X

Joe Dispenza’ya göre nörobilim perspektifinden zihinsel dönüşümün biyolojisi

Değişmek neden bu kadar zor? Neden bu kadar çok insan daha iyi bir geleceğe, daha sağlıklı bedenlere, daha güçlü ve esnek bir zihne sahip olunabileceğini söylediği halde kalıcı ve büyük değişimler gerçekleştirmekte bu kadar zorlanıyoruz? Neden büyük değişimler için krizlere, travmalara, kayıplara, hastalıklara ya da zorlayıcı yaşam olaylarına ihtiyaç duyuyoruz? Joe Dispenza bu sorulara nörobilim perspektifinden yanıtlar sunuyor. Sinirbilim alanındaki çalışmalarıyla adını son yıllarda sıkça duyduğumuz, zihinsel değişimi sinirbilim yaklaşımı üzerinden değerlendiren nörobilimci Dr. Joe Dispenza, zihinsel değişimi beynin değişime ve farklılıklara nasıl tepki verdiği üstünden, biyolojik bir modelle anlatıyor.

Zihinsel değişim nedir?

Düşüncelerimizin kaderimizi ya da geleceğimizi belirleyebileceği fikri çok uzun zamanların tartışma konusu. Çocukluğumuzdan, hatta anne karnından itibaren oluşan inançlarımız, düşünme şeklimiz, zihinsel kalıplarımız ve sahip olduğumuz kişisel değerler yaşamımızın gideceği yön üzerinde belirleyici bir role sahip.

Joe Dispenza, sıradan bir insanın zihninden günde 60.000 – 70.000 arası düşünce geçtiğini söylüyor. Dispenza’ya göre bir gün içinde zihnimizden geçen bu düşüncelerin %90’ı, bir önceki gün zihnimizden geçen düşüncelerin neredeyse aynısı. Yaşamımız boyunca her gün zihnimizden geçen düşüncelerin %90’ı aynıyken, geleceğimizi ve kaderimizi düşüncelerimizin şekillendiriyor olduğu fikri de anlam kazanıyor. Zira sürekli olarak aynı şeyleri düşünmek aynı seçimleri yapmamıza, aynı seçimleri yapmamız aynı aksiyonları alarak aynı davranışları sergilememize, aynı davranışları sergilememiz aynı deneyimleri edinmemize, aynı deneyimleri tekrarlamamız devamlı olarak aynı duyguları hissetmemize, hissettiğimiz duygular da başlangıçtaki düşünce kalıplarının oluşmasına zemin hazırlıyor. Yani hayattaki ilerleyişimiz ve geleceğimiz, hiçbir zaman değişmeyen ve yaşamımız süresince varlığını koruyan bu döngü tarafından kontrol ediliyor.

Zihinsel değişimin en önemli kaynağı beden olabilir mi?

Zihnimiz, duygu dünyamız ve davranışlarımızdaki bu kendini tekrarlayan örüntü, bedenimizin ve biyolojimizin de aynı kalmasına zemin hazırlıyor. Yeni şeyler düşünmedikçe, yeni durumlar deneyimlemedikçe ve farklı hisleri duyumsamadıkça beynimizde yeni bağlantılar oluşmuyor, yeni kimyasal reaksiyonlar gerçekleşmiyor, hormon salınımımız değişime uğramıyor ve dolayısıyla genlerimiz herhangi bir değişim geçirmiyor. Joe Dispenza, düşünce yapımızın, davranışlarımızın ve hissettiklerimizin kişiliğimizi oluşturduğunu söylüyor. Bu nedenle de kişiliğimizin aslında bireysel gerçekliğimizden ve zihniyetimizden oluştuğunun altını çiziyor.

Hebb’s yasası

Sinirbilim alanındaki Hebb’s yasasına göre aynı anda aktive olan nöronlar (sinir hücreleri) birbiriyle bağlantı kurma eğilimi gösteriyor. Bu yasaya göre, on yıl boyunca aynı şeyleri düşünmeye devam ettiğimizde, aynı seçimleri yaptığımızda, aynı davranışları sergilediğimizde, aynı deneyimleri yarattığımızda ve aynı duygusal tepkileri ürettiğimizde sürekli olarak aynı nöronları aktive ediyor, aynı bağlantıları kullanıyor ve bu döngüye göre şekillendirilmiş bir beyin yaratmış oluyoruz.

