X

Regl sancıları için her ay tapınağa gitmek mi: Regl ve regl ağrısı konularına geniş bir bakış

Birkaç gün önce Hindistan’dan yeni biriyle tanıştım ve konuşurken Uplifers’tan bahsettim. Tahmin edersiniz ki wellness dendiğinde akla ilk gelen ülkelerden biri olan Hindistan’da yaşayan biri için iyi oluş pratikleri günlük yaşamın önemli bir parçası. Meditasyon, mindfulnes, yoga derken sıra Hindistan’ın ünlü tapınaklarına geldi ve konu konuyu açınca eski sevgilisini her ay ünlü tapınaklardan birine götürdüğünü anlattı. Ben de her ay gitmelerinin özel bir nedeni var mı diye sordum ve sebebin regl sancıları olduğunu öğrendim.

Görünüşe göre eski sevgilisi regl dönemlerinde çok ağrılı günler geçirdiği için tapınağı ziyaret etmesi gerekiyormuş, çünkü bu durum normal değilmiş ve bir çeşit ‘kötü güçler’, (kötü güçler diye çeviriyorum çünkü anlatırken evil, devil, evil eyes, bad lucks, whammy gibi kelimeler kullandı); onun ağrılarının sebebiymiş. Bu yüzden işten izin alıp her ay bir iki gün tapınağı ziyaret ediyormuş…

Dinlerken sence böyle düşünmesi normal mi diye sormak istedim ama sonra normalin tanımını kendi içimde yapamadığımı fark ettim. Yani, ağrılı regl dönemi geçirmek normalse neden ‘kötü güçlerin’ onunla uğraştığını düşünsün; ama yok normal değilse de o zaman ‘inanç’ gerçekten etkili bir değişken olabilir mi diye zihnimi kurcalarken normal yerine doğal kelimesini koymaya çalıştım. Evet, doğal dedim kendi kendime; çünkü birçok kadın ağrılı regl deneyimleri yaşayabiliyor… Şimdi de inançla nasıl bağdaştıracağımı bulamadım. Tanrı neden onun acı çekmesini istesin, neden böyle düşünsün diye sormak istedim ama bu seferde Hindistan’ın çok tanrılı oluşunu hatırladım. Hangi tanrıya göre soracaktım…. Kısacası soramadım ve şaşkınlığımla kaldım. Gönül sormak istedi ama dil engel oldu, diyelim.

Konuyu fazla uzatmadım, çünkü hem deneyimi yaşayan kendisi değildi; sadece bir yardımcı özneydi hem de belli ki ona göre de adet sancıları kötü güçlerin oyunuydu. Ah Hindistan, öyle yordun ki zihnimi. Yani, işten regl izni verebilecek kadar bu konuda açık ve destekleyicisin ama tanrılarını konunun dışında bırakamıyorsun… Her neyse, epey kafa karıştırıcı bir bilgi olmuştu benim için.

Düşününce belki bazıları için her ay tapınağa gitmek daha cazip bir seçenek olabilir; fakat regl ağrılarını hafifletecek farklı önerilere ihtiyaç duyuyorsanız sağlıklı beslenmeye özen göstererek, sıcak kompres uygulayarak, yoga ve meditasyon gibi çeşitli bedeni ve zihni rahatlatmaya yardımcı olan pratiklerden faydalanarak da bu sürecin olumsuz etkilerini hafifletmeyi deneyebilirsiniz. Ancak, belirtmekte fayda var ki baş edilmesi çok zor regl ağrıları yaşıyorsanız, ağrı kesiciler de derdinize çare olamıyorsa en iyisi uzman bir doktora danışmanız.

Regl vs. kalp krizi

Bu ilgi çekici sohbetin ve Hindistan’ın tapınakları hakkında edindiğim ‘ilginç‘ bilgilerin ardından Sasheer Zamata’nın konuşmasından bir kesite denk geldim. Konuşmasında, kadınların regl sancılarıyla boğuşurken hiçbir şey yokmuş gibi devam etmelerinin ne kadar gerçekdışı bir beklenti olduğundan ve artık doktorların menstrüel krampların kalp krizi kadar ağrılı olabileceğini kabul ettiklerinden bahsediyor. Ne kadar ilginç değil mi; kalp krizi kadar! İzlemek isterseniz linkini bırakıyorum:

Bu konuşma birçok etkileyici örnekten yalnızca bir tanesi. Her ne kadar regl konusu birçok ülkede bir tabu olarak sosyal statüsünü korumayı başarsa da tıpkı bu videoda olduğu gibi artık daha yüksek sesle ele alınıyor. Çünkü dikkat çekmek, farkındalık uyandırmak, çözümler, öneriler getirilmek isteniyor.

Belki hatırlarsınız bu konuşmada da yer alan kalp krizi kadar vurgusunu ilk olarak University College London‘da üreme sağlığı profesörü Dr. John Guillebaud yapmıştı. Elbette ki, bu söylemi kanıtlayan bilimsel bir araştırma şu an için yok; ancak bu dönemi çok ağır atlatan ve ağrı kesicilerin bana mısın demediği kadınları düşününce de çok da sıra dışı bir kıyaslama gibi görünmeyebilir. Hele bir de ağrıların yanı sıra beyin sisi, zihin bulanıklığı, konsantrasyon bozukluğu gibi şiddetli regl dönemlerinde ortaya çıkan diğer semptomları da göz önünde bulundurunca, gerçekten adet döneminin birçok toplumda ne kadar hafife alındığını fark etmek mümkün… Üstelik, WebMD‘ye göre 11 yaşından önce adet dönemi başlamış, kilo problemi olan, daha önce hiç hamile kalmamış, sigara ve alkol kullanan kadınlarda durum daha da ciddi; çünkü tüm bu faktörler kadınların çok daha ağrılı bir regl dönemi geçirmesine neden olabiliyor.

