X

Sokak lezzetleriyle meşhur Malezya’nın başkenti Kuala Lumpur’da görmeniz gereken yerler

Adının telaffuzundan mıydı merakım tam olarak bilmiyorum ama hep sempati duymuşumdur Kuala Lumpur’a. Lumpur, Malayca’da çamur demek, Kuala da haliç. Pek de merak edilebilecek, hoş bir anlamı yok.

Malezya, Hindistan gibi yerlerin, hijyen koşulları dolayısıyla beni benden alacak yerler olduğunun farkındaydım gitmeden önce; fakat bu gezinin asıl sebebi, bizden her şeyiyle ekstra farklı olan bu ülkelerin kültürünü, ucundan da olsa azcık koklamaktı.

Kuala Lumpur’a, Emirates ile Dubai aktarmalı güzel bir Ağustos akşamında uçtuk fakat muson dolayısıyla ekstra endişeliydik. “Çok yağmur yağar mıydı, gezebilecek miydik, başka bir tarihe mi alsaydık?” derken, ilk destinasyonumuz olan Kuala Lumpur’daki 2,5 günümüzü ekstra güzel bir havada geçirdik. Evet aşırı sıcak fakat bir şekilde geziyorsunuz. Ağustos ayında Antalya’da olduğunuzu, tepenizde güneş varken, yeni bir yer keşfetmek adına tüm enerjinizle gezdiğinizi düşünün. İşte öyle bir şey.

Ufak birkaç bilgi vermek istiyorum önce Kuala Lumpur hakkında…

Malezya’nın başkenti Kuala Lumpur, Doğu Malezya’da yer alıyor. Yaklaşık 2 milyon nüfusa sahip olan şehirde nüfus Malay, Çin ve Hintlilerden oluşmakta. Yıllarca İngiliz etkisi altında kalan bölgede yaşam da İngiltere’ye oldukça fazla benzemekte. Örneğin; trafik soldan akıyor, elektrik de İngiliz tipi 3 dişli prizlerden oluşuyor. Resmi dil Malayca fakat İngilizce de sular seller gibi konuşuluyor bu ülkede. 80 yaşındaki Malay teyzenin İngilizce konuşması bize başta biraz garip gelse de, oldukça işimize yaradı ve ne yalan söyleyelim gene “Biz niye bu İngilizcede bu kadar kötüyüz” diye düşünmeden edemedim.

Kuala Lumpur’a gitmeden önce tabii ki epey araştırdık; nerelere gidilmesi gerekir, nerede ne yenir vb… Defterime not ettiğim yerler: Petronas İkiz Kuleleri, Batu Caves, Chinatown, Central Market, KL Tower, Kuala Lumpur Bird Park, Thean Hou Temple, Lake Gradens ve tabii ki de Bukit Bintang ile Jalan Alor. Bizim gibi 2,5-3 gününüz varsa bu yerlerin çoğunu gezin derim ben, pişman olmazsınız kesinlikle. Yok vaktim kısıtlı, en en en gidilmesi gereken yerler nereler diyorsanız eğer, size en’lerden başlayarak güzel bir liste hazırladım, ufak ufak da bilgiler vererek. Başlayalım efendim. 

Batu Caves

Kuala Lumpur’u araştırmaya başladığınızda ilk karşınıza çıkacak yer Batu Mağaraları olacaktır. Lord Murugan’ın o fotoğraflardaki ihtişamından olsa gerek, ulaşılması oldukça zor bir yer gibi geliyordu bana burası gelmeden önce… Bu yüzden, dibine geldiğimde duygusal anlar yaşamadım değil…

Buraya ulaşım oldukça kolay, Kuala Lumpur merkezden metroyla yarım saat sürüyor toplamda. Son durakta iniyorsunuz ve karşınızda oracıkta duruyor Murugan.

Batu Caves toplamda 3 ana bölümden oluşmakta. Her bölümü gezmek zorunda değilsiniz tabii fakat kesin gezilmesi gereken bölümü nedir derseniz Temple Cave. Buraya çıkmadan gelmeyin derim dostlar..

Temple Cave

Fotoğraftan da gördüğünüz gibi heykel oldukça ihtişamlı. 43 metre yüksekliğindeki dünyanın en büyük heykeli Lord Murugan’ın tamamı altın ile boyalı dostlar. Murugan heykelini yıkamak için 20 kg ağırlığındaki özel taşıma araçlarıyla buraya gelindiği  bile söylenmekte hatta. Mağaranın içine girmek için 272 adet merdiveni, elle sayılamayacak kadar çok maymunla beraber çıkıyorsunuz. Tam anlamıyla vahşi bir hayattasınız sanki. Maymunlara ne verirseniz alıyorlar üstelik. Biz biraz durumu abartıp peçete yığınları versek de, sonunda onları epey kızdırdık. Minik fıstıklardan verdiğinizde ise değmeyin keyiflerine. Yalnız sabaha kadar yemek verseniz yerler, o kadar azgınlar ki, elinizi bile ısırabilirler kızdıklarında, dikkatli olmak gerekir. Korkutmak gibi olmasın ama sonuçta maymunlar da vahşi hayvan kategorisine girdiklerinden gözü açık olmakta fayda var.

