X

Modern zamanlarda kişisel gelişim: Erdem Taşkınsu’dan öneriler

Kişisel gelişim kavramını açtığımızda, son dönemde özellikle, çok farklı çeşit ve farklı kaynaktan bilgiye kolayca erişebiliyoruz. Bu durum her ne kadar yararımıza olsa da, hepimizin bu alandaki ihtiyaçları, yaşadığımız tecrübelerden kaynaklı olarak farklılaşabiliyor ve asıl ihtiyacımız olan “doğru yönlendirmeye” ulaşabilmek yine de önemli zaman harcamamızı gerektiriyor. Örneğin; son yaşadığımız ilişkimizde aldatıldıysak, özgüvenimiz, kendimize olan saygımız ve sevgimiz sarsılmış olabilir. Böyle bir tecrübe için ihtiyacımız olan belki bizi bu duruma sürükleyen sebepleri bulmak olabilir. Diğer yandan aldatan kişiysek, mevcut ilişkimizde hangi ihtiyacımızı tatmin edemediğimizi sorguluyor olabiliriz. İşte bu yüzden; konu kişisel gelişim ve bu alanda destek almak olduğunda, mutlaka konunun uzmanından destek alıyor olmamız, hayatımızı genel olarak derinden etkileyen olayları dönüştürmekte büyük önem taşıyor.

Son dönemde ben de kendi arayışlarım için bu alanda çok fazla kaynaktan yararlanmaya çalışıyorum. Bu sırada en fazla karşılaştığım zorluk, eminim bu yazımda bana eşlik eden sizler de bu cümleleri okurken aklınızdan geçiriyorsunuzdur, tavsiye edilenleri veya konuların açıklanışını “anlayamamanız”. Anlaşılması zor bir kaynak ile karşılaştığımızda, eminim hepimizin verdiğimiz ilk tepki “hayatın bu derece kompleks olmadığı” hissine kapılmak oluyor ve genel olarak daha fazla ilerlemektense başka bir kaynak arayışına giriyoruz.

Benim için de böyleydi, ta ki sevgili Erdem Taşkınsu ve çalışmalarıyla tanışancaya kadar… 

Sizleri, kendisinin birbirinden değerli ve arayışlarınızda sizler için büyük dönüşümlere yardımcı olabilecek örnek videolarının yanında, bizler için kişisel gelişim ile ilgili en çok merak ettiğimiz ve belki çok isteyip de bugüne kadar kimseye danışamadığımız sorulara verdiği samimi cevaplarıyla baş başa bırakıyorum:

Erdem Taşkınsu
Sevgili Erdem Taşkınsu, bize kendinizi ve kişisel gelişim kavramına bakış açınızı anlatabilir misiniz ?

Benim gelişim yolculuğum 18 yıl önce başladı diyebilirim. Lisedeyken çok da başarılı bir öğrenci olduğumu söyleyemem. Öğretmenlerimden, ailemden bugün bir çok öğrencinin tanıdık olduğu söylemleri ben de  defalarca duydum “oğlum dikkat et”, “iyi ders çalış”,“kendini derse ver”, “dikkatli oku”, “ iyi dinle”, “unutma”, “sınavda heyecanlanma” gibi  telkinlerin hepsi iyi niyetliydi ama eksik olan bir şey vardı. Mevcut sistem devamlı bir şeyleri yapmamızı söylüyordu ama bunları nasıl yapacağımızı söylemiyordu; evet herkes dikkat et diyordu  ama “nasıl daha dikkatli olabilirdim?” sorusunun cevabını söylemiyorlardı.  Tamam dersleri unutma ama “nasıl daha iyi hatırlayabilirim?” veya “kafana takma mutlu ol! ama “nasıl?”

Tüm bunlar beni “nasıl” sorusunun cevabını keşfetmeye çıkardı, hep bu nasıl yapılır? sorusunun cevabını aradım.

Sanıyorum kişisel gelişim, Türkiye’de popüler hale geldiği 98’li yıllardı; o dönem kişisel gelişim yaklaşımları ve teknikleri ile tanıştım. Üniversiteye hazırlanıyordum ve birçok uzman eğitimciden beyni etkili kullanma, öğrenme ve hızlı okuma eğitimleri aldım. Bu sürece kadar aldığım hızlı öğrenme eğitimlerinin ötesinde de farklı ekolleri ve yaklaşımları merak etmeye başladım; bu merak beni NLP, koçluk stratejileri, EFT, reiki, hipnotik dil kalıpları gibi diğer konularda eğitimler almaya çekti. İşletme bölümünü bitirdim, sonrasında ise sosyoloji lisansını tamamladım.

Herkes kişisel gelişimini farklı boyutlarda yaşıyor. Ben kişisel gelişime “hmm anları” diyorum; yani aslında farkındalık anları, içinde ve dışında güzel ve iyi olanı fark etmek. Bu farkındalık anları hem kendi yaptıklarınla ilgili hem de başkalarının yaptıklarıyla ilgili. Kendinde iyi olan tarafları ve geliştirmen gereken yönlerini fark etmek ve başkalarının başarıyla ve ustalıkla neleri nasıl yaptıklarını fark etmek. Yaptığım koçluk çalışmaları sonunda, bu farkındalığı yaşadıklarında insanların gözündeki ışıltıyı görmek en büyük tutkum.

