X

Sadelikle gelen özgürlük

Uzun süredir İstanbul’dan gitme hayalimiz vardı. Aylardır dilimizde. Niyetimiz yaza doğru artık harekete geçmekti. Sonra, bir Pazar klasiği olarak yine trafikte takılı kalınca o gün karar verdik tez zamanda gitmeye. 1 hafta sonra yola çıktık, 30 yıldır evimiz bellediğimiz şehre 700 küsur km uzaklıkta sakin bir yer bulup, ilk baktığımız eve aşık olup tuttuk. Bunu ayrıca anlatmam gerekir!

Şu anda, 1 hafta sonra ayrılacağımız evimizde, bir yandan usta duvarları boyarken ben taşınma kolilerinin arasında oturmuş şubat ayı yazımı yazıyorum. Kaleme almaya niyet ettiğim konu hayatımdaki vazgeçtiklerim ve sadeleşme yolunda attığım adımlardı. 2 yıl öncesine kadar hayatımın neredeyse tamamını kaplayan kurumsal iş hayatımı sonlandırmamla birlikte, hayat rutinim haline gelen ama beni yoran şeyleri teker teker fark etmeye ve değiştirmeye başladığım uzun bir süre oldu. Birkaç tanesinden bahsetmek istedim. Ve sonunda İstanbul’dan gidebilmemizin de bu değişimlerin hediyesi olduğunu düşünüyorum.

Dolaplar dolusu kıyafeti ne yapacaksın? 

İstifa ettikten sonra ilk iş gardıropları ayıklama işi oldu benim için. Dolabımdaki klasik  iş kıyafetlerinin çoook büyük bir kısmını dağıttım. Kalan kısmı içinse birkaç aylık süreler belirleyip telefonuma alarm kurdum. O süre içerisinde tabi ki giymediğim bir sürü parça oldu. Bu kez ikinci şansı vermedim. İçinde rahat edemediğim, hareketlerimi kısıtlayan, kullanımı zor ne var ne yoksa hepsi gitti. Bana duygusal yük olan parçaların da hiç birini elimde tutmadım. Size de olur mu bilmem, bazı kıyafetler zor geçen bir iş gününü hatırlatıyordu örneğin. Hepsiyle tek tek vedalaştım. Dolabımdan çıkarttıkça sanki içim hafiflemeye başladı. Bir gün giyerim belki diye tutmadım hiçbir parçayı.

Şimdi taşınma sırasında fark ediyorum o kadar az kıyafetim kalmış ki eskiye göre. Bir kapsül dolap değil henüz ama oldukça cesur bir ayıklama yapmışım. Azalttıkça azaltası geliyor insanın. Ve bu sefer daha dikkatli alışveriş yapmaya başlıyorsun. Gerçekten sevdiğim ve ihtiyacım olan şeyleri almaya başladım bu sayede.

Topuklu ayakkabılar da nasibini aldı bu değişimden. Toplantılar, eğitimler, yenilik hevesi vs. diye diye alınmış topuklu ayakkabılardan rahat bir iki tane ayırıp gerisini verdim. Bu konuda tarzımdan öte biraz mantığım da değişti diyebilirim. Şık olmak için topuklu ayakkabıya ihtiyaç yok bence. Nadiren giyebilirim ama artık bedenime iyi gelmeyen, yoran hiçbir şeyi sırf “ortama uygun” olur diye giymekten yana değilim.

Makyajsız asla! 

Her gün makyaj yaptığım, hatta kozmetik sektöründe çalıştığım bir hayattan tüm makyaj ürünlerimin küçük bir makyaj çantasına sığdığı bir hayata geçiş yaptığım için çok mutluyum. Her şeyden üçer beşer alırdım. Şimdi her üründen tek bir tane var ve fazlasıyla yetiyor. Zaten ömrü hayatımda bir ruju sonuna kadar tükebildiğimi hatırlamıyorum. Eskiden çekmeceler dolusu makyaj malzemem olurdu. Kimini unutmuş, kimini aldığımı bile hatırlamaz olurdum. Son kullanma tarihlerini kontrol etmek de pek yaptığım bir şey değildi. Çokluk böyle bir karmaşa yaratıyor. Şimdi neler olduğunu ve ne zaman aldığımı ezbere biliyorum. Az, öz.

Tüm bu azalma bir anda olmadı tabi. Başlarda makyajsız dışarı çıkınca biraz garip hissediyordum. Aynaya baktığımda yorgun bir yüz görüyordum ama zaman içinde bu yorgunluğu kapatmaktansa şifalandırmam gerektiğini anladım. Uyku, stres düzeyi, yemek alışkanlıkları çok şeyi değiştirdi. Çoğumuz cildimizi iyileştirmek ve güzelleştirmek adına sürekli cilde müdahale ediyoruz. Oysa bazen kendi haline bırakmak ve bedenin kendi kendini şifalandırması için ona fırsat vermek en güzeli.

Halbuki saç bakımı yaptığımı sanıyordum ben! 

Saçımda beyaz olmamasına rağmen yıllardır her ay saçımı boyatıyordum. Başlarda belki biraz hevesle ve değişiklik ihtiyacı ile yapmış olmalıyım ama yıllar içerisinde tamamen anlamsız bir rutine dönüşmüş benim için. Boyandıkça yıpranan yıprandıkça türlü bakımlarla ve ürünlerle canlandırmaya çalıştığım saç bakım rutini hem zamanımı fazlasıyla tüketen hem de ekonomik olarak bütçeme iyi gelmeyen bir hal almıştı.

