X

Öznel deneyim ve algı: Her zaman iyi olmak zorunda mıyız?

Psikolojik iyi oluş ve kendini tanıma konuları yıllardır yazılarımın odak noktasını oluşturuyor. Ancak iyi oluş konusunu iyi anlamamız gerektiğini düşünüyorum. Literatüre göre psikolojik iyi oluşun bileşenleri; kendini kabul, diğerleri ile olumlu ilişkiler, özerklik, kişisel gelişim, yaşamda amaç ve çevresel hakimiyet. Çevresel hakimiyet, karmaşık çevresel şartları kontrol edebilme ve maniple edebilme becerisi olarak tanımlanıyor. İşte bu “karmaşık çevresel şartları” en yoğun deneyimlediğimiz zamanlardan geçiyoruz. Aslına bakarsanız, bu yeni bir şey de değil. Tam bir asır önce bu zamanlar büyük bir dünya savaşından çıkmıştık ve üstüne sınırlı kaynaklarla emperyalist güçlere karşı zorlu bir mücadele halindeydik. Amacım şu anda yaşadıklarımızın daha az önemli olduğunu vurgulamak değil, yanlış anlaşılmasın. Amacım, “dünyada hiç sorun olmaması ve dünyada hiçbir şeyin bizi asla kötü hissettirmemesi” yönündeki gerçekdışı beklentimize bir göz atmak.

Endüstri, tüketim ve pazarlama çağında yaşadığımız için olacak ki “kötü” hissetmeye, hasta ve başarısız olmaya katlanamama bu sistemin temel çarklarını döndürüyor. “Kötü” hissetmenin çok kötü bir şey, hatta hastalık olduğunun sürekli vurgulandığı bu ortamda doğru bilgiye ulaşmanın ve algımıza sahip çıkmanın her şeyden önemli olduğunu düşünüyorum. Ruh sağlığı alanında çalışan bir profesyonel olarak anksiyete, depresyon, travma gibi kavramların rasgele kullanılmamasını, her olumsuz duygunun ve sürecin hemen hastalık olarak etiketlenmemesi gerektiğini, gayet insani bir süreç olan “acı” çekmenin, üzülmenin gelip geçici doğasını “hastalık” veya “çok kötü bir şey” olarak tanımlayıp insanları adeta “korkmaktan korkar” hale getirmenin algılarımızı nasıl bozduğunu anlatmayı bir görev biliyorum. Başlangıç noktası olarak bu yazımda algı, öznel deneyim ve bilinç gibi kavramlara göz atacağım. Ama önce bu kavramların doğrudan ilişkili olduğu yere, insan beynine bir bakalım.

İnsan beyni doğuştan tamamlanmamış olarak dünyaya gelen yegane varlık. Bu demek oluyor ki beyin, çevresel ve yaşamsal deneyimler ile yaşam boyu sürekli değişen ve şekillenen bir organ. Beyin gelişimsel olarak hem bedenlenmiş hem de ilişkisel, yani dinamik bir sistem. Sinir sistemi bütünleştirme yoluyla düzenli ve dengeli hale geliyor. Bu durum beynin düzenleyici işlevi yerine getiren bütüncül devrelerinin ürünü. Bu devrelerin hepsi karmaşık bir sistemi oluşturuyor ve beyin/zihin ancak aritmetik ve belirlenimci olmayan başka bir matematik ile anlaşılmaya çalışılıyor, bunun adı da “karmaşık sistemler teorisi”. Karmaşık sistemler teorisi, matematiğin bir dalı olan olasılıktan türemiş. İşte henüz gelişimsel olarak tamamlanmamış insandan söz ediyorsak kesinlikten bahsedemeyeceğimiz için ancak olasılıktan bahsedebiliyoruz. Bu perspektife göre bir karmaşık sistem, sistemin öğelerinin etkileşimi ile beliren “kendi kendini örgütleme” özelliğine sahip.

