X

Kuzey Afrika çıkarması: Fas’ın labirenti andıran sokakları için mini bir kılavuz

Yıllardır gitmek istediğim ülkeler listesinin en başında akıllı uslu oturan Fas, bu sene doğum günüm şerefine bana el sallamıştı. Notlarım arasında “Fas’a ya ilkbahar ya da sonbaharda gidilir” notumu da görünce hemen biletimi aldım. Sizin de aklınızda bulunsun Mayıs’ın ortalarından sonra Fas sıcakları gezmenize imkan vermeyecek kadar bastırıyor, kışın ise özellikle çöl turu düşünüyorsanız soğuktan dolayı zevkini kaybediyor.

İstanbul’dan direkt uçuş ile Marakeş’e varıyorum. Dönüşümü de Marakeş’ten yapacağım için rotamı harita üzerinde bir O çizerek planlıyorum. Rotanın detayları, yapılması gerekenler, gerekmeyenler ve pek tabi deneyimle kazanılmış ince ayar önerilerden bahsedeceğim için hiç merak etmeyin bu rehberi okuduktan sonra Fas için hazır olacaksınız.

Marakeş’e ilk vardığımda havaalanından çıkınca görkemli kaktüsler ve sıcak mı sıcak bir hava karşılıyor beni. Aylardan Nisan olmasına rağmen bu sıcak başta gözümü çok korkutsa da sonrasında alışıyorum. Medina’nın yüksek taş duvarları boyunca taksi ile yol alırken arkasındaki eski şehrin gerçekten filmlerdeki gibi karmaşık, etnik ve çekici olduğunu hissediyorum. Medina, dar ve labirent benzeri sokaklardan oluşmuş, yüksek duvarlarla çevrili eski şehir anlamına geliyor. Marakeş Medinası’nın 19 adet kapısı var, otele en yakın kapıdan giriyoruz ve sanki bambaşka bir boyuta ışınlanıyoruz. Kendimi film setinde gibi hissediyorum; heyecan, merak, endişe… Tüm duygular birleşip suratımda ince bir tebessüm şeklini alıyor. Çok az daha gidince taksi duruyor ve “geldik” diyor: “Bundan sonrasını yürüyeceksiniz çünkü sizin riad şu dar sokakların arasında”. Heyecan dozunun biraz artması ile şapşal tebessümü hiç bırakmadan ve pek tabi sırt çantam ile dumanı tüten bir sokak kebapçısının yanından labirent sokaklara arkadaşımla birlikte giriyoruz.

13/15 günlük rota planı

Ben biraz abartıp seyahatimi 22 günde tamamladım ama işin aslı, görülmeye değecek yerler için 13-15 gün gayet verimli bir takvim oluyor. Eğer kalabalık bir grupsanız kesinlikle araç kiralamanızı ve tüm bu rotayı araçla yapmanızı öneririm. Yollar güvenli ve rahat.

Genel hatları ile önerdiğim rota bu şekilde;

  • Marakeş: 4 gece kalış
  • Marakeş’ten 3 gece 4 günlük çöl turu ile Merzouga’ya varış. (Bu turun detaylarını Çöl Turu başlığı altında bulabilirsiniz.)
  • Merzouga’dan Fez’ e yolculuk. Fez’de 2 gece kalış öneririm.
  • Fez’den otobüs ile Chefchaouen’e yolculuk. CTM otobüs firması ile oldukça rahat bir seyahat yapabilirsiniz. Yolculuk yaklaşık 5 saat sürüyor. Chefchaouen’de 2 gece kalış öneririm.
  • Chefchaouen’den okyanus kıyısındaki liman şehri Essaouira’ya Kazablanka aktarmalı otobüsler var. Dilerseniz Kazablanka’da bir gece konaklayabilirsiniz ama ben sadece iki saat molada bile Kazablanka’nın beni cezbeden bir tarafı olmadığını anladım ve Essaouira’ya devam ettim. Bu otobüs yolculuğu tüm gün sürdüğü için yorucu bir gün oluyor ama sonrasında Essaouira’da geçireceğiniz birkaç gün ilaç gibi geliyor.
  • Essaouira’dan otobüs ile Marakeş’e 3 saatte varıp dönüş uçağınızı yakalayabilirsiniz veya benim gibi Marakeş’e doymadıysanız birkaç gece daha kalıp bıraktığınız yerden devam edebilirsiniz.
  • Planıma Akdeniz sahilini özellikle eklemedim; zira yurt içi seyahatlerimde erişebildiğim sahillerin bana Fas’ın Akdeniz kıyılarının daha güzel deneyimler yaşatabildiğini düşünüyorum. Yine de ‘Mare Nostrum’a (‘Bizim Denizimiz’, Romalılar’ın Akdeniz’e verdiği isim) kısaca bir selam edip geçmek isterseniz, rotanıza bir iki gün ekleyerek bunu rahatlıkla yapabilirsiniz. Ya da benim düşündüğüm gibi, bir İspanya / Endülüs seyahatinin parçası olarak Cebel-i Tarık – Tangier geçişini yapıp Fas’a tekrardan merhaba diyebilirsiniz!

Fas’a genel bakış

Fas krallıkla yönetilen bir ülke ve çok büyük bir çoğunluğu Müslüman. Ramazan ayında turistik kafeler dışında yeme içme mekanları kapalı oluyor. Bu yüzden seyahatinizi Ramazan ayına denk getirmemeye çalışın. Benim seyahatimin bir haftası bu yüzden zorlu geçti. Öyle ki otobüs yolculuğum sırasında otogardaki büfeler bile kapalı olduğu için su bile alamadım.

Otuz iki milyon Fas nüfusunun yüzde kırkını Berberi halkı oluşturuyor. Berberiler, Kuzey Afrika coğrafyasında göçebe/yarı göçebe olarak yaşayan eski kabilelerden birisi. Kendi dillerindeki isimleri Amazigh, Berber ismi ise anlatıldığı kadarıyla Romalılar’dan kalma. Roma kültüründe İtalya’nın ötesinde yaşayan ve özellikle göçebe kültüre ait olan tüm halklara “barbar” denirmiş. Bu kelime zamanla evrilerek Berberi halini almış. Berberiler’in Arapça’dan farklı bir dilleri ve kendi bayrakları da var. Arapların bu topraklara gelmesi ile pagan inanışlarını bırakıp çoğunlukla İslam’ı benimsemişler ve Arapça öğrenmişler; ancak kendi aralarında Berberi dilini konuşmaya devam ediyorlar. Dikkatimi çeken bir konu ki; bir Berberi ile tanıştığınızda size ilk olarak “ben Berberiyim” diye kendini tanıtma ihtiyacı duyuyor. Hostelde tanıştığım bir gençten öğrendiğim kadarı ile Berberiler hala Fas topraklarında azınlık statüsünde görülüyor ve bir etnik kimlik olarak baskı altındalar.

Anadolu coğrafyasında yaşayan ve Osmanlı kültürüne vakıf insanlar olarak aslında Fas’ta gördükleriniz size çok yabancı gelmeyecektir. İstanbul Kapalıçarşı’yı gördükten sonra Marakeş ya da Fez’in Souk’ları çok tanıdık geliyor. Birçok şehrin medinası, örneğin Mardin’e o kadar benziyor ki… Berberi kültürü ve el işlerinin Anadolu yörüklerini hatırlatıyor olması da cabası. Tüm bunlara rağmen Fas’ın sizi heyecanlandırıp şaşırtacağını yine de garanti ederim. Zira Fas’ın eski şehir ve mahallelerinde her şey bir yandan bir etnoğrafya müzesi gibi, öte yandan da günlük hayatın ta kendisi kadar gerçek. Otantikliğinden ödün vermemiş sokaklarda gezerken tıpkı Sahara Çölü’nün Akdeniz’le buluşması ya da bir anda Atlantik’ten gelen serin rüzgar ve yağmur bulutlarının Kasbah sıcağını dağıtması gibi; tatlar, kültürler, renkler ve kokular arasında anlık savrulmalar yaşıyorsunuz. Dağlar, çöller, Akdeniz ve Okyanus, içinde barındırdığı Arap, Berberi, İspanyol ve Portekiz esintileriyle her gün ayrı bir yerden yakalıyor sizi. Dar sokaklarda bu tatlı baş dönmesiyle yürürken yine de dikkat edin, çünkü her köşe başında karşıdan ya da arkadan belirip size sürpriz yapan bir motosikletli ya da bisikletli ile burun buruna geleceksiniz.