Kendi orijinal saç rengimi hatırlamaz olduğumu anladığımda durmaya karar verdim. Başlarda dibi çıkan ve rengi iyice solan saçlarım için kolay yola başvurup yeniden boyatmak istediğim anlar oldu. Hatta çevreden gelen tepkiler de boyatmam gerektiğini söylüyordu ama bir müddet direndim, sabrettim.

Boyalı saç tamamen uzayıp gittiğinde saçlarımın bedenimin gerçekten yaşayan bir parçası olduğunu anladım. Boyanın ardından şampuan ve diğer tüm saç bakım ürünlerini de hayatımdan çıkartıp tamamen doğal bakım ürünlerine geçiş yapmamla birlikte değişen sadece saçım değil, hayat tarzım oldu.

Aynı sadeleşme mantığı ile bana vakit veya nakit konusunda yük olan (ayrıca boyanın cilde zararlarının neler olabileceği konusuna hiç girmiyorum burada) ve karşılığında gerçek anlamda bir şey katmayan rutinlerimden birer birer sıyrılıyordum.

Ayıp olmasın diye tutulan hediyeler!

Evi fiziksel olarak arındırma yolundaki en zor adımlardan biri bu bence. Eşyanın kendisiyle duygusal bir bağ oluşmasa bile biriken ve artık evimizde sergileyecek/saklayacak yer bulmakta zorlandığımız hediyeleri ne yapmalı?

Bazen bir hediyeyi bize veren yakınımızı sevdiğimiz için, bazen de ayıp olmasın diye, kullanmasak bile tutmaya devam ediyoruz. Ama birikiyorlar işte. Ve yük olmaya başlıyorlar. Ben nazikçe vedalaştım büyük bir kısmıyla. Konuştum tek tek hepsiyle. Sevgim eşyaların çok ötesinde. Bana yük olacak şeylerden kurtulup, daha özgür ilişkiler geliştirmeye niyet ettim.

Yakınlarımıza hediye almak istediğimizde ise tüketebilecekleri, kullanabilecekleri şeyleri hediye etmeye başladık. Güzel ve kaliteli bir şişe zeytinyağı veya şık bir kavanoz bal, kendi yaptığımız  mis gibi bir somun ekşi mayalı ekmek…

Eşimle yaptığımız aile ziyaretlerinde bir şeyler vermek istiyor annelerimiz. Kullanmayacaklarımız için hayır demeyi ve bu konuda dirençli olmayı öğrendik zaman içinde.

Artık neşe vermeyen bir eşyayı tutup kalabalıklar içinde kaybolmaktansa, eşyadan arındırılmış sade ilişkilerde keyifle geçirilen vakitler daha anlamlı olmaya başladı.

Bu yazıyı okuyan tüm arkadaşlarım için not: Zamanında size verdiğim ve size yük olan herhangi bir şey var ise, gönül rahatlığı ile hayatınızdan çıkartabilirsiniz. Dostluğumuz ve muhabbetimiz bize kalsın yeter. 🙂

Koca bir kutu dolusu fotoğrafı attım! 

Ne kadar ayıklama yaparsam yapayım basılı fotoğraflar hala çok yer kaplıyordu. Dahası bakmak istediğimde -ki bu en son ne zaman oldu hatırlamıyorum- kolaylıkla ulaşabileceğim bir yerde olmuyorlar. Derin depolama dedikleri gibi derinlerde bir yerde…

Birkaç ay önce döktüm tüm fotoğrafları ortaya. Albümlere yerleşmiş olanları da çıkarttım. Aile, ortaokul, lise vs. diye gruplandırdım.  “Hangisini atsam?” değil, “hangisini tutmak isterim?” diye bakarak seçtim. Her bir kategoriden belki 15-20 tane seçmişimdir, fazlası değil. Minicik bir kutuya sığdılar. Depoya çevirdiğimiz evlerimizi derleyip toplamak için ayırdığımız vakti sevdiklerimizle geçirebiliriz.

Tadilat gerektiren eşyalar

Sapı kopmuş bir çanta, bozulmuş bir elektronik cihaz, daraltılacak bir kıyafet… Sizin evinizde de var mı bunlardan? Bunları oldukları yere geri koyup “fırsat bulunca yaptırırım” deyince oldukları yerde kalmaya devam ediyorlar maalesef.

Ben kendime şu soruları sordum; “Gerçekten bu eşyayı kullanmak istiyor muyum?”, “Tadilat yaptıracak kadar seviyor muyum?” “İhtiyacım var mı?”, “Astarı yüzünden pahalı olacak mı?”

Bu sorular neticesinde tadilat yaptırma konusunda ikna olduğum parçaları ayırıp gerisini attım. Ayırdıklarımı da poşetleyerek arabaya indirdim ve neler olduğunun ufak bir liste yapıp cüzdanıma koydum. Dışarıda olduğum günler bir terzinin önünden geçerken aklıma gelen pantolonum artık yanımda. 5 dakika durup işimi halledebiliyorum. Bu şekilde yavaş yavaş eridiler.

Evde kırık ve bozuk eşyaların bize enerji olarak da iyi gelmediğine, tıkanıklıklar oluşturduğuna inanıyorum.