Mağaranın içine doğru girdiğinizde gördüğümüz manzara muhteşemdi. Kapalı ve geniş bir alanda olduğunuzu hayal edin; fakat birkaç adım ötenizde kafanızı kaldırdığınızda yukarısı tamamen açık yeşilliklerle dolu geniş bir meydan. Kapalı bir kutunun üstü delinmiş ve kutunun içine ışık girmiş gibi ve siz o süzülen ışıktan yukarı doğru bakıyorsunuz. Olağanüstü…

Bu meydanda onlarca maymunun yanı sıra, meydanın tam ortası Hinduların ibadetlerini yapacakları ve çıplak ayakla girilebilen bir bölmeye ayrılmış. Bu bölmeye vardığımızda yerleri yıkayan Hintli bir amca göreceksiniz fakat ibadet eden herhangi birine rastlayamadık. Sebebi de, burada sadece haftanın ve ayın belirli günleri insanların ibadet için toplanmalarıymış. İbadetleri de heykelin karşısında dua edip, ateşte pişirilen bir kili alınlarına sürmek şeklinde. Bir diğer bilgi de, her yıl binlerce Budistin bu tapınağa gelerek bir nevi hacı olması, çocuklarını burada vaftiz etmeleri bunu yaparak.

Dark Cave

Batu Mağaraları’nın bir diğer bölümü Dark Cave. Buraya vakit kısıtımız yüzünden giremedik fakat size bilgi verebilmek adına, girişinde epeyce soru sorduk mağara ile ilgili.

Mağaranın bu bölümüne önceden rezervasyon ile ve turla gelmenin aslında biraz şart olduğunu öğreniyoruz. Mağara adından da anlaşıldığı üzere tamamen karanlık, yarasalarla birlikte yürüdüğünüz bir karanlıkta hem de. Mağarayı gezebilmeniz için, elinize bir fener veriliyor ve zifiri karanlıktaki tüm gezide size bu fener eşlik ediyor. Biraz fazla korkutucu fakat müthiş bir deneyim olsa gerek. Toplamda 2 tur yapılabilmekte ve ilki yaklaşık olarak 45 dk sürmekte. Daha maceraperest arkadaşlar için olan tur ise yaklaşık 2 saati buluyormuş. Ben yapmadan döndüm siz en azından kısa olanı yapın derim. Bana anlatırsınız hem.

Art Gallery Cave

Ortasında nefis bir göl olan ve içine girdiğinizde bir sürü  Hindu heykelinin sizi karşılayacağı bölüm. Büyük, küçük her yer heykel dolu burada. Heykelleri geçip biraz yürüdüğümüzde ise karşımıza dimdik 100’e yakın merdiven çıktı, bu merdivenleri de çıktık merakımızdan tabi ki. Yolun sonunda enteresan bir şeyin bizi karşılayacağını düşünmüş olsak da tam anlamıyla hiçbir yere varmıyor burası. Üstelik çok da tehlikeli, önümüzdeki yaşlı çift nasıl çıktı epey şaşırmıştım.

Sonuç olarak Batu Caves’i hakkıyla gezeceğim diyorsanız, burası için 3-4 saatinizi ayırın mutlaka.

KL Tower

Kuala Lumpur Tower, (KL Tower) 421 m yüksekliğinde dünyanın en yüksek 7. kulesi. Şehri panaromik olarak görmek isterseniz, doğru adres kesinlikle burası. İçerisi Arapça yazıları ve islamik desenleri dolayısıyla, ülkenin İslami mirasını oldukça güzel bir şekilde yansıtıyor. Evet işin doğrusu fakir bir ülke Malezya, fakat çok fazla turist çektiği için bu mekanlarda aşırı gösterişten hiçbir şekilde kaçınılmamış.

KL Tower’ın ana girişine gelmeden, aşağıda sizi ücretsiz shuttle’lar karşılıyor ve bu shuttle’lar yürüyerek 10-15 dk’da alacağınız mesafeyi, 2-3 dk’ya düşürüyor. Kulenin önüne geldiğinizde shuttle’ın kapısı açılıyor ve asansörlerin olduğu bir kat üste kadar, 1 kişi özel olarak tüm tanıtım ve bilet işlemleri  hakkında bilgi veriyor ve size kendinizi özel hissettiriyor. 

Biz daha önce bu tarz panaromik kulelere gündüz vakti çıktığımızdan, bu sefer akşam 9 civarı çıkmayı tercih ettik, şehrin ışıl ışıl yukarıda çektiğim fotoğraftaki gece manzarasını görebilmek için. Bu arada 10’da kapanıyor, aman zamanınızı iyi ayarlayın. Gece çıkayım derken kapanışa denk gelmeyin.

Yukarı çıktığımızda manzara, tek kelimeyle enfesti. Şehri 360 derece görmesinden buraya “360 derece restoran” adı verilmiş. Bu enfes manzarada akşam yemeği yeme imkanınız da var bu arada… Fiyatlar da Türkiye’de orta-lüks arası bir restoranla hemen hemen aynı. Vaktim ve ayırdığım bir miktar param var diyorsanız, güzel bir akşam yemeği için doğru adres.

Petronas İkiz Kuleleri

Gitmeden önce araştırdığım üzere, 1994 yılında yapılan Twin Towers’ın 2003 yılına kadar 452 metre ile dünyanın en yüksek gökdeleni olduğunu öğrendim. İlk olarak Tai Pai birinciliği elinden almış Petronas’ın, daha sonra ise Dubai’deki Burj Dubai. 88 katlı ikiz yapıdan oluşan Petronas, 8 köşeli yıldız mimarisi özelliklerini taşıyan bir kule. Tabi Malezya gibi İslamın ağır bastığı bir ülkeden de bunun çıkması şaşırtıcı olmasa gerek ama iş olsun diye söylemiyorum, gerçekten çok çok farklı bir olağanüstü bir görünümü var. Özellikle üst kısmının… Kule bir nevi metal yığını aslında fakat o kadar güzel dizayn edilmiş ki tam anlamıyla bir İtalyan tasarımcının (Cesar Pelli) havasını hissediyorsunuz burada. Bu arada toplamda 8 yılda bitirilmesi öngörülen ikiz kulelerin inşaatı, iki farklı firmaya verilerek rekabet artırılmış ve 6 yılda bitirilmiş, çok dahiyane bir çözüm değil mi Malezyalılardan?