İnsanların çok güçlü kaynakları var, problem bu. Potansiyelin performansa dönüşmesinde araya engeller koyuyorlar, ortada fiziksel bir engel olmamasına karşın konular, engeller genelde zihinsel oluyor. Kişisel gelişimde amaç insanı bloke eden bu potansiyelin önündeki engelleri ortadan kaldırmak ve ideal performansa ulaşmak. Bu engellere zihinsel sınırlar ya da bilinçaltı negatif inançlarda diyebiliriz. Yaptığım koçluk görüşmelerimde genel olarak şunu gözlemliyorum; bireyler küçük şeylere kafalarına takıyorlar ve enerjilerini düşürüyorlar, istiyorlar ki artık bu şeyler onların zihinleri meşgul etmesin. Aslında onların içinde daha rahat olabilecek kafasındaki negatiflikleri silecek bir kendileri var. Aslında tüm mesele bunu ortaya çıkarmak. Güzel olan nokta bu ortaya çıkabilir, şu an ki halimizden herhangi bir konuda daha üst bir versiyonumuz olabiliriz, kişisel gelişimde bunun anahtarını veriyor.

Evet daha hızlı okuyabilirsin, daha olumlu düşünebilirsin, kendini iyileştirebilirsin, daha güçlü bir hafızan olabilir peki nasıl? İç kaynaklarına ulaşarak. Önemli olan kendin ile ilgili kaynakları fark etmek ve etkili bir şekilde kullanmak.

Kişisel gelişim ekolünden beslenip de kişisel gelişime karşı ya da kişisel gelişimi olduğundan çarpıtan ve ona karşı cephe almış uzmanlar da var. Ben böyle bir yaklaşımı benimsemiyorum çünkü kişisel gelişim olduğu haliyle güzel ve yeterli. Bugüne kadar anlatan kişilere göre farklı şekillerde algılanmış olabilir ama bana göre kişisel gelişim, insanlara nitelik ve bilinç kazandıran bir yoldur. Sürücünün ehliyetsiz olması ya da yetersiz olması gidilecek yolu kötü yapmaz. Dolasıyla insanların kişisel gelişimin sunduğu bilinç ve bilgelik yolunun ayrımının farkına varacaklarını düşünüyorum. Yaptığınız çalışmaya ister dönüşüm deyin isterseniz enerji çalışması yapıyorum deyin, ister kabul edin ister kabul etmeyin; hepsinin özünde bireysel gelişim vardır. Kişisel gelişime bütünsel olarak bakıyorum; bana göre kişisel gelişim insanın zihinsel, duygusal, fizyolojik ve ruhsal potansiyelini ve kaynaklarını, arzu edilen sonuç için nasıl kullanılabileceğini öğreten ve bu yolda insanın adımlarını güçlü eylemlere ve performansa dönüştüren pratik bilgiler ve uygulamalardır.   

Kişisel gelişim alanında derin tecrübelerinize dayanarak, en geniş açıdan değerlendirdiğinizde bu alanda birebir danışmanlık istediğimizde, başlarken nelere odaklanmalıyız ve bu süreç boyunca nelere dikkat etmemiz gerekir?

Kendi yapacağınız çalışmalarda en önemli noktalardan birisi hangi alanda çalışma yapmak istediğinizi belirlemeniz gerekiyor. Öncelikli olarak gündem konumuz ne? Bunun cevabını vermemiz gerekiyor. Hangi alanda kendinizi daha iyi hale getirmek istiyorsunuz? İletişimde mi? İkili ilişkilerinizde mi? Okuma ve öğrenme faaliyetlerinizde mi? Ya da özgüveninizle ilgili bir problem mi olduğunu düşünüyorsunuz? Toplum önünde hitabet ya da sunum becerinizi mi geliştirmeye ihtiyacınız var? Dolayısıyla bu konuda kendimize doğru soruları sormamız gerekiyor.

Yapmak isteyip de tam istediğimiz gibi gerçekleştiremediğimiz ne var? işte kilit soru bu. Bu sorunun cevabından başlamalıyız.

Diğer bir konu mesela eğer bir yaşam koçu ile çalışacaksınız seçtiğiniz yaşam koçunu bazı kriterlere göre değerlendirmekten çekinmemelisiniz. Diyelim ki siz bir yerde sunum yapacaksınız ama heyecanlısınız ve teknik olarak nasıl sunum yapacağınızı bilmiyorsunuz. Böyle bir durumda seçeceğiniz yaşam koçunun özgeçmişini iyi incelemeniz gerekiyor çünkü sunum teknikleri ve hitabet konusunda eğitim veren ve aynı zamanda kitlelere hitap eden bir eğitmen olması önemlidir. Böyle bir tespit yaşam koçluğundan maksimum verimi almanızı sağlayacaktır. Bir öğrencisiniz sınav kaygınız var, sadece yaşam koçluğu teknikleri değil, NLP tekniklerine de hakim bu alanda çalışmaları olan bir yaşam koçu ya da öğrenci koçu daha faydalı olacaktır.

Hepimizin en zorlandığı konu “sabırla” çalışmaya devam etmek oluyor. Nu alanda birebir danışmanlık aldığımızda veya kendi çalışmalarımızı yaparken “süre” kavramına nasıl yaklaşmalıyız?

Sabır bizi uygulamalarda ustalığa götüren anahtarlardan birisi. Öğrenme sürecinde 4 durumu deneyimliyoruz;

Birinci boyut bilmediğimi bilmiyorum aşaması: Burada kişiler, kişisel gelişimden tamamen habersiz.

İkinci boyut ise bilinçli yetersizlik aşaması: Burada ise artık bir şeyleri bilmediğimizin eksikliğini hissediyoruz ama artık bilmediğimizi biliyoruz. Örneğin; kafamıza taktığımız negatif düşüncelerden kurtulmanın yöntemleri var bunu fark ediyorum ama nasıl uygulayacağımı bilmiyorum.