Dağ gibi biriken e-postalar: 

Fiziksel olarak yer kaplamasa da dijital şeyler de fazlasıyla insanı yorabiliyor. Dolup taşan bir e-posta çok fazla dikkat dağıtıyor ve zaman öldürüyor. İş mail adresleri için bir şey diyemem elbette ama o yetmezmiş gibi bir de şahsi mail hesaplarının yoğunluğu insanı bitiriyor.

Tek bir e-posta adresine karar verdim ve hızlıca önemli olan şeyleri buraya taşıdım. Önemli üç beş şeyi klasörledim ve geri kalan herşeyi sildim. Bu, ara ara yaptığım bir şeydi zaten. Dijital olduğu için yer kaplamıyor, neden sildin diyebilirsiniz. Elle tutulamayacak bir şey bile olsa zihnimi meşgul etmesini istemedim. Sevmiyorum yıllar öncesinden kalma, işlevsiz yazışmaları. Çok az ve ihtiyacım olacak kadarını tutuyorum. Gerisi hep çöp gibi geliyor bana!

Takip etmediğim, okumadığım, artık ilgimi çekmeyen bütün üyeliklerden/aboneliklerden çıktım. Artık önemli mailleri önemsizler arasında kaçırmak ve gereksiz yere vakit harcamak yok!

Aynı şey bilgisayarım ve hard diskim için de geçerli. Boş bir masaüstü, sürekli güncel tutulan bir sık kullanılanlar listesi, klasörlenmiş az öz dosyalar tam benlik. Ruhum dinleniyor sanki.

Cüzdana sığmayan kartlar:  

Kazandığından fazlasını harcamaya teşvik edici oluyor kredi kartları. Ödediğimiz şeyin para değil hayatımız olduğunu anlamam aylarımı aldı. Aldığım maaşın bereketinin kalmadığı, sürekli borçluyum psikolojisinin hakim olduğu bir hayat gerçekten çok yorucuydu.

Zenginliği belirleyen şeyin ne kadar kazandığın değil, ne kadar harcadığın olduğunu öğrenmiş oldum. 1 tane kredi kartım hariç geri kalanları kapattırdım. Ve çoğu zaman nakit harcama yapmaya çalışıyorum. Bunun ne kadar özgürleştirici bir şey olduğunu bilmiyordum.

Bir de mağazaların indirim ve üyelik kartları var. Cüzdana sığmayacaklardı artık! Daha pek bir faydasını görmedim bu kartların. Hepsini kırıp attım aylar önce. Bilmem ne kadar puan ve en özel avantajlarıyla dolu hiç bir mağaza kartını almıyorum kesinlikle. Hepsinin, beni sıyrılmaya çalıştığım bu çarkın içinde tutan birer bağ olduğunu düşünüyorum.

Telefon temizliği! Rehberde ismi olan ama hatırlamadığınız kişiler:

Bu epey vakit alan ve bir o kadar da hafifleten bir temizlik oldu. Kullanmadığım veya çok az kullandığım tüm uygulamaları kaldırdım. Binlerce fotoğrafı temizledim. Büyük bir kısmı çöpmüş zaten. Saklamak istediklerimi de bilgisayarıma transfer edip düzenledim. Tabi ki telefon rehberimi de temizledim. En çok bu kısmı sevdim!

Biriken Whatsapp konuşmaları da sıklıkla temizlediğim bir kısım. Zaman içinde yine birikiyor tabi ki, tüm bu ayıklama işini hala belirli aralıklarla yapıyorum. İşlevini yitiren gruplardan da müsade ile çıkarım.

Dijital bile olsa bana yük olan ve enerjimi emen hiç bir şeyi tutmak istemiyorum. Geçen hafta Mahmut Tuncer’in bir cümlesini duydum televizyonda; “Kime ne faydası var?”  İkilemde kaldığımız her şey için bu etkili soruyu kendimize sorabiliriz bence. 🙂

Sosyal medya hesapları: 

Gerçekten hepsine ihtiyacımız var mı? Bir zamanlar açtığım artık aktif olarak kullanmadığım hesaplar vardı. Hem hesaplarımı sildim, hem de uygulamaları telefonumdan kaldırdım. Hatta kullanmaya devam ettiğim hesaplarımdaki tüm mesajları ve eski şeyleri de temizledim. Çok düşünmeden, hızlı hızlı yapmak lazım. Yoksa onca şeyin arasında kayboluyor insan. Durduk yere yorgunluk ve baş ağrısı…

Telefonla geçen saatler: 

Yatarken telefonum hep baş ucumda ve sesi açık olurdu. Hatta bir dönem yastığımın altına bile koyuyordum. Doktorluk gibi bana her daim ulaşılması gerekli olan bir mesleğim yoktu ama yine de iş hayatında her daim ulaşılabilir bir insan olman gerekir gibi bir algı var biraz. Hatta bir ara bir adet şirket telefonum, bir adet özel telefonum vardı. Tam bir kabus!

Uzun süredir tek telefon kullanıyorum. Bir ara kırılan telefonumun yerine yenisini almam gerekti eski alışveriş alışkanlıklarım devam etseydi gidip Iphone’un son modelini alır, aylarca taksit öderdim kesin. İhtiyacımı karşılayacak kadar özellikleri olan bir akıllı telefon aldım ve bozulmadığı sürece uzun yıllar kullanmak istiyorum.

Ve tabi ki yatarken kesinlikle salonda bırakıyorum. Hatta wifi ve mobil veriyi kapatıyorum. Eskiden asla kapanmayan telefonumu ara sıra tamamen kapatıp, o saatler içinde her ne ile ilgileniyorsam kendimi ona veriyorum. Bunun bu kadar iyi geleceğini tahmin etmezdim!

