X

İçimizdeki muhteşem çocuğa: Seni tüm gerçekliğinle çok seviyorum

‘Yaşım otuzu geçti’ diyecek bazılarınız, ‘ben çoktan altmışlara merdiven dayadım’ diyecek birileri bu başlığı okuduğunda eminim, ama ben yaştan bağımsız bir şey anlatmak istiyorum bu yazımda. İstediğimiz yaşta, istediğimiz şekilde, istediğimiz yaşanmışlıkta olalım, o hep bizimle.

Evet unutmuş olabiliriz belki, karanlık odalara kapatmış olabiliriz, belki en son ellerinden ne zaman tuttuk, en son ne zaman kucaklaştık hatırlamıyoruz… En son ona ne istediğini, dünyada olmasının ne kadar güzel olduğunu, bizim için bu hayatı değerli kılan bir armağan olduğunu en son ne zaman hatırlattık, hatırlayamıyor olabiliriz…

Peki nedir içimizdeki çocuk? Gelin bugün sizlerle biraz geçmişe gidelim, sonra yavaş yavaş yorgun adımlarımızla bugünümüze yaklaşalım ama yanımıza o içimizdeki muhteşem çocuk hallerimizi de alalım. Bizi hiç bırakmayan ve hatta biz bu dünyadan göçtükten sonra bile bir şekilde burada kalacak bir hatıramız olan o güzel hallerimiz. Hepimizin içerisinde küçük bir çocuk yaşamaya devam ediyor, ne kadar büyümüş veya diğer bir ifade ile yaşlanmış olursak olalım.

Tabi ki bizler yetişkinlerin dünyasına adım attığımızda çocuk halimizin saflığını, kendi kendine olduğu gibi muhteşem olmak, kendi kendine olduğu gibi mutlu olmak halini unutuyoruz. Ne oluyoruz, baştan ayağa kadar ego ile boyanmış bakış açımız, yanımıza yabancıları yaklaştırmıyor, diğerlerine yüksekten bakıyoruz, eleştiriyoruz, olduğu gibi kabul edemiyoruz, değiştirmeye çalışıyoruz, dürüst olamıyoruz, sevmiyoruz ama söyleyemiyoruz ifade edemiyoruz…. Yalnız kalmaktan korkmak var bir de, dünyada yalnız kalırız diye adeta yabancı olduğumuz bir adam veya kadınla bir ömür geçirebiliyoruz…

Halbuki o çocuğun elinden tutsak bütün bunlar mümkün olur muydu, bizler egonun ne olduğunu bilmiyor olsak yani içimizdeki o can-ım çocuk gibi olsak ‘ben onun kadar güzel değilim, ben onun kadar başarılı değilim, ben layık değilim’ diye düşünebilir miydik, oluşumuzu karşılaştırabilir miydik, egomuzun dalga dalga içimizden yükselerek ‘bence bu terfiyi tabi ki ben hak ediyordum’ diyebilir miydik veya bilerek başka bir kişinin kötülüğünü isteyebilir miydik, sadece alacağımız para artacak ve bir kart üzerine ismimizin başına müdür veya kıdemli müdür yazılacak diye böyle bir savaşa girebilir miydik?

İçimizdeki çocuğa neden güvenmeliyiz?

Biz o çocukların elinden tutsak, aldatabilir miydik, yani bir kişinin gözlerinin içine baka baka yalan söyleyebiliyor, dürüst olmayan bir hayatı veya ilişkiyi devam ettirebiliyor olabilir miydik? Hayatımız ve tercihlerimiz özellikle ilişkilerimizde takındığımız tavırlarımız nasıl olurdu? Kavga ettiğimizde gurur yapıp ‘hayır o gelsin benden özür dilesin aramayacağım çünkü o yaptığının cezasını çekecek’ mi derdik yoksa çocuklar gibi şevkle yeniden aslında içimizdeki saflığı ve naifliği bilerek bir araya gelir miydik?

Hayatımıza giren her bir kişiye rastlantı diye bakabilir miydik, veya hepsini birer muhteşem oyun arkadaşı hayatta birlikte zevk alacağımız muhteşem vakit geçireceğimiz yanlarında “olmadığımız gibi” takınacağımız kendimizi kalıpların ardına saklayacağımız insan olarak mı görürdük, yoksa sadece “olduğumuz” gibi bir çocuğun o muhteşem edası ile zamana teslim mi ederdik? Zamandan veya ‘bu arkadaşlar bana ihanet eder’ diye temkinli, her an ‘bana ne kötülük gelir’ diye kolladığımız oluşumuz tamamen akışa güvenmek ile mi yer değiştiriyor olurdu?