Sadece kadınları etkileyen bir durum olarak algılandığı için hak ettiği değeri görmeyen regl sancıları, birçok kadının doktorların kalp krizi ile kıyasladığı o ‘şiddetli ağrılar’la her ay mücadele etmesini gerektiriyor. Öyle ki; özel hayatlarından, profesyonel yaşamlarından, gündelik ev işlerinden feraget etmeden hepsini yapmaya çalışan birçok kadın aynı anda da adet dönemindeki sancılar, duygusal dalgalanmalar, hormonal değişikliklerle savaş veriyor ve ne yazık ki çoğu yakın çevrelerinden, özellikle de erkeklerden bekledikleri anlayışı göremiyorlar. Bu durumun sebebi ise ‘sessizlik kültürü’.

Birçok kaynağa göre bu kayıtsızlık, regl ağrılarını, endişelerini yeterince dikkate almama durumu, erkeklerin bu acıyı kıyaslayabilecek deneyimlerinin olmamasının yarattığı sessizlik kültüründen kaynaklanıyor. Özellikle tıp alanındaki araştırmalar adet sancılarını üzerine yoğunlaşılması gereken bir konu olarak görmüyor ve çoğu doktor –görünen o ki özellikle erkek doktorlar– bu ağrıları yeterince ciddiye almayabiliyor. Bu nedenle de kadın olmanın getirdiği doğal sürecin bir parçası olarak görünen regl sancıları hafife alınabiliyor.

Pek çok kadın adet dönemini sessizlik içinde acı çekerek atlatırken; American Academy of Family Physicians Dergisi’ne göre her 5 kadından biri günlük yaşamını olumsuz etkileyen regl acıları yaşasa da bu konu görmezden geliniyor. Yani, kalp krizi ile kıyaslansa bile onun kadar önemli görünmüyor. Üzücü olan şu ki; bu sessizlik kültürü hüküm sürdükçe kadınların adet döneminde çektiği ağrılar; empati, sempati ve anlayıştan çok uzakta kalmaya devam edecek…

Erkekler regl ağrıları hakkında ne düşünüyor?

Peki, gelelim erkeklere. Onlar, kadınların adet dönemleri, regl sancıları, duygusal iniş-çıkışları ya da bu dönemdeki hormonal değişiklikleri hakkında ne düşünüyorlar? Ya da regl dönemleri ile ilgili ne biliyorlar? Regl ürünleri satışı yapan İngiltere menşeli bir şirket olan Wuka, erkek katılımcılardan oluşan bir araştırma yaparak ortaya ilginç sonuçlar çıkarıyor:

Wuka’nın yürüttüğü çalışmaya katılan erkeklerin %50’sinden fazlası, kadınların her ay adet dönemi yaşadıklarını okulda öğrendiklerini belirtirken; geri kalan erkek katılımcılar da evde, ebeveynlerinden ya da kız kardeş veya ablalarından öğrendiklerini paylaşıyorlar.

Araştırmaya göre her 4 erkekten 1’i arkadaşları ve aileleri ile regl hakkında açıkça konuşmuyor; çünkü bunun utanç dolu bir konu olduğunu düşünüyorlar. Ancak, buna rağmen sevindirici haber şu ki; katılımcıların %89’u eşi, sevgilisi ya da kız kardeşi için herhangi bir yerden (market, eczane vb.) regl ürünleri satın alma konusunda rahat hissediyor.

Diğer yandan erkek katılımcılara adet döneminde olan bir kadın hakkında ne düşündükleri sorulduğunda, katılımcılar ikiye ayrılıyor: Bir tarafta, erkekler kadınların bu dönemde acı çektikleri için daha fazla ilgi ve sevgiye ihtiyaç duyduklarını bildiklerini (hatta çikolata konusu dahil ); bu nedenle onlara daha sempatik yaklaştıklarını belirtirken; öte yandan diğer katılımcılar adet dönemine karşı nötr olduklarını, bir şey hissetmediklerini, bunu normal ve doğal süreç olarak gördüklerini paylaşıyorlar.

Oldukça ilginç paylaşımlar, değil mi? Wuka’nın araştırmasına benzer bir çalışma da Cosmopolitan’dan geliyor ve ünlü dergi, erkeklere regl hakkında ne düşündüklerini soruyor. İşte dikkat çekici o cevaplardan bazıları:

‘Kadın olmak çok zor.’, ‘Bunu duymak istemiyorum. La la la la…’, ‘Google’dan baktım. Ne olduğunu bilmem gerekiyor; kız arkadaşımın neler yaşadığını anlamak zor, çünkü erkekler için bir eşdeğeri yok.’, ‘Çok ciddi kavgalar!’, ‘Hayat bu.’, ‘Tabağımı lavaboda bıraktığım için azar işitirsem, regl zamanı olduğunu anlıyorum ve kendime çekidüzen veriyorum.’, ‘Regl zamanı olup olmadığını bilmek isterim, ki çikolata alabileyim.’…

Görünen o ki, çikolata ağır basan konulardan biri; ancak diğer görüşler biraz çelişkili. Erkeklerin bir kısmı bu konuda nötr bir tavır takınırken, bazıları da daha ilgili yaklaşabiliyor. Peki, erkeklerin yaklaşımı ya da düşünceleri önemli mi? Bir bakıma evet.

