X

Yeme bozuklukları yalanlar söyler: Fark ettiniz mi?

Yetişkinliğe doğru yol aldığım yıllarda buzdolabımızın üzerinde şöyle bir yazı asılıydı: “Hayat kısa; önce tatlıdan başla.” Bu yazı hoşuma giderdi ki aslında ironik bir durumdu, çünkü o yıllarda ağzıma tatlı sürmezdim. Hayatıma tat katan hemen hiçbir şey yoktu. Yiyecekler bir süre için kontrol edebileceğim bir şey oldu; bedenimin istekleri pahasına neyi, ne zaman yiyeceğimle ilgili kendime dayattığım kurallardı beslenmek. Canım yemek istemediğinde bundan güç alırdım. Duygusal olarak öyle bomboştum ki fiziksel boşluğu da kendim yaratmıştım. Hayatta en azı hak ettiğime dair bir inanışım vardı; yiyecekler de bundan nasibini almıştı ve o zamanlar aradaki bağlantıyı henüz fark edebilmiş değildim.

Beş yıl süren anoreksiyayla mücadele ve beden algı bozukluğu ödediğim bedeldi. Kendimi algılayış biçimim çarpık, tutarsızdı. Hayatımın en karanlık, en üzücü zamanları. Yalnızdım, öylesine yitiktim ve kim olduğuma dair elimde ufacık bir ipucu yoktu. Bu duygular öyle katlanılmaz hale gelirdi ki kendimi parçalayıp içimden çıkmak isterdim. Sevgiye ya da mutluluğa hakkım yok gibi geliyordu, bu yüzden de arzularını keşfetmesi için kendime izin vermez, bunları dile getirmemesi için sesini bastırırdım.

Hissettiğim rahatsızlığı azaltsın diye koştum. Koşarak kaçtığım çok şey vardı: Öfke, korku, sıkışmışlık duygusu… Yorgunluktan, halsizlikten bitik hale gelene kadar koşmak istiyordum, böylece kimse benden bir şey alamayacaktı çünkü elimde verecek bir şey kalmayacaktı. Kilometrelerce koştuktan sonra genelde rahatlatıcı bir hiçlik hissederdim; artık o noktada ne mücadeleye ne de hayal kurup arzulamaya takatim kalırdı.

Bir sabah yataktan kalkıp aynanın önüne gittim ve birden yıllardır bir girdabın içinde savrulduğumu fark ettim. Genelde gördüğümün aksine karşımda başka bir beden vardı. Aynadaki genç kadın, bana öyle göründü ki, kendini yavaşça ölüme götürüyordu. Panikledim, ciğerlerim el verdiğince bağırıp anneme seslendim. Ağladık annemle. Birbirimizi kucakladık. O an sanki ikimiz de sevgili hayatım için sağlam bir dal arıyorduk.

Bu benim hikâyem ama benzer yaşantıları olan pek çok insan var aranızda.

O farkındalığı, gözüme görüneni, bir lütuf sayıyorum. Gerçi bahsettiğim sabahın ardından yıllarca düştüm kalktım, düştüm kalktım ama her seferinde yardıma ihtiyacım olduğunu, inandığım şeyin aslında doğru olmadığını hatırlattım kendime. Hep şunları sordum: Ölümüm pahasına kendimi neden aç bırakıyorum? Bunu neden yapıyorum? Hayatımda beni böylesine mutsuz eden nasıl bir şey var da öcünü vücudumdan alıyorum? İşte, iyileşmeye ve iyi olmaya giden uzun yolculuğum böyle başladı.

Anoreksiyanın ilk zamanlarında hayatım dizginlerinden boşalmış gibi geliyordu. Yiyeceklerle kurduğum sağlıksız ilişki de kontrolü geri almak isteğinden başka bir şey değildi. O gün, o aynanın karşısında nihayet gördüm, nihayet anladım: Yalnızdım ve sevilmek istiyordum. Bir gayeye ihtiyacım vardı, ait hissetmeye öylesine muhtaçtım ki. Her şey bir yana, mutlu olmak istiyordum.

