X

Yeme bozukluğu yaşayan arkadaşınıza nasıl yardımcı olabilirsiniz?

Pek çok insanın bedensel ve ruhsal ihtiyaçlarını bastırarak içgüdüsel beslenmeyi unutmasının en büyük nedenlerinden biri kısıtlayıcı beslenme şekillerini yücelten zihniyet. Yeme bozukluklarının bu denli yaygınlaşmasının arkasındaki en etkili faktörlerden biri olarak da karşımıza yine toplum ya da medya ve sağlık “endüstrisi” tarafından dayatılan kurallar çıkıyor. Nasıl beslenmemiz, neyi ne kadar yemeye “hakkımızın(!) olduğu” ya da bir dilim pastayı “kazanmak” için ne kadar “koşmamız” gerektiği gibi dayatmalar ve basmakalıp fikirlerle dolu bir dünyada yaşıyoruz.

Son yıllarda her ne kadar beden olumlama, diyet karşıtı beslenme ve her bedende sağlık gibi hareketler dünya çapında etkili olmaya başlasa da hiçbirimiz beslenme şekilleri ve bedenlerimizle ilgili olumlu ya da olumsuz konuşmalardan tamamen kurtulabilecek durumda değiliz. Aksi, fazlasıyla gerçek dışı ve ütopik bir hayal olabilir. Üstelik söz konusu olan sadece kendi mücadelemiz de değil; sevdiğimiz ve değer verdiğimiz insanların, dost ya da arkadaşların da çoğu zaman benzer kaygı ve fikirlere saplanıp kaldığını, güzelliği ince ve zayıf olmakla ya da yetersiz ve az beslenmekle eş tutan zararlı fikirlerden etkilendiğini fark ediyoruz.

Bu durumun daha ciddi aşamalarda onlarda yeme bozuklukları yarattığını bile görebiliyoruz. Amerika merkezli bir sivil toplum kuruluşu olan NEDA (Yeme Bozuklukları Birliği), “Yeme bozuklukları bir tercih değildir. Yeme bozuklukları biyolojik, psikolojik ve sosyal faktörlerle birlikte çevresel koşulların da etkili olduğu rahatsızlıklardır,” diye açıklıyor. Yani, yeme bozuklukları bir tercih değil; ama iyileşmeyi seçmek bizim tercihimiz.

İyileşmeyi seçtiğimizde yanımızda güvenilir bir omuz, daha iyisi güvenilir birkaç omuz ararız. Yeme bozuklukları teşhisi konan ya da beslenme, beden algısı ve kilosuyla ilgili kısıtlayıcı bir düşünce kalıbı içine hapsolmuş insanlara yardım etmeye hazır pek çok profesyonel bulunsa da bir arkadaşın ya da sevdiğin desteği her zaman ve her koşulda en korunaklı sığınaktır.

Değer verdiğiniz bir arkadaşınızın yeme bozukluğu yaşadığından şüpheleniyorsunuz ve iyileşmeyi seçmesine yardımcı olmak istiyorsunuz. Öncelikle şüphelerinizin doğru olup olmadığını anlayabilmek için yeme bozukluklarında ya da sağlıksız yeme davranışları gösteren insanlarda sıklıkla karşılaşılan bazı durumları hatırlayalım.

Arkadaşınız;

  • sık sık öğün atlıyorsa,
  • belli başlı yiyecekleri/yiyecek gruplarını sebepsiz bir şekilde beslenmesinden çıkarmışsa,
  • kalori hesabı yapıyorsa,
  • yediklerini (aşırı spor vb. davranışlarla) “telafi” etme çabasına giriyorsa,
  • yediklerini kısıtlıyor ve/veya tıkanırcasına yeme davranışında bulunuyorsa,
  • sınırlı çeşitlilikte ve miktarda besleniyor, her öğününü mutlaka belli saatlerde yapıyorsa,
  • kendi kilosu ve başkalarının bedenleriyle ilgili sürekli yorumlarda bulunuyorsa,
  • moda diyetlere saplantılı bir hale gelmiş ve beden algısıyla ilgili kaygıları artmışsa,

arkadaşınız yeme bozukluğuyla mücadele ediyor olabilir.

