X

Spor yaparken beslenme: Ne yemeli, nelerden kaçınmalı?

Düzenli egzersiz yapmaya başlamak, sağlıklı ve formda kalmak için harika bir başlangıçtır. Ancak doğru bir beslenme programı benimsemeden hedeflerinize ulaşmanız imkansız olabilir. Özellikle zorlu antrenmanlar daha fazla enerjiye ihtiyaç duymanıza neden olur; gerekli enerji ise tükettiğiniz besinlerden gelir. Dolayısıyla egzersizden verim almak istiyorsanız benimsediğiniz diyet konusunda da özenli olmalısınız. Çünkü vücudunuz bu süreçte, yaptığınız egzersizlere ve tükettiğiniz yiyeceklere göre şekillenecektir. Tükettiğiniz besinler, egzersiz boyunca sizi ayakta tutmak ve daha güçlü kaslar inşa etmek için enerji veren makro besinleri (protein, karbonhidratlar ve yağlar) sağlar. Başka bir deyişle, sağlıklı besinlerde bulunan vitamin, mineral, antioksidan ve lifler vücudunuzdaki hücreleri besleyerek size antrenmanlarınız için gerekli enerjiyi verir… Peki, spora yeni başlayan biri nasıl beslenmeli? Spor yaparken günde kaç öğün yemeli? Daha da önemlisi, spor yapan bir kişi ne yememeli? Tüm bu soruların yanıtlarını ve daha fazlasını yazımızda bulabilirsiniz.

Spor yaparken diyetinizi nasıl değiştirirsiniz?

Uzmanlara göre, eğer zaten dengeli bir diyetiniz varsa ve egzersiz rutininiz yüksek tempolu değilse, ille de beslenmenizi değiştirmeniz gerekmeyebilir. Yani bu aslında tamamen egzersize bağlı. Örneğin, 60 dakikalık bir yoga dersi ekstra kalori gerektirmeyebilir ancak 60 dakikalık bir koşu genellikle daha fazla yemek yeme ihtiyacı yaratır. Genel olarak dayanıklılık egzersizleri dakika başına daha fazla kalori yaktırır, bu kalorileri gerektiği gibi doldurmak istek dışı kilo kaybı yaşamamak için önemlidir. Tabii ki birçok kişinin egzersiz hedefi kilo vermek, yine de kalori açığı yaratarak spor yapmak egzersiz performansını olumsuz etkiler.

Spor yapan kişiler nasıl beslenmeli?

Eğer spor yapmaya yeni başladıysanız ve beslenme konusunda daha ideal bir rutin benimsemek istiyorsanız aşağıdaki ipuçları yardımcı olabilir.

Spor yaparken neyi, ne zaman ve ne kadar yemeniz gerektiğine ilişkin özel tavsiyeler günün saatine, antrenmanın türüne ve uzunluğuna, kişisel hedeflerinize bağlı olarak önemli ölçüde değişecektir. Bu nedenle tüm bunların genel tavsiyeler olduğunu, gerekliyse bir beslenme uzmanından destek almayı unutmayın. İşte spordan önce, spor yaparken ve spordan sonra ne yemeniz gerektiğine dair bazı ipuçları.

Spordan önce ne yemeli?

Uzmanlar, genel olarak enerjiyi sürdürmek ve kas inşa etmek için antrenmandan önce protein ve karbonhidratlardan oluşan bir kombinasyon yemeyi tavsiye ediyor. Bununla birlikte mide rahatsızlığına ve kramplara neden olabileceği için yüksek miktarda yağ veya lif içeren yiyeceklerden de kaçınılmalı. Elbette, daha önce de belirttiğimiz gibi, 30 dakikalık bir yürüyüşten önce yemeniz gerekenlerle, 30 dakikalık bir koşudan önce yemeniz gerekenler farklı olacaktır.

  • Sabah uyanır uyanmaz bir saatten daha az egzersiz yapıyorsanız öncesinde ille de bir şey yemeniz gerekmez. Kolay veya hafif bir egzersiz için bir bardak su içmek en iyisi olabilir. Bunu yapmak vücudunuzu daha fazla kalori yakmaya teşvik edebilir.