Önemli notlar / öneriler

  • Gitmeden önce tüm ülke haritasını maps.me uygulamasından telefonunuza indirin. Hattınız çalışmasa bile bu uygulama ile yolunuzu bulmanız çok kolay. Gerek gideceğiniz yerin mesafesini bilip taksi ile pazarlık etmek için, gerekse Marakeş ve Fez medinasındaki ara sokaklarda otelinizi bulmak için çok işinize yarayacak. Hatta gitmek istediğiniz yerleri ve otelinizi haritada işaretlerseniz günlük gezilerinizi daha rahat planlarsınız.
  • İlk gün havaalanı-otel transferinizi otelinizden ayarlayabilirsiniz. Genellikle standart 15 euro alıyorlar. Aslında siz kendiniz taksiye binseniz bu mesafeyi Marakeş’te pazarlık ile 3 euro’ya gidebilirsiniz. Ama ilk günden kendinizi pazarlık kaosunun içine atmak istemeyebilirsiniz, haklısınız da.
  • Seyahatiniz boyunca internet hattı kullanmak isterseniz havaalanında Inwi standından 10GB paketi 15 euro’ya alabilirsiniz. Telefonunuza takıp sizin için her ayarlamayı yapıyorlar. Şehir merkezinde daha pahalı ve güvenilir bir yer bulmak zor.
  • Yanınızda birden fazla banka kartı bulundurun. Bazı bankalar güvenlik nedeni ile kartınızı bloke edebiliyor. Ayrıca her yerde kredi kartı geçmiyor, bu yüzden yanınızda nakit para her zaman bulundurmalısınız. Avrupalı turiste alışkın oldukları için euro işlemleri dolara kıyasla daha fazla. Tur şirketleri ve oteller euroyu kolaylıkla kabul ediyor.
  • Otel seçimlerinizi booking.com’dan bütçenize uygun ‘Riad’lardan 8 puan ve üzeri yerlerden yapmanızı öneririm. Riad Fas’ın geleneksel evlerine verilen isim. Bu evler dışarıdan bakıldığında yan yana boş duvar olarak görünürken, kapıdan girince karşınıza cennet bir avlu çıkıyor. Yeterince geniş ise ortada mini bir havuz ve çevresinde oturma alanları ve mini bitkiler ile bir vaha yaratılıyor. Evin tüm odaları bu avluya açılıyor. Dışarıya açılan pencereler ise oldukça küçük; İslami değerlerden dolayı haneyi dışarıdan görünmez kılan, sokak ile iletişimsiz bir yaşam alanı kuruluyor. Ayrıca bu yapılar evin sıcak havalarda serin kalmasını da sağlıyor. Özellikle Marakeş ve Fez’de otelinizin medina içinde olmasına ve terası olmasına dikkat ederseniz akşamları teras keyfi yapabilirsiniz. Marakeş’te birçok yerde kaldım ama Riad Sindi Sud benden tam 10 puan aldı.
  • Fas kadınları genellikle kapalı ve fotoğraf çekimi konusunda çok hassaslar. Bu durum Berberi erkekleri için de geçerli. Kesinlikle objektifinizi onlara doğru yöneltmeyin. Yen Şehrin yeni semtlerinde yaşayan, daha çok havaalanı, banka gibi kurumlarda çalışan açık kadınlara da rastlamak mümkün. Ama genel atmosfere uyum sağlamak ve rahat olmak açısından kısa etek, şort veya askılı bluz giymenizi önermem. Şehirdeki hava sıcaklığını da göz önünde bulundurursanız, rahat keten pantolon, elbise veya midi/maxi etek ile çok rahat edersiniz. Şapka ve güneş gözlüğünüzü asla unutmayın. Şehirde her yere yürüyerek gideceğiniz için rahat, hafif bir spor ayakkabı veya sandalet giymenizi öneririm. Ayrıca akşamları bazen serinleyen hava için üzerinize sizi sıcak tutacak bir şeyler almayı da unutmayın.
  • Ekonomik bir seyahat ve haliyle kendi bavulunuzu kendiniz taşımayı planlıyorsanız benim gibi sırt çantalı gezmenizi öneririm. Şehir içinde dar sokaklarda rahat yürüme/taşıma imkanı ve hareket özgürlüğü sağlıyor. Çünkü taksiye bile binseniz oteliniz Medina’nın ortasındaysa taksi sizi kapısına kadar götüremeyecek ve bir şekilde yürümek zorunda kalacaksınız.

Fas’ta genel iletişim ve alışveriş

Sokağa adımınızı atar atmaz ‘Bonjourrrr’ sesleri ile karşılanıp, ürünlerine bakmazsanız önünüze geçip sizi dükkanın içine kadar sokmaya meyilli esnafla dolu ilginç bir ülke Fas. Ana dil Arapça olmasına rağmen İngilizce, Fransızca ve hatta kuzeye doğru gittikçe İspanyolcanızla rahatlıkla seyahat edebilirsiniz. Turizm o kadar gelişmiş ki, bunu fırsat bilen Avrupalı ve Amerikalı girişimciler kafe, restoran, tur şirketi ve otel işletmekten geri kalmamış ve hizmet sektörüne giriş yapmışlar.

Özellikle Marakeş ve Fez’de ‘Souk’lar ön plana çıkıyor. Bizim Kapalı Çarşı misali, labirent gibi dar sokakların birbirine bağlı olduğu çarşıya verilen isim Souk. Kilimler, deri puflar, geleneksel deri terlik ‘babush’lar, palmiye hasırından örme sepetler, bakır ürünler… Tüm bu rengarenk etnik dokular ‘gel beni al, beni al’ diye seslenirken, değerinin beş katı, hatta daha da fazlasını isteyen esnaf ile yaptığınız pazarlık diyalogları sizi alışverişten soğutabilir. Bu yüzden eğer alışverişi kafanıza koyduysanız size sabır diliyorum. Size önerim gerçekten beğendiğiniz ve almak istediğiniz ürünün fiyatını sorun, tabi ki satıcının kafasından salladığı çok belli olan bir fiyat ile karşılaşacaksınız ama mutlaka almak istiyorsanız siz ederi bir fiyat söyleyip eğer kabul ederse alın.

Arkanızdan çağıran hiçbir esnafa güvenmeyin, çünkü sizi çağırırken verdiği fiyatı siz dükkana tekrar geldiğinizde hemen değiştirip size başka ürünler göstererek boğmaya devam edecektir. En başından size güven vermeyen hiç kimse ile vakit kaybetmeyin ve yolunuza devam edin derim, aksi halde gününüzü size sürekli yalan söyleyen kişilerle diyalog halinde geçirip yorulabilirsiniz. Beni de tüm Fas seyahatim boyunca en çok insanları yordu, hayat alışkanlıkları bu şekilde diyerek onları anlamaya çalıştım ama kandırılma korkusu olmadan medeni ilişkiler kurmaya çalışmak zordu. Almak istediğiniz her şeyi Marakeş’te en uygun fiyata bulabilirsiniz; farklı olarak kalın battaniye tarzı ürünleri Chefchaouen’den, Argan yağını ise Essaouira’dan daha uyguna alabilirsiniz.

Daha çok Fez ve Marakeş’te sokakta size yardım etmeye çalışan, nereyi aradığınızı sorup sizi takip eden kişilerle karşılaştığınızda bu kişilerle diyaloğa girmemenizi öneririm, aksi halde ısrarcı tavırları ve para talepleri ile sizi üzebilirler. Onları anlamadığınızı göstermek için Türkçe konuşup geçip gidin derim.

