X

Kadim şifa araçları 1: Ayahuasca nedir, nasıl bir etkiye sahiptir?

Uyanışımın “doğa bilgeliği” ile olacağını hep sezerdim ama bizzat bitkilerin kendisinden olacağına hiç ihtimal vermezdim.

Sevgili A. Einstein, “Look deep into Nature, you’ll understand Everything better.” (Doğaya derinden bak, her şeyi daha iyi anlayacaksın.) derken de, acaba Ayahuasca mı deneyimlemişti diye sormadan edemedim.

Şimdi, Ayahuasca seremonilerimden itibaren, tüm alimlerin ve/veya gerçek sanatçıların hepsinin birleştiği ortak noktayı anlıyorum. O ortak nokta: Birlik bilinci!

Herkesi, her şeyi, kendini, insanlığı, varoluşun asıl amacını, siyah ve beyazın aynı anda hayata dahil olduğunu ve bunun ve her şeyin kabulü, tüm bunların hepsinin anda idraki! Bu nasıl anlatılabilir ki?

Ötesi var

Yaşadığın yaşam deneyiminin ötesi olduğunu kim bilir kaç kez hissettin?! Benim bireysel yaşam hedeflerimden, arzularımdan, acılarımdan daha anlamlı tek bir amaç hissi… Şu an zihnimin tüm kapasitesiyle algıladığımdan daha öte bir sistemin varlığı… Matrix’in ötesi… Çünkü başını kaldırıp semaya baktığında doğa sanki hep aynı mesajı fısıldadı kulağına: “Sakin ol, her şey yolunda.” O yüzden sevdin gökyüzüne bakmayı, bu mesajı hatırlamaya ihtiyaç duyduğun anlarında. O yüzden sevdin çiçekleri, denizi ve yıldızları. Sadece nedenini bilemedin. Sevdin işte sadece, daha başka sorgulayacak bir şey yoktu. Oysa onlar Matrix’in ötesinden mesajlar taşıyorlardı. Sanki teslim olmaya değer bir SEVGİ, sanki tüm varlığını teslim etmeye seni ikna edebilecek kadar güven veren bir GERÇEKLİK vardı. Bunu hissettin, bunu işittin. Her doğaya baktığında bunu duyduğundan adım gibi eminim. Azılı bir katil de olsan, dünyanın iyilik elçisi de olsan o gökyüzü sana hep aynı şeyi söyledi. Bunu duyduğundan adım gibi eminim çünkü ben senim, sen de ben ve hepimiz aynı hikayedeyiz.

Dedin ki…
Ne oluyor, neden yaşıyorum, tüm bu olanlar neye hizmet ediyor, anlamı ne?
Gerçekte ben kimim?
Gerçekten ben bu bedenden ibaret miyim? Bu kadar mıyım?
Ölümden sonra hayat var mı?
Yoksa sadece bir hafızadan ibaret miyim?
Kişiliğimi değiştirebilir miyim?
Ruh var mı? Varsa nerede?
İnsan olmak ne demek?
İlahi olan ile bağım nasıl?
Nasıl hatırlayabilirim?
Sevgi gerçekte ne ve nerede?

Ayahuasca, bana işte bu “ötesini” gösterdi. Hayatım boyunca sorduğum soruların cevaplarını hal olarak deneyimletti. Burası çok önemli, tekrar söylüyorum: Hal olarak deneyimletti. Sevgili Şaman’ımızın tabiriyle “Ayahuasca size gerçek potansiyelinizin bir fragmanını gösterir, bilincinizin varmaya çalıştığı yere varılmış halin bir fragmanı.”

Tabii ki, bunu bana göstermeden önce benim kocaman devasa ve dağlar kadar güçlü zihnimi alt etmesi gerekti. Bu da ikinci ve bir saniye, yok hayır, en TEMEL birinci önemli nokta: Zihnini teslim edebilmek. Haydi başlayalım…

İlk Ayahuasca deneyimimde neler gördüm, neler yaşadım?