41 ve 42. katlar arasında 170 metre yüksekliğinde, 58.4 metre uzunluğundaki, iki kuleyi birbirine bağlayan Skybridge, Samsung tarafından inşa edilmiş. Petronas, en yüksek bina olma ünvanını elinden kaptırsa da dünyanın en yüksekteki çift katlı köprüsü ünvanı hala Petronas’da. Burayı ziyaret etmek için oldukça geniş bir zamanınız var, kule 9.00-21.00 arası açık.

Bu arada petrolle uğraşıyor Petronas ailesi. 1974 yılında bu aileye Malezya’nın tüm petrol ve gaz işleri verilmiş ve takdir edersiniz ki Malezya’nın en zengin ailesi kendileri. Şirketin genel merkezi de bu ikiz kulelerin içinde.

Bir diğer destinasyonumuz olan Central Markt’i, Kuala Lumpur’da alışverişin dibine vuracağımız yer olarak düşünsek de pek düşündüğümüz gibi olmadı açıkçası burası. Kayda değer pek fazla bir şey yok ve sandığımdan daha küçük. Gidip gezebilirsiniz fakat uzun bir zaman ayırmaya pek değeceğini sanmıyorum. China Town da aynı şekilde. Bildiğimiz gibi, ekstra bir olayı yok yani… Zaten oralardan pek alışveriş yapan biri değilim. Marka takıntılarımı da epey bir süredir bıraktım. Bu yüzden beni pek cezbetmedi dostlar.

Ve gelelim Malezya yemeklerine

Evet yemek konusunda ortalamanın üzeri esnek sayılabilirim, bazen birçok şeyden de çok kolay tiksinebiliyorum belki ama Malezya kültürünü görmek ve tatmak açısından en güzel yer Jalan Alor. “Street food” kavramını tam olarak yaşayabileceğiniz, bence Kuala Lumpur’un en güzel, en canlı bölgesi… İster gece yemeği deneyimi deyin, ister kültürel ve geleneksel yemeklerin görüldüğü yerler diyin, kesinlikle her şeyiyle oldukça farklı bir sokak. Sokakta sonsuz bir gürültü var fakat sokak müzisyenleri bu gürültüyü tatlı tatlı bastırmaktalar.

Jalon Alor’a ilk adımımı attığımda tabii ki ağır konu beni de çok rahatsız etti çünkü yaptıkları her şey; balıktan tutun, noodle’a, hatta kızarmış meyveye kadar aşırı yağlı. Normal hayatta ekstra dikkat eden biri olmama rağmen, sadece birkaç dakikamı aldı bu kokuya alışmam.

Buraya geldik, yemekler böyle ve bu şekilde yemeliyiz” mantığıyla sokağı boydan boya gezdik öncelikle. Birbirine yakın restoranlar genelde birlikte çalışıyorlar. Birine oturup bir şey sipariş ettiğinizde, yemeklerin bir kısmı yan restorandan, bir kısmı oturduğunuz restorandan geliyor. Hiç şüphe etmeden herhangi birine oturabilirsiniz bu yüzden, çünkü lezzetler birbirinin aynısı neredeyse. Biz ilk günlerimiz olduğu için çok risk almayacağımız bir menü yarattık. Balık almadık, çünkü balıkların çıktığı yerlerin temizliği konusunda biraz endişeliydik diye düşünmemize bakmayın, sonraki günlerde menümüzden balık eksik olmadı. Menümüz aşağıdaki gibi, sandalyelerimiz ve masalarımız sokağın ortasında ve plastik; ama keyfimiz de oldukça yerindeydi.

Menüde deniz ürünleri noodle’ımız, özel soslu karidesimiz, sarımsak ve özel soslu kalamarımız ve buranın çok çeşitli değişik isimli sebzelerinden biri var adını tam hatırlayamadığım, biber tadında kızartılmış bir sebze.

Yemeklerden epey bahsettim fakat bir o kadar da meyve standı var bu sokakta. Çeşit çeşit meyve; soyulmuş, kızartılmış. Durian özellikle en ilgi çekici olanı. Buranın en ünlü meyvesi. Yemek sonrası mutlaka deneyimlemeniz gerekiyor bu meyveyi. Fiyatı biraz yüksek ve almadan önce tatmanız gibi bir seçenek maalesef bulunmuyor. Jelatinle kapatılmış, belirli gramajdaki durianları satın almanız gerekiyor. Biz rica ettik bir tadalım beğenirsek alalım diye fakat buna gelmedi sokak satıcıları.

Durian, yiyenin ya çok sevdiği, ya da nefret ettiği bir meyve. Ben sevdim tadını bu arada.

Son olarak nerede kalmanız gerektiğinden biraz bahsetmek istiyorum. Bizim kaldığımız otel City Confort Bukit Bintang. Bukit Bintang, Kuala Lumpur’un merkezi ve yukarıda saydığım birçok yere buradan ulaşmak oldukça kolay. Bu yüzden otelin isminin içinde bulunması, bizi merkezdedir diye düşünmeye sevk etti. Merkezde sayılabilir fakat 10 dakikalık kısa bir yürüyüşle otele ulaşıyorsunuz. Tam Bukit Bintang’ın ortasında, daha canlı bir yerde kalayım diyorsanız otelinizi Petronas’a yakınlığına göre tercih edebilirsiniz.

O zaman güzel bir Kuala Lumpur gezisi başlasın. 

