X

İsveçlilerin lagom felsefesiyle tanıştınız mı: Lagom felsefesiyle yaşam için 6 öneri

Geçtiğimiz hafta İsveç’teydim ve oradan buraya cebimde bir kelimeyle geldim: Lagom. “Lagom” kelimesi İsveç’in temel taşı diyebilirim; anlamı “ne çok az, ne çok fazla”, “olması gerektiği kadar”. Bugünlerde hepimizin sıkça rast geldiği ve kulağımıza çalınan sadelik akımı buralara gelmeden İskandinav sahillerini vuralı çok seneler olmuş. Lagom’u, dengeli bir yaşam sürme felsefesi olarak da tanımlayabiliriz: Kendini sevdiğin şeylerden mahrum bırakmadan ihtiyacından fazlasını tüketme. Instagram’ımda 10 günlük yeni bir #denizlechallenge başlattım, bu seferki challenge’ım “lagom” felsefesi üzerine olacak.

Aslında biz de Türkçe’de de “azı karar” deriz, ama böyle söylememize rağmen içini pek dolduramayız. Evlerimiz kullanmadığımız eşyalarla dolu, kıtlık çıkacakmışçasına her şeyi yedekliyoruz, yapılacaklar listemiz bile o kadar dolu ki ne kendimize, ne de sevdiklerimize istediğimiz kadar zaman ayırabiliyoruz. Peki, lagom felsefesi neler içeriyor?

Yapılacaklar listenizi gerçekçi hazırlayın

Lagom, “ne az, ne çok” anlamına geliyor, o yüzden yapılacaklar listenizi bu felsefeyle gözden geçirin. Yapabileceğinizden daha fazlasını listenize ekleyerek, sürekli listeden yapamadıklarınızı düşünerek kendinizi suçlayıp, üzerinizde baskı yaratmayın. 

Mola verin

İsveççede herhalde ilk tanıştığım kelime “fika” idi. Fika, kahve molası olarak adlandırılabilir. Günün her saatinde yapılabilir. Fika yapmak o kadar yaygın bir durum ki, işyerlerinde bile belirlenmiş fika saatleri mevcut. Bu konuda yapılan bir araştırmada (1) iş yerinde verilen sabah molalarından sonra çalışanların daha enerjik, konsantre ve daha motive olmuş hissedebildiklerini ve baş ağrısı ve bel ağrıları gibi rahatsızlıkları yaşama olasılıklarının daha düşük olduğu ortaya çıktı.

Bunun için çalışırken pomodoro tekniğini kullanabilirsiniz. Bu çalışma tekniği, Francesco Cirillo tarafından bulunmuş. Neden ismi Pomodoro? Pomodoro İtalyanca domates anlamına geliyor, bu yöntemde süre tutarak çalışıldığı için mutfak zamanlayıcılarının domates olan şekline atıfta bulunuyor. Özellikle dikkatiniz sürekli dağılıyorsa ve mola vermeyi unutuyorsanız bu yöntemi deneyebilirsiniz. Bu yöntemi evinizi toplarken de kullanabilirsiniz, rapor hazırlarken de. Pomodoro yöntemi nasıl işliyor? 

  • İlk önce sadece yapmak istediğiniz görevi belirliyorsunuz.
  • Dikkat dağıtıcıları ortadan kaldırarak sadece o görev için 25 dakika çalışıyorsunuz.
  • Sonra 5 dakika mola veriyorsunuz.
  • Bu şekilde 4 set çalıştıktan sonra 15-30 dakikalık daha uzun bir mola verebilirsiniz. 

Bu sayede, dikkat dağıtıcılar olmadan daha verimli bir şekilde çalışıyorsunuz. Pomodoro tekniğinin kilit noktası, 25 dakikalık bölümlerde sadece çalışmak, molalarda ise gerçekten mola vermek. 25 dakika boyunca telefonunuz dahil hiçbir şeyle ilgilenmemeniz ve seansı bölmemeniz gerekiyor.