Ben şu ana kadar toplamda dört defa Ayahuasca deneyimledim. Ve hatta bununla birlikte Peyote, San Pedro, Kambo ve Bufo deneyimlerimin hepsinden bahsedeceğim. Dolayısıyla bu bir “Kadim Şifa Araçları” yazı dizisi olacak. Bu heyecanlı maceranın hepsini bir yazıya sıkıştırmayalım değil mi? Bence de!

İlki, bundan yaklaşık 1 yıl önce Ekim 2020’deydi. Ayahuasca ile ilgili herkesin bildiği kadarını biliyordum ve bir de üç farklı arkadaşımın deneyimlerini dinlemiştim. Biri ilk deneyiminde kelebek olduğunu anlatmıştı, bir diğeri tüm varoluşun sırlarının katman katman gösterildiğini, birlik bilincini deneyimlediğini söylüyor, bir diğeri “Bu zamana kadar neyi neden yaşadığımı anladım, yani yaşadığım her şeyin sebebini anladım ve şu andan itibaren de artık yaşamda hangi adımları atacağımı biliyorum, bana yaşam amacım gösterildi” diyordu…

Sonsuz ve sınırsız bir varoluşta, sonsuz ve sınırsız deneyim dinleyebilirsiniz Ayahuasca ile ilgili ve sizinki de biricik olacaktır. “Ona ulaşmak için insan sayısı kadar yol vardır” sözünü duymuş muydunuz? İşte aynen öyle. Ben o sonsuzlukta bir ışık çakması olan kendi deneyimimi anlatacağım.

Benim ilk Ayahuasca deneyimim özetle herkesin hikayelerinde duyduğum o minnoş birlik ve sevgi alanına falan götürmedi, kelebek, unicorn falan da olmadım. İlk deneyimim beni zihnimin bitmek bilmeyen dehlizlerinde dolandırdı, zihnimi çamaşır sıkar gibi sıkıp suyunu çıkarttı. Çünkü bunu bizzat ben seçtim! Mother Aya bana kurtulamadığım blokajlarımı gösterirken ve teslimiyete, çözüme davet ederken, ben, “Ben düşünerek çözeceğim” diyordum. Çünkü başka bir yol bilmiyordum. Öyle ya, hayatımızdaki tüm problemleri kendi kendimize düşünerek çözdüğümüzü sanarız. Ancak Ayahuasca daha başka ve daha kolay bir yol sunuyordu ve ben o sırada bunu algılayamıyordum. Ben o gece inatçı zihnimin ve devasa egomun kurbanı oldum. Ve sonrasında onu kurban etmeyi öğrendim. Özgürleştim.

Hikâyeye gelirsek, bir seremoni olarak gerçekleşen bu gecede şamanlar, dönüştürücü nefes ustaları ve müzisyenlerle beraber 15-20 kişilik bir gruptuk. Olabildiğince bir çember halinde, Ayahuasca deneyimleyecek olanların yer yatakları kurulmuş bir şekilde oturduk ve şamanımız, çaydan önce, neden burada olduğumuzu sordu, niyetimizin, sorumuzun ne olduğunu sordu. Önceden deneyimlemiş ve deneyimlememiş olan herkes niyetlerini dile getirdi ve çaylar sırayla sunulmaya başlandı. Bitkilerin özleriyle oluşan, insanda DMT’nin (dimethyltryptamine) yani Ruh Molekülü adı verilen hormonun salgılanmasını sağlayan ve Ayahuasca’nın ruhunu taşıdığına inanılan bu çayı küçük bir fincan kadar alıyorsunuz ve evet, tadı hoş değil. Ama kimin umurunda!

