X

Kadınlık hormonları 101: Kadın bedeninde yaşamın her evresinde gerçekleşen hormonal değişimler

Kadın bedenine sahip olan herkes bilir: Her ay adet döngüsüyle ahenk içinde hareket eden duygusal çalkantılar, beklenmedik anlarda çıkagelen sivilceler, menopoz ateşleri, kontrol edilemeyen tatlı isteği ve çok daha fazlasıyla mücadele etmek durumunda kaldığımız ancak aynı zamanda yeni bir insan yaratma potansiyeli gibi ‘eşsiz’ de özellikleri olan bir bedene sahibiz. Kadın bedeni yaşam döngüsü boyunca sayısız değişim geçiriyor. Ergenlik döneminden menopoz sonrası döneme kadar, hayatın büyük bir bölümünü kapsayan bu değişimlerin tek ve en önemli sebebiyse kolayca tahmin edebileceğiniz gibi cinsiyet hormonları.

Biyoloji dersi almış olan herkesin kolaylıkla bilebileceği gibi hormonlar vücut tarafından üretilen, yaşamsal tüm fonksiyonlarımızı kontrol eden, hücreler ve organlar arasındaki mesajların iletilmesine yardımcı olan ve metabolizmanın işleyişini yöneten doğal kimyasal maddeler. Ruh halimizi belirlemelerinin ve sistemlerimizin çalışmasını kontrol etmelerinin yanı sıra, hepimiz erkek ve dişi cinsiyet hormonları olarak bilinen ve cinsiyete bağlı farklılıklarımızı belirleyen hormonlar da salgılıyoruz.

Bu yazımızda kadın cinsiyet hormonlarının neler olduğunu, gelişim süreci boyunca nasıl değiştiklerini, fazla ya da az salgılanmaları durumunda metabolizmamızda ne gibi değişiklikler yaşandığını sizlerle paylaşacağız.

Kadın cinsiyet hormonları nelerdir?

Cinsiyeti dişi olan bireylerde östrojen ve progesteron olmak üzere iki ana cinsiyet hormonu salgılanır. Ayrıca, her ne kadar erkeklik hormonu olarak bilinse de, dişi bedeni de az miktarda da olsa testosteron hormonu salgılar ve kullanır.

1. Östrojen hormonu

Östrojen, en temel dişilik hormonudur ve büyük bir kısmı yumurtalıklar tarafından salgılanmakla birlikte böbreküstü bezleri ve yağ hücreleri de az miktarda da olsa östrojen hormonu salgılar. Bunun yanı sıra östrojen, hamilelik süresince plesenta tarafından da üretilir.

Östrojen hormonu, üreme ve cinsel sağlıkla ilgili ergenliğe giriş, menstruasyon, hamilelik ve menopoz gibi dişi bedeninde yaşam boyunca gerçekleşen tüm değişimlerde en önemli rolü üstlenir. Cinsiyete bağlı değişimlerin yanı sıra, beyin fonksiyonlarının doğru şekilde işlemesi, kardiyovasküler sistem sağlığı, saç uzaması, kas ve iskelet sistemi sağlığı, cilt sağlığı, boşaltım sistemi gibi metabolizma faaliyetlerinin yönetilmesinde de görev alır. Bu nedenle, özellikle menopoz döneminde östrojen hormonunun azalması saç dökülmesi, kemik erimesi, kalp sağlığı problemleri gibi sorunların ortaya çıkmasına zemin hazırlar.

Kadınlarda östrojen seviyesi kan testiyle ölçülür. Kişiden kişiye değişmekle birlikte menopoz öncesi dönemde olan yetişkin bir kadının vücudunda 30-400 pg/mL, menopoz döneminde olan bir kadında <10 pg/mL, yetişkin bir erkeğin vücudundaysa 10-40 pg/mL kadarı normal değerler olarak kabul edilir (pg=picogram). Tabii ki bu seviye, menopoz öncesi dönemde olan kadınlar için, menstrual döngünün hangi seviyesinde olunduğuna göre farklılık gösterebilir. Östrojen hormonu menstrual döngüde foliküler fazda 30-100 pg/mL, yumurtlama fazında 100-400 pg/mL, luteal fazda 60-100pg/mL ise normal seviyede kabul edilir. Hamilelik döneminin ilk 3 ayında 188 – 2497 pg/mL, ikinci 3 ayında 1278 – 7192 pg/mL, son 3 ayındaysa 6137 – 3460 pg/mL olması normaldir.

2. Progesteron hormonu

Yumurtalıklar, bir diğer ana kadınlık hormonu olan progesteron hormonunu, menstrual döngüde yumurtlama bittikten hemen sonra salgılamaya başlar. Hamilelik döneminde plesentadan da az miktarda progesteron salgılanır.

Progesteron hormonu döllenmiş bir yumurtanın rahim duvarına tutunabilmesi için gerekli olan dokunun oluşturulmasında, hamilelik döneminde özel olarak ihtiyaç duyulan fonksiyonların düzenlenmesinde, yumurtlama sonrasında östrojen hormonu salınımının durdurulmasında rol oynar.

Progesteron seviyeleri de östrojen seviyelerinde olduğu gibi kan testiyle ölçülür. Kişiye göre değişse de, ergenlik öncesi dönemde olan bir dişide ortalama 0.1–0.3 ng/mL, menstrüel döngünün ilk aşaması olan foliküler evrede 0.1–0.7 ng/mL, yumurtlama evresi ve luteal evrede 2–25 ng/mL, hamileliğin ilk 3 ayında 10–44 ng/mL, hamileliğin ikinci 3 ayında 19.5–82.5 ng/mL, hamileliğin son 3 ayındaysa 65–290 ng/mL normal değerler olarak kabul edilir.

