X

Kariyer bir takıntı olmaktan çıktığında: Direktörlükten süper kahramanlığa

Tek yön biletle ne kadar süreceğini ve sizi nereye götüreceğini bilmediğiniz bir yolculuğa çıkmak hesaba katmadığınız stresleri beraberinde getiriyor. İnsan türü belirsizlikten zaten hoşlanmıyor. Türkler olarak ise ufuklarımız daima puslu, günlük hayatımız gelecek kaygısıyla dolu olduğundan belirsizliğe karşı çok alerjiğiz. Yola çıkalı neredeyse 7 ay oluyor ve biz ilk günden bu yana en büyük iki alerjimizle mücadele ediyoruz: Belirsizlik ve onun yol açtığı kaygı. Birikimimizle ve İstanbul’dan gelen küçük aylık gelirlerimizle ne kadar süre idare etmemiz gerekecek? Tekrar düzenli para kazanmaya ne zaman başlayacağız? Eğer bir ülke seçer ve buraya yerleşmek istersek kendi alanlarımızda çalışabilme şansımız olacak mı? Birikimimizi minimumda kullanarak gezmek nasıl mümkün olur? Birbirimizi yatıştıra yatıştıra, derin nefesler ala ala, gönüllü olarak çeşitli projelerde çalışa çalışa bugüne kadar geldik.

Öyle zamanlar oldu ki sabahtan iş aldığım bir ajansın konkur sunumunu hazırlayıp, öğleden sonra Peru’da bir mekanın fotoğraf çekimlerini yaptım, akşam ise eşimin çalıştığı restoranda aşçı yamaklığı zaman zaman da garsonluk yaptım. Çalıştığım gönüllü projelerde ise bahçıvanlık, sürdürülebilir yapılar için inşaat işçiliği, tarım işçiliği… Gündüz insan, gece süper kahraman! Kısacası öğrenciyken bile yapmaktan korktuğum her türlü mavi yakalı işi deneyimledim. Bunları yaparken pek çok iniş çıkış yaşadım. Bu geziyi biraz daha kısa kesip, tüm paramızı kullanarak çok daha konforlu bir yolculuk yapamaz mıydık? Kendimize bir ev aramak yerine ülkemize geri dönemez miydik?

Hepsi olabilirdi tabii ama o zaman bu yolculuk turistik bir geziden öteye geçer miydi? Varoluşumuzu bir yerden başka bir yere taşıyabilir miydi? Tüm bu soruları kendime sorduğum günlerden birinde ağlamaklı bir şekilde duygularımı kuzenime anlattım. Yolculuğun beni büyüttüğü kadar hırpaladığını, yolumu kaybetmekten çok korktuğumu, yaşamımı çöpe atıp atmadığımı sorguladığımı, başkalarının içinde bulunduğum durumu nasıl göreceğinden endişelendiğimi… Bana hayat dersi niteliğinde bir cevap verdi:

Sen hayallerin için bahçe çapaladın, cam sildin, bulaşık yıkadın. Senin hakkında ne düşüneceğinden korktuğun o insanların kaç tanesi hayalleri için bunları yapmaya cesaret ederdi? Seninki üzülecek değil gurur duyulacak bir hikaye. Ben yaptıklarınla çok gurur duyuyorum mesela…

Onunla konuştuktan kısa süre sonra Nepal’de tapınağa giden insanlara şifalanmaları için neden yerleri sildirdiklerini, bulaşıkları yıkattıklarını çok iyi anladım. Hatta çocukluğumuzun meşhur Karete Kid filmindeki şu “cilala parlat” hikayesini de… O zaman hiç anlam verememiştim. Ruhen aydınlanmak ya da uzak doğu dövüş sanatı öğrenmek isteyen bir insana neden “vasıfsız işler” yaptırılır? Bunun nasıl bir faydası vardır?