 

İlginizi çekebilir: Tayland’ın Hindistan cevizi adası Koh Samui’de görmeniz gereken yerler

Merlin Türkyılmaz: 2010 yılında Kadir Has Üniversitesi Endüstri Mühendisliği programını burslu olarak bitirdim 2011 yılında stratejik pazarlama ağırlıklı MBA programını tamamladım. 2011’den bu yana çeşitli firmalarda kategori ve ürün yönetimi üzerine çalışmaktayım. Hobilerim arasında spor büyük yer kaplamakta. Yapmaktan hiç sıkılmadığım, en sevdiğim aktivite diyebilirim. Bunun haricinde yeni ülkeler keşfetmek için her an fırsat kollar şekilde yaşamaktayım. Mottom, “Gez, gör, hareket et, kendini mutlu eden şeylere yoğunlaş, paran mı var seyahate yatır”

Güne lezzetli bir başlangıç için kahvaltılık tarifler

Ne demiş şair; kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı. Sizce de öyle değil mi? Günün ilk öğününün, bize gün boyu yetecek kadar neşe ve enerji kaynağı olması gerekmiyor mu? İster sabahın çok erken saatlerinde ister öğlene yakın olsun, fark etmez; günün ilk öğünü her zaman çok önemli. Çünkü günün geri kalanını etkileyen, o günün ne kadar kaliteli bir gün olduğunu belirleyen en önemli faktörlerden biri; güne neler yiyerek başladığımız…



Ancak hepimiz biliyoruz ki, klasik kahvaltı tarifleri zamanla sıkıcı hale gelebiliyor. Yumurta, peynir, zeytin güzel bir başlangıç olsa da her gün aynı şeyleri yemek hayatlarımızda monotonluk yaratabiliyor. Dolayısıyla biraz daha yaratıcı alternatiflere ihtiyacımız var. Ama bir yandan da yoğun tempomuza ayak uydurabilmek için pratik ve besleyici olmalı. Tabii lezzetten de ödün vermek olmaz. İşte tam da bu noktada lezzeti ile, pratikliği ile, besleyiciliği ile kahvaltıların yıldızı müsli karşımıza çıkıyor. İşte müsli kullanarak hazırlayabileceğiniz lezzetli ve sağlıklı kahvaltılık tarifler:

Müslili Ekmek

Eğer kahvaltıda değişiklik yapmak ve lezzet ile besleyici değeri bir arada sunan bir alternatif arıyorsanız, müslili ekmek tam size göre. Klasik ekmek tariflerine göre çok daha zengin ve doyurucu bir seçenek sunan bu kahvaltılık tarifi, aynı zamanda çok daha lezzetli, çok daha eğlenceli. Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli’nin içeriğindeki kızılcık, kuru üzüm, elma ve marakuyalı özel karışım sayesinde enerjik bir sabaha doyurucu dilimlerle merhaba diyebilirsiniz.

Malzemeler:

Hamuru için:

  • 1 su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 2-3 tatlı kaşığı Dr. Oetker Aktif Maya
  • 0,5 çay bardağı süt
  • 4-4,5 su bardağı un
  • 0,5 çay bardağı toz şeker
  • 1 su bardağı ılık süt
  • 1 yumurta
  • 100 gram yumuşak margarin

Üzeri için:

  • 2-3 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 yemek kaşığı su

Hazırlanışı:

  • Mayayı bir kaseye alın ve üzerine yarım çay bardağı ılık sütü ilave edin. Kaşık ile birkaç kez karıştırıp 10-15 dakika bekletin.
  • Unu derin bir kaba eleyin ve üzerine beklettiğiniz mayayı ilave edin. Toz şeker, süt, yumurta ve margarini ilave edip iyice yoğurun. Üzerini kapatıp ılık ortamda 40-45 dakika bekletin.
  • Süre sonunda mayalanan hamura 1 su bardağı meyveli müsliyi ekleyin ve yoğurun. Hamuru yuvarlayıp pişirme kağıdı serilmiş fırın tepsisine alın. Üzerine su sürüp meyveli müsli serpin ve 20 dakika bekletin.
  • Fırını belirtilen dereceye ayarlayıp ısınması için önceden açın. (Alt-üst pişirme: 170 °C, Turbo pişirme: 160 °C)
  • Hamurun üzerini keskin bıçak ile 3-4 yerinden 1 cm derinliğinde kesin ve 25-30 dakika pişirin.
  • Fırından çıkarıp soğutun. Dilimleyerek servis yapın.

Çikolatalı Çıtır Smoothie Bowl

Kahvaltıda kendinizi şımartmak ve güne ‘bomba’ gibi başlamak istiyorsanız, tatlı bir kahvaltılık tarifi tam size göre olabilir. Çıtır tahıl ve çikolata parçacıkları içeren Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli ile çok pratik ve çok lezzetli bir kahvaltılık bowl hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • 2 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli
  • 1 adet olgun muz
  • ½ avokado
  • 1 yemek kaşığı kakao tozu
  • 1 su bardağı badem sütü

Hazırlanışı:

  • Olgun muzu, avokadoyu, kakao tozunu ve badem sütünü blender’a alın. Pürüzsüz bir kıvam alana kadar yüksek hızda karıştırın.
  • Elde ettiğiniz smoothie karışımını bir kaseye aktarın ve kahvaltılık bowl için tabanı hazırlayın.
  • Smoothie tabanın üzerine çıtır çıtır Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli’yi ekleyin. Ve harika kahvaltı kaseniz hazır.

Portakallı Muzlu Müslili İçecek

Kahvaltılarınızı bir sonraki seviyeye taşımaya hazırsanız, Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli ile tanışın. Bu benzersiz müsli, sadece lezzetiyle değil, aynı zamanda sağlık açısından sunduğu faydalarla da kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olmaya aday. Hem lif hem de Vitamin B1, demir ve magnezyum gibi önemli besin öğeleri açısından zengin olan bu müsli ile harika bir kahvaltılık içecek hazırlayabilir, güne başlarken ihtiyacınız olan enerjiyi ve besinleri alabilirsiniz:



Malzemeler:

  • 50 g Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli
  • 1 poşet Dr. Oetker Şekerli Vanilin
  • 2 adet muz
  • 2-3 dilim ayıklanmış ve zarları çıkarılmış portakal dilimleri
  • 2 su bardağı buzdolabında soğutulmuş süt
  • 2 yemek kaşığı bal

Hazırlanışı:

  • Muzları soyup iri parçalara kesin ve mutfak robotuna alın.
  • Üzerine portakal dilimleri, süt, bal ve şekerli vanilini ilave edip meyveler ezilinceye kadar karıştırın.
  • Hazırladığınız içeceği bardaklara alın. Üzerlerine çıtır müsliyi ekleyip kaşık ile karıştırın.
  • Buzdolabında 30 dakika bekletip servis yapın.