3. Testosteron hormonu

Dişi bedeninde az miktarda bulunan testosteron hormonunun salgılanmasından böbreküstü bezleri ve yumurtalıklar sorumludur. Testosteron hormonu kadınlarda cinsel istek, menstrual döngünün düzenlenmesi, kas ve kemiklerin güçlendirilmesi gibi fonksiyonları yönetir.

Yetişkin bir kadının bedeninde ortalama 15-70 ng/dL (dL=desilitre) normal değerler olarak kabul edilir.

Kadınlık hormonlarının işlevi yaşlandıkça nasıl değişir?

Kadın cinsiyet hormonları birçok vücut fonksiyonunun ayrılmaz bir parçasıdır ancak çocukluktan çıkıp ergenliğe girdiğinizde bedeninizin ihtiyaçlarıyla eş zamanlı olarak hormonal ihtiyaçlarınız da büyük ölçüde değişir. Sadece ergenliğe giriş, menstrual döngü ya da menopoz gibi değişim dönemlerinde değil, hamilelik, doğum ve emzirme süresince de bu hormonlar önemli ölçüde değişebilirler.

1. Ergenlik dönemi değişimleri

Her beden farklı gelişmiş ve farklı ihtiyaçlara sahip olsa da, çoğu kadın ergenliğe ilk kez 8-13 yaşları arasında girer ve insan hayatında hem biyolojik hem de psikolojik olarak her açıdan en önemli değişimlerin yaşandığı bu döneme geçişin tek sorumlusu hormon seviyelerindeki değişimdir.

Luteinleştirici hormon (lutropin) olarak bilinen LH ve folikül uyarıcı hormon olarak bilinen FSH hormonları hipofiz bezinde üretilir ve ergenlik döneminde bu iki hormonun üretiminin artması cinsiyet hormonlarını, özellikle de östrojeni uyarır. Kadın cinsiyet hormonlarının seviyesinin kalıcı olarak yükselmesi memelerin büyümesi, kasık ve koltuk altı kıllarının çoğalması ve kalınlaşması, tüm bedenin uzaması, özellikle kalça ve bacaklarda daha fazla olmak üzere vücut yağ kitlesinde artış; yumurtalıkların, rahmin ve vajinanın olgunlaşması ve adet döngüsünün başlamasıyla sonuçlanır.

Menstrüel döngü

İlk adet döngüsü (menarş olarak da bilinir), kişiden kişiye göre farklılıklar olabilmekle birlikte, memelerin gelişmeye başlamasından yaklaşık iki ila üç yıl sonra gerçekleşir ve çoğu kadın ilk adetini genelde 10 ila 16 yaşları arasında görür. Menstrual döngünün önemi ve döngüye uyumlu yaşam tarzı önerileri ile ilgili detaylı ve kapsamlı bir okuma yapmak için;

Adet döngüsü ve menstrual sağlık konusunda farkındalık kazanmanızı sağlayacak bilgiler
Menstrual cup, adet külotu, tampon ve diğerleri: Menstrual hijyen ürünleri nasıl seçilir ve nasıl kullanılır?
PMS nedir: Premenstrual sendrom ve postmenstrual sendrom ile ilgili merak edilenler
Menstrual döngünüzle uyumlanın: Adet döngüsünün her evresine uygun sağlıklı yaşam rehberi

yazılarımıza göz atabilir, aşağıda ise menstrüel döngünün her bir evresinde, yalnızca hormon seviyelerinde yaşanan değişimlerin kısa bir özetini bulabilirsiniz.

Foliküler faz: Her ay, yumurtalıklardan salınan yumurtanın döllenme ihtimaline karşın, rahimde döllenmiş yumurtanın büyümesi için uygun ortam oluşturulur. Yumurtanın döllenmemesi durumunda östrojen ve progesteron seviyeleri düşük kalır ve rahim, artık gerekli olmayan dokuyu kendisinden uzaklaştırmak ister. Kanamanın başladığı ilk gün, foliküler faz da başlamış olur.

Foliküler fazın başlamasıyla birlikte hipofiz bezi FSH üretimini artırmaya başlar. Bu artış, yumurtalıklarınızdaki foliküllerin büyümesini, yani bir sonraki yumurtlama döneminde salınacak olan yumurtanın olgunlaşmasını sağlar. Bu dönemde yükselişe geçen cinsiyet hormonlarının seviyesi zamanla daha da azaldıkça foliküllerin büyümesi de yavaşlar ve sadece tek bir baskın folikül büyümeye devam eder. Baskın olan bu folikül daha fazla östrojen ürettiği için diğer foliküller parçalanır. Daha yüksek östrojen seviyeleri hipofiz bezinden LH salınımını uyarır ve bu süreç yaklaşık iki hafta kadar sürer.

Yumurtlama fazı: Foliküler fazın hemen ardından yumurtlama evresi gelir ve LH hormonu, folikülün yırtılmasına ve yumurtayı serbest bırakmasına neden olur. Bu aşama yaklaşık 16 ila 32 saat kadar sürer. Döllenme, ancak yumurta yumurtalıktan çıktıktan yaklaşık 12 saat sonra gerçekleşebilir.

Luteal faz: Luteal faz yumurtlamadan hemen sonra başlar. Yırtılmış folikül kapanır ve progesteron üretiminin artmaya başlamasıyla birlikte uterus duvarı tekrar döllenmiş bir yumurtanın gelişmesine uygun olabilecek ortamın yaratılması için doku oluşturmaya başlar. Yumurta döllenmediyse foliküler faza geri dönülür ve döngü tekrar başlar.

2. Yetişkinlikte hormonlar, libido ve doğum kontrolü

Östrojen, progesteron ve testosteron hormonlarının tümü, kadınların libido (cinsel istek) düzeyinde  ve cinsel işlevlerin gerçekleştirilmesinde rol oynar. Menstrual döngünün her aşamasında hormon seviyelerinde yaşanan değişimler libido seviyesini de etkiler ve dişilerde genellikle yumurtlama evresinden hemen önceki birkaç gün (östrojen hormonunun maksimum seviyeye ulaştığı zamanlar), cinsel isteğin en yüksek olduğu dönemdir.

