X

Ofis ortamına kısa bir mola: Doğanın kalbinde dayanışma, sevgi ve farkındalık dolu bir hafta sonu

Geçtiğimiz hafta sonu Kolektif House Levent, üyeleriyle birlikte keyifli bir zaman dilimi yaratmak ve üyelerine doğanın güzelliklerini bir kez daha hatırlatmak adına Çatalca Yalıköy‘de Kolektif Camp‘ı düzenledi. Kamp, ofis hayatına kısa bir mola vermek isteyen ve iş ortamında tanıdığı kişilerle farklı bir deneyim yaşamak isteyen pek çok kişinin katılımıyla gerçekleşti. Ama bu kamp deneyimini diğerlerinden ayıran bir şey vardı… Kampta, iş ve şehir hayatı yoğunluğuyla bi türlü zaman ayıramadığımız, fiziksel ve zihinsel sağlığımıza faydalı etkileri olan ses terapisi, yoga, meditasyon ve sağlıklı beslenme eğitimleri yapıldı. 

Bu iki günlük kamp deneyimini anlatmanın en güzel yolu olduğunu düşünerek katılımcı üyelerle birlikte yukarıda saydığımız etkinliklerin eğitimcileri Rida Kıraşı, Yasemin Örs, Pınar Taşkınlar, Murat Ersoy ve kamp organizasyonunda Kolektif House’la işbirliği yapan Camp&Glamp’in kurucusu Halis Cevherli’ye sorular sorduk. 

Sorularımızı ilk olarak Farmazondan Murat Ersoya yöneltiyoruz, bakalım bir Kolektif House üyesi olarak onun için doğada Farmazon ekibiyle ve Kolektiflilerle olmak nasıl bir histi?

Sizi bu iki günlük kamp deneyimine çağıran şey ne oldu?

Ekipçe sürekli tatil planları yapıp gidemedik, kamp yapma hayallerimiz vardı ancak bir türlü organize olamadık. Kolektif House bizim planlayamadığımız organizasyonu planlayıp önümüze koydu. Kolektif ekibiyle kamptan birkaç gün önce de kendi aramızda bir etkinlik düzenlemiştik ve her şey çok keyifliydi, o yüzden tekrar bir etkinlikte bir arada olmak istedik. Bu deneyime katılma nedenimiz hem ekipçe bir şey yapmak hem de zaten sevdiğimiz insanlarla güzel bir ortamda bir araya gelmekti. 

Ekip arkadaşlarınla ofis dışında vakit geçirmenin sana, ekibe ve iş motivasyonuna katkıları ne oldu?

Biz iş dışında konuşulacak, paylaşılacak şeyleri aslında birbirimizle paylaşma fırsatını çok da bulamadığımızı fark ettik. Birlikte bir etkinliğe, tatile gitmek bizim için çok verimli oldu; geri döndüğümüzde bütün sinirlerimiz alınmış ve kendimizi stresten arınmış bulduk. Son olarak ekip arkadaşlarınızın bilmediğiniz birçok yönünü keşfetme fırsatı bulmuş oluyorsunuz tabii ki. 

Kampta hem bireysel hem de ekip arkadaşlarınla birlikte neler deneyimledin?

Bizim birlikte gittiğimiz ilk kamptı. Dolayısıyla yolculuk, yerleşme, kamp kurma aşamaları dahi bizim için yeni bir deneyimdi. Oradayken de ekipçe katıldığımız yoga ve ses terapisi; birlikte denize girmek, sahil, kumsal, çok güzeldi… Son gün de bir doğal havuza gittik, inanılmazdı. İstanbul’da böyle bir yerin varlığını öğrenmiş olduk ve hatta bir sonraki hafta günübirlik tekrar gitmeyi düşünüyoruz oraya.

Kamp sırasında katıldığımız beslenme eğitimi de ekip için oldukça önemli bir eğitim oldu. Döndüğümüzden beri sağlıklı beslenmeye dikkat etmeye başladık; birkaç gündür sabahları omlet yiyoruz, ekmeği bıraktık. Yaptığımız işle de yakından ilgili bir eğitim olduğu için birçok şeyi Farmazon’da da uygulamayı düşünüyoruz. Bir de benim doğum günümdü. Kolektif ekibi bana tatlı bir sürpriz yaptı, yani benim için gerçekten özel bir hafta sonuydu. 

Bu deneyimlerden hangisi senin için unutulmazdı? 

Benim için en unutulmazı son gün gittiğimiz doğal havuz oldu. Hayatımda ilk kez doğal havuz/falez gördüm ve oldukça etkilendim. Bir de oraya gidiş aşaması çok keyifliydi; trekking yaparak gidiyorsun yaklaşık 20 dakika boyunca yürüdükten sonra tırmanıyorsun ve çok yüksekten o muhteşem suya atlıyorsun. Benim için harika bir deneyimdi. İkinci sıradaysa ses terapisi geliyor.

İki gün de olsa doğada olmak kendi iç sesine ve iş motivasyonuna dair nelerin farkına varmanı sağladı?

Kendime hiç vakit ayırmadığımı fark ettim, özellikle de son zamanlardaki iş yoğunluğundan ötürü. Sadece kendi adıma değil tüm Farmazon ekibi adına konuşuyorum, çok tempolu bir zaman dilimine girdik. O yüzden kendimizi dinleyip, kendimizle vakit geçirebileceğimiz, bir noktada kafamızı işten güçten uzaklaştırabileceğimiz bir fırsat oldu bu kamp bizim için.

Bir de kamp alanında telefon çekmiyordu, isabet oldu. Biz giderken Cumartesi günü çalışırız diye laptoplarımızı götürdük ama gittiğimiz yerde internetin olmadığını gördük ve bilgisayarları arabada bıraktık. Yani ister istemez çalışmadık. Bu durum da başta bizi birazcık endişelendirse de, sonrasında buna gerçekten ihtiyacımız olduğunu fark edip çalışma düşüncesini tamamen kafamızdan attık.

Bu iki günlük deneyiminden sonra Pazartesi günü işe gelirken sen de değişen bir şeyler var mıydı?