Üçüncü boyut ise bilinçli yeterlilik aşaması: İşte bu aşama aktif uygulamaların yapılması gereken ve konu üzerinde becerinin oluştuğu aşama. Vazgeçmeler en çok bu boyutta oluyor. Sabırla bu aşamada çalışmaya devam etmezsek bir sonraki ustalık dediğimiz bilinçdışı yeterlilik boyutuna çıkamıyoruz. Yani bilgi yetenek haline gelmiyor; bilen oluyoruz ama yapan olmuyoruz. Bunun için gereken süre bilgiyi ya da uygulamayı 21 gün boyunca tekrarlamak. Çünkü bu 21 gün sonunda alışkanlığa dönüşecek nörolojik yollar oluşmaya başlıyor. Örneğin; kişisel gelişim ile ilgili beden dili ve iletişim kitabı aldınız. Sadece yaklaşımları okuduğunuzda bu yetmeyecektir; 21 gün boyunca yaklaşımları uygulamanız lazım içselleşmesi için, aynısı bir NLP kitabı ya da hafıza tekniği içinde geçerlidir.

Genel olarak aldığımız önerileri “günlük hayata” ve gerçekliğe yansıtabilmek konusunda zorluk yaşayabiliyoruz. Okuduğumuz teorik bilgileri uygulamaya geçirmek hepimizin ikinci plana attığı diğer bir önemli nokta. Sizce bireysel danışmanlık sürecimizde veya kendi çalışmalarımızda teoriden pratiğe geçebilmenin önemi nedir?

Bilmek ile yapabilmenin farkını çok net ifade eden klasik bir söz vardır; “Yüzme ile ilgili teoriye sahip olabilirsiniz ama okyanusa dalmadan yüzmeyi öğrenemezsiniz.”

Özellikle kişisel gelişim kitaplarına roman tarzındaki kitaplar gibi yaklaşmamalıyız. Bilmek ve yapmak arasındaki fark çok önemli; çünkü biz bilince olmuyoruz, yapınca oluyoruz. Yani çalıştığınız konuda bir şeyler olmak için yapmanız gerekiyor. Eğer kişisel gelişim kitaplarını çok iyi okuyor ama uygulama pratiklerini yapmıyorsanız farkındalığınız gelişebilir ama sadece fark etmek yapabilmek için yetmez.

Diğer bir durum ise kullan ya da kaybet kuralıdır. Yani bilgi hafızanızda olabilir ama kullanmıyorsanız onu kaybedersiniz; çünkü kullanılan bilgiler içselleşmeye DNA’nızın bir parçası haline gelmeye ve yetenek haline dönüşmeye başlıyor. Kullanmadığımız nöronları da kaybetmeye başlarız dolayısıyla bilgileri hemen uygulamaya geçirmeliyiz bunun içinde şu soruyu kendinize sorabilirsiniz çünkü sorular uyarıcıdır ve uyandırıcıdır. Bu bilgiyi yaşamımın neresinde ne şekilde nasıl kullanabilirim? Bu sorunun cevabının zihinsel provası, sizi bilgiyi kullanmaya hazır hale geçirecektir. Bundan sonraki adım ise o bilgi için zamanı geldiğinde harekete geçmek olacaktır.

Bu alandaki derin birikiminiz ile siz kendi gelişiminizi nasıl yorumluyorsunuz? Ve bizler için bugüne kadar çıkardığınız en önemli 3 dersi, 3 öneriniz olarak paylaşmanızı istersek önerileriniz neler olurdu?

Bazı zamanlarda benim de çıkmazlarım oluyor, kendimi hep mükemmel hissediyorum desem sanırım bu insan olmanın psikolojisine aykırı olurdu. İnişlerimiz çıkışlarımız oluyor çünkü insanız, bazen dengemiz sarsılabiliyor ama önemli olan nokta yine dengeye gelebilmek, bizi sarsacak noktalarda kaygı ya da depresif taraflarda durmadan kendi denge merkezimize gelebilmek… Bu anlamda kendi gelişim yolculuğumda çabuk dengeye gelmeyi öğrendim ve öğreniyorum diyebilirim.

Negatif düşünmeyi çukur kazmaya benzetiyorum, kazdıkça derine düşersiniz ve bunun bedelini yaşamdan ve hedeflerinizden koparak, zamanı harcayarak ödersiniz.

Size ilk önerim bir gün olurda kendinizi bu negatiflik çukurunda  bulursanız, o çukuru kazmayı bırakın ve oradan sıçrayın. Sıçramak için de iyi ve güçlü yönlerinize odaklanın.

İkinci önerim ise akış ile kontrol arasındaki dengeyi yakalayın. Kişisel gelişim çevresinde görüyorum; akışta olalım, anda olalım deniliyor hep. Eğer depresyondaysan anda olmanın önemi yok, ne kadar anda kalırsan kal önce modunu değiştirmen gerekiyor. İnsanlar genelde akışa bırakması gerekenleri kontrol etmeye çalışıyor. Örneğin; sevgilisi ona istediği gibi davransa daha mutlu olacak kişi ve bunu kontrol etme takıntısında… Yani kendi daha mutlu olmak için onun davranışlarını değiştirmeye çalışıyor ama bunu kontrol edemezsin, insanları değiştiremeyiz, akışa bırakmalısın kontrol edebileceğin şey kendi davranışların. Diğer bir konu kaygılarımız. Örneğin; sınav kaygısı. Çalışmanı kontrol edebilirsin ama sınavda ne olacağını artık akışa bırakmalısın. Bu ikisi arasındaki zamanlama önemli; doğru zamanda doğru olanı yapmalıyız.

Üçüncü önerim ise tavşanların hepsini kovalamaya çalışmayın; yoksa hiç birini yakalamazsınız. Önce birisini yakalayın sepete koyun sonra diğerini… Aynı anda çok işe atlamak enerjiyi ve dikkati dağıtıyor ve faydasız bir enerji çıkıyor. Öncelikle neye odaklanacağınıza karar verin çünkü enerji dikkatimizi verdiğimiz yöne doğru akıyor.