Kızıl şehir Marakeş

Berberi dilinde ‘Amur Akush’ yani ‘Tanrı’nın Toprakları’ olarak adlandırılan ve evlerin kırmızı/turuncu toprak rengi sıvalarından dolayı da günümüzde turistler tarafından ‘kızıl şehir’ adını almış Marakeş, etnik dokusunu hiç kaybetmeden yaşam süren insanları ve daracık labirent sokakları ile benim en beğendiğim şehir.

Djemaa el-Fna (Jemaa el-Fnaa) Meydanı, şehrin kalbi gibi her an hareketli. Medina’nın neresine gitmek istersem bu meydandan geçip bu enerjiyi hissetmek istedim günlerce. Gündüzleri bu meydanı kuruyemişçiler ve taze meyve suyu satıcıları şenlendirirken akşamları yemek standları da kuruluyor ve meydandan çıkan ızgara dumanları, satıcıların ve etnik gösteri ekiplerinin sesleri ile karışıp göğe doğru yükseliyor. Özellikle meydanın bir köşesinde yoğunlaşan yılan ve maymun oynatıcılarına lütfen ilgi göstermeyin, turist eğlencesi için doğal ortamlarından koparılıp acımasızca eğitilen ve kötü şartlarda bakılan bu hayvanların sırtından para kazanılmasına aracı olmayın!

Bab Agnaou, Medina’yı çevreleyen surlardan şehre girişi sağlayan 19 kapıdan en görkemlisi. 12.yy’da inşaa edilen bu kapı sadece kraliyet ailesinin geçişi için kullanılıyormuş. Muazzam işlemeler ile bezenmiş bu tarihi geçitten geçtiğim anda ben de kendimi Marakeş’in nane kokulu ellerine bırakıyorum.

Marakeş’te görülmesi gereken yerler

Marakeş küçük gibi görünse de tarihte uzun süreler başkent olmasının da verdiği önem ile şehirde görmeye değer çok yer var. Bu yüzden geçireceğiniz zamana göre bir planlama yapabilirsiniz. Sabah erken saatlerde sokaklarda dolaşıp müzelere ilk girmenizi öneririm, aksi halde öğle sıcağında kapıda sıra beklemek zorunda kalabilirsiniz.

Benim özellikle ilgimi çeken noktaları sıralıyorum; bunları maps.me haritasından kolaylıkla bulabilirsiniz: Kutubiye Cami (sadece vakit namazı kılacak Müslümanlar’ın içeri girmesine izin veriliyor), Ali bin Yusuf Medresesi (tadilat nedeni ile 2020 yılına kadar kapalı), Marakeş Müzesi, Bahia Sarayı, Dar Si Said, Badi Sarayı, Le Jardin Secret, Menara Garden, Saadian Tombs, Bab Agnaou, Majorelle Garden, Yves Saint-Laurent Müzesi. Majorelle Bahçesi ve Saadi Mezarları beni en çok etkileyen yerler oldu:

Jardin Majorelle ( Majorelle Bahçesi ): Marakeş’e gittiyseniz bu bahçeyi görmeden dönmeyin derim. Belki de kaktüslere olan tutkumdandır bilemiyorum ama birkaç saatimi devasa bitkiler ve kuş sesleri içinde geçirmek bana harika geldi. Hatta yanımıza aldığımız katmer ve içeceğimizle bahçenin bir köşesindeki bankta oturup arkadaşımla öğle yemeğimizi de keyifle yedik.
1923’te Fransız Oryantalist Sanatçı Jacques Majorelle’nin burada yaşaması ile cennete dönüştürdüğü bu arazi, Marakeş’in yeni şehir Gueliz bölgesinde yer alıyor. Dünyanın her tarafından özellikle kaktüs türleri ile bezenmiş bahçede, bölgeye özgü 14 çeşit endemik kuş türü de yaşıyor. Sanatçı Majorelle Fransız bir mimara kendisi için bahçenin ortasına ev de yaptırmış. Evin duvarlarında, bahçedeki diğer yapılarda ve saksılarda gözümüze çarpan canlı bir mavi renk kullanılmış ve Sanatçı, bu rengin ‘Majorelle Mavisi’ olarak marka tescilini de yaptırmış.

Majorelle’in ölümünden sonra, 1980’de bu ev ve bahçeyi ünlü modacı Yves Saint-Laurent ve Pierre Bergé satın almış ve restore ederek bu hale gelmesini sağlamışlar. YSL’nin 2008’de ölmesi ile külleri bu bahçeye serpilmiş. Bahçenin hemen yanında Yves Saint-Laurent vakfı ve müzesi de bulunuyor.

Saadian Tombs (Saadi Mezarları): 1517-1659 yılları arasındaki Saadi Hanedanı’nın mezarlarının bulunduğu bu tarihi yerin çok ilginç bir hikayesi var. Burası Marakeş Medinası’nın ilk kurulduğu yer Kasbah’ta yer alıyor, güzel bir tesadüf ki ben de kaldığım ilk oteli bu bölgede seçmiştim. Otelden çıkıp tam 1 dakika içinde kendimi bu görkemli yapıda buldum. Mozaiklerle kaplı yerdeki tüm yapılar birer mezar. Ana binadaki mermerler İtalya’yadan getirilmiş, kapı ve duvardaki oymacılık ise muazzam bir sanat eseri.

Bu mezarı Saadi Sultanı Abdallah babası Sultan Muhammad Shaynk için yaptırmış ve zamanla diğer hükümdar ve aile bireyleri de buraya defnedilmiş. Hikayenin ilginç yanı, Saadileri devirip yeni Fas hukümdarı olan İsmail İbn Şerif, şehirde Saadiler’den kalan her şeyi yakıp yıkmış ancak bu mezarların çevresine yüksek duvarlar ördürüp bırakmış. Zamanla atıl kalan bu bölge görünmez hale gelmiş. 1917’de ise Fransız arkeologlarının havadan tesadüfen çektiği fotoğraflar ile burada bir şeyler olduğu anlaşılmış ve araştırmalar yapılarak temizlenen bölge mükemmel bir tarihi anıt olarak günümüze taşınmış.

Marakeş lezzetleri

Medinada gezerken karşınıza çıkacak kafe ve restoranlar tamamen turistlere hizmet etmek için açılmış ve menülerinde yerel lezzetlere bolca yer verilmiş. Her menüde karşınıza çıkan en geleneksel yemekler tajin ve kuskus oluyor. Tajin güveçte sebzelerle birlikte pişirilen et veya tavuk. Tabi ki sadece sebze seçeneği de mevcut. Kuskus ise bizim bildiğimiz makarna çeşidinden çok farklı olarak, ince bulgura benzeyen irmik olarak çıkıyor karşımıza. İsteğe göre et veya sebzeli çeşitleri var. Benim yediğim en leziz tajin çölde geçirdiğimiz gece Berberi ailenin pişirdiğiydi.

Tatlı olarak da bir yerel lezzet Chabakiya. Soukta gezerken göreceğiniz her tatlıcının tepsi tepsi sergilediği bu tatlılardan alarak, meydanda bir kahve molasına renk katabilirsiniz.

Henna Art Cafe; isminden de anlaşıldığı gibi bu kafede elinize kına yaktırabilirsiniz. Ben denedim ve çok beğendim ama ne yazık ki beş gün içinde desenim kayboldu. Menüdeki mercimek çorbası çok lezizdi.

Cafe Glacier, Cafe de France ve Agua; meydanda nane çayı veya kahve molası için harika seçenekler. Terastan harika meydan fotoğrafları da çekebilirsiniz. Agua restorant olarak da iyi bir seçenek, ben tajin ve kuskus denememi burada yaptım ve lezzetliydi. Ayrıca sadece Harira çorbası( nohut, mercimek ve et suyu) ile de doyabilirsiniz.

Cafe Clock; Kasbah bölgesinde olduğu için meydana 15-20dk’lık yürüme mesafesinde. Kasbah’ı gezerken dinlenmek için keyifli bir uğrak yeri. Aperatif olarak denediğim falafel ve soğuk nane çayı çok lezzetliydi.

