X

Süpermen nerede: Kurtarıcı beklemek mi, rasyonel terapi mi?

Düzenli olarak yazmaya başladığım 2016 senesinden beri ardı arkası kesilmeyen travmalara maruz kalıyoruz. Darbe girişimi, terör saldırıları, savaşlar, şiddet ve istismar olayları, ekonomik kriz, depremler, yangınlar ve seller gibi olayların baş etme kapasitemizi iyice aşması ve bir öncekinin yaralarını saramadan üst üste gerçekleşmesi sebebiyle oldukça zorlanıyoruz. Güvenlik duygumuz zeminden sarsılmış durumda. Bir de üstüne devlet büyüklerinin güven duygusunu hiç de beslemeyen, açıkça kutuplaştıran söylemleri öfke uyandırıyor. Psikanalitik açıdan bakacak olursak hükümet ve devlet, bilinçli düşüncemizden bağımsız olarak zihnimizde anne-baba imgelerine karşılık geliyor. Devlet kavramı zihnimizde hem besleyici, bakım veren bir anne hem de koruyucu bir baba. İşte devleti temsil eden figürler bu koruyuculuk işlevini yerine getiremediğinde, narsisist ebeveynleri tarafından ihmal ve suistimal edilmiş çocuklar gibi çaresizlik içinde bir kurtarıcı, belki de bir Süpermen gelmesini bekliyoruz.

Travmatize olmuş bir zihnin bilinçdışı olarak böyle bir beklentiye girmesi oldukça anlaşılır. Çünkü zorlayıcı yaşam olayları sebebiyle güvenlik duygusunun bozulması regresyona (gerileme) yol açarak gelişimsel olarak ilk dönemlerdeki savunma mekanizmalarını devreye sokuyor. Tüm bunlara çözüm olarak savunmaların getirdiği irrasyonellikten sıyrılıp, olan bitene daha rasyonel (akılcı) bakmak faydalı olabilir. İşte bu sebeple bu yazımda yine bir öceki yazımda anlatmış olduğum Rasyonel Duygucu Davranışçı Terapiden (RDDT) bahsetmek istiyorum. Yazı boyunca RDDT’ye kısaca Rasyonel Terapi diyeceğim.

Rasyonel Terapi, insanların isteklerini veya arzularını mutlaklık içeren talebe dönüştürdüklerinde sorunlar yaşadığını varsayıyor. Genelde insanlar psikolojik olarak zorlandıklarında isteklerinin mutlaka olmak zorunda olduğunu düşünürler ve arzu etmek ile gerçekte olan arasındaki farkı ayrıştıramazlar. Duygusal uyum kişinin talep ettiği şey ile evrenin (veya dünyanın) bunu sağlamak zorunda olmaması gerçeği arasındaki ayrımın farkına varması ile ilgili. Yani uyum sağlamak, arzular ve gerçekler arasındaki ayrımı yapmaktan geçiyor.

Rasyonel Terapinin kurucusu Albert Ellis kuramını George Kelly’nin Bireysel İnşa Terapisi (Personal Construct Therapy) kavramına dayandırdığını söylüyor. Buna göre dünyanın nasıl işlediğini anlamak, zorluklarla baş çıkma ve hayatta kalma stratejilerinin geliştirilmesinde ilk adımı oluşturuyor. Bunda danışanların dünyayı yeterince açıklamakta başarısız olan ve uyumsuz davranışlara sürükleyen kurgulardan vazgeçip esnek hale gelmelerine yardım etmek esas. Kelly’nin kuramı aynı zamanda yapılandırmacı yöntemlere de öncülük etmiş ki bunlar terapinin, bir kişinin epistemolojisini anlamak ya da dünyayı anlamasındaki felsefesini ortaya çıkarmak gibi bir görevinin olduğunu söylüyor.

Rasyonel Terapi birtakım felsefi varsayımlara dayanıyor. Bunların ilki bilimsel yönteme bağlılık. Ellis’e göre bilimsel yöntemi bir kişinin hayatına uygulamak duygusal rahatsızlığın ve fayda sağlamayan davranışların azalmasına yardımcı oluyor. İnsanlar şayet tüm inanışlarının, şemalarının, algılarının ve sıkı sıkıya tutundukları doğruların yanlış olabileceğini fark etselerdi daha iyi bir durumda olabilirlerdi. Rasyonel Terapinin dayandığı ikinci felsefi varsayım, diyalektik yani akıl yürütme becerisi. Diyalektiğin tersi olan mantıksız (hatalı) akıl yürütmeye ilişkin tipik bir örnek ise şöyle:

Mükemmel olmak zorundayım.
Şu anda bir hata yaptım, bu çok korkunç!
Bu benim kusurlu olduğumu ve dolayısıyla işe yaramaz biri olduğumu kanıtlıyor.

Böyle bir akıl yürütme “kendini değersizleştirme” dediğimiz irrasyonel inanışa yol açıyor. Şimdi bu mantık yürütmeyi bir sorgulayalım: Hata yapmış olmam kusurlu olduğum anlamına gelebilir ama bu yargı değersiz ve işe yaramaz biri olduğum sonucuna götürüyor mu? Elimizdeki veri pek götürür gibi görünmüyor. Ancak iki uçlu ve esnekliğe mahal vermeyen dikotom düşünce şekli böyle bir sonuca ulaştırabilir. Dikotom düşüncede sadece iki kategori vardır: “Mükemmel” ve “işe yaramaz”.

Rasyonel Terapinin dayandığı diğer bir felsefi varsayım da, Genel Anlam Bilim, yani Semantiktir. Genel Anlam Bilim bir felsefeden çok, dil çalışması olup dilin yapısı ve kullanımının insanın yaşadıklarını ve iletişimini nasıl şekillendirdiği ve hatta çarpıttığını inceliyor. Bu alanda ufuk açıcı kişi Alfred Korzybski olup en ünlü eseri “Bilim ve Akıl Sağlığı, Aristocu Olmayan Sistemlere Giriş ve Genel Semantik” kitabıdır. Genel Anlam Bilim (Semantik) bilişsel esnekliği, örtük varsayımların farkındalığını, hipotezlerin spesifikasyonu ve sınanmasını ve fikirlerin ampirik doğrulamasını savunan bilimsel yöntemi takip etmek suretiyle duygusal rahatsızlıklardan korunulabileceğini ve daha işlevsel hale gelineceğini savunuyor. Korzybski’nin bu kitabı, bilimsel bir düşünce yapısının insanı duygusal uyuma götüreceğine ilişkin Ellis’in hipotezine kaynak teşkil etmiş gibi görünüyor.

Yukarıda bahsetmiş olduğum insan işlevselliğinin üç ana psikolojik boyutu var: Düşünceler, duygular ve davranışlar. Bu üç yön birbiriyle iç içe ve ilişki halinde. Dolayısıyla bireyler bir olay hakkındaki düşünme tarzlarını değiştirirlerse büyük olasılıkla o olay hakkında farklı hisseder ve ona göre davranırlar. Tüm bu bilgiler doğrultusunda Rasyonel Terapi yaklaşımındaki ana fikirler yedi temel prensiple özetlenebilir:

  • Rasyonel Terapi kuramının temel prensibi düşüncelerin insan duygularının en önemli belirleyicisi olduğudur. Basitçe söylemek gerekirse düşündüğümüzü hissederiz. Bizi kötü hissettiren olaylar ve ya diğer insanlar değildir, bunu bilişsel olarak kendi kendimize yaparız.
  • İrrasyonel (mantıksız) düşünce duygusal sıkıntının önemli bir belirleyicisidir.
  • İşlevsel olmayan rahatsızlık veren duyguları değiştirmenin en etkili yolu düşüncelerin analizi ile işe başlamaktır.
  • İnsanlar irrasyonel ve rasyonel düşünmeye doğal bir yatkınlık içindedirler. Kişinin kültürü bu inançların belirli içeriklerini sağlamaktadır.
  • Duygular insana dikkat ve eylem gerektiren bir sorunu olduğuna işaret etmek için vardır.
  • Birçok çağdaş psikoloji kuramı gibi Rasyonel Terapi kuramı da davranışlar üzerinde kişinin geçmişinin etkilerinden çok, duygular ve davranışlar üzerindeki şimdiki zamanın yakınsal etkileri üzerinde durur. Geçmişteki olumsuz olaylar rahatsızlıklara neden olabilir çünkü kişi o olaylar hakkında irrasyonel bir şekilde düşünmeyi öğrenmiş ve zaman içerisinde bu düşünceleri aktif bir biçimde tekrar tekrar kullanmaya devam etmiştir. Ellis, bununla ilgili olarak Sigmund Freud’dan bir alıntıya atıfta bulunmuştur: “Geçmiş önemlidir çünkü onu dolaştığınız her yerde yanınızda taşımayı sürdürdüğünüz için.”
  • Her ne kadar bu tarz değişimler bir anda olmasa da inanışlar değiştirilebilir, irrasyonel inanışlar rasyonel inanışlara çevrilebilir, tabiki istikrarlı ve ısrarcı bir gayret ile.

Peki, nedir bizi mutsuz eden, işlevselliğimizi bozan bu irrasyonel inanışlar? İrrasyonel inanışlar depresyon, anksiyete (korku, kaygı), utanç, suçluluk ve öfke dahil olmak üzere tüm işlevsiz duygulara yol açan düşüncelere verilen isim. İrrasyonel inanışlar “kişinin pozitif bir şeye ulaşma isteği veya negatif bir şeyi önleme isteksizliğinin bilişsel dışavurumu” olarak tanımlanıyor. Başka bir ifadeyle söyleyecek olursak irrasyonel bir inanış, olumsuz bir sonucu ortadan kaldırmak amacıyla var olan bir gerçeğin değişmesi gerektiğine ilişkin aşırı bir talepkarlık hali. Yani irrasyonel inanışlar, gerçekte olanın olduğundan farklı olmasını talep ettiren ve olanı kabul etmeyi reddettiren, kişinin acısını artıran inanışlar. Bu tanımlamalara dayanarak bir irrasyonel inanışın aşağıdaki özellikleri taşıdığını söyleyebiliriz:

  • Mutlak, ikili çatallıdır (ya hep ya hiç gibi), katıdır ve esnekliğe mahal vermez.
  • Mantığa dayalı değildir.
  • Gerçeklik ile bağdaşmaz.
  • Kişinin hedefine ulaşmasına yardımcı olmaz.
  • Sağlıksız/işlevsel olmayan duygulara sebep olur.

Dolayısıyla rasyonel, yani işlevsel bir inanışın özellikleri bunların tam tersidir.

İrrasyonel inanışlar; aşırı talepkarlık, felaketleştirme, rahatsız olmaya katlanamama, kendini veya diğerlerini kınama/değersizleştirme şeklinde dört tanedir. Aşırı talepkarlık, olay ve durumlar hakkında gerçekçi olmayan ve kesinlik içeren bir beklentidir ya da bireyin diğerlerinin kendisinin istediği gibi olmaları gerektiğine dair yine gerçekçi olmayan ve kesinlik içeren bir beklentisidir. Felaketleştirme, bir durumun olumsuz sonuçlarının aşırı derecede abartılmasıdır, bu yaklaşım sadece hoş olmayan bir olayı “korkunç bir olay” haline getirir. Rahatsız olmaya katlanamama, kolaylığa veya rahat olmaya dair taleplerden kaynaklanır ve rahatsızlığa yönelik bir tahammülsüzlüğü yansıtır. İnsan değerinin bütünsel değerlendirmesi ise, kendisi veya başkaları olsun, bir kişinin derecelendirilebileceğini ve kendisinin veya bazı insanların değersiz olduğunu ima eden inanışlardır.

Öyleyse insanlar neden irrasyoneldir?

Peki irrasyonel düşünceler bize bu kadar zarar veriyorsa neden böyle düşünmekte ısrar ediyoruz? Burada bir dizi faktör devreye giriyor. İlk olarak dilimizdeki, hikayelerdeki, şarkılardaki ve filmlerdeki yaygın kültürel klişeler bu eğilimi güçlendiriyor. İkincisi, belki de irrasyonel olduğumuz zaman yaşadığımız bir tür heyecan bunu pekiştiriyor. Çarpıtma ve abartma gibi heyecan verici irrasyonel inanışları çevremizdeki kişilerden dikkat ve sempati toplamamızı sağladığından bırakamıyor olabiliriz.

Başka bir bakış açısı da şöyle diyor: Belki de irrasyonel düşünmek suretiyle kısa vadeli kazançlar sağlıyoruz. Örneğin kişi içten içe değersiz olduğunu düşünüyorsa, bu düşünce hedeflerine ulaşma yönünde bir çaba göstermemesini meşrulaştırabiliyor. Bununla birlikte, insanların niçin irrasyonel olduklarının belki de en temel sebebini yine Ellis söylemiş: Hemen hemen herkes kimi zaman irrasyonel düşünür, bu insani bir durumdur. Böyle bir açıklama oldukça işlevsel görünüyor çünkü danışanların irrasyonel inanışları için kendilerini suçlamayı kesmelerine olanak veriyor.

Rasyonel Terapi ismindeki “rasyonel” kelimesinden dolayı duyguları ortadan kaldırmayı amaçladığı izlenimini verebilir. Ancak kuram tüm duyguların ortadan kaldırılması gerektiğini söylemiyor. Olumsuz bir olay haliyle negatif bir duyguya yol açıyor. Ancak işlevsel negatif duygular ile işlevsel olmayan negatif duygular arasında bir fark var. Rasyonel inanışlar negatif işlevsel duygulara yol açarken, irrasyonel inanışlar negatif işlevsiz duygulara yol açıyor.

Rasyonel terapiyle ilgili eleştiri gelen ikinci argüman da, insanlar şayet olayların “korkunç” olduğuna inanmazlarsa bunları değiştirmek için harekete geçmez ve duyarsızlaşırlar düşüncesi. Ancak “rasyonel” demek olayların pasif kabulü anlamına gelmiyor. İşte bu sebeple Rasyonel Terapinin vurguladığı olaylara akılcı yaklaşım, insan ihmalinden kaynaklanan sorunlara duyarsız olmayı ve hiçbir şey yapmamayı, pasif kalmayı kastetmiyor. Aksine birbirine karışmış, olan bitene ilişkin algımızı çarpıtan duygu ve düşüncelerimizi ayrıştırarak sorunların çözümüne yönelik daha sağlıklı bir yaklaşım sunuyor.

Bizi bu durumdan kurtaracak bir süper kahraman, Kripton gezegeninden bir Süpermen gelir mi bilmem ama kendi kendimize yaptığımız bilişsel çarpıtmaların farkına vararak kendimize yardımcı olabilir ve öfkelendiğimiz sorunlara çözüm bulmak için bir adım atabiliriz. Yazımı 3 Doors Down’ın “Kryptonite” şarkısıyla bitirmek istiyorum.

Online psikolojik danışmanlık süreci hakkında bilgi almak için bana ayselkeskin2004@yahoo.com vasıtasıyla ulaşabilirsiniz.

Kaynak:
Digiuseppe, R., Doyle, K., Dryden, W., Backx, W. (2014). A Practitioner’s Guide To Rational-Emotive Behavior Therapy. Third Edition. Oxford University Press.

İlginizi çekebilir: Rasyonel Duygucu Bilişsel Davranışçı Terapi: Sorumluluk sadece sana ait

Aysel Keskin: Merhaba ben Aysel Keskin. Psikolojik Danışman ve Psikoterapistim. 2006 yılında Marmara Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık bölümünden mezun olduktan sonra, Türk Deniz Kuvvetlerinde yedi senelik bir kurumsal hayat deneyimim oldu. Kurumsal hayat deneyimimin ardından, çocukluk tutkum olan psikolojiye bir de seyahat tutkum eklendiği için okyanus ötesine giderek bir süre Amerika’nın Kalifornia ve Oregon eyaletlerinde yaşadım. Tüm psikoterapi yaklaşımlarını bilmekle beraber uzmanlaşmanın gerekliliğine inanarak, kanıta dayalı terapi yaklaşımlarından Süre Sınırlı Psikanalitik Psikoterapi (SSPP), Jungian Psikoterapi ve Rasyonel Psikoloji Enstitüsü Preferred Partner of The Albert Ellis Institute onaylı, APA (American Psychological Association) Kredili Rasyonel Duygucu & Bilişsel Davranışçı Terapi Eğitimlerini (süpervizyonlar dahil) tamamladım. Sorunların bütüncül ele alınması gerektiğine, beden ve zihnin dengesini kurduğumuzda hayatımızda olumlu değişimler olacağına inanıyorum. Beden ve zihin sağlığınız her şeyden önemli. Bana ayselkeskin2004@yahoo.com eposta adresinden ulaşabilirsiniz. Sağlık ve sevgi ile kalın. Instagram: ayselkeskin.psk.dan

Sıra dışı bir gelecek: Otomobil dünyasında bizi neler bekliyor?

Teknolojinin, yapay zekanın ve çevre bilincinin hızla geliştiği günümüzde otomotiv dünyası da bu gelişmelerden geri kalmıyor ve inovasyonlarla ve merakla dolu bir sektöre dönüşüyor. Son yıllarda elektrikli araçlar, otonom sürüş özellikleri, akıllı yol çözümleri gibi konularla pek çok gelişime imza atan otomobil dünyasında gelecekte bizi daha nelerin beklediği büyük bir merak konusu. Hepsi çok heyecan verici olsa da en çok merak edilen sorulardan ve benim de heyecanla beklediğim gelişmelerden biri; uçan arabaların hayatımıza girip girmeyeceği 🙂 Uçan arabalar yakın zamanda hayatımıza dahil olur mu bunu bilmiyorum ama otomotiv endüstrisinin geleceği hakkında kendi perspektifimden ele alacağım pek çok konu var. Gelin, benim de bir parçası olduğum bu sıra dışı gelecekte bizi neler bekliyor olabilir birlikte bakalım.



Elektrikli otomobillerin hızlı yükselişi

Geçtiğimiz yıllarda pek çok otomobil markası, yakın gelecekte elektrikli araç üretimine ağırlık vereceğini açıklamıştı, hatta dünya çapında tamamen elektrikli araç üretimine geçmeyi planladığını belirten markalar da var. Elektrikli araçların hayatımıza dahil olması çok yeni bir gelişme olmasa da yaygınlaşması ve popülerliğinin artması son zamanlarda daha bir artış gösterdi. Gelecekte de elektrikli araçların üretiminin ve kullanıcısının artması sektörünün en beklenen gelişmeleri arasında.

Bildiğiniz gibi ben de elektrikli otomobil tutkunlarından biriyim ve sık sık sizlerle Instagram hesabımdan %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E ile olan maceralarımı paylaşıyorum 🙂 Konumuza dönecek olursak; fosil yakıt tüketimini azaltmak ve karbon emisyonlarını düşürmek için ülkelerin elektrikli araç kullanımına yönelik teşviklerini artırması da beklenenler arasında. Ayrıca, batarya teknolojisinde yeni ilerlemeler, elektrikli araçların menzillerinin artırılması, şarj altyapılarının geliştirilmesi de yine yakın gelecekte bizimle olacağa benziyor.

Sürdürülebilir ve çevre dostu çözümler

Elektrikli araçların yükselişi, otomobil dünyasının geleceğinde beklenen tek çevreci haber değil. Doğa dostu yaklaşımlar ve sürdürülebilir çözümlerle dolu yenilikler de ufukta. Pek çok sektörün son yıllarda önemli bir gündem maddesi haline gelmiş olan çevre bilinci, otomotiv dünyası için de önemli bir konu. Geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilen iç dizayn ekipmanları, doğa dostu kumaşların kullanımı, üretim aşamasında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, daha az karbon salımı yapan motor teknolojileri ve daha nice gelişme, otomotiv dünyasının beklenenleri arasında.

Sektörde yeşil devrim adını verebileceğimiz daha pek çok gelişmenin damga vurması da olası. Araçların iç tasarımdan üretim süreçlerine kadar geniş bir yelpazede sürdürülebilir çözümler, otomobillerin gelecekteki dünyasını ve tabii ki dünyamızı taçlandıracak gibi. Bir çevreci olarak hızla yaygınlaşmasını görmek istediğim gelişmelerden birisi kesinlikle sürdürülebilir çözümler.

Otonom sürüş özelliklerinde ilerlemeler

Ve tabii ki otonom sürüş özelliklerinden bahsetmemek olmaz. Beni belki de en çok heyecanlandıran konulardan bir diğeri. Hani şu sürücüsüz giden otomobiller var ya, işte tam da onlardan bahsediyorum. Yakın bir gelecekte belki de araçların şoför koltukları hep boş kalacak. Olamaz mı? Bu, çok gerçekçi bir senaryo olmasa da şu an için benzer senaryolarla sık sık karşılaşacağız gibi. Çünkü pek çok dünya devi otomobil ve teknoloji firması, otonom araçlar alanında büyük yatırımlar yapıyor. Ancak, tam otonomiye ulaşmak için biraz daha geleceği beklemek gerekecek. Çünkü birtakım zorlukları aşabilmek için yeni teknolojilerin geliştirilmesi bekleniyor.

Özellikle büyük şehirlerdeki yoğun ve karışık trafik senaryoları, yasal düzenlemeler, kişisel hakların korunması, uygun yol ve altyapı çalışmalarının tamamlanması gibi pek çok faktör var. Yine de bu konudaki çalışmaların hız kazanması ve otonom sürüşün farklı seviyelerinin piyasaya sürülmüş olması, otonom sürüş teknolojilerinin potansiyelini gösteriyor. Gelecekte tam otonom seviyeye de erişilmesi mümkün.



Otonom özelliklerin yanı sıra farklı sürüş modları da ufukta. Hatta, ben şimdiden %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E  ile bu modları deneme fırsatına sahibim 🙂 Mustang Mach-E, sürüş deneyimini kişisel isteklere göre uyarlıyor; Aktive, Whisper ve Untamed modları sayesinde motor seslerini, ortam aydınlatmasını ve hatta aracın tepki verme hızını kişiselleştirmek mümkün. 

Akıllı şehirlerin kurulması

Otonom sürüş özellikleri, farklı sürüş modları, otomobil ve yapay zeka teknolojisindeki gelişmeler, yalnızca bireysel kullanımla sınırlı kalmayacak muhtemelen. Ve önemli bir toplumsal gündem haline de gelecek. Bu da akıllı şehirler gibi bir konseptin hayatımıza girmesi anlamını taşıyabilir. Şehirlerin, otomobillerin geleceği ile ne ilgisi var ki diye düşünmeye başlamadan hemen araya gireyim. Eğer başta otonom sürüş özellikleri olmak üzere otomobiller kendi başlarına -bir sürücünün aracı sürmesine ihtiyaç kalmaksızın- yolda gidebilecekse, bu şehirlerin de birtakım düzenlemelerden geçmesi anlamını taşıyor. Yollardaki alt yapı çalışmalarının bu doğrultuda düzenlenmesi, akıllı şarj istasyonlarının kurulması ve otonom araçların kendi kendini şarja takabilmesi için uygun çevresel yapılanmaların tamamlanması gibi pek çok gelişmeyi de beraberinde getirebilir. Belki de gelecekte şehirlere akıllı taksi durakları kurulacak ve birtakım mobil uygulamalar üzerinden bağlantıya geçilebilecek.

Sosyal dünya ile bağlantı sağlayan araç özelliklerinin geliştirilmesi

Bir düşünelim; otomobiliniz size en yakın kafeyi önerse ya da zevkinize uygun bir restoranda sizin için rezervasyon yaptırsa, nasıl olur? Ya da arkadaşlarınızla buluşma ayarlasa, arabaya bindiğinizde en sevdiğiniz dizinin kaldığınız bölümünü başlatsa? Siz keyifle buluşmalarınıza hazırlanırken veya dizinizi izleyip, müziğinizi dinlerken sizi istediğiniz yere götürse? Yani adeta bir eğlence merkezine dönüşse? Tüm bunlar, yakın gelecekte hayallerimizi süslemenin ötesine geçebilir. Bağlantılı araçlar, yani kendi internet erişimi olan ve verileri başka cihazlarla da paylaşabilen araçlar, otomobil dünyasının belki de gelecekte en çok parlayan yıldızı olabilir. Yalnızca yolculuk vadetmenin ötesinde bağlantılı araçlar, adeta kişisel mobil cihazlarımıza dönüşebilir.

Çoğu macerama tanıklık ettiğiniz Ford Mustang Mach-E de adeta benim eğlence merkezim. Araç içi iletişim ve eğlence sistemi olan Ford SYNC 4A ile konuşma, ses tanıma, kablosuz akıllı telefon entegrasyonu, sezgisel 15,5″ dokunmatik ekran ve çok daha fazlasını deneyimleyebiliyorum. Halihazırda gelişmiş teknolojinin keyfini sürebiliyor olsam da gelecekte bağlantılı araçlar bizi daha pek çok özelliği ile şaşırtacak diyebilirim.

Kısacası, otomobil dünyasının sıra dışı geleceğinde bizi bekleyen yepyeni heyecanlar var. Uçan arabalar yalnızca filmlerin unutulmaz bir parçası olarak mı hafızalarımızda kalır yoksa gerçekten de hayatımıza dahil olur mu bilinmez ama kesin olan bir şey varsa o da otomobil dünyasının hiç olmadığı kadar yenilik dolu olduğu. Kim bilir belki bir gün gökyüzünde bulutların arasında sıkışıp kaldığım bir trafikteyken size yazarım 🙂 Daha fazlası için yazılarımı ve Instagram hesabımı takip etmeyi unutmayın.

İlginizi çekebilir: Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?

Hayatın küçük tatlı sürprizlerini L’Occitane Almond Shower Oil ile yakalayın

Hayat, beklenmeyen güzelliklerle dolu bir dans gibi; eğer görmeyi, fark etmeyi bilirsek hayatın şaşırtıcı güzellikteki tatlı anlarını sık sık yakalayabiliriz. Bazen uzun zamandır görmediğimiz bir arkadaşımızla yolda karşılaştığımız, bazense tatlı bir yağmurun ardından çıkan gökkuşağını gördüğümüz o ‘an’da gizli olabilir mutluluk. Bu, beklenmedik ama her zaman iyi hissetmemizi sağlayan hoş sürprizler, hayatın şaşırtıcı güzellikteki anlarından yalnızca birkaçı olsa da tüm gün yüzümüzü güldürmeye yetebilir.



Yakalamak için istekli olursak hayatın monoton akışına biraz olsun ara vermemizi sağlayan ve yaşamın ne kadar büyüleyici olduğunu hatırlatan pek çok tatlı sürpriz bulabiliriz. Tıpkı L’Occitane Almond Shower Oil’in su ile buluştuğunda yağ kıvamından köpüğe dönüşen sürprizli formu gibi.

Sürprizlerle dolu keyif veren bir deneyim

Mutluluk veren, keyif dolu ve sürprizli anlar dediğimizde şüphesiz ki kendimize ayırdığımız zamanların önemi ve yeri çok büyük. Çünkü, günlük hayatın koşturması içerisinde kendimizi şımartabildiğimiz, bedenimizin ve zihnimizin ihtiyaçlarını karşılayabildiğimiz bu özel anlar, monotonluğun içinden bize göz kırpan küçük sürprizler gibi. Özellikle de kişisel bakım ritüellerini taçlandıran L’Occitane Almond Shower Oil ile sürprizlerin hiç sonu yok. Bu özel duş bakım yağı, suyla buluştuğu anda değişen formu ile bize sıradan görünen anları bile özel kılan küçük sürprizler sunuyor.

Almond Shower Oil’in içeriğindeki badem yağı, su ile birleştiğinde anında yoğun keyif verici bir köpüğe dönüşüyor, bize de tatlı küçük sürprizlerle dolu dokunuşların cildimizde bıraktığı o yumuşacık etkinin keyfini sürmek kalıyor. Tabii, o tatlı ve küçük sürprizler Badem Duş Yağı’nın yalnızca köpüren özel formülünde saklı değil, kokusu da bambaşka bir heyecan.

Kokuların duyuları harekete geçiren büyülü dünyası

Bazen sizin de bir kokunun esintisiyle geçmişe doğru kısa bir yolculuğa çıktığınızı hissettiğiniz oluyor mu? Kabul edelim, hayatın içindeki tatlı sürprizli anlarda kokuların da etkisi oldukça büyük. Belki çocukluğunuzdan keyifli bir anı hatırlatan nostaljik bir koku, belki gençliğinizde kullandığınız eski bir parfümün rüzgarla karışmış hali, belki de taze biçilmiş çimlerin havada dağılan dansı… Kokular da sürprizli anların başrol oyuncusu olabiliyor.



Tıpkı, Almond Shower Oil’in tatlı bademin mis kokusunu cildimizde bırakması gibi. Üstelik vegan içeriği ile tüm cilt tiplerine de uygun olan bu bakım yağı, duyuları harekete geçiren büyülü bir dünyanın da kapısını aralıyor. Hayatın bitmeyen telaş ve karmaşasında her şeyden biraz da olsa uzaklaşıp, o büyülü dünyaları keşfetmek hepimizin ihtiyacı değil mi? Daha fark edilmeyi bekleyen onca tatlı sürpriz varken…

Şaşırtıcı üçlü etki

Köpüren özel formül, büyülü dünyalara açılan mis badem kokusu, tabii bir de şaşırtıcı üçlü etki. L’Occitane Almond Shower Oil ile hayatın sürprizlerle dolu anlarını yakalamak çok kolay. Özel vegan formülü, cildi hem temizliyor hem nemlendiriyor hem de onarıyor. Bu üç etkiyi bir arada bulabilmek de en tatlı sürprizlerden biri.

Badem Duş Yağı, özel köpük yapısı ile cildi temizliyor, içeriğindeki omega 6 ve 9 bakımından zengin tatlı badem yağı ve üzüm çekirdeği yağı ile ilk kullanımda nemlendirme etkisi sağlıyor ve cildi besleyerek ışıl ışıl bir görünüme kavuşturuyor.

Elbette, hayatta daha yakalanmayı bekleyen pek çok şaşırtıcı tatlı an var. Bazıları, bir anda karşımıza çıksa da bazen de bu anları biz yaratabiliriz. Bakım rutinlerimize L’Occitane Almond Shower Oil’i eklemek, tanımadığımız birine iltifat etmek ya da sevdiğimiz birine uzun zamandır istediği bir şeyi satın almak, hayatımızda o tatlı sürprizleri artırmaya ve yaşamın keyfini doyasıya çıkarmaya yardımcı olabilir.

Hiç vakit kaybetmeden birinden başlamak istiyorsanız hemen tıklayıp sürprizlerle dolu L’Occitane Almond Shower Oil dünyasını keşfedebilirsiniz.

Güne lezzetli bir başlangıç için kahvaltılık tarifler

Ne demiş şair; kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı. Sizce de öyle değil mi? Günün ilk öğününün, bize gün boyu yetecek kadar neşe ve enerji kaynağı olması gerekmiyor mu? İster sabahın çok erken saatlerinde ister öğlene yakın olsun, fark etmez; günün ilk öğünü her zaman çok önemli. Çünkü günün geri kalanını etkileyen, o günün ne kadar kaliteli bir gün olduğunu belirleyen en önemli faktörlerden biri; güne neler yiyerek başladığımız…



Ancak hepimiz biliyoruz ki, klasik kahvaltı tarifleri zamanla sıkıcı hale gelebiliyor. Yumurta, peynir, zeytin güzel bir başlangıç olsa da her gün aynı şeyleri yemek hayatlarımızda monotonluk yaratabiliyor. Dolayısıyla biraz daha yaratıcı alternatiflere ihtiyacımız var. Ama bir yandan da yoğun tempomuza ayak uydurabilmek için pratik ve besleyici olmalı. Tabii lezzetten de ödün vermek olmaz. İşte tam da bu noktada lezzeti ile, pratikliği ile, besleyiciliği ile kahvaltıların yıldızı müsli karşımıza çıkıyor. İşte müsli kullanarak hazırlayabileceğiniz lezzetli ve sağlıklı kahvaltılık tarifler:

Müslili Ekmek

Eğer kahvaltıda değişiklik yapmak ve lezzet ile besleyici değeri bir arada sunan bir alternatif arıyorsanız, müslili ekmek tam size göre. Klasik ekmek tariflerine göre çok daha zengin ve doyurucu bir seçenek sunan bu kahvaltılık tarifi, aynı zamanda çok daha lezzetli, çok daha eğlenceli. Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli’nin içeriğindeki kızılcık, kuru üzüm, elma ve marakuyalı özel karışım sayesinde enerjik bir sabaha doyurucu dilimlerle merhaba diyebilirsiniz.

Malzemeler:

Hamuru için:

  • 1 su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 2-3 tatlı kaşığı Dr. Oetker Aktif Maya
  • 0,5 çay bardağı süt
  • 4-4,5 su bardağı un
  • 0,5 çay bardağı toz şeker
  • 1 su bardağı ılık süt
  • 1 yumurta
  • 100 gram yumuşak margarin

Üzeri için:

  • 2-3 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 yemek kaşığı su

Hazırlanışı:

  • Mayayı bir kaseye alın ve üzerine yarım çay bardağı ılık sütü ilave edin. Kaşık ile birkaç kez karıştırıp 10-15 dakika bekletin.
  • Unu derin bir kaba eleyin ve üzerine beklettiğiniz mayayı ilave edin. Toz şeker, süt, yumurta ve margarini ilave edip iyice yoğurun. Üzerini kapatıp ılık ortamda 40-45 dakika bekletin.
  • Süre sonunda mayalanan hamura 1 su bardağı meyveli müsliyi ekleyin ve yoğurun. Hamuru yuvarlayıp pişirme kağıdı serilmiş fırın tepsisine alın. Üzerine su sürüp meyveli müsli serpin ve 20 dakika bekletin.
  • Fırını belirtilen dereceye ayarlayıp ısınması için önceden açın. (Alt-üst pişirme: 170 °C, Turbo pişirme: 160 °C)
  • Hamurun üzerini keskin bıçak ile 3-4 yerinden 1 cm derinliğinde kesin ve 25-30 dakika pişirin.
  • Fırından çıkarıp soğutun. Dilimleyerek servis yapın.

Çikolatalı Çıtır Smoothie Bowl

Kahvaltıda kendinizi şımartmak ve güne ‘bomba’ gibi başlamak istiyorsanız, tatlı bir kahvaltılık tarifi tam size göre olabilir. Çıtır tahıl ve çikolata parçacıkları içeren Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli ile çok pratik ve çok lezzetli bir kahvaltılık bowl hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • 2 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli
  • 1 adet olgun muz
  • ½ avokado
  • 1 yemek kaşığı kakao tozu
  • 1 su bardağı badem sütü

Hazırlanışı:

  • Olgun muzu, avokadoyu, kakao tozunu ve badem sütünü blender’a alın. Pürüzsüz bir kıvam alana kadar yüksek hızda karıştırın.
  • Elde ettiğiniz smoothie karışımını bir kaseye aktarın ve kahvaltılık bowl için tabanı hazırlayın.
  • Smoothie tabanın üzerine çıtır çıtır Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli’yi ekleyin. Ve harika kahvaltı kaseniz hazır.

Portakallı Muzlu Müslili İçecek

Kahvaltılarınızı bir sonraki seviyeye taşımaya hazırsanız, Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli ile tanışın. Bu benzersiz müsli, sadece lezzetiyle değil, aynı zamanda sağlık açısından sunduğu faydalarla da kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olmaya aday. Hem lif hem de Vitamin B1, demir ve magnezyum gibi önemli besin öğeleri açısından zengin olan bu müsli ile harika bir kahvaltılık içecek hazırlayabilir, güne başlarken ihtiyacınız olan enerjiyi ve besinleri alabilirsiniz:



Malzemeler:

  • 50 g Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli
  • 1 poşet Dr. Oetker Şekerli Vanilin
  • 2 adet muz
  • 2-3 dilim ayıklanmış ve zarları çıkarılmış portakal dilimleri
  • 2 su bardağı buzdolabında soğutulmuş süt
  • 2 yemek kaşığı bal

Hazırlanışı:

  • Muzları soyup iri parçalara kesin ve mutfak robotuna alın.
  • Üzerine portakal dilimleri, süt, bal ve şekerli vanilini ilave edip meyveler ezilinceye kadar karıştırın.
  • Hazırladığınız içeceği bardaklara alın. Üzerlerine çıtır müsliyi ekleyip kaşık ile karıştırın.
  • Buzdolabında 30 dakika bekletip servis yapın.

Meyveli Mini Kahvaltılık Muffin

Güne başlarken modunuzu yükseltecek, enerjinizi yerine getirecek ve ihtiyacınız olan besin öğelerini almanızı sağlayacak ve tüm bunları yaparken de eğlenceli bir hale çevirecek muffinlere kim hayır diyebilir ki… Siz de demezseniz, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ile harika bir kahvaltılık hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • ½ su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 paket Dr. Oetker Hamur Kabartma Tozu
  • 1 su bardağı tam buğday unu
  • 2 yemek kaşığı bal
  • ½ su bardağı süt
  • 1 yemek kaşığı tereyağı
  • 1 adet yumurta
  • 1 adet mini muffin tepsisi

Hazırlanışı:

  • Fırını 180 derecede önceden ısıtın ve mini muffin tepsisini yağlayın.
  • Bir kasede tam buğday unu, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ve kabartma tozunu karıştırın.
  • Başka bir kapta süt, eritilmiş tereyağı ve yumurtayı çırpın. Islak malzemeleri kuru malzemelerin üzerine dökün ve karıştırın.
  • Hazırladığınız kek harcını mini muffin kalıplarına eşit miktarda bölün. Her bir kalıbı üçte iki oranında doldurmanız yeterli olacaktır, böylece kabardığı zaman da yeteri kadar alan kalacaktır.
  • Yaklaşık 20 dakika kadar pişirdikten sonra fırından çıkarın, birkaç dakika beklettikten sonra servis edebilirsiniz.

Bonus: Çabasız ve lezzetli kahvaltılar

Eğer daha hızlı bir şekilde lezzetli, pratik ve doyurucu kahvaltılık tarifler hazırlamak istiyorsanız, fazla çaba harcamadan da eğlenceli kahvaltılar yapabilirsiniz. Müslinizi ister sütle ister yoğurtla karıştırın; üzerine meyve, bal, biraz da kuruyemiş ekleyin ve voila! Enfes kahvaltınız hazır… Ama bir dakika; zaten eklenmişi var 🙂 Dr. Oetker Vitalis’in lezzetli, doyurucu ve sağlıklı dünyası ile klasik kahvaltılar yerine daha enerjik tariflerle güne başlayabilirsiniz.

Sağlıklı ve dengeli beslenmeyi, ‘sıkıcı’ kalıplardan çıkarmak ve her güne büyük bir neşe ile başlamak istiyorsanız Dr. Oetker Vitalis, kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olacak. Üstelik sadece kahvaltılarınızın da değil; ara öğünlerinizde de lezzetli atıştırmalıklar olarak tüketebilirsiniz. Bu çıtır lezzetler, gününüzün her saatine enerji ve neşe katacak!

Siz de Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’in Multi Meyveli Çıtır Müsli, Bal Bademli Çıtır Müsli ve Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli çeşitlerinden dilediğinizi seçebilir, güne en sevdiğiniz lezzetle harika bir başlangıç yapabilirsiniz.

*Bu yazı Dr. Oetker katkılarıyla hazırlanmıştır.

Sürdürülebilir çözümlerin izinde: VitrA’dan dünyanın ilk ve tek %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabosu

‘Biricik’ dünyamız günden güne artan çevreler baskılar ve azalan doğal kaynak sorunları ile karşı karşıya. İklim krizi, küresel ısınma, atık sorunları, hava kirliliği ve daha nice çevresel sıkıntı, hem dünyamızın hem de insanlığın geleceğini tehdit ediyor. Bu nedenle, sürdürülebilir yaşam alışkanlıklarına sahip olmanın önemi her zamankinden kat ve kat daha fazla. Böylesi bir gerçekliğin farkında olan tüm endüstrilerde de yenilikçi ve çevre dostu ürünlerin geliştirilmesi oldukça büyük bir öneme sahip. Bu bağlamda VitrA, büyük bir adım atarak çevreye saygısını ve döngüsel ekonomiye olan katkısını gözler önüne seriyor.



VitrA’dan bir ilk; %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo

Çevresel ayak izlerini azaltma yolunda önemli adımlar atan VitrA, sektörün değişim öncülerinden biri olarak bizi yeni çevre dostu lavabosu ile tanıştırıyor. Dünyanın ilk ve tek %100* geri dönüştürülmüş seramik lavabosu özelliğini taşıyan bu lavabo, atık olarak kabul edilen malzemelere yeniden hayat veriyor. Yeni çevre dostu lavaboların içerik olarak yaklaşık %100’ü, kırık seramikler de dahil olmak üzere üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan oluşuyor.

VitrA’nın sürdürülebilirlik konusundaki vizyon ve öncülüğünü yansıtan bu yenilikçi ve çevre dostu lavabolarla, seramik sektöründe sürdürülebilir tasarım konusunda da yeni bir standart ortaya çıkıyor. Tasarım harikası ve fonksiyonel bir ürün olmanın ötesinde geri dönüştürülmüş seramik lavabolar, çevresel bilinç ve sürdürülebilir yaşam tarzlarını da destekleyen güçlü bir mesaj taşıyor.

%30 oranında iyileşen küresel ısınma potansiyeli

ISO 14040:2006 ve 14044:2006 standartlarına uygun yapılan Yaşam Döngüsü Değerlendirmesi sonuçlarına göre, atıkların kullanılması çevresel etkilerden küresel ısınma potansiyelini %30 oranında iyileştiriyor. Geri dönüştürülmüş lavaboların üretilmesi sayesinde, ürün başına, daha az hammadde kullanılarak %36’lık iyileştirmeyle yaklaşık 5 kilogram hammadde tasarrufu ve %38 iyileştirmeyle 2,48 Kwh elektrik tasarrufu elde edilmesi hedefleniyor.

Sadece bir lavabo olma işleviyle kalmayan, çevresel sürdürülebilirliğe yönelik geniş bir vizyonu temsil eden bu ürün, çevreye duyarlı bir gelecek için atılmış çok büyük bir adım. Eczacıbaşı Yapı Gereçleri’nin çevre dostu lavabolarla benimsediği bu üretim yaklaşımı, döngüsel ekonomiye katkıyı da en üst seviyeye çıkarıyor.

Sürdürülebilir bir gelecek için hijyenik ve şık bir ilham kaynağı

Küresel ısınma potansiyelini iyileştiren, çevre dostu bir tasarım harikası olmasının ötesinde VitrA’nın geri dönüştürülmüş lavaboları, hijyen endişesini de ortadan kaldırıyor; çünkü bu lavabolar VitrA Hygiene teknolojisiyle kaplanıyor. Bakteri gelişimini %99,9 oranında önleyen VitrA Hygiene teknolojisi sayesinde, seramik lavaboların kullanımı sırasında yüzeye bulaşan bakteriler etkisiz hale geliyor. Böylece, bir numaralı önceliğimiz olan hijyenden ödün vermeden çevre dostu seçimler yapmak da kolaylaşıyor.



Ayrıca, her zevke, her alana uygun seçimler yapmak da yine VitrA ile oldukça kolay. Bilecik, Bozüyük’teki VitrA Üretim Kampüsü’nde geliştirilen yenilikçi çözümler sayesinde üretimine başlanan bu çevre dostu çanak lavabolar, ilk olarak mat bej renkte ve 5 formda tasarlanmış olsa da VitrA’nın geri dönüştürülmüş ürün gamına yeni ürün ve renklerin eklenmesi de planlanıyor.

VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabonun hikayesi, gelecekteki çevre dostu ürünler ve teknolojiler için de büyük bir ilham kaynağı. Daha sürdürülebilir bir dünya için gelecekte atılacak tüm adımlara şimdiden ilham olduğu kesin. Siz de yaşam alanlarınızı çevre dostu bir bilinç ile şekillendirmek ve bir eşi daha olmayan dünyamızın geleceği için önemli bir adım atmak istiyorsanız hemen tıklayıp VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo çeşitlerini keşfedebilirsiniz.

* İçerik olarak yaklaşık %100’ü üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan üretilmiştir.

* Bu içerik VitrA katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlgili Makale