Erdem Taşkınsu iletişim adresleri 
Pınar Özeken (Ulus): 2007 yılında Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü ile Kimya bölümlerini bitirdi. Aynı üniversitede Biyomedikal Mühendisliği ve İspanya Pompeu Fabra üniversitesinde master derecelerini aldı. Özellikle 2011’den bu yana moda ile ilgili çalışmalara ağırlık verdi ve hala moda üzerine yazı dizileri, farklı moda kaynaklarında yayınlanmaktadır. Yoga eğitmeni olma yolunda ilerleyen Pınar, bir Arjantin Tango aşığı. Gerçek tutkularından bir diğeri ise seyahat etmek."Dünya üzerinde ayak basılmadık toprak kalmasın" mottosu ile dünyayı dolaşmaya devam ediyor.

Sıra dışı bir gelecek: Otomobil dünyasında bizi neler bekliyor?

Teknolojinin, yapay zekanın ve çevre bilincinin hızla geliştiği günümüzde otomotiv dünyası da bu gelişmelerden geri kalmıyor ve inovasyonlarla ve merakla dolu bir sektöre dönüşüyor. Son yıllarda elektrikli araçlar, otonom sürüş özellikleri, akıllı yol çözümleri gibi konularla pek çok gelişime imza atan otomobil dünyasında gelecekte bizi daha nelerin beklediği büyük bir merak konusu. Hepsi çok heyecan verici olsa da en çok merak edilen sorulardan ve benim de heyecanla beklediğim gelişmelerden biri; uçan arabaların hayatımıza girip girmeyeceği 🙂 Uçan arabalar yakın zamanda hayatımıza dahil olur mu bunu bilmiyorum ama otomotiv endüstrisinin geleceği hakkında kendi perspektifimden ele alacağım pek çok konu var. Gelin, benim de bir parçası olduğum bu sıra dışı gelecekte bizi neler bekliyor olabilir birlikte bakalım.



Elektrikli otomobillerin hızlı yükselişi

Geçtiğimiz yıllarda pek çok otomobil markası, yakın gelecekte elektrikli araç üretimine ağırlık vereceğini açıklamıştı, hatta dünya çapında tamamen elektrikli araç üretimine geçmeyi planladığını belirten markalar da var. Elektrikli araçların hayatımıza dahil olması çok yeni bir gelişme olmasa da yaygınlaşması ve popülerliğinin artması son zamanlarda daha bir artış gösterdi. Gelecekte de elektrikli araçların üretiminin ve kullanıcısının artması sektörünün en beklenen gelişmeleri arasında.

Bildiğiniz gibi ben de elektrikli otomobil tutkunlarından biriyim ve sık sık sizlerle Instagram hesabımdan %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E ile olan maceralarımı paylaşıyorum 🙂 Konumuza dönecek olursak; fosil yakıt tüketimini azaltmak ve karbon emisyonlarını düşürmek için ülkelerin elektrikli araç kullanımına yönelik teşviklerini artırması da beklenenler arasında. Ayrıca, batarya teknolojisinde yeni ilerlemeler, elektrikli araçların menzillerinin artırılması, şarj altyapılarının geliştirilmesi de yine yakın gelecekte bizimle olacağa benziyor.

Sürdürülebilir ve çevre dostu çözümler

Elektrikli araçların yükselişi, otomobil dünyasının geleceğinde beklenen tek çevreci haber değil. Doğa dostu yaklaşımlar ve sürdürülebilir çözümlerle dolu yenilikler de ufukta. Pek çok sektörün son yıllarda önemli bir gündem maddesi haline gelmiş olan çevre bilinci, otomotiv dünyası için de önemli bir konu. Geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilen iç dizayn ekipmanları, doğa dostu kumaşların kullanımı, üretim aşamasında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, daha az karbon salımı yapan motor teknolojileri ve daha nice gelişme, otomotiv dünyasının beklenenleri arasında.

Sektörde yeşil devrim adını verebileceğimiz daha pek çok gelişmenin damga vurması da olası. Araçların iç tasarımdan üretim süreçlerine kadar geniş bir yelpazede sürdürülebilir çözümler, otomobillerin gelecekteki dünyasını ve tabii ki dünyamızı taçlandıracak gibi. Bir çevreci olarak hızla yaygınlaşmasını görmek istediğim gelişmelerden birisi kesinlikle sürdürülebilir çözümler.

Otonom sürüş özelliklerinde ilerlemeler

Ve tabii ki otonom sürüş özelliklerinden bahsetmemek olmaz. Beni belki de en çok heyecanlandıran konulardan bir diğeri. Hani şu sürücüsüz giden otomobiller var ya, işte tam da onlardan bahsediyorum. Yakın bir gelecekte belki de araçların şoför koltukları hep boş kalacak. Olamaz mı? Bu, çok gerçekçi bir senaryo olmasa da şu an için benzer senaryolarla sık sık karşılaşacağız gibi. Çünkü pek çok dünya devi otomobil ve teknoloji firması, otonom araçlar alanında büyük yatırımlar yapıyor. Ancak, tam otonomiye ulaşmak için biraz daha geleceği beklemek gerekecek. Çünkü birtakım zorlukları aşabilmek için yeni teknolojilerin geliştirilmesi bekleniyor.

Özellikle büyük şehirlerdeki yoğun ve karışık trafik senaryoları, yasal düzenlemeler, kişisel hakların korunması, uygun yol ve altyapı çalışmalarının tamamlanması gibi pek çok faktör var. Yine de bu konudaki çalışmaların hız kazanması ve otonom sürüşün farklı seviyelerinin piyasaya sürülmüş olması, otonom sürüş teknolojilerinin potansiyelini gösteriyor. Gelecekte tam otonom seviyeye de erişilmesi mümkün.