Hepimiz hayatlarımızdaki bazı yollardan kaçarız. Ama bunun farkına vardığımızda artık o yollar eskisi kadar korkutucu gelmez ve sizi sizden çalamaz. Farkındalık, ancak kendimizle ilgili en zor, en sıkıntılı taraflara cesurca gözümüzü dikip bakınca gelir. Ama yargılayıcı bir bakışla değil, aksine şefkat ve anlayışla.

Yargılayıcı sesten, kötü düşüncelerden uzaklaşıp kendimizi olduğumuz gibi kabul etmek için bazı yollar var. Şimdi söyleyeceklerimi bilmeni ama daha da önemlisi hayatına katabilmeni çok isterim…

  • Bedenin senin ifadenin bir parçası. Fiziksel olarak güçlüsün. Gücüne odaklandığında sağlık da sana gelir. Bedeninin her gün sana neleri yaşattığını fark et; seni istediğin yere götüren ayakların, kanını sana fark ettirmeden vücudunda dolaştıran kalbin, ciğerlerini dolduran nefesin, güneşi duyumsayan cildin. Bedenin görünüşünden çok daha fazlası.
  • Kim olduğundan veya isteklerinden dolayı asla utanma. Mutluluğu kovala. Neşeni ne yerine getiriyor? Git onu yap! Enerjini tüketen, sana seni değersiz hissettiren şeyleri fark et ve onlardan uzak dur. Şu an buna inanmasan da mutluluğu hak ediyorsun ve bu yüzden yüzünü gülümseten bir şey yapmakla başla güne. Başka biri uğruna, ne kim olduğundan ne de inandığından vazgeçme. Olduğun halinle değerlisin ve bütünsün.
  • Arkadaşlar edin, bir çevren olsun. Arkadaşlık hayatlarımızdaki neşe ve aidiyetin bir parçası ama aynı zamanda sağlığını da iyileştirir. Mücadeleni paylaşabileceğin bir arkadaş ya da arkadaş grubu ara. Benzer sıkıntıları olan insanlara destek ol ve bırak onlar da sana destek olsun.
  • Gerçek güzellik değerini bilmektir. Güzel hissetmiyorsan kendini, önce değerini fark etmeye çalış. Sana seni sevdiren hangi özelliklerin? Başta çok az şey gelecek aklına, çok az kelime yazılacak kâğıda belki ama durma. Gururlandığın yanlarını her gün hatırla ve onlara şükret; zamanla kendinde sevdiğin nice yanlar keşfedeceksin. Yıllarını kendini güzel olduğuna ikna etmekle geçirme – sen zaten güzelsin.
  • Sorun onlar, sen değilsin. Çoğu zaman kendimizde hoşumuza gitmeyen şeyler başkalarının kırıcı söz ve davranışlarıyla alevlenir. Kim canını acıtacak bir laf ederse ya da kendini değersiz hissetmene neden olacak bir harekette bulunursa bil ki aslında kendi acılarını yansıtıyor. Seninle fazla ilgisi yok. Herkes kendi mücadelesini verdiği için çatışmalar ortaya çıkıyor. Başkalarının deneyimlerinden öğreneceklerin olduğu doğru ama onların yargılarının gerçekler olmadığını unutma.
  • Elini uzat. İyi olma yolunda ilerler ve her geçen gün daha da güçlenirken hayatın her yönden belli bir dengeye oturacak. Sağlık ve güven üzerinde yükselen yaşamın seninle benzer mücadelelerden geçmekte olan insanlara “evet, mümkün” dedirtecek. Hikâyeni duyur, başkalarına destek ol ve elini uzat.