Çayı içtikten sonra yer yatağıma geçtim ve bağdaş kurmuş bir şekilde oturarak sadece nefesime odaklanarak bekledim, sadece 5 dakika aldı beni ele geçirmesi! EVET, RESMEN ELE GEÇİRİLDİM. Egom ve zihnim çığlık çığlığa bağırıyordu. Zamanın, mekanın, maddenin olmadığı muhteşem bir alandaydım. Bedenim artık yoktu, artık her şeydim. Bu zamana kadar kontrolü elinde tutan zihin ve ego iktidarı darbe almıştı, kolay mıydı? Değildi. İlk önce tatlı tatlı girdi aslında dünyama. Çayı içtikten 5 dakika sonra muhteşem parlak renkler, ışıklar, fraktaller şeklinde iç içe açılan mandalalar, lunaparkın kendisi olmuştum, dilediğim her şey olabiliyordum, çok eğlenceliydi ve bu eğlence hali sanki sonsuza dek sürecek gibiydi. Ve o anda o malum soruyu sordum: “Herkes aydınlanıyor bu çayla, ben ne boş bir insanmışım, sadece eğleniyorum, ne bu böyle sonsuza dek eğlenecek miyim? Nerede benim blokajlarım, aydınlanmam? HA HA HA!

Öyle mi? Hadi bakalım… (Ayahuasca’nın sana kendini en gerçek halinle gösterdiğini, seçtiğin deneyimi değil, ihtiyacın olan deneyimi verdiğini bilmiyordum. Bir de kalbe inip keyifli bir hal, idrak ve seyir deneyimlemek istiyorsan sorularla uğraşmanın pek mantıklı olmadığını da…) O halde şimdi şu tünellerden geçiyoruz ve hop! Yüzleşmekten her fırsatta kaçtığın en köklü blokajına hoş geldin. Öyle derin acılar çektim ki… İlk gün gibi ağladım, isyan ettim. Mother Ayahuasca açılmış olan bilincimde beni ilk temel blokajıma bir güzel götürüp en derin haline kadar yaşattı ve daha sonra ben bu blokajla uğraşmaktan zevk almışım gibi bu blokajların, travmaların ardı arkası kesilmedi.

Neyle yüzleşmekten kaçıyorsun?

Aile içindeki ilk şiddet deneyimimden ilk cinsellik deneyimime, ilk hayal ve bolca da kalp kırıklığı içeren aşk hikayemden, ilk güvenip gönlümü teslim ettiğim dergâh deneyimime kadar… Aşklar, savaşlar, dinler, sonra zaman… Kalbimin tüm kırıklıklarının üzerinden, tüm kafa karışıklıklarımın üzerinden an an geçtik.

5 saatlik seremonide dur durak bilmeden tüm yaşamımın karanlık kalmış yanlarının üzerinden tek tek geçildi. Ya da onlar benim üzerimden geçti. Neticede olan ise hepsinin, her birinin sade, tek bir çözümü olmasıydı: Teslimiyet.

Tüm bunlara ben direndikçe büyüdüler, dallandılar, serpildiler. Ben itiraz ettikçe, “Bana bunu nasıl yaparsın” dedikçe, affetmedikçe, “Hak etmiyordum” dedikçe, kızdıkça, suçladıkça, reddettikçe, kendimi haklı bulup bir de bunlara deliller getirdikçe de labirentin kanalları daha da çetrefilli hale geldi. Zihinsel bir süreç haline getirdiğim bu hallerden kurtulamadım. O an, (aslında tüm süreç boyunca birkaç defa) biri gelip bana “Sadece nefes al, nefes alırsan geçecektir” dedi. Sadece basitçe “Nefes al!” Şu an bu satırları o halime duyduğum şefkatle gözlerim dolu dolu olmuşken yazıyorum. Tam olarak olan şuydu: Şeytan zihnim görevi Allah’a teslim etmeme izin vermiyordu. Zihnimi bırakmayacağım diye diretiyordum. Varlığımı, gelmişimi, geçmişimi nefese, Allah’a teslim edebileceğimi ve onun beni şifalandırabileceğini bilmiyordum. Bilmiyordum ona güvenmeyi, bilmiyormuşum yani.. “Hayır” dedim! “Şimdi nefes alamam!” İnanabiliyor musunuz?

Nefese teslim etmeyeceğim, ben bulacağım, benim bulmam lazım, çok fazla bilgi var… Doğa ana, kadın, İslam ve diğer dinler… Dinler neden var? Sevmek, eril ve dişil, hakikat ne? Hangisi gerçek? Doğru olan ne? Bunları sora sora yedim bitirdim kendimi. Sorduğum her şey ışık hızında açılıyordu, ancak zihinde olduğum ve kalbe inemediğim için ben yeni sorular sormaya devam ediyordum.

