü ilave edin. Kaşık ile birkaç kez karıştırıp 10-15 dakika bekletin.
  • Unu derin bir kaba eleyin ve üzerine beklettiğiniz mayayı ilave edin. Toz şeker, süt, yumurta ve margarini ilave edip iyice yoğurun. Üzerini kapatıp ılık ortamda 40-45 dakika bekletin.
  • Süre sonunda mayalanan hamura 1 su bardağı meyveli müsliyi ekleyin ve yoğurun. Hamuru yuvarlayıp pişirme kağıdı serilmiş fırın tepsisine alın. Üzerine su sürüp meyveli müsli serpin ve 20 dakika bekletin.
  • Fırını belirtilen dereceye ayarlayıp ısınması için önceden açın. (Alt-üst pişirme: 170 °C, Turbo pişirme: 160 °C)
  • Hamurun üzerini keskin bıçak ile 3-4 yerinden 1 cm derinliğinde kesin ve 25-30 dakika pişirin.
  • Fırından çıkarıp soğutun. Dilimleyerek servis yapın.

Çikolatalı Çıtır Smoothie Bowl

Kahvaltıda kendinizi şımartmak ve güne ‘bomba’ gibi başlamak istiyorsanız, tatlı bir kahvaltılık tarifi tam size göre olabilir. Çıtır tahıl ve çikolata parçacıkları içeren Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli ile çok pratik ve çok lezzetli bir kahvaltılık bowl hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • 2 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli
  • 1 adet olgun muz
  • ½ avokado
  • 1 yemek kaşığı kakao tozu
  • 1 su bardağı badem sütü

Hazırlanışı:

  • Olgun muzu, avokadoyu, kakao tozunu ve badem sütünü blender’a alın. Pürüzsüz bir kıvam alana kadar yüksek hızda karıştırın.
  • Elde ettiğiniz smoothie karışımını bir kaseye aktarın ve kahvaltılık bowl için tabanı hazırlayın.
  • Smoothie tabanın üzerine çıtır çıtır Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli’yi ekleyin. Ve harika kahvaltı kaseniz hazır.

Portakallı Muzlu Müslili İçecek

Kahvaltılarınızı bir sonraki seviyeye taşımaya hazırsanız, Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli ile tanışın. Bu benzersiz müsli, sadece lezzetiyle değil, aynı zamanda sağlık açısından sunduğu faydalarla da kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olmaya aday. Hem lif hem de Vitamin B1, demir ve magnezyum gibi önemli besin öğeleri açısından zengin olan bu müsli ile harika bir kahvaltılık içecek hazırlayabilir, güne başlarken ihtiyacınız olan enerjiyi ve besinleri alabilirsiniz:

Malzemeler:

  • 50 g Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli
  • 1 poşet Dr. Oetker Şekerli Vanilin
  • 2 adet muz
  • 2-3 dilim ayıklanmış ve zarları çıkarılmış portakal dilimleri
  • 2 su bardağı buzdolabında soğutulmuş süt
  • 2 yemek kaşığı bal

Hazırlanışı:

  • Muzları soyup iri parçalara kesin ve mutfak robotuna alın.
  • Üzerine portakal dilimleri, süt, bal ve şekerli vanilini ilave edip meyveler ezilinceye kadar karıştırın.
  • Hazırladığınız içeceği bardaklara alın. Üzerlerine çıtır müsliyi ekleyip kaşık ile karıştırın.
  • Buzdolabında 30 dakika bekletip servis yapın.