Antrenmanınız orta ve yüksek yoğunluktaysa, başlamadan önce küçük bir atıştırmalık yemeyi düşünebilirsiniz. Aksi takdirde antrenmanınız için gerekli enerjiniz olmayabilir. Uyandığınızda çok aç hissediyorsanız, antrenmandan 10-15 dk önce, biraz şekersiz ve doğal meyve suyu, küçük bir muz veya bir avuç üzüm gibi az miktarda hızlı sindirilebilir karbonhidratlar tüketebilirsiniz.

  • Sabah uyanır uyanmaz bir saatten daha fazla egzersiz yapıyorsanız tıpkı yukarıda açıkladığımız gibi, her zaman az miktarda sindirimi kolay bir karbonhidrat almalısınız. Bu sayede egzersizi sürdürmek için gerekli enerjiye sahip olabilirsiniz.

Antrenmandan önce bir şey yiyemeyecek gibi hissedenler ise sporcu içecekleri veya smoothie, elma püresi gibi sindirimi kolay seçenekleri düşünebilir.

  • Sabah yerine günün ilerleyen saatlerinde egzersiz yapıyorsanız ve en son 2-3 saat önce yemek yemişseniz egzersizden önce bir şey yemenize gerek yok. Ancak yakında yemek yemediyseniz antrenmandan 30 dk veya 1 saat önce bir atıştırmalık tüketebilirsiniz.

Spor sırasında ne yemeli?

Spordan önce ne yemeli sorusunu yanıtladık. Peki antrenman sırasında da enerji için bir şeyler yemek gerekiyor mu? Uzmanların bu soruya verdiği yanıt; “Çoğu insan için hayır” şeklinde. Yoga, hafif koşu, crossfit gibi 60 dakikayı aşmayan antrenmanları sadece antrenman öncesi ve sonrası öğünler veya atıştırmalıklarla desteklemek yeterli. Yani antrenman sırasında su dışında bir şey tüketmenize gerek yok.

Ancak 60- 90 dakika veya daha uzun süre koşu veya bisiklete binme gibi dayanıklılık egzersizleri yapan kişiler, egzersiz sırasında beslenme ile performanslarını artırabilir. Uluslararası Spor Beslenme Derneği’nin tavsiyelerine göreUluslararası Spor Beslenme Derneği’, ilk 60 dakikadan sonra her saat 30- 60 gram kadar karbonhidrat yemeyi hedeflemelisiniz. Bu noktada yine sporcu içeceklerinden yardım alabilir veya muz gibi enerji veren yiyecekleri tercih edebilirsiniz.

Spordan sonra ne yemeli?

Gelelim spor sonrası beslenmeye… Uzmanlar, bir saat veya daha az süren egzersizlerden sonraki birkaç saat içerisinde karbonhidrat ve protein karışımı içeren bir atıştırmalık veya yemek yenecekse, ekstra bir beslenme desteğine ihtiyaç olmadığını söylüyor. Bununla birlikte egzersizden sonra yediklerine daha fazla dikkat etmesi gereken bazı insanlar var.

Tahmin edeceğiniz gibi bunlar, yoğun dayanıklılık veya kuvvet antrenmanı yapan kişiler ve günde birkaç kez antrenman yapan sporcular. Bu insanlar için egzersizden sonraki bir saat içinde protein ve karbonhidrat yemek ideal olan. Spordan hemen sonraki bu zaman diliminde tüketilen proteini, vücudunuz kas inşası için kullanır. Benzer şekilde bir sonraki egzersizi desteklemeye yardımcı olan tükenmiş glikojen düzeylerini yenilemek için de vücudunuzun karbonhidrata ihtiyacı vardır.

Spor yaparken beslenme konusunda dikkat edilmesi gerekenler

Hemen hiçbir şey bir egzersiz planını, kötü beslenme alışkanlıklarından daha hızlı bozamaz. Bu nedenle egzersiz hedeflerine ulaşabilmek için mutlaka iyi bir beslenme düzeni de benimsemek gerekli. Bu tür bir beslenme, vücudunuza elinizden gelenin en iyisini yapmak için ihtiyacınız olan temiz enerjiyi sağlar. İşte spor yaparken işinize yarayabilecek bazı beslenme tüyoları.