Otuzlu yaşların ortasına geldiğimizdeyse, beynimizde bu bağlantıların oluşturduğu eşsiz bir yazılım olan kişiliğimizi ve kimliğimizi üretmiş oluyoruz. 30-35 yıllık bir zaman diliminde yavaş yavaş şekillenerek oluşan bu eşsiz yazılım, hepimizin 30’lu yaşlarının ortasında ezberlenmiş ve otomatikleşmiş olan davranışlarla, duygusal tepkilerle, alışkanlıklarla, tutumlarla ve inançlarla hareket eden bir bilgisayar yazılımı gibi hareket etmeye başladığımızı gösteriyor. İnsanın, zihninin bilinç düzeyinde kullanabildiği %5’lik bölümüyle değişmeye karar verdiğinde, bilinç dışında oluşmuş tüm bu otomatik düşüncelerin, davranışların ve duyguların yer aldığı %95’lik kısımla nasıl baş edebileceğini çok iyi anlaması gerekiyor. Kişi, zihinsel değişimle ilgili ne kadar pozitif bir tutuma, cesarete ya da inanca sahip olursa olsun, bedeni (beyni) geçmiş deneyimlere göre şekillenmiş olduğu için gerçekleştirmek istediği değişimleri bilinç düzeyinde çalışarak gerçekleştirmesi mümkün olamayabiliyor. Bu perspektiften, Joe Dispenza, ‘Eğer birey geleceğini şekillendirmek ve değişmek için bilinç düzeyinde karar alamıyorsa, bir şekilde geçmiş hatıralarına takılı kalmıştır ve bu kişinin geçmişine bakarak gelecekteki yaşamının nasıl olacağını tahmin edebilmek oldukça kolaydır.’ diyor.

Geleceğimiz, geçmişimiz tarafından belirleniyor olabilir mi?

Sabah ilk uyandığınız, gözlerinizi ilk açtığınız anı düşünün. Aslında her yeni güne, saniyelerle ölçülebilecek kadar kısa bir süreliğine de olsa, bomboş bir zihinle, hiçbir şey düşünmeden ve hiçbir şey hissetmeyerek başlangıç yapıyoruz. Beynimiz, geçmişi ya da geleceği düşündüğümüzde çalışmaya başlıyor. Çevremizdeki insanları, yaşadığımız durumları, hissettiklerimizi, bazı anları, bazı nesneleri ve yerleri hatırladıkça düşünmeye başlıyoruz. Hayatımızdaki problemleri düşünmeye başladığımız ilk andan itibaren, teknik olarak geçmişte düşünmeye başlıyoruz çünkü düşündüğümüz şeylerin neredeyse tamamı aslında geçmiş anılarımızdan oluşuyor. Düşündüğümüz her bir durum ya da problem, kendisiyle özdeşleştirilmiş duyguyu da beraberinde getiriyor. Sonuç olarak duygularımız aslında geçmiş deneyimlerimizin bir kaydı olarak karşımıza çıkıp tekrar deneyimleniyorlar ve yukarıdaki duygu, düşünce, davranış, tutum ve inanç döngüsü kendini tekrarlamaya başlıyor. Dolayısıyla geleceğimiz, aslında geçmişimiz tarafından şekillendiriliyor.

Pek çoğumuz, bu düşünce ve duygu örüntüsüne kendimizi o kadar fazla kaptırıyoruz ki, içinde bulunduğumuz anı neredeyse hiç yaşamadan, geçmiş düşüncelerimizle ve bu düşüncelerin yarattığı duygularla yaşamımızı sürdürüyoruz. Peki, zihnimizin devamlı olarak geçmişte gezinmek istemesinin temelinde ne var?

Duygu hafızamız geçmişimizi, bugünümüzü ve geleceğimizi nasıl şekillendiriyor?

Duygularımız ve duyumsamalarımız geçmiş deneyimlerimizin ürünleriyse ve duygusal olarak ne hissettiğimizi iyi hatırladığımızda beraberindeki düşünceleri de kolayca geri çağırabiliyorsak; yaşamımız boyunca karşılaştığımız zorlayıcı olaylar karşısında deneyimlediğimiz duygular ne kadar güçlüyse, bu duygunun eşlik ettiği düşüncelerin de zihnimizde o kadar fazla yer edindiğini söyleyebiliriz. Zihnimizi meşgul eden bu deneyime neyin sebep olduğuna odaklanmaya çalıştığımızda, beynimiz o durumdan çeşitli sahneleri dondurarak zihnimizde kayıt altına alır. Geçmiş deneyimlerimizi hatırladığımızda, bu görüntüleri zihnimizde canlandırır ve bu deneyime eşlik eden duyguları kimyasal reaksiyonlar aracılığıyla yeniden deneyimleriz. Sonuç olarak düşüncelerimiz ve o düşüncelere eşlik eden duygularımız, o anki modumuzu oluşturur. Bu nedenle sürekli olarak depresif bir modda olduğunu fark ettiğiniz birine ‘Sen neden böylesin?’ diye sorduğunuzda ’30 yıl önce kaza geçirdiğim için.’ cevabını almanız hiç de şaşırtıcı olmayacaktır.