Ayrıca bu yöntem sayesinde işlerinizin alacağı zamanı tahmin etmedeki yeteneklerinizi ölçebilirsiniz. Bu konuda gerçekçi misiniz, yoksa size gerekli zamandan daha az bir zaman harcayacağınızı mı sanıyorsunuz? Bu yöntemi kullandıkça, zaman yönetiminde gitgide geliştiğinizi görebilirsiniz. 

Kapsül bir gardırop oluşturun 

Geçenlerde okuduğum Türkiye İsraf Raporu’nda ilginç bir bilgiye denk geldim. Araştırmada, *özellikle giyim kategorisinde ihtiyaç dışı tüketimin çok yüksek olduğu belirlenmiş; her 10 kişiden 6’sının ihtiyacı dışında ürün satın aldığı ve dolabında çok az giyilen giysiler olduğu ortaya çıkmış. Lagom felsefesine göre, kıyafetlerinizde sadeleşin ve minimalist ve pratik bir kapsül gardırop oluşturun. Böylece her gün yaşadığınız “Ne giyeceğim?” stresiniz azalacak. Uzun süredir kullanmadığınız ama ayrılamadığınız bir eşya için kendinize şu soruları sorabilirsiniz:

  • Bana neşe veriyor mu?
  • Bunu ne kadar sık kullanıyorum?
  • En son ne zaman kullandım?
  • Bir daha ne zaman kullanırım?
  • Benim için ne kadar gerekli?
  • İhtiyacım olduğunda, kolayca yeniden bir yerden bulabilir miyim? Bir arkadaşımdan ödünç alabilir miyim?

Dinlemeyi öğrenin

İsveç’e gidip gelmeye başladığımdan beri bana en çok sorulan soru “İsveçliler çok soğuk ama değil mi?” Bundan 5-6 sene önce ilk defa gittiğimde ben de hava ile orantılı olarak öyle olduklarını düşünüyordum ancak orada zaman geçirmeye devam ettikçe, benim de bakış açım değişti, ben de zamanla değiştim. Fark ettiğim en önemli fark, dinlemeyi önemsemeleri ve bizdeki gibi birbirlerinin lafını olur olmaz kesmemeleri. Birileriyle aynı masada oturup sohbet ettiğimde, gerçekten benimle ilgilenip neler yaptığım ve yaşamımla ilgili derin sorular sorup cevaplarını büyük bir dikkatle dinliyorlar. Kuzeye gidip geldikçe bizlerin samimi ve sıcak görünmemize rağmen, bazen sohbetlerimizde tek ilgilendiğimizin kendimiz olduğunu ve tek derdimizin kendimizi anlatmak olduğunu fark ettim. Böylece sohbetlerde, en çok yer kaplayan ve en geveze kişiye değil, herkese daha eşit pay düşüyor.

Sevdiğiniz kişilerle birlikte kaliteli vakit geçirmeye çalışın

Kime “Nasılsın?” diye sorsam, çoğumuz “Ne yapalım? Koşturuyoruz” diye cevap veriyoruz, ama koştururken ruhumuz geride kalıyor ve onunla ilgilenemiyoruz. Kendimizle ilgilenmediğimiz gibi sevdiklerimizle de istediğimiz kadar zaman geçiremiyoruz. İsveç’te zaman geçirdikçe, bir arkadaşıma misafirliğe gittikçe dikkatimi çeken en büyük fark, genelde yemeğin hazır olmaması ve beraber mutfakta zaman geçirerek yavaş yavaş sohbet esnasında hazırlanması. İlk başta, özellikle yemeğe çok aç gittiysem, anlamakta zorlansam da bu durumdan çok keyif almaya başladım. Genelde arkadaşlarımız geldiğinde o kadar her şey yerli yerinde olsun, çeşit çeşit yiyecek olsun, sofra kurulu olsun, olsun da olsun diye listemiz o kadar uzuyor ki, arkadaşlarımız bize geldiğinde zaten bitap düşmüş oluyoruz. Ama maksat beraber olmak, sohbet etmekse, mutfakta hep beraber bir şeyler yaparken başlayan sohbetin sonradan yemek masasında devam etmesinde ne sakınca olabilir ki?