Eğer aynı evi, iş yerini, ortamı paylaşıyorsanız; romantik veya sosyal bir ilişki içerisindeyseniz bir kadın olarak adet dönemlerinde daha fazla empati beklemeniz mümkün. Ya da partneri, yakın kız arkadaşı regl sancıları ile boğuşurken onu önemsediğinizi göstermek isteyen bir erkekseniz konuya yabancı olmamanız şüphesiz ki çok daha iyi…

Ülkeler bu konuda neler yapıyor?

Erkeklerden biraz daha anlayış ve empati beklerken ülkelerden de beklesek? Bazı ülkeler, adet sancılarını ciddiye alıyor ve gereken önemi göstererek ‘regl izin günleri’ni sunuyor. Peki hangileri?

  • Hindistan’da yasal olarak kabul edilmiş regl izin günleri olmasa da öğrendiğim kadarıyla özellikle özel sektörde işverenler bu konuda insiyatif alarak kadın çalışanlarına ayda bir iki gün izin verebiliyorlar.
  • Endonezya, Japonya, Tayvan gibi Güneydoğu Asya ülkeleri de kadınlara özel bir-iki günlük izin hakkı sunuyorlar.
  • Afrika ülkesi olan Zambiya’da da kadınlarAnneler Günü’ olarak bilinen adet izni politikası sayesinde yasal olarak her ay bir gün izin alma hakkına sahipler. Hatta, işveren bu izni reddederse kadın çalışanın dava açma hakkı da var.
  • Biraz daha yakınlara gelecek olursak İtalya’da regl ağrı için kadınlara üç gün ücretli izin hakkı tanıyan bir yasa hazırlamış olsa da bu haktan faydalanabilmek için doktor muayenesi şartı bulunuyor.
  • İspanya da şiddetli regl ağrısı yaşayan kadın çalışanlar için izin hakkı sunuyor.
  • Ülkemizde ise işler biraz daha farklı. Türkiye’de yasal olarak kadın çalışanlara tanınan regl izin günleri olmasa da Zomato, İzmir Barosu ve Tunceli Belediyesi bu konuda örnek bir duruş sergileyerek kadın çalışanlara izin veriyorlar.

Daha birçok ülke regl izni konusunda yasa tasarılarına devam ederek global çapta bir farkındalık yaratmayı amaçlıyor. Hangi ülkelerin bu gelişmeleri örnek alacağı ise büyük bir merak konusu… Son olarak, regl ürünlerinin pahalılığına dikkat çekerek işe yarayan adımlar atmaya başlayan ülkeler de var. ‘Lüks değil, ihtiyaç’ diyerek regl ürünlerini ücretsiz sağlayan İsviçre’den tüm okullarında ücretsiz ped ve tampon dağıtan Yeni Zelanda’ya uzanan daha çok yolumuz olduğu kesin.

İlginizi çekebilir: Dengeli yaşam sanatı Lagom’dan kadın-erkek eşitliği üzerine: Latte Babaları

Ecem Şenyurd Efecan: Selam, ben Ecem! Boğaziçi Üniversitesi’nden mezun olduktan sonra çeşitli özel kurumlarda çalışıp akademi özlemiyle soluğu yine üniversitede aldım, daha öğrenilecek çok şey vardı! Mindfulness üzerine tez yazıp 'an'da kalmayı hala başaramayan biri olarak insana iyi gelen ne varsa bulmaya, uygulamaya, hayatımın bir parçası haline getirmeye çalışıyorum. Tam bir kahve severim, günlük sınırsız doz alımıyla hayatımın olmazsa olmazı. Üretmeye bayılıyorum! :)

Güne lezzetli bir başlangıç için kahvaltılık tarifler

Ne demiş şair; kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı. Sizce de öyle değil mi? Günün ilk öğününün, bize gün boyu yetecek kadar neşe ve enerji kaynağı olması gerekmiyor mu? İster sabahın çok erken saatlerinde ister öğlene yakın olsun, fark etmez; günün ilk öğünü her zaman çok önemli. Çünkü günün geri kalanını etkileyen, o günün ne kadar kaliteli bir gün olduğunu belirleyen en önemli faktörlerden biri; güne neler yiyerek başladığımız…



Ancak hepimiz biliyoruz ki, klasik kahvaltı tarifleri zamanla sıkıcı hale gelebiliyor. Yumurta, peynir, zeytin güzel bir başlangıç olsa da her gün aynı şeyleri yemek hayatlarımızda monotonluk yaratabiliyor. Dolayısıyla biraz daha yaratıcı alternatiflere ihtiyacımız var. Ama bir yandan da yoğun tempomuza ayak uydurabilmek için pratik ve besleyici olmalı. Tabii lezzetten de ödün vermek olmaz. İşte tam da bu noktada lezzeti ile, pratikliği ile, besleyiciliği ile kahvaltıların yıldızı müsli karşımıza çıkıyor. İşte müsli kullanarak hazırlayabileceğiniz lezzetli ve sağlıklı kahvaltılık tarifler:

Müslili Ekmek

Eğer kahvaltıda değişiklik yapmak ve lezzet ile besleyici değeri bir arada sunan bir alternatif arıyorsanız, müslili ekmek tam size göre. Klasik ekmek tariflerine göre çok daha zengin ve doyurucu bir seçenek sunan bu kahvaltılık tarifi, aynı zamanda çok daha lezzetli, çok daha eğlenceli. Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli’nin içeriğindeki kızılcık, kuru üzüm, elma ve marakuyalı özel karışım sayesinde enerjik bir sabaha doyurucu dilimlerle merhaba diyebilirsiniz.