  • Beslenme günlüğü tutun. Bunu yaparak yalnızca ne yediğinizi değil, aynı zamanda ne kadar, ne zaman ve nerede yediğinizi de izleyebilirsiniz. Ardından toplam kalori miktarını hesaplayın. Bazı insanlar ayrıca duygusal yeme kalıplarının onları olması gerekenden daha fazla kalori tüketmeye teşvik edip etmediğini görmek için ruh hallerini ve kiminle birlikte yemek yediklerini de bu tür bir günlük sayesinde takip edebilirler.
  • Tükettiğiniz kalorileri hesaplayın. Çoğu diyet planı, orta derecede aktif insanlar için 1500 veya 2000 kalori gibi, günlük kalori miktarına odaklanır. Aktivite seviyenize göre ne kadar kalori almanız gerektiğini tespit etmek için bir beslenme uzmanından veya bunu hesaplayan online uygulamalardan yardım alabilirsiniz.
  • Doğru besinleri tüketin. İşlenmemiş gıdalar, yağsız proteinler, kompleks karbonhidratlar, lifli besinler spor yaparken en iyi dostlarınız olabilir. Vücudunuzun kas inşa etmek için hindi, yağsız yoğurt, balık ve yumurta gibi yağsız proteinlere ihtiyacı vardır. Yeşil yapraklı sebzeler gibi kompleks karbonhidratlar size yakmanız için enerji verir ve lif sizi tok tutar. Ceviz, keten tohumu ve benzeri yağlar, kuruyemiş ve tohumlar ise sağlıklı yağlar sağlar.
  • Yanlış besinlerden uzak durun. Paketli ve işlenmiş gıdalardan uzak durun. Besinlerin etiketlerini okumayı alışkanlık haline getirin. İşlenmiş gıdalar genellikle tonlarca şeker, tuz ve koruyucu içerir.
  • Yeteri kadar su tüketin. Her gün bol miktarda taze ve saf su için. Uzmanlar antrenmandan yaklaşık iki saat önce, iki bardak su içilmesini öneriyor. Antrenmanınız boyunca da su yudumlamaya devam edin.
  • Şekerden kaçının. Şeker, birçok gıdada doğal olarak bulunur. Rafine beyaz şeker ise vücudunuzun ihtiyaçları için gerekli değildir, yalnızca enerji verir. Diş çürümesine neden olur ve obeziteye yol açabilir. Bu nedenle şekeri meyve gibi doğal yiyeceklerden alın ve diyetinize rafine şeker eklemekten kaçının.

Kaynaklar: everydayhealth, verywellfit, eatingwell, excellenceinfitness

İlginizi çekebilir: Spor yapıyorum ama sonuç alamıyorum: Neden ve ne yapmalı?

Uplifers: Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!

Hayatın küçük tatlı sürprizlerini L’Occitane Almond Shower Oil ile yakalayın

Hayat, beklenmeyen güzelliklerle dolu bir dans gibi; eğer görmeyi, fark etmeyi bilirsek hayatın şaşırtıcı güzellikteki tatlı anlarını sık sık yakalayabiliriz. Bazen uzun zamandır görmediğimiz bir arkadaşımızla yolda karşılaştığımız, bazense tatlı bir yağmurun ardından çıkan gökkuşağını gördüğümüz o ‘an’da gizli olabilir mutluluk. Bu, beklenmedik ama her zaman iyi hissetmemizi sağlayan hoş sürprizler, hayatın şaşırtıcı güzellikteki anlarından yalnızca birkaçı olsa da tüm gün yüzümüzü güldürmeye yetebilir.



Yakalamak için istekli olursak hayatın monoton akışına biraz olsun ara vermemizi sağlayan ve yaşamın ne kadar büyüleyici olduğunu hatırlatan pek çok tatlı sürpriz bulabiliriz. Tıpkı L’Occitane Almond Shower Oil’in su ile buluştuğunda yağ kıvamından köpüğe dönüşen sürprizli formu gibi.

Sürprizlerle dolu keyif veren bir deneyim

Mutluluk veren, keyif dolu ve sürprizli anlar dediğimizde şüphesiz ki kendimize ayırdığımız zamanların önemi ve yeri çok büyük. Çünkü, günlük hayatın koşturması içerisinde kendimizi şımartabildiğimiz, bedenimizin ve zihnimizin ihtiyaçlarını karşılayabildiğimiz bu özel anlar, monotonluğun içinden bize göz kırpan küçük sürprizler gibi. Özellikle de kişisel bakım ritüellerini taçlandıran L’Occitane Almond Shower Oil ile sürprizlerin hiç sonu yok. Bu özel duş bakım yağı, suyla buluştuğu anda değişen formu ile bize sıradan görünen anları bile özel kılan küçük sürprizler sunuyor.