İşte o gün benim bilinç yolculuğumda miladım oldu ve idrak seviyesinde anladım zihnin korkunçluğunu: Her “Neden?” sorusuna uyduruk ama süper inandırıcı bir hikaye yazdığını anladım. Kendi sorularına yine kendince, yani mantıken ve hakikatle uzaktan yakından alakası olmayan, inandırıcı bir cevap bulduğunu, o cevapların da yeni sorulara sebep olduğunu, ancak çözüm olmadığını… Çözümün ise zihinde değil, kalpte olduğunu… Zihnin daima soruda, kalbin ise daima cevapta olduğunu… Kalpten gelen cevabın öyle berrak ve kapsayıcı olduğunu ki üzerine başka bir soru doğmadığını. Soru soranın zihin, bilenin ise kalp olduğunu. Bilmek için kalbe varmak gerektiğini. Kalbe giden yolun ise nefesten, güvenden, kabulden ve teslimiyetten geçtiğini…

Şifanın her şey olmaya gönüllü olmakta olduğunu, bunun da kabul ile gerçekleştiğini fark ettim. Bir hal olarak idrake aldım ve dönüştüm. Artık teslimiyetin ne demek olduğunu, neden bu kadar önemli ve değerli olduğunu, neden erenlerin, alimlerin, ruhsal öğretilerin teslimiyetten bu kadar bahsettiğini de anladım. Öğretisiyle bir süre hemhal olduğum Budizm’de neden sürekli “Zihni bırak!” dendiğini idrak ettim. Zihni bıraktım. Yine doğduğum toprakların dini olan İslam’da Müslüman “teslim olan kişi” demek… Şimdi teslim olan kişi ne demek ve nasıl olunur, onu anladım. Sevgili Sri Swami Vishwananda ile öğrendiğim Hindu öğretisinde idrake alınmak için pratik edilen bir mantra olan “Om Namo Narayana!” yani “Her şeyi (içte ve dışta, kendimi ve kendimin dışındaki her şeyi), her şeyin kaynağına ve sahibine teslim ediyorum” demektir. Bu mantranın ne anlama geldiğini bir miktar anladım. Şükürler olsun! Teslimim! Özgürüm!

Kısaca ben naçizane bu bireysel deneyimimde içimdeki şeytanların en sinsisi olan zihinle savaştım. Zihin mi? Nefes mi? Her anımda bu seçim soruldu ve ben hep güvenli alan diye, bildiğim şey diye zihni seçtim, ancak onun yolu hep karanlığa çıktı.
Hangi deneyimden kaçarsan o daha da büyüyecek, hangi deneyime ya da hangi inançlarına sıkı sıkı sarılırsan o elinden defalarca ve aniden alınacak!

Deneyimin kendisi ile beraber ak! Merak etme, mutlak güvendesin!

Çünkü sen bu bedenin değilsin, üzgünüm Dilek’çiğim ama sen o çok güvendiğin zihnin de değilsin. Zihnin seni kalbe götürmek için var. Zihinde kaldığın sürece ağrıların devam edecek. Ve bir gün zihninin sınırlarına geldiğinde bana geleceksin. Sadece yolu bu kadar uzatmayabilirsin. Seçim her an senin.

Şimdi teşekkürler olay yaratan zihnim ve teşekkürler rotayı kalbime çevirmemde bana yardımcı olan Mother Ayahuasca… Bana huzurun, gerçek ve mutlak huzurun yerini gösterdin. Şimdi ne kadar teşekkür etsem az.

Bu deneyimimin üzerinden yaklaşık bir yıl geçti, bu süreçte yaşamımda finansal sorunlarım kendiliğinden çözüldü, aşk ve cinsellik ile ilgili deneyimlerim yoğunlaştı ve şifalandı. Bir sonraki seremonim Haziran 2021’de 3 gece art arda Ayahuasca ve gün içinde diğer kadim araçları deneyimlemek suretiyle gerçekleşti ve asıl aşk, kalbin bilgisinin uyanışı, birlik bilinci, senin benin birlik potasında eriyişi ve tüm varoluşun buna hizmet edişinin deneyimi bu seremonide gerçekleşti.