Biz o can-ım çocukların elinden tutabilsek, yani aslında kendi kendimizle barışabilsek yargılayabilir miydik? Diğerlerini yeterince zeki olmadıkları için, yeterince güzel olmadıkları için, yeterince para kazanmadıkları için, yeterince emek vermedikleri için, yeterince sevgi vermedikleri için veya yeterince paylaşımcı olmadıkları için? Evet o çocuğun elinden tutabiliyor olsak dünyanın sadece “bizim en iyi” halimizi oldurmak üzere olağanüstü bir akışta, bilginlikte ve dizayn ile dönmekte olduğunu en derinlerimizden hissetmez miydik?

O güzel çocuk dünyamızın penceresinden “her yeni günümüz” muhteşem gözükmez miydi, her sabah yatağımızdan kalkarken bin bir şükürle teşekkürle kalkmaz mıydık, ‘yine mi sabah oldu’ demek yerine cin gibi açılmış gözlerle bugün atılacağımız muhteşem maceraları planlıyor olmaz mıydık?

Bizler bugün geldiğimiz noktada o kadar çok “olgun olma” hayali ile dolduk ki, o güzel çocuk hallerimizin bir yabancıya gülümseyebilmek, muhteşemliğini, güvenerek sadece merhaba demenin naifliğini, düştüğümüzde yine kendimize gülerek doğrulabilmeyi ve en önemlisi bizlerin de düşe kalka öğreneceğimiz yanlış yapa yapa doğruyu bulacak olduğumuz ve bunun hayatımızın bir parçası olduğunu çoktan unuttuk…

Hatta göz yaşı dökmemek için belki güçlü rolü yapmak zorunda olduğumuz dişlerimizi sıktığımız bu “olgun” halimiz ile kaldırmaya gayret ettiğimiz tüm durumların aslında çocuk halimizle ‘istemiyorum’ diyebilme cesareti ile yer değiştirebildiğimizi hayal edelim.

Gerçekten kalbimizden geçmeyen hiçbir şeyi “yapmama” hakkımızın olduğunu henüz unutmadığımız hallerimize dönelim… Şikayet etmediğimiz, hani bir çocuğun “inadı” deriz, istemediğimiz tek yudum yemeği bile aç kalmak pahasına ağzımıza koymadığımız o muhteşem “cesaret” hallerimize. Dünyayı keşfetmeyi korkmadan, sınırlandırılmadan, şekillere kalıplara sığdırmadan yaşadığımız o muhteşem halimize dönelim…

Evet içimizde kaybolmuş bir çocuk var, keşfedilmeyi bekliyor. Ben son dönemde onunla oldukça fazla vakit geçirmeye çalışıyorum, bana kendimle ilgili bilmediğim o kadar çok şey öğretti ki adeta yeniden kendimi tanıyorum, ve hatta geçmişimi yeniden yorumluyorum… Daha çok gülüyorum, değişiyorum ve dünyaya bırakıyorum, akışa, zamana ve güzelliklere…

Tek yapmanız gereken onu sevgiyle çağırmak; içimdeki güzel çocuk şu anda seni çağırıyorum, benimle yürümeye var mısın?

Pınar Özeken (Ulus): 2007 yılında Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü ile Kimya bölümlerini bitirdi. Aynı üniversitede Biyomedikal Mühendisliği ve İspanya Pompeu Fabra üniversitesinde master derecelerini aldı. Özellikle 2011’den bu yana moda ile ilgili çalışmalara ağırlık verdi ve hala moda üzerine yazı dizileri, farklı moda kaynaklarında yayınlanmaktadır. Yoga eğitmeni olma yolunda ilerleyen Pınar, bir Arjantin Tango aşığı. Gerçek tutkularından bir diğeri ise seyahat etmek."Dünya üzerinde ayak basılmadık toprak kalmasın" mottosu ile dünyayı dolaşmaya devam ediyor.