Nomad, Cafe des Epices, Terrasse des Epices, Le Jardin, Cafe Arabe, Souk Cafe; bu mekanları maps.me haritasında kolaylıkla bulabilirsiniz. Yoğun talep nedeni ile genellikle akşam yemeği için rezervasyon yapılması isteniyor ama benim gibi çat kapı gidip şansınızı da deneyebilirsiniz. Özellikle Cafe des Epices, Marakeş’in en tatlı meydanı Rahba Kedima’da yer alıyor; terasında yer bulamasanız bile sokaktaki masalarda oturup bir şeyler içmenizi öneririm.

Bu menü lezzetlerinin dışında, bir sokak lezzeti olarak, bizim damak tadımıza birebir uyan katmerleri de es geçmeyin; ara sokaklarda sacta katmer ve bazlama pişiren teyzeleri görürseniz çekinmeden deneyin derim.

Atlas dağları ve Sahra çöl turu

Dünyanın en büyük sıcak çölü olan Sahra Çölü, Fas da dahil birçok Kuzey Afrika ülkesinin sınırları içerisinde. 2,5 milyon yaşındaki 9 milyon km2’lik bu oluşuma bir kıyısından merhaba demek için rotamı Merzouga’ya çeviriyorum. Cezayir sınırına yakın Merzouga şehri çöl için en ideal giriş noktası, hali hazırda burada çok fazla çöl turizmi yapan Berberi aile var. Marakeş- Merzouga arasında da görmeye değer birçok yer olduğu için Marakeş’ten 2 gece 3 günlük bir tur alıyorum.

Hatta turun rotasını tekrar Marakeş’e dönmek yerine Fez’e devam şeklinde planlayarak yoluma devam ediyorum. Bu iki gecenin ilki yol üzerinde Gorge de Dades’te, ikinci gece ise çölde çadırda konaklamalı bir tur programı. Marakeş’te bir çok tur şirketi ile görüştüm ve farkettim ki hepsi aynı turu satmaya çalışıyor; aynı rota, aynı durak yerler ve çölde hali hazırda Berberi ailelerin işlettiği konaklama çadırları ve deve ile gün batımı gezisi. Bu yüzden istediğiniz indirimi size sağlayan bir tur şirketinden alıp yola çıkabilirsiniz.

Öğle yemekleri ve içecekler dışında her şey dahil bir paket satılıyor. Yalnız öğle yemekleri için durulan restoranlar oldukça turistik, kalabalık ve haliyle normalden pahalı oluyor. Hızlı servis telaşından da hijyen konularına çok dikkat etmeyebiliyorlar. Bu konularda hassas bir bünyeniz varsa iki günlük öğle yemeği için yanınıza sandviç, meyve, kuruyemiş ve bolca su almanızı öneririm. Taşıma konusunu hiç dert etmeyin çünkü 3 gün boyunca aynı minibüs ile seyahat edeceksiniz.

Eğer ekstra lüks çadırlarda kalarak bir çeşit vaha deneyimi yaşamak isterseniz ‘Magicbus Morocco’ veya ‘Simply Morocco’ gibi Amerikalı veya Avrupalıların işlettiği tur şirketlerindeki paket programları inceleyebilirsiniz.

Marakeş’ten dünyanın farklı köşelerinden gelen onaltı genç turist dolu bir minibüs ile yola çıkıyoruz. Yol boyunca vadiler, Berberi köyleri ve Atlas Dağları geçişi gibi keyifli yerlerde mola verip harika fotoğraflar çekiyoruz. Ama hepimizin merakla beklediği bir yer var ki, o da Unesco tarafından da dünya mirası olarak seçilen Ait Benhaddou Köyü. Sahra ile Marakeş arasındaki eski kervan güzergâhı üzerinde yer alan bu köyün ünü dünyaca ünlü film ve dizilerin setlerine ev sahipliği yapmasından geliyor. Hatta bu listede ‘Game of Thrones’ bile var. Köy halkı nehrin karşısındaki yeni mahallede yaşıyor ama sadece dört aile köyün içinde eski kerpiç evlerinde yaşamaya devam ediyor.

İkinci gün öğleden sonra Merzouga’ya varıyoruz. Berberi aile bir minibüs dolusu turisti alıp büyük çöl çadırlarına yerleştiriyor ve “hadi hazırlanın develer bekliyor” diye sesleniyor. Hepimizde bir heyecan, bir yandan kendimize deve seçerken bir yandan da berberi köyünde öğretilen baş bağlama yöntemini deniyoruz. Allahtan @letsboho sarongları sayesinde deneyimliyim de, gruptaki arkadaşların da saçını bağlıyorum ve kervanı diziyoruz. Berberilerin baş bağlama yöntemini Instagram hesabımdaki IGTV videosundan izleyebilirsiniz. (@letsboho)

Fez ve meşhur tabakhaneler

Fez de Marakeş gibi etnik/folklorik medinası ve canlı sokak hayatı ile karşıladı beni. Şehrin birkaç tepenin üzerine kurulması ile sokaklar biraz daha dar ve inişli çıkışlı. Sokak tatlarını denemeniz için daha fazla seçenek var. Özellikle yerel halkın da yemek yediği mini kepabçılar çok başarılı. Aynı şekilde tatlıya düşkünlükleri ile her köşe başında kilolarla tatlı satılan dükkanlar var. İnsanların evlerine 10-15 kglık plastik bidonlarla tatlı almalarını hayretler içinde izliyorum.

Fez’de soukları gezdikten sonra en önemli kısma yani 1000 yıllık tabakhaneleri görmeye gidiyorum. Medinanın içinde yürüme mesafesindeki tarihi tabakhane, kurulduğu günden bugüne aynı yöntemlerle deri işlemeye devam ediyor. Fas’ın daracık sokaklarındaki dükkanlardan taşan rengarenk deri ürünlerin başlangıç noktası işte tam da burası. Kapıda elime bir nane demeti tutuşturulup yukarı kata yönlendiriliyorum. Nane sayesinde ortamın ağır kokusundan kurtulup hayretler içinde tabakhaneyi izliyorum. Ortamı tüm ayrıntıları ile görmek isterseniz Instagram hesabımdaki IGTV videoma göz atabilirsiniz. (@letsboho)
Hem bu ağır kokunun nedenini hem de yüzyıllardır uygulanan deri işleme adımlarını araştırdığımda işte bu ilginç bilgilerle karşılaştım, sizlerle de paylaşıyorum:

Beyaz havuzlarda ham deriler inek idrarı, sönmemiş kireç, tuz ve su ile yoğruluyor. Bu işlem derideki istenmeyen katmanları ayıklayıp temizliyor. Sonrasında güvercin gübresi bulunan sulu havuzlarda çiğnenerek yıkanıyor; gübredeki amonyak deriyi yumuşatıp boyamaya hazırlıyor. Sonra da doğal renklerden oluşan boyama havuzuna alınıp çiğneme yapılıyor. Tüm bu aşamalarda elleri ve ayakları ile çalışan kişiye çok iş düşüyor, çünkü onun bu çalışması ile deri istenilen yumuşak kaliteye ulaşıyor. Son aşama olarak çevredeki teraslara serilerek deriler kurumaya bırakılıyor.

Mavi şehir Chefchaouen (Şafşavan)

Fas’a gidip de bu mavi şehri görmeden olmaz dedim ve uzun da olsa yorucu otobüs yolculuğunu göze aldım. Fas’ın kuzeyinde İspanya’ya daha yakın olan Chefchaouen şehri sizi mavinin binbir tonunda selamlayan duvarları, kapıları ve sokakları ile meşhur. Bu yüzden de turistler arasında adına Mavi Şehir de deniyor (Blue City). Farklı söylentiler olsa da neden maviye boyandığına dair hiç kesin bir bilgi yok; ama turizm açısından çok başarılı bir uygulama olduğu kesin.