Anlaşıldığı gibi, ilk deneyimimde Büyükannemle bilincimin gerçek olan tek sevgiye ve tek bilgiye geçişini engelleyen çöpleri temizledik, haliyle hikâye buradan sonra başlıyor. İkinci deneyimimde, unicornlar, periler, içimde aktive olan şifacı kadın ve doğanın dili (Işık dili-Light Language), hakikat boyutlarının katman katman açılışları ve her seviyenin içinde de katman katman seviyelerin oluşu, galaktik federasyon, Tao, herkesin tek ve bütün olması, doğayla birleşme, ölüm ve doğum ve daha bir sürü deneyimin hikayesi sizi bekliyor. Yazmak için sabırsızlanıyorum. Bu yazı çok uzun olduğu için bir sonraki yazıda diğer katılımcıların yorumlarını da ekleyeceğim ki aynı gökyüzü altında başka neler olmuş dinleyelim.

Bu konuda merak ettiklerinizle ilgili bana Instagram’dan @dilekcantimur_ hesabından ulaşabilirsiniz.

Sevgilerimle…

İlginizi çekebilir: Bir özgürlük hikayesi: Belki de varoluş amacın, özgür olmaktır

Dilek Cantimur: Dilek Cantimur, 20 Kasım 1988, İstanbul doğumluyum. 2011 yılında Yeditepe Üniversitesi Uluslararası Finans bölümünü burslu okuyup onur derecesiyle mezun olduktan sonra 5 yıl finans sektöründe çalıştım, fakat daha sonra “özümü gerçekleştirebilme yolumun” bu olmadığını fark ettiğimde bu illüzyona bir son verip Özüme Ait olan Hayatı inşa etmeye başladım. Hem aldığım tüm meditasyon ve enerji eğitimlerinden hem de yüksek lisans eğitimim süresinde edindiğim bilimsel gerçekler neticesinde öğrendim ki Her Problem ve Hastalık ilk önce İnsanın kendi Zihninde yaratılıyor. Şimdi terapilerimde bu zihinsel nedenlerin keşfedilmesi, bilinçaltı blokajlarının dönüştürülmesi konusunda en etkili yöntem olan Theta Healing terapisini uyguluyorum ve bir de günlük hayatlarında uygulayabilecekleri basit fakat çok etkili 7 derslik Meditasyon programları sunuyorum. Ve hayallerimden birinin tezahürü olarak kurduğum “CreatinggrounD” merkezinde farkındalığa hizmet eden birbirinden farklı ve değerli etkinlikler düzenliyorum. Bütünün hayrına… Aşkla.

Kıyafetlerinize özen gösteren teknoloji: Siemens iQ500 ile tanışın

Evde zamanımızın büyük bir kısmı, farkında olmasak da rutin işlere gidiyor. Pek çoğumuz için bu rutinde en çok vakit alan işlerden biri de şüphesiz ki çamaşır yıkamak ve kurutmak. Çamaşırlar için uygun programı seçmek, deterjanı ayarlamak, ıslak çamaşırların kurumasını beklemek ve ütü… Tüm bunlar bazen günün temposu içinde küçük ama rutinde bir yük haline dönüşebiliyor. Hayatı kolaylaştıracak birçok yenilik ise Siemens’ten geliyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makineleri ile rutininiz artık hiç olmadığı kadar kolay ve pratik. Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makinesinde çamaşırlarınızı sizden önce düşünen, her adımı sizin yerinize planlayan bir teknoloji var. Size ise bu teknolojinin keyfini çıkarmak kalıyor. 



intelligentDry: “Ben ne yapacağımı bilirim” diyen çamaşır ve kurutma ikilisi 

Pamuk tişörtler, hassas bluzlar, okuldan gelen kalın eşofmanlar… Normalde hepsi için ayrı ayrı düşünüp doğru programı aramanız gerekir. Ama artık değil. Gün içinde onlarca şeyle uğraşırken bir de çamaşırın “fazla mı kurudu, az mı kurudu, ya buruşursa?” stresi yaşamıyorsunuz. Çünkü makineler zaten kendi arasında konuşup sizin yerinize karar veriyor.  