Hormon seviyelerini etkileyen, doğum kontrol hapı gibi hormonal doğum kontrol yöntemleri  kullanıyorsanız, libidonuzun menstrual döngünüz boyunca daha stabil olduğunu gözlemleyebilirsiniz. Benzer şekilde, menopoz döneminden sonra da yumurtlama durduğu için libido daha stabil kalabilir. Herhangi bir sebepten dolayı böbrek üstü bezlerinin ya da yumurtalıkların alınması, testosteron hormonunun üretimini azaltacağı için libidonuzda düşüşe neden olabilir.

3. Hamilelik döneminde hormonlar

Menstrual döngünüzün luteal fazı sırasında progesteron hormonundaki artış, rahminizi döllenmiş bir yumurtayı güvenli şekilde almak ve geliştirmek için uygun ortamı hazırlar. Rahim duvarları kalınlaşır ve embriyoyu beslemek için gerekli olan tüm besinlerle ve diğer sıvılarla dolar.

Progesteron hormonu aynı zamanda, rahmi bakterilerden ve spermlerden korumak için rahmin girişini, yani serviksi kalınlaştırır. Hamilelik döneminde östrojen seviyeleri de normale göre çok daha yüksektir ve östrojen hormonu plesentanın kalınlaşmasına, embriyonun ve plesenta sıvısının daha iyi korunmasına yardımcı olur. Hamilelikte daha fazla salgılanan progesteron ve östrojen hormonları aynı zamanda memelerdeki süt kanallarının genişlemesine ve süt üretilmesine de yardımcı olur.

Gebelik gerçekleşir gerçekleşmez anne, hCG hormonu olarak bilinen koryonik gonadotropin hormonu üretmeye başlar. Bu hormon aynı zamanda, idrarla yapılan gebelik testlerinde hamileliği test etmek için kullanılan hormondur. hCG, hamileliğin ilk başladığı günden itibaren östrojen ve progesteron üretimini artırarak adet kanaamasını önler ve hamileliğin sağlıklı şekilde sürdürülebilmesine yardımcı olur.

Hamilelik döneminde ortaya çıkan hPL hormonu, diğer adıyla plasental laktojen, plasenta tarafından üretilen ve salgılanan bir hormon olduğu için sadece gebeliğe özeldir. Bu hormon, embriyoya anne karnında besin sağlanmasının yanı sıra, doğum sonrasında emzirme için de süt bezlerinin uyarılmasına yardımcı olur.

Relaksin adı verilen başka bir hormonun seviyeleri de hamilelik sırasında yükselir. Relaksin hormonu, plasentanın oluşturulmasına ve büyümesine yardımcı olduğu gibi, doğumun başlaması için gerekli olan kasılmaların çok erken başlamasını engelleyerek doğumun zamanında gerçekleşmesinde rol oynar. Bu hormon doğum başladığında da pelvisteki bağların gevşemesine ve bebeğin rahimden daha rahat çıkmasına yardımcı olur.

4. Doğum sonrasında ve emzirme döneminde hormonlar

Hamilelik sona erdiğinde, hormon seviyeleri hemen düşmeye başlar ve en fazla 1 hafta içinde hamilelik öncesi seviyelere ulaşır. Östrojen ve progesteron seviyelerindeki bu ani ve önemli azalma, doğum sonrası depresyonu olarak bilinen, duygusal ve fiziksel olarak zorlayıcı olabilen sürecin başlamasına neden olabilir.

Emziriyor olmak östrojen seviyelerini düşürdüğü için yumurtlamayı önleyebiliyor olsa da, yine de yeni bir hamileliğin önlenebilmesi için doğum sonrasında da doğum kontrol yöntemlerinin kullanılması önemlidir.

5. Menopoz öncesi ve menopoz döneminde hormonlar

Menopozun hemen öncesindeki 1 aydan 2-3 yıla kadar uzayabilen menopoz öncesi dönemde yumurtalıklardaki hormon üretimi yavaşlamaya başlar ve östrojen seviyeleri dengesizleşmeye başlarken, progesteron seviyeleri de sabit şekilde düşmeye devam eder. Hormon seviyeleri düştükçe, vajinadaki yağlanma azalır, bazı kadınlarda libidoda azalma gözlemlenir ve adet döngüsü düzensizleşebilir. Kişinin 12 ay boyunca adet görmemiş olması, menopoza girdiğini gösterir. Genelde 50 yaş civarında gerçekleşen menopoz döneminde hem östrojen hem de progesteron hormonları düşük seviyelerde sabit kalır.

Menopozdan sonra kalıcı olarak azalan hormonlar, kemik erimesi(osteoporoz) ve kardiyovasküler hastalıklar gibi sağlık problemlerinin çıkmasına neden olabilir. Bu nedenle menopoz döneminde hormon seviyeleri düşen kadınların kalsiyum desteği alması, düzenli olarak hormon testi yaptırması, gerekirse hormon tedavisi görmesi gerekebilir.

Hormon dengesizlikleri

Kadınlık hormonları hem yaşamın farklı evrelerinde (ergenlik ve hamilelik dönemi gibi) dönemsel olarak, hem de menstrual döngü boyunca düzenli olarak dalgalanarak salgılanma eğiliminde. Hayatınızın herhangi bir döneminde hormonlarınızla ilgili dengesizlik yaşamamanız mümkün değil zira hormonal değişimlerin tamamı, aynı zamanda yaşamın farklı aşamalarında gerçekleşmesi gerekli ve doğal olan ergenlik, hamilelik, emzirme, menopoz gibi süreçlerin gerçekleşmesinden sorumlu.