Meyveli Mini Kahvaltılık Muffin

Güne başlarken modunuzu yükseltecek, enerjinizi yerine getirecek ve ihtiyacınız olan besin öğelerini almanızı sağlayacak ve tüm bunları yaparken de eğlenceli bir hale çevirecek muffinlere kim hayır diyebilir ki… Siz de demezseniz, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ile harika bir kahvaltılık hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • ½ su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 paket Dr. Oetker Hamur Kabartma Tozu
  • 1 su bardağı tam buğday unu
  • 2 yemek kaşığı bal
  • ½ su bardağı süt
  • 1 yemek kaşığı tereyağı
  • 1 adet yumurta
  • 1 adet mini muffin tepsisi

Hazırlanışı:

  • Fırını 180 derecede önceden ısıtın ve mini muffin tepsisini yağlayın.
  • Bir kasede tam buğday unu, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ve kabartma tozunu karıştırın.
  • Başka bir kapta süt, eritilmiş tereyağı ve yumurtayı çırpın. Islak malzemeleri kuru malzemelerin üzerine dökün ve karıştırın.
  • Hazırladığınız kek harcını mini muffin kalıplarına eşit miktarda bölün. Her bir kalıbı üçte iki oranında doldurmanız yeterli olacaktır, böylece kabardığı zaman da yeteri kadar alan kalacaktır.
  • Yaklaşık 20 dakika kadar pişirdikten sonra fırından çıkarın, birkaç dakika beklettikten sonra servis edebilirsiniz.

Bonus: Çabasız ve lezzetli kahvaltılar

Eğer daha hızlı bir şekilde lezzetli, pratik ve doyurucu kahvaltılık tarifler hazırlamak istiyorsanız, fazla çaba harcamadan da eğlenceli kahvaltılar yapabilirsiniz. Müslinizi ister sütle ister yoğurtla karıştırın; üzerine meyve, bal, biraz da kuruyemiş ekleyin ve voila! Enfes kahvaltınız hazır… Ama bir dakika; zaten eklenmişi var 🙂 Dr. Oetker Vitalis’in lezzetli, doyurucu ve sağlıklı dünyası ile klasik kahvaltılar yerine daha enerjik tariflerle güne başlayabilirsiniz.

Sağlıklı ve dengeli beslenmeyi, ‘sıkıcı’ kalıplardan çıkarmak ve her güne büyük bir neşe ile başlamak istiyorsanız Dr. Oetker Vitalis, kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olacak. Üstelik sadece kahvaltılarınızın da değil; ara öğünlerinizde de lezzetli atıştırmalıklar olarak tüketebilirsiniz. Bu çıtır lezzetler, gününüzün her saatine enerji ve neşe katacak!

Siz de Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’in Multi Meyveli Çıtır Müsli, Bal Bademli Çıtır Müsli ve Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli çeşitlerinden dilediğinizi seçebilir, güne en sevdiğiniz lezzetle harika bir başlangıç yapabilirsiniz.

*Bu yazı Dr. Oetker katkılarıyla hazırlanmıştır.

Sürdürülebilir çözümlerin izinde: VitrA’dan dünyanın ilk ve tek %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabosu

‘Biricik’ dünyamız günden güne artan çevreler baskılar ve azalan doğal kaynak sorunları ile karşı karşıya. İklim krizi, küresel ısınma, atık sorunları, hava kirliliği ve daha nice çevresel sıkıntı, hem dünyamızın hem de insanlığın geleceğini tehdit ediyor. Bu nedenle, sürdürülebilir yaşam alışkanlıklarına sahip olmanın önemi her zamankinden kat ve kat daha fazla. Böylesi bir gerçekliğin farkında olan tüm endüstrilerde de yenilikçi ve çevre dostu ürünlerin geliştirilmesi oldukça büyük bir öneme sahip. Bu bağlamda VitrA, büyük bir adım atarak çevreye saygısını ve döngüsel ekonomiye olan katkısını gözler önüne seriyor.



VitrA’dan bir ilk; %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo

Çevresel ayak izlerini azaltma yolunda önemli adımlar atan VitrA, sektörün değişim öncülerinden biri olarak bizi yeni çevre dostu lavabosu ile tanıştırıyor. Dünyanın ilk ve tek %100* geri dönüştürülmüş seramik lavabosu özelliğini taşıyan bu lavabo, atık olarak kabul edilen malzemelere yeniden hayat veriyor. Yeni çevre dostu lavaboların içerik olarak yaklaşık %100’ü, kırık seramikler de dahil olmak üzere üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan oluşuyor.