Hafızayla ilgili yapılan yeni bir araştırma, geçmişimizle ilgili hatırladığımız şeylerin %50’sinin gerçekten olanı yansıtmadığını ortaya koydu. Hafızamızın hiç olmayan şeyleri sanki yaşmışız gibi bize gösteren bu ilginç yaratıcılığının altında, beynimizin on yıllar içinde değişim geçiriyor olması ve bundan 20 ya da 30 yıl önceki beynimizin şu anki beynimizle aynı olmadığı gerçeği yatıyor. Peki bu ne anlama geliyor?

İnsan beyni, deneyimin yaşandığı anda ortaya çıkmış olan duyguları ileride de aynı yoğunlukta deneyimlemek için, hatırlanan sahneleri manipüle etmeye çalışıyor. Bu nedenle de çoğumuz geçmişteki olaylara takılı kaldığımızda, o anki duygusal tepkilerimizi şimdiki ana taşıyıp, hayatımızda her şey yolunda gidiyor olsa bile ne kadar kötü bir hayat yaşadığımıza dair kendimizi kolaylıkla ikna edebiliyoruz. Beynimiz ve bedenimiz nörolojik ve kimyasal olarak geçmişe koşullu yaşamayı zamanla normalleştiriyor ve yaşamımızın geri kalan onlarca yılını olumsuz duygular deneyimleyerek devam ettirebiliyoruz. Bedenimiz, geçmişte deneyimlediğimiz olumsuz duygulara koşullu olarak varlığını sürdürmeyi alışkanlık haline getirdiğinde, teknik olarak şu anda değil, geçmişte yaşamaya devam ediyoruz; geleceğimiz ve içinde bulunduğumuz an bu yolla teknik olarak geçmişimiz haline geliyor.

Bedeni araç olarak kullanarak zihinsel değişim yaratabilmek

Tüm durumları objektif olarak değerlendiren ve biyolojik olarak son derece tarafsız olan bedenimiz, bir duygunun gerçekten deneyimlenen bir durum karşısında mı yüksa düşünce yoluyla mı deneyimlendiğini ayırt edemez. Bu nedenle düşünceleriniz geçmişte kaldığında, duygularınız, dolayısıyla bedeniniz de geçmişinize sıkışıp kalır. Bu nedenle Joe Dispenza’ya göre değişimin en önemli araçlarından biri, bedeninizi nasıl yönetebileceğinizi çok iyi analiz edebilmenizde ve bedeninizin geçmiş deneyimlerinize nasıl koşullandığını anlamanızda saklı.

Çevreyi araç olarak kullanarak zihinsel değişim yaratabilmek

Joe Dispenza, alışkanlığı aynı davranışları, duyguları ve düşünceleri üst üste yeniden deneyimlemek olarak tanımlıyor. Beden, alışkanlıkları kaydetme konusunda bilinç düzeyindeki zihnimizden çok daha iyi çalışıyor. Kişi, aynı davranışları yıllarca üst üste tekrar ettiğinde, beden artık otomatik pilotta çalışmaya ve zihinsel süreçleri devreden yavaş yavaş çıkarmaya başlıyor. Dolayısıyla, alışkanlıklarımızı ve rutinimizi kapsayan davranışlarımız konusunda özgür irademizle değil, zihnimizde o davranışlar için üretilmiş bir programla hareket etmeye başlıyoruz.  Dolayısıyla nasıl hissettiğimizi ve düşündüğümüzü biz değil, çevresel koşullar belirliyor. Otomatik pilota bağlı şekilde yaşamayı öğrendiğimizde, yani çevresel koşulların davranış, düşünce ve duygularımızı etkilemelerine izin verdiğimizde doğal olarak kendimizi kurban psikolojisine sokuyor, her şeyin sorumluluğunu çevremize yüklemeye başlıyor ve kendimizi çaresiz hissediyoruz. Bu nedenle zihinsel bir değişim için, en az bedenimiz kadar farkında olmamız ve değiştirmemiz gereken bir başka şey de çevresel koşullarımız. Etrafımızı çevreleyen insanlar, eşyalar ya da yerler sürekli aynı olduğu sürece her biriyle hali hazırda eşleştirmiş olduğumuz duygulardan daha farklılarını deneyimlememiz imkansız hale gelecektir.