Duygu dediğimiz deneyimlerimiz de bütünleştirme durumlarındaki değişimleri yansıtan bu kendi kendini örgütleme özelliğinin bir boyutu. Öyleyse duygusal yaşantılarımız zihnimizin temelini oluşturuyor. Zihin dediğimiz bağlantısal sistem de enerji ve bilgi akışı süreci. Bu bağlamda insan olarak varoluşumuzun iki temel indirgenemez yönü var. Bunların ilki zihinsel yaşamın öznelliği, diğeri ise nöral yaşamın (beynin) nesnel (ölçülebilir) özelliği. Zihnin en temel işlevi enerji ve bilgi akışını kontrol etmek ve düzenlemek. Herhangi bir şeyi düzenlerken gözlem yapmamız ve düzenlenen şey üzerinde değişiklikler yapmamız gerekiyor. Bunlar düzenlenmenin iki temel öğesi. Araba kullanırken nereye gittiğimizi algılamak ve buna göre yönümüzü ve hızımızı değiştirmek için gözlerimizi açık tutmamız gerekir. İşte duygularımızı düzenlerken de içsel durumlarımızı gözden geçiririz ve sonrasında yaşam dengemizi sağlamak için uyarılma seviyemizi değiştiririz. Güzel haber şu ki, eğer zihnimizin bu düzenleyici işlevini doğru kullanırsak aile ve ilişkilerimizi ve yaşamımızı iyileştirebiliriz. Peki, bu şekilde farkında olmak ve gözlemlemek yaşamları değiştirebiliyorsa, bizler bilinç hakkında ne biliyoruz? Gelin şimdi bilinç ne demektir ona bir bakalım.

Bu yazıda “bilinç” kelimesini, farkında olma deneyimi, şu anda bir şeyin meydana geldiğini bilme şeklindeki içsel durumu ifade etmek manasında kullanacağım. Bilinçten bahsetmeden önce, zihinsel yaşamlarımızı nesnel ve sayısal olarak bütünüyle ölçemeyeceğimiz gerçeğini kabul etmemiz gerekiyor. Zihnimizin düzenleyici ve bütünleştirici işlevini geliştirsek dahi, içsel öznel deneyimlerimizin farkında olmak gibi ölçülemeyen bir özelliğe sahibiz. Bu, sizin içsel zihinsel deneyiminizin ben ya da bir başkası tarafından bütünüyle bilinemeyeceği anlamına geliyor. Yani sizin ve benim içsel dünyalarımızın başka bir denginin olması mümkün değil. İçsel dünyamızın hakiki doğasını diğer insanlara hiçbir zaman bütünüyle gösteremeyiz ve onların da bunu bütünüyle anlamasını bekleyemeyiz.

Özellikle yakın zamanda yapılan pek çok çalışma bir çok önemli ve yanıtlanması güç soruyu beraberinde getirmiş ve zihnin beynin “ürünlerinden” daha fazlası olabileceğini göstermiş durumda. Daha önce bir yazımda bahsetmiş olduğum Gestalt psikolojisi daha 1900’lü yılların başında bu konuyu vurguluyor ve “bütün, parçaların toplamından fazladır” diyordu. Algı, bilinç ve öznel deneyim konuları da Gestalt psikolojisinin temel çalışma alanlarıydı. Buraya kadar anlattıklarımla zihni enerji ve bilgi akışının düzenlenmesini kapsayan sürecin bir parçası, beyni bu akışın vücut bulmuş bir mekanizması ve ilişkileri de bu akışın paylaşımı olarak tanımlayabiliriz. İşte bunlar “bilinç” ve “öznellik” dediğimiz bütünün birbirinden ayrılamaz parçalarını, bilgi akışı gerçekliğinin elementlerini, yani sizi meydana getiriyor.

Bilinci farkında olma deneyimi, şu anda bir şeyin meydana geldiğini bilme şeklindeki içsel durum olarak tanımlamamıza rağmen her şeyi bilinçli olarak bilemeyiz. Ama farkına varabileceğimiz şeylere odaklanabiliriz zira farkında olmak bilinçli seçimlere de olanak sağlıyor. Çünkü zihnimize giren bilgi önemli. Eğer bu bilgi beklenti yaratan ve belirlenimci bir bilgi ise algılarımızı çarpıtması kaçınılmaz hale geliyor. Örneğin “kötü hissetmenin” veya aklınıza kötü düşüncelerin gelmesinin çok kötü bir şey olduğu yönünde bir telkin alırsanız, hele de bunu “uzman” kişilerin ağzından sürekli işitirseniz, elbette “asla kötü hissetmemeliyim, kötü hissedersem bu hasta olduğum anlamına gelir” gibi gerçekdışı bir beklentiye girersiniz. Sizin kırmızıyı görme içsel öznel deneyiminizin niteliği ile benim aynı kırmızıyı görme deneyimim bile tam olarak aynı değilken, duyguları “iyi” “kötü” şeklinde etiketlememiz mümkün olur mu?