VitrA’nın sürdürülebilirlik konusundaki vizyon ve öncülüğünü yansıtan bu yenilikçi ve çevre dostu lavabolarla, seramik sektöründe sürdürülebilir tasarım konusunda da yeni bir standart ortaya çıkıyor. Tasarım harikası ve fonksiyonel bir ürün olmanın ötesinde geri dönüştürülmüş seramik lavabolar, çevresel bilinç ve sürdürülebilir yaşam tarzlarını da destekleyen güçlü bir mesaj taşıyor.

%30 oranında iyileşen küresel ısınma potansiyeli

ISO 14040:2006 ve 14044:2006 standartlarına uygun yapılan Yaşam Döngüsü Değerlendirmesi sonuçlarına göre, atıkların kullanılması çevresel etkilerden küresel ısınma potansiyelini %30 oranında iyileştiriyor. Geri dönüştürülmüş lavaboların üretilmesi sayesinde, ürün başına, daha az hammadde kullanılarak %36’lık iyileştirmeyle yaklaşık 5 kilogram hammadde tasarrufu ve %38 iyileştirmeyle 2,48 Kwh elektrik tasarrufu elde edilmesi hedefleniyor.

Sadece bir lavabo olma işleviyle kalmayan, çevresel sürdürülebilirliğe yönelik geniş bir vizyonu temsil eden bu ürün, çevreye duyarlı bir gelecek için atılmış çok büyük bir adım. Eczacıbaşı Yapı Gereçleri’nin çevre dostu lavabolarla benimsediği bu üretim yaklaşımı, döngüsel ekonomiye katkıyı da en üst seviyeye çıkarıyor.

Sürdürülebilir bir gelecek için hijyenik ve şık bir ilham kaynağı

Küresel ısınma potansiyelini iyileştiren, çevre dostu bir tasarım harikası olmasının ötesinde VitrA’nın geri dönüştürülmüş lavaboları, hijyen endişesini de ortadan kaldırıyor; çünkü bu lavabolar VitrA Hygiene teknolojisiyle kaplanıyor. Bakteri gelişimini %99,9 oranında önleyen VitrA Hygiene teknolojisi sayesinde, seramik lavaboların kullanımı sırasında yüzeye bulaşan bakteriler etkisiz hale geliyor. Böylece, bir numaralı önceliğimiz olan hijyenden ödün vermeden çevre dostu seçimler yapmak da kolaylaşıyor.

Ayrıca, her zevke, her alana uygun seçimler yapmak da yine VitrA ile oldukça kolay. Bilecik, Bozüyük’teki VitrA Üretim Kampüsü’nde geliştirilen yenilikçi çözümler sayesinde üretimine başlanan bu çevre dostu çanak lavabolar, ilk olarak mat bej renkte ve 5 formda tasarlanmış olsa da VitrA’nın geri dönüştürülmüş ürün gamına yeni ürün ve renklerin eklenmesi de planlanıyor.

VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabonun hikayesi, gelecekteki çevre dostu ürünler ve teknolojiler için de büyük bir ilham kaynağı. Daha sürdürülebilir bir dünya için gelecekte atılacak tüm adımlara şimdiden ilham olduğu kesin. Siz de yaşam alanlarınızı çevre dostu bir bilinç ile şekillendirmek ve bir eşi daha olmayan dünyamızın geleceği için önemli bir adım atmak istiyorsanız hemen tıklayıp VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo çeşitlerini keşfedebilirsiniz.

* İçerik olarak yaklaşık %100’ü üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan üretilmiştir.

* Bu içerik VitrA katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlgili Makale