X

Lezzet ile sağlığın geleneksel buluşması: İtalyan Mutfağı

Gıda, sadece bedenimizi beslemekle kalmıyor, benliğimizi kültürel ve coğrafi kökenlerimize bağlıyor. İtalyan Mutfağı, sağlık ve lezzetin kesiştiği noktada; yerel lezzetler ve coğrafi işaretli ürünlerin sürdürülebilirliğinin vurgulandığı geniş bir gastronomi felsefesini kapsıyor.

Lezzet ve sağlığın uyum içinde buluştuğu bu gastronomik serüven, geleneksel lezzetlerin ve coğrafi işaretli ürünlerin öneminin altının çizildiği bir anlayışla şekilleniyor. Bu geniş çerçevede, İtalyan Mutfağı Haftası gibi etkinlikler, küresel mutfak sahnesinde sürdürülebilirlik ve yerel gıda değerlerini ön plana çıkarıyor. İtalya’nın gastronomik zenginlikleri, bu yıl da “Lezzetle Sağlık Bir Arada” teması altında, yemeğin kültürel bir ifade olarak gücünü ve sağlıklı yaşamın bir parçası olarak rolünü kutluyor.

İtalyan Mutfağı Haftası

İtalyan gastronomisinin en seçkin ve özgün değerlerini dünya çapında sergilemek amacıyla başlatılan İtalyan Mutfağı Haftası, İtalyan yemek kültürünün uluslararası sahnede tanıtılması, İtalya’nın hedefe yönelik ihracatını, uluslararası iş ilişkilerini ve turizmini güçlendirmeyi hedefliyor. İtalya’nın dünyadaki büyükelçilikleri, konsoloslukları ve kültür enstitüleri İtalyan Ticaret Ajansı ofisleri iş birliğinde bu kapsamlı girişimin bir parçası olarak, sağlıklı yaşamın temeli olarak kabul edilen Akdeniz diyetini tanıtmaktan, şefler, gıda uzmanları ve iş ortakları ile yapılan iş birliklerine kadar, farklı etkinliklere ev sahipliği yapıyor. Bugüne kadar yüzden fazla ülkede gerçekleştirilen ve toplamda 8.000’den fazla girişimle İtalyan mutfağının inceliklerini paylaşan bu hafta, kültürlerarası diyaloğun yanı sıra sağlıklı ve kaliteli yemek anlayışını da teşvik ediyor. Bu yılda 13-19 Kasım’da İtalyan Mutfağı Sofralarda: Lezzetle Sağlık Bir Arada temasıyla düzenlenen İtalyan Mutfağı Haftası, lezzetin sağlıkla buluştuğu bu genel temayı İtalyan mutfak kültürü ile birleştirerek katılımcıların deneyimine sundu.

İtalyan Mutfağı Sofralarda: Lezzetle sağlık bir arada

Bu yıl, sekizincisi düzenlenen İtalyan Mutfağı Haftası’nın odak noktasını İtalyan Mutfağı Sofralarda: Lezzetle Sağlık Bir Arada teması oluşturuyor. Bu temanın kökleri, İtalyan mutfak geleneğinin yalnızca etkileyici lezzetler sunmakla kalmamasına; iyi ve dinç bir yaşam biçimini teşvik etmesine uzanıyor. İtalyan mutfak kültürü, sürdürülebilirlik ve yerel ürünlerin kullanımı gibi unsurlarla besleniyor ve böylece yemeğin sadece bir lezzet aracı değil, aynı zamanda bir zindelik kaynağı olarak önemini vurguluyor.