Hatta 1970’lerde halkın bunu turizm amaçlı yaptığı da söyleniyor. Özellikle son yıllarda blogger ve fotoğrafçılar tarafından tüm dünyaya yayılan mavi kareler sayesinde oldukça meşhur bu minik şehir. Şehrin medinası dağın tam tepesinde, zamanla genişleyen yeni şehir ise dağın eteklerine doğru modern apartman yapılar ile yayılmış durumda. Ama tabi ki bizim ilgimizi çeken tarihi evleri ve mavi dar sokakları ile medina. Seçtiğim otel konum ve rahatlık açısından çok başarılıydı. Dar Zman Guest House’u size de öneririm. Şehir çok sessiz ve huzurlu, akşam üstü sokaklarında fotoğraf turu yapıp, yorulunca şehir meydanındaki kahvede bir şeyler içmek harika. İki gece burada vakit geçirmek Marakeş ve Fez’in keşmekeş atmosterinden sonra ilaç gibi geliyor.

Balıkçı şehri Essaouira

Marakeş’e üç saatlik mesafedeki bu liman şehri, Atlas Okyanusu’ndan esen sert rüzgarları ve oldukça büyük ve renkli balıkçı barınağı ile meşhur. Bu sayede Avrupalı Turistler için eşsiz bir sörf ve kite merkezi. Okyanusun hemen kenarında kalenin çevresine kurulu şehir, deniz ürünü severler için muazzam lezzetler sunuyor. Zamanında korsanlara karşı bu kaleden savunma yapılırmış ve Portekiz sömürgesi olduğu dönemde Afrika’dan Amerika’ya köle ticareti bu limandan başlamış. İki yıl önce Brazilya’nın Paraty kasabasına gitmiştim ve orası da köle ticaretinin Atlantik’in karşı yakasındaki önemli limanlarından biriydi. İnsanlık tarihindeki bu kara leke demek ki bu limanda başlayıp Paraty’de devam etmiş.

Essaouira, Marakeş’e yakınlığı ve deniz ürünleri menüsü için günübirlik de olsa görülmeye değer bir şehir bence. Eğer kite veya sörf yapmıyorsanız bir günden sonrası sert esen rüzgar fazla gelebilir.

Tüm Fas seyahatim boyunca her gün, kaldığım riadların terasına çıkıp gün batımı ile havanın serinlemesini fırsat bilip, kuş sesleri ile birlikte Arapça ezgilerle dinlendim. Dinlemekten bıkmadığım iki tanesini sizlerle de paylaşmak isterim; Oum-Nia ve Kardeş Türküler- Asfur. Umarım siz de beğenirsiniz.

Maceralarımı Instagram hesabımdan takip edebilirsiniz. 

İlginizi çekebilir: Kahve kokusunun peşinde bir seyahat: Kahve ve palmiye aşkına Kolombiya!

Semanur Aksoy: Üniversite yıllarında birçok AB projesinde görev alarak dünyayı gezmeye başladı. İzmir’de üniversiteyi bitirdikten sonra iş hayatı onu önce Meksika’ya sonra da İstanbul'a götürdü. 2011 yılında yoga ile tanıştı ve bu hayatında bir dönüm noktası oldu. Kurumsal hayatın onun içindeki boşluğu besleyerek büyüttüğü bir dönemde ara verdi ve önce iki ay, daha sonra da yedi ay sırt çantası ile Güney Amerika seyahatine çıktı. Amazonların şifalı bitkileri ile tanıştı; bunun da yoga gibi hayatında olumlu anlamda bir kırılım yarattığını anladı. Yoga yolculuğuna Reiki, Access Bar ve Thai Beden Terapistliği gibi şifalı dokunuşları da ekledi. Mandala tasarımlarını tekstil ile buluşturarak kendi markası Let’s Boho’yu yarattı. Şimdilerde gezgin kimliğinden arta kalan zamanını geçirmek için yerleştiği Fethiye’de, yoga, nefes, meditasyon ve Thai Beden Terapi içerikli bireysel dönüşüm rehberliği ve kendi markasını yaratmak isteyenlere marka danışmanlığı yapmaya devam ediyor.

Hayatın küçük tatlı sürprizlerini L’Occitane Almond Shower Oil ile yakalayın

Hayat, beklenmeyen güzelliklerle dolu bir dans gibi; eğer görmeyi, fark etmeyi bilirsek hayatın şaşırtıcı güzellikteki tatlı anlarını sık sık yakalayabiliriz. Bazen uzun zamandır görmediğimiz bir arkadaşımızla yolda karşılaştığımız, bazense tatlı bir yağmurun ardından çıkan gökkuşağını gördüğümüz o ‘an’da gizli olabilir mutluluk. Bu, beklenmedik ama her zaman iyi hissetmemizi sağlayan hoş sürprizler, hayatın şaşırtıcı güzellikteki anlarından yalnızca birkaçı olsa da tüm gün yüzümüzü güldürmeye yetebilir.



Yakalamak için istekli olursak hayatın monoton akışına biraz olsun ara vermemizi sağlayan ve yaşamın ne kadar büyüleyici olduğunu hatırlatan pek çok tatlı sürpriz bulabiliriz. Tıpkı L’Occitane Almond Shower Oil’in su ile buluştuğunda yağ kıvamından köpüğe dönüşen sürprizli formu gibi.

Sürprizlerle dolu keyif veren bir deneyim

Mutluluk veren, keyif dolu ve sürprizli anlar dediğimizde şüphesiz ki kendimize ayırdığımız zamanların önemi ve yeri çok büyük. Çünkü, günlük hayatın koşturması içerisinde kendimizi şımartabildiğimiz, bedenimizin ve zihnimizin ihtiyaçlarını karşılayabildiğimiz bu özel anlar, monotonluğun içinden bize göz kırpan küçük sürprizler gibi. Özellikle de kişisel bakım ritüellerini taçlandıran L’Occitane Almond Shower Oil ile sürprizlerin hiç sonu yok. Bu özel duş bakım yağı, suyla buluştuğu anda değişen formu ile bize sıradan görünen anları bile özel kılan küçük sürprizler sunuyor.

Almond Shower Oil’in içeriğindeki badem yağı, su ile birleştiğinde anında yoğun keyif verici bir köpüğe dönüşüyor, bize de tatlı küçük sürprizlerle dolu dokunuşların cildimizde bıraktığı o yumuşacık etkinin keyfini sürmek kalıyor. Tabii, o tatlı ve küçük sürprizler Badem Duş Yağı’nın yalnızca köpüren özel formülünde saklı değil, kokusu da bambaşka bir heyecan.

Kokuların duyuları harekete geçiren büyülü dünyası

Bazen sizin de bir kokunun esintisiyle geçmişe doğru kısa bir yolculuğa çıktığınızı hissettiğiniz oluyor mu? Kabul edelim, hayatın içindeki tatlı sürprizli anlarda kokuların da etkisi oldukça büyük. Belki çocukluğunuzdan keyifli bir anı hatırlatan nostaljik bir koku, belki gençliğinizde kullandığınız eski bir parfümün rüzgarla karışmış hali, belki de taze biçilmiş çimlerin havada dağılan dansı… Kokular da sürprizli anların başrol oyuncusu olabiliyor.



Tıpkı, Almond Shower Oil’in tatlı bademin mis kokusunu cildimizde bırakması gibi. Üstelik vegan içeriği ile tüm cilt tiplerine de uygun olan bu bakım yağı, duyuları harekete geçiren büyülü bir dünyanın da kapısını aralıyor. Hayatın bitmeyen telaş ve karmaşasında her şeyden biraz da olsa uzaklaşıp, o büyülü dünyaları keşfetmek hepimizin ihtiyacı değil mi? Daha fark edilmeyi bekleyen onca tatlı sürpriz varken…

Şaşırtıcı üçlü etki

Köpüren özel formül, büyülü dünyalara açılan mis badem kokusu, tabii bir de şaşırtıcı üçlü etki. L’Occitane Almond Shower Oil ile hayatın sürprizlerle dolu anlarını yakalamak çok kolay. Özel vegan formülü, cildi hem temizliyor hem nemlendiriyor hem de onarıyor. Bu üç etkiyi bir arada bulabilmek de en tatlı sürprizlerden biri.