Sosyal medya seçimleri: 

Sosyal medya hesaplarımızda yüzlerce hatta binlerce kişiyle temas halindeyiz. Her gün farklı hayatları yakından izleyebiliyoruz, kendi hayatımızı da istediğimiz ölçüde paylaşıyoruz. Zaman zaman beni de yoruyor ve üzüyordu bu çılgın tempo. Kendi hayatımı kaçırıyormuşum gibi bir hisse kapıldığım anlar oluyordu o ekrana bakarken.

Ancak ekranda neyi izleyeceğimizi de tıpkı televizyon kanalı seçer gibi seçme şansımız var. Her gün neyi izlemek, görmek, okumak istiyorsan ona yönelebilirsin. Diğer türlü, herhangi bir televizyon kanalını açıp karşısına geçip saatlerce çıkan çer çöp ne varsa zihnini bunlarla doldurmaya dönüyor iş.

Özellikle enerjimi aşağı çeken, beni bunaltan, yoran paylaşımları/kişileri takip etmeyi bırakıyorum. Bu tanıdığım birileride oluyor zaman zaman. Veya iyi niyetli olmadığını hissettiğim bir yoruma/mesaja açıklama yapmak için kendimi yormuyorum. Güzellik üreten, iyi niyet gösteren, anlayışımı genişleten, beni büyüten şeylere odaklandıkça diğer uçtakilere zaten vakit kalmıyor.

Hayat seçimlerdir:

Tüm bunlar kocaman bir hayat tecrübesinin minnacık birkaç parçası. Ancak günlük hatta anlık seçimlerimle hayatımın bütününün şekillendiğini biliyorum. Kendi sadeleşme tecrübemde yavaşladıkça kendimi ve tercihlerimi daha iyi izler oldum. Bu da hayatımı ilmek ilmek inşaa etmek için emek harcamam gerektiğini öğretti bana.

Yanında olmayı, okumayı, dinlemeyi, izlemeyi, paylaşmayı, bulunmayı, uğruna para, zaman ve enerji harcamayı seçtiğimiz tüm seçimlerimizle biz, biz oluyoruz. “Ben, benim ve etrafımdakilerin toplamıyım” diye bir söz okumuştum. Ne güzel özetlemiş değil mi?

Farkındalıkla, sadelikle, neşeyle ve gönlümüze göre günlerimiz olur inşallah.

Sevgiyle.

Seval

Seval Yılmaz: İstanbul’da doğdum, büyüdüm. Üniversiteyi Eskişehir’de okudum. Bir süre İspanya’da yaşadım. Uzun yıllar sivil toplum kuruluşlarında ve firmalarda eğitmenlik yaptım. Şimdilerde ise boyaların ve renklerin büyülü dünyasındayım. Çizip boyadıklarım ve tasarladıklarım, aşkla yürüdüğüm bir yola dönüştü. Çalışmalarımı @miniminidesign instagram hesabından görebilirsiniz. Kendimi bildim bileli yazı yazarım. Son zamanlarda hayata dair, her telden yazdığım yazılarım bir araya geldi ve www.sevalyilmaz.com oluştu. Hayatı sade yaşamayı, az eşyayı, yogayı, temizlik ve bakım ürünlerimi kendim yapmayı, fotoğraf ve video çekmeyi, kamp kurmayı, denizi ve ormanı, her mevsimi, öğlen kestirmelerini ve gün ortası kahvesini, işini aşkla yapan insanları seyretmeyi ve insan hikayeleri dinlemeyi, doya doya yaşamayı, insan olmayı, içinde güzellik, naiflik ve aşk olan her şeyi çok seviyorum.

Hayatın küçük tatlı sürprizlerini L’Occitane Almond Shower Oil ile yakalayın

Hayat, beklenmeyen güzelliklerle dolu bir dans gibi; eğer görmeyi, fark etmeyi bilirsek hayatın şaşırtıcı güzellikteki tatlı anlarını sık sık yakalayabiliriz. Bazen uzun zamandır görmediğimiz bir arkadaşımızla yolda karşılaştığımız, bazense tatlı bir yağmurun ardından çıkan gökkuşağını gördüğümüz o ‘an’da gizli olabilir mutluluk. Bu, beklenmedik ama her zaman iyi hissetmemizi sağlayan hoş sürprizler, hayatın şaşırtıcı güzellikteki anlarından yalnızca birkaçı olsa da tüm gün yüzümüzü güldürmeye yetebilir.



Yakalamak için istekli olursak hayatın monoton akışına biraz olsun ara vermemizi sağlayan ve yaşamın ne kadar büyüleyici olduğunu hatırlatan pek çok tatlı sürpriz bulabiliriz. Tıpkı L’Occitane Almond Shower Oil’in su ile buluştuğunda yağ kıvamından köpüğe dönüşen sürprizli formu gibi.

Sürprizlerle dolu keyif veren bir deneyim

Mutluluk veren, keyif dolu ve sürprizli anlar dediğimizde şüphesiz ki kendimize ayırdığımız zamanların önemi ve yeri çok büyük. Çünkü, günlük hayatın koşturması içerisinde kendimizi şımartabildiğimiz, bedenimizin ve zihnimizin ihtiyaçlarını karşılayabildiğimiz bu özel anlar, monotonluğun içinden bize göz kırpan küçük sürprizler gibi. Özellikle de kişisel bakım ritüellerini taçlandıran L’Occitane Almond Shower Oil ile sürprizlerin hiç sonu yok. Bu özel duş bakım yağı, suyla buluştuğu anda değişen formu ile bize sıradan görünen anları bile özel kılan küçük sürprizler sunuyor.