Meyveli Mini Kahvaltılık Muffin

Güne başlarken modunuzu yükseltecek, enerjinizi yerine getirecek ve ihtiyacınız olan besin öğelerini almanızı sağlayacak ve tüm bunları yaparken de eğlenceli bir hale çevirecek muffinlere kim hayır diyebilir ki… Siz de demezseniz, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ile harika bir kahvaltılık hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • ½ su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 paket Dr. Oetker Hamur Kabartma Tozu
  • 1 su bardağı tam buğday unu
  • 2 yemek kaşığı bal
  • ½ su bardağı süt
  • 1 yemek kaşığı tereyağı
  • 1 adet yumurta
  • 1 adet mini muffin tepsisi

Hazırlanışı:

  • Fırını 180 derecede önceden ısıtın ve mini muffin tepsisini yağlayın.
  • Bir kasede tam buğday unu, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ve kabartma tozunu karıştırın.
  • Başka bir kapta süt, eritilmiş tereyağı ve yumurtayı çırpın. Islak malzemeleri kuru malzemelerin üzerine dökün ve karıştırın.
  • Hazırladığınız kek harcını mini muffin kalıplarına eşit miktarda bölün. Her bir kalıbı üçte iki oranında doldurmanız yeterli olacaktır, böylece kabardığı zaman da yeteri kadar alan kalacaktır.
  • Yaklaşık 20 dakika kadar pişirdikten sonra fırından çıkarın, birkaç dakika beklettikten sonra servis edebilirsiniz.

Bonus: Çabasız ve lezzetli kahvaltılar

Eğer daha hızlı bir şekilde lezzetli, pratik ve doyurucu kahvaltılık tarifler hazırlamak istiyorsanız, fazla çaba harcamadan da eğlenceli kahvaltılar yapabilirsiniz. Müslinizi ister sütle ister yoğurtla karıştırın; üzerine meyve, bal, biraz da kuruyemiş ekleyin ve voila! Enfes kahvaltınız hazır… Ama bir dakika; zaten eklenmişi var 🙂 Dr. Oetker Vitalis’in lezzetli, doyurucu ve sağlıklı dünyası ile klasik kahvaltılar yerine daha enerjik tariflerle güne başlayabilirsiniz.

Sağlıklı ve dengeli beslenmeyi, ‘sıkıcı’ kalıplardan çıkarmak ve her güne büyük bir neşe ile başlamak istiyorsanız Dr. Oetker Vitalis, kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olacak. Üstelik sadece kahvaltılarınızın da değil; ara öğünlerinizde de lezzetli atıştırmalıklar olarak tüketebilirsiniz. Bu çıtır lezzetler, gününüzün her saatine enerji ve neşe katacak!

Siz de Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’in Multi Meyveli Çıtır Müsli, Bal Bademli Çıtır Müsli ve Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli çeşitlerinden dilediğinizi seçebilir, güne en sevdiğiniz lezzetle harika bir başlangıç yapabilirsiniz.

*Bu yazı Dr. Oetker katkılarıyla hazırlanmıştır.

Hayatın küçük tatlı sürprizlerini L’Occitane Almond Shower Oil ile yakalayın

Hayat, beklenmeyen güzelliklerle dolu bir dans gibi; eğer görmeyi, fark etmeyi bilirsek hayatın şaşırtıcı güzellikteki tatlı anlarını sık sık yakalayabiliriz. Bazen uzun zamandır görmediğimiz bir arkadaşımızla yolda karşılaştığımız, bazense tatlı bir yağmurun ardından çıkan gökkuşağını gördüğümüz o ‘an’da gizli olabilir mutluluk. Bu, beklenmedik ama her zaman iyi hissetmemizi sağlayan hoş sürprizler, hayatın şaşırtıcı güzellikteki anlarından yalnızca birkaçı olsa da tüm gün yüzümüzü güldürmeye yetebilir.



Yakalamak için istekli olursak hayatın monoton akışına biraz olsun ara vermemizi sağlayan ve yaşamın ne kadar büyüleyici olduğunu hatırlatan pek çok tatlı sürpriz bulabiliriz. Tıpkı L’Occitane Almond Shower Oil’in su ile buluştuğunda yağ kıvamından köpüğe dönüşen sürprizli formu gibi.

Sürprizlerle dolu keyif veren bir deneyim

Mutluluk veren, keyif dolu ve sürprizli anlar dediğimizde şüphesiz ki kendimize ayırdığımız zamanların önemi ve yeri çok büyük. Çünkü, günlük hayatın koşturması içerisinde kendimizi şımartabildiğimiz, bedenimizin ve zihnimizin ihtiyaçlarını karşılayabildiğimiz bu özel anlar, monotonluğun içinden bize göz kırpan küçük sürprizler gibi. Özellikle de kişisel bakım ritüellerini taçlandıran L’Occitane Almond Shower Oil ile sürprizlerin hiç sonu yok. Bu özel duş bakım yağı, suyla buluştuğu anda değişen formu ile bize sıradan görünen anları bile özel kılan küçük sürprizler sunuyor.