Malzemeler:

Hamuru için:

  • 1 su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 2-3 tatlı kaşığı Dr. Oetker Aktif Maya
  • 0,5 çay bardağı süt
  • 4-4,5 su bardağı un
  • 0,5 çay bardağı toz şeker
  • 1 su bardağı ılık süt
  • 1 yumurta
  • 100 gram yumuşak margarin

Üzeri için:

  • 2-3 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 yemek kaşığı su

Hazırlanışı:

  • Mayayı bir kaseye alın ve üzerine yarım çay bardağı ılık sütü ilave edin. Kaşık ile birkaç kez karıştırıp 10-15 dakika bekletin.
  • Unu derin bir kaba eleyin ve üzerine beklettiğiniz mayayı ilave edin. Toz şeker, süt, yumurta ve margarini ilave edip iyice yoğurun. Üzerini kapatıp ılık ortamda 40-45 dakika bekletin.
  • Süre sonunda mayalanan hamura 1 su bardağı meyveli müsliyi ekleyin ve yoğurun. Hamuru yuvarlayıp pişirme kağıdı serilmiş fırın tepsisine alın. Üzerine su sürüp meyveli müsli serpin ve 20 dakika bekletin.
  • Fırını belirtilen dereceye ayarlayıp ısınması için önceden açın. (Alt-üst pişirme: 170 °C, Turbo pişirme: 160 °C)
  • Hamurun üzerini keskin bıçak ile 3-4 yerinden 1 cm derinliğinde kesin ve 25-30 dakika pişirin.
  • Fırından çıkarıp soğutun. Dilimleyerek servis yapın.

Çikolatalı Çıtır Smoothie Bowl

Kahvaltıda kendinizi şımartmak ve güne ‘bomba’ gibi başlamak istiyorsanız, tatlı bir kahvaltılık tarifi tam size göre olabilir. Çıtır tahıl ve çikolata parçacıkları içeren Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli ile çok pratik ve çok lezzetli bir kahvaltılık bowl hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • 2 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli
  • 1 adet olgun muz
  • ½ avokado
  • 1 yemek kaşığı kakao tozu
  • 1 su bardağı badem sütü

Hazırlanışı:

  • Olgun muzu, avokadoyu, kakao tozunu ve badem sütünü blender’a alın. Pürüzsüz bir kıvam alana kadar yüksek hızda karıştırın.
  • Elde ettiğiniz smoothie karışımını bir kaseye aktarın ve kahvaltılık bowl için tabanı hazırlayın.
  • Smoothie tabanın üzerine çıtır çıtır Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli’yi ekleyin. Ve harika kahvaltı kaseniz hazır.

Portakallı Muzlu Müslili İçecek

Kahvaltılarınızı bir sonraki seviyeye taşımaya hazırsanız, Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli ile tanışın. Bu benzersiz müsli, sadece lezzetiyle değil, aynı zamanda sağlık açısından sunduğu faydalarla da kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olmaya aday. Hem lif hem de Vitamin B1, demir ve magnezyum gibi önemli besin öğeleri açısından zengin olan bu müsli ile harika bir kahvaltılık içecek hazırlayabilir, güne başlarken ihtiyacınız olan enerjiyi ve besinleri alabilirsiniz:



Malzemeler:

  • 50 g Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli
  • 1 poşet Dr. Oetker Şekerli Vanilin
  • 2 adet muz
  • 2-3 dilim ayıklanmış ve zarları çıkarılmış portakal dilimleri
  • 2 su bardağı buzdolabında soğutulmuş süt
  • 2 yemek kaşığı bal

Hazırlanışı:

  • Muzları soyup iri parçalara kesin ve mutfak robotuna alın.
  • Üzerine portakal dilimleri, süt, bal ve şekerli vanilini ilave edip meyveler ezilinceye kadar karıştırın.
  • Hazırladığınız içeceği bardaklara alın. Üzerlerine çıtır müsliyi ekleyip kaşık ile karıştırın.
  • Buzdolabında 30 dakika bekletip servis yapın.

Meyveli Mini Kahvaltılık Muffin

Güne başlarken modunuzu yükseltecek, enerjinizi yerine getirecek ve ihtiyacınız olan besin öğelerini almanızı sağlayacak ve tüm bunları yaparken de eğlenceli bir hale çevirecek muffinlere kim hayır diyebilir ki… Siz de demezseniz, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ile harika bir kahvaltılık hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • ½ su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 paket Dr. Oetker Hamur Kabartma Tozu
  • 1 su bardağı tam buğday unu
  • 2 yemek kaşığı bal
  • ½ su bardağı süt
  • 1 yemek kaşığı tereyağı
  • 1 adet yumurta
  • 1 adet mini muffin tepsisi

Hazırlanışı:

  • Fırını 180 derecede önceden ısıtın ve mini muffin tepsisini yağlayın.
  • Bir kasede tam buğday unu, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ve kabartma tozunu karıştırın.
  • Başka bir kapta süt, eritilmiş tereyağı ve yumurtayı çırpın. Islak malzemeleri kuru malzemelerin üzerine dökün ve karıştırın.
  • Hazırladığınız kek harcını mini muffin kalıplarına eşit miktarda bölün. Her bir kalıbı üçte iki oranında doldurmanız yeterli olacaktır, böylece kabardığı zaman da yeteri kadar alan kalacaktır.
  • Yaklaşık 20 dakika kadar pişirdikten sonra fırından çıkarın, birkaç dakika beklettikten sonra servis edebilirsiniz.