Otonom özelliklerin yanı sıra farklı sürüş modları da ufukta. Hatta, ben şimdiden %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E  ile bu modları deneme fırsatına sahibim 🙂 Mustang Mach-E, sürüş deneyimini kişisel isteklere göre uyarlıyor; Aktive, Whisper ve Untamed modları sayesinde motor seslerini, ortam aydınlatmasını ve hatta aracın tepki verme hızını kişiselleştirmek mümkün. 

Akıllı şehirlerin kurulması

Otonom sürüş özellikleri, farklı sürüş modları, otomobil ve yapay zeka teknolojisindeki gelişmeler, yalnızca bireysel kullanımla sınırlı kalmayacak muhtemelen. Ve önemli bir toplumsal gündem haline de gelecek. Bu da akıllı şehirler gibi bir konseptin hayatımıza girmesi anlamını taşıyabilir. Şehirlerin, otomobillerin geleceği ile ne ilgisi var ki diye düşünmeye başlamadan hemen araya gireyim. Eğer başta otonom sürüş özellikleri olmak üzere otomobiller kendi başlarına -bir sürücünün aracı sürmesine ihtiyaç kalmaksızın- yolda gidebilecekse, bu şehirlerin de birtakım düzenlemelerden geçmesi anlamını taşıyor. Yollardaki alt yapı çalışmalarının bu doğrultuda düzenlenmesi, akıllı şarj istasyonlarının kurulması ve otonom araçların kendi kendini şarja takabilmesi için uygun çevresel yapılanmaların tamamlanması gibi pek çok gelişmeyi de beraberinde getirebilir. Belki de gelecekte şehirlere akıllı taksi durakları kurulacak ve birtakım mobil uygulamalar üzerinden bağlantıya geçilebilecek.

Sosyal dünya ile bağlantı sağlayan araç özelliklerinin geliştirilmesi

Bir düşünelim; otomobiliniz size en yakın kafeyi önerse ya da zevkinize uygun bir restoranda sizin için rezervasyon yaptırsa, nasıl olur? Ya da arkadaşlarınızla buluşma ayarlasa, arabaya bindiğinizde en sevdiğiniz dizinin kaldığınız bölümünü başlatsa? Siz keyifle buluşmalarınıza hazırlanırken veya dizinizi izleyip, müziğinizi dinlerken sizi istediğiniz yere götürse? Yani adeta bir eğlence merkezine dönüşse? Tüm bunlar, yakın gelecekte hayallerimizi süslemenin ötesine geçebilir. Bağlantılı araçlar, yani kendi internet erişimi olan ve verileri başka cihazlarla da paylaşabilen araçlar, otomobil dünyasının belki de gelecekte en çok parlayan yıldızı olabilir. Yalnızca yolculuk vadetmenin ötesinde bağlantılı araçlar, adeta kişisel mobil cihazlarımıza dönüşebilir.

Çoğu macerama tanıklık ettiğiniz Ford Mustang Mach-E de adeta benim eğlence merkezim. Araç içi iletişim ve eğlence sistemi olan Ford SYNC 4A ile konuşma, ses tanıma, kablosuz akıllı telefon entegrasyonu, sezgisel 15,5″ dokunmatik ekran ve çok daha fazlasını deneyimleyebiliyorum. Halihazırda gelişmiş teknolojinin keyfini sürebiliyor olsam da gelecekte bağlantılı araçlar bizi daha pek çok özelliği ile şaşırtacak diyebilirim.

Kısacası, otomobil dünyasının sıra dışı geleceğinde bizi bekleyen yepyeni heyecanlar var. Uçan arabalar yalnızca filmlerin unutulmaz bir parçası olarak mı hafızalarımızda kalır yoksa gerçekten de hayatımıza dahil olur mu bilinmez ama kesin olan bir şey varsa o da otomobil dünyasının hiç olmadığı kadar yenilik dolu olduğu. Kim bilir belki bir gün gökyüzünde bulutların arasında sıkışıp kaldığım bir trafikteyken size yazarım 🙂 Daha fazlası için yazılarımı ve Instagram hesabımı takip etmeyi unutmayın.

İlginizi çekebilir: Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?

Hayatın küçük tatlı sürprizlerini L’Occitane Almond Shower Oil ile yakalayın

Hayat, beklenmeyen güzelliklerle dolu bir dans gibi; eğer görmeyi, fark etmeyi bilirsek hayatın şaşırtıcı güzellikteki tatlı anlarını sık sık yakalayabiliriz. Bazen uzun zamandır görmediğimiz bir arkadaşımızla yolda karşılaştığımız, bazense tatlı bir yağmurun ardından çıkan gökkuşağını gördüğümüz o ‘an’da gizli olabilir mutluluk. Bu, beklenmedik ama her zaman iyi hissetmemizi sağlayan hoş sürprizler, hayatın şaşırtıcı güzellikteki anlarından yalnızca birkaçı olsa da tüm gün yüzümüzü güldürmeye yetebilir.



Yakalamak için istekli olursak hayatın monoton akışına biraz olsun ara vermemizi sağlayan ve yaşamın ne kadar büyüleyici olduğunu hatırlatan pek çok tatlı sürpriz bulabiliriz. Tıpkı L’Occitane Almond Shower Oil’in su ile buluştuğunda yağ kıvamından köpüğe dönüşen sürprizli formu gibi.

Sürprizlerle dolu keyif veren bir deneyim

Mutluluk veren, keyif dolu ve sürprizli anlar dediğimizde şüphesiz ki kendimize ayırdığımız zamanların önemi ve yeri çok büyük. Çünkü, günlük hayatın koşturması içerisinde kendimizi şımartabildiğimiz, bedenimizin ve zihnimizin ihtiyaçlarını karşılayabildiğimiz bu özel anlar, monotonluğun içinden bize göz kırpan küçük sürprizler gibi. Özellikle de kişisel bakım ritüellerini taçlandıran L’Occitane Almond Shower Oil ile sürprizlerin hiç sonu yok. Bu özel duş bakım yağı, suyla buluştuğu anda değişen formu ile bize sıradan görünen anları bile özel kılan küçük sürprizler sunuyor.