Almond Shower Oil’in içeriğindeki badem yağı, su ile birleştiğinde anında yoğun keyif verici bir köpüğe dönüşüyor, bize de tatlı küçük sürprizlerle dolu dokunuşların cildimizde bıraktığı o yumuşacık etkinin keyfini sürmek kalıyor. Tabii, o tatlı ve küçük sürprizler Badem Duş Yağı’nın yalnızca köpüren özel formülünde saklı değil, kokusu da bambaşka bir heyecan.

Kokuların duyuları harekete geçiren büyülü dünyası

Bazen sizin de bir kokunun esintisiyle geçmişe doğru kısa bir yolculuğa çıktığınızı hissettiğiniz oluyor mu? Kabul edelim, hayatın içindeki tatlı sürprizli anlarda kokuların da etkisi oldukça büyük. Belki çocukluğunuzdan keyifli bir anı hatırlatan nostaljik bir koku, belki gençliğinizde kullandığınız eski bir parfümün rüzgarla karışmış hali, belki de taze biçilmiş çimlerin havada dağılan dansı… Kokular da sürprizli anların başrol oyuncusu olabiliyor.

Tıpkı, Almond Shower Oil’in tatlı bademin mis kokusunu cildimizde bırakması gibi. Üstelik vegan içeriği ile tüm cilt tiplerine de uygun olan bu bakım yağı, duyuları harekete geçiren büyülü bir dünyanın da kapısını aralıyor. Hayatın bitmeyen telaş ve karmaşasında her şeyden biraz da olsa uzaklaşıp, o büyülü dünyaları keşfetmek hepimizin ihtiyacı değil mi? Daha fark edilmeyi bekleyen onca tatlı sürpriz varken…

Şaşırtıcı üçlü etki

Köpüren özel formül, büyülü dünyalara açılan mis badem kokusu, tabii bir de şaşırtıcı üçlü etki. L’Occitane Almond Shower Oil ile hayatın sürprizlerle dolu anlarını yakalamak çok kolay. Özel vegan formülü, cildi hem temizliyor hem nemlendiriyor hem de onarıyor. Bu üç etkiyi bir arada bulabilmek de en tatlı sürprizlerden biri.

Badem Duş Yağı, özel köpük yapısı ile cildi temizliyor, içeriğindeki omega 6 ve 9 bakımından zengin tatlı badem yağı ve üzüm çekirdeği yağı ile ilk kullanımda nemlendirme etkisi sağlıyor ve cildi besleyerek ışıl ışıl bir görünüme kavuşturuyor.

Elbette, hayatta daha yakalanmayı bekleyen pek çok şaşırtıcı tatlı an var. Bazıları, bir anda karşımıza çıksa da bazen de bu anları biz yaratabiliriz. Bakım rutinlerimize L’Occitane Almond Shower Oil’i eklemek, tanımadığımız birine iltifat etmek ya da sevdiğimiz birine uzun zamandır istediği bir şeyi satın almak, hayatımızda o tatlı sürprizleri artırmaya ve yaşamın keyfini doyasıya çıkarmaya yardımcı olabilir.

Hiç vakit kaybetmeden birinden başlamak istiyorsanız hemen tıklayıp sürprizlerle dolu L’Occitane Almond Shower Oil dünyasını keşfedebilirsiniz.

Sıra dışı bir gelecek: Otomobil dünyasında bizi neler bekliyor?

Teknolojinin, yapay zekanın ve çevre bilincinin hızla geliştiği günümüzde otomotiv dünyası da bu gelişmelerden geri kalmıyor ve inovasyonlarla ve merakla dolu bir sektöre dönüşüyor. Son yıllarda elektrikli araçlar, otonom sürüş özellikleri, akıllı yol çözümleri gibi konularla pek çok gelişime imza atan otomobil dünyasında gelecekte bizi daha nelerin beklediği büyük bir merak konusu. Hepsi çok heyecan verici olsa da en çok merak edilen sorulardan ve benim de heyecanla beklediğim gelişmelerden biri; uçan arabaların hayatımıza girip girmeyeceği 🙂 Uçan arabalar yakın zamanda hayatımıza dahil olur mu bunu bilmiyorum ama otomotiv endüstrisinin geleceği hakkında kendi perspektifimden ele alacağım pek çok konu var. Gelin, benim de bir parçası olduğum bu sıra dışı gelecekte bizi neler bekliyor olabilir birlikte bakalım.



Elektrikli otomobillerin hızlı yükselişi

Geçtiğimiz yıllarda pek çok otomobil markası, yakın gelecekte elektrikli araç üretimine ağırlık vereceğini açıklamıştı, hatta dünya çapında tamamen elektrikli araç üretimine geçmeyi planladığını belirten markalar da var. Elektrikli araçların hayatımıza dahil olması çok yeni bir gelişme olmasa da yaygınlaşması ve popülerliğinin artması son zamanlarda daha bir artış gösterdi. Gelecekte de elektrikli araçların üretiminin ve kullanıcısının artması sektörünün en beklenen gelişmeleri arasında.

Bildiğiniz gibi ben de elektrikli otomobil tutkunlarından biriyim ve sık sık sizlerle Instagram hesabımdan %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E ile olan maceralarımı paylaşıyorum 🙂 Konumuza dönecek olursak; fosil yakıt tüketimini azaltmak ve karbon emisyonlarını düşürmek için ülkelerin elektrikli araç kullanımına yönelik teşviklerini artırması da beklenenler arasında. Ayrıca, batarya teknolojisinde yeni ilerlemeler, elektrikli araçların menzillerinin artırılması, şarj altyapılarının geliştirilmesi de yine yakın gelecekte bizimle olacağa benziyor.

Sürdürülebilir ve çevre dostu çözümler

Elektrikli araçların yükselişi, otomobil dünyasının geleceğinde beklenen tek çevreci haber değil. Doğa dostu yaklaşımlar ve sürdürülebilir çözümlerle dolu yenilikler de ufukta. Pek çok sektörün son yıllarda önemli bir gündem maddesi haline gelmiş olan çevre bilinci, otomotiv dünyası için de önemli bir konu. Geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilen iç dizayn ekipmanları, doğa dostu kumaşların kullanımı, üretim aşamasında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, daha az karbon salımı yapan motor teknolojileri ve daha nice gelişme, otomotiv dünyasının beklenenleri arasında.

Sektörde yeşil devrim adını verebileceğimiz daha pek çok gelişmenin damga vurması da olası. Araçların iç tasarımdan üretim süreçlerine kadar geniş bir yelpazede sürdürülebilir çözümler, otomobillerin gelecekteki dünyasını ve tabii ki dünyamızı taçlandıracak gibi. Bir çevreci olarak hızla yaygınlaşmasını görmek istediğim gelişmelerden birisi kesinlikle sürdürülebilir çözümler.

Otonom sürüş özelliklerinde ilerlemeler

Ve tabii ki otonom sürüş özelliklerinden bahsetmemek olmaz. Beni belki de en çok heyecanlandıran konulardan bir diğeri. Hani şu sürücüsüz giden otomobiller var ya, işte tam da onlardan bahsediyorum. Yakın bir gelecekte belki de araçların şoför koltukları hep boş kalacak. Olamaz mı? Bu, çok gerçekçi bir senaryo olmasa da şu an için benzer senaryolarla sık sık karşılaşacağız gibi. Çünkü pek çok dünya devi otomobil ve teknoloji firması, otonom araçlar alanında büyük yatırımlar yapıyor. Ancak, tam otonomiye ulaşmak için biraz daha geleceği beklemek gerekecek. Çünkü birtakım zorlukları aşabilmek için yeni teknolojilerin geliştirilmesi bekleniyor.

Özellikle büyük şehirlerdeki yoğun ve karışık trafik senaryoları, yasal düzenlemeler, kişisel hakların korunması, uygun yol ve altyapı çalışmalarının tamamlanması gibi pek çok faktör var. Yine de bu konudaki çalışmaların hız kazanması ve otonom sürüşün farklı seviyelerinin piyasaya sürülmüş olması, otonom sürüş teknolojilerinin potansiyelini gösteriyor. Gelecekte tam otonom seviyeye de erişilmesi mümkün.

Otonom özelliklerin yanı sıra farklı sürüş modları da ufukta. Hatta, ben şimdiden %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E  ile bu modları deneme fırsatına sahibim 🙂 Mustang Mach-E, sürüş deneyimini kişisel isteklere göre uyarlıyor; Aktive, Whisper ve Untamed modları sayesinde motor seslerini, ortam aydınlatmasını ve hatta aracın tepki verme hızını kişiselleştirmek mümkün. 

Akıllı şehirlerin kurulması

Otonom sürüş özellikleri, farklı sürüş modları, otomobil ve yapay zeka teknolojisindeki gelişmeler, yalnızca bireysel kullanımla sınırlı kalmayacak muhtemelen. Ve önemli bir toplumsal gündem haline de gelecek. Bu da akıllı şehirler gibi bir konseptin hayatımıza girmesi anlamını taşıyabilir. Şehirlerin, otomobillerin geleceği ile ne ilgisi var ki diye düşünmeye başlamadan hemen araya gireyim. Eğer başta otonom sürüş özellikleri olmak üzere otomobiller kendi başlarına -bir sürücünün aracı sürmesine ihtiyaç kalmaksızın- yolda gidebilecekse, bu şehirlerin de birtakım düzenlemelerden geçmesi anlamını taşıyor. Yollardaki alt yapı çalışmalarının bu doğrultuda düzenlenmesi, akıllı şarj istasyonlarının kurulması ve otonom araçların kendi kendini şarja takabilmesi için uygun çevresel yapılanmaların tamamlanması gibi pek çok gelişmeyi de beraberinde getirebilir. Belki de gelecekte şehirlere akıllı taksi durakları kurulacak ve birtakım mobil uygulamalar üzerinden bağlantıya geçilebilecek.