Sürdürülebilirlik ve yerellik İtalyan Mutfağının kalbinde

Sürdürülebilirlik, İtalyan mutfak felsefesinin merkezinde yer alıyor. İtalyan mutfağı, yerel ve mevsimsel malzemelerin kullanımı ile yemeklerin tazeliğini ve besin değerlerini arttırırken, gıda atıklarını azaltmayı ve çevresel etkiyi minimize etmeyi amaçlıyor. Lokal gıdaların tercih edilmesi ise küçük çiftlikleri ve geleneksel üretim yöntemlerini destekleyerek toplulukların ekonomik sürdürülebilirliğine katkı sağlıyor.

Coğrafi işaretler ve apelasyon sistemleri, belli bir bölgeye özgü ürünleri koruyarak, bu ürünlerin kalitesini ve kökenini garanti altına alıyor. Bu sistem, tüketicilerin bilinçli tercihler yapmasına olanak tanırken, İtalyan mutfak mirasının uluslararası alanda tanınırlığını ve takdir edilmesini sağlıyor.

İtalyan Mutfağı Haftası etkinlikleri boyunca, ziyaretçilere sadece lezzetli yemeklerin sunulması değil, aynı zamanda bu yemeklerin nasıl bir sağlıklı yaşam tarzına katkıda bulunabileceği gösteriliyor. Bu yıl da tema kapsamında Akdeniz diyetinin benimsenmesinden, korumalı ve kontrollü ürünlerin önemine, etiketleme pratiklerinden, İtalyan köylerinin yeniden keşfine kadar pek çok konu ele alındı. Geleneksel İtalyan mutfağı, coğrafi işaretli ürünlerin korunmasına büyük önem veren ve zengin lezzetleriyle bilinirken, aynı zamanda sağlıklı ve dengeli beslenme konusunda da öncü bir role sahip. Örneğin, Akdeniz diyeti olarak da bilinen İtalyan diyetinin temel taşlarından biri olan zeytinyağının, sağlığa olan faydaları geniş çapta araştırma ve gözlemlerle destekleniyor.

Bu kapsamlı yaklaşım, beslenme uzmanları ve şefler tarafından da destekleniyor. Beslenme Uzmanı, Aktivist, Yaban-İnsan Arabulucusu Dilara Koçak da bu yaklaşımı şöyle özetliyor: “Akdeniz tipi beslenme başta olmak üzere bitki bazlı diyetleri önemsiyorum. Bu beslenmenin temelindeki iyilik sadece insana değil, doğaya ve geleceğe de fayda ediyor. Akdeniz diyeti üzerinde en çok çalışma yapılan ve sağlık etkisini her yıl daha da güçlü kanıtlar ile ortaya koyan bir beslenme tipi. Mevsiminde sebze meyve, zeytinyağı ve baklagiller ile ayrışıyor. Lezzeti ve sağlığı aynı anda yakalamak mümkün yereli takip etmek ise sürdürülebilir gelecek için vazgeçilmez bir seçim.”

“İtalyan Mutfağı Sofralarda: Lezzetle Sağlık Bir Arada” teması, geleneksel lezzetlerin korunmasının yanı sıra, her bireyin sağlıklı ve zinde bir yaşam sürdürmesini teşvik eden değerleri de ön plana çıkarıyor. Bu değerlerle, İtalyan mutfak sanatı, çağdaş dünyanın ihtiyaçlarına yanıt veren ve bu süreçte kendi köklerinden güç alan bir yaklaşımı temsil ediyor.

Geleceğin şeflerine İtalyan lezzetleri ilhamı

İtalyan Mutfağı Haftası’nın bu seneki etkinlikleri kapsamında; İtalyan Çölyak Derneği’nden “İtalyan mutfağının dünyadaki elçisi” ünvanını alan, İtalyan Aşçılar Federasyonu Şefi Samuele Zaninotto, sağlık ve lezzetin kesişim noktasında konumlanan İtalyan mutfağı sanatını tanıttı. Mutfağı; gelenek ve yeniliğin, lezzetin, sağlığın bir karışımı olarak gören şef, gıda intoleransları ve her damak zevkine uygun çözümler sunan düşük enerjili menüler konusunda da uzman. İtalyan Mutfağı Haftası’nda Gastronometro’da düzenlenen atölye çalışmasında, İtalyan mutfak geleneğinin iyi beslenme ile nasıl uyum sağladığını örnekleriyle sergiledi. Atölyeye katılan mutfak akademisi öğrencileri, şefin rehberliğinde İtalya’nın zengin lezzet paletini keşfederken, İtalyan Mutfağı Haftası’nın bu yılki temasına uygun olarak lezzet ve sağlık odaklı yemek yapma pratiğini kazandılar.