Çamaşır ve kurutma makineniz sadece yan yana duran iki cihaz değil; birbirini anlayan, sizin yerinize düşünen bir ikili. Siemens iQ500’ün intelligentDry teknolojisi sayesinde “Acaba doğru programı seçtim mi?” stresi tamamen bitiyor. Yıkama bittiği anda çamaşır makineniz tüm detayları (kumaş türü, yük miktarı, ıslaklık seviyesi, hatta ısı toleransını) tek tek kurutma makinesine iletiyor. Kurutma makinesi de tüm bu bilgileri alıp kıyafetlerin için en doğru programı otomatik olarak seçiyor ve başlatıyor. 

Evinizde görünmez bir iş ortağı varmış gibi… Sessiz, hızlı ve tamamen sizin konforunuz için çalışan. Tek yapmanız gereken çamaşırları makineye atmak; gerisini teknolojinin kendisine bırakmak ve keyfini çıkarmak. 

Mini Yük Özelliği: “Şunu bir hızlı aradan çıkarayım” dediğiniz anlar için 

Spor sonrası sepette sırasını bekleyen bir tişört, “yarın tekrar giyeceğim” diye bir kenara ayırdığınız gömlek ya da akşam dışarı çıkmadan önce anında yıkanması gereken bir bluz. Makineyi tam dolduracak kadar birikmesini beklemek istemezsiniz; ama tek parça kıyafet için makinenizi çalıştırmak istemezsiniz. Siemens iQ500 çamaşır makinesinin mini yük özelliği tam da bu anlar için tasarlandı. Yarım kiloya kadar olan birkaç parça çamaşırı, kısa sürede ve düşük enerji tüketimiyle yıkayabilirsiniz. 



Günlük hayatın koşturmacasında en güzeli de şu: Siemens Home Connect uygulaması üzerinden bir dokunuşla mini yük programını açıyor, çamaşırlarınızı dakikalar içinde temiz ve mis gibi alıyorsunuz. Pratik, hızlı ve o küçük yükleri büyük bir mesele olmaktan çıkaracak kadar akıllı. Siz temponuza devam edin; o, çamaşırlarınız için detayları halletsin.  

20’den fazla yıkama ve 15’den fazla kurutma programı ile gardırobunuzdaki her kıyafete ayrı bir seçenek 

Her kumaş, her kullanım, her kıyafetin ayrı bir dili vardır. Siemens çamaşır ve kurutma makinesi işte bu yüzden onlarca akıllı programla kıyafetlerinizin ömrünü uzatıyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma Makineniz, tüm ihtiyaçları bilir ve sizin için en uygun seçeneği sunar. Siemens Home Connect uygulaması sayesinde tüm programlara tek dokunuşla erişebilir, hatta yeni çıkan programları indirerek makinenizi kişiselleştirebilirsiniz. Böylece makineniz yıllar geçse bile zamana ayak uydurmaya devam eder.  

Program Asistanı: “Sen söyle, ben ayarlarım” diyen yardımcı 

“Hangi program daha doğru? Çamaşır az mı çok mu? Bir kere giydim ama uzun programa atsam mı?” diye düşünmenize gerek kalmadan Program Asistanı tüm bunları size en doğru programında çalıştırır. Kumaş türünü, çamaşırın ağırlığını, kirlilik seviyesini analiz eder ve size en uygun yıkama-kurutma programını önerir. Bu sayede yalnızca doğru programı bulmakla kalmaz; suyu, enerjiyi ve zamanı en verimli şekilde kullanır. Siz de makinelerin işini yapmasına izin verip, geri kalan zamanınızı kendinize ya da sevdiklerinize ayırabilirsiniz. 