Ancak, belirli dönemlerde hormon seviyelerinin değişmesi gerektiği gibi, bu değişimin beklenen seviyelerin üstünde ya da altında olması bazen daha ciddi bir rahatsızlığın işareti olabiliyor.

Polikistik over sendromu (PCOS): Kadınlarda görülen en yaygın endokrin bozukluk olarak bilinen polikistik over sendromu, adet düzensizliğine neden olabilir ve doğurganlığı etkileyebilir.

Androjen fazlalığı: Bu durum kadınlarda, başta testosteron olmak üzere erkeklik hormonlarının aşırı üretimi olarak biliniyor. Androjen fazlalığı adet düzensizliklerine, kısırlığa, sivilce oluşumuna ve erkeklerde görülen kelliğe neden olabiliyor.

Hirsutizm: Hirsutizm, yüzde, göğüste, karında ve sırtta bulunan kılların yoğunluğunda artış yaşanması olarak biliniyor. Bu da yine erkeklik hormonlarının aşırı salgılanmasından kaynaklanıyor ve bazen PCOS’un bir belirtisi de olabiliyor. Kadınlık hormonlarının eksikliği aynı zamanda düşüklere ya da anormal ilerleyen gebeliklere, çoğul gebelik olarak bilinen ikiz ya da üçüz doğurmaya, yumurtalıklarda tümör oluşumuna sebebiyet verebiliyor.

Hormon testi yaptırmak neden önemli?

Görüldüğü gibi kadın bedeniyle doğrudan, zihin ve ruh sağlığıylaysa dolaylı olarak bağlantılı olan cinsiyet hormonları sadece vücudun açlık ve kan basıncı gibi hayati süreçlerini düzenlemeye yardımcı olmuyor, aynı zamanda üreme sisteminin sağlıklı şekilde çalışabilmesi ve neslin devamı için de son derece önemli bir rolü üstleniyorlar.

Kadınların büyük bir kısmı bedeninde yaşla ya da doğum gibi önemli olaylarla gerçekleşen hormonal değişimlerin farkında olmadığı için, hangi semptomun hangi dönemde ‘normal’ olduğunu bilmeleri ve anormal olan gelişmeleri takip ederek doğru zamanda bir uzmandan destek almaları mümkün olmayabiliyor.

Pek çok kadın adet düzensizliği, doğurganlıkla ilgili sorunlar ya da menstrual döngünün belirli aşamalarında yaşanan migren, kramp, karın ağrısı gibi semptomları göz ardı edebiliyor ve hormonal değişimleri dikkate almayabiliyor. Bu durum aslında, her ay hormonal değişimler ve dalgalanmalar yaşayan kadınlar için beklendik bir tutum. Ancak, örneğin yoğun baş ağrısı yaşadığınız bir dönemde bunun kadınlık hormonlarınızla ilgili ciddi bir dengesizliğin bir belirtisi mi olduğunu yoksa başka bir durumdan mı kaynaklandığını bilebilmeniz, hormon testi yaptırmadığınız sürece ne yazık ki mümkün değil. Bedeninizdeki hormon değişimleriyle uyumlanmış bir yaşam sürdürüyor ve vücudunuzdaki hormonal değişimleri çok iyi takip edebiliyor olsanız bile, bazı semptomların neden kaynaklandığını anlamlandırmakta zorlanabilirsiniz.

Kadın sağlığı konusunda önleyici ve koruyucu bir yöntem olarak bilinen hormon testleri, kadınların bedenlerini daha iyi anlamaları ve dolayısıyla daha sağlıklı bir yaşam sürdürebilmeleri için gerekli olan, genelde 4 farklı alanda yapılan testi içeriyor: Genel hormon seviyelerinin ölçümü, polikistik over sendromuyla bağlantılı olan hormon seviyeleriyle ilgili uzun vadeli sağlık sorunlarının takibi, üreme sağlığı ve doğurganlık için gerekli olan besin öğelerinin ve hormonların ölçülmesi ve doğum sonrası dönemde bebeğin beslenmesi ve annenin sağlığı için önemli olan çeşitli besin öğelerini ölçmek için yapılan hormon testleri.

Jinekoloğa ne sıklıkta gitmelisiniz?

Uzmanlar ideali 6 ayda bir olmakla birlikte, her kadının yılda en az bir kez jinekolog kontrolüne gitmesini ve hormon testi yaptırılmasını öneriyor. Bunun yanı sıra, olağan dışı semptomlar deneyimlediğinizde; yani mide bulantısı, baş dönmesi, halsizlik gibi hamilelik semptomlarınız varsa, cinsel isteğinizde bir azalma olduğunu düşünüyorsanız, cinsel ilişki sırasında vajinal kuruluk, ağrı ve acı gibi belirtiler gösteriyorsanız, adet döngünüz düzensizse ve kanama sıklığınız azaldıysa, hamile kalmak istiyor ama kalamıyorsanız, pelvik kaslarınızda ağrı ve kasılmalar varsa, vücut kıllarınızla ve saçlarınızla ilgili büyük bir değişim yaşanıyorsa, doğum sonrası depresyonu yaşıyorsanız ya da menopoza girmenizle birlikte yaşam kalitenizde bir düşüş olduğunu gözlemliyorsanız mutlaka gecikmeden bir uzmana görünmelisiniz.

İlginizi çekebilir: Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanına görünmeniz için 13 önemli sebep

Kaynaklar: Perinatology.com, Healthline, Society for Woman Health Research, Hip and Healthy

Uplifers: Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!