Fiziksel olarak çok yorgundum. Özellikle yoga ve trekkingden sonra tüm kaslarım ağrıyordu. Ancak hissettiğim o mental mutluluk başlı başına yeterli. Çok güzel bir hafta sonu geçiriyorsun, sonra da arabaya atlayıp şehre dönüyorsun… Normalde şehre dönüş süreci sancılıdır, ancak öyle bir hafta sonundan sonra şehre bakış açın dahi değişiyor. Biz ekipçe kamptan ayrılırken “hadi yarın görüşürüz” diyerek ayrıldık, vedalaşma süreci olmadı, her şeye kaldığı yerden devam ettik. Ertesi sabah da ekipteki herkes kamp atmosferini ofise taşımış gibiydi, keyfimiz çok yerindeydi.

Peki sence Kolektif House’un bu tür etkinlikler düzenlemesinin önemi ve bir üye olarak sana faydası neler?

Kolektif House zaten bize insanlarla iş hakkında rahat konuşabilme, bir şeyler paylaşabilme ortamını çok güzel sağlıyor. Omzunu çarpsan işine yarayacak birini bulabiliyorsun burada. Böyle etkinliklerde de o insanların hikayelerine daha yakından tanık olma şansını yakalıyor, ne iş yaptıkları değil de o işi neden yaptıkları hakkında çok şey öğrenebiliyorsun. Amaçlarını ve vizyonlarını anlıyorsun, ofiste her gün gördüğün insanları daha yakından tanıyorsun. Bu etkinliklerin üyeler arasında iletişimi güçlendirici olduğunu düşünüyorum. Ofis dışı etkinliklerde, iş hayatının dışında insanlarla daha samimi bir bağ kurma fırsatı buluyorsun, iş dışında başka şeylerden keyif alıyorsun. 

Kolektif House Levent üyelerini çaldığı “ofis yogası” çanlarıyla sevindiren, Y.orstrulynin kurucusu Yasemin Örs uyguladığı yoga seansını ve kamp ortamını kendi güzel bakış açısıyla ve kelimeleriyle anlattı.

Bir Kolektif House üyesi olarak seni bu kamp deneyimine çağıran şey ne oldu?

Çok uzun zamandır kamp yapmak istiyordum. Malzemelerimin bir kısmı bile hazırdı. Sonra araya başka önceliklerim girdi, bir türlü denk gelmedi. #Kolektifcamp ayağıma geldi diyelim. Kolektif’in marka direktörü Yasemin’le telefonlaştığımız bir vakit şuna benzer bir şey dedim; sizin organize ettiğiniz her şey “harika” garantili. O yüzden tüm iptidai koşullara rağmen tabii ki varım!

Kolektif House üyeleri için belirli aralıklarla ofis yogası saatleri düzenliyorsunuz. Ancak bu kez farklı olarak üyelerle birlikte doğanın içindeydiniz. Sence yogayı doğada deneyimlemenin en büyük artısı ne?

Kapalı mekanda yoga yaparken hareket, nefes ve zihninin arasında bir yolculuğun var. Doğada ise bu yolculuğa başka yolcular ekleniyor. Toprakla ve kokusuyla 45 dakikalık kesintisiz temas, yerdeki engebeler, temiz havayı ciğerlerine iyice çekme telaşı, belki batan güneşin sıcaklığını yüzümüzde hissetmek, etrafında uçan sinek ve arılara, rahatsız olmaksızın eyvallah diyebilmek… Kah sınırlarını tanımlamak, kah onları zorlamak… Bence seni daha farkında ve daha kıvamlı bir hale getiriyor doğada yaptığımız yoga. Kesinlikle daha eğlenceli ve bir çıt daha zor.

İş hayatında aktif olan kişilere yogayı neden önerirsin?

Öncelikle fiziksel nedenlerle öneririm. Omurga sağlığı ve esnekliği, sağlıklı yaş almamız için önemli. Yoga, iki büklüm bilgisayar başında geçirdiğimiz zamanları, duruş bozukluklarını, kapalı ve öne kıvrık omuzları, içe çökmüş bel kıvrımlarını, öne eğilmiş boyunları, bilekleri rahatlatır mı? Rahatlatır ve düzenli yaptığında boyunun bile uzadığını hissedebilirsin. Ayrıca iç organlara, derin bağ dokulara da çok iyi gelen akışları var. Zihinsel nedenlerle de önerebilirim; matın üzerinde takındığın her tavır, hareketlere karşı zihninden geçenler, günlük hayattaki durumunla çok alakalı. Akışta sen ne yapıyorsan, hareketleri nasıl karşılıyorsan, zihninden ne geçiyorsa, aslında hayatında da aşağı yukarı benzersin. Harekette strese giriyorsan, nefesini tutuyorsan, suratını buruyorsan hayatta da öylesin. Ya da hareketten korkmuyor, cesaretle deniyorsan, yine hayatında benzersin. Bunun gibi sayısız benzerlik bulup, matın üzerindeki, hareketlere karşı tavrını, nefesini ayarlarken, bir bakmışsın hayatında da bir dönüşüm yaratmışsın.

Doğada geçirdiğin bu iki günden sonra Pazartesi gününe nasıl başladın?

Gittiğimiz yerde telefon çekmiyordu. Dereye girdik, bol bol yürüdük, yüzdük, falezlerden atladık, yamaçlarda dar yol tırmanışıyla biraz keçilik de yaptık, ateş başında keyif sürdük, kayan yıldızları seyrettik, sabahları çiğ ile uyandık, yoga yaptık, nefis bir ses terapisiyle ağaçların altında meditasyon yaptık. Pazartesi’ye müthiş başladım. Bence ayda 2 gece 3 gün insan kendine böyle bir vakti vermeli, telefondan uzak.

Sence Kolektif House’un üyeleri için düzenlediği bu kampın en büyük önemi ne?

İş ortamında hepimiz sorumluluk ve hedeflerimizin peşindeyiz. Yine Kolektif sokaklarında karşılaştıkça, samimi, sıcak bir iletişim kuruyoruz. Ama bir kamp değil. Kampta daha özünden bir bağlantı kuruyorsun. Bir arkadaşının çadırını kurmasına yardım etmek, ateş başında sohbet etmek, her şeyi biraz gidişata bırakmak, zamanı çok sorgulamamak, derede karpuz soğutmak ya da arkadaşların daha da keyif alsın diye mısır közleyip üzerinde peynir eritmek, beraber acıkmak, beraber doymak… Bu iki günlük bir komün hayattı. Kurulan iletişim çok candandı. Önemli çünkü bu iki günün kampçılarda yarattığı beraberlik hissini mayalayıp bütüne yaymak, Kolektif’in hayali olan “birbirimizden beslenelim, el ele büyüyelim, eğlenerek, keyifle iş yapalım” kültürüne müthiş bir katkı, dünyaya da güzel bir örnek.