Badem Duş Yağı, özel köpük yapısı ile cildi temizliyor, içeriğindeki omega 6 ve 9 bakımından zengin tatlı badem yağı ve üzüm çekirdeği yağı ile ilk kullanımda nemlendirme etkisi sağlıyor ve cildi besleyerek ışıl ışıl bir görünüme kavuşturuyor.

Elbette, hayatta daha yakalanmayı bekleyen pek çok şaşırtıcı tatlı an var. Bazıları, bir anda karşımıza çıksa da bazen de bu anları biz yaratabiliriz. Bakım rutinlerimize L’Occitane Almond Shower Oil’i eklemek, tanımadığımız birine iltifat etmek ya da sevdiğimiz birine uzun zamandır istediği bir şeyi satın almak, hayatımızda o tatlı sürprizleri artırmaya ve yaşamın keyfini doyasıya çıkarmaya yardımcı olabilir.

Hiç vakit kaybetmeden birinden başlamak istiyorsanız hemen tıklayıp sürprizlerle dolu L’Occitane Almond Shower Oil dünyasını keşfedebilirsiniz.

Sıra dışı bir gelecek: Otomobil dünyasında bizi neler bekliyor?

Teknolojinin, yapay zekanın ve çevre bilincinin hızla geliştiği günümüzde otomotiv dünyası da bu gelişmelerden geri kalmıyor ve inovasyonlarla ve merakla dolu bir sektöre dönüşüyor. Son yıllarda elektrikli araçlar, otonom sürüş özellikleri, akıllı yol çözümleri gibi konularla pek çok gelişime imza atan otomobil dünyasında gelecekte bizi daha nelerin beklediği büyük bir merak konusu. Hepsi çok heyecan verici olsa da en çok merak edilen sorulardan ve benim de heyecanla beklediğim gelişmelerden biri; uçan arabaların hayatımıza girip girmeyeceği 🙂 Uçan arabalar yakın zamanda hayatımıza dahil olur mu bunu bilmiyorum ama otomotiv endüstrisinin geleceği hakkında kendi perspektifimden ele alacağım pek çok konu var. Gelin, benim de bir parçası olduğum bu sıra dışı gelecekte bizi neler bekliyor olabilir birlikte bakalım.



Elektrikli otomobillerin hızlı yükselişi

Geçtiğimiz yıllarda pek çok otomobil markası, yakın gelecekte elektrikli araç üretimine ağırlık vereceğini açıklamıştı, hatta dünya çapında tamamen elektrikli araç üretimine geçmeyi planladığını belirten markalar da var. Elektrikli araçların hayatımıza dahil olması çok yeni bir gelişme olmasa da yaygınlaşması ve popülerliğinin artması son zamanlarda daha bir artış gösterdi. Gelecekte de elektrikli araçların üretiminin ve kullanıcısının artması sektörünün en beklenen gelişmeleri arasında.

Bildiğiniz gibi ben de elektrikli otomobil tutkunlarından biriyim ve sık sık sizlerle Instagram hesabımdan %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E ile olan maceralarımı paylaşıyorum 🙂 Konumuza dönecek olursak; fosil yakıt tüketimini azaltmak ve karbon emisyonlarını düşürmek için ülkelerin elektrikli araç kullanımına yönelik teşviklerini artırması da beklenenler arasında. Ayrıca, batarya teknolojisinde yeni ilerlemeler, elektrikli araçların menzillerinin artırılması, şarj altyapılarının geliştirilmesi de yine yakın gelecekte bizimle olacağa benziyor.

Sürdürülebilir ve çevre dostu çözümler

Elektrikli araçların yükselişi, otomobil dünyasının geleceğinde beklenen tek çevreci haber değil. Doğa dostu yaklaşımlar ve sürdürülebilir çözümlerle dolu yenilikler de ufukta. Pek çok sektörün son yıllarda önemli bir gündem maddesi haline gelmiş olan çevre bilinci, otomotiv dünyası için de önemli bir konu. Geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilen iç dizayn ekipmanları, doğa dostu kumaşların kullanımı, üretim aşamasında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, daha az karbon salımı yapan motor teknolojileri ve daha nice gelişme, otomotiv dünyasının beklenenleri arasında.

Sektörde yeşil devrim adını verebileceğimiz daha pek çok gelişmenin damga vurması da olası. Araçların iç tasarımdan üretim süreçlerine kadar geniş bir yelpazede sürdürülebilir çözümler, otomobillerin gelecekteki dünyasını ve tabii ki dünyamızı taçlandıracak gibi. Bir çevreci olarak hızla yaygınlaşmasını görmek istediğim gelişmelerden birisi kesinlikle sürdürülebilir çözümler.

Otonom sürüş özelliklerinde ilerlemeler

Ve tabii ki otonom sürüş özelliklerinden bahsetmemek olmaz. Beni belki de en çok heyecanlandıran konulardan bir diğeri. Hani şu sürücüsüz giden otomobiller var ya, işte tam da onlardan bahsediyorum. Yakın bir gelecekte belki de araçların şoför koltukları hep boş kalacak. Olamaz mı? Bu, çok gerçekçi bir senaryo olmasa da şu an için benzer senaryolarla sık sık karşılaşacağız gibi. Çünkü pek çok dünya devi otomobil ve teknoloji firması, otonom araçlar alanında büyük yatırımlar yapıyor. Ancak, tam otonomiye ulaşmak için biraz daha geleceği beklemek gerekecek. Çünkü birtakım zorlukları aşabilmek için yeni teknolojilerin geliştirilmesi bekleniyor.

Özellikle büyük şehirlerdeki yoğun ve karışık trafik senaryoları, yasal düzenlemeler, kişisel hakların korunması, uygun yol ve altyapı çalışmalarının tamamlanması gibi pek çok faktör var. Yine de bu konudaki çalışmaların hız kazanması ve otonom sürüşün farklı seviyelerinin piyasaya sürülmüş olması, otonom sürüş teknolojilerinin potansiyelini gösteriyor. Gelecekte tam otonom seviyeye de erişilmesi mümkün.



Otonom özelliklerin yanı sıra farklı sürüş modları da ufukta. Hatta, ben şimdiden %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E  ile bu modları deneme fırsatına sahibim 🙂 Mustang Mach-E, sürüş deneyimini kişisel isteklere göre uyarlıyor; Aktive, Whisper ve Untamed modları sayesinde motor seslerini, ortam aydınlatmasını ve hatta aracın tepki verme hızını kişiselleştirmek mümkün. 

Akıllı şehirlerin kurulması

Otonom sürüş özellikleri, farklı sürüş modları, otomobil ve yapay zeka teknolojisindeki gelişmeler, yalnızca bireysel kullanımla sınırlı kalmayacak muhtemelen. Ve önemli bir toplumsal gündem haline de gelecek. Bu da akıllı şehirler gibi bir konseptin hayatımıza girmesi anlamını taşıyabilir. Şehirlerin, otomobillerin geleceği ile ne ilgisi var ki diye düşünmeye başlamadan hemen araya gireyim. Eğer başta otonom sürüş özellikleri olmak üzere otomobiller kendi başlarına -bir sürücünün aracı sürmesine ihtiyaç kalmaksızın- yolda gidebilecekse, bu şehirlerin de birtakım düzenlemelerden geçmesi anlamını taşıyor. Yollardaki alt yapı çalışmalarının bu doğrultuda düzenlenmesi, akıllı şarj istasyonlarının kurulması ve otonom araçların kendi kendini şarja takabilmesi için uygun çevresel yapılanmaların tamamlanması gibi pek çok gelişmeyi de beraberinde getirebilir. Belki de gelecekte şehirlere akıllı taksi durakları kurulacak ve birtakım mobil uygulamalar üzerinden bağlantıya geçilebilecek.