Sürdürebilir bir anlayışla hareket edin

Gıda atıklarınızı azaltın, daha tasarruflu enerji kullanımı için evinizde ne gibi değişiklikler yapabilirsiniz, bunu düşünün. Sizce, İstanbul’da kişi başına günde ortalama kaç kilo çöp çıkıyor?

1,3 kg x 4 kişilik bir aile = Günde 5,2 kg çöp üretimi demek. (3)

İsveç markası Ikea’nın, daha sürdürülebilir ve daha çevre dostu bir şekilde nasıl yaşayacağını göstermek için Live Lagom adlı bir projesi dahi var. Bu konuda neler yapabilirsiniz?

  • Yemeklerinizi planlamak
  • Yiyecekleri doğru şekilde saklamak
  • Su ısıtıcısında doğru miktarda suyu kaynatmak
  • Işıkları söndürmek
  • Bir hafta boyunca kendinizi ve ailenizi gözlemleyerek hangi çöpleri azaltabileceğinizi düşünmek
  • Matara ve mug kullanmak
  • Paketli sebze ve meyvelerden almamak için semt pazarlarından alışveriş yapmak
  • Şarj edilebilir pil almak
  • Uzun ömürlü lambalardan edinmek
  • Maydanoz gibi kolay ekilen bitkilerden evinin bir köşesi ya da balkonunda ufak bir bahçe yapmak
  • Streç film yerine balmumundan yapılan ambalaj kağıtları kullanmak
  • Bulaşık makinesi tam dolduğunda çalıştırmak
  • Temiz içerikli bulaşık ve çamaşır deterjanı, sabun, şampuan gibi kozmetik ürünleri yapmak

Lagom gerçekten İsveç’te bu kadar önemli mi? Cevabı evet. Geçen yaz İsveç’e bir başka seyahatimde bana yaptığımız bir programla ilgili bir soru sormuşlardı, ben de “ne çok fazla, ne de çok az” diye cevap vermiştim, bir anda herkes “O, tamam sen İsveçli oldun artık” dedi. Eğer katılmak isterseniz, bu ayki #denizlechallenge için de lagom temalı önerilerimle geldim. Story’imden her gün günün challenge’ını ve onunla ilgili tüyolarımı vereceğim. Güncel paylaşımlarım ve yeni günlük bilgiler için Instagram hesabıma  bakabilirsiniz.

Referanslar:
Give Me a Better Break: Choosing Workday Break Activities to Maximize Resource Recovery, Journal of Applied Psychology 2015(2):16859-16859 · August 2015, Emily Hunter, Cindy Wu
2018 Türkıye İsraf Raporu, Gümrük ve Ticaret Bakanlığı
Belediye Aile İstatistikleri, 2016, Türkiye İstatistik Kurumu

İlginizi çekebilir: Takdir listesi zamanı: Kendinizi yeterince takdir ediyor musunuz?