İster yeme bozukluğu ister yanlış beden algısı isterse güvensizlik, öz şefkat yoksunluğu veya değersizlik hissi olsun, bunu sessizce yaşamak zorunda değilsin. Acından, mücadelenden utanmak zorunda değilsin. Düşüncelerimizi, inandığımız şeyleri değiştirebiliriz. Bu güç herkeste var. Yargılayıcı iç sesimiz ve düşüncelerimizle kendimize sahte bir gerçeklik yaratabiliyorsak bu gerçekliği bozup yerine daha nazik ve doğru bir gerçekliği büyütmek de bizim elimizde. Herkes gibi senin de mutlu olmaya hakkın var. Ve bunun için yalnızca varlığın yeter. Sen doğduğun gün bu hakkı kazandın.

Bu yazıyı Monica Berg’in The Goop için yazdığı makaleden özetleyerek Türkçeye çevirdim.

Monica Berg, çeşitli platformlarda her insana hitap eden konularda yaptığı konuşmalarla kendi keşif ve farkındalık yolculuğunu paylaşıyor. Onun için en önemli şey değişim ve değişimin mümkün olduğu gerçeği. Bunu herkese göstermek, dahası hayatlarını iyi yönde değiştirmeleri için herkese ilham vermek istiyor. Fear is Not an Option adında bir kitabı var.

İlginizi çekebilir:

Öz saygı ile yeme bozuklukları arasında nasıl bir ilişki var?
Bedenlerimizi ne çok eleştiriyoruz farkında mısınız?

 

 

Burcu Uluçay: Sözcüklerle, cümlelerle dahası dille uğraşmayı hep sevdim. Bunun üniversitede mütercim tercümanlık okumamda önemli bir payı oldu. 2012’de Marmara Üniversitesi’nden mezun olduğumda bir sene kadar çeşitli alanlarda çevirmenlik yaptım. “Şirket-bazlı” çevirmenliğin pek bana göre olmadığını anlayınca daha “naif” bir yönü olan yayıncılık dünyasına yöneldim. Fakat The University of Westminster’da Cultural and Critical Studies (Kültürel Çalışmalar) yüksek lisans programını burslu okuma şansı kapımı çalınca –pırrr– Londra’ya uçtum. 2014’te elimde afili diplomamla yurda döndüm. Ama yalnız değildim: Ben ve anoreksiya nervoza birlikte gelmiştik! Londra’ya gitmeden de ufak ufak “yoldayım” dese de pek aldırış etmediğim bu yeme bozukluğu artık sağlığım başta olmak üzere tüm hayatımı etkiliyordu ve kendisini yenmek için halen mücadele veriyorum. Bir taraftan asıl mesleğimi yani çevirmenlik ve editörlük çalışmalarımı sürdürsem de altı aydan uzun bir zamandır tam zamanlı işim buymuş gibi anoreksiya nervozadan iyileşmeye çalışıyorum. Yeme bozukluklarının nedenlerini, tedavi yollarını, iyileşen hastaların öykülerini ve güncel araştırmaları didik didik edip okumaya başladığımda tüm isteğim kendimi bu azaptan kurtarmaktı. Fakat zamanla yeme bozuklukları hakkında Türkçe yazılmış kaynakların İngilizcedekilere göre yetersiz kaldığını gördüm. Üzücü değil mi sizce de? Hele de yeme bozuklukları dünyanın hemen her yerinde bütün yaş grupları için gittikçe tehlikeli bir hal alırken. Tabii bir de yeme bozukluğu yaşayan kişilerin ailelerini, yakınlarını, arkadaşlarını düşünmek lazım. Sevdiklerine yardımcı olmak için daha güvenilir ve güncel içeriklere ulaşsalar ne güzel olur! Böylece önce kendi ailem ve yakınlarım için okuduklarıma dayanarak çeviriler ve derlemeler yapmaya başladım. TEDTalks’ta yeme bozuklukları, kaygı bozukluğu, yoga ve meditasyon gibi konularda ilham verici konuşmalar olduğunu biliyordum çünkü hemen hepsini izlemiş/dinlemiştim. Aralarında Türkçe altyazı çevirisi olmayanlar vardı. TEDTalks’un gönüllü çevirmenler projesine dâhil olup çeviriler yaptım. Sonra blog açma fikri geldi. Blogumda hem yabancı kaynaklardan edindiğim bilgileri hem de kendi deneyimlerimden yola çıkarak yazdığım içerikleri paylaşmaya başladım. Yazdıkça yazdıkça anladım ki paylaşmak ihtiyacım varmış. İtiraf etmek. Yeme bozukluklarının ciddi bir zihinsel rahatsızlık olduğunu, dahası bunu bizim “seçmediğimizi” bilin demek. Böyle böyle Uplifers’la yollarımız keşişti. Yeme bozuklukları hakkında yerleşmiş yanlış düşünceleri değiştirmek için buradaki birlikteliğimizden aldığımız güç önemli bir adım olsun. Yeme bozukluklarının zihnimize işkence eden kötücül sesine birlikte “dur” diyebileceğimize inanıyorum! Bana buradan ulaşabilirsiniz: burcu.ulucay@yahoo.com Bloguma göz atmak isterseniz: https://sahteseslereelveda.wordpress.com/