Almond Shower Oil’in içeriğindeki badem yağı, su ile birleştiğinde anında yoğun keyif verici bir köpüğe dönüşüyor, bize de tatlı küçük sürprizlerle dolu dokunuşların cildimizde bıraktığı o yumuşacık etkinin keyfini sürmek kalıyor. Tabii, o tatlı ve küçük sürprizler Badem Duş Yağı’nın yalnızca köpüren özel formülünde saklı değil, kokusu da bambaşka bir heyecan.

Kokuların duyuları harekete geçiren büyülü dünyası

Bazen sizin de bir kokunun esintisiyle geçmişe doğru kısa bir yolculuğa çıktığınızı hissettiğiniz oluyor mu? Kabul edelim, hayatın içindeki tatlı sürprizli anlarda kokuların da etkisi oldukça büyük. Belki çocukluğunuzdan keyifli bir anı hatırlatan nostaljik bir koku, belki gençliğinizde kullandığınız eski bir parfümün rüzgarla karışmış hali, belki de taze biçilmiş çimlerin havada dağılan dansı… Kokular da sürprizli anların başrol oyuncusu olabiliyor.



Tıpkı, Almond Shower Oil’in tatlı bademin mis kokusunu cildimizde bırakması gibi. Üstelik vegan içeriği ile tüm cilt tiplerine de uygun olan bu bakım yağı, duyuları harekete geçiren büyülü bir dünyanın da kapısını aralıyor. Hayatın bitmeyen telaş ve karmaşasında her şeyden biraz da olsa uzaklaşıp, o büyülü dünyaları keşfetmek hepimizin ihtiyacı değil mi? Daha fark edilmeyi bekleyen onca tatlı sürpriz varken…

Şaşırtıcı üçlü etki

Köpüren özel formül, büyülü dünyalara açılan mis badem kokusu, tabii bir de şaşırtıcı üçlü etki. L’Occitane Almond Shower Oil ile hayatın sürprizlerle dolu anlarını yakalamak çok kolay. Özel vegan formülü, cildi hem temizliyor hem nemlendiriyor hem de onarıyor. Bu üç etkiyi bir arada bulabilmek de en tatlı sürprizlerden biri.

Badem Duş Yağı, özel köpük yapısı ile cildi temizliyor, içeriğindeki omega 6 ve 9 bakımından zengin tatlı badem yağı ve üzüm çekirdeği yağı ile ilk kullanımda nemlendirme etkisi sağlıyor ve cildi besleyerek ışıl ışıl bir görünüme kavuşturuyor.

Elbette, hayatta daha yakalanmayı bekleyen pek çok şaşırtıcı tatlı an var. Bazıları, bir anda karşımıza çıksa da bazen de bu anları biz yaratabiliriz. Bakım rutinlerimize L’Occitane Almond Shower Oil’i eklemek, tanımadığımız birine iltifat etmek ya da sevdiğimiz birine uzun zamandır istediği bir şeyi satın almak, hayatımızda o tatlı sürprizleri artırmaya ve yaşamın keyfini doyasıya çıkarmaya yardımcı olabilir.

Hiç vakit kaybetmeden birinden başlamak istiyorsanız hemen tıklayıp sürprizlerle dolu L’Occitane Almond Shower Oil dünyasını keşfedebilirsiniz.

Sıra dışı bir gelecek: Otomobil dünyasında bizi neler bekliyor?

Teknolojinin, yapay zekanın ve çevre bilincinin hızla geliştiği günümüzde otomotiv dünyası da bu gelişmelerden geri kalmıyor ve inovasyonlarla ve merakla dolu bir sektöre dönüşüyor. Son yıllarda elektrikli araçlar, otonom sürüş özellikleri, akıllı yol çözümleri gibi konularla pek çok gelişime imza atan otomobil dünyasında gelecekte bizi daha nelerin beklediği büyük bir merak konusu. Hepsi çok heyecan verici olsa da en çok merak edilen sorulardan ve benim de heyecanla beklediğim gelişmelerden biri; uçan arabaların hayatımıza girip girmeyeceği 🙂 Uçan arabalar yakın zamanda hayatımıza dahil olur mu bunu bilmiyorum ama otomotiv endüstrisinin geleceği hakkında kendi perspektifimden ele alacağım pek çok konu var. Gelin, benim de bir parçası olduğum bu sıra dışı gelecekte bizi neler bekliyor olabilir birlikte bakalım.



Elektrikli otomobillerin hızlı yükselişi

Geçtiğimiz yıllarda pek çok otomobil markası, yakın gelecekte elektrikli araç üretimine ağırlık vereceğini açıklamıştı, hatta dünya çapında tamamen elektrikli araç üretimine geçmeyi planladığını belirten markalar da var. Elektrikli araçların hayatımıza dahil olması çok yeni bir gelişme olmasa da yaygınlaşması ve popülerliğinin artması son zamanlarda daha bir artış gösterdi. Gelecekte de elektrikli araçların üretiminin ve kullanıcısının artması sektörünün en beklenen gelişmeleri arasında.

Bildiğiniz gibi ben de elektrikli otomobil tutkunlarından biriyim ve sık sık sizlerle Instagram hesabımdan %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E ile olan maceralarımı paylaşıyorum 🙂 Konumuza dönecek olursak; fosil yakıt tüketimini azaltmak ve karbon emisyonlarını düşürmek için ülkelerin elektrikli araç kullanımına yönelik teşviklerini artırması da beklenenler arasında. Ayrıca, batarya teknolojisinde yeni ilerlemeler, elektrikli araçların menzillerinin artırılması, şarj altyapılarının geliştirilmesi de yine yakın gelecekte bizimle olacağa benziyor.