Almond Shower Oil’in içeriğindeki badem yağı, su ile birleştiğinde anında yoğun keyif verici bir köpüğe dönüşüyor, bize de tatlı küçük sürprizlerle dolu dokunuşların cildimizde bıraktığı o yumuşacık etkinin keyfini sürmek kalıyor. Tabii, o tatlı ve küçük sürprizler Badem Duş Yağı’nın yalnızca köpüren özel formülünde saklı değil, kokusu da bambaşka bir heyecan.

Kokuların duyuları harekete geçiren büyülü dünyası

Bazen sizin de bir kokunun esintisiyle geçmişe doğru kısa bir yolculuğa çıktığınızı hissettiğiniz oluyor mu? Kabul edelim, hayatın içindeki tatlı sürprizli anlarda kokuların da etkisi oldukça büyük. Belki çocukluğunuzdan keyifli bir anı hatırlatan nostaljik bir koku, belki gençliğinizde kullandığınız eski bir parfümün rüzgarla karışmış hali, belki de taze biçilmiş çimlerin havada dağılan dansı… Kokular da sürprizli anların başrol oyuncusu olabiliyor.

Tıpkı, Almond Shower Oil’in tatlı bademin mis kokusunu cildimizde bırakması gibi. Üstelik vegan içeriği ile tüm cilt tiplerine de uygun olan bu bakım yağı, duyuları harekete geçiren büyülü bir dünyanın da kapısını aralıyor. Hayatın bitmeyen telaş ve karmaşasında her şeyden biraz da olsa uzaklaşıp, o büyülü dünyaları keşfetmek hepimizin ihtiyacı değil mi? Daha fark edilmeyi bekleyen onca tatlı sürpriz varken…

Şaşırtıcı üçlü etki

Köpüren özel formül, büyülü dünyalara açılan mis badem kokusu, tabii bir de şaşırtıcı üçlü etki. L’Occitane Almond Shower Oil ile hayatın sürprizlerle dolu anlarını yakalamak çok kolay. Özel vegan formülü, cildi hem temizliyor hem nemlendiriyor hem de onarıyor. Bu üç etkiyi bir arada bulabilmek de en tatlı sürprizlerden biri.

Badem Duş Yağı, özel köpük yapısı ile cildi temizliyor, içeriğindeki omega 6 ve 9 bakımından zengin tatlı badem yağı ve üzüm çekirdeği yağı ile ilk kullanımda nemlendirme etkisi sağlıyor ve cildi besleyerek ışıl ışıl bir görünüme kavuşturuyor.

Elbette, hayatta daha yakalanmayı bekleyen pek çok şaşırtıcı tatlı an var. Bazıları, bir anda karşımıza çıksa da bazen de bu anları biz yaratabiliriz. Bakım rutinlerimize L’Occitane Almond Shower Oil’i eklemek, tanımadığımız birine iltifat etmek ya da sevdiğimiz birine uzun zamandır istediği bir şeyi satın almak, hayatımızda o tatlı sürprizleri artırmaya ve yaşamın keyfini doyasıya çıkarmaya yardımcı olabilir.

Hiç vakit kaybetmeden birinden başlamak istiyorsanız hemen tıklayıp sürprizlerle dolu L’Occitane Almond Shower Oil dünyasını keşfedebilirsiniz.

Sıra dışı bir gelecek: Otomobil dünyasında bizi neler bekliyor?

Teknolojinin, yapay zekanın ve çevre bilincinin hızla geliştiği günümüzde otomotiv dünyası da bu gelişmelerden geri kalmıyor ve inovasyonlarla ve merakla dolu bir sektöre dönüşüyor. Son yıllarda elektrikli araçlar, otonom sürüş özellikleri, akıllı yol çözümleri gibi konularla pek çok gelişime imza atan otomobil dünyasında gelecekte bizi daha nelerin beklediği büyük bir merak konusu. Hepsi çok heyecan verici olsa da en çok merak edilen sorulardan ve benim de heyecanla beklediğim gelişmelerden biri; uçan arabaların hayatımıza girip girmeyeceği 🙂 Uçan arabalar yakın zamanda hayatımıza dahil olur mu bunu bilmiyorum ama otomotiv endüstrisinin geleceği hakkında kendi perspektifimden ele alacağım pek çok konu var. Gelin, benim de bir parçası olduğum bu sıra dışı gelecekte bizi neler bekliyor olabilir birlikte bakalım.