Sıra dışı bir gelecek: Otomobil dünyasında bizi neler bekliyor?

Teknolojinin, yapay zekanın ve çevre bilincinin hızla geliştiği günümüzde otomotiv dünyası da bu gelişmelerden geri kalmıyor ve inovasyonlarla ve merakla dolu bir sektöre dönüşüyor. Son yıllarda elektrikli araçlar, otonom sürüş özellikleri, akıllı yol çözümleri gibi konularla pek çok gelişime imza atan otomobil dünyasında gelecekte bizi daha nelerin beklediği büyük bir merak konusu. Hepsi çok heyecan verici olsa da en çok merak edilen sorulardan ve benim de heyecanla beklediğim gelişmelerden biri; uçan arabaların hayatımıza girip girmeyeceği 🙂 Uçan arabalar yakın zamanda hayatımıza dahil olur mu bunu bilmiyorum ama otomotiv endüstrisinin geleceği hakkında kendi perspektifimden ele alacağım pek çok konu var. Gelin, benim de bir parçası olduğum bu sıra dışı gelecekte bizi neler bekliyor olabilir birlikte bakalım.



Elektrikli otomobillerin hızlı yükselişi

Geçtiğimiz yıllarda pek çok otomobil markası, yakın gelecekte elektrikli araç üretimine ağırlık vereceğini açıklamıştı, hatta dünya çapında tamamen elektrikli araç üretimine geçmeyi planladığını belirten markalar da var. Elektrikli araçların hayatımıza dahil olması çok yeni bir gelişme olmasa da yaygınlaşması ve popülerliğinin artması son zamanlarda daha bir artış gösterdi. Gelecekte de elektrikli araçların üretiminin ve kullanıcısının artması sektörünün en beklenen gelişmeleri arasında.

Bildiğiniz gibi ben de elektrikli otomobil tutkunlarından biriyim ve sık sık sizlerle Instagram hesabımdan %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E ile olan maceralarımı paylaşıyorum 🙂 Konumuza dönecek olursak; fosil yakıt tüketimini azaltmak ve karbon emisyonlarını düşürmek için ülkelerin elektrikli araç kullanımına yönelik teşviklerini artırması da beklenenler arasında. Ayrıca, batarya teknolojisinde yeni ilerlemeler, elektrikli araçların menzillerinin artırılması, şarj altyapılarının geliştirilmesi de yine yakın gelecekte bizimle olacağa benziyor.