Deniz Alayat: Ben Deniz, Bütünsel Beslenme ve Sağlıklı Yaşam Koçu’yum. 2016 yılının sonuna doğru bir anda kendimi çok halsiz hissetmeye başladım. Bir hafta önce günde 30 bin adım yürürken, o kadın gitti, sanki 50 yıldır günde 3 paket sigara içiyormuşum gibi nefessiz kalmaya, kısacık mesafeleri dahi yürüyemeye başladım. Bedenimde böylesine ani bir değişiklik olunca sebebini araştırmaya başladım ve kanser olduğumu öğrendim. Bedenim defalarca bana stresimi azaltmam, durmam, sakinleşmem, kendime şefkatli davranmam gerektiğiyle ilgili sinyaller göstermişti ama ucundan kıyısından üstüme alınmamıştım. Sonunda, lösemiyle büyük bir uyanış yaşadım. Bedenimi tanımam, onun en yakın arkadaşı, kardeşi olmam gerektiğini anladım. Yaşadığım bu tecrübe, bende sağlıkla ilgili daha fazla bilgi edinme isteğini uyandırdı. İlik naklim sonrasında, tedavi görürken, merkezi New York'ta bulunan Institute for Integrative Nutrition okuluna başvurdum ve oradan mezun oldum. 2018’de Miami’de IIN Summit’ine katılarak Deepak Chopra gibi alanında başarılı isimlerden eğitim aldım. Ruh-zihin-beden ilişkisi ve sağlıklı yaşam alanında çalışıyorum. Duygularımız, düşüncelerimiz, bizi oluşturan inançlarımız, duygusal esnekliğimiz, strese karşı bedenimizin verdiği cevaplar ve sağlıklı bedene yolculukta beslenme alışkanlıklarımız keyifle çalıştığım alanlar. Mail adresim: deniz@denizalayat.com

Sıra dışı bir gelecek: Otomobil dünyasında bizi neler bekliyor?

Teknolojinin, yapay zekanın ve çevre bilincinin hızla geliştiği günümüzde otomotiv dünyası da bu gelişmelerden geri kalmıyor ve inovasyonlarla ve merakla dolu bir sektöre dönüşüyor. Son yıllarda elektrikli araçlar, otonom sürüş özellikleri, akıllı yol çözümleri gibi konularla pek çok gelişime imza atan otomobil dünyasında gelecekte bizi daha nelerin beklediği büyük bir merak konusu. Hepsi çok heyecan verici olsa da en çok merak edilen sorulardan ve benim de heyecanla beklediğim gelişmelerden biri; uçan arabaların hayatımıza girip girmeyeceği 🙂 Uçan arabalar yakın zamanda hayatımıza dahil olur mu bunu bilmiyorum ama otomotiv endüstrisinin geleceği hakkında kendi perspektifimden ele alacağım pek çok konu var. Gelin, benim de bir parçası olduğum bu sıra dışı gelecekte bizi neler bekliyor olabilir birlikte bakalım.



Elektrikli otomobillerin hızlı yükselişi

Geçtiğimiz yıllarda pek çok otomobil markası, yakın gelecekte elektrikli araç üretimine ağırlık vereceğini açıklamıştı, hatta dünya çapında tamamen elektrikli araç üretimine geçmeyi planladığını belirten markalar da var. Elektrikli araçların hayatımıza dahil olması çok yeni bir gelişme olmasa da yaygınlaşması ve popülerliğinin artması son zamanlarda daha bir artış gösterdi. Gelecekte de elektrikli araçların üretiminin ve kullanıcısının artması sektörünün en beklenen gelişmeleri arasında.

Bildiğiniz gibi ben de elektrikli otomobil tutkunlarından biriyim ve sık sık sizlerle Instagram hesabımdan %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E ile olan maceralarımı paylaşıyorum 🙂 Konumuza dönecek olursak; fosil yakıt tüketimini azaltmak ve karbon emisyonlarını düşürmek için ülkelerin elektrikli araç kullanımına yönelik teşviklerini artırması da beklenenler arasında. Ayrıca, batarya teknolojisinde yeni ilerlemeler, elektrikli araçların menzillerinin artırılması, şarj altyapılarının geliştirilmesi de yine yakın gelecekte bizimle olacağa benziyor.