Zamanı araç olarak kullanarak zihinsel değişim yaratabilmek

Zihnimizde kolaylıkla hatırlayabildiğimiz yakın geçmişimiz ya da neler olabileceğine dair kolaylıkla tahmin yürütebileceğimiz yakın geleceğimiz bizim için ‘tanıdık’tır. Dispenza’ya göre zihinsel değişimin gerçekleşebilmesi için gelecek tahminlerini ve geçmişle ilgili koşullanmaları yöneten zihinsel yazılımlarımızın ötesine geçerek şimdiki zamanda var olabilmeyi öğrenmek gerekiyor.

Değişimin en zor kısmı tahmin edebileceğiniz üzere ilk adımı atabilmek ve aksiyona geçmek. İlk adımı atmanın yanı sıra, konfor alanınızdan çıkacak olmanın vereceği huzursuzluğa, yaratabileceği olası olumsuz duygulara ve belirsizliğe hazırlıklı olabilmek de son derece önemli. Değişim sürecinde size direnç gösterecek tek şey, değiştirmeye çalıştığınız zihniniz ve bağlantıda olduğu bedeniniz olacak. ‘Asla değişemeyeceğim.’ , ‘Yarın başlarım.’, ‘Bu özelliklerim genetik ve hiç değişemeyecek.’, ‘Yaşadıklarım benim suçum değil.’ gibi yüzlerce olumusuz düşünce ve kötü hisle baş etmeniz gerekecek. Düşüncelerinizle başa çıkmakta zolandığınız anlarda Dispenza kendinize ‘bu düşünceye sahip olmam o düşüncenin doğru olduğu anlamını taşımıyor’ hatırlatmasını yapmanızın, değişim sürecinde kilit rol oynadığını söylüyor.

Sinir bilim alanında yapılan bir araştırma, gözlerimizi kapadığımızda ve kendimizi bir aktiviteyi yapıyor gibi hayal ettiğimizde beyin bu aktiviteyi gerçekten yapıp yapmadığımızı fark edemiyor ve gerçekten o aktiviteyi gerçekleştiriyormuşsunuzcasına aynı bağlantıları, aynı kimyasalları, aynı şemaları oluşturmaya devam ediyor. Bu nedenle, Dispenza sadece düşüncelerimizin gücüyle geleceğinizi şekillendirebileceğimizi, bu ileriye dönük düşünce sürecini üst üste sürekli tekrarladığımızda, yeni bağlantılar oluşturmaya ve zihinsel yazılımımızı şekillendirmeye devam ettiğimizde kolaylıkla istediğimiz şekilde bir yazılım ortaya çıkarabileceğimizi söylüyor. Ne dersiniz? Sağlıklı ve güçlü olduğumuzu düşünerek hastalıklardan kurtulmak, yardımsever bir insana dönüştüğümüzü hayal ederek yardımsever olmak ya da başarılı olacağımızı hayalimizde canlandırarak başarılar elde etmek sizce de mümkün olabilir mi?

İlginizi çekebilir: Değişim nasıl gerçekleşir: Kendinize sorabileceğiniz 5 soru

 

Kaynak: Rewire, Gaia Originals – Joe Dispenza

Uplifers: Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!

Kıyafetlerinize özen gösteren teknoloji: Siemens iQ500 ile tanışın

Evde zamanımızın büyük bir kısmı, farkında olmasak da rutin işlere gidiyor. Pek çoğumuz için bu rutinde en çok vakit alan işlerden biri de şüphesiz ki çamaşır yıkamak ve kurutmak. Çamaşırlar için uygun programı seçmek, deterjanı ayarlamak, ıslak çamaşırların kurumasını beklemek ve ütü… Tüm bunlar bazen günün temposu içinde küçük ama rutinde bir yük haline dönüşebiliyor. Hayatı kolaylaştıracak birçok yenilik ise Siemens’ten geliyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makineleri ile rutininiz artık hiç olmadığı kadar kolay ve pratik. Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makinesinde çamaşırlarınızı sizden önce düşünen, her adımı sizin yerinize planlayan bir teknoloji var. Size ise bu teknolojinin keyfini çıkarmak kalıyor. 