Yukarıda saydığımız durumların günümüzde hemen herkeste gözlenebileceğini düşündünüz belki. Hepimiz yeme bozukluğu mu yaşıyoruz peki? Hepimizde anoreksiya nervoza, bulimiya nervoza, sağlıklı beslenme takıntısı ya da tıkanırcasına yeme bozukluğu mu var? Tabii ki hayır. Ama terazinin dengesinin şaştığı ve yukarıdaki davranışların önce alışkanlık sonra da saplantı haline geldiği bir sınır var ve o sınır aşıldığında kişi kendini hızla yokuş aşağı inerken buluyor. Bedeniyle ilgili manipülasyonlarına zamanla engel olamamaya başlıyor.

Yeme bozukluklarının bir tercih olmadığını, altında fiziksel, sosyal ve psikolojik etmenlerin yattığını söylememizin nedeni de bu. Son araştırmalar bazı insanların yeme bozukluklarına genetik olarak yatkınlığını ortaya koydu. Ve ince bedenleri öven toplumların etkisiyle birlikte diğer psikolojik ve çevresel etmenler de işin içine girince bu kişilerde yeme bozuklukları gelişiyor. Aynı faktörler yeme bozukluklarına genetik yatkınlığı olmayan insanlarda ise birtakım sağlıksız yeme davranışlarına neden oluyor ama bunlar çoğunlukla hastalığa dönüşmeden kontrol altına alınabiliyor.

Pekâlâ, arkadaşınızın durumunu gözden geçirdiniz ve beslenmesiyle ya da bedeniyle ilgili olumsuz davranışlarda bulunduğuna eminsiniz.

Ne yapacaksınız?

Yanında olun. Ona değer veren, onu bilen ve önemseyen bir arkadaşı olarak yanında durun. Arkadaşınızın size güvenmesini, ne olursa olsun desteğinizle arkasında duracağını bilmesini sağlamak ve ona bu hissi vermek son derece mühim. Bunun için öncelikle, onu, rahatsızlığı ve duygularıyla fark edin. Kabul edin onu. Suçlamadan, yargılamada bulunmadan ya da teşhisler koymaya kalkmadan dinleyin.

Didaktik bir üsluptan ve alışagelmiş tavsiyelerden fayda gelmeyeceğini düşünen beslenme uzmanı Laura Cipullo bir yazısında bakın ne diyor: “Arkadaşınızlayken, ‘Son günlerde görünüşünle ilgili hep olumsuz konuşuyorsun, fark ettin mi? Anlatmak ister misin?’ gibi cümlelerle onu paylaşmaya teşvik edebilirsiniz. Yine, yemeğini yemekte zorlandığında, ‘Yemeğini beğenmedin mi? Neden yemiyorsun? Bir sorun varsa konuşalım mı?’ diye öneride bulunabilirsiniz. Arkadaşınız, onu dinlemeye hazır olduğunuzu hissettiği an sevileceğini ve değer göreceğini anlayacak, konuşmaya daha hazır hale gelecektir.

Aslında belki de her şeyden önce kendi bedenimize olan yaklaşımımızı gözden geçirmemiz gerekiyor. Kendimize haksızlık mı ediyoruz? Bedenimizi yeterince beslemiyor muyuz? Duygusal ya da fiziksel açlığımızı yadsıyor, kısıtlayıcı yeme alışkanlığının kurallarına mı saplanıp kalıyoruz? Görünüşümüzü, kilomuzu, kıyafetlerimizi hep eleştiriyor ve kendimizi başkalarıyla mı kıyaslıyoruz? O halde, başkasına destek olmadan önce kendimize yardım etmeliyiz. Sevdiklerimize ancak bu şekilde destek olabiliriz.

Alışkanlıkları kırmak ve yerleşmiş düşünceleri ters yüz etmek zor ve uzun bir süreç. Ama bazı sağlam adımlarla mümkün.

Yiyeceklerle ilgili konuşma şekliniz çok mu yargılayıcı?

Beslenme ve egzersiz alışkanlıklarımızla ilgili keskin ve can yakıcı cümleler kuruyoruz çoğu zaman. Arkadaşlarımızla ya da ailemizle bir araya geldiğimiz değerli anları “Şu pastayı yiyerek iyi yapmadım,” “Bugün yine kendime hâkim olamadım” ya da “Şimdi şu pizzayı yakmak için fazladan koşmam gerekecek” gibi olumsuz söylemlerle mahvetmek ne kadar normal algılanıyor artık, değil mi? İşte, zayıflama ve diyet kültürünün aşıladığı fikirlerin sonucu olarak görüyorum ben bunları. Konuşmalarımızın hem kendimiz hem de çevremiz için ne kadar yaralayıcı olduğunu fark etmiyor, dahası yeme bozukluklarına yatkınlığı olan insanları daha da savunmasız durumda bırakıyoruz.