SmartFinish: Ütüye ayırdığınız süre artık size kaldı 

Kim ister çamaşırların başında ütüyle saatlerini harcamayı? SmartFinish teknolojisi buharın gücünü kullanarak kırışıklıkları daha makineden çıkmadan %50’ye kadar azaltıyor. Sonuç? Daha az ütü, daha çok kendinize ayırdığınız zaman. Teknolojinin keyfini çıkarmak için Siemens Home Connect uygulamasıyla SmartFinish’i açmanız yeterli. Ütü masası açmadan, güç harcamadan, zaman kaybetmeden kıyafetleriniz giyime hazır hale gelir. Bir toplantı öncesi, spontane bir plan öncesi ya da sadece rahatlık istediğiniz bir anda SmartFinish teknolojisi sizin için çalışır.  

Program İndirme: Makineniz hep güncel, hep “yenilikte” 

Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makinesi, güncel yeni programları kolayca indirip tek dokunuşla kullanabilirsiniz. İhtiyaç değiştikçe çamaşır makineniz de sizinle birlikte kendini güncelliyor. Siemens’in en sevilen yanlarından biri, cihazların statik kalmaması. Yani bugün aldığınız çamaşır makinesi birkaç yıl sonra bile yeni özellikler kazanabiliyor. 



Siemens Home Connect üzerinden cihaza özel yeni yıkama ve kurutma programları indirebiliyorsunuz. Mevsimsel ihtiyaçlar, moda olan yeni kumaş türleri, spor kıyafetlerin gelişmesi… Ne değişirse değişsin, makineniz hep güncel kalıyor. 

Tıpkı telefonunuza uygulama güncellemesi indirir gibi çamaşır ve kurutma makineniz de güncellemelerle değişen yaşam tarzınıza ayak uyduruyor. 

Akıllı deterjan yönetimi: i-Dos ile her yıkamada doğru ölçü 

Makineyi tamamen doldurunca veya tek parça kıyafeti makineye attığınızda ne kadar deterjan koyacağınızı bilemiyor olabilirsiniz. İşte tam bu noktada i-Dos Deterjan Tarama teknolojisi devreye giriyor. Siemens Home Connect üzerinden şişelerin barkodunu okutup su sertliği ve deterjan yoğunluğunu makineye iletiyor, i-Dos ise her yıkamada doğru miktarı otomatik olarak ayarlıyor. Üstelik Siemens Home Connect uygulaması, deterjan seviyesini takip ederek deterjanınız tükenmeden önce size haber veriyor. Tek yapmanız gereken uygulamayı telefonunuza yüklemek ve çamaşır makinenizi uygulamaya bağlamak. 

stainRemoval teknolojisi: Zorlu lekelerle inatlaşmayı unutun 

Çay, yağ, makyaj, çikolata lekeleri… Gün içinde fark etmeden üzerinize bulaşan lekeler artık kâbus olmaktan çıkıyor. Siemens iQ500 çamaşır makinesi ile stainRemoval teknolojisi devreye giriyor. Tek bir dokunuşla çay, yağ, kozmetik veya günlük hayatta karşılaştığınız diğer zor lekeler için özel programları aktif edebilirsiniz. 

Siemens Home Connect uygulaması sayesinde daha fazla leke türünü ve bunlar için geliştirilmiş özel programları keşfetmek de mümkün. Yani sadece “lekeyi çıkar” demekle kalmıyor, sizin için en doğru yıkama programını da otomatik olarak öneriyor. Böylece hem lekelerle uğraşmak zorunda kalmıyor hem de giysilerinizin ömrünü koruyorsunuz. 

Artık çocuğunuza yemek yedirirken dökülen yemek lekeleri, kahve kazaları ya da mutfakta sıçrayan yağ lekeleri sizi endişelendirmiyor. stainRemoval, günlük hayatın getirdiği küçük sürprizlere karşı en güvenilir yardımcınız oluyor. 

Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makineleri, artık sadece kıyafetlerinizi temizleyen makineler değil; size zaman, konfor ve güven veren akıllı iş ortaklarınızdır. Ütüye harcadığınız vakti kendinize ayırın, lekelerle uğraşmayı unutun ve teknolojinin yaşam alanınıza uyumunun keyfini yaşayın.

*Bu yazı Siemens’in katkılarıyla hazırlanmıştır. 





İlgili Makale