Bonus: Çabasız ve lezzetli kahvaltılar

Eğer daha hızlı bir şekilde lezzetli, pratik ve doyurucu kahvaltılık tarifler hazırlamak istiyorsanız, fazla çaba harcamadan da eğlenceli kahvaltılar yapabilirsiniz. Müslinizi ister sütle ister yoğurtla karıştırın; üzerine meyve, bal, biraz da kuruyemiş ekleyin ve voila! Enfes kahvaltınız hazır… Ama bir dakika; zaten eklenmişi var 🙂 Dr. Oetker Vitalis’in lezzetli, doyurucu ve sağlıklı dünyası ile klasik kahvaltılar yerine daha enerjik tariflerle güne başlayabilirsiniz.

Sağlıklı ve dengeli beslenmeyi, ‘sıkıcı’ kalıplardan çıkarmak ve her güne büyük bir neşe ile başlamak istiyorsanız Dr. Oetker Vitalis, kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olacak. Üstelik sadece kahvaltılarınızın da değil; ara öğünlerinizde de lezzetli atıştırmalıklar olarak tüketebilirsiniz. Bu çıtır lezzetler, gününüzün her saatine enerji ve neşe katacak!

Siz de Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’in Multi Meyveli Çıtır Müsli, Bal Bademli Çıtır Müsli ve Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli çeşitlerinden dilediğinizi seçebilir, güne en sevdiğiniz lezzetle harika bir başlangıç yapabilirsiniz.

*Bu yazı Dr. Oetker katkılarıyla hazırlanmıştır.

Hayatın küçük tatlı sürprizlerini L’Occitane Almond Shower Oil ile yakalayın

Hayat, beklenmeyen güzelliklerle dolu bir dans gibi; eğer görmeyi, fark etmeyi bilirsek hayatın şaşırtıcı güzellikteki tatlı anlarını sık sık yakalayabiliriz. Bazen uzun zamandır görmediğimiz bir arkadaşımızla yolda karşılaştığımız, bazense tatlı bir yağmurun ardından çıkan gökkuşağını gördüğümüz o ‘an’da gizli olabilir mutluluk. Bu, beklenmedik ama her zaman iyi hissetmemizi sağlayan hoş sürprizler, hayatın şaşırtıcı güzellikteki anlarından yalnızca birkaçı olsa da tüm gün yüzümüzü güldürmeye yetebilir.



Yakalamak için istekli olursak hayatın monoton akışına biraz olsun ara vermemizi sağlayan ve yaşamın ne kadar büyüleyici olduğunu hatırlatan pek çok tatlı sürpriz bulabiliriz. Tıpkı L’Occitane Almond Shower Oil’in su ile buluştuğunda yağ kıvamından köpüğe dönüşen sürprizli formu gibi.

Sürprizlerle dolu keyif veren bir deneyim

Mutluluk veren, keyif dolu ve sürprizli anlar dediğimizde şüphesiz ki kendimize ayırdığımız zamanların önemi ve yeri çok büyük. Çünkü, günlük hayatın koşturması içerisinde kendimizi şımartabildiğimiz, bedenimizin ve zihnimizin ihtiyaçlarını karşılayabildiğimiz bu özel anlar, monotonluğun içinden bize göz kırpan küçük sürprizler gibi. Özellikle de kişisel bakım ritüellerini taçlandıran L’Occitane Almond Shower Oil ile sürprizlerin hiç sonu yok. Bu özel duş bakım yağı, suyla buluştuğu anda değişen formu ile bize sıradan görünen anları bile özel kılan küçük sürprizler sunuyor.

Almond Shower Oil’in içeriğindeki badem yağı, su ile birleştiğinde anında yoğun keyif verici bir köpüğe dönüşüyor, bize de tatlı küçük sürprizlerle dolu dokunuşların cildimizde bıraktığı o yumuşacık etkinin keyfini sürmek kalıyor. Tabii, o tatlı ve küçük sürprizler Badem Duş Yağı’nın yalnızca köpüren özel formülünde saklı değil, kokusu da bambaşka bir heyecan.

Kokuların duyuları harekete geçiren büyülü dünyası

Bazen sizin de bir kokunun esintisiyle geçmişe doğru kısa bir yolculuğa çıktığınızı hissettiğiniz oluyor mu? Kabul edelim, hayatın içindeki tatlı sürprizli anlarda kokuların da etkisi oldukça büyük. Belki çocukluğunuzdan keyifli bir anı hatırlatan nostaljik bir koku, belki gençliğinizde kullandığınız eski bir parfümün rüzgarla karışmış hali, belki de taze biçilmiş çimlerin havada dağılan dansı… Kokular da sürprizli anların başrol oyuncusu olabiliyor.