İtalyan Mutfağında diplomasi: “Başkanların Tüm Yemekleri”

Hafta kapsamında etkileyici bir kitap tanıtımı etkinliği gerçekleşti. Lorenza Scalisi’nin yazdığı “Tutti i piatti dei Presidenti” (Başkanların Tüm Yemekleri), İtalya’nın zengin lezzetlerini ve gastronomik geçmişini anlatan bir eser olarak, İtalyan başbakanlarının 30 yıl süresince devlet başkanlarını ağırlarken sundukları yemeklerin hikayelerine ve tariflerine ışık tutuyor. Kitap, İtalyan yemek kültürü ile diplomatik mutfak geleneğinin incelikli bir portresini çizmekle kalmıyor, okuyucuları yemeklerin arkasındaki politik ve sosyal tarihle de buluşturuyor. Lorenza Scalisi, yemeklerin yalnızca damak zevkine hitap etmediğini, aynı zamanda bir ülkenin tarihini ve kültürünü de yansıttığını etkileyici bir dille okurlarına sunuyor.

Perşembe gnocchi yenir!

16 Kasım’da İtalyan Mutfağı Haftası kapsamında “Perşembe Gnocchi Yenir!” etkinliği gerçekleşti. Bu etkinlik, yemeklerin sadece besin değil aynı zamanda kültürel bir miras olduğunu vurgulayarak, yerel ve sağlıklı yemeklerin önemini ön plana çıkarttı. İstanbul’un seçkin İtalyan restoranları “Perşembe Gnocchi Yenir!” diyerek 16 Kasım Perşembe akşam yemeği menülerinde İtalyan mutfağının geleneksel yemeklerinden birini tanıtmak için “gnocchi” hazırladılar.

“Giovedì Gnocchi” (Gnocchi Perşembesi), Roma’da yüzyıllardır süregelen, perşembe günlerini ev yapımı gnocchi ile şereflendiren bir adeti yansıtmakta ve bu sayede, basit ama besleyici malzemelerle hazırlanan yemeklerin sağlıklı beslenme ile olan güçlü bağını kutlamakta. Bu geleneğin hatırlatılması, İstanbul’da yaşayanlara İtalya’nın bu değerli mutfak mirasını deneyimleme fırsatı sunarken, aynı zamanda sürdürülebilir yemek alışkanlıkları ve yerel ürünlerin kullanımının teşvik edilmesi yönünde bir bilinç oluşturacak.

İtalyan Mutfağı Haftası, lezzetin ve sağlığın bir arada olabileceğini ve mutfağın bir yaşam tarzı olarak ne kadar önemli olduğunu hatırlattı. Etkinliklerde ele alınan Akdeniz diyeti, coğrafi işaretli ürünler ve sürdürülebilirlik konuları, gıda sektörü profesyonelleri ve lezzetseverler için önümüzdeki dönemde de dünya gastronomisine ilham kaynağı olmaya devam edecek.

İlginizi çekebilir: Damak çatlatan İtalyan lezzetleri: Çorbadan tatlıya pratik tarifler

Uplifers: Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!