Bunun yerine birlikte geçirdiğimiz anlara eşlik eden yiyeceklere, “kötü”, “masum” ya da “sağlıklı” ve “sağlıksız” etiketleri yapıştırmadan, bizi duygusal ve fiziksel olarak tatmin eden ve hoş sohbetlerin tadına tat katan hediyeler gibi yaklaşsak? Ve kullandığımız dili de ona göre biçimlendirmeye çalışsak? Yeme bozukluğu yaşayan ya da yiyeceklerle savaş halinde olan arkadaşınız yediği bir şey yüzünden kendini suçlamaya kalkarsa, onunla bu yeni düşünce şeklini paylaşabilirsiniz. Daha olumlu, daha kucaklayıcı ve keyif verici bu düşünce şekliyle belki de ona büyük yardımınız dokunur.

Görünüşümüz ve beden ölçülerimizle ilgili yorumlar yapmak zorunda değiliz.

Birine “Kilo mu verdin? Harika görünüyorsun!” dediğimizde aslında amacımız ona kendini iyi hissettirmek ve kilo verdiyse bunu bir başarı olarak kabul edip ona iltifat etmek, değil mi? Gerçek şu ki, böyle yaparak güzelliği ince olmakla bir tutuyor ve küçük bedenlerin, dünyada daha az yer kaplamanın ve nedeni ne olursa olsun kilo vermenin anlamını doğrudan sağlıklı olmaya bağlıyoruz. Ama karşımızdaki insanın neden kilo verdiğini bilemeyiz. Ona iltifat etmeye çalışırken belki de yeme bozukluğunu, hastalığı ya da depresyonu kutluyor olabilirsiniz!

İyisi mi, siz olumlu ya da olumsuz olsun kiloyla ilgili her türlü yorumdan uzak durun. Arkadaşınıza güzel ve sağlıklı olduğunu, neşesiyle parladığını söylemenin başka yolları da var. Kendinizi onun yanında ne kadar güvende ve rahat hissettiğinizi söyleyebilir ve ilgilendiği farklı konulara ya da alanlara değinebilirsiniz. Tabii bunlar o arkadaşınız için düşündüğünüz ve hissettiğiniz şeylerse. Karşınızdakinin görünüşü dışında gerçekten kim olduğunu fark ettiğinizde kilo ve yiyeceklerle ilgili konuşmalar da kendiliğinden azalacaktır.

Kendi bedeniniz ve kilonuzla ilgili nasıl konuştuğunuzu bir düşünün. 

Kendimize yönelttiğimiz dilin üslubu, başkalarının bize ve kendilerine olan konuşmalarını da etkiler. Bedeninizle ilgili olumsuz konuştuğunuzu fark ettiğiniz an hemen DURUN. Durun ve şu anda gerçekten neye ihtiyacınız olduğunu düşünün. Belki güvene, belki size kendinizi kötü hissettiren duyguyu fark etmeye ihtiyacınız var. Belki de insan olduğunuzu ve tam da bu yüzden kusurlarınızla birlikte kendinize şefkat göstermeniz gerektiğini fark etmeye.

Yeme tercihlerimizden dolayı suçluluk, pişmanlık ve yetersizlik gibi hisler oluştuğunda onları duysak da dayatmalarından uzak durabiliriz. Daha olumlu ve yapıcı düşündüğümüzde, bedenimizle birlikte tüm benliğimize daha kucaklayıcı ve şefkatli bir bağla (yeniden) bağlanabiliriz. Ve siz bedeninizle suçlayıcı olmaktan uzak bir ilişki kurduğunuzda, benzer zorlukları yaşayan arkadaşlarınıza ve sevdiklerinize de özgürlüklerine ulaşmaları için yol gösterebilirsiniz.

Kaynaklar:
https://thewellful.com/editorial/how-to-support-a-friend-with-an-eating-disorder
İdeal’in Sınırında Bir Mücadele: Beden Olumlama Hareketi Üzerine Bir Alımlama Analizi
https://lauracipullo.com/
NEDA

İlginizi çekebilir: Bedenimizde rahat hissetmek ve bedenimizle bağımızı güçlendirmek için neler yapabiliriz?

Burcu Uluçay: Sözcüklerle, cümlelerle dahası dille uğraşmayı hep sevdim. Bunun üniversitede mütercim tercümanlık okumamda önemli bir payı oldu. 2012’de Marmara Üniversitesi’nden mezun olduğumda bir sene kadar çeşitli alanlarda çevirmenlik yaptım. “Şirket-bazlı” çevirmenliğin pek bana göre olmadığını anlayınca daha “naif” bir yönü olan yayıncılık dünyasına yöneldim. Fakat The University of Westminster’da Cultural and Critical Studies (Kültürel Çalışmalar) yüksek lisans programını burslu okuma şansı kapımı çalınca –pırrr– Londra’ya uçtum. 2014’te elimde afili diplomamla yurda döndüm. Ama yalnız değildim: Ben ve anoreksiya nervoza birlikte gelmiştik! Londra’ya gitmeden de ufak ufak “yoldayım” dese de pek aldırış etmediğim bu yeme bozukluğu artık sağlığım başta olmak üzere tüm hayatımı etkiliyordu ve kendisini yenmek için halen mücadele veriyorum. Bir taraftan asıl mesleğimi yani çevirmenlik ve editörlük çalışmalarımı sürdürsem de altı aydan uzun bir zamandır tam zamanlı işim buymuş gibi anoreksiya nervozadan iyileşmeye çalışıyorum. Yeme bozukluklarının nedenlerini, tedavi yollarını, iyileşen hastaların öykülerini ve güncel araştırmaları didik didik edip okumaya başladığımda tüm isteğim kendimi bu azaptan kurtarmaktı. Fakat zamanla yeme bozuklukları hakkında Türkçe yazılmış kaynakların İngilizcedekilere göre yetersiz kaldığını gördüm. Üzücü değil mi sizce de? Hele de yeme bozuklukları dünyanın hemen her yerinde bütün yaş grupları için gittikçe tehlikeli bir hal alırken. Tabii bir de yeme bozukluğu yaşayan kişilerin ailelerini, yakınlarını, arkadaşlarını düşünmek lazım. Sevdiklerine yardımcı olmak için daha güvenilir ve güncel içeriklere ulaşsalar ne güzel olur! Böylece önce kendi ailem ve yakınlarım için okuduklarıma dayanarak çeviriler ve derlemeler yapmaya başladım. TEDTalks’ta yeme bozuklukları, kaygı bozukluğu, yoga ve meditasyon gibi konularda ilham verici konuşmalar olduğunu biliyordum çünkü hemen hepsini izlemiş/dinlemiştim. Aralarında Türkçe altyazı çevirisi olmayanlar vardı. TEDTalks’un gönüllü çevirmenler projesine dâhil olup çeviriler yaptım. Sonra blog açma fikri geldi. Blogumda hem yabancı kaynaklardan edindiğim bilgileri hem de kendi deneyimlerimden yola çıkarak yazdığım içerikleri paylaşmaya başladım. Yazdıkça yazdıkça anladım ki paylaşmak ihtiyacım varmış. İtiraf etmek. Yeme bozukluklarının ciddi bir zihinsel rahatsızlık olduğunu, dahası bunu bizim “seçmediğimizi” bilin demek. Böyle böyle Uplifers’la yollarımız keşişti. Yeme bozuklukları hakkında yerleşmiş yanlış düşünceleri değiştirmek için buradaki birlikteliğimizden aldığımız güç önemli bir adım olsun. Yeme bozukluklarının zihnimize işkence eden kötücül sesine birlikte “dur” diyebileceğimize inanıyorum! Bana buradan ulaşabilirsiniz: burcu.ulucay@yahoo.com Bloguma göz atmak isterseniz: https://sahteseslereelveda.wordpress.com/

Kıyafetlerinize özen gösteren teknoloji: Siemens iQ500 ile tanışın

Evde zamanımızın büyük bir kısmı, farkında olmasak da rutin işlere gidiyor. Pek çoğumuz için bu rutinde en çok vakit alan işlerden biri de şüphesiz ki çamaşır yıkamak ve kurutmak. Çamaşırlar için uygun programı seçmek, deterjanı ayarlamak, ıslak çamaşırların kurumasını beklemek ve ütü… Tüm bunlar bazen günün temposu içinde küçük ama rutinde bir yük haline dönüşebiliyor. Hayatı kolaylaştıracak birçok yenilik ise Siemens’ten geliyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makineleri ile rutininiz artık hiç olmadığı kadar kolay ve pratik. Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makinesinde çamaşırlarınızı sizden önce düşünen, her adımı sizin yerinize planlayan bir teknoloji var. Size ise bu teknolojinin keyfini çıkarmak kalıyor. 



intelligentDry: “Ben ne yapacağımı bilirim” diyen çamaşır ve kurutma ikilisi 

Pamuk tişörtler, hassas bluzlar, okuldan gelen kalın eşofmanlar… Normalde hepsi için ayrı ayrı düşünüp doğru programı aramanız gerekir. Ama artık değil. Gün içinde onlarca şeyle uğraşırken bir de çamaşırın “fazla mı kurudu, az mı kurudu, ya buruşursa?” stresi yaşamıyorsunuz. Çünkü makineler zaten kendi arasında konuşup sizin yerinize karar veriyor.  

Çamaşır ve kurutma makineniz sadece yan yana duran iki cihaz değil; birbirini anlayan, sizin yerinize düşünen bir ikili. Siemens iQ500’ün intelligentDry teknolojisi sayesinde “Acaba doğru programı seçtim mi?” stresi tamamen bitiyor. Yıkama bittiği anda çamaşır makineniz tüm detayları (kumaş türü, yük miktarı, ıslaklık seviyesi, hatta ısı toleransını) tek tek kurutma makinesine iletiyor. Kurutma makinesi de tüm bu bilgileri alıp kıyafetlerin için en doğru programı otomatik olarak seçiyor ve başlatıyor. 



Evinizde görünmez bir iş ortağı varmış gibi… Sessiz, hızlı ve tamamen sizin konforunuz için çalışan. Tek yapmanız gereken çamaşırları makineye atmak; gerisini teknolojinin kendisine bırakmak ve keyfini çıkarmak. 

Mini Yük Özelliği: “Şunu bir hızlı aradan çıkarayım” dediğiniz anlar için 

Spor sonrası sepette sırasını bekleyen bir tişört, “yarın tekrar giyeceğim” diye bir kenara ayırdığınız gömlek ya da akşam dışarı çıkmadan önce anında yıkanması gereken bir bluz. Makineyi tam dolduracak kadar birikmesini beklemek istemezsiniz; ama tek parça kıyafet için makinenizi çalıştırmak istemezsiniz. Siemens iQ500 çamaşır makinesinin mini yük özelliği tam da bu anlar için tasarlandı. Yarım kiloya kadar olan birkaç parça çamaşırı, kısa sürede ve düşük enerji tüketimiyle yıkayabilirsiniz. 



Günlük hayatın koşturmacasında en güzeli de şu: Siemens Home Connect uygulaması üzerinden bir dokunuşla mini yük programını açıyor, çamaşırlarınızı dakikalar içinde temiz ve mis gibi alıyorsunuz. Pratik, hızlı ve o küçük yükleri büyük bir mesele olmaktan çıkaracak kadar akıllı. Siz temponuza devam edin; o, çamaşırlarınız için detayları halletsin.  

20’den fazla yıkama ve 15’den fazla kurutma programı ile gardırobunuzdaki her kıyafete ayrı bir seçenek 

Her kumaş, her kullanım, her kıyafetin ayrı bir dili vardır. Siemens çamaşır ve kurutma makinesi işte bu yüzden onlarca akıllı programla kıyafetlerinizin ömrünü uzatıyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma Makineniz, tüm ihtiyaçları bilir ve sizin için en uygun seçeneği sunar. Siemens Home Connect uygulaması sayesinde tüm programlara tek dokunuşla erişebilir, hatta yeni çıkan programları indirerek makinenizi kişiselleştirebilirsiniz. Böylece makineniz yıllar geçse bile zamana ayak uydurmaya devam eder.  

Program Asistanı: “Sen söyle, ben ayarlarım” diyen yardımcı 

“Hangi program daha doğru? Çamaşır az mı çok mu? Bir kere giydim ama uzun programa atsam mı?” diye düşünmenize gerek kalmadan Program Asistanı tüm bunları size en doğru programında çalıştırır. Kumaş türünü, çamaşırın ağırlığını, kirlilik seviyesini analiz eder ve size en uygun yıkama-kurutma programını önerir. Bu sayede yalnızca doğru programı bulmakla kalmaz; suyu, enerjiyi ve zamanı en verimli şekilde kullanır. Siz de makinelerin işini yapmasına izin verip, geri kalan zamanınızı kendinize ya da sevdiklerinize ayırabilirsiniz. 

SmartFinish: Ütüye ayırdığınız süre artık size kaldı 

Kim ister çamaşırların başında ütüyle saatlerini harcamayı? SmartFinish teknolojisi buharın gücünü kullanarak kırışıklıkları daha makineden çıkmadan %50’ye kadar azaltıyor. Sonuç? Daha az ütü, daha çok kendinize ayırdığınız zaman. Teknolojinin keyfini çıkarmak için Siemens Home Connect uygulamasıyla SmartFinish’i açmanız yeterli. Ütü masası açmadan, güç harcamadan, zaman kaybetmeden kıyafetleriniz giyime hazır hale gelir. Bir toplantı öncesi, spontane bir plan öncesi ya da sadece rahatlık istediğiniz bir anda SmartFinish teknolojisi sizin için çalışır.  

Program İndirme: Makineniz hep güncel, hep “yenilikte” 

Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makinesi, güncel yeni programları kolayca indirip tek dokunuşla kullanabilirsiniz. İhtiyaç değiştikçe çamaşır makineniz de sizinle birlikte kendini güncelliyor. Siemens’in en sevilen yanlarından biri, cihazların statik kalmaması. Yani bugün aldığınız çamaşır makinesi birkaç yıl sonra bile yeni özellikler kazanabiliyor. 



Siemens Home Connect üzerinden cihaza özel yeni yıkama ve kurutma programları indirebiliyorsunuz. Mevsimsel ihtiyaçlar, moda olan yeni kumaş türleri, spor kıyafetlerin gelişmesi… Ne değişirse değişsin, makineniz hep güncel kalıyor. 

Tıpkı telefonunuza uygulama güncellemesi indirir gibi çamaşır ve kurutma makineniz de güncellemelerle değişen yaşam tarzınıza ayak uyduruyor. 

Akıllı deterjan yönetimi: i-Dos ile her yıkamada doğru ölçü 

Makineyi tamamen doldurunca veya tek parça kıyafeti makineye attığınızda ne kadar deterjan koyacağınızı bilemiyor olabilirsiniz. İşte tam bu noktada i-Dos Deterjan Tarama teknolojisi devreye giriyor. Siemens Home Connect üzerinden şişelerin barkodunu okutup su sertliği ve deterjan yoğunluğunu makineye iletiyor, i-Dos ise her yıkamada doğru miktarı otomatik olarak ayarlıyor. Üstelik Siemens Home Connect uygulaması, deterjan seviyesini takip ederek deterjanınız tükenmeden önce size haber veriyor. Tek yapmanız gereken uygulamayı telefonunuza yüklemek ve çamaşır makinenizi uygulamaya bağlamak. 

stainRemoval teknolojisi: Zorlu lekelerle inatlaşmayı unutun 

Çay, yağ, makyaj, çikolata lekeleri… Gün içinde fark etmeden üzerinize bulaşan lekeler artık kâbus olmaktan çıkıyor. Siemens iQ500 çamaşır makinesi ile stainRemoval teknolojisi devreye giriyor. Tek bir dokunuşla çay, yağ, kozmetik veya günlük hayatta karşılaştığınız diğer zor lekeler için özel programları aktif edebilirsiniz. 

Siemens Home Connect uygulaması sayesinde daha fazla leke türünü ve bunlar için geliştirilmiş özel programları keşfetmek de mümkün. Yani sadece “lekeyi çıkar” demekle kalmıyor, sizin için en doğru yıkama programını da otomatik olarak öneriyor. Böylece hem lekelerle uğraşmak zorunda kalmıyor hem de giysilerinizin ömrünü koruyorsunuz. 

Artık çocuğunuza yemek yedirirken dökülen yemek lekeleri, kahve kazaları ya da mutfakta sıçrayan yağ lekeleri sizi endişelendirmiyor. stainRemoval, günlük hayatın getirdiği küçük sürprizlere karşı en güvenilir yardımcınız oluyor. 

Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makineleri, artık sadece kıyafetlerinizi temizleyen makineler değil; size zaman, konfor ve güven veren akıllı iş ortaklarınızdır. Ütüye harcadığınız vakti kendinize ayırın, lekelerle uğraşmayı unutun ve teknolojinin yaşam alanınıza uyumunun keyfini yaşayın.

*Bu yazı Siemens’in katkılarıyla hazırlanmıştır. 





İlgili Makale