Tıpkı, Almond Shower Oil’in tatlı bademin mis kokusunu cildimizde bırakması gibi. Üstelik vegan içeriği ile tüm cilt tiplerine de uygun olan bu bakım yağı, duyuları harekete geçiren büyülü bir dünyanın da kapısını aralıyor. Hayatın bitmeyen telaş ve karmaşasında her şeyden biraz da olsa uzaklaşıp, o büyülü dünyaları keşfetmek hepimizin ihtiyacı değil mi? Daha fark edilmeyi bekleyen onca tatlı sürpriz varken…

Şaşırtıcı üçlü etki

Köpüren özel formül, büyülü dünyalara açılan mis badem kokusu, tabii bir de şaşırtıcı üçlü etki. L’Occitane Almond Shower Oil ile hayatın sürprizlerle dolu anlarını yakalamak çok kolay. Özel vegan formülü, cildi hem temizliyor hem nemlendiriyor hem de onarıyor. Bu üç etkiyi bir arada bulabilmek de en tatlı sürprizlerden biri.

Badem Duş Yağı, özel köpük yapısı ile cildi temizliyor, içeriğindeki omega 6 ve 9 bakımından zengin tatlı badem yağı ve üzüm çekirdeği yağı ile ilk kullanımda nemlendirme etkisi sağlıyor ve cildi besleyerek ışıl ışıl bir görünüme kavuşturuyor.

Elbette, hayatta daha yakalanmayı bekleyen pek çok şaşırtıcı tatlı an var. Bazıları, bir anda karşımıza çıksa da bazen de bu anları biz yaratabiliriz. Bakım rutinlerimize L’Occitane Almond Shower Oil’i eklemek, tanımadığımız birine iltifat etmek ya da sevdiğimiz birine uzun zamandır istediği bir şeyi satın almak, hayatımızda o tatlı sürprizleri artırmaya ve yaşamın keyfini doyasıya çıkarmaya yardımcı olabilir.

Hiç vakit kaybetmeden birinden başlamak istiyorsanız hemen tıklayıp sürprizlerle dolu L’Occitane Almond Shower Oil dünyasını keşfedebilirsiniz.

Sıra dışı bir gelecek: Otomobil dünyasında bizi neler bekliyor?

Teknolojinin, yapay zekanın ve çevre bilincinin hızla geliştiği günümüzde otomotiv dünyası da bu gelişmelerden geri kalmıyor ve inovasyonlarla ve merakla dolu bir sektöre dönüşüyor. Son yıllarda elektrikli araçlar, otonom sürüş özellikleri, akıllı yol çözümleri gibi konularla pek çok gelişime imza atan otomobil dünyasında gelecekte bizi daha nelerin beklediği büyük bir merak konusu. Hepsi çok heyecan verici olsa da en çok merak edilen sorulardan ve benim de heyecanla beklediğim gelişmelerden biri; uçan arabaların hayatımıza girip girmeyeceği 🙂 Uçan arabalar yakın zamanda hayatımıza dahil olur mu bunu bilmiyorum ama otomotiv endüstrisinin geleceği hakkında kendi perspektifimden ele alacağım pek çok konu var. Gelin, benim de bir parçası olduğum bu sıra dışı gelecekte bizi neler bekliyor olabilir birlikte bakalım.



Elektrikli otomobillerin hızlı yükselişi

Geçtiğimiz yıllarda pek çok otomobil markası, yakın gelecekte elektrikli araç üretimine ağırlık vereceğini açıklamıştı, hatta dünya çapında tamamen elektrikli araç üretimine geçmeyi planladığını belirten markalar da var. Elektrikli araçların hayatımıza dahil olması çok yeni bir gelişme olmasa da yaygınlaşması ve popülerliğinin artması son zamanlarda daha bir artış gösterdi. Gelecekte de elektrikli araçların üretiminin ve kullanıcısının artması sektörünün en beklenen gelişmeleri arasında.

Bildiğiniz gibi ben de elektrikli otomobil tutkunlarından biriyim ve sık sık sizlerle Instagram hesabımdan %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E ile olan maceralarımı paylaşıyorum 🙂 Konumuza dönecek olursak; fosil yakıt tüketimini azaltmak ve karbon emisyonlarını düşürmek için ülkelerin elektrikli araç kullanımına yönelik teşviklerini artırması da beklenenler arasında. Ayrıca, batarya teknolojisinde yeni ilerlemeler, elektrikli araçların menzillerinin artırılması, şarj altyapılarının geliştirilmesi de yine yakın gelecekte bizimle olacağa benziyor.

Sürdürülebilir ve çevre dostu çözümler

Elektrikli araçların yükselişi, otomobil dünyasının geleceğinde beklenen tek çevreci haber değil. Doğa dostu yaklaşımlar ve sürdürülebilir çözümlerle dolu yenilikler de ufukta. Pek çok sektörün son yıllarda önemli bir gündem maddesi haline gelmiş olan çevre bilinci, otomotiv dünyası için de önemli bir konu. Geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilen iç dizayn ekipmanları, doğa dostu kumaşların kullanımı, üretim aşamasında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, daha az karbon salımı yapan motor teknolojileri ve daha nice gelişme, otomotiv dünyasının beklenenleri arasında.

Sektörde yeşil devrim adını verebileceğimiz daha pek çok gelişmenin damga vurması da olası. Araçların iç tasarımdan üretim süreçlerine kadar geniş bir yelpazede sürdürülebilir çözümler, otomobillerin gelecekteki dünyasını ve tabii ki dünyamızı taçlandıracak gibi. Bir çevreci olarak hızla yaygınlaşmasını görmek istediğim gelişmelerden birisi kesinlikle sürdürülebilir çözümler.