Sürdürülebilir ve çevre dostu çözümler

Elektrikli araçların yükselişi, otomobil dünyasının geleceğinde beklenen tek çevreci haber değil. Doğa dostu yaklaşımlar ve sürdürülebilir çözümlerle dolu yenilikler de ufukta. Pek çok sektörün son yıllarda önemli bir gündem maddesi haline gelmiş olan çevre bilinci, otomotiv dünyası için de önemli bir konu. Geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilen iç dizayn ekipmanları, doğa dostu kumaşların kullanımı, üretim aşamasında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, daha az karbon salımı yapan motor teknolojileri ve daha nice gelişme, otomotiv dünyasının beklenenleri arasında.

Sektörde yeşil devrim adını verebileceğimiz daha pek çok gelişmenin damga vurması da olası. Araçların iç tasarımdan üretim süreçlerine kadar geniş bir yelpazede sürdürülebilir çözümler, otomobillerin gelecekteki dünyasını ve tabii ki dünyamızı taçlandıracak gibi. Bir çevreci olarak hızla yaygınlaşmasını görmek istediğim gelişmelerden birisi kesinlikle sürdürülebilir çözümler.

Otonom sürüş özelliklerinde ilerlemeler

Ve tabii ki otonom sürüş özelliklerinden bahsetmemek olmaz. Beni belki de en çok heyecanlandıran konulardan bir diğeri. Hani şu sürücüsüz giden otomobiller var ya, işte tam da onlardan bahsediyorum. Yakın bir gelecekte belki de araçların şoför koltukları hep boş kalacak. Olamaz mı? Bu, çok gerçekçi bir senaryo olmasa da şu an için benzer senaryolarla sık sık karşılaşacağız gibi. Çünkü pek çok dünya devi otomobil ve teknoloji firması, otonom araçlar alanında büyük yatırımlar yapıyor. Ancak, tam otonomiye ulaşmak için biraz daha geleceği beklemek gerekecek. Çünkü birtakım zorlukları aşabilmek için yeni teknolojilerin geliştirilmesi bekleniyor.

Özellikle büyük şehirlerdeki yoğun ve karışık trafik senaryoları, yasal düzenlemeler, kişisel hakların korunması, uygun yol ve altyapı çalışmalarının tamamlanması gibi pek çok faktör var. Yine de bu konudaki çalışmaların hız kazanması ve otonom sürüşün farklı seviyelerinin piyasaya sürülmüş olması, otonom sürüş teknolojilerinin potansiyelini gösteriyor. Gelecekte tam otonom seviyeye de erişilmesi mümkün.



Otonom özelliklerin yanı sıra farklı sürüş modları da ufukta. Hatta, ben şimdiden %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E  ile bu modları deneme fırsatına sahibim 🙂 Mustang Mach-E, sürüş deneyimini kişisel isteklere göre uyarlıyor; Aktive, Whisper ve Untamed modları sayesinde motor seslerini, ortam aydınlatmasını ve hatta aracın tepki verme hızını kişiselleştirmek mümkün. 

Akıllı şehirlerin kurulması

Otonom sürüş özellikleri, farklı sürüş modları, otomobil ve yapay zeka teknolojisindeki gelişmeler, yalnızca bireysel kullanımla sınırlı kalmayacak muhtemelen. Ve önemli bir toplumsal gündem haline de gelecek. Bu da akıllı şehirler gibi bir konseptin hayatımıza girmesi anlamını taşıyabilir. Şehirlerin, otomobillerin geleceği ile ne ilgisi var ki diye düşünmeye başlamadan hemen araya gireyim. Eğer başta otonom sürüş özellikleri olmak üzere otomobiller kendi başlarına -bir sürücünün aracı sürmesine ihtiyaç kalmaksızın- yolda gidebilecekse, bu şehirlerin de birtakım düzenlemelerden geçmesi anlamını taşıyor. Yollardaki alt yapı çalışmalarının bu doğrultuda düzenlenmesi, akıllı şarj istasyonlarının kurulması ve otonom araçların kendi kendini şarja takabilmesi için uygun çevresel yapılanmaların tamamlanması gibi pek çok gelişmeyi de beraberinde getirebilir. Belki de gelecekte şehirlere akıllı taksi durakları kurulacak ve birtakım mobil uygulamalar üzerinden bağlantıya geçilebilecek.