Kıyafetlerinize özen gösteren teknoloji: Siemens iQ500 ile tanışın

Evde zamanımızın büyük bir kısmı, farkında olmasak da rutin işlere gidiyor. Pek çoğumuz için bu rutinde en çok vakit alan işlerden biri de şüphesiz ki çamaşır yıkamak ve kurutmak. Çamaşırlar için uygun programı seçmek, deterjanı ayarlamak, ıslak çamaşırların kurumasını beklemek ve ütü… Tüm bunlar bazen günün temposu içinde küçük ama rutinde bir yük haline dönüşebiliyor. Hayatı kolaylaştıracak birçok yenilik ise Siemens’ten geliyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makineleri ile rutininiz artık hiç olmadığı kadar kolay ve pratik. Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makinesinde çamaşırlarınızı sizden önce düşünen, her adımı sizin yerinize planlayan bir teknoloji var. Size ise bu teknolojinin keyfini çıkarmak kalıyor. 



intelligentDry: “Ben ne yapacağımı bilirim” diyen çamaşır ve kurutma ikilisi 

Pamuk tişörtler, hassas bluzlar, okuldan gelen kalın eşofmanlar… Normalde hepsi için ayrı ayrı düşünüp doğru programı aramanız gerekir. Ama artık değil. Gün içinde onlarca şeyle uğraşırken bir de çamaşırın “fazla mı kurudu, az mı kurudu, ya buruşursa?” stresi yaşamıyorsunuz. Çünkü makineler zaten kendi arasında konuşup sizin yerinize karar veriyor.  

Çamaşır ve kurutma makineniz sadece yan yana duran iki cihaz değil; birbirini anlayan, sizin yerinize düşünen bir ikili. Siemens iQ500’ün intelligentDry teknolojisi sayesinde “Acaba doğru programı seçtim mi?” stresi tamamen bitiyor. Yıkama bittiği anda çamaşır makineniz tüm detayları (kumaş türü, yük miktarı, ıslaklık seviyesi, hatta ısı toleransını) tek tek kurutma makinesine iletiyor. Kurutma makinesi de tüm bu bilgileri alıp kıyafetlerin için en doğru programı otomatik olarak seçiyor ve başlatıyor. 

Evinizde görünmez bir iş ortağı varmış gibi… Sessiz, hızlı ve tamamen sizin konforunuz için çalışan. Tek yapmanız gereken çamaşırları makineye atmak; gerisini teknolojinin kendisine bırakmak ve keyfini çıkarmak. 

Mini Yük Özelliği: “Şunu bir hızlı aradan çıkarayım” dediğiniz anlar için 

Spor sonrası sepette sırasını bekleyen bir tişört, “yarın tekrar giyeceğim” diye bir kenara ayırdığınız gömlek ya da akşam dışarı çıkmadan önce anında yıkanması gereken bir bluz. Makineyi tam dolduracak kadar birikmesini beklemek istemezsiniz; ama tek parça kıyafet için makinenizi çalıştırmak istemezsiniz. Siemens iQ500 çamaşır makinesinin mini yük özelliği tam da bu anlar için tasarlandı. Yarım kiloya kadar olan birkaç parça çamaşırı, kısa sürede ve düşük enerji tüketimiyle yıkayabilirsiniz. 



Günlük hayatın koşturmacasında en güzeli de şu: Siemens Home Connect uygulaması üzerinden bir dokunuşla mini yük programını açıyor, çamaşırlarınızı dakikalar içinde temiz ve mis gibi alıyorsunuz. Pratik, hızlı ve o küçük yükleri büyük bir mesele olmaktan çıkaracak kadar akıllı. Siz temponuza devam edin; o, çamaşırlarınız için detayları halletsin.  

20’den fazla yıkama ve 15’den fazla kurutma programı ile gardırobunuzdaki her kıyafete ayrı bir seçenek 

Her kumaş, her kullanım, her kıyafetin ayrı bir dili vardır. Siemens çamaşır ve kurutma makinesi işte bu yüzden onlarca akıllı programla kıyafetlerinizin ömrünü uzatıyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma Makineniz, tüm ihtiyaçları bilir ve sizin için en uygun seçeneği sunar. Siemens Home Connect uygulaması sayesinde tüm programlara tek dokunuşla erişebilir, hatta yeni çıkan programları indirerek makinenizi kişiselleştirebilirsiniz. Böylece makineniz yıllar geçse bile zamana ayak uydurmaya devam eder.  

Program Asistanı: “Sen söyle, ben ayarlarım” diyen yardımcı 

“Hangi program daha doğru? Çamaşır az mı çok mu? Bir kere giydim ama uzun programa atsam mı?” diye düşünmenize gerek kalmadan Program Asistanı tüm bunları size en doğru programında çalıştırır. Kumaş türünü, çamaşırın ağırlığını, kirlilik seviyesini analiz eder ve size en uygun yıkama-kurutma programını önerir. Bu sayede yalnızca doğru programı bulmakla kalmaz; suyu, enerjiyi ve zamanı en verimli şekilde kullanır. Siz de makinelerin işini yapmasına izin verip, geri kalan zamanınızı kendinize ya da sevdiklerinize ayırabilirsiniz. 