Elektrikli otomobillerin hızlı yükselişi

Geçtiğimiz yıllarda pek çok otomobil markası, yakın gelecekte elektrikli araç üretimine ağırlık vereceğini açıklamıştı, hatta dünya çapında tamamen elektrikli araç üretimine geçmeyi planladığını belirten markalar da var. Elektrikli araçların hayatımıza dahil olması çok yeni bir gelişme olmasa da yaygınlaşması ve popülerliğinin artması son zamanlarda daha bir artış gösterdi. Gelecekte de elektrikli araçların üretiminin ve kullanıcısının artması sektörünün en beklenen gelişmeleri arasında.

Bildiğiniz gibi ben de elektrikli otomobil tutkunlarından biriyim ve sık sık sizlerle Instagram hesabımdan %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E ile olan maceralarımı paylaşıyorum 🙂 Konumuza dönecek olursak; fosil yakıt tüketimini azaltmak ve karbon emisyonlarını düşürmek için ülkelerin elektrikli araç kullanımına yönelik teşviklerini artırması da beklenenler arasında. Ayrıca, batarya teknolojisinde yeni ilerlemeler, elektrikli araçların menzillerinin artırılması, şarj altyapılarının geliştirilmesi de yine yakın gelecekte bizimle olacağa benziyor.

Sürdürülebilir ve çevre dostu çözümler

Elektrikli araçların yükselişi, otomobil dünyasının geleceğinde beklenen tek çevreci haber değil. Doğa dostu yaklaşımlar ve sürdürülebilir çözümlerle dolu yenilikler de ufukta. Pek çok sektörün son yıllarda önemli bir gündem maddesi haline gelmiş olan çevre bilinci, otomotiv dünyası için de önemli bir konu. Geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilen iç dizayn ekipmanları, doğa dostu kumaşların kullanımı, üretim aşamasında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, daha az karbon salımı yapan motor teknolojileri ve daha nice gelişme, otomotiv dünyasının beklenenleri arasında.

Sektörde yeşil devrim adını verebileceğimiz daha pek çok gelişmenin damga vurması da olası. Araçların iç tasarımdan üretim süreçlerine kadar geniş bir yelpazede sürdürülebilir çözümler, otomobillerin gelecekteki dünyasını ve tabii ki dünyamızı taçlandıracak gibi. Bir çevreci olarak hızla yaygınlaşmasını görmek istediğim gelişmelerden birisi kesinlikle sürdürülebilir çözümler.

Otonom sürüş özelliklerinde ilerlemeler

Ve tabii ki otonom sürüş özelliklerinden bahsetmemek olmaz. Beni belki de en çok heyecanlandıran konulardan bir diğeri. Hani şu sürücüsüz giden otomobiller var ya, işte tam da onlardan bahsediyorum. Yakın bir gelecekte belki de araçların şoför koltukları hep boş kalacak. Olamaz mı? Bu, çok gerçekçi bir senaryo olmasa da şu an için benzer senaryolarla sık sık karşılaşacağız gibi. Çünkü pek çok dünya devi otomobil ve teknoloji firması, otonom araçlar alanında büyük yatırımlar yapıyor. Ancak, tam otonomiye ulaşmak için biraz daha geleceği beklemek gerekecek. Çünkü birtakım zorlukları aşabilmek için yeni teknolojilerin geliştirilmesi bekleniyor.

Özellikle büyük şehirlerdeki yoğun ve karışık trafik senaryoları, yasal düzenlemeler, kişisel hakların korunması, uygun yol ve altyapı çalışmalarının tamamlanması gibi pek çok faktör var. Yine de bu konudaki çalışmaların hız kazanması ve otonom sürüşün farklı seviyelerinin piyasaya sürülmüş olması, otonom sürüş teknolojilerinin potansiyelini gösteriyor. Gelecekte tam otonom seviyeye de erişilmesi mümkün.

Otonom özelliklerin yanı sıra farklı sürüş modları da ufukta. Hatta, ben şimdiden %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E  ile bu modları deneme fırsatına sahibim 🙂 Mustang Mach-E, sürüş deneyimini kişisel isteklere göre uyarlıyor; Aktive, Whisper ve Untamed modları sayesinde motor seslerini, ortam aydınlatmasını ve hatta aracın tepki verme hızını kişiselleştirmek mümkün. 