Hayatın küçük tatlı sürprizlerini L’Occitane Almond Shower Oil ile yakalayın

Hayat, beklenmeyen güzelliklerle dolu bir dans gibi; eğer görmeyi, fark etmeyi bilirsek hayatın şaşırtıcı güzellikteki tatlı anlarını sık sık yakalayabiliriz. Bazen uzun zamandır görmediğimiz bir arkadaşımızla yolda karşılaştığımız, bazense tatlı bir yağmurun ardından çıkan gökkuşağını gördüğümüz o ‘an’da gizli olabilir mutluluk. Bu, beklenmedik ama her zaman iyi hissetmemizi sağlayan hoş sürprizler, hayatın şaşırtıcı güzellikteki anlarından yalnızca birkaçı olsa da tüm gün yüzümüzü güldürmeye yetebilir.



Yakalamak için istekli olursak hayatın monoton akışına biraz olsun ara vermemizi sağlayan ve yaşamın ne kadar büyüleyici olduğunu hatırlatan pek çok tatlı sürpriz bulabiliriz. Tıpkı L’Occitane Almond Shower Oil’in su ile buluştuğunda yağ kıvamından köpüğe dönüşen sürprizli formu gibi.

Sürprizlerle dolu keyif veren bir deneyim

Mutluluk veren, keyif dolu ve sürprizli anlar dediğimizde şüphesiz ki kendimize ayırdığımız zamanların önemi ve yeri çok büyük. Çünkü, günlük hayatın koşturması içerisinde kendimizi şımartabildiğimiz, bedenimizin ve zihnimizin ihtiyaçlarını karşılayabildiğimiz bu özel anlar, monotonluğun içinden bize göz kırpan küçük sürprizler gibi. Özellikle de kişisel bakım ritüellerini taçlandıran L’Occitane Almond Shower Oil ile sürprizlerin hiç sonu yok. Bu özel duş bakım yağı, suyla buluştuğu anda değişen formu ile bize sıradan görünen anları bile özel kılan küçük sürprizler sunuyor.

Almond Shower Oil’in içeriğindeki badem yağı, su ile birleştiğinde anında yoğun keyif verici bir köpüğe dönüşüyor, bize de tatlı küçük sürprizlerle dolu dokunuşların cildimizde bıraktığı o yumuşacık etkinin keyfini sürmek kalıyor. Tabii, o tatlı ve küçük sürprizler Badem Duş Yağı’nın yalnızca köpüren özel formülünde saklı değil, kokusu da bambaşka bir heyecan.

Kokuların duyuları harekete geçiren büyülü dünyası

Bazen sizin de bir kokunun esintisiyle geçmişe doğru kısa bir yolculuğa çıktığınızı hissettiğiniz oluyor mu? Kabul edelim, hayatın içindeki tatlı sürprizli anlarda kokuların da etkisi oldukça büyük. Belki çocukluğunuzdan keyifli bir anı hatırlatan nostaljik bir koku, belki gençliğinizde kullandığınız eski bir parfümün rüzgarla karışmış hali, belki de taze biçilmiş çimlerin havada dağılan dansı… Kokular da sürprizli anların başrol oyuncusu olabiliyor.



Tıpkı, Almond Shower Oil’in tatlı bademin mis kokusunu cildimizde bırakması gibi. Üstelik vegan içeriği ile tüm cilt tiplerine de uygun olan bu bakım yağı, duyuları harekete geçiren büyülü bir dünyanın da kapısını aralıyor. Hayatın bitmeyen telaş ve karmaşasında her şeyden biraz da olsa uzaklaşıp, o büyülü dünyaları keşfetmek hepimizin ihtiyacı değil mi? Daha fark edilmeyi bekleyen onca tatlı sürpriz varken…

Şaşırtıcı üçlü etki

Köpüren özel formül, büyülü dünyalara açılan mis badem kokusu, tabii bir de şaşırtıcı üçlü etki. L’Occitane Almond Shower Oil ile hayatın sürprizlerle dolu anlarını yakalamak çok kolay. Özel vegan formülü, cildi hem temizliyor hem nemlendiriyor hem de onarıyor. Bu üç etkiyi bir arada bulabilmek de en tatlı sürprizlerden biri.