Sürdürülebilir ve çevre dostu çözümler

Elektrikli araçların yükselişi, otomobil dünyasının geleceğinde beklenen tek çevreci haber değil. Doğa dostu yaklaşımlar ve sürdürülebilir çözümlerle dolu yenilikler de ufukta. Pek çok sektörün son yıllarda önemli bir gündem maddesi haline gelmiş olan çevre bilinci, otomotiv dünyası için de önemli bir konu. Geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilen iç dizayn ekipmanları, doğa dostu kumaşların kullanımı, üretim aşamasında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, daha az karbon salımı yapan motor teknolojileri ve daha nice gelişme, otomotiv dünyasının beklenenleri arasında.

Sektörde yeşil devrim adını verebileceğimiz daha pek çok gelişmenin damga vurması da olası. Araçların iç tasarımdan üretim süreçlerine kadar geniş bir yelpazede sürdürülebilir çözümler, otomobillerin gelecekteki dünyasını ve tabii ki dünyamızı taçlandıracak gibi. Bir çevreci olarak hızla yaygınlaşmasını görmek istediğim gelişmelerden birisi kesinlikle sürdürülebilir çözümler.

Otonom sürüş özelliklerinde ilerlemeler

Ve tabii ki otonom sürüş özelliklerinden bahsetmemek olmaz. Beni belki de en çok heyecanlandıran konulardan bir diğeri. Hani şu sürücüsüz giden otomobiller var ya, işte tam da onlardan bahsediyorum. Yakın bir gelecekte belki de araçların şoför koltukları hep boş kalacak. Olamaz mı? Bu, çok gerçekçi bir senaryo olmasa da şu an için benzer senaryolarla sık sık karşılaşacağız gibi. Çünkü pek çok dünya devi otomobil ve teknoloji firması, otonom araçlar alanında büyük yatırımlar yapıyor. Ancak, tam otonomiye ulaşmak için biraz daha geleceği beklemek gerekecek. Çünkü birtakım zorlukları aşabilmek için yeni teknolojilerin geliştirilmesi bekleniyor.

Özellikle büyük şehirlerdeki yoğun ve karışık trafik senaryoları, yasal düzenlemeler, kişisel hakların korunması, uygun yol ve altyapı çalışmalarının tamamlanması gibi pek çok faktör var. Yine de bu konudaki çalışmaların hız kazanması ve otonom sürüşün farklı seviyelerinin piyasaya sürülmüş olması, otonom sürüş teknolojilerinin potansiyelini gösteriyor. Gelecekte tam otonom seviyeye de erişilmesi mümkün.



Otonom özelliklerin yanı sıra farklı sürüş modları da ufukta. Hatta, ben şimdiden %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E  ile bu modları deneme fırsatına sahibim 🙂 Mustang Mach-E, sürüş deneyimini kişisel isteklere göre uyarlıyor; Aktive, Whisper ve Untamed modları sayesinde motor seslerini, ortam aydınlatmasını ve hatta aracın tepki verme hızını kişiselleştirmek mümkün. 

Akıllı şehirlerin kurulması

Otonom sürüş özellikleri, farklı sürüş modları, otomobil ve yapay zeka teknolojisindeki gelişmeler, yalnızca bireysel kullanımla sınırlı kalmayacak muhtemelen. Ve önemli bir toplumsal gündem haline de gelecek. Bu da akıllı şehirler gibi bir konseptin hayatımıza girmesi anlamını taşıyabilir. Şehirlerin, otomobillerin geleceği ile ne ilgisi var ki diye düşünmeye başlamadan hemen araya gireyim. Eğer başta otonom sürüş özellikleri olmak üzere otomobiller kendi başlarına -bir sürücünün aracı sürmesine ihtiyaç kalmaksızın- yolda gidebilecekse, bu şehirlerin de birtakım düzenlemelerden geçmesi anlamını taşıyor. Yollardaki alt yapı çalışmalarının bu doğrultuda düzenlenmesi, akıllı şarj istasyonlarının kurulması ve otonom araçların kendi kendini şarja takabilmesi için uygun çevresel yapılanmaların tamamlanması gibi pek çok gelişmeyi de beraberinde getirebilir. Belki de gelecekte şehirlere akıllı taksi durakları kurulacak ve birtakım mobil uygulamalar üzerinden bağlantıya geçilebilecek.

Sosyal dünya ile bağlantı sağlayan araç özelliklerinin geliştirilmesi

Bir düşünelim; otomobiliniz size en yakın kafeyi önerse ya da zevkinize uygun bir restoranda sizin için rezervasyon yaptırsa, nasıl olur? Ya da arkadaşlarınızla buluşma ayarlasa, arabaya bindiğinizde en sevdiğiniz dizinin kaldığınız bölümünü başlatsa? Siz keyifle buluşmalarınıza hazırlanırken veya dizinizi izleyip, müziğinizi dinlerken sizi istediğiniz yere götürse? Yani adeta bir eğlence merkezine dönüşse? Tüm bunlar, yakın gelecekte hayallerimizi süslemenin ötesine geçebilir. Bağlantılı araçlar, yani kendi internet erişimi olan ve verileri başka cihazlarla da paylaşabilen araçlar, otomobil dünyasının belki de gelecekte en çok parlayan yıldızı olabilir. Yalnızca yolculuk vadetmenin ötesinde bağlantılı araçlar, adeta kişisel mobil cihazlarımıza dönüşebilir.

Çoğu macerama tanıklık ettiğiniz Ford Mustang Mach-E de adeta benim eğlence merkezim. Araç içi iletişim ve eğlence sistemi olan Ford SYNC 4A ile konuşma, ses tanıma, kablosuz akıllı telefon entegrasyonu, sezgisel 15,5″ dokunmatik ekran ve çok daha fazlasını deneyimleyebiliyorum. Halihazırda gelişmiş teknolojinin keyfini sürebiliyor olsam da gelecekte bağlantılı araçlar bizi daha pek çok özelliği ile şaşırtacak diyebilirim.