Hayatın küçük tatlı sürprizlerini L’Occitane Almond Shower Oil ile yakalayın

Hayat, beklenmeyen güzelliklerle dolu bir dans gibi; eğer görmeyi, fark etmeyi bilirsek hayatın şaşırtıcı güzellikteki tatlı anlarını sık sık yakalayabiliriz. Bazen uzun zamandır görmediğimiz bir arkadaşımızla yolda karşılaştığımız, bazense tatlı bir yağmurun ardından çıkan gökkuşağını gördüğümüz o ‘an’da gizli olabilir mutluluk. Bu, beklenmedik ama her zaman iyi hissetmemizi sağlayan hoş sürprizler, hayatın şaşırtıcı güzellikteki anlarından yalnızca birkaçı olsa da tüm gün yüzümüzü güldürmeye yetebilir.



Yakalamak için istekli olursak hayatın monoton akışına biraz olsun ara vermemizi sağlayan ve yaşamın ne kadar büyüleyici olduğunu hatırlatan pek çok tatlı sürpriz bulabiliriz. Tıpkı L’Occitane Almond Shower Oil’in su ile buluştuğunda yağ kıvamından köpüğe dönüşen sürprizli formu gibi.

Sürprizlerle dolu keyif veren bir deneyim

Mutluluk veren, keyif dolu ve sürprizli anlar dediğimizde şüphesiz ki kendimize ayırdığımız zamanların önemi ve yeri çok büyük. Çünkü, günlük hayatın koşturması içerisinde kendimizi şımartabildiğimiz, bedenimizin ve zihnimizin ihtiyaçlarını karşılayabildiğimiz bu özel anlar, monotonluğun içinden bize göz kırpan küçük sürprizler gibi. Özellikle de kişisel bakım ritüellerini taçlandıran L’Occitane Almond Shower Oil ile sürprizlerin hiç sonu yok. Bu özel duş bakım yağı, suyla buluştuğu anda değişen formu ile bize sıradan görünen anları bile özel kılan küçük sürprizler sunuyor.

Almond Shower Oil’in içeriğindeki badem yağı, su ile birleştiğinde anında yoğun keyif verici bir köpüğe dönüşüyor, bize de tatlı küçük sürprizlerle dolu dokunuşların cildimizde bıraktığı o yumuşacık etkinin keyfini sürmek kalıyor. Tabii, o tatlı ve küçük sürprizler Badem Duş Yağı’nın yalnızca köpüren özel formülünde saklı değil, kokusu da bambaşka bir heyecan.

Kokuların duyuları harekete geçiren büyülü dünyası

Bazen sizin de bir kokunun esintisiyle geçmişe doğru kısa bir yolculuğa çıktığınızı hissettiğiniz oluyor mu? Kabul edelim, hayatın içindeki tatlı sürprizli anlarda kokuların da etkisi oldukça büyük. Belki çocukluğunuzdan keyifli bir anı hatırlatan nostaljik bir koku, belki gençliğinizde kullandığınız eski bir parfümün rüzgarla karışmış hali, belki de taze biçilmiş çimlerin havada dağılan dansı… Kokular da sürprizli anların başrol oyuncusu olabiliyor.



Tıpkı, Almond Shower Oil’in tatlı bademin mis kokusunu cildimizde bırakması gibi. Üstelik vegan içeriği ile tüm cilt tiplerine de uygun olan bu bakım yağı, duyuları harekete geçiren büyülü bir dünyanın da kapısını aralıyor. Hayatın bitmeyen telaş ve karmaşasında her şeyden biraz da olsa uzaklaşıp, o büyülü dünyaları keşfetmek hepimizin ihtiyacı değil mi? Daha fark edilmeyi bekleyen onca tatlı sürpriz varken…

Şaşırtıcı üçlü etki

Köpüren özel formül, büyülü dünyalara açılan mis badem kokusu, tabii bir de şaşırtıcı üçlü etki. L’Occitane Almond Shower Oil ile hayatın sürprizlerle dolu anlarını yakalamak çok kolay. Özel vegan formülü, cildi hem temizliyor hem nemlendiriyor hem de onarıyor. Bu üç etkiyi bir arada bulabilmek de en tatlı sürprizlerden biri.

Badem Duş Yağı, özel köpük yapısı ile cildi temizliyor, içeriğindeki omega 6 ve 9 bakımından zengin tatlı badem yağı ve üzüm çekirdeği yağı ile ilk kullanımda nemlendirme etkisi sağlıyor ve cildi besleyerek ışıl ışıl bir görünüme kavuşturuyor.

Elbette, hayatta daha yakalanmayı bekleyen pek çok şaşırtıcı tatlı an var. Bazıları, bir anda karşımıza çıksa da bazen de bu anları biz yaratabiliriz. Bakım rutinlerimize L’Occitane Almond Shower Oil’i eklemek, tanımadığımız birine iltifat etmek ya da sevdiğimiz birine uzun zamandır istediği bir şeyi satın almak, hayatımızda o tatlı sürprizleri artırmaya ve yaşamın keyfini doyasıya çıkarmaya yardımcı olabilir.

Hiç vakit kaybetmeden birinden başlamak istiyorsanız hemen tıklayıp sürprizlerle dolu L’Occitane Almond Shower Oil dünyasını keşfedebilirsiniz.



Sıra dışı bir gelecek: Otomobil dünyasında bizi neler bekliyor?

Teknolojinin, yapay zekanın ve çevre bilincinin hızla geliştiği günümüzde otomotiv dünyası da bu gelişmelerden geri kalmıyor ve inovasyonlarla ve merakla dolu bir sektöre dönüşüyor. Son yıllarda elektrikli araçlar, otonom sürüş özellikleri, akıllı yol çözümleri gibi konularla pek çok gelişime imza atan otomobil dünyasında gelecekte bizi daha nelerin beklediği büyük bir merak konusu. Hepsi çok heyecan verici olsa da en çok merak edilen sorulardan ve benim de heyecanla beklediğim gelişmelerden biri; uçan arabaların hayatımıza girip girmeyeceği 🙂 Uçan arabalar yakın zamanda hayatımıza dahil olur mu bunu bilmiyorum ama otomotiv endüstrisinin geleceği hakkında kendi perspektifimden ele alacağım pek çok konu var. Gelin, benim de bir parçası olduğum bu sıra dışı gelecekte bizi neler bekliyor olabilir birlikte bakalım.