Anlatayım… Pek çok iniş çıkış yaşayarak çalıştığım mavi yaka işler, beni hayatta hiçbir deneyimin geliştirmediği kadar geliştirdi. Neden mi? Camları silip, bulaşıkları yıkadıktan sonra bu işleri yapmadan önce her kimsem yine o insan olduğumu, eksilmediğimi tersine çoğaldığımı gördüm. Bu daima duyduğum bir klişeydi. Ama akılla algıladığım, yürekle zinhar hissetmediğim bir klişe… Oysa hep yok olacağım sanırdım. Artık bir restoranda yemek yerken geciken siparişime sinirlenmek yerine, “Acaba mutfakta kaç siparişle boğuşuyorlar? Gelecektir elbet” demeyi öğrendim. Kaldığımız hostellerde ben hamakta yatarken yerleri silen temizlik görevlisiyle göz göze gelmekten kaçınır, tuhaf bir vicdan azabı hissederdim. Şimdi bu işin de diğer işlerden bir farkı olmadığını, bu günlük rollerimizin bu şekilde dağıldığını biliyorum. Yer silmek dünyanın sonu değil, acınası bir iş hiç değil! Hatta çoğumuzun yaptığı sanal işlerden daha gerçek ve somut faydası olan bir uğraş. En önemli ders ise o kadar da önemli olmadığımız gerçeğiydi… Kendimizi önemsemek ve bazı işlere yakıştıramamak ne büyük kibir. Oysa doğanın incelikli dengesi, sayısız formu bir araya getiren tasarımı içinde ne denli kusurluyuz, bilsek. Tüm görevler insanlar için ve biz bunu fark ettikçe ağızlara sakız olan “empati” kelimesini gerçekten algılayabiliyoruz.

Bu 7 ayda pek çok farklı konuda çalıştıktan sonra teorik olarak bütün işlerin özünde aynı olduğunun farkına vardım. Tüm iş yerleri birer organizma, giderleri ve gelirleri var, bir takım halinde minimum zarar, maksimum kar sağlamak için çalışıyoruz. Temel olarak hepsi bu işte. Ne eksik, ne fazla. O halde içinde yaşadığımız çağın bizi zorladığı gibi kariyeri bir takıntı haline getirip, kendimizi ne iş yaparak para kazandığımız üzerinden var etmeye ve iş yerinde yaşadığımız her krizde yerle bir olmaya gerek var mı? Kariyer biz onun altını koca koca anlamlarla doldurduğumuz için üniversiteyi bitirdiğimiz günden beri başımızda zebellah gibi dikiliyor.

İş hayatımın son beş senesini direktör olarak geçirdim ve itiraf etmeliyim ki son 7 ayda yaptığım işler son 5 yılda yaptıklarımdan çok daha gerçekti ve bana kendimi daha mutlu ve tatminli hissettirdi. Sözde titrler, İstanbul gibi pahalı bir kentte devamlı değeri düşen bir para birimiyle yaşamak için gösterdiğimiz çabalar, hiçbir yaraya merhem olmayan bitmek bilmez toplantılar… Sadece cafcaflı bir titr için ne çok bedel ödüyoruz değil mi? Yalan olduğunu tüm tarafların bildiği tatsız tuzsuz bir evcilik oyunu… Üstelik bu evcilik oyununda minik pembe çay fincanları da yok. İmalı e-postalar, samimiyetsiz gülüşler ve gizli bir rekabet var.

Oysa bizi asıl var eden çevremizdeki insanlara nasıl davrandığımız, farklı hayatlar arasında yolculuk eden bir ruh olarak yaşadığımız hayattan ne öğrendiğimiz, her ne yapıyorsak onun hakkını verip vermediğimiz, doğayla ne kadar bir olabildiğimiz, ne kadar samimi ve gerçek olduğumuz, hayal ettiklerimiz için neleri göze alabildiğimiz… İşte bence gerçek CV, bu soruların cevaplarından oluşuyor. Bu cevaplarıysa yalnızca kalbimiz biliyor, o bizi olduğumuz gibi, yalansız görüyor. Asıl iş görüşmemiz onunla… Ona sunduğumuz CV ne kadar güçlüyse, bize o kadar huzurla ödeme yapıyor.

Şu günlerde yarı yerleşik bir düzene geçtiğimiz Peru’da artık kendi mesleğimle hayatımı kazanabiliyorum. İşin ironik tarafı artık bunun çok da bir önemi yok.

Peki sizin CV ne alemde? Yeterli bulaşık deneyiminiz var mı bakalım?  🙂

Maceramızı Instagram hesabımızdan takip edebilirsiniz.

 

İlginizi çekebilir: Şilili Jose’ye mektubum: Bir insan neden yola çıkar?

Bengisu Gencay: Güney Amerika'da hayatın yalnızca akılla açıklanamayacağını keşfettikten sonra kitabı Zem Sesini Arıyor'u tamamladı. Kitap, Epsilon Yayınları'ndan çıktı ve beğeniyle karşılandı. Hikayeleştirme ve içerik pazarlama konularında kurumsal ve bireysel eğitimler veriyor. Bir yandan oğlunu bir yandan kurmuş olduğu, eğitim, danışmanlık, içerik ve proje geliştirme girişimi B-612 Story Lab'i büyütüyor.