Bu noktada klinik psikiyatri profesörü Daniel Siegel’in aktardığı bir anıyı paylaşmak istiyorum. Siegel bir defasında, duyguların “gerçek” olduğuna dair bilimsel kanıt olmamasından dolayı psikiyatristlerin psikoterapiyi öğrenmemesi gerektiğini düşünen bir pratisyen ile bir tartışmaya giriyor ve duyguların “gerçek” olmadığını savunan bu pratisyene Siegel şöyle cevap veriyor: “Tartışmaya nasıl devam edeceğimizi bilmiyorum çünkü neyin “gerçek” olduğuna dair elimizde bilimsel bir kanıt yok.” Burada tartışmanın neden bir yere varamayacağını görebiliyor musunuz? Bu tartışma bir yere varamaz çünkü, hepimizin kendine has bir şekilde deneyimlediği bir şeyi, yani algıyı bir olgu olarak ölçmeye çalışmak, değişebilen bir yapı hakkında kesin bir dille konuşmak yaşamın ve insanın doğasına aykırı. Çünkü söz konusu insansa ancak olasılıklardan bahsedebiliriz. Sonuç olarak, “olan şey” ile ona dair “algımız” arasında bir fark varsa ve bu herkes için mutlak olarak ölçülemiyorsa, sizin hasta, kötü, eksik olduğunuzu ve kötü hissederseniz bunun korkunç bir şey olacağını telkin eden, sizi veya diğerlerini (anksiyeteli, depresyonda, toksik, narsist vs diye) kategorize eden her tür mesaja şüpheyle bakmanızı tavsiye ederim.

Bu konuda bir psikolojik danışmandan destek almak isterseniz süreçle ilgili bilgi almak için bana ayselkeskin2004@yahoo.com eposta adresinden ulaşabilirsiniz.

Kaynak: Daniel J. Siegel. Zihnin Gelişimi: İlişkiler ve Beyin Arasındaki Etkileşim Bizi Nasıl Biz Yapar. Psikoterapi Enstitüsü Eğitim Yayınları No: 253.

İlginizi çekebilir: Deprem travması psikolojimizi nasıl etkiler?

Aysel Keskin: Merhaba ben Aysel Keskin. Psikolojik Danışman ve Psikoterapistim. 2006 yılında Marmara Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık bölümünden mezun olduktan sonra, Türk Deniz Kuvvetlerinde yedi senelik bir kurumsal hayat deneyimim oldu. Kurumsal hayat deneyimimin ardından, çocukluk tutkum olan psikolojiye bir de seyahat tutkum eklendiği için okyanus ötesine giderek bir süre Amerika’nın Kalifornia ve Oregon eyaletlerinde yaşadım. Tüm psikoterapi yaklaşımlarını bilmekle beraber uzmanlaşmanın gerekliliğine inanarak, kanıta dayalı terapi yaklaşımlarından Süre Sınırlı Psikanalitik Psikoterapi (SSPP), Jungian Psikoterapi ve Rasyonel Psikoloji Enstitüsü Preferred Partner of The Albert Ellis Institute onaylı, APA (American Psychological Association) Kredili Rasyonel Duygucu & Bilişsel Davranışçı Terapi Eğitimlerini (süpervizyonlar dahil) tamamladım. Sorunların bütüncül ele alınması gerektiğine, beden ve zihnin dengesini kurduğumuzda hayatımızda olumlu değişimler olacağına inanıyorum. Beden ve zihin sağlığınız her şeyden önemli. Bana ayselkeskin2004@yahoo.com eposta adresinden ulaşabilirsiniz. Sağlık ve sevgi ile kalın. Instagram: ayselkeskin.psk.dan

Kıyafetlerinize özen gösteren teknoloji: Siemens iQ500 ile tanışın

Evde zamanımızın büyük bir kısmı, farkında olmasak da rutin işlere gidiyor. Pek çoğumuz için bu rutinde en çok vakit alan işlerden biri de şüphesiz ki çamaşır yıkamak ve kurutmak. Çamaşırlar için uygun programı seçmek, deterjanı ayarlamak, ıslak çamaşırların kurumasını beklemek ve ütü… Tüm bunlar bazen günün temposu içinde küçük ama rutinde bir yük haline dönüşebiliyor. Hayatı kolaylaştıracak birçok yenilik ise Siemens’ten geliyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makineleri ile rutininiz artık hiç olmadığı kadar kolay ve pratik. Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makinesinde çamaşırlarınızı sizden önce düşünen, her adımı sizin yerinize planlayan bir teknoloji var. Size ise bu teknolojinin keyfini çıkarmak kalıyor. 