Otonom sürüş özelliklerinde ilerlemeler

Ve tabii ki otonom sürüş özelliklerinden bahsetmemek olmaz. Beni belki de en çok heyecanlandıran konulardan bir diğeri. Hani şu sürücüsüz giden otomobiller var ya, işte tam da onlardan bahsediyorum. Yakın bir gelecekte belki de araçların şoför koltukları hep boş kalacak. Olamaz mı? Bu, çok gerçekçi bir senaryo olmasa da şu an için benzer senaryolarla sık sık karşılaşacağız gibi. Çünkü pek çok dünya devi otomobil ve teknoloji firması, otonom araçlar alanında büyük yatırımlar yapıyor. Ancak, tam otonomiye ulaşmak için biraz daha geleceği beklemek gerekecek. Çünkü birtakım zorlukları aşabilmek için yeni teknolojilerin geliştirilmesi bekleniyor.

Özellikle büyük şehirlerdeki yoğun ve karışık trafik senaryoları, yasal düzenlemeler, kişisel hakların korunması, uygun yol ve altyapı çalışmalarının tamamlanması gibi pek çok faktör var. Yine de bu konudaki çalışmaların hız kazanması ve otonom sürüşün farklı seviyelerinin piyasaya sürülmüş olması, otonom sürüş teknolojilerinin potansiyelini gösteriyor. Gelecekte tam otonom seviyeye de erişilmesi mümkün.



Otonom özelliklerin yanı sıra farklı sürüş modları da ufukta. Hatta, ben şimdiden %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E  ile bu modları deneme fırsatına sahibim 🙂 Mustang Mach-E, sürüş deneyimini kişisel isteklere göre uyarlıyor; Aktive, Whisper ve Untamed modları sayesinde motor seslerini, ortam aydınlatmasını ve hatta aracın tepki verme hızını kişiselleştirmek mümkün. 

Akıllı şehirlerin kurulması

Otonom sürüş özellikleri, farklı sürüş modları, otomobil ve yapay zeka teknolojisindeki gelişmeler, yalnızca bireysel kullanımla sınırlı kalmayacak muhtemelen. Ve önemli bir toplumsal gündem haline de gelecek. Bu da akıllı şehirler gibi bir konseptin hayatımıza girmesi anlamını taşıyabilir. Şehirlerin, otomobillerin geleceği ile ne ilgisi var ki diye düşünmeye başlamadan hemen araya gireyim. Eğer başta otonom sürüş özellikleri olmak üzere otomobiller kendi başlarına -bir sürücünün aracı sürmesine ihtiyaç kalmaksızın- yolda gidebilecekse, bu şehirlerin de birtakım düzenlemelerden geçmesi anlamını taşıyor. Yollardaki alt yapı çalışmalarının bu doğrultuda düzenlenmesi, akıllı şarj istasyonlarının kurulması ve otonom araçların kendi kendini şarja takabilmesi için uygun çevresel yapılanmaların tamamlanması gibi pek çok gelişmeyi de beraberinde getirebilir. Belki de gelecekte şehirlere akıllı taksi durakları kurulacak ve birtakım mobil uygulamalar üzerinden bağlantıya geçilebilecek.

Sosyal dünya ile bağlantı sağlayan araç özelliklerinin geliştirilmesi

Bir düşünelim; otomobiliniz size en yakın kafeyi önerse ya da zevkinize uygun bir restoranda sizin için rezervasyon yaptırsa, nasıl olur? Ya da arkadaşlarınızla buluşma ayarlasa, arabaya bindiğinizde en sevdiğiniz dizinin kaldığınız bölümünü başlatsa? Siz keyifle buluşmalarınıza hazırlanırken veya dizinizi izleyip, müziğinizi dinlerken sizi istediğiniz yere götürse? Yani adeta bir eğlence merkezine dönüşse? Tüm bunlar, yakın gelecekte hayallerimizi süslemenin ötesine geçebilir. Bağlantılı araçlar, yani kendi internet erişimi olan ve verileri başka cihazlarla da paylaşabilen araçlar, otomobil dünyasının belki de gelecekte en çok parlayan yıldızı olabilir. Yalnızca yolculuk vadetmenin ötesinde bağlantılı araçlar, adeta kişisel mobil cihazlarımıza dönüşebilir.

Çoğu macerama tanıklık ettiğiniz Ford Mustang Mach-E de adeta benim eğlence merkezim. Araç içi iletişim ve eğlence sistemi olan Ford SYNC 4A ile konuşma, ses tanıma, kablosuz akıllı telefon entegrasyonu, sezgisel 15,5″ dokunmatik ekran ve çok daha fazlasını deneyimleyebiliyorum. Halihazırda gelişmiş teknolojinin keyfini sürebiliyor olsam da gelecekte bağlantılı araçlar bizi daha pek çok özelliği ile şaşırtacak diyebilirim.

Kısacası, otomobil dünyasının sıra dışı geleceğinde bizi bekleyen yepyeni heyecanlar var. Uçan arabalar yalnızca filmlerin unutulmaz bir parçası olarak mı hafızalarımızda kalır yoksa gerçekten de hayatımıza dahil olur mu bilinmez ama kesin olan bir şey varsa o da otomobil dünyasının hiç olmadığı kadar yenilik dolu olduğu. Kim bilir belki bir gün gökyüzünde bulutların arasında sıkışıp kaldığım bir trafikteyken size yazarım 🙂 Daha fazlası için yazılarımı ve Instagram hesabımı takip etmeyi unutmayın.