Almond Shower Oil’in içeriğindeki badem yağı, su ile birleştiğinde anında yoğun keyif verici bir köpüğe dönüşüyor, bize de tatlı küçük sürprizlerle dolu dokunuşların cildimizde bıraktığı o yumuşacık etkinin keyfini sürmek kalıyor. Tabii, o tatlı ve küçük sürprizler Badem Duş Yağı’nın yalnızca köpüren özel formülünde saklı değil, kokusu da bambaşka bir heyecan.

Kokuların duyuları harekete geçiren büyülü dünyası

Bazen sizin de bir kokunun esintisiyle geçmişe doğru kısa bir yolculuğa çıktığınızı hissettiğiniz oluyor mu? Kabul edelim, hayatın içindeki tatlı sürprizli anlarda kokuların da etkisi oldukça büyük. Belki çocukluğunuzdan keyifli bir anı hatırlatan nostaljik bir koku, belki gençliğinizde kullandığınız eski bir parfümün rüzgarla karışmış hali, belki de taze biçilmiş çimlerin havada dağılan dansı… Kokular da sürprizli anların başrol oyuncusu olabiliyor.



Tıpkı, Almond Shower Oil’in tatlı bademin mis kokusunu cildimizde bırakması gibi. Üstelik vegan içeriği ile tüm cilt tiplerine de uygun olan bu bakım yağı, duyuları harekete geçiren büyülü bir dünyanın da kapısını aralıyor. Hayatın bitmeyen telaş ve karmaşasında her şeyden biraz da olsa uzaklaşıp, o büyülü dünyaları keşfetmek hepimizin ihtiyacı değil mi? Daha fark edilmeyi bekleyen onca tatlı sürpriz varken…

Şaşırtıcı üçlü etki

Köpüren özel formül, büyülü dünyalara açılan mis badem kokusu, tabii bir de şaşırtıcı üçlü etki. L’Occitane Almond Shower Oil ile hayatın sürprizlerle dolu anlarını yakalamak çok kolay. Özel vegan formülü, cildi hem temizliyor hem nemlendiriyor hem de onarıyor. Bu üç etkiyi bir arada bulabilmek de en tatlı sürprizlerden biri.

Badem Duş Yağı, özel köpük yapısı ile cildi temizliyor, içeriğindeki omega 6 ve 9 bakımından zengin tatlı badem yağı ve üzüm çekirdeği yağı ile ilk kullanımda nemlendirme etkisi sağlıyor ve cildi besleyerek ışıl ışıl bir görünüme kavuşturuyor.

Elbette, hayatta daha yakalanmayı bekleyen pek çok şaşırtıcı tatlı an var. Bazıları, bir anda karşımıza çıksa da bazen de bu anları biz yaratabiliriz. Bakım rutinlerimize L’Occitane Almond Shower Oil’i eklemek, tanımadığımız birine iltifat etmek ya da sevdiğimiz birine uzun zamandır istediği bir şeyi satın almak, hayatımızda o tatlı sürprizleri artırmaya ve yaşamın keyfini doyasıya çıkarmaya yardımcı olabilir.

Hiç vakit kaybetmeden birinden başlamak istiyorsanız hemen tıklayıp sürprizlerle dolu L’Occitane Almond Shower Oil dünyasını keşfedebilirsiniz.

Güne lezzetli bir başlangıç için kahvaltılık tarifler

Ne demiş şair; kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı. Sizce de öyle değil mi? Günün ilk öğününün, bize gün boyu yetecek kadar neşe ve enerji kaynağı olması gerekmiyor mu? İster sabahın çok erken saatlerinde ister öğlene yakın olsun, fark etmez; günün ilk öğünü her zaman çok önemli. Çünkü günün geri kalanını etkileyen, o günün ne kadar kaliteli bir gün olduğunu belirleyen en önemli faktörlerden biri; güne neler yiyerek başladığımız…



Ancak hepimiz biliyoruz ki, klasik kahvaltı tarifleri zamanla sıkıcı hale gelebiliyor. Yumurta, peynir, zeytin güzel bir başlangıç olsa da her gün aynı şeyleri yemek hayatlarımızda monotonluk yaratabiliyor. Dolayısıyla biraz daha yaratıcı alternatiflere ihtiyacımız var. Ama bir yandan da yoğun tempomuza ayak uydurabilmek için pratik ve besleyici olmalı. Tabii lezzetten de ödün vermek olmaz. İşte tam da bu noktada lezzeti ile, pratikliği ile, besleyiciliği ile kahvaltıların yıldızı müsli karşımıza çıkıyor. İşte müsli kullanarak hazırlayabileceğiniz lezzetli ve sağlıklı kahvaltılık tarifler:

Müslili Ekmek

Eğer kahvaltıda değişiklik yapmak ve lezzet ile besleyici değeri bir arada sunan bir alternatif arıyorsanız, müslili ekmek tam size göre. Klasik ekmek tariflerine göre çok daha zengin ve doyurucu bir seçenek sunan bu kahvaltılık tarifi, aynı zamanda çok daha lezzetli, çok daha eğlenceli. Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli’nin içeriğindeki kızılcık, kuru üzüm, elma ve marakuyalı özel karışım sayesinde enerjik bir sabaha doyurucu dilimlerle merhaba diyebilirsiniz.