“Gidebildiğimiz her yer bizimdir” sloganıyla yola çıkan Camp&GlampCamp&in kurucusu Halis Cevherli, kamp deneyimi yaşamanın önemini ve Kolektif Camp deneyimini bir “gezgin” gözüyle anlattı.

Bize kısaca Camp&Glamp’den bahsedebilir misin?  

İnsanın dünyadaki macerasına baktığımızda sadece çok kısa bir süredir şehir tarzı bir yaşam biçimi içinde ve öz doğasından koparılmış bir durumda olduğunu kolayca algılayabiliriz. Doğanın renkleri kokuları sesleri genetik hafızamıza kazınmış halde. Sadece bu açıdan bile bakarsak doğaya çıkmak eve dönmek demek belki de. Camp&Glamp insanları bir araya getirerek doğayla tanıştıran ona kavuşturan bir organizasyon. Zaman içinde farklı fikirlerle yoğrulup şu an ki halini aldı. Mottolarından biri de “gidebildiğimiz her yer bizimdir”. Bu minvalde yıllar içerisinde biriktirdiğim lokasyonlara yenilerini de katabilmek için haritalardan çalışarak keşif gezileri yaptım. Amaç sakin huzurlu ve güzel yerler keşfedebilmekti. Şimdi bu yerleri insanlarla paylaşıyorum. Gittiğimiz her yerde önceliklerimizden biri doğayı elimizden geldiğince koruyup gözetebilmek. Kendi atıklarımız haricinde başkalarının terk ettiklerini dahi toplamaya gayret ediyoruz.

Kamp yapmak günümüzde “en popüler” tatil seçeneklerinden biri olarak görülmese de, bambaşka bir deneyim. Sene insanlar neden daha çok kamp yapmalı?

Bence kamp yapmak git gide popülerleşen bir tatil biçimi olmaya aday. Bu deneyimi tecrübe ve iyi ekipmanlarla insanlar adına daha da kolaylaştırabilmek ve böylece kamp yapmak isteyip belirli dirençleri aşamayan yeterince tecrübesi olmayan insanlara kadar ulaşabilmek, onlara rehberlik etmek benim için büyük bir zevk. Nasıl ateş yakılacağını, nasıl çadır kurulacağını, ne zaman nerede kamp yapılabiliri, doğada nelere dikkat edilmesi gerektiğini insanlarla paylaşarak, samimi ve arkadaşça bir şeyleri beraber yapmanın keyfiyle güzel hafta sonları geçiriyoruz.

Birçok insanın harika bir hafta sonu geçirmelerine öncü oldunuz. Kolektif House ile birlikte düzenlediğiniz bu kampın düzenlenme amacı sence neydi?

Kolektif House ile yaptığımız bu etkinlikte hedef, zihinlerin hızını biraz olsun sakin bir tempoya çekerek bir yere bir şeye yetişme derdi olmadan anın içinde olmaya, durmaya ve durulmaya; aynı zamanda grup olarak zamanın ve doğada olmanın keyfini çıkarmaya yönelik bir etkinlikti. Ayrıca hem göl kenarında hem ormanın içinde bir an derelerin soğuk suyundan başka bir an sarp kayalıklardan tırmanıp falezlere atlamalı mağaralarda yüzmeli şeyler yaptık. Zihinler sakinleşirken bedenler nefes aldı. Harikalar insana iyi gelir. Doğa bizimle, biz de onunla harikalaştık.

Kolektif House, aslında kişilerin bir çalışma alanını paylaştıkları bir yer. Bu kişilerin iş hayatının dışında bir araya gelerek doğayla baş başa bir deneyim yaşamalarının sizce faydaları neler oldu?

Kolektif üyelerinin bir araya gelerek doğada buluşmaları farklı bir enerjiyi paylaşmaları tüm hafta sonunu beraber geçirmeleri sayesinde hem bireysel huzuru hem de “kolektif” bir birlikteliği geliştirmiş oldu diye düşünüyorum. Hep birlikte çadırlar kuruldu, odunlar toplandı, etrafımızı temizleyip güzelleştirdik. Gece yanan ateşin ışığında aydınlanan bedenler, tekillikten çoğulluğa o çoğulluktan da bir bütünlüğe dönüştü benim gördüğüm renklerde.

Bu tarz Kolektif House etkinliklerinin iş hayatında aktif bireyler için ne gibi artıları var? Senin bu kamp deneyimi esnasında gözlemlerin neler oldu?

Şehir çok hızlı işleyen bir dinamiğe sahip. Zihnimizin beden ve ruhumuzun ara sıra bu işkenceden kaçırılması ve arındırılması bence ihtiyaçtan çok bir zorunluluk durumu. Bu anlamıyla kaçışımızın bireysel artısı yanı sıra kolektifliler yine bir araya geldi ve bu sefer doğanın kucağında bir iletişim ve etkileşim ortamı yakalamış oldular. İnsanların pozitif enerjiyle dolu olduğu zamanlarda kurdukları ilişkilerin hafızalarında da o pozitif anılarla senkronize ve daha samimi mecralara uzanabilme ihtimali daha yüksek daha yoğun bir biçim alabileceğine inanıyorum.

Doğada olup sağlıksız beslenmek olur mu? Kampta yemek yemenin aynı anda hem lezzetli hem de sağlıklı olabileceği vurgusuyla entegre beslenme ve sağlık koçu, Şehirde ve Sağlıklı‘nın kurucusu Pınar Taşkınlar kendi kamp deneyimini ve gözlemlerini anlattı.

Bize kısaca ne iş yaptığından bahsedebilir misin?

Entegre beslenme ve sağlık koçuyum. Beslenmenin sağlığa etkisi, kronik hastalıkların engellenmesi ve sağlıklı yaşlanma üzerindeki önemi hakkında birebir seanslar ve grup dersleri yapıyorum. Bütün bu çalışmalarla amacım kişilere sağlıklı hayat tarzını anlatıp, rahatsızlıklarını aradan çıkararak potansiyellerine erişmeleri için yardımcı olmak. Entegre sağlık derken beden, zihin ve ruh bütünlüğünden bahsediyoruz. Yani hiç bir zaman sadece bedeni dikkate alıp ona yönelik çalışmıyorum. Mutlaka stres, egzersiz, uyku düzeni gibi konulara da eğilip, sağlığı bütünüyle ele almaya çalışıyorum.