Badem Duş Yağı, özel köpük yapısı ile cildi temizliyor, içeriğindeki omega 6 ve 9 bakımından zengin tatlı badem yağı ve üzüm çekirdeği yağı ile ilk kullanımda nemlendirme etkisi sağlıyor ve cildi besleyerek ışıl ışıl bir görünüme kavuşturuyor.

Elbette, hayatta daha yakalanmayı bekleyen pek çok şaşırtıcı tatlı an var. Bazıları, bir anda karşımıza çıksa da bazen de bu anları biz yaratabiliriz. Bakım rutinlerimize L’Occitane Almond Shower Oil’i eklemek, tanımadığımız birine iltifat etmek ya da sevdiğimiz birine uzun zamandır istediği bir şeyi satın almak, hayatımızda o tatlı sürprizleri artırmaya ve yaşamın keyfini doyasıya çıkarmaya yardımcı olabilir.

Hiç vakit kaybetmeden birinden başlamak istiyorsanız hemen tıklayıp sürprizlerle dolu L’Occitane Almond Shower Oil dünyasını keşfedebilirsiniz.

Sıra dışı bir gelecek: Otomobil dünyasında bizi neler bekliyor?

Teknolojinin, yapay zekanın ve çevre bilincinin hızla geliştiği günümüzde otomotiv dünyası da bu gelişmelerden geri kalmıyor ve inovasyonlarla ve merakla dolu bir sektöre dönüşüyor. Son yıllarda elektrikli araçlar, otonom sürüş özellikleri, akıllı yol çözümleri gibi konularla pek çok gelişime imza atan otomobil dünyasında gelecekte bizi daha nelerin beklediği büyük bir merak konusu. Hepsi çok heyecan verici olsa da en çok merak edilen sorulardan ve benim de heyecanla beklediğim gelişmelerden biri; uçan arabaların hayatımıza girip girmeyeceği 🙂 Uçan arabalar yakın zamanda hayatımıza dahil olur mu bunu bilmiyorum ama otomotiv endüstrisinin geleceği hakkında kendi perspektifimden ele alacağım pek çok konu var. Gelin, benim de bir parçası olduğum bu sıra dışı gelecekte bizi neler bekliyor olabilir birlikte bakalım.



Elektrikli otomobillerin hızlı yükselişi

Geçtiğimiz yıllarda pek çok otomobil markası, yakın gelecekte elektrikli araç üretimine ağırlık vereceğini açıklamıştı, hatta dünya çapında tamamen elektrikli araç üretimine geçmeyi planladığını belirten markalar da var. Elektrikli araçların hayatımıza dahil olması çok yeni bir gelişme olmasa da yaygınlaşması ve popülerliğinin artması son zamanlarda daha bir artış gösterdi. Gelecekte de elektrikli araçların üretiminin ve kullanıcısının artması sektörünün en beklenen gelişmeleri arasında.

Bildiğiniz gibi ben de elektrikli otomobil tutkunlarından biriyim ve sık sık sizlerle Instagram hesabımdan %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E ile olan maceralarımı paylaşıyorum 🙂 Konumuza dönecek olursak; fosil yakıt tüketimini azaltmak ve karbon emisyonlarını düşürmek için ülkelerin elektrikli araç kullanımına yönelik teşviklerini artırması da beklenenler arasında. Ayrıca, batarya teknolojisinde yeni ilerlemeler, elektrikli araçların menzillerinin artırılması, şarj altyapılarının geliştirilmesi de yine yakın gelecekte bizimle olacağa benziyor.