Akıllı şehirlerin kurulması

Otonom sürüş özellikleri, farklı sürüş modları, otomobil ve yapay zeka teknolojisindeki gelişmeler, yalnızca bireysel kullanımla sınırlı kalmayacak muhtemelen. Ve önemli bir toplumsal gündem haline de gelecek. Bu da akıllı şehirler gibi bir konseptin hayatımıza girmesi anlamını taşıyabilir. Şehirlerin, otomobillerin geleceği ile ne ilgisi var ki diye düşünmeye başlamadan hemen araya gireyim. Eğer başta otonom sürüş özellikleri olmak üzere otomobiller kendi başlarına -bir sürücünün aracı sürmesine ihtiyaç kalmaksızın- yolda gidebilecekse, bu şehirlerin de birtakım düzenlemelerden geçmesi anlamını taşıyor. Yollardaki alt yapı çalışmalarının bu doğrultuda düzenlenmesi, akıllı şarj istasyonlarının kurulması ve otonom araçların kendi kendini şarja takabilmesi için uygun çevresel yapılanmaların tamamlanması gibi pek çok gelişmeyi de beraberinde getirebilir. Belki de gelecekte şehirlere akıllı taksi durakları kurulacak ve birtakım mobil uygulamalar üzerinden bağlantıya geçilebilecek.

Sosyal dünya ile bağlantı sağlayan araç özelliklerinin geliştirilmesi

Bir düşünelim; otomobiliniz size en yakın kafeyi önerse ya da zevkinize uygun bir restoranda sizin için rezervasyon yaptırsa, nasıl olur? Ya da arkadaşlarınızla buluşma ayarlasa, arabaya bindiğinizde en sevdiğiniz dizinin kaldığınız bölümünü başlatsa? Siz keyifle buluşmalarınıza hazırlanırken veya dizinizi izleyip, müziğinizi dinlerken sizi istediğiniz yere götürse? Yani adeta bir eğlence merkezine dönüşse? Tüm bunlar, yakın gelecekte hayallerimizi süslemenin ötesine geçebilir. Bağlantılı araçlar, yani kendi internet erişimi olan ve verileri başka cihazlarla da paylaşabilen araçlar, otomobil dünyasının belki de gelecekte en çok parlayan yıldızı olabilir. Yalnızca yolculuk vadetmenin ötesinde bağlantılı araçlar, adeta kişisel mobil cihazlarımıza dönüşebilir.

Çoğu macerama tanıklık ettiğiniz Ford Mustang Mach-E de adeta benim eğlence merkezim. Araç içi iletişim ve eğlence sistemi olan Ford SYNC 4A ile konuşma, ses tanıma, kablosuz akıllı telefon entegrasyonu, sezgisel 15,5″ dokunmatik ekran ve çok daha fazlasını deneyimleyebiliyorum. Halihazırda gelişmiş teknolojinin keyfini sürebiliyor olsam da gelecekte bağlantılı araçlar bizi daha pek çok özelliği ile şaşırtacak diyebilirim.

Kısacası, otomobil dünyasının sıra dışı geleceğinde bizi bekleyen yepyeni heyecanlar var. Uçan arabalar yalnızca filmlerin unutulmaz bir parçası olarak mı hafızalarımızda kalır yoksa gerçekten de hayatımıza dahil olur mu bilinmez ama kesin olan bir şey varsa o da otomobil dünyasının hiç olmadığı kadar yenilik dolu olduğu. Kim bilir belki bir gün gökyüzünde bulutların arasında sıkışıp kaldığım bir trafikteyken size yazarım 🙂 Daha fazlası için yazılarımı ve Instagram hesabımı takip etmeyi unutmayın.

İlginizi çekebilir: Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?

Sürdürülebilir çözümlerin izinde: VitrA’dan dünyanın ilk ve tek %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabosu

‘Biricik’ dünyamız günden güne artan çevreler baskılar ve azalan doğal kaynak sorunları ile karşı karşıya. İklim krizi, küresel ısınma, atık sorunları, hava kirliliği ve daha nice çevresel sıkıntı, hem dünyamızın hem de insanlığın geleceğini tehdit ediyor. Bu nedenle, sürdürülebilir yaşam alışkanlıklarına sahip olmanın önemi her zamankinden kat ve kat daha fazla. Böylesi bir gerçekliğin farkında olan tüm endüstrilerde de yenilikçi ve çevre dostu ürünlerin geliştirilmesi oldukça büyük bir öneme sahip. Bu bağlamda VitrA, büyük bir adım atarak çevreye saygısını ve döngüsel ekonomiye olan katkısını gözler önüne seriyor.