Kıyafetlerinize özen gösteren teknoloji: Siemens iQ500 ile tanışın

Evde zamanımızın büyük bir kısmı, farkında olmasak da rutin işlere gidiyor. Pek çoğumuz için bu rutinde en çok vakit alan işlerden biri de şüphesiz ki çamaşır yıkamak ve kurutmak. Çamaşırlar için uygun programı seçmek, deterjanı ayarlamak, ıslak çamaşırların kurumasını beklemek ve ütü… Tüm bunlar bazen günün temposu içinde küçük ama rutinde bir yük haline dönüşebiliyor. Hayatı kolaylaştıracak birçok yenilik ise Siemens’ten geliyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makineleri ile rutininiz artık hiç olmadığı kadar kolay ve pratik. Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makinesinde çamaşırlarınızı sizden önce düşünen, her adımı sizin yerinize planlayan bir teknoloji var. Size ise bu teknolojinin keyfini çıkarmak kalıyor. 



intelligentDry: “Ben ne yapacağımı bilirim” diyen çamaşır ve kurutma ikilisi 

Pamuk tişörtler, hassas bluzlar, okuldan gelen kalın eşofmanlar… Normalde hepsi için ayrı ayrı düşünüp doğru programı aramanız gerekir. Ama artık değil. Gün içinde onlarca şeyle uğraşırken bir de çamaşırın “fazla mı kurudu, az mı kurudu, ya buruşursa?” stresi yaşamıyorsunuz. Çünkü makineler zaten kendi arasında konuşup sizin yerinize karar veriyor.  

Çamaşır ve kurutma makineniz sadece yan yana duran iki cihaz değil; birbirini anlayan, sizin yerinize düşünen bir ikili. Siemens iQ500’ün intelligentDry teknolojisi sayesinde “Acaba doğru programı seçtim mi?” stresi tamamen bitiyor. Yıkama bittiği anda çamaşır makineniz tüm detayları (kumaş türü, yük miktarı, ıslaklık seviyesi, hatta ısı toleransını) tek tek kurutma makinesine iletiyor. Kurutma makinesi de tüm bu bilgileri alıp kıyafetlerin için en doğru programı otomatik olarak seçiyor ve başlatıyor. 



Evinizde görünmez bir iş ortağı varmış gibi… Sessiz, hızlı ve tamamen sizin konforunuz için çalışan. Tek yapmanız gereken çamaşırları makineye atmak; gerisini teknolojinin kendisine bırakmak ve keyfini çıkarmak. 

Mini Yük Özelliği: “Şunu bir hızlı aradan çıkarayım” dediğiniz anlar için 

Spor sonrası sepette sırasını bekleyen bir tişört, “yarın tekrar giyeceğim” diye bir kenara ayırdığınız gömlek ya da akşam dışarı çıkmadan önce anında yıkanması gereken bir bluz. Makineyi tam dolduracak kadar birikmesini beklemek istemezsiniz; ama tek parça kıyafet için makinenizi çalıştırmak istemezsiniz. Siemens iQ500 çamaşır makinesinin mini yük özelliği tam da bu anlar için tasarlandı. Yarım kiloya kadar olan birkaç parça çamaşırı, kısa sürede ve düşük enerji tüketimiyle yıkayabilirsiniz. 



Günlük hayatın koşturmacasında en güzeli de şu: Siemens Home Connect uygulaması üzerinden bir dokunuşla mini yük programını açıyor, çamaşırlarınızı dakikalar içinde temiz ve mis gibi alıyorsunuz. Pratik, hızlı ve o küçük yükleri büyük bir mesele olmaktan çıkaracak kadar akıllı. Siz temponuza devam edin; o, çamaşırlarınız için detayları halletsin.  

20’den fazla yıkama ve 15’den fazla kurutma programı ile gardırobunuzdaki her kıyafete ayrı bir seçenek 

Her kumaş, her kullanım, her kıyafetin ayrı bir dili vardır. Siemens çamaşır ve kurutma makinesi işte bu yüzden onlarca akıllı programla kıyafetlerinizin ömrünü uzatıyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma Makineniz, tüm ihtiyaçları bilir ve sizin için en uygun seçeneği sunar. Siemens Home Connect uygulaması sayesinde tüm programlara tek dokunuşla erişebilir, hatta yeni çıkan programları indirerek makinenizi kişiselleştirebilirsiniz. Böylece makineniz yıllar geçse bile zamana ayak uydurmaya devam eder.  

Program Asistanı: “Sen söyle, ben ayarlarım” diyen yardımcı 

“Hangi program daha doğru? Çamaşır az mı çok mu? Bir kere giydim ama uzun programa atsam mı?” diye düşünmenize gerek kalmadan Program Asistanı tüm bunları size en doğru programında çalıştırır. Kumaş türünü, çamaşırın ağırlığını, kirlilik seviyesini analiz eder ve size en uygun yıkama-kurutma programını önerir. Bu sayede yalnızca doğru programı bulmakla kalmaz; suyu, enerjiyi ve zamanı en verimli şekilde kullanır. Siz de makinelerin işini yapmasına izin verip, geri kalan zamanınızı kendinize ya da sevdiklerinize ayırabilirsiniz. 