intelligentDry: “Ben ne yapacağımı bilirim” diyen çamaşır ve kurutma ikilisi 

Pamuk tişörtler, hassas bluzlar, okuldan gelen kalın eşofmanlar… Normalde hepsi için ayrı ayrı düşünüp doğru programı aramanız gerekir. Ama artık değil. Gün içinde onlarca şeyle uğraşırken bir de çamaşırın “fazla mı kurudu, az mı kurudu, ya buruşursa?” stresi yaşamıyorsunuz. Çünkü makineler zaten kendi arasında konuşup sizin yerinize karar veriyor.  

Çamaşır ve kurutma makineniz sadece yan yana duran iki cihaz değil; birbirini anlayan, sizin yerinize düşünen bir ikili. Siemens iQ500’ün intelligentDry teknolojisi sayesinde “Acaba doğru programı seçtim mi?” stresi tamamen bitiyor. Yıkama bittiği anda çamaşır makineniz tüm detayları (kumaş türü, yük miktarı, ıslaklık seviyesi, hatta ısı toleransını) tek tek kurutma makinesine iletiyor. Kurutma makinesi de tüm bu bilgileri alıp kıyafetlerin için en doğru programı otomatik olarak seçiyor ve başlatıyor. 

Evinizde görünmez bir iş ortağı varmış gibi… Sessiz, hızlı ve tamamen sizin konforunuz için çalışan. Tek yapmanız gereken çamaşırları makineye atmak; gerisini teknolojinin kendisine bırakmak ve keyfini çıkarmak. 

Mini Yük Özelliği: “Şunu bir hızlı aradan çıkarayım” dediğiniz anlar için 

Spor sonrası sepette sırasını bekleyen bir tişört, “yarın tekrar giyeceğim” diye bir kenara ayırdığınız gömlek ya da akşam dışarı çıkmadan önce anında yıkanması gereken bir bluz. Makineyi tam dolduracak kadar birikmesini beklemek istemezsiniz; ama tek parça kıyafet için makinenizi çalıştırmak istemezsiniz. Siemens iQ500 çamaşır makinesinin mini yük özelliği tam da bu anlar için tasarlandı. Yarım kiloya kadar olan birkaç parça çamaşırı, kısa sürede ve düşük enerji tüketimiyle yıkayabilirsiniz. 



Günlük hayatın koşturmacasında en güzeli de şu: Siemens Home Connect uygulaması üzerinden bir dokunuşla mini yük programını açıyor, çamaşırlarınızı dakikalar içinde temiz ve mis gibi alıyorsunuz. Pratik, hızlı ve o küçük yükleri büyük bir mesele olmaktan çıkaracak kadar akıllı. Siz temponuza devam edin; o, çamaşırlarınız için detayları halletsin.  

20’den fazla yıkama ve 15’den fazla kurutma programı ile gardırobunuzdaki her kıyafete ayrı bir seçenek 

Her kumaş, her kullanım, her kıyafetin ayrı bir dili vardır. Siemens çamaşır ve kurutma makinesi işte bu yüzden onlarca akıllı programla kıyafetlerinizin ömrünü uzatıyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma Makineniz, tüm ihtiyaçları bilir ve sizin için en uygun seçeneği sunar. Siemens Home Connect uygulaması sayesinde tüm programlara tek dokunuşla erişebilir, hatta yeni çıkan programları indirerek makinenizi kişiselleştirebilirsiniz. Böylece makineniz yıllar geçse bile zamana ayak uydurmaya devam eder.  

Program Asistanı: “Sen söyle, ben ayarlarım” diyen yardımcı 

“Hangi program daha doğru? Çamaşır az mı çok mu? Bir kere giydim ama uzun programa atsam mı?” diye düşünmenize gerek kalmadan Program Asistanı tüm bunları size en doğru programında çalıştırır. Kumaş türünü, çamaşırın ağırlığını, kirlilik seviyesini analiz eder ve size en uygun yıkama-kurutma programını önerir. Bu sayede yalnızca doğru programı bulmakla kalmaz; suyu, enerjiyi ve zamanı en verimli şekilde kullanır. Siz de makinelerin işini yapmasına izin verip, geri kalan zamanınızı kendinize ya da sevdiklerinize ayırabilirsiniz. 