Sürdürülebilir ve çevre dostu çözümler

Elektrikli araçların yükselişi, otomobil dünyasının geleceğinde beklenen tek çevreci haber değil. Doğa dostu yaklaşımlar ve sürdürülebilir çözümlerle dolu yenilikler de ufukta. Pek çok sektörün son yıllarda önemli bir gündem maddesi haline gelmiş olan çevre bilinci, otomotiv dünyası için de önemli bir konu. Geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilen iç dizayn ekipmanları, doğa dostu kumaşların kullanımı, üretim aşamasında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, daha az karbon salımı yapan motor teknolojileri ve daha nice gelişme, otomotiv dünyasının beklenenleri arasında.

Sektörde yeşil devrim adını verebileceğimiz daha pek çok gelişmenin damga vurması da olası. Araçların iç tasarımdan üretim süreçlerine kadar geniş bir yelpazede sürdürülebilir çözümler, otomobillerin gelecekteki dünyasını ve tabii ki dünyamızı taçlandıracak gibi. Bir çevreci olarak hızla yaygınlaşmasını görmek istediğim gelişmelerden birisi kesinlikle sürdürülebilir çözümler.

Otonom sürüş özelliklerinde ilerlemeler

Ve tabii ki otonom sürüş özelliklerinden bahsetmemek olmaz. Beni belki de en çok heyecanlandıran konulardan bir diğeri. Hani şu sürücüsüz giden otomobiller var ya, işte tam da onlardan bahsediyorum. Yakın bir gelecekte belki de araçların şoför koltukları hep boş kalacak. Olamaz mı? Bu, çok gerçekçi bir senaryo olmasa da şu an için benzer senaryolarla sık sık karşılaşacağız gibi. Çünkü pek çok dünya devi otomobil ve teknoloji firması, otonom araçlar alanında büyük yatırımlar yapıyor. Ancak, tam otonomiye ulaşmak için biraz daha geleceği beklemek gerekecek. Çünkü birtakım zorlukları aşabilmek için yeni teknolojilerin geliştirilmesi bekleniyor.

Özellikle büyük şehirlerdeki yoğun ve karışık trafik senaryoları, yasal düzenlemeler, kişisel hakların korunması, uygun yol ve altyapı çalışmalarının tamamlanması gibi pek çok faktör var. Yine de bu konudaki çalışmaların hız kazanması ve otonom sürüşün farklı seviyelerinin piyasaya sürülmüş olması, otonom sürüş teknolojilerinin potansiyelini gösteriyor. Gelecekte tam otonom seviyeye de erişilmesi mümkün.



Otonom özelliklerin yanı sıra farklı sürüş modları da ufukta. Hatta, ben şimdiden %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E  ile bu modları deneme fırsatına sahibim 🙂 Mustang Mach-E, sürüş deneyimini kişisel isteklere göre uyarlıyor; Aktive, Whisper ve Untamed modları sayesinde motor seslerini, ortam aydınlatmasını ve hatta aracın tepki verme hızını kişiselleştirmek mümkün. 

Akıllı şehirlerin kurulması

Otonom sürüş özellikleri, farklı sürüş modları, otomobil ve yapay zeka teknolojisindeki gelişmeler, yalnızca bireysel kullanımla sınırlı kalmayacak muhtemelen. Ve önemli bir toplumsal gündem haline de gelecek. Bu da akıllı şehirler gibi bir konseptin hayatımıza girmesi anlamını taşıyabilir. Şehirlerin, otomobillerin geleceği ile ne ilgisi var ki diye düşünmeye başlamadan hemen araya gireyim. Eğer başta otonom sürüş özellikleri olmak üzere otomobiller kendi başlarına -bir sürücünün aracı sürmesine ihtiyaç kalmaksızın- yolda gidebilecekse, bu şehirlerin de birtakım düzenlemelerden geçmesi anlamını taşıyor. Yollardaki alt yapı çalışmalarının bu doğrultuda düzenlenmesi, akıllı şarj istasyonlarının kurulması ve otonom araçların kendi kendini şarja takabilmesi için uygun çevresel yapılanmaların tamamlanması gibi pek çok gelişmeyi de beraberinde getirebilir. Belki de gelecekte şehirlere akıllı taksi durakları kurulacak ve birtakım mobil uygulamalar üzerinden bağlantıya geçilebilecek.