Kamp sırasında Kolektif House üyelerine sağlıklı beslenmeye dair bir saatlik bir eğitim verdin, geri dönüşler ne yönde oldu?

Genelde olduğu gibi Kolektif House üyeleriyle yaptığım çalışmada da günlük hayatta yaşanan yorgunluk, dikkat bozukluğu gibi durumların yoğun bir hayatın doğal getirisi olarak kabullenildiğini gördüm. Yaşanan bu “rahatsızlıkların” basit çözümlerle, radikal beslenme değişiklikleri yapmadan aşılabileceğini görmek üyelere sağlıklı yaşamak üzerine ilham verdi.  

Sağlıklı beslenmeyi şehir yaşantısında uygulamanın çeşitli pratik yolları var. Peki bunu doğada, etrafta hiçbir şey yokken deneyimlemenin farkı ne? En zor yanları ve kişiye kazandırdıkları neler?

Eğer şehirde de kendi yemeğini kendi pişiren biriyseniz doğa içinde sağlıklı beslenmek hiç zor olmuyor. Yanımıza belirli miktarda yiyecek aldığımız için gereksiz şeyleri fazlaca yememiz zaten pek mümkün değil. Yanımızda götürdüğümüz yiyeceklerin doyuruculuğuyla ilgili daha dikkatli oluyoruz. Pişirmek için sadece ateşimiz oluyor ama yediğim en lezzetli yemekleri kampta yediğimi söyleyebilirim. Genellikle yemekler ateşte piştiği için et ürünleri tercih ediliyor. Ama bu ete mahkum olduğumuz anlamına gelmiyor. Daha önceki kamplardan birinde vegan beslenen bir arkadaşımız harika ızgara sebzelerle hepimizin ufkunu kamp yemeği konusunda genişletmişti.

Kampın en güzel yanlarından biri aslında meyve toplamak! Şehirde genelde zorlukla ulaşabildiğimiz berry ailesinden meyveleri toplayıp bolca tüketmemiz mümkün oluyor.

Şehirde geçirilen bir hafta sonu ile doğada geçirilen bir hafta sonu arasında sence nasıl bir fark var?

Şehrin trafiği ve gürültüsünden uzakta yıldızların altında, açık havada uyumak zihni kesinlikle sakinleştiriyor. Ayrıca kampta çadırları kurmak, odun toplamak vs gibi yapılması zorunlu aktiviteler vücudu harekete geçiriyor. Üzerine güzel doğa yürüyüşleri ya da yüzmeyi de ekleyince pek zaman bulamadığımız egzersizleri de yapmış oluyoruz. Gün boyunca oksijeni bol bir hava solumak daha güzel bir uyku uyumamızı sağlıyor. Ama bence en önemlisi telefonların bile çekmediği bir yerde hayatın streslerinden uzakta kalmak zihni sakinleştirdiğinde ortaya yaratıcılık ve ilham çıkıyor.

Bir entegre beslenme ve sağlık koçu olarak sağlıklı beslenmenin iş hayatında aktif olan bireyler için önemi ne?

İş hayatında aktif bireylerin yemeği ‘doyurulması gereken bir ihtiyaç’tan çok, müttefikleri olarak görmeleri gerekiyor. Yemekten mutlaka zevk almak gerekiyor ama aynı zamanda tüm vücudu beslediğini ya da zarar verebileceğini unutmadan yemek gerekiyor. Yani yemek bizim yakıtımız, doğru yakıtı vermezsek aksaklıklar olacaktır. Bu aksaklıklar dikkat bozukluğu, net olamayan bir zihin, mod değişiklikleri, yorgunluk gibi iş hayatında erişilmesi gereken hedeflerin önünde bir engel oluşturuyor. Zaten iş hayatında işimiz engelleri aşıp hedefimize ulaşmakken, bir de yanlış beslenerek kendimize ket vurmak ne kadar mantıklı?

Bu tarz Kolektif House etkinliklerinin iş hayatında aktif bireyler için ne gibi artıları var? Senin bu kamp deneyimi esnasında gözlemlerin neler oldu?

Doğanın içinde, dikkat dağıtıcılardan uzakta kalan zihnin kesinlikle daha yaratıcı olduğuna inanıyorum. Herkesin, çalışmasına doğa içinde kalarak ara vermesi ve zihnin rahatlamasına izin vermesi gerekiyor ki, zihin hayatta kalma modundan çıkıp yeni fikirlere yer açabilsin. Umarım katılımcıların zihinleri güzelce dinlenmiş ve iş hayatında karşılarına çıkacak zorluklara hazır olarak şehre dönmüşlerdir…

Uplifers ekibi olarak daha önce meditasyon varyasyonları ve gong ile ses banyosu ve ses şifası terapisi seanslarını deneyimlediğimiz ses terapisti ve Soundala Therapynin kurucusu Rida Kıraşı ise kendi deneyimlerini kendi bakış açısıyla aktardı. 

Bir ses terapisti olarak doğanın kalbinde Kolektif House üyelerine unutulmaz bir deneyim yaşattın. Sence ses terapisini kapalı alandan farklı bir yerde uygulamanın artı bir yanı var mı?

Kapalı alanda sesler yansıyabildiği için düşük frekanslar, yani pes sesler daha kolay duyuluyor. Yani kapalı bir ortamda yapılan seanslarda katılımcılar çok daha kolay konsantre oluyor. Açık alanda da daha

yüksek frekanslar, yani tiz sesler, pes seslere göre daha kolay duyuluyor, ve doğanın kendi sesleri de terapiye destek olduğundan, bu da başka bir meditatif deneyim oluyor. 

Terapi sonrası gözlemlerinle birlikte katılımcılarda zihinsel ve bedensel anlamda nasıl bir değişim oldu?

Kolektiflilerde çok tatlı farklar gözlemledim. İnsanlar başlarda kampın heyecanıyla aşırı derecede “yüksek” ve heyecanlıydı. Ses terapisi sonrasında çok uzun bir süre boyunca hep beraber sessiz bir şekilde doğayı izledik, dinledik ve yavaşladık. Ateş yanıyordu, biz de etrafında oturduk ve sadece durduk. O yavaşlama da üyelerin doğaya daha kolay adapte olabilmelerine yardımcı oldu diyebilirim. Önceki kamp telaşesi yerini huzura bıraktı. 