SmartFinish: Ütüye ayırdığınız süre artık size kaldı 

Kim ister çamaşırların başında ütüyle saatlerini harcamayı? SmartFinish teknolojisi buharın gücünü kullanarak kırışıklıkları daha makineden çıkmadan %50’ye kadar azaltıyor. Sonuç? Daha az ütü, daha çok kendinize ayırdığınız zaman. Teknolojinin keyfini çıkarmak için Siemens Home Connect uygulamasıyla SmartFinish’i açmanız yeterli. Ütü masası açmadan, güç harcamadan, zaman kaybetmeden kıyafetleriniz giyime hazır hale gelir. Bir toplantı öncesi, spontane bir plan öncesi ya da sadece rahatlık istediğiniz bir anda SmartFinish teknolojisi sizin için çalışır.  

Program İndirme: Makineniz hep güncel, hep “yenilikte” 

Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makinesi, güncel yeni programları kolayca indirip tek dokunuşla kullanabilirsiniz. İhtiyaç değiştikçe çamaşır makineniz de sizinle birlikte kendini güncelliyor. Siemens’in en sevilen yanlarından biri, cihazların statik kalmaması. Yani bugün aldığınız çamaşır makinesi birkaç yıl sonra bile yeni özellikler kazanabiliyor. 



Siemens Home Connect üzerinden cihaza özel yeni yıkama ve kurutma programları indirebiliyorsunuz. Mevsimsel ihtiyaçlar, moda olan yeni kumaş türleri, spor kıyafetlerin gelişmesi… Ne değişirse değişsin, makineniz hep güncel kalıyor. 

Tıpkı telefonunuza uygulama güncellemesi indirir gibi çamaşır ve kurutma makineniz de güncellemelerle değişen yaşam tarzınıza ayak uyduruyor. 

Akıllı deterjan yönetimi: i-Dos ile her yıkamada doğru ölçü 

Makineyi tamamen doldurunca veya tek parça kıyafeti makineye attığınızda ne kadar deterjan koyacağınızı bilemiyor olabilirsiniz. İşte tam bu noktada i-Dos Deterjan Tarama teknolojisi devreye giriyor. Siemens Home Connect üzerinden şişelerin barkodunu okutup su sertliği ve deterjan yoğunluğunu makineye iletiyor, i-Dos ise her yıkamada doğru miktarı otomatik olarak ayarlıyor. Üstelik Siemens Home Connect uygulaması, deterjan seviyesini takip ederek deterjanınız tükenmeden önce size haber veriyor. Tek yapmanız gereken uygulamayı telefonunuza yüklemek ve çamaşır makinenizi uygulamaya bağlamak. 

stainRemoval teknolojisi: Zorlu lekelerle inatlaşmayı unutun 

Çay, yağ, makyaj, çikolata lekeleri… Gün içinde fark etmeden üzerinize bulaşan lekeler artık kâbus olmaktan çıkıyor. Siemens iQ500 çamaşır makinesi ile stainRemoval teknolojisi devreye giriyor. Tek bir dokunuşla çay, yağ, kozmetik veya günlük hayatta karşılaştığınız diğer zor lekeler için özel programları aktif edebilirsiniz. 

Siemens Home Connect uygulaması sayesinde daha fazla leke türünü ve bunlar için geliştirilmiş özel programları keşfetmek de mümkün. Yani sadece “lekeyi çıkar” demekle kalmıyor, sizin için en doğru yıkama programını da otomatik olarak öneriyor. Böylece hem lekelerle uğraşmak zorunda kalmıyor hem de giysilerinizin ömrünü koruyorsunuz. 

Artık çocuğunuza yemek yedirirken dökülen yemek lekeleri, kahve kazaları ya da mutfakta sıçrayan yağ lekeleri sizi endişelendirmiyor. stainRemoval, günlük hayatın getirdiği küçük sürprizlere karşı en güvenilir yardımcınız oluyor. 

Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makineleri, artık sadece kıyafetlerinizi temizleyen makineler değil; size zaman, konfor ve güven veren akıllı iş ortaklarınızdır. Ütüye harcadığınız vakti kendinize ayırın, lekelerle uğraşmayı unutun ve teknolojinin yaşam alanınıza uyumunun keyfini yaşayın.

*Bu yazı Siemens’in katkılarıyla hazırlanmıştır. 





İlgili Makale