Sosyal dünya ile bağlantı sağlayan araç özelliklerinin geliştirilmesi

Bir düşünelim; otomobiliniz size en yakın kafeyi önerse ya da zevkinize uygun bir restoranda sizin için rezervasyon yaptırsa, nasıl olur? Ya da arkadaşlarınızla buluşma ayarlasa, arabaya bindiğinizde en sevdiğiniz dizinin kaldığınız bölümünü başlatsa? Siz keyifle buluşmalarınıza hazırlanırken veya dizinizi izleyip, müziğinizi dinlerken sizi istediğiniz yere götürse? Yani adeta bir eğlence merkezine dönüşse? Tüm bunlar, yakın gelecekte hayallerimizi süslemenin ötesine geçebilir. Bağlantılı araçlar, yani kendi internet erişimi olan ve verileri başka cihazlarla da paylaşabilen araçlar, otomobil dünyasının belki de gelecekte en çok parlayan yıldızı olabilir. Yalnızca yolculuk vadetmenin ötesinde bağlantılı araçlar, adeta kişisel mobil cihazlarımıza dönüşebilir.

Çoğu macerama tanıklık ettiğiniz Ford Mustang Mach-E de adeta benim eğlence merkezim. Araç içi iletişim ve eğlence sistemi olan Ford SYNC 4A ile konuşma, ses tanıma, kablosuz akıllı telefon entegrasyonu, sezgisel 15,5″ dokunmatik ekran ve çok daha fazlasını deneyimleyebiliyorum. Halihazırda gelişmiş teknolojinin keyfini sürebiliyor olsam da gelecekte bağlantılı araçlar bizi daha pek çok özelliği ile şaşırtacak diyebilirim.

Kısacası, otomobil dünyasının sıra dışı geleceğinde bizi bekleyen yepyeni heyecanlar var. Uçan arabalar yalnızca filmlerin unutulmaz bir parçası olarak mı hafızalarımızda kalır yoksa gerçekten de hayatımıza dahil olur mu bilinmez ama kesin olan bir şey varsa o da otomobil dünyasının hiç olmadığı kadar yenilik dolu olduğu. Kim bilir belki bir gün gökyüzünde bulutların arasında sıkışıp kaldığım bir trafikteyken size yazarım 🙂 Daha fazlası için yazılarımı ve Instagram hesabımı takip etmeyi unutmayın.

İlginizi çekebilir: Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?

Sürdürülebilir çözümlerin izinde: VitrA’dan dünyanın ilk ve tek %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabosu

‘Biricik’ dünyamız günden güne artan çevreler baskılar ve azalan doğal kaynak sorunları ile karşı karşıya. İklim krizi, küresel ısınma, atık sorunları, hava kirliliği ve daha nice çevresel sıkıntı, hem dünyamızın hem de insanlığın geleceğini tehdit ediyor. Bu nedenle, sürdürülebilir yaşam alışkanlıklarına sahip olmanın önemi her zamankinden kat ve kat daha fazla. Böylesi bir gerçekliğin farkında olan tüm endüstrilerde de yenilikçi ve çevre dostu ürünlerin geliştirilmesi oldukça büyük bir öneme sahip. Bu bağlamda VitrA, büyük bir adım atarak çevreye saygısını ve döngüsel ekonomiye olan katkısını gözler önüne seriyor.



VitrA’dan bir ilk; %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo

Çevresel ayak izlerini azaltma yolunda önemli adımlar atan VitrA, sektörün değişim öncülerinden biri olarak bizi yeni çevre dostu lavabosu ile tanıştırıyor. Dünyanın ilk ve tek %100* geri dönüştürülmüş seramik lavabosu özelliğini taşıyan bu lavabo, atık olarak kabul edilen malzemelere yeniden hayat veriyor. Yeni çevre dostu lavaboların içerik olarak yaklaşık %100’ü, kırık seramikler de dahil olmak üzere üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan oluşuyor.