VitrA’dan bir ilk; %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo

Çevresel ayak izlerini azaltma yolunda önemli adımlar atan VitrA, sektörün değişim öncülerinden biri olarak bizi yeni çevre dostu lavabosu ile tanıştırıyor. Dünyanın ilk ve tek %100* geri dönüştürülmüş seramik lavabosu özelliğini taşıyan bu lavabo, atık olarak kabul edilen malzemelere yeniden hayat veriyor. Yeni çevre dostu lavaboların içerik olarak yaklaşık %100’ü, kırık seramikler de dahil olmak üzere üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan oluşuyor.

VitrA’nın sürdürülebilirlik konusundaki vizyon ve öncülüğünü yansıtan bu yenilikçi ve çevre dostu lavabolarla, seramik sektöründe sürdürülebilir tasarım konusunda da yeni bir standart ortaya çıkıyor. Tasarım harikası ve fonksiyonel bir ürün olmanın ötesinde geri dönüştürülmüş seramik lavabolar, çevresel bilinç ve sürdürülebilir yaşam tarzlarını da destekleyen güçlü bir mesaj taşıyor.

%30 oranında iyileşen küresel ısınma potansiyeli

ISO 14040:2006 ve 14044:2006 standartlarına uygun yapılan Yaşam Döngüsü Değerlendirmesi sonuçlarına göre, atıkların kullanılması çevresel etkilerden küresel ısınma potansiyelini %30 oranında iyileştiriyor. Geri dönüştürülmüş lavaboların üretilmesi sayesinde, ürün başına, daha az hammadde kullanılarak %36’lık iyileştirmeyle yaklaşık 5 kilogram hammadde tasarrufu ve %38 iyileştirmeyle 2,48 Kwh elektrik tasarrufu elde edilmesi hedefleniyor.

Sadece bir lavabo olma işleviyle kalmayan, çevresel sürdürülebilirliğe yönelik geniş bir vizyonu temsil eden bu ürün, çevreye duyarlı bir gelecek için atılmış çok büyük bir adım. Eczacıbaşı Yapı Gereçleri’nin çevre dostu lavabolarla benimsediği bu üretim yaklaşımı, döngüsel ekonomiye katkıyı da en üst seviyeye çıkarıyor.

Sürdürülebilir bir gelecek için hijyenik ve şık bir ilham kaynağı

Küresel ısınma potansiyelini iyileştiren, çevre dostu bir tasarım harikası olmasının ötesinde VitrA’nın geri dönüştürülmüş lavaboları, hijyen endişesini de ortadan kaldırıyor; çünkü bu lavabolar VitrA Hygiene teknolojisiyle kaplanıyor. Bakteri gelişimini %99,9 oranında önleyen VitrA Hygiene teknolojisi sayesinde, seramik lavaboların kullanımı sırasında yüzeye bulaşan bakteriler etkisiz hale geliyor. Böylece, bir numaralı önceliğimiz olan hijyenden ödün vermeden çevre dostu seçimler yapmak da kolaylaşıyor.

Ayrıca, her zevke, her alana uygun seçimler yapmak da yine VitrA ile oldukça kolay. Bilecik, Bozüyük’teki VitrA Üretim Kampüsü’nde geliştirilen yenilikçi çözümler sayesinde üretimine başlanan bu çevre dostu çanak lavabolar, ilk olarak mat bej renkte ve 5 formda tasarlanmış olsa da VitrA’nın geri dönüştürülmüş ürün gamına yeni ürün ve renklerin eklenmesi de planlanıyor.

VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabonun hikayesi, gelecekteki çevre dostu ürünler ve teknolojiler için de büyük bir ilham kaynağı. Daha sürdürülebilir bir dünya için gelecekte atılacak tüm adımlara şimdiden ilham olduğu kesin. Siz de yaşam alanlarınızı çevre dostu bir bilinç ile şekillendirmek ve bir eşi daha olmayan dünyamızın geleceği için önemli bir adım atmak istiyorsanız hemen tıklayıp VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo çeşitlerini keşfedebilirsiniz.

* İçerik olarak yaklaşık %100’ü üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan üretilmiştir.

* Bu içerik VitrA katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlgili Makale