Sosyal dünya ile bağlantı sağlayan araç özelliklerinin geliştirilmesi

Bir düşünelim; otomobiliniz size en yakın kafeyi önerse ya da zevkinize uygun bir restoranda sizin için rezervasyon yaptırsa, nasıl olur? Ya da arkadaşlarınızla buluşma ayarlasa, arabaya bindiğinizde en sevdiğiniz dizinin kaldığınız bölümünü başlatsa? Siz keyifle buluşmalarınıza hazırlanırken veya dizinizi izleyip, müziğinizi dinlerken sizi istediğiniz yere götürse? Yani adeta bir eğlence merkezine dönüşse? Tüm bunlar, yakın gelecekte hayallerimizi süslemenin ötesine geçebilir. Bağlantılı araçlar, yani kendi internet erişimi olan ve verileri başka cihazlarla da paylaşabilen araçlar, otomobil dünyasının belki de gelecekte en çok parlayan yıldızı olabilir. Yalnızca yolculuk vadetmenin ötesinde bağlantılı araçlar, adeta kişisel mobil cihazlarımıza dönüşebilir.

Çoğu macerama tanıklık ettiğiniz Ford Mustang Mach-E de adeta benim eğlence merkezim. Araç içi iletişim ve eğlence sistemi olan Ford SYNC 4A ile konuşma, ses tanıma, kablosuz akıllı telefon entegrasyonu, sezgisel 15,5″ dokunmatik ekran ve çok daha fazlasını deneyimleyebiliyorum. Halihazırda gelişmiş teknolojinin keyfini sürebiliyor olsam da gelecekte bağlantılı araçlar bizi daha pek çok özelliği ile şaşırtacak diyebilirim.

Kısacası, otomobil dünyasının sıra dışı geleceğinde bizi bekleyen yepyeni heyecanlar var. Uçan arabalar yalnızca filmlerin unutulmaz bir parçası olarak mı hafızalarımızda kalır yoksa gerçekten de hayatımıza dahil olur mu bilinmez ama kesin olan bir şey varsa o da otomobil dünyasının hiç olmadığı kadar yenilik dolu olduğu. Kim bilir belki bir gün gökyüzünde bulutların arasında sıkışıp kaldığım bir trafikteyken size yazarım 🙂 Daha fazlası için yazılarımı ve Instagram hesabımı takip etmeyi unutmayın.

İlginizi çekebilir: Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?

Güne lezzetli bir başlangıç için kahvaltılık tarifler

Ne demiş şair; kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı. Sizce de öyle değil mi? Günün ilk öğününün, bize gün boyu yetecek kadar neşe ve enerji kaynağı olması gerekmiyor mu? İster sabahın çok erken saatlerinde ister öğlene yakın olsun, fark etmez; günün ilk öğünü her zaman çok önemli. Çünkü günün geri kalanını etkileyen, o günün ne kadar kaliteli bir gün olduğunu belirleyen en önemli faktörlerden biri; güne neler yiyerek başladığımız…



Ancak hepimiz biliyoruz ki, klasik kahvaltı tarifleri zamanla sıkıcı hale gelebiliyor. Yumurta, peynir, zeytin güzel bir başlangıç olsa da her gün aynı şeyleri yemek hayatlarımızda monotonluk yaratabiliyor. Dolayısıyla biraz daha yaratıcı alternatiflere ihtiyacımız var. Ama bir yandan da yoğun tempomuza ayak uydurabilmek için pratik ve besleyici olmalı. Tabii lezzetten de ödün vermek olmaz. İşte tam da bu noktada lezzeti ile, pratikliği ile, besleyiciliği ile kahvaltıların yıldızı müsli karşımıza çıkıyor. İşte müsli kullanarak hazırlayabileceğiniz lezzetli ve sağlıklı kahvaltılık tarifler:

Müslili Ekmek

Eğer kahvaltıda değişiklik yapmak ve lezzet ile besleyici değeri bir arada sunan bir alternatif arıyorsanız, müslili ekmek tam size göre. Klasik ekmek tariflerine göre çok daha zengin ve doyurucu bir seçenek sunan bu kahvaltılık tarifi, aynı zamanda çok daha lezzetli, çok daha eğlenceli. Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli’nin içeriğindeki kızılcık, kuru üzüm, elma ve marakuyalı özel karışım sayesinde enerjik bir sabaha doyurucu dilimlerle merhaba diyebilirsiniz.

Malzemeler:

Hamuru için:

  • 1 su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 2-3 tatlı kaşığı Dr. Oetker Aktif Maya
  • 0,5 çay bardağı süt
  • 4-4,5 su bardağı un
  • 0,5 çay bardağı toz şeker
  • 1 su bardağı ılık süt
  • 1 yumurta
  • 100 gram yumuşak margarin

Üzeri için:

  • 2-3 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 yemek kaşığı su

Hazırlanışı:

  • Mayayı bir kaseye alın ve üzerine yarım çay bardağı ılık sütü ilave edin. Kaşık ile birkaç kez karıştırıp 10-15 dakika bekletin.
  • Unu derin bir kaba eleyin ve üzerine beklettiğiniz mayayı ilave edin. Toz şeker, süt, yumurta ve margarini ilave edip iyice yoğurun. Üzerini kapatıp ılık ortamda 40-45 dakika bekletin.
  • Süre sonunda mayalanan hamura 1 su bardağı meyveli müsliyi ekleyin ve yoğurun. Hamuru yuvarlayıp pişirme kağıdı serilmiş fırın tepsisine alın. Üzerine su sürüp meyveli müsli serpin ve 20 dakika bekletin.
  • Fırını belirtilen dereceye ayarlayıp ısınması için önceden açın. (Alt-üst pişirme: 170 °C, Turbo pişirme: 160 °C)
  • Hamurun üzerini keskin bıçak ile 3-4 yerinden 1 cm derinliğinde kesin ve 25-30 dakika pişirin.
  • Fırından çıkarıp soğutun. Dilimleyerek servis yapın.

Çikolatalı Çıtır Smoothie Bowl

Kahvaltıda kendinizi şımartmak ve güne ‘bomba’ gibi başlamak istiyorsanız, tatlı bir kahvaltılık tarifi tam size göre olabilir. Çıtır tahıl ve çikolata parçacıkları içeren Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli ile çok pratik ve çok lezzetli bir kahvaltılık bowl hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • 2 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli
  • 1 adet olgun muz
  • ½ avokado
  • 1 yemek kaşığı kakao tozu
  • 1 su bardağı badem sütü

Hazırlanışı:

  • Olgun muzu, avokadoyu, kakao tozunu ve badem sütünü blender’a alın. Pürüzsüz bir kıvam alana kadar yüksek hızda karıştırın.
  • Elde ettiğiniz smoothie karışımını bir kaseye aktarın ve kahvaltılık bowl için tabanı hazırlayın.
  • Smoothie tabanın üzerine çıtır çıtır Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli’yi ekleyin. Ve harika kahvaltı kaseniz hazır.

Portakallı Muzlu Müslili İçecek

Kahvaltılarınızı bir sonraki seviyeye taşımaya hazırsanız, Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli ile tanışın. Bu benzersiz müsli, sadece lezzetiyle değil, aynı zamanda sağlık açısından sunduğu faydalarla da kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olmaya aday. Hem lif hem de Vitamin B1, demir ve magnezyum gibi önemli besin öğeleri açısından zengin olan bu müsli ile harika bir kahvaltılık içecek hazırlayabilir, güne başlarken ihtiyacınız olan enerjiyi ve besinleri alabilirsiniz:



Malzemeler:

  • 50 g Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli
  • 1 poşet Dr. Oetker Şekerli Vanilin
  • 2 adet muz
  • 2-3 dilim ayıklanmış ve zarları çıkarılmış portakal dilimleri
  • 2 su bardağı buzdolabında soğutulmuş süt
  • 2 yemek kaşığı bal

Hazırlanışı:

  • Muzları soyup iri parçalara kesin ve mutfak robotuna alın.
  • Üzerine portakal dilimleri, süt, bal ve şekerli vanilini ilave edip meyveler ezilinceye kadar karıştırın.
  • Hazırladığınız içeceği bardaklara alın. Üzerlerine çıtır müsliyi ekleyip kaşık ile karıştırın.
  • Buzdolabında 30 dakika bekletip servis yapın.