Senin için bu tarz bir etkinlikle bulunmanın kişisel ve iş yaşantısına dair ne gibi faydaları var?

Stres altında biz, gelecek kaygısından ya da geçmişin yükünden dolayı korku bazlı kararlar verebiliyoruz. Bu gibi çalışmalar, kişisel hayatta birikmiş olan bu stresi boşaltmak, duygusal olarak daha sağlıklı karar vermek ya da yaptığımız seçimleri daha bilinçli yapmak için oldukça faydalı. Yani hayatla daha az kavgalı bir halde yaşamamıza yardımcı oluyor. Yoga, ses terapisi, qigong gibi meditatif yöntemler kişisel hayatta daha huzurlu, akışkan ve kendi gerçekliğimizi daha kolay yaratabileceğimiz bir ortam sağlıyor. 

Birçok üyeyi Kolektif House işbirliğiyle yaptığın eğitimlerle ve terapilerle meditasyonla tanıştırdın. Sence meditasyonun iş hayatında aktif kişiler için önemi ne?

Her meditatif aktivite gibi ses terapisi de kişilerin “rest and digest” yani “dinlen ve sindir” moduna geçmesini sağlıyor. İnsanlar iş hayatında “deadline”lar, başarılı olma baskısı gibi sebeplerle oldukça fazla strese maruz kalıyor. Stres ise insanların yanlış kararlar vermelerine neden oluyor. Ses terapisiyle birlikte insanlar, bu stresi en aza indirerek iş hayatını daha keyifli yaşamayı öğrenebiliyor. Daha rahat, eğlenceli ve yaratılıcıklarını kullandıkları, daha özgür oldukları bir iş hayatına sahip oluyorlar.

Siz de bu tarz etkinlikleri deneyimlemek, ruhunu ve kültürünü yaşamak ve Kolektif House ile yakından tanışmak için web sitelerini ziyaret edebilir, Facebook ve YouTube sayfalarına göz atabilirsiniz.

Uplifers: Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!

Hayatın küçük tatlı sürprizlerini L’Occitane Almond Shower Oil ile yakalayın

Hayat, beklenmeyen güzelliklerle dolu bir dans gibi; eğer görmeyi, fark etmeyi bilirsek hayatın şaşırtıcı güzellikteki tatlı anlarını sık sık yakalayabiliriz. Bazen uzun zamandır görmediğimiz bir arkadaşımızla yolda karşılaştığımız, bazense tatlı bir yağmurun ardından çıkan gökkuşağını gördüğümüz o ‘an’da gizli olabilir mutluluk. Bu, beklenmedik ama her zaman iyi hissetmemizi sağlayan hoş sürprizler, hayatın şaşırtıcı güzellikteki anlarından yalnızca birkaçı olsa da tüm gün yüzümüzü güldürmeye yetebilir.



Yakalamak için istekli olursak hayatın monoton akışına biraz olsun ara vermemizi sağlayan ve yaşamın ne kadar büyüleyici olduğunu hatırlatan pek çok tatlı sürpriz bulabiliriz. Tıpkı L’Occitane Almond Shower Oil’in su ile buluştuğunda yağ kıvamından köpüğe dönüşen sürprizli formu gibi.

Sürprizlerle dolu keyif veren bir deneyim

Mutluluk veren, keyif dolu ve sürprizli anlar dediğimizde şüphesiz ki kendimize ayırdığımız zamanların önemi ve yeri çok büyük. Çünkü, günlük hayatın koşturması içerisinde kendimizi şımartabildiğimiz, bedenimizin ve zihnimizin ihtiyaçlarını karşılayabildiğimiz bu özel anlar, monotonluğun içinden bize göz kırpan küçük sürprizler gibi. Özellikle de kişisel bakım ritüellerini taçlandıran L’Occitane Almond Shower Oil ile sürprizlerin hiç sonu yok. Bu özel duş bakım yağı, suyla buluştuğu anda değişen formu ile bize sıradan görünen anları bile özel kılan küçük sürprizler sunuyor.

Almond Shower Oil’in içeriğindeki badem yağı, su ile birleştiğinde anında yoğun keyif verici bir köpüğe dönüşüyor, bize de tatlı küçük sürprizlerle dolu dokunuşların cildimizde bıraktığı o yumuşacık etkinin keyfini sürmek kalıyor. Tabii, o tatlı ve küçük sürprizler Badem Duş Yağı’nın yalnızca köpüren özel formülünde saklı değil, kokusu da bambaşka bir heyecan.

Kokuların duyuları harekete geçiren büyülü dünyası

Bazen sizin de bir kokunun esintisiyle geçmişe doğru kısa bir yolculuğa çıktığınızı hissettiğiniz oluyor mu? Kabul edelim, hayatın içindeki tatlı sürprizli anlarda kokuların da etkisi oldukça büyük. Belki çocukluğunuzdan keyifli bir anı hatırlatan nostaljik bir koku, belki gençliğinizde kullandığınız eski bir parfümün rüzgarla karışmış hali, belki de taze biçilmiş çimlerin havada dağılan dansı… Kokular da sürprizli anların başrol oyuncusu olabiliyor.



Tıpkı, Almond Shower Oil’in tatlı bademin mis kokusunu cildimizde bırakması gibi. Üstelik vegan içeriği ile tüm cilt tiplerine de uygun olan bu bakım yağı, duyuları harekete geçiren büyülü bir dünyanın da kapısını aralıyor. Hayatın bitmeyen telaş ve karmaşasında her şeyden biraz da olsa uzaklaşıp, o büyülü dünyaları keşfetmek hepimizin ihtiyacı değil mi? Daha fark edilmeyi bekleyen onca tatlı sürpriz varken…

Şaşırtıcı üçlü etki

Köpüren özel formül, büyülü dünyalara açılan mis badem kokusu, tabii bir de şaşırtıcı üçlü etki. L’Occitane Almond Shower Oil ile hayatın sürprizlerle dolu anlarını yakalamak çok kolay. Özel vegan formülü, cildi hem temizliyor hem nemlendiriyor hem de onarıyor. Bu üç etkiyi bir arada bulabilmek de en tatlı sürprizlerden biri.

Badem Duş Yağı, özel köpük yapısı ile cildi temizliyor, içeriğindeki omega 6 ve 9 bakımından zengin tatlı badem yağı ve üzüm çekirdeği yağı ile ilk kullanımda nemlendirme etkisi sağlıyor ve cildi besleyerek ışıl ışıl bir görünüme kavuşturuyor.

Elbette, hayatta daha yakalanmayı bekleyen pek çok şaşırtıcı tatlı an var. Bazıları, bir anda karşımıza çıksa da bazen de bu anları biz yaratabiliriz. Bakım rutinlerimize L’Occitane Almond Shower Oil’i eklemek, tanımadığımız birine iltifat etmek ya da sevdiğimiz birine uzun zamandır istediği bir şeyi satın almak, hayatımızda o tatlı sürprizleri artırmaya ve yaşamın keyfini doyasıya çıkarmaya yardımcı olabilir.

Hiç vakit kaybetmeden birinden başlamak istiyorsanız hemen tıklayıp sürprizlerle dolu L’Occitane Almond Shower Oil dünyasını keşfedebilirsiniz.



Sıra dışı bir gelecek: Otomobil dünyasında bizi neler bekliyor?

Teknolojinin, yapay zekanın ve çevre bilincinin hızla geliştiği günümüzde otomotiv dünyası da bu gelişmelerden geri kalmıyor ve inovasyonlarla ve merakla dolu bir sektöre dönüşüyor. Son yıllarda elektrikli araçlar, otonom sürüş özellikleri, akıllı yol çözümleri gibi konularla pek çok gelişime imza atan otomobil dünyasında gelecekte bizi daha nelerin beklediği büyük bir merak konusu. Hepsi çok heyecan verici olsa da en çok merak edilen sorulardan ve benim de heyecanla beklediğim gelişmelerden biri; uçan arabaların hayatımıza girip girmeyeceği 🙂 Uçan arabalar yakın zamanda hayatımıza dahil olur mu bunu bilmiyorum ama otomotiv endüstrisinin geleceği hakkında kendi perspektifimden ele alacağım pek çok konu var. Gelin, benim de bir parçası olduğum bu sıra dışı gelecekte bizi neler bekliyor olabilir birlikte bakalım.



Elektrikli otomobillerin hızlı yükselişi

Geçtiğimiz yıllarda pek çok otomobil markası, yakın gelecekte elektrikli araç üretimine ağırlık vereceğini açıklamıştı, hatta dünya çapında tamamen elektrikli araç üretimine geçmeyi planladığını belirten markalar da var. Elektrikli araçların hayatımıza dahil olması çok yeni bir gelişme olmasa da yaygınlaşması ve popülerliğinin artması son zamanlarda daha bir artış gösterdi. Gelecekte de elektrikli araçların üretiminin ve kullanıcısının artması sektörünün en beklenen gelişmeleri arasında.

Bildiğiniz gibi ben de elektrikli otomobil tutkunlarından biriyim ve sık sık sizlerle Instagram hesabımdan %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E ile olan maceralarımı paylaşıyorum 🙂 Konumuza dönecek olursak; fosil yakıt tüketimini azaltmak ve karbon emisyonlarını düşürmek için ülkelerin elektrikli araç kullanımına yönelik teşviklerini artırması da beklenenler arasında. Ayrıca, batarya teknolojisinde yeni ilerlemeler, elektrikli araçların menzillerinin artırılması, şarj altyapılarının geliştirilmesi de yine yakın gelecekte bizimle olacağa benziyor.

Sürdürülebilir ve çevre dostu çözümler

Elektrikli araçların yükselişi, otomobil dünyasının geleceğinde beklenen tek çevreci haber değil. Doğa dostu yaklaşımlar ve sürdürülebilir çözümlerle dolu yenilikler de ufukta. Pek çok sektörün son yıllarda önemli bir gündem maddesi haline gelmiş olan çevre bilinci, otomotiv dünyası için de önemli bir konu. Geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilen iç dizayn ekipmanları, doğa dostu kumaşların kullanımı, üretim aşamasında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, daha az karbon salımı yapan motor teknolojileri ve daha nice gelişme, otomotiv dünyasının beklenenleri arasında.

Sektörde yeşil devrim adını verebileceğimiz daha pek çok gelişmenin damga vurması da olası. Araçların iç tasarımdan üretim süreçlerine kadar geniş bir yelpazede sürdürülebilir çözümler, otomobillerin gelecekteki dünyasını ve tabii ki dünyamızı taçlandıracak gibi. Bir çevreci olarak hızla yaygınlaşmasını görmek istediğim gelişmelerden birisi kesinlikle sürdürülebilir çözümler.

Otonom sürüş özelliklerinde ilerlemeler

Ve tabii ki otonom sürüş özelliklerinden bahsetmemek olmaz. Beni belki de en çok heyecanlandıran konulardan bir diğeri. Hani şu sürücüsüz giden otomobiller var ya, işte tam da onlardan bahsediyorum. Yakın bir gelecekte belki de araçların şoför koltukları hep boş kalacak. Olamaz mı? Bu, çok gerçekçi bir senaryo olmasa da şu an için benzer senaryolarla sık sık karşılaşacağız gibi. Çünkü pek çok dünya devi otomobil ve teknoloji firması, otonom araçlar alanında büyük yatırımlar yapıyor. Ancak, tam otonomiye ulaşmak için biraz daha geleceği beklemek gerekecek. Çünkü birtakım zorlukları aşabilmek için yeni teknolojilerin geliştirilmesi bekleniyor.

Özellikle büyük şehirlerdeki yoğun ve karışık trafik senaryoları, yasal düzenlemeler, kişisel hakların korunması, uygun yol ve altyapı çalışmalarının tamamlanması gibi pek çok faktör var. Yine de bu konudaki çalışmaların hız kazanması ve otonom sürüşün farklı seviyelerinin piyasaya sürülmüş olması, otonom sürüş teknolojilerinin potansiyelini gösteriyor. Gelecekte tam otonom seviyeye de erişilmesi mümkün.



Otonom özelliklerin yanı sıra farklı sürüş modları da ufukta. Hatta, ben şimdiden %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E  ile bu modları deneme fırsatına sahibim 🙂 Mustang Mach-E, sürüş deneyimini kişisel isteklere göre uyarlıyor; Aktive, Whisper ve Untamed modları sayesinde motor seslerini, ortam aydınlatmasını ve hatta aracın tepki verme hızını kişiselleştirmek mümkün. 