SmartFinish: Ütüye ayırdığınız süre artık size kaldı 

Kim ister çamaşırların başında ütüyle saatlerini harcamayı? SmartFinish teknolojisi buharın gücünü kullanarak kırışıklıkları daha makineden çıkmadan %50’ye kadar azaltıyor. Sonuç? Daha az ütü, daha çok kendinize ayırdığınız zaman. Teknolojinin keyfini çıkarmak için Siemens Home Connect uygulamasıyla SmartFinish’i açmanız yeterli. Ütü masası açmadan, güç harcamadan, zaman kaybetmeden kıyafetleriniz giyime hazır hale gelir. Bir toplantı öncesi, spontane bir plan öncesi ya da sadece rahatlık istediğiniz bir anda SmartFinish teknolojisi sizin için çalışır.  

Program İndirme: Makineniz hep güncel, hep “yenilikte” 

Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makinesi, güncel yeni programları kolayca indirip tek dokunuşla kullanabilirsiniz. İhtiyaç değiştikçe çamaşır makineniz de sizinle birlikte kendini güncelliyor. Siemens’in en sevilen yanlarından biri, cihazların statik kalmaması. Yani bugün aldığınız çamaşır makinesi birkaç yıl sonra bile yeni özellikler kazanabiliyor. 



Siemens Home Connect üzerinden cihaza özel yeni yıkama ve kurutma programları indirebiliyorsunuz. Mevsimsel ihtiyaçlar, moda olan yeni kumaş türleri, spor kıyafetlerin gelişmesi… Ne değişirse değişsin, makineniz hep güncel kalıyor. 

Tıpkı telefonunuza uygulama güncellemesi indirir gibi çamaşır ve kurutma makineniz de güncellemelerle değişen yaşam tarzınıza ayak uyduruyor. 

Akıllı deterjan yönetimi: i-Dos ile her yıkamada doğru ölçü 

Makineyi tamamen doldurunca veya tek parça kıyafeti makineye attığınızda ne kadar deterjan koyacağınızı bilemiyor olabilirsiniz. İşte tam bu noktada i-Dos Deterjan Tarama teknolojisi devreye giriyor. Siemens Home Connect üzerinden şişelerin barkodunu okutup su sertliği ve deterjan yoğunluğunu makineye iletiyor, i-Dos ise her yıkamada doğru miktarı otomatik olarak ayarlıyor. Üstelik Siemens Home Connect uygulaması, deterjan seviyesini takip ederek deterjanınız tükenmeden önce size haber veriyor. Tek yapmanız gereken uygulamayı telefonunuza yüklemek ve çamaşır makinenizi uygulamaya bağlamak. 

stainRemoval teknolojisi: Zorlu lekelerle inatlaşmayı unutun 

Çay, yağ, makyaj, çikolata lekeleri… Gün içinde fark etmeden üzerinize bulaşan lekeler artık kâbus olmaktan çıkıyor. Siemens iQ500 çamaşır makinesi ile stainRemoval teknolojisi devreye giriyor. Tek bir dokunuşla çay, yağ, kozmetik veya günlük hayatta karşılaştığınız diğer zor lekeler için özel programları aktif edebilirsiniz. 

Siemens Home Connect uygulaması sayesinde daha fazla leke türünü ve bunlar için geliştirilmiş özel programları keşfetmek de mümkün. Yani sadece “lekeyi çıkar” demekle kalmıyor, sizin için en doğru yıkama programını da otomatik olarak öneriyor. Böylece hem lekelerle uğraşmak zorunda kalmıyor hem de giysilerinizin ömrünü koruyorsunuz. 

Artık çocuğunuza yemek yedirirken dökülen yemek lekeleri, kahve kazaları ya da mutfakta sıçrayan yağ lekeleri sizi endişelendirmiyor. stainRemoval, günlük hayatın getirdiği küçük sürprizlere karşı en güvenilir yardımcınız oluyor. 

Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makineleri, artık sadece kıyafetlerinizi temizleyen makineler değil; size zaman, konfor ve güven veren akıllı iş ortaklarınızdır. Ütüye harcadığınız vakti kendinize ayırın, lekelerle uğraşmayı unutun ve teknolojinin yaşam alanınıza uyumunun keyfini yaşayın.

*Bu yazı Siemens’in katkılarıyla hazırlanmıştır. 





İlgili Makale