intelligentDry: “Ben ne yapacağımı bilirim” diyen çamaşır ve kurutma ikilisi 

Pamuk tişörtler, hassas bluzlar, okuldan gelen kalın eşofmanlar… Normalde hepsi için ayrı ayrı düşünüp doğru programı aramanız gerekir. Ama artık değil. Gün içinde onlarca şeyle uğraşırken bir de çamaşırın “fazla mı kurudu, az mı kurudu, ya buruşursa?” stresi yaşamıyorsunuz. Çünkü makineler zaten kendi arasında konuşup sizin yerinize karar veriyor.  

Çamaşır ve kurutma makineniz sadece yan yana duran iki cihaz değil; birbirini anlayan, sizin yerinize düşünen bir ikili. Siemens iQ500’ün intelligentDry teknolojisi sayesinde “Acaba doğru programı seçtim mi?” stresi tamamen bitiyor. Yıkama bittiği anda çamaşır makineniz tüm detayları (kumaş türü, yük miktarı, ıslaklık seviyesi, hatta ısı toleransını) tek tek kurutma makinesine iletiyor. Kurutma makinesi de tüm bu bilgileri alıp kıyafetlerin için en doğru programı otomatik olarak seçiyor ve başlatıyor. 

Evinizde görünmez bir iş ortağı varmış gibi… Sessiz, hızlı ve tamamen sizin konforunuz için çalışan. Tek yapmanız gereken çamaşırları makineye atmak; gerisini teknolojinin kendisine bırakmak ve keyfini çıkarmak. 

Mini Yük Özelliği: “Şunu bir hızlı aradan çıkarayım” dediğiniz anlar için 

Spor sonrası sepette sırasını bekleyen bir tişört, “yarın tekrar giyeceğim” diye bir kenara ayırdığınız gömlek ya da akşam dışarı çıkmadan önce anında yıkanması gereken bir bluz. Makineyi tam dolduracak kadar birikmesini beklemek istemezsiniz; ama tek parça kıyafet için makinenizi çalıştırmak istemezsiniz. Siemens iQ500 çamaşır makinesinin mini yük özelliği tam da bu anlar için tasarlandı. Yarım kiloya kadar olan birkaç parça çamaşırı, kısa sürede ve düşük enerji tüketimiyle yıkayabilirsiniz. 

Günlük hayatın koşturmacasında en güzeli de şu: Siemens Home Connect uygulaması üzerinden bir dokunuşla mini yük programını açıyor, çamaşırlarınızı dakikalar içinde temiz ve mis gibi alıyorsunuz. Pratik, hızlı ve o küçük yükleri büyük bir mesele olmaktan çıkaracak kadar akıllı. Siz temponuza devam edin; o, çamaşırlarınız için detayları halletsin.  

20’den fazla yıkama ve 15’den fazla kurutma programı ile gardırobunuzdaki her kıyafete ayrı bir seçenek 

Her kumaş, her kullanım, her kıyafetin ayrı bir dili vardır. Siemens çamaşır ve kurutma makinesi işte bu yüzden onlarca akıllı programla kıyafetlerinizin ömrünü uzatıyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma Makineniz, tüm ihtiyaçları bilir ve sizin için en uygun seçeneği sunar. Siemens Home Connect uygulaması sayesinde tüm programlara tek dokunuşla erişebilir, hatta yeni çıkan programları indirerek makinenizi kişiselleştirebilirsiniz. Böylece makineniz yıllar geçse bile zamana ayak uydurmaya devam eder.  

Program Asistanı: “Sen söyle, ben ayarlarım” diyen yardımcı 

“Hangi program daha doğru? Çamaşır az mı çok mu? Bir kere giydim ama uzun programa atsam mı?” diye düşünmenize gerek kalmadan Program Asistanı tüm bunları size en doğru programında çalıştırır. Kumaş türünü, çamaşırın ağırlığını, kirlilik seviyesini analiz eder ve size en uygun yıkama-kurutma programını önerir. Bu sayede yalnızca doğru programı bulmakla kalmaz; suyu, enerjiyi ve zamanı en verimli şekilde kullanır. Siz de makinelerin işini yapmasına izin verip, geri kalan zamanınızı kendinize ya da sevdiklerinize ayırabilirsiniz. 