Sosyal dünya ile bağlantı sağlayan araç özelliklerinin geliştirilmesi

Bir düşünelim; otomobiliniz size en yakın kafeyi önerse ya da zevkinize uygun bir restoranda sizin için rezervasyon yaptırsa, nasıl olur? Ya da arkadaşlarınızla buluşma ayarlasa, arabaya bindiğinizde en sevdiğiniz dizinin kaldığınız bölümünü başlatsa? Siz keyifle buluşmalarınıza hazırlanırken veya dizinizi izleyip, müziğinizi dinlerken sizi istediğiniz yere götürse? Yani adeta bir eğlence merkezine dönüşse? Tüm bunlar, yakın gelecekte hayallerimizi süslemenin ötesine geçebilir. Bağlantılı araçlar, yani kendi internet erişimi olan ve verileri başka cihazlarla da paylaşabilen araçlar, otomobil dünyasının belki de gelecekte en çok parlayan yıldızı olabilir. Yalnızca yolculuk vadetmenin ötesinde bağlantılı araçlar, adeta kişisel mobil cihazlarımıza dönüşebilir.

Çoğu macerama tanıklık ettiğiniz Ford Mustang Mach-E de adeta benim eğlence merkezim. Araç içi iletişim ve eğlence sistemi olan Ford SYNC 4A ile konuşma, ses tanıma, kablosuz akıllı telefon entegrasyonu, sezgisel 15,5″ dokunmatik ekran ve çok daha fazlasını deneyimleyebiliyorum. Halihazırda gelişmiş teknolojinin keyfini sürebiliyor olsam da gelecekte bağlantılı araçlar bizi daha pek çok özelliği ile şaşırtacak diyebilirim.

Kısacası, otomobil dünyasının sıra dışı geleceğinde bizi bekleyen yepyeni heyecanlar var. Uçan arabalar yalnızca filmlerin unutulmaz bir parçası olarak mı hafızalarımızda kalır yoksa gerçekten de hayatımıza dahil olur mu bilinmez ama kesin olan bir şey varsa o da otomobil dünyasının hiç olmadığı kadar yenilik dolu olduğu. Kim bilir belki bir gün gökyüzünde bulutların arasında sıkışıp kaldığım bir trafikteyken size yazarım 🙂 Daha fazlası için yazılarımı ve Instagram hesabımı takip etmeyi unutmayın.

İlginizi çekebilir: Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?

Güne lezzetli bir başlangıç için kahvaltılık tarifler

Ne demiş şair; kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı. Sizce de öyle değil mi? Günün ilk öğününün, bize gün boyu yetecek kadar neşe ve enerji kaynağı olması gerekmiyor mu? İster sabahın çok erken saatlerinde ister öğlene yakın olsun, fark etmez; günün ilk öğünü her zaman çok önemli. Çünkü günün geri kalanını etkileyen, o günün ne kadar kaliteli bir gün olduğunu belirleyen en önemli faktörlerden biri; güne neler yiyerek başladığımız…



Ancak hepimiz biliyoruz ki, klasik kahvaltı tarifleri zamanla sıkıcı hale gelebiliyor. Yumurta, peynir, zeytin güzel bir başlangıç olsa da her gün aynı şeyleri yemek hayatlarımızda monotonluk yaratabiliyor. Dolayısıyla biraz daha yaratıcı alternatiflere ihtiyacımız var. Ama bir yandan da yoğun tempomuza ayak uydurabilmek için pratik ve besleyici olmalı. Tabii lezzetten de ödün vermek olmaz. İşte tam da bu noktada lezzeti ile, pratikliği ile, besleyiciliği ile kahvaltıların yıldızı müsli karşımıza çıkıyor. İşte müsli kullanarak hazırlayabileceğiniz lezzetli ve sağlıklı kahvaltılık tarifler:

Müslili Ekmek

Eğer kahvaltıda değişiklik yapmak ve lezzet ile besleyici değeri bir arada sunan bir alternatif arıyorsanız, müslili ekmek tam size göre. Klasik ekmek tariflerine göre çok daha zengin ve doyurucu bir seçenek sunan bu kahvaltılık tarifi, aynı zamanda çok daha lezzetli, çok daha eğlenceli. Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli’nin içeriğindeki kızılcık, kuru üzüm, elma ve marakuyalı özel karışım sayesinde enerjik bir sabaha doyurucu dilimlerle merhaba diyebilirsiniz.

Malzemeler:

Hamuru için:

  • 1 su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 2-3 tatlı kaşığı Dr. Oetker Aktif Maya
  • 0,5 çay bardağı süt
  • 4-4,5 su bardağı un
  • 0,5 çay bardağı toz şeker
  • 1 su bardağı ılık süt
  • 1 yumurta
  • 100 gram yumuşak margarin

Üzeri için:

  • 2-3 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 yemek kaşığı su

Hazırlanışı:

  • Mayayı bir kaseye alın ve üzerine yarım çay bardağı ılık sütü ilave edin. Kaşık ile birkaç kez karıştırıp 10-15 dakika bekletin.
  • Unu derin bir kaba eleyin ve üzerine beklettiğiniz mayayı ilave edin. Toz şeker, süt, yumurta ve margarini ilave edip iyice yoğurun. Üzerini kapatıp ılık ortamda 40-45 dakika bekletin.
  • Süre sonunda mayalanan hamura 1 su bardağı meyveli müsliyi ekleyin ve yoğurun. Hamuru yuvarlayıp pişirme kağıdı serilmiş fırın tepsisine alın. Üzerine su sürüp meyveli müsli serpin ve 20 dakika bekletin.
  • Fırını belirtilen dereceye ayarlayıp ısınması için önceden açın. (Alt-üst pişirme: 170 °C, Turbo pişirme: 160 °C)
  • Hamurun üzerini keskin bıçak ile 3-4 yerinden 1 cm derinliğinde kesin ve 25-30 dakika pişirin.
  • Fırından çıkarıp soğutun. Dilimleyerek servis yapın.