Sürdürülebilir ve çevre dostu çözümler

Elektrikli araçların yükselişi, otomobil dünyasının geleceğinde beklenen tek çevreci haber değil. Doğa dostu yaklaşımlar ve sürdürülebilir çözümlerle dolu yenilikler de ufukta. Pek çok sektörün son yıllarda önemli bir gündem maddesi haline gelmiş olan çevre bilinci, otomotiv dünyası için de önemli bir konu. Geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilen iç dizayn ekipmanları, doğa dostu kumaşların kullanımı, üretim aşamasında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, daha az karbon salımı yapan motor teknolojileri ve daha nice gelişme, otomotiv dünyasının beklenenleri arasında.

Sektörde yeşil devrim adını verebileceğimiz daha pek çok gelişmenin damga vurması da olası. Araçların iç tasarımdan üretim süreçlerine kadar geniş bir yelpazede sürdürülebilir çözümler, otomobillerin gelecekteki dünyasını ve tabii ki dünyamızı taçlandıracak gibi. Bir çevreci olarak hızla yaygınlaşmasını görmek istediğim gelişmelerden birisi kesinlikle sürdürülebilir çözümler.

Otonom sürüş özelliklerinde ilerlemeler

Ve tabii ki otonom sürüş özelliklerinden bahsetmemek olmaz. Beni belki de en çok heyecanlandıran konulardan bir diğeri. Hani şu sürücüsüz giden otomobiller var ya, işte tam da onlardan bahsediyorum. Yakın bir gelecekte belki de araçların şoför koltukları hep boş kalacak. Olamaz mı? Bu, çok gerçekçi bir senaryo olmasa da şu an için benzer senaryolarla sık sık karşılaşacağız gibi. Çünkü pek çok dünya devi otomobil ve teknoloji firması, otonom araçlar alanında büyük yatırımlar yapıyor. Ancak, tam otonomiye ulaşmak için biraz daha geleceği beklemek gerekecek. Çünkü birtakım zorlukları aşabilmek için yeni teknolojilerin geliştirilmesi bekleniyor.

Özellikle büyük şehirlerdeki yoğun ve karışık trafik senaryoları, yasal düzenlemeler, kişisel hakların korunması, uygun yol ve altyapı çalışmalarının tamamlanması gibi pek çok faktör var. Yine de bu konudaki çalışmaların hız kazanması ve otonom sürüşün farklı seviyelerinin piyasaya sürülmüş olması, otonom sürüş teknolojilerinin potansiyelini gösteriyor. Gelecekte tam otonom seviyeye de erişilmesi mümkün.



Otonom özelliklerin yanı sıra farklı sürüş modları da ufukta. Hatta, ben şimdiden %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E  ile bu modları deneme fırsatına sahibim 🙂 Mustang Mach-E, sürüş deneyimini kişisel isteklere göre uyarlıyor; Aktive, Whisper ve Untamed modları sayesinde motor seslerini, ortam aydınlatmasını ve hatta aracın tepki verme hızını kişiselleştirmek mümkün. 

Akıllı şehirlerin kurulması

Otonom sürüş özellikleri, farklı sürüş modları, otomobil ve yapay zeka teknolojisindeki gelişmeler, yalnızca bireysel kullanımla sınırlı kalmayacak muhtemelen. Ve önemli bir toplumsal gündem haline de gelecek. Bu da akıllı şehirler gibi bir konseptin hayatımıza girmesi anlamını taşıyabilir. Şehirlerin, otomobillerin geleceği ile ne ilgisi var ki diye düşünmeye başlamadan hemen araya gireyim. Eğer başta otonom sürüş özellikleri olmak üzere otomobiller kendi başlarına -bir sürücünün aracı sürmesine ihtiyaç kalmaksızın- yolda gidebilecekse, bu şehirlerin de birtakım düzenlemelerden geçmesi anlamını taşıyor. Yollardaki alt yapı çalışmalarının bu doğrultuda düzenlenmesi, akıllı şarj istasyonlarının kurulması ve otonom araçların kendi kendini şarja takabilmesi için uygun çevresel yapılanmaların tamamlanması gibi pek çok gelişmeyi de beraberinde getirebilir. Belki de gelecekte şehirlere akıllı taksi durakları kurulacak ve birtakım mobil uygulamalar üzerinden bağlantıya geçilebilecek.

