X

Her alanda işlenen, üzerine çalışılan, kitaplar yazılan “öfke” nedir?

Nedir bu öfke? Mantık dışı davranışlara yol açarak bireylere ve topluma zarar veren yıkıcı bir güç mü yoksa hem bireyin hem de toplumun olumlu yönde değişimi için gerekli olan vazgeçilmez bir kaynak mı? Hangisidir öfke?

Hemen hemen tüm filozoflar öfke üzerine düşünmüş, onun doğasını ve nasıl kontrol altına alınabileceğini araştırmıştır. Aristoteles, öfkenin doğal bir insan duygusu olduğuna inanır, ancak aşırı ve kontrolsüz hale geldiğinde zarar verebileceğini ve ahlaki yozlaşmaya yol açabileceğini öne sürer.

Epiktetos, öfke duygusunda bir sorun olmadığını, kişinin öfkesini kullanış tarzında sorun çıkabildiğini söyler; kişi, öfkeye tepki vermeden önce yaşanan durum hakkında düşünmeli ve kendisine haksızlık yapıldıysa bile, öfkesini kontrol ederek tepki vermelidir.

Schopenhauer, öfkenin insanları aptalca davranmaya sevk ettiğini iddia eder. Ona göre, öfke hissetmek, insanların düşünce süreçlerini bozar ve bulanıklaştırır.

Nietzsche, kişinin kendisini dönüştürmesi ve özgürleştirmesi için öfkeye ihtiyaç duyduğunu dile getirir; bu duygunun toplumun adaletsizliklerine karşı gerekli bir tepki olarak kabul edilebileceğini savunur.

Foucault ise öfkenin toplumsal bir olgu olduğuna vurgu yapar ve öfkeyi bireysel bir duygu olarak ele almaktan ziyade, toplumsal yapıların ve güç ilişkilerinin bir sonucu olarak ele alır. Onun bakış açısına göre, toplumda bazı kişilerin diğerlerinden daha fazla güce sahip olması, güç ilişkilerinin önemli olduğu bir ortam yaratır. Bu ortamda, güçlü olanlar belirli davranışları sergilerken, zayıf olanlar farklı davranışlar sergilerler. Öfke de bu güç ilişkilerinin bir sonucu olarak ortaya çıkar. Foucault’a göre, öfke ile başa çıkmak için yapılması gereken şey, güç ilişkilerinin altında yatan dinamikleri anlamaktır. Bu dinamikleri anlamak, insanların öfke duygusunu yönetmelerine yardımcı olabilir ve güçsüz olanların güçsüz olmaya devam etmesine neden olan yapıları ortadan kaldırmaya yardımcı olabilir.

Slavoj Zizek de öfke konusunu derinlemesine inceleyen filozoflardandır. Zizek’e göre öfke, bir tür öznel yıkım anıdır ve kişinin nesnel gerçekliği algılayışını değiştirir. İnsanların içinde bulundukları toplumsal koşullar ve siyasi durumlar da öfkeyi tetikleyebilir. Zizek, öfkenin toplumsal dinamikleri ve sistemin kusurları hakkında bize önemli şeyler söyler. Ona göre, öfke sadece bir duygu değildir, aynı zamanda toplumsal bir güçtür. Öfkenin nedeni genellikle bir adaletsizlik duygusudur ve bu nedenle toplumsal hareketlere yol açabilir. Öfke, dünya üzerindeki eşitsizliklere karşı bir tepki olarak ortaya çıkabilir. Zizek,  “The Courage of Hopelessness” adlı kitabında, öfkeyi bir fırsat olarak ele alır ve öfkenin mevcut düzeni sorgulama ve değiştirme gücüne sahip bir araç olduğunu öne sürer. Bu yüzden öfke doğru kullanılmalıdır. Onun çözüm değil de bir başlangıç olduğunu vurgular.

Felsefe alanından biraz öteye geçip edebi eserlere baktığımızda da öfke temasının yazarlar için büyük hazine değeri taşıdığını görürüz. Steinbeck’in “Gazap Üzümleri” romanına bir göz atsak; yazarın ‘öfkenin haklılığı ve haksızlığı’ konusunda derinlemesine bir analiz yapmaya çalıştığını anlarız. Romanın baş karakteri Tom Joad, ailesine ve topluma karşı duyduğu öfkeyi eyleme dönüştürür. Onun öfkesi, zor zamanlarda yaşayan insanların yaşadığı haksızlıklar ve adaletsizliklere verilen bir tepkidir.

Dostoyevski’nin “Suç ve Ceza” adlı romanına geçsek orada da öfkenin ne zaman haklı olabileceği ve doğru yöne aktarılmayan öfkenin sonuçları hakkında düşündürücü bir analiz yapıldığını fark edebiliriz. Romanın kahramanı Raskolnikov, öfkesinin haklı olduğunu düşünerek bir cinayet işler ve ardından vicdan azabı ile mücadele etmek zorunda kalır. Bu hikaye, öfkenin sınırlandırılması gerektiği ve kontrolsüzce ortaya çıktığında tehlikeli sonuçlar doğurabileceği konusunda bize önemli bir ders verir.

Türk edebiyatında da öfke konusu oldukça yoğun bir şekilde işlenir. Sabahattin Ali’nin en ünlü romanlarından biri olan “Kuyucaklı Yusuf”ta, romanın ana karakteri olan Yusuf’un öfkesi de adalet arayışının bir sonucu olarak ortaya çıkar. Ancak, kontrolsüzce ortaya çıkan bu öfke Yusuf’u ağır bedeller ödemek zorunda bırakır. 

Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “Saatleri Ayarlama Enstitüsü” adlı romanındaki ana kahramanımız Hayri İrdal, kendisine yapılan haksızlıklar karşısında öfkesini kontrol edememektedir. Gittikçe artan öfkesi yavaş yavaş çevresini de etkiler. Tanpınar bu romanında diğer yazarlardan farklı bir yol izler ve  romanın ilerleyen bölümlerinde Hayri’nin öfkesi üzerine düşünmesi ve bu duyguyla nasıl başa çıkacağını öğrenmesi üzerine de yazar. Hayri, öfkesini kontrol etmenin yollarını bulmak için düşünür, okur, yazar ve de en önemlisi öfkesinin kontrol edilebilir olduğunu kavrar. Tanpınar’ın romanı, öfkenin kontrol edilebilir olduğunu ve insanların bu duygularını yönetebileceklerini göstermeye çalışır. Hayri’nin öfke konusundaki mücadelesi, romanın okuyucularına, öfkenin zararlı sonuçlarını önlemenin yollarını arama konusunda ilham verir.

Her alanda işlenen, üzerine çalışmalar yapılan, kitaplar yazılan bu “öfke” nedir?

Nörobilimciler, öfkenin beyindeki yapılar arasındaki etkileşimler sonucu ortaya çıktığını ortaya koymuştur. Amigdala, beynin duygusal uyaranlara yanıt veren bölgesidir ve çevremizdeki potansiyel tehditleri değerlendirip öfke duygusunun oluşmasına neden olan uyarılar yaratır. Hipotalamus da öfke tepkisi verdiğimiz her olayda artan kalp atışı ,kan basıncı, solunum hızı ve terleme gibi fizyolojik yanıtlarımızı oluşturan otonom sinir sistemi aktivitesini kontrol eder. Ön beyin korteksi bu etkileşimler içinde belki de en önemli görevi görür ve öfke durumlarında düşünme ve davranışlarımızı kontrol etme yeteneğimizi etkileyen bir rol oynar.

Nörobilimdeki araştırmalar, öfkenin beynimizdeki bu yapılar arasındaki karmaşık etkileşimler sonucu ortaya çıkan bir duygu durumu olduğunu ve aslında sağlıklı işleyen bir bedende bu duygunun kontrol edilebileceğini göstermektedir.

Psikolojide ise öfke bir savunma mekanizması olarak değerlendirilir ve temelde kişinin kendisini bir tehlikeye karşı korumak amacıyla bu duyguyu yaşadığı söylenir. Öfke yönetimi, öfke ifade tarzları, öfke kontrol teknikleri ve öfkenin etkileri gibi konular psikolojinin en temel çalışma alanlarındandır. Öfke, kişinin genel sağlığı, ilişkileri ve yaşam kalitesi üzerinde önemli bir etkiye sahip olduğundan psikolojik terapi ve diğer tedavi yöntemleri ile yönetilmesi gereken bir duygu durumu olarak kabul edilir.

Sosyolojik olarak bakıldığında ise öfke genellikle bireysel davranışların ve toplumsal dinamiklerin bir sonucu olarak ortaya çıkar. Bu duygu, bir bireyin ya da toplumun karşılaştığı haksızlıklara, eşitsizliklere, güçsüzlüklere, çatışmalara, kayıplara veya tehditlere tepki olarak ortaya çıkabilir. Ayrıca, öfke, sosyal normların ihlali, kültürel farklılıklar, değer çatışmaları, kaynak kıtlığı, toplumsal adaletsizlik, ayrımcılık ve diğer sosyal sorunlara bağlı olarak da ortaya çıkabilir. Öfke, insanların birbirleriyle etkileşimlerinde önemli bir role sahiptir ve toplumsal yapıları, grup dinamiklerini ve ilişkileri şekillendirebilir.

Hangi disiplinden yola çıkarsak çıkalım öfkenin kontrol edilebilir, yönlendirilebilir ve yararlı hale getirilebilir bir duygu durumu olduğu sonucuna varabiliriz. O zaman neden bilinçsiz, başı ve sonu düşünülmemiş öfke patlamaları yaşayıp yolumuzu kaybetmek yerine bu işe bir çözüm aramıyoruz?

Kişisel olarak kontrolsüz öfkenin bulaşıcı bir hastalık olduğuna ve kişinin kendi çözümünü yaratmadığında da bu hastalık nedeniyle tüm toplum sağlığının bozulacağına inanıyorum. Nedenini anladığımız ve kabullendiğimiz öfkemizi oldukça kontrollü bir şekilde dönüştürü bir güç haline getirebiliriz. Ancak nedeni anlaşılmayan ve kontrolsüzce aktarılan bir öfke sadece ayrıştırıcı ve yok edici bir hal alır. İşin en kötü tarafı da, çoğu zaman o öfke bizim tarafımızdan değil de başkaları tarafından daha kolayca yönlendirilebilmektedir. Kendi haklılıklarımızdan doğan öfkelerimizin; kendi yanılgılarımıza ve pişmanlıklarımıza dönüşmemesi için yapabileceğimiz en güzel şey o duygunun kök nedenlerini bulup, öfkeyi değişim için üretken bir güç haline getirmektir.

Her hak gaspı; her ayrıştırma ve anlaşılmama durumu kişiyi ötekileştirir. Ötekileşenlerin öfkesi ise sürekli olarak hem kendileri hem de toplumsal güç dengeleri tarafından bastırılır. Bu bastırılmışlığın sonucunda ise uyum sağlayamadıkça daha da öfkelenen insan sayısı artar. Ve bir bakarız ki her yer bağırarak konuşan; bir diğeri yok olsun isteyen insanlarla dolmuş.  Belki de kendimiz için atabileceğimiz en güzel adım bu kontrolsüzlüğe bir dur diyebilmektir.

“Öfke, nefret ettiğimiz şeyleri değiştirmek için bize güç verebilir. Ama öfkeli kalmak nefreti yayar ve hoşnutsuzluğu arttırır. Bizim kontrolümüz altında olan şey, daha iyi bir dünya yaratmak için öfkemizi yaratıcı bir şekilde kullanabilmektir.”

( Bu alıntının sahibi birçok kaynakta Martin Luther King olarak geçse de N.Mandela’nın sözleri olabileceği de belirtilmektedir.)

Kaynakça:

Aristoteles. (s. y.). Rhetoric. Retrieved April 29, 2023, from https://www.gutenberg.org/files/16356/16356-h/16356-h.htm#BOOK_II
Epiktetos. (s. y.). Enchiridion. Retrieved April 29, 2023, from https://www.gutenberg.org/files/45109/45109-h/45109-h.htm
Foucault, M. (1995). Discipline and punish: The birth of the prison. Vintage Books.
Nietzsche, F. W. (2006). Twilight of the idols: Or, how to philosophize with a hammer. Oxford University Press.
Steinbeck, J. (2002). The grapes of wrath. Penguin Classics.
Zizek, S. (2017). The courage of hopelessness: Chronicles of a year of acting dangerously. Melville House.

İlginizi çekebilir: Yanılsamalara hapsolmadan yaşamak mümkün mü?

Şerife Günaydın Karaköse: Yazar Şerife Günaydın Karaköse, 1980 Adana doğumlu. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi ve Çağ Üniversitesi Özel Kamu Hukuku Yüksek Lİsansı'nı bitirmekle hukuk dünyasına girdi ve avukatlık mesleğine de halen devam ediyor. "Three", "The Shadow House","Happiest Hour","Uzaya Kaçan Küpe" ve "Keyfi Yanılsamalar" isimli kitapları hem Amazon hem de Barnes and Noble da online olarak yayımlandı. Yazarın denemelerini aktardığı www.allbyourselves.blogspot.com adlı bir blogu mevcut; aynı zamanda @mind_index Instagram profilinde de sanattan bilime, felsefeden psikolojiye kadar pek çok konu hakkında da içerik üretiyor.

Kıyafetlerinize özen gösteren teknoloji: Siemens iQ500 ile tanışın

Evde zamanımızın büyük bir kısmı, farkında olmasak da rutin işlere gidiyor. Pek çoğumuz için bu rutinde en çok vakit alan işlerden biri de şüphesiz ki çamaşır yıkamak ve kurutmak. Çamaşırlar için uygun programı seçmek, deterjanı ayarlamak, ıslak çamaşırların kurumasını beklemek ve ütü… Tüm bunlar bazen günün temposu içinde küçük ama rutinde bir yük haline dönüşebiliyor. Hayatı kolaylaştıracak birçok yenilik ise Siemens’ten geliyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makineleri ile rutininiz artık hiç olmadığı kadar kolay ve pratik. Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makinesinde çamaşırlarınızı sizden önce düşünen, her adımı sizin yerinize planlayan bir teknoloji var. Size ise bu teknolojinin keyfini çıkarmak kalıyor. 



intelligentDry: “Ben ne yapacağımı bilirim” diyen çamaşır ve kurutma ikilisi 

Pamuk tişörtler, hassas bluzlar, okuldan gelen kalın eşofmanlar… Normalde hepsi için ayrı ayrı düşünüp doğru programı aramanız gerekir. Ama artık değil. Gün içinde onlarca şeyle uğraşırken bir de çamaşırın “fazla mı kurudu, az mı kurudu, ya buruşursa?” stresi yaşamıyorsunuz. Çünkü makineler zaten kendi arasında konuşup sizin yerinize karar veriyor.  

Çamaşır ve kurutma makineniz sadece yan yana duran iki cihaz değil; birbirini anlayan, sizin yerinize düşünen bir ikili. Siemens iQ500’ün intelligentDry teknolojisi sayesinde “Acaba doğru programı seçtim mi?” stresi tamamen bitiyor. Yıkama bittiği anda çamaşır makineniz tüm detayları (kumaş türü, yük miktarı, ıslaklık seviyesi, hatta ısı toleransını) tek tek kurutma makinesine iletiyor. Kurutma makinesi de tüm bu bilgileri alıp kıyafetlerin için en doğru programı otomatik olarak seçiyor ve başlatıyor. 

Evinizde görünmez bir iş ortağı varmış gibi… Sessiz, hızlı ve tamamen sizin konforunuz için çalışan. Tek yapmanız gereken çamaşırları makineye atmak; gerisini teknolojinin kendisine bırakmak ve keyfini çıkarmak. 

Mini Yük Özelliği: “Şunu bir hızlı aradan çıkarayım” dediğiniz anlar için 

Spor sonrası sepette sırasını bekleyen bir tişört, “yarın tekrar giyeceğim” diye bir kenara ayırdığınız gömlek ya da akşam dışarı çıkmadan önce anında yıkanması gereken bir bluz. Makineyi tam dolduracak kadar birikmesini beklemek istemezsiniz; ama tek parça kıyafet için makinenizi çalıştırmak istemezsiniz. Siemens iQ500 çamaşır makinesinin mini yük özelliği tam da bu anlar için tasarlandı. Yarım kiloya kadar olan birkaç parça çamaşırı, kısa sürede ve düşük enerji tüketimiyle yıkayabilirsiniz. 



Günlük hayatın koşturmacasında en güzeli de şu: Siemens Home Connect uygulaması üzerinden bir dokunuşla mini yük programını açıyor, çamaşırlarınızı dakikalar içinde temiz ve mis gibi alıyorsunuz. Pratik, hızlı ve o küçük yükleri büyük bir mesele olmaktan çıkaracak kadar akıllı. Siz temponuza devam edin; o, çamaşırlarınız için detayları halletsin.  

20’den fazla yıkama ve 15’den fazla kurutma programı ile gardırobunuzdaki her kıyafete ayrı bir seçenek 

Her kumaş, her kullanım, her kıyafetin ayrı bir dili vardır. Siemens çamaşır ve kurutma makinesi işte bu yüzden onlarca akıllı programla kıyafetlerinizin ömrünü uzatıyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma Makineniz, tüm ihtiyaçları bilir ve sizin için en uygun seçeneği sunar. Siemens Home Connect uygulaması sayesinde tüm programlara tek dokunuşla erişebilir, hatta yeni çıkan programları indirerek makinenizi kişiselleştirebilirsiniz. Böylece makineniz yıllar geçse bile zamana ayak uydurmaya devam eder.  

Program Asistanı: “Sen söyle, ben ayarlarım” diyen yardımcı 

“Hangi program daha doğru? Çamaşır az mı çok mu? Bir kere giydim ama uzun programa atsam mı?” diye düşünmenize gerek kalmadan Program Asistanı tüm bunları size en doğru programında çalıştırır. Kumaş türünü, çamaşırın ağırlığını, kirlilik seviyesini analiz eder ve size en uygun yıkama-kurutma programını önerir. Bu sayede yalnızca doğru programı bulmakla kalmaz; suyu, enerjiyi ve zamanı en verimli şekilde kullanır. Siz de makinelerin işini yapmasına izin verip, geri kalan zamanınızı kendinize ya da sevdiklerinize ayırabilirsiniz. 

SmartFinish: Ütüye ayırdığınız süre artık size kaldı 

Kim ister çamaşırların başında ütüyle saatlerini harcamayı? SmartFinish teknolojisi buharın gücünü kullanarak kırışıklıkları daha makineden çıkmadan %50’ye kadar azaltıyor. Sonuç? