X

Hayat, zihnimiz ile iç sesimiz arasında geçen bir dans gibi

Uyanış ya da spiritüel aydınlanma,” hatırlamak” demek. İnsan bedeninde geçici olarak konaklayan bir ruh olduğunu ve bu dünyanın ötesinde bir kaynağa bağlı olduğunu hatırlamak… Özellikle “hatırlamak” kelimesini kullanıyorum, çünkü bu bizim derinlerde bildiğimiz fakat bu dünyaya enkarne olduğumuzda, fiziksel dünyanın gerçekliğine kapılıp, unuttuğumuz bir şey.

Benim uyanış sürecimin tohumları, 2017 yılında atıldı. İş yerimdeki bir çalışma arkadaşımla yaşadığım zorluk beni psikolojik olarak çok yıpratmıştı, bana iyi gelebilecek bir çözüm arayışı içindeydim. O dönemde hayatıma, bilinçli farkındalık meditasyonlarını ve EFT uygulamalarını kattım. Kişisel gelişime yönelik eğitim ve seminerlere katıldım. Farklı bir yola girdiğimi hissediyor fakat adını tam koyamıyordum. 2018 yılında yaşadığım ani ve kötü biten bir ilişki sonrası ise Kundalini Yoga’ya başladım ve asıl yolculuğum o zaman başladı.   

Geriye dönüp baktığımda fark ediyorum ki; sadece yaşadığım bu iki olay değil, 27 yıllık hayatımda yaşadığım her şey beni bu yola sokmak üzere gerçekleşmişti. Yaşadığım deneyimler ve kişisel gelişime yönelik yaptığım çalışmalar, beni başka olasılıkları aramaya itmişti. Sanki yıllardır yaşadığım eve hep aynı kapıdan girerken, birden farklı bir kapı daha görünür olmuştu. O kapı, yepyeni bir varoluş biçimine açılıyordu. Ben ise etrafında dolanıyor, ne ile karşılaşacağımı merak ediyor fakat bir türlü içeri girme cesareti gösteremiyordum. Çünkü egomun alışkın olmadığı, bilinmedik bir yerdi. Kendimle belki de ilk defa dürüstçe yüzleşmem gerekiyordu. Üstelik etrafımdaki birçok kişi beni muhtemelen anlamayacaktı. O iki kişi, beni çok zorlamakla birlikte, mecburi olarak o eşikten geçmemi sağladı. Bu sebeple hep derim; bizim bu hayatta hem iyi polisi hem de kötü polisi oynayan öğretmenlerimiz var. Kötü polisi oynayanlara yönelik öfkemizi ifade edebilir ve gerekirse onları hayatımızdan çıkarabiliriz.  Bize zarar vermelerini engelleyebiliriz. Fakat ruhsal boyutta bize kattıklarını fark edebilmek ve onlara bunun için minnet duyabilmek, zor da olsa önemli.

Tabi uyanış süreci, filmlerde gösterildiği kadar toz pembe değil. Bir çoğumuz, “Ye, Dua Et ve Sev’deki” gibi her şeyi geride bırakıp, Bali’de inzivaya çekilebilme şansına sahip değiliz. Maddi kısıtlarımız ve sorumluluklarımız var. Dolayısıyla bu uyanışı mevcut hayatımızın içinde yaşamak durumundayız. Bir yandan karanlıklarımız ile yüzleşmek, bir yandan fiziksel dünyanın ötesini görüp, ruhumuzla tekrardan bağ kurmak, bir yandan ise günlük hayatın gerekliliklerini yerine getirmek gerekiyor.  Tam da bu sebeple Yogi Bhajan, Kundalini Yoga’yı Hindistan’da yalnızca belirli kişilerin erişebileceği bir öğreti olmaktan çıkarıp, Kuzey Amerika’dan başlayarak tüm dünyaya yaymayı hedeflemişti. Kundalini Yoga’nın, güçlü teknikleri sayesinde diğer yoga türlerine göre daha hızlı bir dönüşüm sağladığına inandığı için, onu yeni yüzyılın yogası olarak ifade etmişti. Uzun yıllar invizada kalmak ya da kendini tamamen bu yola adamak, çok limitli bir kesimin gerçekleştirebileceği bir şey. Hızlı akan dünyamızda artık daha pratik kaynaklara ihtiyacımız var.

Ben de bu süreçte; bir yandan bir beyaz yakalı olarak çok uluslu büyük bir şirkette çalışıyor, bir yandan duygusal olarak kendimi iyileştirmeye çalışıyor, bir yandan da spiritüelliği keşfediyordum. O dönemde birçok kişi işten ayrılıp, bir yogi olacağımı düşündü. Açıkçası benim de biraz kafam karışmıştı. Ruhumla tekrar buluştuğumda, uzun zamandır hasret duyduğum o bağlantının içinde uzun süreler kalmak istedim. Fiziksel dünya, önemini yitirmeye başladı. Üstelik yoga eğitimlerimde bulduğum sevgi o kadar koşulsuzdu ki… Kendimi hiç bu kadar güvende hissetmemiştim. O sevgiyi kazanabilmek için “belirli biri” olmama ya da “çaba göstermeme” gerek yoktu. Yalnızca “var olduğum” için değerliydim. Dışarı ise “koşullar” dünyasıydı. Orada korku, acı, mücadele ve rekabet vardı. Bir tarafta “birlik bilincini” hücrelerime kadar hissediyorken, diğer tarafta “ayrılık bilinci” çok baskındı. Ve ben her ruhsal çalışma sonrası oraya dönmekte zorlanıyordum.

Tabii her ne kadar zorlansam da dönmek zorundaydım. Maddi olarak işimi bırakma şansım yoktu. Üstelik yaptığım işi de seviyor, içimde onu bırakmaya yönelik güçlü bir çağrı hissetmiyordum. Önceleri, “iki dünya” arasında bir denge kurabilirim diye düşündüm. Sonrasında ise “iki ayrı dünya” diye bir şeyin olmadığını fark ettim. Yoganın ve diğer dönüşüm pratiklerinin hayatın bir simülasyonu olup, bize tekamül yolunda destek sağlayan kaynaklar olduğunu ve asıl spiritüel öğrenimlerin günlük hayatın içinde gerçekleştiğini anladım. Yogi Bhajan “Tanrı’yı herkeste ve her şeyde göremiyorsan, O’nu hiçbir yerde göremezsin.” der. Biz insan olmayı deneyimleyen spiritüel varlıklarsak, yaşadığımız her deneyim de spiritüel. Ben de eğer ”dinlemeyi” öğrenebilirsem, ruhumun sesini sadece yoga matında değil, hayatın her anında duyabileceğimi idrak ettim.   

Yoga eğitimimde verdiğim ilk deneme dersinde, hocalarım bana enerjimin üst çakralarda daha yoğun olduğunu, karnımın (alt çakraları ve bilinçaltı kalıplarımı temsilen) derinliklerine dalmam gerektiğini söylemişti. Maneviyatı, hayatın gerçekliklerinden bir kaçış olarak görmeyip, kendimi dönüştürme sürecinde bir kaldıraç olarak kullanmam gerekiyordu. Sonrasında başladığım terapi süreci ve psikoloji temelli eğitimler, bu dengeyi kurmamı sağladı. İlk olarak kendimi koşulsuz bir şekilde sevebilmeyi öğrenmeye başladım. İçimde gün geçtikçe büyüyen sevgi, sonrasında dışarıda da etrafımı sarmaladı. Koşulsuzluğu ve sonsuzluğu sadece spiritüel pratiklerde değil; partnerimle, arkadaşlarımla, hatta kedilerimle olan ilişkimde de deneyimlemeye başladım. Sadece sevdiklerime degil, hayatımdaki kötü polislere de şefkat duyabilmeyi öğrendim.

Geçenlerde biri bana “tanıdığım en analitik yogisin” dedi Ne de olsa bir başak burcuyum! Üstelik kuzey ay düğümüm de (ruhumun bu hayatta gitmeyi seçtiği yol) oğlak. Dolayısıyla spiritüelliği, en ayakları yere basar şekilde (toprak elementini temsilen), günlük hayatın içinde yaşamayı öğrenmeye ve de öğretmeye gelmişim.

Spiritüel yol, madde boyutundaki hazlardan ve somut başarılardan tamamen vazgeçmemizi gerektirmiyor.

Kurumsal hayatta iyi bir performans göstermeyi ve belirli bir konuma gelmeyi hedefleyebilirim. Yeter ki kendi değerimi salt bu başarı üzerinden belirlemeyeyim.

Maddi olarak rahat ve refah içinde bir hayatı arzulayabilirim. Yeter ki mutluluğumuzu yalnızca maddi kaynaklara bağlamayıp, doyumsuzluk içinde olmadan, sahip olduklarıma şükretmeyi bileyim.

Zihinimin gücünden yararlanıp, hayatımı belirli bir mantık çerçevesinde yönetebilirim. Yeter ki bedenimin bilgeliğinden ve iç sesimden uzaklaşmayayım.

Artık biliyorum ki; hayat bu iki kutbun arasında geçen bir dans gibi. İkisinin aslında “bir” olduğunu özümseyip, doğru şekilde harmanlayabildigimizde, çabasız bir şekilde hayatın ritmi içinde akabiliriz. Bu akıştaki en degerli yol arkadaşımız ise şüphemiz kutbun tam ortasında yer alan kalbimiz.

Wahe Guru!

İlginizi çekebilir: Başarı dediğimiz şey aslında bir bakış açısından ibaret

Siri Kavita: 2018 yılında “kendi gerçeğimi” yaşamak üzere bir yolculuğa çıktım. Gerçi hayat boyu bu yolculuktaymışım da, bunu fark etmem 27 yılımı almış ve artık hızlanmanın zamanı gelmiş. En büyük destekçilerim Kundalini Yoga ve Gestalt öğretileriyle, kendimi değiştirmek için değil, tam tersi daha fazla “ben” olabilmek için yürümeye devam ediyorum. Hem kendimin hem de bu yoldaki diğer kahramanların yoluna ışık tutabilmek, yaralarımızı birlikte dönüştürebilmek için yazıyorum.

Sıra dışı bir gelecek: Otomobil dünyasında bizi neler bekliyor?

Teknolojinin, yapay zekanın ve çevre bilincinin hızla geliştiği günümüzde otomotiv dünyası da bu gelişmelerden geri kalmıyor ve inovasyonlarla ve merakla dolu bir sektöre dönüşüyor. Son yıllarda elektrikli araçlar, otonom sürüş özellikleri, akıllı yol çözümleri gibi konularla pek çok gelişime imza atan otomobil dünyasında gelecekte bizi daha nelerin beklediği büyük bir merak konusu. Hepsi çok heyecan verici olsa da en çok merak edilen sorulardan ve benim de heyecanla beklediğim gelişmelerden biri; uçan arabaların hayatımıza girip girmeyeceği 🙂 Uçan arabalar yakın zamanda hayatımıza dahil olur mu bunu bilmiyorum ama otomotiv endüstrisinin geleceği hakkında kendi perspektifimden ele alacağım pek çok konu var. Gelin, benim de bir parçası olduğum bu sıra dışı gelecekte bizi neler bekliyor olabilir birlikte bakalım.



Elektrikli otomobillerin hızlı yükselişi

Geçtiğimiz yıllarda pek çok otomobil markası, yakın gelecekte elektrikli araç üretimine ağırlık vereceğini açıklamıştı, hatta dünya çapında tamamen elektrikli araç üretimine geçmeyi planladığını belirten markalar da var. Elektrikli araçların hayatımıza dahil olması çok yeni bir gelişme olmasa da yaygınlaşması ve popülerliğinin artması son zamanlarda daha bir artış gösterdi. Gelecekte de elektrikli araçların üretiminin ve kullanıcısının artması sektörünün en beklenen gelişmeleri arasında.

Bildiğiniz gibi ben de elektrikli otomobil tutkunlarından biriyim ve sık sık sizlerle Instagram hesabımdan %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E ile olan maceralarımı paylaşıyorum 🙂 Konumuza dönecek olursak; fosil yakıt tüketimini azaltmak ve karbon emisyonlarını düşürmek için ülkelerin elektrikli araç kullanımına yönelik teşviklerini artırması da beklenenler arasında. Ayrıca, batarya teknolojisinde yeni ilerlemeler, elektrikli araçların menzillerinin artırılması, şarj altyapılarının geliştirilmesi de yine yakın gelecekte bizimle olacağa benziyor.

Sürdürülebilir ve çevre dostu çözümler

Elektrikli araçların yükselişi, otomobil dünyasının geleceğinde beklenen tek çevreci haber değil. Doğa dostu yaklaşımlar ve sürdürülebilir çözümlerle dolu yenilikler de ufukta. Pek çok sektörün son yıllarda önemli bir gündem maddesi haline gelmiş olan çevre bilinci, otomotiv dünyası için de önemli bir konu. Geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilen iç dizayn ekipmanları, doğa dostu kumaşların kullanımı, üretim aşamasında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, daha az karbon salımı yapan motor teknolojileri ve daha nice gelişme, otomotiv dünyasının beklenenleri arasında.

Sektörde yeşil devrim adını verebileceğimiz daha pek çok gelişmenin damga vurması da olası. Araçların iç tasarımdan üretim süreçlerine kadar geniş bir yelpazede sürdürülebilir çözümler, otomobillerin gelecekteki dünyasını ve tabii ki dünyamızı taçlandıracak gibi. Bir çevreci olarak hızla yaygınlaşmasını görmek istediğim gelişmelerden birisi kesinlikle sürdürülebilir çözümler.

Otonom sürüş özelliklerinde ilerlemeler

Ve tabii ki otonom sürüş özelliklerinden bahsetmemek olmaz. Beni belki de en çok heyecanlandıran konulardan bir diğeri. Hani şu sürücüsüz giden otomobiller var ya, işte tam da onlardan bahsediyorum. Yakın bir gelecekte belki de araçların şoför koltukları hep boş kalacak. Olamaz mı? Bu, çok gerçekçi bir senaryo olmasa da şu an için benzer senaryolarla sık sık karşılaşacağız gibi. Çünkü pek çok dünya devi otomobil ve teknoloji firması, otonom araçlar alanında büyük yatırımlar yapıyor. Ancak, tam otonomiye ulaşmak için biraz daha geleceği beklemek gerekecek. Çünkü birtakım zorlukları aşabilmek için yeni teknolojilerin geliştirilmesi bekleniyor.

Özellikle büyük şehirlerdeki yoğun ve karışık trafik senaryoları, yasal düzenlemeler, kişisel hakların korunması, uygun yol ve altyapı çalışmalarının tamamlanması gibi pek çok faktör var. Yine de bu konudaki çalışmaların hız kazanması ve otonom sürüşün farklı seviyelerinin piyasaya sürülmüş olması, otonom sürüş teknolojilerinin potansiyelini gösteriyor. Gelecekte tam otonom seviyeye de erişilmesi mümkün.

Otonom özelliklerin yanı sıra farklı sürüş modları da ufukta. Hatta, ben şimdiden %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E  ile bu modları deneme fırsatına sahibim 🙂 Mustang Mach-E, sürüş deneyimini kişisel isteklere göre uyarlıyor; Aktive, Whisper ve Untamed modları sayesinde motor seslerini, ortam aydınlatmasını ve hatta aracın tepki verme hızını kişiselleştirmek mümkün. 

Akıllı şehirlerin kurulması

Otonom sürüş özellikleri, farklı sürüş modları, otomobil ve yapay zeka teknolojisindeki gelişmeler, yalnızca bireysel kullanımla sınırlı kalmayacak muhtemelen. Ve önemli bir toplumsal gündem haline de gelecek. Bu da akıllı şehirler gibi bir konseptin hayatımıza girmesi anlamını taşıyabilir. Şehirlerin, otomobillerin geleceği ile ne ilgisi var ki diye düşünmeye başlamadan hemen araya gireyim. Eğer başta otonom sürüş özellikleri olmak üzere otomobiller kendi başlarına -bir sürücünün aracı sürmesine ihtiyaç kalmaksızın- yolda gidebilecekse, bu şehirlerin de birtakım düzenlemelerden geçmesi anlamını taşıyor. Yollardaki alt yapı çalışmalarının bu doğrultuda düzenlenmesi, akıllı şarj istasyonlarının kurulması ve otonom araçların kendi kendini şarja takabilmesi için uygun çevresel yapılanmaların tamamlanması gibi pek çok gelişmeyi de beraberinde getirebilir. Belki de gelecekte şehirlere akıllı taksi durakları kurulacak ve birtakım mobil uygulamalar üzerinden bağlantıya geçilebilecek.

Sosyal dünya ile bağlantı sağlayan araç özelliklerinin geliştirilmesi

Bir düşünelim; otomobiliniz size en yakın kafeyi önerse ya da zevkinize uygun bir restoranda sizin için rezervasyon yaptırsa, nasıl olur? Ya da arkadaşlarınızla buluşma ayarlasa, arabaya bindiğinizde en sevdiğiniz dizinin kaldığınız bölümünü başlatsa? Siz keyifle buluşmalarınıza hazırlanırken veya dizinizi izleyip, müziğinizi dinlerken sizi istediğiniz yere götürse? Yani adeta bir eğlence merkezine dönüşse? Tüm bunlar, yakın gelecekte hayallerimizi süslemenin ötesine geçebilir. Bağlantılı araçlar, yani kendi internet erişimi olan ve verileri başka cihazlarla da paylaşabilen araçlar, otomobil dünyasının belki de gelecekte en çok parlayan yıldızı olabilir. Yalnızca yolculuk vadetmenin ötesinde bağlantılı araçlar, adeta kişisel mobil cihazlarımıza dönüşebilir.

Çoğu macerama tanıklık ettiğiniz Ford Mustang Mach-E de adeta benim eğlence merkezim. Araç içi iletişim ve eğlence sistemi olan Ford SYNC 4A ile konuşma, ses tanıma, kablosuz akıllı telefon entegrasyonu, sezgisel 15,5″ dokunmatik ekran ve çok daha fazlasını deneyimleyebiliyorum. Halihazırda gelişmiş teknolojinin keyfini sürebiliyor olsam da gelecekte bağlantılı araçlar bizi daha pek çok özelliği ile şaşırtacak diyebilirim.

Kısacası, otomobil dünyasının sıra dışı geleceğinde bizi bekleyen yepyeni heyecanlar var. Uçan arabalar yalnızca filmlerin unutulmaz bir parçası olarak mı hafızalarımızda kalır yoksa gerçekten de hayatımıza dahil olur mu bilinmez ama kesin olan bir şey varsa o da otomobil dünyasının hiç olmadığı kadar yenilik dolu olduğu. Kim bilir belki bir gün gökyüzünde bulutların arasında sıkışıp kaldığım bir trafikteyken size yazarım 🙂 Daha fazlası için yazılarımı ve Instagram hesabımı takip etmeyi unutmayın.

İlginizi çekebilir: Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?

Sürdürülebilir çözümlerin izinde: VitrA’dan dünyanın ilk ve tek %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabosu

‘Biricik’ dünyamız günden güne artan çevreler baskılar ve azalan doğal kaynak sorunları ile karşı karşıya. İklim krizi, küresel ısınma, atık sorunları, hava kirliliği ve daha nice çevresel sıkıntı, hem dünyamızın hem de insanlığın geleceğini tehdit ediyor. Bu nedenle, sürdürülebilir yaşam alışkanlıklarına sahip olmanın önemi her zamankinden kat ve kat daha fazla. Böylesi bir gerçekliğin farkında olan tüm endüstrilerde de yenilikçi ve çevre dostu ürünlerin geliştirilmesi oldukça büyük bir öneme sahip. Bu bağlamda VitrA, büyük bir adım atarak çevreye saygısını ve döngüsel ekonomiye olan katkısını gözler önüne seriyor.



VitrA’dan bir ilk; %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo

Çevresel ayak izlerini azaltma yolunda önemli adımlar atan VitrA, sektörün değişim öncülerinden biri olarak bizi yeni çevre dostu lavabosu ile tanıştırıyor. Dünyanın ilk ve tek %100* geri dönüştürülmüş seramik lavabosu özelliğini taşıyan bu lavabo, atık olarak kabul edilen malzemelere yeniden hayat veriyor. Yeni çevre dostu lavaboların içerik olarak yaklaşık %100’ü, kırık seramikler de dahil olmak üzere üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan oluşuyor.

VitrA’nın sürdürülebilirlik konusundaki vizyon ve öncülüğünü yansıtan bu yenilikçi ve çevre dostu lavabolarla, seramik sektöründe sürdürülebilir tasarım konusunda da yeni bir standart ortaya çıkıyor. Tasarım harikası ve fonksiyonel bir ürün olmanın ötesinde geri dönüştürülmüş seramik lavabolar, çevresel bilinç ve sürdürülebilir yaşam tarzlarını da destekleyen güçlü bir mesaj taşıyor.

%30 oranında iyileşen küresel ısınma potansiyeli

ISO 14040:2006 ve 14044:2006 standartlarına uygun yapılan Yaşam Döngüsü Değerlendirmesi sonuçlarına göre, atıkların kullanılması çevresel etkilerden küresel ısınma potansiyelini %30 oranında iyileştiriyor. Geri dönüştürülmüş lavaboların üretilmesi sayesinde, ürün başına, daha az hammadde kullanılarak %36’lık iyileştirmeyle yaklaşık 5 kilogram hammadde tasarrufu ve %38 iyileştirmeyle 2,48 Kwh elektrik tasarrufu elde edilmesi hedefleniyor.

Sadece bir lavabo olma işleviyle kalmayan, çevresel sürdürülebilirliğe yönelik geniş bir vizyonu temsil eden bu ürün, çevreye duyarlı bir gelecek için atılmış çok büyük bir adım. Eczacıbaşı Yapı Gereçleri’nin çevre dostu lavabolarla benimsediği bu üretim yaklaşımı, döngüsel ekonomiye katkıyı da en üst seviyeye çıkarıyor.

Sürdürülebilir bir gelecek için hijyenik ve şık bir ilham kaynağı

Küresel ısınma potansiyelini iyileştiren, çevre dostu bir tasarım harikası olmasının ötesinde VitrA’nın geri dönüştürülmüş lavaboları, hijyen endişesini de ortadan kaldırıyor; çünkü bu lavabolar VitrA Hygiene teknolojisiyle kaplanıyor. Bakteri gelişimini %99,9 oranında önleyen VitrA Hygiene teknolojisi sayesinde, seramik lavaboların kullanımı sırasında yüzeye bulaşan bakteriler etkisiz hale geliyor. Böylece, bir numaralı önceliğimiz olan hijyenden ödün vermeden çevre dostu seçimler yapmak da kolaylaşıyor.

Ayrıca, her zevke, her alana uygun seçimler yapmak da yine VitrA ile oldukça kolay. Bilecik, Bozüyük’teki VitrA Üretim Kampüsü’nde geliştirilen yenilikçi çözümler sayesinde üretimine başlanan bu çevre dostu çanak lavabolar, ilk olarak mat bej renkte ve 5 formda tasarlanmış olsa da VitrA’nın geri dönüştürülmüş ürün gamına yeni ürün ve renklerin eklenmesi de planlanıyor.

VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabonun hikayesi, gelecekteki çevre dostu ürünler ve teknolojiler için de büyük bir ilham kaynağı. Daha sürdürülebilir bir dünya için gelecekte atılacak tüm adımlara şimdiden ilham olduğu kesin. Siz de yaşam alanlarınızı çevre dostu bir bilinç ile şekillendirmek ve bir eşi daha olmayan dünyamızın geleceği için önemli bir adım atmak istiyorsanız hemen tıklayıp VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo çeşitlerini keşfedebilirsiniz.

* İçerik olarak yaklaşık %100’ü üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan üretilmiştir.

* Bu içerik VitrA katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlgili Makale