Sosyal dünya ile bağlantı sağlayan araç özelliklerinin geliştirilmesi

Bir düşünelim; otomobiliniz size en yakın kafeyi önerse ya da zevkinize uygun bir restoranda sizin için rezervasyon yaptırsa, nasıl olur? Ya da arkadaşlarınızla buluşma ayarlasa, arabaya bindiğinizde en sevdiğiniz dizinin kaldığınız bölümünü başlatsa? Siz keyifle buluşmalarınıza hazırlanırken veya dizinizi izleyip, müziğinizi dinlerken sizi istediğiniz yere götürse? Yani adeta bir eğlence merkezine dönüşse? Tüm bunlar, yakın gelecekte hayallerimizi süslemenin ötesine geçebilir. Bağlantılı araçlar, yani kendi internet erişimi olan ve verileri başka cihazlarla da paylaşabilen araçlar, otomobil dünyasının belki de gelecekte en çok parlayan yıldızı olabilir. Yalnızca yolculuk vadetmenin ötesinde bağlantılı araçlar, adeta kişisel mobil cihazlarımıza dönüşebilir.

Çoğu macerama tanıklık ettiğiniz Ford Mustang Mach-E de adeta benim eğlence merkezim. Araç içi iletişim ve eğlence sistemi olan Ford SYNC 4A ile konuşma, ses tanıma, kablosuz akıllı telefon entegrasyonu, sezgisel 15,5″ dokunmatik ekran ve çok daha fazlasını deneyimleyebiliyorum. Halihazırda gelişmiş teknolojinin keyfini sürebiliyor olsam da gelecekte bağlantılı araçlar bizi daha pek çok özelliği ile şaşırtacak diyebilirim.

Kısacası, otomobil dünyasının sıra dışı geleceğinde bizi bekleyen yepyeni heyecanlar var. Uçan arabalar yalnızca filmlerin unutulmaz bir parçası olarak mı hafızalarımızda kalır yoksa gerçekten de hayatımıza dahil olur mu bilinmez ama kesin olan bir şey varsa o da otomobil dünyasının hiç olmadığı kadar yenilik dolu olduğu. Kim bilir belki bir gün gökyüzünde bulutların arasında sıkışıp kaldığım bir trafikteyken size yazarım 🙂 Daha fazlası için yazılarımı ve Instagram hesabımı takip etmeyi unutmayın.

İlginizi çekebilir: Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?



Lezzetli ve eşsiz tatlarla dolu bir deneyim: Macroonline’da keşif dolu bir yolculuk

Şüphesiz ki söz konusu sofralarımız olduğunda hepimiz ‘en iyisi’nin peşindeyiz. Market alışverişlerimizi yaparken de gözümüz, elimiz hep en iyisinde, en kalitelisinde. Her şeyin en iyisini aldığımızdan emin olmak istiyoruz. Ancak, böylesi bir çabanın çok fazla zaman ve enerji gerektirdiği de aşikar. Hele ki büyük şehirlerde yaşıyorsak, iş çıkış saatinde markette olmak; kalabalıklar, trafik, koşturmaca gibi dertleri de beraberinde getirebiliyor. E peki bunca yorgunluk ve zamansızlığın içerisinde mesai bitimine dakikalar kalmışken her gün zihnimizde dönen o ‘Akşam ne pişirsem’ sorularına nasıl yanıt bulacağız? Hele bir de evde hazırlamak istediğimiz tarifin malzemeleri yoksa.



Güzel haber; artık bu soru da zihnimizi kurcalamayacak, yorgun argın market sırasında beklemek zorunda da kalmayacağız. Macroonline ile yorucu market gezileri, ev konforunda keşifler yapabileceğimiz bir fırsata dönüşüyor.