SmartFinish: Ütüye ayırdığınız süre artık size kaldı 

Kim ister çamaşırların başında ütüyle saatlerini harcamayı? SmartFinish teknolojisi buharın gücünü kullanarak kırışıklıkları daha makineden çıkmadan %50’ye kadar azaltıyor. Sonuç? Daha az ütü, daha çok kendinize ayırdığınız zaman. Teknolojinin keyfini çıkarmak için Siemens Home Connect uygulamasıyla SmartFinish’i açmanız yeterli. Ütü masası açmadan, güç harcamadan, zaman kaybetmeden kıyafetleriniz giyime hazır hale gelir. Bir toplantı öncesi, spontane bir plan öncesi ya da sadece rahatlık istediğiniz bir anda SmartFinish teknolojisi sizin için çalışır.  

Program İndirme: Makineniz hep güncel, hep “yenilikte” 

Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makinesi, güncel yeni programları kolayca indirip tek dokunuşla kullanabilirsiniz. İhtiyaç değiştikçe çamaşır makineniz de sizinle birlikte kendini güncelliyor. Siemens’in en sevilen yanlarından biri, cihazların statik kalmaması. Yani bugün aldığınız çamaşır makinesi birkaç yıl sonra bile yeni özellikler kazanabiliyor. 



Siemens Home Connect üzerinden cihaza özel yeni yıkama ve kurutma programları indirebiliyorsunuz. Mevsimsel ihtiyaçlar, moda olan yeni kumaş türleri, spor kıyafetlerin gelişmesi… Ne değişirse değişsin, makineniz hep güncel kalıyor. 

Tıpkı telefonunuza uygulama güncellemesi indirir gibi çamaşır ve kurutma makineniz de güncellemelerle değişen yaşam tarzınıza ayak uyduruyor. 

Akıllı deterjan yönetimi: i-Dos ile her yıkamada doğru ölçü 

Makineyi tamamen doldurunca veya tek parça kıyafeti makineye attığınızda ne kadar deterjan koyacağınızı bilemiyor olabilirsiniz. İşte tam bu noktada i-Dos Deterjan Tarama teknolojisi devreye giriyor. Siemens Home Connect üzerinden şişelerin barkodunu okutup su sertliği ve deterjan yoğunluğunu makineye iletiyor, i-Dos ise her yıkamada doğru miktarı otomatik olarak ayarlıyor. Üstelik Siemens Home Connect uygulaması, deterjan seviyesini takip ederek deterjanınız tükenmeden önce size haber veriyor. Tek yapmanız gereken uygulamayı telefonunuza yüklemek ve çamaşır makinenizi uygulamaya bağlamak. 

stainRemoval teknolojisi: Zorlu lekelerle inatlaşmayı unutun 

Çay, yağ, makyaj, çikolata lekeleri… Gün içinde fark etmeden üzerinize bulaşan lekeler artık kâbus olmaktan çıkıyor. Siemens iQ500 çamaşır makinesi ile stainRemoval teknolojisi devreye giriyor. Tek bir dokunuşla çay, yağ, kozmetik veya günlük hayatta karşılaştığınız diğer zor lekeler için özel programları aktif edebilirsiniz. 

Siemens Home Connect uygulaması sayesinde daha fazla leke türünü ve bunlar için geliştirilmiş özel programları keşfetmek de mümkün. Yani sadece “lekeyi çıkar” demekle kalmıyor, sizin için en doğru yıkama programını da otomatik olarak öneriyor. Böylece hem lekelerle uğraşmak zorunda kalmıyor hem de giysilerinizin ömrünü koruyorsunuz. 

Artık çocuğunuza yemek yedirirken dökülen yemek lekeleri, kahve kazaları ya da mutfakta sıçrayan yağ lekeleri sizi endişelendirmiyor. stainRemoval, günlük hayatın getirdiği küçük sürprizlere karşı en güvenilir yardımcınız oluyor. 

Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makineleri, artık sadece kıyafetlerinizi temizleyen makineler değil; size zaman, konfor ve güven veren akıllı iş ortaklarınızdır. Ütüye harcadığınız vakti kendinize ayırın, lekelerle uğraşmayı unutun ve teknolojinin yaşam alanınıza uyumunun keyfini yaşayın.

*Bu yazı Siemens’in katkılarıyla hazırlanmıştır. 





İlgili Makale