Akıllı şehirlerin kurulması

Otonom sürüş özellikleri, farklı sürüş modları, otomobil ve yapay zeka teknolojisindeki gelişmeler, yalnızca bireysel kullanımla sınırlı kalmayacak muhtemelen. Ve önemli bir toplumsal gündem haline de gelecek. Bu da akıllı şehirler gibi bir konseptin hayatımıza girmesi anlamını taşıyabilir. Şehirlerin, otomobillerin geleceği ile ne ilgisi var ki diye düşünmeye başlamadan hemen araya gireyim. Eğer başta otonom sürüş özellikleri olmak üzere otomobiller kendi başlarına -bir sürücünün aracı sürmesine ihtiyaç kalmaksızın- yolda gidebilecekse, bu şehirlerin de birtakım düzenlemelerden geçmesi anlamını taşıyor. Yollardaki alt yapı çalışmalarının bu doğrultuda düzenlenmesi, akıllı şarj istasyonlarının kurulması ve otonom araçların kendi kendini şarja takabilmesi için uygun çevresel yapılanmaların tamamlanması gibi pek çok gelişmeyi de beraberinde getirebilir. Belki de gelecekte şehirlere akıllı taksi durakları kurulacak ve birtakım mobil uygulamalar üzerinden bağlantıya geçilebilecek.

Sosyal dünya ile bağlantı sağlayan araç özelliklerinin geliştirilmesi

Bir düşünelim; otomobiliniz size en yakın kafeyi önerse ya da zevkinize uygun bir restoranda sizin için rezervasyon yaptırsa, nasıl olur? Ya da arkadaşlarınızla buluşma ayarlasa, arabaya bindiğinizde en sevdiğiniz dizinin kaldığınız bölümünü başlatsa? Siz keyifle buluşmalarınıza hazırlanırken veya dizinizi izleyip, müziğinizi dinlerken sizi istediğiniz yere götürse? Yani adeta bir eğlence merkezine dönüşse? Tüm bunlar, yakın gelecekte hayallerimizi süslemenin ötesine geçebilir. Bağlantılı araçlar, yani kendi internet erişimi olan ve verileri başka cihazlarla da paylaşabilen araçlar, otomobil dünyasının belki de gelecekte en çok parlayan yıldızı olabilir. Yalnızca yolculuk vadetmenin ötesinde bağlantılı araçlar, adeta kişisel mobil cihazlarımıza dönüşebilir.

Çoğu macerama tanıklık ettiğiniz Ford Mustang Mach-E de adeta benim eğlence merkezim. Araç içi iletişim ve eğlence sistemi olan Ford SYNC 4A ile konuşma, ses tanıma, kablosuz akıllı telefon entegrasyonu, sezgisel 15,5″ dokunmatik ekran ve çok daha fazlasını deneyimleyebiliyorum. Halihazırda gelişmiş teknolojinin keyfini sürebiliyor olsam da gelecekte bağlantılı araçlar bizi daha pek çok özelliği ile şaşırtacak diyebilirim.

Kısacası, otomobil dünyasının sıra dışı geleceğinde bizi bekleyen yepyeni heyecanlar var. Uçan arabalar yalnızca filmlerin unutulmaz bir parçası olarak mı hafızalarımızda kalır yoksa gerçekten de hayatımıza dahil olur mu bilinmez ama kesin olan bir şey varsa o da otomobil dünyasının hiç olmadığı kadar yenilik dolu olduğu. Kim bilir belki bir gün gökyüzünde bulutların arasında sıkışıp kaldığım bir trafikteyken size yazarım 🙂 Daha fazlası için yazılarımı ve Instagram hesabımı takip etmeyi unutmayın.

İlginizi çekebilir: Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?



Güne lezzetli bir başlangıç için kahvaltılık tarifler

Ne demiş şair; kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı. Sizce de öyle değil mi? Günün ilk öğününün, bize gün boyu yetecek kadar neşe ve enerji kaynağı olması gerekmiyor mu? İster sabahın çok erken saatlerinde ister öğlene yakın olsun, fark etmez; günün ilk öğünü her zaman çok önemli. Çünkü günün geri kalanını etkileyen, o günün ne kadar kaliteli bir gün olduğunu belirleyen en önemli faktörlerden biri; güne neler yiyerek başladığımız…



Ancak hepimiz biliyoruz ki, klasik kahvaltı tarifleri zamanla sıkıcı hale gelebiliyor. Yumurta, peynir, zeytin güzel bir başlangıç olsa da her gün aynı şeyleri yemek hayatlarımızda monotonluk yaratabiliyor. Dolayısıyla biraz daha yaratıcı alternatiflere ihtiyacımız var. Ama bir yandan da yoğun tempomuza ayak uydurabilmek için pratik ve besleyici olmalı. Tabii lezzetten de ödün vermek olmaz. İşte tam da bu noktada lezzeti ile, pratikliği ile, besleyiciliği ile kahvaltıların yıldızı müsli karşımıza çıkıyor. İşte müsli kullanarak hazırlayabileceğiniz lezzetli ve sağlıklı kahvaltılık tarifler:

Müslili Ekmek

Eğer kahvaltıda değişiklik yapmak ve lezzet ile besleyici değeri bir arada sunan bir alternatif arıyorsanız, müslili ekmek tam size göre. Klasik ekmek tariflerine göre çok daha zengin ve doyurucu bir seçenek sunan bu kahvaltılık tarifi, aynı zamanda çok daha lezzetli, çok daha eğlenceli. Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli’nin içeriğindeki kızılcık, kuru üzüm, elma ve marakuyalı özel karışım sayesinde enerjik bir sabaha doyurucu dilimlerle merhaba diyebilirsiniz.