VitrA’nın sürdürülebilirlik konusundaki vizyon ve öncülüğünü yansıtan bu yenilikçi ve çevre dostu lavabolarla, seramik sektöründe sürdürülebilir tasarım konusunda da yeni bir standart ortaya çıkıyor. Tasarım harikası ve fonksiyonel bir ürün olmanın ötesinde geri dönüştürülmüş seramik lavabolar, çevresel bilinç ve sürdürülebilir yaşam tarzlarını da destekleyen güçlü bir mesaj taşıyor.

%30 oranında iyileşen küresel ısınma potansiyeli

ISO 14040:2006 ve 14044:2006 standartlarına uygun yapılan Yaşam Döngüsü Değerlendirmesi sonuçlarına göre, atıkların kullanılması çevresel etkilerden küresel ısınma potansiyelini %30 oranında iyileştiriyor. Geri dönüştürülmüş lavaboların üretilmesi sayesinde, ürün başına, daha az hammadde kullanılarak %36’lık iyileştirmeyle yaklaşık 5 kilogram hammadde tasarrufu ve %38 iyileştirmeyle 2,48 Kwh elektrik tasarrufu elde edilmesi hedefleniyor.

Sadece bir lavabo olma işleviyle kalmayan, çevresel sürdürülebilirliğe yönelik geniş bir vizyonu temsil eden bu ürün, çevreye duyarlı bir gelecek için atılmış çok büyük bir adım. Eczacıbaşı Yapı Gereçleri’nin çevre dostu lavabolarla benimsediği bu üretim yaklaşımı, döngüsel ekonomiye katkıyı da en üst seviyeye çıkarıyor.

Sürdürülebilir bir gelecek için hijyenik ve şık bir ilham kaynağı

Küresel ısınma potansiyelini iyileştiren, çevre dostu bir tasarım harikası olmasının ötesinde VitrA’nın geri dönüştürülmüş lavaboları, hijyen endişesini de ortadan kaldırıyor; çünkü bu lavabolar VitrA Hygiene teknolojisiyle kaplanıyor. Bakteri gelişimini %99,9 oranında önleyen VitrA Hygiene teknolojisi sayesinde, seramik lavaboların kullanımı sırasında yüzeye bulaşan bakteriler etkisiz hale geliyor. Böylece, bir numaralı önceliğimiz olan hijyenden ödün vermeden çevre dostu seçimler yapmak da kolaylaşıyor.



Ayrıca, her zevke, her alana uygun seçimler yapmak da yine VitrA ile oldukça kolay. Bilecik, Bozüyük’teki VitrA Üretim Kampüsü’nde geliştirilen yenilikçi çözümler sayesinde üretimine başlanan bu çevre dostu çanak lavabolar, ilk olarak mat bej renkte ve 5 formda tasarlanmış olsa da VitrA’nın geri dönüştürülmüş ürün gamına yeni ürün ve renklerin eklenmesi de planlanıyor.

VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabonun hikayesi, gelecekteki çevre dostu ürünler ve teknolojiler için de büyük bir ilham kaynağı. Daha sürdürülebilir bir dünya için gelecekte atılacak tüm adımlara şimdiden ilham olduğu kesin. Siz de yaşam alanlarınızı çevre dostu bir bilinç ile şekillendirmek ve bir eşi daha olmayan dünyamızın geleceği için önemli bir adım atmak istiyorsanız hemen tıklayıp VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo çeşitlerini keşfedebilirsiniz.

* İçerik olarak yaklaşık %100’ü üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan üretilmiştir.

* Bu içerik VitrA katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlgili Makale