Malzemeler:

Hamuru için:

  • 1 su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 2-3 tatlı kaşığı Dr. Oetker Aktif Maya
  • 0,5 çay bardağı süt
  • 4-4,5 su bardağı un
  • 0,5 çay bardağı toz şeker
  • 1 su bardağı ılık süt
  • 1 yumurta
  • 100 gram yumuşak margarin

Üzeri için:

  • 2-3 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 yemek kaşığı su

Hazırlanışı:

  • Mayayı bir kaseye alın ve üzerine yarım çay bardağı ılık sütü ilave edin. Kaşık ile birkaç kez karıştırıp 10-15 dakika bekletin.
  • Unu derin bir kaba eleyin ve üzerine beklettiğiniz mayayı ilave edin. Toz şeker, süt, yumurta ve margarini ilave edip iyice yoğurun. Üzerini kapatıp ılık ortamda 40-45 dakika bekletin.
  • Süre sonunda mayalanan hamura 1 su bardağı meyveli müsliyi ekleyin ve yoğurun. Hamuru yuvarlayıp pişirme kağıdı serilmiş fırın tepsisine alın. Üzerine su sürüp meyveli müsli serpin ve 20 dakika bekletin.
  • Fırını belirtilen dereceye ayarlayıp ısınması için önceden açın. (Alt-üst pişirme: 170 °C, Turbo pişirme: 160 °C)
  • Hamurun üzerini keskin bıçak ile 3-4 yerinden 1 cm derinliğinde kesin ve 25-30 dakika pişirin.
  • Fırından çıkarıp soğutun. Dilimleyerek servis yapın.

Çikolatalı Çıtır Smoothie Bowl

Kahvaltıda kendinizi şımartmak ve güne ‘bomba’ gibi başlamak istiyorsanız, tatlı bir kahvaltılık tarifi tam size göre olabilir. Çıtır tahıl ve çikolata parçacıkları içeren Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli ile çok pratik ve çok lezzetli bir kahvaltılık bowl hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • 2 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli
  • 1 adet olgun muz
  • ½ avokado
  • 1 yemek kaşığı kakao tozu
  • 1 su bardağı badem sütü

Hazırlanışı:

  • Olgun muzu, avokadoyu, kakao tozunu ve badem sütünü blender’a alın. Pürüzsüz bir kıvam alana kadar yüksek hızda karıştırın.
  • Elde ettiğiniz smoothie karışımını bir kaseye aktarın ve kahvaltılık bowl için tabanı hazırlayın.
  • Smoothie tabanın üzerine çıtır çıtır Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli’yi ekleyin. Ve harika kahvaltı kaseniz hazır.

Portakallı Muzlu Müslili İçecek

Kahvaltılarınızı bir sonraki seviyeye taşımaya hazırsanız, Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli ile tanışın. Bu benzersiz müsli, sadece lezzetiyle değil, aynı zamanda sağlık açısından sunduğu faydalarla da kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olmaya aday. Hem lif hem de Vitamin B1, demir ve magnezyum gibi önemli besin öğeleri açısından zengin olan bu müsli ile harika bir kahvaltılık içecek hazırlayabilir, güne başlarken ihtiyacınız olan enerjiyi ve besinleri alabilirsiniz:



Malzemeler:

  • 50 g Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli
  • 1 poşet Dr. Oetker Şekerli Vanilin
  • 2 adet muz
  • 2-3 dilim ayıklanmış ve zarları çıkarılmış portakal dilimleri
  • 2 su bardağı buzdolabında soğutulmuş süt
  • 2 yemek kaşığı bal

Hazırlanışı:

  • Muzları soyup iri parçalara kesin ve mutfak robotuna alın.
  • Üzerine portakal dilimleri, süt, bal ve şekerli vanilini ilave edip meyveler ezilinceye kadar karıştırın.
  • Hazırladığınız içeceği bardaklara alın. Üzerlerine çıtır müsliyi ekleyip kaşık ile karıştırın.
  • Buzdolabında 30 dakika bekletip servis yapın.

Meyveli Mini Kahvaltılık Muffin

Güne başlarken modunuzu yükseltecek, enerjinizi yerine getirecek ve ihtiyacınız olan besin öğelerini almanızı sağlayacak ve tüm bunları yaparken de eğlenceli bir hale çevirecek muffinlere kim hayır diyebilir ki… Siz de demezseniz, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ile harika bir kahvaltılık hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • ½ su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 paket Dr. Oetker Hamur Kabartma Tozu
  • 1 su bardağı tam buğday unu
  • 2 yemek kaşığı bal
  • ½ su bardağı süt
  • 1 yemek kaşığı tereyağı
  • 1 adet yumurta
  • 1 adet mini muffin tepsisi

Hazırlanışı:

  • Fırını 180 derecede önceden ısıtın ve mini muffin tepsisini yağlayın.
  • Bir kasede tam buğday unu, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ve kabartma tozunu karıştırın.
  • Başka bir kapta süt, eritilmiş tereyağı ve yumurtayı çırpın. Islak malzemeleri kuru malzemelerin üzerine dökün ve karıştırın.
  • Hazırladığınız kek harcını mini muffin kalıplarına eşit miktarda bölün. Her bir kalıbı üçte iki oranında doldurmanız yeterli olacaktır, böylece kabardığı zaman da yeteri kadar alan kalacaktır.
  • Yaklaşık 20 dakika kadar pişirdikten sonra fırından çıkarın, birkaç dakika beklettikten sonra servis edebilirsiniz.

Bonus: Çabasız ve lezzetli kahvaltılar

Eğer daha hızlı bir şekilde lezzetli, pratik ve doyurucu kahvaltılık tarifler hazırlamak istiyorsanız, fazla çaba harcamadan da eğlenceli kahvaltılar yapabilirsiniz. Müslinizi ister sütle ister yoğurtla karıştırın; üzerine meyve, bal, biraz da kuruyemiş ekleyin ve voila! Enfes kahvaltınız hazır… Ama bir dakika; zaten eklenmişi var 🙂 Dr. Oetker Vitalis’in lezzetli, doyurucu ve sağlıklı dünyası ile klasik kahvaltılar yerine daha enerjik tariflerle güne başlayabilirsiniz.