Meyveli Mini Kahvaltılık Muffin

Güne başlarken modunuzu yükseltecek, enerjinizi yerine getirecek ve ihtiyacınız olan besin öğelerini almanızı sağlayacak ve tüm bunları yaparken de eğlenceli bir hale çevirecek muffinlere kim hayır diyebilir ki… Siz de demezseniz, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ile harika bir kahvaltılık hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • ½ su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 paket Dr. Oetker Hamur Kabartma Tozu
  • 1 su bardağı tam buğday unu
  • 2 yemek kaşığı bal
  • ½ su bardağı süt
  • 1 yemek kaşığı tereyağı
  • 1 adet yumurta
  • 1 adet mini muffin tepsisi

Hazırlanışı:

  • Fırını 180 derecede önceden ısıtın ve mini muffin tepsisini yağlayın.
  • Bir kasede tam buğday unu, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ve kabartma tozunu karıştırın.
  • Başka bir kapta süt, eritilmiş tereyağı ve yumurtayı çırpın. Islak malzemeleri kuru malzemelerin üzerine dökün ve karıştırın.
  • Hazırladığınız kek harcını mini muffin kalıplarına eşit miktarda bölün. Her bir kalıbı üçte iki oranında doldurmanız yeterli olacaktır, böylece kabardığı zaman da yeteri kadar alan kalacaktır.
  • Yaklaşık 20 dakika kadar pişirdikten sonra fırından çıkarın, birkaç dakika beklettikten sonra servis edebilirsiniz.

Bonus: Çabasız ve lezzetli kahvaltılar

Eğer daha hızlı bir şekilde lezzetli, pratik ve doyurucu kahvaltılık tarifler hazırlamak istiyorsanız, fazla çaba harcamadan da eğlenceli kahvaltılar yapabilirsiniz. Müslinizi ister sütle ister yoğurtla karıştırın; üzerine meyve, bal, biraz da kuruyemiş ekleyin ve voila! Enfes kahvaltınız hazır… Ama bir dakika; zaten eklenmişi var 🙂 Dr. Oetker Vitalis’in lezzetli, doyurucu ve sağlıklı dünyası ile klasik kahvaltılar yerine daha enerjik tariflerle güne başlayabilirsiniz.

Sağlıklı ve dengeli beslenmeyi, ‘sıkıcı’ kalıplardan çıkarmak ve her güne büyük bir neşe ile başlamak istiyorsanız Dr. Oetker Vitalis, kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olacak. Üstelik sadece kahvaltılarınızın da değil; ara öğünlerinizde de lezzetli atıştırmalıklar olarak tüketebilirsiniz. Bu çıtır lezzetler, gününüzün her saatine enerji ve neşe katacak!

Siz de Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’in Multi Meyveli Çıtır Müsli, Bal Bademli Çıtır Müsli ve Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli çeşitlerinden dilediğinizi seçebilir, güne en sevdiğiniz lezzetle harika bir başlangıç yapabilirsiniz.

*Bu yazı Dr. Oetker katkılarıyla hazırlanmıştır.

Sürdürülebilir çözümlerin izinde: VitrA’dan dünyanın ilk ve tek %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabosu

‘Biricik’ dünyamız günden güne artan çevreler baskılar ve azalan doğal kaynak sorunları ile karşı karşıya. İklim krizi, küresel ısınma, atık sorunları, hava kirliliği ve daha nice çevresel sıkıntı, hem dünyamızın hem de insanlığın geleceğini tehdit ediyor. Bu nedenle, sürdürülebilir yaşam alışkanlıklarına sahip olmanın önemi her zamankinden kat ve kat daha fazla. Böylesi bir gerçekliğin farkında olan tüm endüstrilerde de yenilikçi ve çevre dostu ürünlerin geliştirilmesi oldukça büyük bir öneme sahip. Bu bağlamda VitrA, büyük bir adım atarak çevreye saygısını ve döngüsel ekonomiye olan katkısını gözler önüne seriyor.



VitrA’dan bir ilk; %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo

Çevresel ayak izlerini azaltma yolunda önemli adımlar atan VitrA, sektörün değişim öncülerinden biri olarak bizi yeni çevre dostu lavabosu ile tanıştırıyor. Dünyanın ilk ve tek %100* geri dönüştürülmüş seramik lavabosu özelliğini taşıyan bu lavabo, atık olarak kabul edilen malzemelere yeniden hayat veriyor. Yeni çevre dostu lavaboların içerik olarak yaklaşık %100’ü, kırık seramikler de dahil olmak üzere üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan oluşuyor.

VitrA’nın sürdürülebilirlik konusundaki vizyon ve öncülüğünü yansıtan bu yenilikçi ve çevre dostu lavabolarla, seramik sektöründe sürdürülebilir tasarım konusunda da yeni bir standart ortaya çıkıyor. Tasarım harikası ve fonksiyonel bir ürün olmanın ötesinde geri dönüştürülmüş seramik lavabolar, çevresel bilinç ve sürdürülebilir yaşam tarzlarını da destekleyen güçlü bir mesaj taşıyor.

%30 oranında iyileşen küresel ısınma potansiyeli

ISO 14040:2006 ve 14044:2006 standartlarına uygun yapılan Yaşam Döngüsü Değerlendirmesi sonuçlarına göre, atıkların kullanılması çevresel etkilerden küresel ısınma potansiyelini %30 oranında iyileştiriyor. Geri dönüştürülmüş lavaboların üretilmesi sayesinde, ürün başına, daha az hammadde kullanılarak %36’lık iyileştirmeyle yaklaşık 5 kilogram hammadde tasarrufu ve %38 iyileştirmeyle 2,48 Kwh elektrik tasarrufu elde edilmesi hedefleniyor.

Sadece bir lavabo olma işleviyle kalmayan, çevresel sürdürülebilirliğe yönelik geniş bir vizyonu temsil eden bu ürün, çevreye duyarlı bir gelecek için atılmış çok büyük bir adım. Eczacıbaşı Yapı Gereçleri’nin çevre dostu lavabolarla benimsediği bu üretim yaklaşımı, döngüsel ekonomiye katkıyı da en üst seviyeye çıkarıyor.

Sürdürülebilir bir gelecek için hijyenik ve şık bir ilham kaynağı

Küresel ısınma potansiyelini iyileştiren, çevre dostu bir tasarım harikası olmasının ötesinde VitrA’nın geri dönüştürülmüş lavaboları, hijyen endişesini de ortadan kaldırıyor; çünkü bu lavabolar VitrA Hygiene teknolojisiyle kaplanıyor. Bakteri gelişimini %99,9 oranında önleyen VitrA Hygiene teknolojisi sayesinde, seramik lavaboların kullanımı sırasında yüzeye bulaşan bakteriler etkisiz hale geliyor. Böylece, bir numaralı önceliğimiz olan hijyenden ödün vermeden çevre dostu seçimler yapmak da kolaylaşıyor.



Ayrıca, her zevke, her alana uygun seçimler yapmak da yine VitrA ile oldukça kolay. Bilecik, Bozüyük’teki VitrA Üretim Kampüsü’nde geliştirilen yenilikçi çözümler sayesinde üretimine başlanan bu çevre dostu çanak lavabolar, ilk olarak mat bej renkte ve 5 formda tasarlanmış olsa da VitrA’nın geri dönüştürülmüş ürün gamına yeni ürün ve renklerin eklenmesi de planlanıyor.

VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabonun hikayesi, gelecekteki çevre dostu ürünler ve teknolojiler için de büyük bir ilham kaynağı. Daha sürdürülebilir bir dünya için gelecekte atılacak tüm adımlara şimdiden ilham olduğu kesin. Siz de yaşam alanlarınızı çevre dostu bir bilinç ile şekillendirmek ve bir eşi daha olmayan dünyamızın geleceği için önemli bir adım atmak istiyorsanız hemen tıklayıp VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo çeşitlerini keşfedebilirsiniz.

* İçerik olarak yaklaşık %100’ü üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan üretilmiştir.

* Bu içerik VitrA katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlgili Makale