Sosyal dünya ile bağlantı sağlayan araç özelliklerinin geliştirilmesi

Bir düşünelim; otomobiliniz size en yakın kafeyi önerse ya da zevkinize uygun bir restoranda sizin için rezervasyon yaptırsa, nasıl olur? Ya da arkadaşlarınızla buluşma ayarlasa, arabaya bindiğinizde en sevdiğiniz dizinin kaldığınız bölümünü başlatsa? Siz keyifle buluşmalarınıza hazırlanırken veya dizinizi izleyip, müziğinizi dinlerken sizi istediğiniz yere götürse? Yani adeta bir eğlence merkezine dönüşse? Tüm bunlar, yakın gelecekte hayallerimizi süslemenin ötesine geçebilir. Bağlantılı araçlar, yani kendi internet erişimi olan ve verileri başka cihazlarla da paylaşabilen araçlar, otomobil dünyasının belki de gelecekte en çok parlayan yıldızı olabilir. Yalnızca yolculuk vadetmenin ötesinde bağlantılı araçlar, adeta kişisel mobil cihazlarımıza dönüşebilir.

Çoğu macerama tanıklık ettiğiniz Ford Mustang Mach-E de adeta benim eğlence merkezim. Araç içi iletişim ve eğlence sistemi olan Ford SYNC 4A ile konuşma, ses tanıma, kablosuz akıllı telefon entegrasyonu, sezgisel 15,5″ dokunmatik ekran ve çok daha fazlasını deneyimleyebiliyorum. Halihazırda gelişmiş teknolojinin keyfini sürebiliyor olsam da gelecekte bağlantılı araçlar bizi daha pek çok özelliği ile şaşırtacak diyebilirim.

Kısacası, otomobil dünyasının sıra dışı geleceğinde bizi bekleyen yepyeni heyecanlar var. Uçan arabalar yalnızca filmlerin unutulmaz bir parçası olarak mı hafızalarımızda kalır yoksa gerçekten de hayatımıza dahil olur mu bilinmez ama kesin olan bir şey varsa o da otomobil dünyasının hiç olmadığı kadar yenilik dolu olduğu. Kim bilir belki bir gün gökyüzünde bulutların arasında sıkışıp kaldığım bir trafikteyken size yazarım 🙂 Daha fazlası için yazılarımı ve Instagram hesabımı takip etmeyi unutmayın.

İlginizi çekebilir: Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?



Lezzetli ve eşsiz tatlarla dolu bir deneyim: Macroonline’da keşif dolu bir yolculuk

Şüphesiz ki söz konusu sofralarımız olduğunda hepimiz ‘en iyisi’nin peşindeyiz. Market alışverişlerimizi yaparken de gözümüz, elimiz hep en iyisinde, en kalitelisinde. Her şeyin en iyisini aldığımızdan emin olmak istiyoruz. Ancak, böylesi bir çabanın çok fazla zaman ve enerji gerektirdiği de aşikar. Hele ki büyük şehirlerde yaşıyorsak, iş çıkış saatinde markette olmak; kalabalıklar, trafik, koşturmaca gibi dertleri de beraberinde getirebiliyor. E peki bunca yorgunluk ve zamansızlığın içerisinde mesai bitimine dakikalar kalmışken her gün zihnimizde dönen o ‘Akşam ne pişirsem’ sorularına nasıl yanıt bulacağız? Hele bir de evde hazırlamak istediğimiz tarifin malzemeleri yoksa.



Güzel haber; artık bu soru da zihnimizi kurcalamayacak, yorgun argın market sırasında beklemek zorunda da kalmayacağız. Macroonline ile yorucu market gezileri, ev konforunda keşifler yapabileceğimiz bir fırsata dönüşüyor.