Macrocenter ayrıcalıkları aynı hizmet anlayışıyla Macroonline’da

Macrocenter’ı tercih edenler bilir; Macrocenter’da alışveriş yapmak, eşsiz bir deneyimdir. Ürün çeşitliliği, yeni keşifler, taptaze lezzetler, baş döndüren kokular ve başka yerde olmayan ürünler… Macroonline da tüm bu deneyimi, bizlere online olarak sunuyor. Aynı uzmanlık, aynı lezzet ve aynı hizmet anlayışıyla tüm Macrocenter ayrıcalıkları, artık Macroonline’da. Kısacası, hayatı güzelleştirecek her şey Macroonline’da. Peki siz neredesiniz; yoksa hala kasa sırasında mı? 🙂 Gelin, Macroonline’Macroonline’Macroonline’da neler neler var biraz daha yakından bakalım… (Ne yok ki! demek serbest.)

Ev konforunda kaliteli bir alışveriş deneyimi

Hangimiz istemeyiz ki raflardaki en taze meyve-sebzeler yer alsın mutfak tezgahımızda, kendi ellerimizle seçtiğimiz.. Ama zamanımız ve enerjimiz yoksa ne yapacağız? Merak etmeyin, en iyilerden vazgeçmek zorunda değiliz. Macroonline, her şeyin en iyisini bizim için seçip evimize kadar getiriyor. İhtiyacımız olan her şey, sanki raflardan kendimiz seçiyormuşuz gibi aynı titizlik ve özenle seçilip bize ulaştırılıyor. Ev konforunda kusursuz ve kaliteli bir alışverişi deneyimi, Macroonline ile artık kapımıza geliyor.

Benzersiz tatlar, otantik lezzetler, yeni keşifler



Macroonline’da dilediğimiz ülkenin lezzetlerini bulmak mümkün. Bugün İtalyan, yarın Fransız Mutfağı, haftaya ise Japon, ne dersiniz? Macroonline dünyasında alışveriş yapmak, adeta geniş bir coğrafyada gezintiye çıkmak gibi. Uzak Doğu’nun egzotik sosları, ithal çikolatalar, artizan ürün çeşitliliği, her yerde bulunmayan lezzetli atıştırmalıklar, profesyonellere özgü ürün seçkileri, taptaze deniz ürünleri ve çok daha fazlası… Hepsi, premium hizmet kalitesi, zengin ürün çeşitliliği ve kolay erişim imkanıyla Macroonline’da. Tek yapmamız gereken bir tıkla sepete eklemek.

Şeflerin özgün tarifleriyle hazırlanan Homemade lezzetler

Dünya mutfağının yanı sıra Türkiye’nin özgün tatlarını da sunan Macroconline’da Homemade lezzetler de var. Şeflerin özgün tarifleriyle hazırlanan Homemade lezzetler, Macroonline’ın beklentileri aşan hizmet kalitesini evlerimize taşıyor. Hep ne pişireceğimizi düşünecek değiliz ya bazen de ne yiyeceğimizi düşünelim, öyle değil mi… Sağlıklı, lezzetli ve zahmetsiz alternatifler arayanların en gözde seçimleri, Macroonline Homemade kategorisinde.

Keyifli, pratik ve konforlu bir alışveriş deneyiminin yanı sıra keşiflerle dolu bir yolculuğa da hazırsak; istikamet: Macroonline. Üstelik, Macroonline’dan verdiğimiz siparişler 45 dakikada teslimat seçeneğiyle ve +4 dereceli araçlarla soğuk zincir kırılmadan dilediğimiz saatte bize ulaşıyor. Macrocenter’ın ayrıcalıklı dünyasını ev konforunda keşfetmek ve Macroonline’da ilk alışverişlerinize özel indirimden de faydalanmak için siz de hemen tıklayın.

*Bu yazı Macrocenter katkılarıyla hazırlanmıştır.



İlgili Makale