Kısacası, otomobil dünyasının sıra dışı geleceğinde bizi bekleyen yepyeni heyecanlar var. Uçan arabalar yalnızca filmlerin unutulmaz bir parçası olarak mı hafızalarımızda kalır yoksa gerçekten de hayatımıza dahil olur mu bilinmez ama kesin olan bir şey varsa o da otomobil dünyasının hiç olmadığı kadar yenilik dolu olduğu. Kim bilir belki bir gün gökyüzünde bulutların arasında sıkışıp kaldığım bir trafikteyken size yazarım 🙂 Daha fazlası için yazılarımı ve Instagram hesabımı takip etmeyi unutmayın.

İlginizi çekebilir: Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?

Sürdürülebilir çözümlerin izinde: VitrA’dan dünyanın ilk ve tek %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabosu

‘Biricik’ dünyamız günden güne artan çevreler baskılar ve azalan doğal kaynak sorunları ile karşı karşıya. İklim krizi, küresel ısınma, atık sorunları, hava kirliliği ve daha nice çevresel sıkıntı, hem dünyamızın hem de insanlığın geleceğini tehdit ediyor. Bu nedenle, sürdürülebilir yaşam alışkanlıklarına sahip olmanın önemi her zamankinden kat ve kat daha fazla. Böylesi bir gerçekliğin farkında olan tüm endüstrilerde de yenilikçi ve çevre dostu ürünlerin geliştirilmesi oldukça büyük bir öneme sahip. Bu bağlamda VitrA, büyük bir adım atarak çevreye saygısını ve döngüsel ekonomiye olan katkısını gözler önüne seriyor.



VitrA’dan bir ilk; %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo

Çevresel ayak izlerini azaltma yolunda önemli adımlar atan VitrA, sektörün değişim öncülerinden biri olarak bizi yeni çevre dostu lavabosu ile tanıştırıyor. Dünyanın ilk ve tek %100* geri dönüştürülmüş seramik lavabosu özelliğini taşıyan bu lavabo, atık olarak kabul edilen malzemelere yeniden hayat veriyor. Yeni çevre dostu lavaboların içerik olarak yaklaşık %100’ü, kırık seramikler de dahil olmak üzere üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan oluşuyor.

VitrA’nın sürdürülebilirlik konusundaki vizyon ve öncülüğünü yansıtan bu yenilikçi ve çevre dostu lavabolarla, seramik sektöründe sürdürülebilir tasarım konusunda da yeni bir standart ortaya çıkıyor. Tasarım harikası ve fonksiyonel bir ürün olmanın ötesinde geri dönüştürülmüş seramik lavabolar, çevresel bilinç ve sürdürülebilir yaşam tarzlarını da destekleyen güçlü bir mesaj taşıyor.

%30 oranında iyileşen küresel ısınma potansiyeli

ISO 14040:2006 ve 14044:2006 standartlarına uygun yapılan Yaşam Döngüsü Değerlendirmesi sonuçlarına göre, atıkların kullanılması çevresel etkilerden küresel ısınma potansiyelini %30 oranında iyileştiriyor. Geri dönüştürülmüş lavaboların üretilmesi sayesinde, ürün başına, daha az hammadde kullanılarak %36’lık iyileştirmeyle yaklaşık 5 kilogram hammadde tasarrufu ve %38 iyileştirmeyle 2,48 Kwh elektrik tasarrufu elde edilmesi hedefleniyor.

Sadece bir lavabo olma işleviyle kalmayan, çevresel sürdürülebilirliğe yönelik geniş bir vizyonu temsil eden bu ürün, çevreye duyarlı bir gelecek için atılmış çok büyük bir adım. Eczacıbaşı Yapı Gereçleri’nin çevre dostu lavabolarla benimsediği bu üretim yaklaşımı, döngüsel ekonomiye katkıyı da en üst seviyeye çıkarıyor.

Sürdürülebilir bir gelecek için hijyenik ve şık bir ilham kaynağı

Küresel ısınma potansiyelini iyileştiren, çevre dostu bir tasarım harikası olmasının ötesinde VitrA’nın geri dönüştürülmüş lavaboları, hijyen endişesini de ortadan kaldırıyor; çünkü bu lavabolar VitrA Hygiene teknolojisiyle kaplanıyor. Bakteri gelişimini %99,9 oranında önleyen VitrA Hygiene teknolojisi sayesinde, seramik lavaboların kullanımı sırasında yüzeye bulaşan bakteriler etkisiz hale geliyor. Böylece, bir numaralı önceliğimiz olan hijyenden ödün vermeden çevre dostu seçimler yapmak da kolaylaşıyor.



Ayrıca, her zevke, her alana uygun seçimler yapmak da yine VitrA ile oldukça kolay. Bilecik, Bozüyük’teki VitrA Üretim Kampüsü’nde geliştirilen yenilikçi çözümler sayesinde üretimine başlanan bu çevre dostu çanak lavabolar, ilk olarak mat bej renkte ve 5 formda tasarlanmış olsa da VitrA’nın geri dönüştürülmüş ürün gamına yeni ürün ve renklerin eklenmesi de planlanıyor.

VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabonun hikayesi, gelecekteki çevre dostu ürünler ve teknolojiler için de büyük bir ilham kaynağı. Daha sürdürülebilir bir dünya için gelecekte atılacak tüm adımlara şimdiden ilham olduğu kesin. Siz de yaşam alanlarınızı çevre dostu bir bilinç ile şekillendirmek ve bir eşi daha olmayan dünyamızın geleceği için önemli bir adım atmak istiyorsanız hemen tıklayıp VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo çeşitlerini keşfedebilirsiniz.

* İçerik olarak yaklaşık %100’ü üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan üretilmiştir.

* Bu içerik VitrA katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlgili Makale