Çikolatalı Çıtır Smoothie Bowl

Kahvaltıda kendinizi şımartmak ve güne ‘bomba’ gibi başlamak istiyorsanız, tatlı bir kahvaltılık tarifi tam size göre olabilir. Çıtır tahıl ve çikolata parçacıkları içeren Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli ile çok pratik ve çok lezzetli bir kahvaltılık bowl hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • 2 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli
  • 1 adet olgun muz
  • ½ avokado
  • 1 yemek kaşığı kakao tozu
  • 1 su bardağı badem sütü

Hazırlanışı:

  • Olgun muzu, avokadoyu, kakao tozunu ve badem sütünü blender’a alın. Pürüzsüz bir kıvam alana kadar yüksek hızda karıştırın.
  • Elde ettiğiniz smoothie karışımını bir kaseye aktarın ve kahvaltılık bowl için tabanı hazırlayın.
  • Smoothie tabanın üzerine çıtır çıtır Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli’yi ekleyin. Ve harika kahvaltı kaseniz hazır.

Portakallı Muzlu Müslili İçecek

Kahvaltılarınızı bir sonraki seviyeye taşımaya hazırsanız, Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli ile tanışın. Bu benzersiz müsli, sadece lezzetiyle değil, aynı zamanda sağlık açısından sunduğu faydalarla da kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olmaya aday. Hem lif hem de Vitamin B1, demir ve magnezyum gibi önemli besin öğeleri açısından zengin olan bu müsli ile harika bir kahvaltılık içecek hazırlayabilir, güne başlarken ihtiyacınız olan enerjiyi ve besinleri alabilirsiniz:

Malzemeler:

  • 50 g Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli
  • 1 poşet Dr. Oetker Şekerli Vanilin
  • 2 adet muz
  • 2-3 dilim ayıklanmış ve zarları çıkarılmış portakal dilimleri
  • 2 su bardağı buzdolabında soğutulmuş süt
  • 2 yemek kaşığı bal

Hazırlanışı:

  • Muzları soyup iri parçalara kesin ve mutfak robotuna alın.
  • Üzerine portakal dilimleri, süt, bal ve şekerli vanilini ilave edip meyveler ezilinceye kadar karıştırın.
  • Hazırladığınız içeceği bardaklara alın. Üzerlerine çıtır müsliyi ekleyip kaşık ile karıştırın.
  • Buzdolabında 30 dakika bekletip servis yapın.

Meyveli Mini Kahvaltılık Muffin

Güne başlarken modunuzu yükseltecek, enerjinizi yerine getirecek ve ihtiyacınız olan besin öğelerini almanızı sağlayacak ve tüm bunları yaparken de eğlenceli bir hale çevirecek muffinlere kim hayır diyebilir ki… Siz de demezseniz, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ile harika bir kahvaltılık hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • ½ su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 paket Dr. Oetker Hamur Kabartma Tozu
  • 1 su bardağı tam buğday unu
  • 2 yemek kaşığı bal
  • ½ su bardağı süt
  • 1 yemek kaşığı tereyağı
  • 1 adet yumurta
  • 1 adet mini muffin tepsisi

Hazırlanışı:

  • Fırını 180 derecede önceden ısıtın ve mini muffin tepsisini yağlayın.
  • Bir kasede tam buğday unu, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ve kabartma tozunu karıştırın.
  • Başka bir kapta süt, eritilmiş tereyağı ve yumurtayı çırpın. Islak malzemeleri kuru malzemelerin üzerine dökün ve karıştırın.
  • Hazırladığınız kek harcını mini muffin kalıplarına eşit miktarda bölün. Her bir kalıbı üçte iki oranında doldurmanız yeterli olacaktır, böylece kabardığı zaman da yeteri kadar alan kalacaktır.
  • Yaklaşık 20 dakika kadar pişirdikten sonra fırından çıkarın, birkaç dakika beklettikten sonra servis edebilirsiniz.

Bonus: Çabasız ve lezzetli kahvaltılar

Eğer daha hızlı bir şekilde lezzetli, pratik ve doyurucu kahvaltılık tarifler hazırlamak istiyorsanız, fazla çaba harcamadan da eğlenceli kahvaltılar yapabilirsiniz. Müslinizi ister sütle ister yoğurtla karıştırın; üzerine meyve, bal, biraz da kuruyemiş ekleyin ve voila! Enfes kahvaltınız hazır… Ama bir dakika; zaten eklenmişi var 🙂 Dr. Oetker Vitalis’in lezzetli, doyurucu ve sağlıklı dünyası ile klasik kahvaltılar yerine daha enerjik tariflerle güne başlayabilirsiniz.

Sağlıklı ve dengeli beslenmeyi, ‘sıkıcı’ kalıplardan çıkarmak ve her güne büyük bir neşe ile başlamak istiyorsanız Dr. Oetker Vitalis, kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olacak. Üstelik sadece kahvaltılarınızın da değil; ara öğünlerinizde de lezzetli atıştırmalıklar olarak tüketebilirsiniz. Bu çıtır lezzetler, gününüzün her saatine enerji ve neşe katacak!

Siz de Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’in Multi Meyveli Çıtır Müsli, Bal Bademli Çıtır Müsli ve Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli çeşitlerinden dilediğinizi seçebilir, güne en sevdiğiniz lezzetle harika bir başlangıç yapabilirsiniz.

*Bu yazı Dr. Oetker katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlgili Makale