SmartFinish: Ütüye ayırdığınız süre artık size kaldı 

Kim ister çamaşırların başında ütüyle saatlerini harcamayı? SmartFinish teknolojisi buharın gücünü kullanarak kırışıklıkları daha makineden çıkmadan %50’ye kadar azaltıyor. Sonuç? Daha az ütü, daha çok kendinize ayırdığınız zaman. Teknolojinin keyfini çıkarmak için Siemens Home Connect uygulamasıyla SmartFinish’i açmanız yeterli. Ütü masası açmadan, güç harcamadan, zaman kaybetmeden kıyafetleriniz giyime hazır hale gelir. Bir toplantı öncesi, spontane bir plan öncesi ya da sadece rahatlık istediğiniz bir anda SmartFinish teknolojisi sizin için çalışır.  

Program İndirme: Makineniz hep güncel, hep “yenilikte” 

Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makinesi, güncel yeni programları kolayca indirip tek dokunuşla kullanabilirsiniz. İhtiyaç değiştikçe çamaşır makineniz de sizinle birlikte kendini güncelliyor. Siemens’in en sevilen yanlarından biri, cihazların statik kalmaması. Yani bugün aldığınız çamaşır makinesi birkaç yıl sonra bile yeni özellikler kazanabiliyor. 



Siemens Home Connect üzerinden cihaza özel yeni yıkama ve kurutma programları indirebiliyorsunuz. Mevsimsel ihtiyaçlar, moda olan yeni kumaş türleri, spor kıyafetlerin gelişmesi… Ne değişirse değişsin, makineniz hep güncel kalıyor. 

Tıpkı telefonunuza uygulama güncellemesi indirir gibi çamaşır ve kurutma makineniz de güncellemelerle değişen yaşam tarzınıza ayak uyduruyor. 

Akıllı deterjan yönetimi: i-Dos ile her yıkamada doğru ölçü 

Makineyi tamamen doldurunca veya tek parça kıyafeti makineye attığınızda ne kadar deterjan koyacağınızı bilemiyor olabilirsiniz. İşte tam bu noktada i-Dos Deterjan Tarama teknolojisi devreye giriyor. Siemens Home Connect üzerinden şişelerin barkodunu okutup su sertliği ve deterjan yoğunluğunu makineye iletiyor, i-Dos ise her yıkamada doğru miktarı otomatik olarak ayarlıyor. Üstelik Siemens Home Connect uygulaması, deterjan seviyesini takip ederek deterjanınız tükenmeden önce size haber veriyor. Tek yapmanız gereken uygulamayı telefonunuza yüklemek ve çamaşır makinenizi uygulamaya bağlamak. 

stainRemoval teknolojisi: Zorlu lekelerle inatlaşmayı unutun 

Çay, yağ, makyaj, çikolata lekeleri… Gün içinde fark etmeden üzerinize bulaşan lekeler artık kâbus olmaktan çıkıyor. Siemens iQ500 çamaşır makinesi ile stainRemoval teknolojisi devreye giriyor. Tek bir dokunuşla çay, yağ, kozmetik veya günlük hayatta karşılaştığınız diğer zor lekeler için özel programları aktif edebilirsiniz. 

Siemens Home Connect uygulaması sayesinde daha fazla leke türünü ve bunlar için geliştirilmiş özel programları keşfetmek de mümkün. Yani sadece “lekeyi çıkar” demekle kalmıyor, sizin için en doğru yıkama programını da otomatik olarak öneriyor. Böylece hem lekelerle uğraşmak zorunda kalmıyor hem de giysilerinizin ömrünü koruyorsunuz. 

Artık çocuğunuza yemek yedirirken dökülen yemek lekeleri, kahve kazaları ya da mutfakta sıçrayan yağ lekeleri sizi endişelendirmiyor. stainRemoval, günlük hayatın getirdiği küçük sürprizlere karşı en güvenilir yardımcınız oluyor. 

Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makineleri, artık sadece kıyafetlerinizi temizleyen makineler değil; size zaman, konfor ve güven veren akıllı iş ortaklarınızdır. Ütüye harcadığınız vakti kendinize ayırın, lekelerle uğraşmayı unutun ve teknolojinin yaşam alanınıza uyumunun keyfini yaşayın.

*Bu yazı Siemens’in katkılarıyla hazırlanmıştır. 





İlgili Makale