Macrocenter ayrıcalıkları aynı hizmet anlayışıyla Macroonline’da

Macrocenter’ı tercih edenler bilir; Macrocenter’da alışveriş yapmak, eşsiz bir deneyimdir. Ürün çeşitliliği, yeni keşifler, taptaze lezzetler, baş döndüren kokular ve başka yerde olmayan ürünler… Macroonline da tüm bu deneyimi, bizlere online olarak sunuyor. Aynı uzmanlık, aynı lezzet ve aynı hizmet anlayışıyla tüm Macrocenter ayrıcalıkları, artık Macroonline’da. Kısacası, hayatı güzelleştirecek her şey Macroonline’da. Peki siz neredesiniz; yoksa hala kasa sırasında mı? 🙂 Gelin, Macroonline’Macroonline’Macroonline’da neler neler var biraz daha yakından bakalım… (Ne yok ki! demek serbest.)

Ev konforunda kaliteli bir alışveriş deneyimi

Hangimiz istemeyiz ki raflardaki en taze meyve-sebzeler yer alsın mutfak tezgahımızda, kendi ellerimizle seçtiğimiz.. Ama zamanımız ve enerjimiz yoksa ne yapacağız? Merak etmeyin, en iyilerden vazgeçmek zorunda değiliz. Macroonline, her şeyin en iyisini bizim için seçip evimize kadar getiriyor. İhtiyacımız olan her şey, sanki raflardan kendimiz seçiyormuşuz gibi aynı titizlik ve özenle seçilip bize ulaştırılıyor. Ev konforunda kusursuz ve kaliteli bir alışverişi deneyimi, Macroonline ile artık kapımıza geliyor.

Benzersiz tatlar, otantik lezzetler, yeni keşifler



Macroonline’da dilediğimiz ülkenin lezzetlerini bulmak mümkün. Bugün İtalyan, yarın Fransız Mutfağı, haftaya ise Japon, ne dersiniz? Macroonline dünyasında alışveriş yapmak, adeta geniş bir coğrafyada gezintiye çıkmak gibi. Uzak Doğu’nun egzotik sosları, ithal çikolatalar, artizan ürün çeşitliliği, her yerde bulunmayan lezzetli atıştırmalıklar, profesyonellere özgü ürün seçkileri, taptaze deniz ürünleri ve çok daha fazlası… Hepsi, premium hizmet kalitesi, zengin ürün çeşitliliği ve kolay erişim imkanıyla Macroonline’da. Tek yapmamız gereken bir tıkla sepete eklemek.

Şeflerin özgün tarifleriyle hazırlanan Homemade lezzetler

Dünya mutfağının yanı sıra Türkiye’nin özgün tatlarını da sunan Macroconline’da Homemade lezzetler de var. Şeflerin özgün tarifleriyle hazırlanan Homemade lezzetler, Macroonline’ın beklentileri aşan hizmet kalitesini evlerimize taşıyor. Hep ne pişireceğimizi düşünecek değiliz ya bazen de ne yiyeceğimizi düşünelim, öyle değil mi… Sağlıklı, lezzetli ve zahmetsiz alternatifler arayanların en gözde seçimleri, Macroonline Homemade kategorisinde.

Keyifli, pratik ve konforlu bir alışveriş deneyiminin yanı sıra keşiflerle dolu bir yolculuğa da hazırsak; istikamet: Macroonline. Üstelik, Macroonline’dan verdiğimiz siparişler 45 dakikada teslimat seçeneğiyle ve +4 dereceli araçlarla soğuk zincir kırılmadan dilediğimiz saatte bize ulaşıyor. Macrocenter’ın ayrıcalıklı dünyasını ev konforunda keşfetmek ve Macroonline’da ilk alışverişlerinize özel indirimden de faydalanmak için siz de hemen tıklayın.

*Bu yazı Macrocenter katkılarıyla hazırlanmıştır.



İlgili Makale