Sabitliğin sonsuz hapsi: Cesaretle yeninin içinde çırak olmaya ne kadar gönüllüsün?

Bana her baktığında kendini göreceksin. Aynaya her baktığında, beni göreceksin. Bana ne yaptığını göreceksin. Kendi gözlerinin içinde, benim acımı göreceksin. Günler geçecek, taş kaplamadıysa vicdanın aynaya bakmayacaksın. Çünkü her baktığında kendi gözlerin dışında her şeyi göreceksin. O kadar çok dağıtacaksın ki ruhunu diğerlerinin alacaklarına, her gün yeni bir kurban ile kendini hayatta tutacaksın. Ben dediğin bir kabuktan, bir korkuluktan ibaret olarak kalacak. Sonra ona bakmaya başlayacaksın, daha fazla ruhu içine alacak kadar parlak ve süslü mü? 

Hayatta kalmak için muhtaç olduğun avlara hazırlayacaksın kendini…

İçeride cılız bir ses uçurumdan aşağı düşerken takılacak dikkatine. Karnında tarifsiz bir ağrı, ruhundan bir damla daha doğmadan düşecek, sen sadece yok saymaya çalışacaksın. 

Böyle olacak yok oluşun. 

Gözler önünde, hep istediğin gibi…

Cesaret edemediğimiz, karşısında duramadığımız, dimdik olmak yerine bir yılan gibi sıvıştığımız, kapatmadığımız her olayın sonunda ruhumuzdan bir parça veririz karşımızdakine ve bir parça alırız içimize. Biz her ne kadar alma-verme dengemizi manuel kurmaya çalışsak da, evren almadan vermez. Her zaman bir değiş tokuş vardır. Biz farkında olalım ya da olmayalım.

Bu yüzden cesaret, gövdemizi göstermek için değil saf kalmak için gereklidir. Kendi alanımızda sadece kendi enerjimiz ve saf görüşümüz için şarttır.

Yaşamdaki zorluklar bizlerin kendi alanları içindeki hakimiyetini, herhangi bir dış güce bağlanmadan gösterebilmesi için oradaki kasların güçlenmesi için tasarlanmış bir oyun içindedir.

Kendi saflığını koruyamayanlar, dışarıdaki enerjilere bağımlı olurlar.

Dedikodular, manipülasyonlar, yalanlar, söylenmeyen gerçekler, dürüst olmayan tavırlar, kişisel ajandalar her ne sebeple olursa olsun enerji kaçağı yaşadığımız yerlerdir.

Saflığa ve yüksek titreşime giden yollar, katı toprak insanlarının kolaylıkla bırakamadığı derslerden geçer. Toprak insanları, ezberlenmiş bilgiye, diğerlerinin gücüne, hükmetmeye, sırlara, toprak altının gizine bağımlıdırlar. Dürüstlük yerine kaçışı, özgürlük yerine hükmü kural edinirler ve güç onlar için sabitliktir.

Değişkenlik ise gök insanlarının bilgisidir. Onlar açıkta ve hafiftirler. Sır yoktur, tutunma yoktur. Hükmetme yoktur, hakimiyet vardır.

Her şeyin etrafında, içinde ve dışındadırlar. Hallere göre şekil alır, varlıklar üzerinde yaptırımda bulunmazlar ve kendi içlerinde diğerlerinin enerjisini taşıyamazlar. Kolay manipüle edilirler ve kolay kendi hallerine geri dönerler.

Manipülasyon ile deneyimlere dahil olur ve bir sülük gibi tüm konuyu içlerine çektikten sonra o programdan düşerler. Tecrübe ettiklerini sindirinceye kadar toprak insanlarına yakın titreşimde kalıp, bilgiyi absorbe ettikten sonra tekrar yükselir ve dönüşürler.

İnsanın evrimi, topraktan göğe doğru giderken, görünmez alışkanlıklarımız, sabit fikirlerimiz, suçlayıcı zihnimiz, sorumluluk almayan hallerimiz, dürüstlükten kaçışlarımız, bizlerin evrim sürecimizi zorlaştıran hikayelerdir. 

Sistem, yeniye doğru giderken bizi eskinin kollarından söküp alıyor. Bazılarımız bu ayrılıkta sabitliklerine tutunurken, bazılarımız cesaretle yeninin içinde çırak olmaya gönüllü oluyor. Ve böylece ayrışıyor dünyalar ve sistemler. Böylece yaşanıyor geçişler. 

Ve paçamızdan tutuyor toprak insanlarının hükmetmeye dair biatlarının şehveti. “Gitme burada kal! Senin enerjin olmadan ben yok oluyorum.” diyor. 

Değersizliğine inanmış olanlar, bunun bir değer görme olduğunu, hükmedenlerden beslendiklerini, desteklediklerini sanarak  onları kendi ruhları ile  beslemeye devam ediyorlar.

Yeniliğin coşkusunu bilmeyen ve cesareti gösteremeyenler burada, kabul gördüklerini sandıkları yerde rahat ediyorlar. Böylece başlıyor, devam ediyor sabitliğin sonsuz hapsi…

Kaçakları kapatmak, sistemin katı enerjileri ile olan bağımızı keser. Daha kendimizde, daha merkezimizde ve daha güçlü olmamızı sağlar. Böylelikle manipüle edilmemiz zorlaşır. Görüşümüz keskinleşir, geçişimiz kolaylaşır. 

Şimdi, bitmeyen ne kadar işimiz varsa, yarım kalmış, söylenmemiş ne kadar sözümüz varsa, dilenmemiş ne kadar özrümüz varsa…

Kapatalım dosyalarımızı. 

Çünkü çok yakında toz dumana bulandığında toprak, gökyüzünde izlemede ve yardımda olacağız. 

İlginizi çekebilir: Küçük şeyler üzerine: Büyük dalgalar peşinde mi yoksa bir gülümsemenin etkisinde misiniz?

Esra Uyman
Lise yıllarında başlayan kişisel gelişim, ruhsal gelişim ve metafizik konularına duyduğu yoğun merak onu yurt içi ve yurt dışında birçok özel eğitim çalışmalarına katılmaya ... Devam