Elektrikli otomobillerin hızlı yükselişi

Geçtiğimiz yıllarda pek çok otomobil markası, yakın gelecekte elektrikli araç üretimine ağırlık vereceğini açıklamıştı, hatta dünya çapında tamamen elektrikli araç üretimine geçmeyi planladığını belirten markalar da var. Elektrikli araçların hayatımıza dahil olması çok yeni bir gelişme olmasa da yaygınlaşması ve popülerliğinin artması son zamanlarda daha bir artış gösterdi. Gelecekte de elektrikli araçların üretiminin ve kullanıcısının artması sektörünün en beklenen gelişmeleri arasında.

Bildiğiniz gibi ben de elektrikli otomobil tutkunlarından biriyim ve sık sık sizlerle Instagram hesabımdan %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E ile olan maceralarımı paylaşıyorum 🙂 Konumuza dönecek olursak; fosil yakıt tüketimini azaltmak ve karbon emisyonlarını düşürmek için ülkelerin elektrikli araç kullanımına yönelik teşviklerini artırması da beklenenler arasında. Ayrıca, batarya teknolojisinde yeni ilerlemeler, elektrikli araçların menzillerinin artırılması, şarj altyapılarının geliştirilmesi de yine yakın gelecekte bizimle olacağa benziyor.

Sürdürülebilir ve çevre dostu çözümler

Elektrikli araçların yükselişi, otomobil dünyasının geleceğinde beklenen tek çevreci haber değil. Doğa dostu yaklaşımlar ve sürdürülebilir çözümlerle dolu yenilikler de ufukta. Pek çok sektörün son yıllarda önemli bir gündem maddesi haline gelmiş olan çevre bilinci, otomotiv dünyası için de önemli bir konu. Geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilen iç dizayn ekipmanları, doğa dostu kumaşların kullanımı, üretim aşamasında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, daha az karbon salımı yapan motor teknolojileri ve daha nice gelişme, otomotiv dünyasının beklenenleri arasında.

Sektörde yeşil devrim adını verebileceğimiz daha pek çok gelişmenin damga vurması da olası. Araçların iç tasarımdan üretim süreçlerine kadar geniş bir yelpazede sürdürülebilir çözümler, otomobillerin gelecekteki dünyasını ve tabii ki dünyamızı taçlandıracak gibi. Bir çevreci olarak hızla yaygınlaşmasını görmek istediğim gelişmelerden birisi kesinlikle sürdürülebilir çözümler.

Otonom sürüş özelliklerinde ilerlemeler

Ve tabii ki otonom sürüş özelliklerinden bahsetmemek olmaz. Beni belki de en çok heyecanlandıran konulardan bir diğeri. Hani şu sürücüsüz giden otomobiller var ya, işte tam da onlardan bahsediyorum. Yakın bir gelecekte belki de araçların şoför koltukları hep boş kalacak. Olamaz mı? Bu, çok gerçekçi bir senaryo olmasa da şu an için benzer senaryolarla sık sık karşılaşacağız gibi. Çünkü pek çok dünya devi otomobil ve teknoloji firması, otonom araçlar alanında büyük yatırımlar yapıyor. Ancak, tam otonomiye ulaşmak için biraz daha geleceği beklemek gerekecek. Çünkü birtakım zorlukları aşabilmek için yeni teknolojilerin geliştirilmesi bekleniyor.

Özellikle büyük şehirlerdeki yoğun ve karışık trafik senaryoları, yasal düzenlemeler, kişisel hakların korunması, uygun yol ve altyapı çalışmalarının tamamlanması gibi pek çok faktör var. Yine de bu konudaki çalışmaların hız kazanması ve otonom sürüşün farklı seviyelerinin piyasaya sürülmüş olması, otonom sürüş teknolojilerinin potansiyelini gösteriyor. Gelecekte tam otonom seviyeye de erişilmesi mümkün.



Otonom özelliklerin yanı sıra farklı sürüş modları da ufukta. Hatta, ben şimdiden %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E  ile bu modları deneme fırsatına sahibim 🙂 Mustang Mach-E, sürüş deneyimini kişisel isteklere göre uyarlıyor; Aktive, Whisper ve Untamed modları sayesinde motor seslerini, ortam aydınlatmasını ve hatta aracın tepki verme hızını kişiselleştirmek mümkün. 

Akıllı şehirlerin kurulması

Otonom sürüş özellikleri, farklı sürüş modları, otomobil ve yapay zeka teknolojisindeki gelişmeler, yalnızca bireysel kullanımla sınırlı kalmayacak muhtemelen. Ve önemli bir toplumsal gündem haline de gelecek. Bu da akıllı şehirler gibi bir konseptin hayatımıza girmesi anlamını taşıyabilir. Şehirlerin, otomobillerin geleceği ile ne ilgisi var ki diye düşünmeye başlamadan hemen araya gireyim. Eğer başta otonom sürüş özellikleri olmak üzere otomobiller kendi başlarına -bir sürücünün aracı sürmesine ihtiyaç kalmaksızın- yolda gidebilecekse, bu şehirlerin de birtakım düzenlemelerden geçmesi anlamını taşıyor. Yollardaki alt yapı çalışmalarının bu doğrultuda düzenlenmesi, akıllı şarj istasyonlarının kurulması ve otonom araçların kendi kendini şarja takabilmesi için uygun çevresel yapılanmaların tamamlanması gibi pek çok gelişmeyi de beraberinde getirebilir. Belki de gelecekte şehirlere akıllı taksi durakları kurulacak ve birtakım mobil uygulamalar üzerinden bağlantıya geçilebilecek.