Sağlıklı ve dengeli beslenmeyi, ‘sıkıcı’ kalıplardan çıkarmak ve her güne büyük bir neşe ile başlamak istiyorsanız Dr. Oetker Vitalis, kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olacak. Üstelik sadece kahvaltılarınızın da değil; ara öğünlerinizde de lezzetli atıştırmalıklar olarak tüketebilirsiniz. Bu çıtır lezzetler, gününüzün her saatine enerji ve neşe katacak!

Siz de Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’in Multi Meyveli Çıtır Müsli, Bal Bademli Çıtır Müsli ve Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli çeşitlerinden dilediğinizi seçebilir, güne en sevdiğiniz lezzetle harika bir başlangıç yapabilirsiniz.

*Bu yazı Dr. Oetker katkılarıyla hazırlanmıştır.

Sürdürülebilir çözümlerin izinde: VitrA’dan dünyanın ilk ve tek %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabosu

‘Biricik’ dünyamız günden güne artan çevreler baskılar ve azalan doğal kaynak sorunları ile karşı karşıya. İklim krizi, küresel ısınma, atık sorunları, hava kirliliği ve daha nice çevresel sıkıntı, hem dünyamızın hem de insanlığın geleceğini tehdit ediyor. Bu nedenle, sürdürülebilir yaşam alışkanlıklarına sahip olmanın önemi her zamankinden kat ve kat daha fazla. Böylesi bir gerçekliğin farkında olan tüm endüstrilerde de yenilikçi ve çevre dostu ürünlerin geliştirilmesi oldukça büyük bir öneme sahip. Bu bağlamda VitrA, büyük bir adım atarak çevreye saygısını ve döngüsel ekonomiye olan katkısını gözler önüne seriyor.



VitrA’dan bir ilk; %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo

Çevresel ayak izlerini azaltma yolunda önemli adımlar atan VitrA, sektörün değişim öncülerinden biri olarak bizi yeni çevre dostu lavabosu ile tanıştırıyor. Dünyanın ilk ve tek %100* geri dönüştürülmüş seramik lavabosu özelliğini taşıyan bu lavabo, atık olarak kabul edilen malzemelere yeniden hayat veriyor. Yeni çevre dostu lavaboların içerik olarak yaklaşık %100’ü, kırık seramikler de dahil olmak üzere üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan oluşuyor.

VitrA’nın sürdürülebilirlik konusundaki vizyon ve öncülüğünü yansıtan bu yenilikçi ve çevre dostu lavabolarla, seramik sektöründe sürdürülebilir tasarım konusunda da yeni bir standart ortaya çıkıyor. Tasarım harikası ve fonksiyonel bir ürün olmanın ötesinde geri dönüştürülmüş seramik lavabolar, çevresel bilinç ve sürdürülebilir yaşam tarzlarını da destekleyen güçlü bir mesaj taşıyor.

%30 oranında iyileşen küresel ısınma potansiyeli

ISO 14040:2006 ve 14044:2006 standartlarına uygun yapılan Yaşam Döngüsü Değerlendirmesi sonuçlarına göre, atıkların kullanılması çevresel etkilerden küresel ısınma potansiyelini %30 oranında iyileştiriyor. Geri dönüştürülmüş lavaboların üretilmesi sayesinde, ürün başına, daha az hammadde kullanılarak %36’lık iyileştirmeyle yaklaşık 5 kilogram hammadde tasarrufu ve %38 iyileştirmeyle 2,48 Kwh elektrik tasarrufu elde edilmesi hedefleniyor.

Sadece bir lavabo olma işleviyle kalmayan, çevresel sürdürülebilirliğe yönelik geniş bir vizyonu temsil eden bu ürün, çevreye duyarlı bir gelecek için atılmış çok büyük bir adım. Eczacıbaşı Yapı Gereçleri’nin çevre dostu lavabolarla benimsediği bu üretim yaklaşımı, döngüsel ekonomiye katkıyı da en üst seviyeye çıkarıyor.

Sürdürülebilir bir gelecek için hijyenik ve şık bir ilham kaynağı

Küresel ısınma potansiyelini iyileştiren, çevre dostu bir tasarım harikası olmasının ötesinde VitrA’nın geri dönüştürülmüş lavaboları, hijyen endişesini de ortadan kaldırıyor; çünkü bu lavabolar VitrA Hygiene teknolojisiyle kaplanıyor. Bakteri gelişimini %99,9 oranında önleyen VitrA Hygiene teknolojisi sayesinde, seramik lavaboların kullanımı sırasında yüzeye bulaşan bakteriler etkisiz hale geliyor. Böylece, bir numaralı önceliğimiz olan hijyenden ödün vermeden çevre dostu seçimler yapmak da kolaylaşıyor.



Ayrıca, her zevke, her alana uygun seçimler yapmak da yine VitrA ile oldukça kolay. Bilecik, Bozüyük’teki VitrA Üretim Kampüsü’nde geliştirilen yenilikçi çözümler sayesinde üretimine başlanan bu çevre dostu çanak lavabolar, ilk olarak mat bej renkte ve 5 formda tasarlanmış olsa da VitrA’nın geri dönüştürülmüş ürün gamına yeni ürün ve renklerin eklenmesi de planlanıyor.

VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabonun hikayesi, gelecekteki çevre dostu ürünler ve teknolojiler için de büyük bir ilham kaynağı. Daha sürdürülebilir bir dünya için gelecekte atılacak tüm adımlara şimdiden ilham olduğu kesin. Siz de yaşam alanlarınızı çevre dostu bir bilinç ile şekillendirmek ve bir eşi daha olmayan dünyamızın geleceği için önemli bir adım atmak istiyorsanız hemen tıklayıp VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo çeşitlerini keşfedebilirsiniz.

* İçerik olarak yaklaşık %100’ü üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan üretilmiştir.

* Bu içerik VitrA katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlgili Makale