İlginizi çekebilir: Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?

Sürdürülebilir çözümlerin izinde: VitrA’dan dünyanın ilk ve tek %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabosu

‘Biricik’ dünyamız günden güne artan çevreler baskılar ve azalan doğal kaynak sorunları ile karşı karşıya. İklim krizi, küresel ısınma, atık sorunları, hava kirliliği ve daha nice çevresel sıkıntı, hem dünyamızın hem de insanlığın geleceğini tehdit ediyor. Bu nedenle, sürdürülebilir yaşam alışkanlıklarına sahip olmanın önemi her zamankinden kat ve kat daha fazla. Böylesi bir gerçekliğin farkında olan tüm endüstrilerde de yenilikçi ve çevre dostu ürünlerin geliştirilmesi oldukça büyük bir öneme sahip. Bu bağlamda VitrA, büyük bir adım atarak çevreye saygısını ve döngüsel ekonomiye olan katkısını gözler önüne seriyor.



VitrA’dan bir ilk; %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo

Çevresel ayak izlerini azaltma yolunda önemli adımlar atan VitrA, sektörün değişim öncülerinden biri olarak bizi yeni çevre dostu lavabosu ile tanıştırıyor. Dünyanın ilk ve tek %100* geri dönüştürülmüş seramik lavabosu özelliğini taşıyan bu lavabo, atık olarak kabul edilen malzemelere yeniden hayat veriyor. Yeni çevre dostu lavaboların içerik olarak yaklaşık %100’ü, kırık seramikler de dahil olmak üzere üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan oluşuyor.

VitrA’nın sürdürülebilirlik konusundaki vizyon ve öncülüğünü yansıtan bu yenilikçi ve çevre dostu lavabolarla, seramik sektöründe sürdürülebilir tasarım konusunda da yeni bir standart ortaya çıkıyor. Tasarım harikası ve fonksiyonel bir ürün olmanın ötesinde geri dönüştürülmüş seramik lavabolar, çevresel bilinç ve sürdürülebilir yaşam tarzlarını da destekleyen güçlü bir mesaj taşıyor.

%30 oranında iyileşen küresel ısınma potansiyeli

ISO 14040:2006 ve 14044:2006 standartlarına uygun yapılan Yaşam Döngüsü Değerlendirmesi sonuçlarına göre, atıkların kullanılması çevresel etkilerden küresel ısınma potansiyelini %30 oranında iyileştiriyor. Geri dönüştürülmüş lavaboların üretilmesi sayesinde, ürün başına, daha az hammadde kullanılarak %36’lık iyileştirmeyle yaklaşık 5 kilogram hammadde tasarrufu ve %38 iyileştirmeyle 2,48 Kwh elektrik tasarrufu elde edilmesi hedefleniyor.

Sadece bir lavabo olma işleviyle kalmayan, çevresel sürdürülebilirliğe yönelik geniş bir vizyonu temsil eden bu ürün, çevreye duyarlı bir gelecek için atılmış çok büyük bir adım. Eczacıbaşı Yapı Gereçleri’nin çevre dostu lavabolarla benimsediği bu üretim yaklaşımı, döngüsel ekonomiye katkıyı da en üst seviyeye çıkarıyor.

Sürdürülebilir bir gelecek için hijyenik ve şık bir ilham kaynağı

Küresel ısınma potansiyelini iyileştiren, çevre dostu bir tasarım harikası olmasının ötesinde VitrA’nın geri dönüştürülmüş lavaboları, hijyen endişesini de ortadan kaldırıyor; çünkü bu lavabolar VitrA Hygiene teknolojisiyle kaplanıyor. Bakteri gelişimini %99,9 oranında önleyen VitrA Hygiene teknolojisi sayesinde, seramik lavaboların kullanımı sırasında yüzeye bulaşan bakteriler etkisiz hale geliyor. Böylece, bir numaralı önceliğimiz olan hijyenden ödün vermeden çevre dostu seçimler yapmak da kolaylaşıyor.



Ayrıca, her zevke, her alana uygun seçimler yapmak da yine VitrA ile oldukça kolay. Bilecik, Bozüyük’teki VitrA Üretim Kampüsü’nde geliştirilen yenilikçi çözümler sayesinde üretimine başlanan bu çevre dostu çanak lavabolar, ilk olarak mat bej renkte ve 5 formda tasarlanmış olsa da VitrA’nın geri dönüştürülmüş ürün gamına yeni ürün ve renklerin eklenmesi de planlanıyor.

VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabonun hikayesi, gelecekteki çevre dostu ürünler ve teknolojiler için de büyük bir ilham kaynağı. Daha sürdürülebilir bir dünya için gelecekte atılacak tüm adımlara şimdiden ilham olduğu kesin. Siz de yaşam alanlarınızı çevre dostu bir bilinç ile şekillendirmek ve bir eşi daha olmayan dünyamızın geleceği için önemli bir adım atmak istiyorsanız hemen tıklayıp VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo çeşitlerini keşfedebilirsiniz.

* İçerik olarak yaklaşık %100’ü üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan üretilmiştir.

* Bu içerik VitrA katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlgili Makale