Sosyal dünya ile bağlantı sağlayan araç özelliklerinin geliştirilmesi

Bir düşünelim; otomobiliniz size en yakın kafeyi önerse ya da zevkinize uygun bir restoranda sizin için rezervasyon yaptırsa, nasıl olur? Ya da arkadaşlarınızla buluşma ayarlasa, arabaya bindiğinizde en sevdiğiniz dizinin kaldığınız bölümünü başlatsa? Siz keyifle buluşmalarınıza hazırlanırken veya dizinizi izleyip, müziğinizi dinlerken sizi istediğiniz yere götürse? Yani adeta bir eğlence merkezine dönüşse? Tüm bunlar, yakın gelecekte hayallerimizi süslemenin ötesine geçebilir. Bağlantılı araçlar, yani kendi internet erişimi olan ve verileri başka cihazlarla da paylaşabilen araçlar, otomobil dünyasının belki de gelecekte en çok parlayan yıldızı olabilir. Yalnızca yolculuk vadetmenin ötesinde bağlantılı araçlar, adeta kişisel mobil cihazlarımıza dönüşebilir.

Çoğu macerama tanıklık ettiğiniz Ford Mustang Mach-E de adeta benim eğlence merkezim. Araç içi iletişim ve eğlence sistemi olan Ford SYNC 4A ile konuşma, ses tanıma, kablosuz akıllı telefon entegrasyonu, sezgisel 15,5″ dokunmatik ekran ve çok daha fazlasını deneyimleyebiliyorum. Halihazırda gelişmiş teknolojinin keyfini sürebiliyor olsam da gelecekte bağlantılı araçlar bizi daha pek çok özelliği ile şaşırtacak diyebilirim.

Kısacası, otomobil dünyasının sıra dışı geleceğinde bizi bekleyen yepyeni heyecanlar var. Uçan arabalar yalnızca filmlerin unutulmaz bir parçası olarak mı hafızalarımızda kalır yoksa gerçekten de hayatımıza dahil olur mu bilinmez ama kesin olan bir şey varsa o da otomobil dünyasının hiç olmadığı kadar yenilik dolu olduğu. Kim bilir belki bir gün gökyüzünde bulutların arasında sıkışıp kaldığım bir trafikteyken size yazarım 🙂 Daha fazlası için yazılarımı ve Instagram hesabımı takip etmeyi unutmayın.

İlginizi çekebilir: Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?



Güne lezzetli bir başlangıç için kahvaltılık tarifler

Ne demiş şair; kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı. Sizce de öyle değil mi? Günün ilk öğününün, bize gün boyu yetecek kadar neşe ve enerji kaynağı olması gerekmiyor mu? İster sabahın çok erken saatlerinde ister öğlene yakın olsun, fark etmez; günün ilk öğünü her zaman çok önemli. Çünkü günün geri kalanını etkileyen, o günün ne kadar kaliteli bir gün olduğunu belirleyen en önemli faktörlerden biri; güne neler yiyerek başladığımız…



Ancak hepimiz biliyoruz ki, klasik kahvaltı tarifleri zamanla sıkıcı hale gelebiliyor. Yumurta, peynir, zeytin güzel bir başlangıç olsa da her gün aynı şeyleri yemek hayatlarımızda monotonluk yaratabiliyor. Dolayısıyla biraz daha yaratıcı alternatiflere ihtiyacımız var. Ama bir yandan da yoğun tempomuza ayak uydurabilmek için pratik ve besleyici olmalı. Tabii lezzetten de ödün vermek olmaz. İşte tam da bu noktada lezzeti ile, pratikliği ile, besleyiciliği ile kahvaltıların yıldızı müsli karşımıza çıkıyor. İşte müsli kullanarak hazırlayabileceğiniz lezzetli ve sağlıklı kahvaltılık tarifler:

Müslili Ekmek

Eğer kahvaltıda değişiklik yapmak ve lezzet ile besleyici değeri bir arada sunan bir alternatif arıyorsanız, müslili ekmek tam size göre. Klasik ekmek tariflerine göre çok daha zengin ve doyurucu bir seçenek sunan bu kahvaltılık tarifi, aynı zamanda çok daha lezzetli, çok daha eğlenceli. Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli’nin içeriğindeki kızılcık, kuru üzüm, elma ve marakuyalı özel karışım sayesinde enerjik bir sabaha doyurucu dilimlerle merhaba diyebilirsiniz.

Malzemeler:

Hamuru için:

  • 1 su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 2-3 tatlı kaşığı Dr. Oetker Aktif Maya
  • 0,5 çay bardağı süt
  • 4-4,5 su bardağı un
  • 0,5 çay bardağı toz şeker
  • 1 su bardağı ılık süt
  • 1 yumurta
  • 100 gram yumuşak margarin

Üzeri için:

  • 2-3 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 yemek kaşığı su

Hazırlanışı:

  • Mayayı bir kaseye alın ve üzerine yarım çay bardağı ılık sütü ilave edin. Kaşık ile birkaç kez karıştırıp 10-15 dakika bekletin.
  • Unu derin bir kaba eleyin ve üzerine beklettiğiniz mayayı ilave edin. Toz şeker, süt, yumurta ve margarini ilave edip iyice yoğurun. Üzerini kapatıp ılık ortamda 40-45 dakika bekletin.
  • Süre sonunda mayalanan hamura 1 su bardağı meyveli müsliyi ekleyin ve yoğurun. Hamuru yuvarlayıp pişirme kağıdı serilmiş fırın tepsisine alın. Üzerine su sürüp meyveli müsli serpin ve 20 dakika bekletin.
  • Fırını belirtilen dereceye ayarlayıp ısınması için önceden açın. (Alt-üst pişirme: 170 °C, Turbo pişirme: 160 °C)
  • Hamurun üzerini keskin bıçak ile 3-4 yerinden 1 cm derinliğinde kesin ve 25-30 dakika pişirin.
  • Fırından çıkarıp soğutun. Dilimleyerek servis yapın.