Malzemeler:

Hamuru için:

  • 1 su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 2-3 tatlı kaşığı Dr. Oetker Aktif Maya
  • 0,5 çay bardağı süt
  • 4-4,5 su bardağı un
  • 0,5 çay bardağı toz şeker
  • 1 su bardağı ılık süt
  • 1 yumurta
  • 100 gram yumuşak margarin

Üzeri için:

  • 2-3 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 yemek kaşığı su

Hazırlanışı:

  • Mayayı bir kaseye alın ve üzerine yarım çay bardağı ılık sütü ilave edin. Kaşık ile birkaç kez karıştırıp 10-15 dakika bekletin.
  • Unu derin bir kaba eleyin ve üzerine beklettiğiniz mayayı ilave edin. Toz şeker, süt, yumurta ve margarini ilave edip iyice yoğurun. Üzerini kapatıp ılık ortamda 40-45 dakika bekletin.
  • Süre sonunda mayalanan hamura 1 su bardağı meyveli müsliyi ekleyin ve yoğurun. Hamuru yuvarlayıp pişirme kağıdı serilmiş fırın tepsisine alın. Üzerine su sürüp meyveli müsli serpin ve 20 dakika bekletin.
  • Fırını belirtilen dereceye ayarlayıp ısınması için önceden açın. (Alt-üst pişirme: 170 °C, Turbo pişirme: 160 °C)
  • Hamurun üzerini keskin bıçak ile 3-4 yerinden 1 cm derinliğinde kesin ve 25-30 dakika pişirin.
  • Fırından çıkarıp soğutun. Dilimleyerek servis yapın.

Çikolatalı Çıtır Smoothie Bowl

Kahvaltıda kendinizi şımartmak ve güne ‘bomba’ gibi başlamak istiyorsanız, tatlı bir kahvaltılık tarifi tam size göre olabilir. Çıtır tahıl ve çikolata parçacıkları içeren Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli ile çok pratik ve çok lezzetli bir kahvaltılık bowl hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • 2 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli
  • 1 adet olgun muz
  • ½ avokado
  • 1 yemek kaşığı kakao tozu
  • 1 su bardağı badem sütü

Hazırlanışı:

  • Olgun muzu, avokadoyu, kakao tozunu ve badem sütünü blender’a alın. Pürüzsüz bir kıvam alana kadar yüksek hızda karıştırın.
  • Elde ettiğiniz smoothie karışımını bir kaseye aktarın ve kahvaltılık bowl için tabanı hazırlayın.
  • Smoothie tabanın üzerine çıtır çıtır Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli’yi ekleyin. Ve harika kahvaltı kaseniz hazır.

Portakallı Muzlu Müslili İçecek

Kahvaltılarınızı bir sonraki seviyeye taşımaya hazırsanız, Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli ile tanışın. Bu benzersiz müsli, sadece lezzetiyle değil, aynı zamanda sağlık açısından sunduğu faydalarla da kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olmaya aday. Hem lif hem de Vitamin B1, demir ve magnezyum gibi önemli besin öğeleri açısından zengin olan bu müsli ile harika bir kahvaltılık içecek hazırlayabilir, güne başlarken ihtiyacınız olan enerjiyi ve besinleri alabilirsiniz:



Malzemeler:

  • 50 g Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli
  • 1 poşet Dr. Oetker Şekerli Vanilin
  • 2 adet muz
  • 2-3 dilim ayıklanmış ve zarları çıkarılmış portakal dilimleri
  • 2 su bardağı buzdolabında soğutulmuş süt
  • 2 yemek kaşığı bal

Hazırlanışı:

  • Muzları soyup iri parçalara kesin ve mutfak robotuna alın.
  • Üzerine portakal dilimleri, süt, bal ve şekerli vanilini ilave edip meyveler ezilinceye kadar karıştırın.
  • Hazırladığınız içeceği bardaklara alın. Üzerlerine çıtır müsliyi ekleyip kaşık ile karıştırın.
  • Buzdolabında 30 dakika bekletip servis yapın.

Meyveli Mini Kahvaltılık Muffin

Güne başlarken modunuzu yükseltecek, enerjinizi yerine getirecek ve ihtiyacınız olan besin öğelerini almanızı sağlayacak ve tüm bunları yaparken de eğlenceli bir hale çevirecek muffinlere kim hayır diyebilir ki… Siz de demezseniz, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ile harika bir kahvaltılık hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • ½ su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 paket Dr. Oetker Hamur Kabartma Tozu
  • 1 su bardağı tam buğday unu
  • 2 yemek kaşığı bal
  • ½ su bardağı süt
  • 1 yemek kaşığı tereyağı
  • 1 adet yumurta
  • 1 adet mini muffin tepsisi

Hazırlanışı:

  • Fırını 180 derecede önceden ısıtın ve mini muffin tepsisini yağlayın.
  • Bir kasede tam buğday unu, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ve kabartma tozunu karıştırın.
  • Başka bir kapta süt, eritilmiş tereyağı ve yumurtayı çırpın. Islak malzemeleri kuru malzemelerin üzerine dökün ve karıştırın.
  • Hazırladığınız kek harcını mini muffin kalıplarına eşit miktarda bölün. Her bir kalıbı üçte iki oranında doldurmanız yeterli olacaktır, böylece kabardığı zaman da yeteri kadar alan kalacaktır.
  • Yaklaşık 20 dakika kadar pişirdikten sonra fırından çıkarın, birkaç dakika beklettikten sonra servis edebilirsiniz.

Bonus: Çabasız ve lezzetli kahvaltılar

Eğer daha hızlı bir şekilde lezzetli, pratik ve doyurucu kahvaltılık tarifler hazırlamak istiyorsanız, fazla çaba harcamadan da eğlenceli kahvaltılar yapabilirsiniz. Müslinizi ister sütle ister yoğurtla karıştırın; üzerine meyve, bal, biraz da kuruyemiş ekleyin ve voila! Enfes kahvaltınız hazır… Ama bir dakika; zaten eklenmişi var 🙂 Dr. Oetker Vitalis’in lezzetli, doyurucu ve sağlıklı dünyası ile klasik kahvaltılar yerine daha enerjik tariflerle güne başlayabilirsiniz.

Sağlıklı ve dengeli beslenmeyi, ‘sıkıcı’ kalıplardan çıkarmak ve her güne büyük bir neşe ile başlamak istiyorsanız Dr. Oetker Vitalis, kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olacak. Üstelik sadece kahvaltılarınızın da değil; ara öğünlerinizde de lezzetli atıştırmalıklar olarak tüketebilirsiniz. Bu çıtır lezzetler, gününüzün her saatine enerji ve neşe katacak!

Siz de Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’in Multi Meyveli Çıtır Müsli, Bal Bademli Çıtır Müsli ve Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli çeşitlerinden dilediğinizi seçebilir, güne en sevdiğiniz lezzetle harika bir başlangıç yapabilirsiniz.

*Bu yazı Dr. Oetker katkılarıyla hazırlanmıştır.



İlgili Makale