Çikolatalı Çıtır Smoothie Bowl

Kahvaltıda kendinizi şımartmak ve güne ‘bomba’ gibi başlamak istiyorsanız, tatlı bir kahvaltılık tarifi tam size göre olabilir. Çıtır tahıl ve çikolata parçacıkları içeren Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli ile çok pratik ve çok lezzetli bir kahvaltılık bowl hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • 2 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli
  • 1 adet olgun muz
  • ½ avokado
  • 1 yemek kaşığı kakao tozu
  • 1 su bardağı badem sütü

Hazırlanışı:

  • Olgun muzu, avokadoyu, kakao tozunu ve badem sütünü blender’a alın. Pürüzsüz bir kıvam alana kadar yüksek hızda karıştırın.
  • Elde ettiğiniz smoothie karışımını bir kaseye aktarın ve kahvaltılık bowl için tabanı hazırlayın.
  • Smoothie tabanın üzerine çıtır çıtır Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli’yi ekleyin. Ve harika kahvaltı kaseniz hazır.

Portakallı Muzlu Müslili İçecek

Kahvaltılarınızı bir sonraki seviyeye taşımaya hazırsanız, Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli ile tanışın. Bu benzersiz müsli, sadece lezzetiyle değil, aynı zamanda sağlık açısından sunduğu faydalarla da kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olmaya aday. Hem lif hem de Vitamin B1, demir ve magnezyum gibi önemli besin öğeleri açısından zengin olan bu müsli ile harika bir kahvaltılık içecek hazırlayabilir, güne başlarken ihtiyacınız olan enerjiyi ve besinleri alabilirsiniz:



Malzemeler:

  • 50 g Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli
  • 1 poşet Dr. Oetker Şekerli Vanilin
  • 2 adet muz
  • 2-3 dilim ayıklanmış ve zarları çıkarılmış portakal dilimleri
  • 2 su bardağı buzdolabında soğutulmuş süt
  • 2 yemek kaşığı bal

Hazırlanışı:

  • Muzları soyup iri parçalara kesin ve mutfak robotuna alın.
  • Üzerine portakal dilimleri, süt, bal ve şekerli vanilini ilave edip meyveler ezilinceye kadar karıştırın.
  • Hazırladığınız içeceği bardaklara alın. Üzerlerine çıtır müsliyi ekleyip kaşık ile karıştırın.
  • Buzdolabında 30 dakika bekletip servis yapın.

Meyveli Mini Kahvaltılık Muffin

Güne başlarken modunuzu yükseltecek, enerjinizi yerine getirecek ve ihtiyacınız olan besin öğelerini almanızı sağlayacak ve tüm bunları yaparken de eğlenceli bir hale çevirecek muffinlere kim hayır diyebilir ki… Siz de demezseniz, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ile harika bir kahvaltılık hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • ½ su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 paket Dr. Oetker Hamur Kabartma Tozu
  • 1 su bardağı tam buğday unu
  • 2 yemek kaşığı bal
  • ½ su bardağı süt
  • 1 yemek kaşığı tereyağı
  • 1 adet yumurta
  • 1 adet mini muffin tepsisi

Hazırlanışı:

  • Fırını 180 derecede önceden ısıtın ve mini muffin tepsisini yağlayın.
  • Bir kasede tam buğday unu, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ve kabartma tozunu karıştırın.
  • Başka bir kapta süt, eritilmiş tereyağı ve yumurtayı çırpın. Islak malzemeleri kuru malzemelerin üzerine dökün ve karıştırın.
  • Hazırladığınız kek harcını mini muffin kalıplarına eşit miktarda bölün. Her bir kalıbı üçte iki oranında doldurmanız yeterli olacaktır, böylece kabardığı zaman da yeteri kadar alan kalacaktır.
  • Yaklaşık 20 dakika kadar pişirdikten sonra fırından çıkarın, birkaç dakika beklettikten sonra servis edebilirsiniz.

Bonus: Çabasız ve lezzetli kahvaltılar

Eğer daha hızlı bir şekilde lezzetli, pratik ve doyurucu kahvaltılık tarifler hazırlamak istiyorsanız, fazla çaba harcamadan da eğlenceli kahvaltılar yapabilirsiniz. Müslinizi ister sütle ister yoğurtla karıştırın; üzerine meyve, bal, biraz da kuruyemiş ekleyin ve voila! Enfes kahvaltınız hazır… Ama bir dakika; zaten eklenmişi var 🙂 Dr. Oetker Vitalis’in lezzetli, doyurucu ve sağlıklı dünyası ile klasik kahvaltılar yerine daha enerjik tariflerle güne başlayabilirsiniz.

Sağlıklı ve dengeli beslenmeyi, ‘sıkıcı’ kalıplardan çıkarmak ve her güne büyük bir neşe ile başlamak istiyorsanız Dr. Oetker Vitalis, kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olacak. Üstelik sadece kahvaltılarınızın da değil; ara öğünlerinizde de lezzetli atıştırmalıklar olarak tüketebilirsiniz. Bu çıtır lezzetler, gününüzün her saatine enerji ve neşe katacak!

Siz de Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’in Multi Meyveli Çıtır Müsli, Bal Bademli Çıtır Müsli ve Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli çeşitlerinden dilediğinizi seçebilir, güne en sevdiğiniz lezzetle harika bir başlangıç yapabilirsiniz.

*Bu yazı Dr. Oetker katkılarıyla hazırlanmıştır.



İlgili Makale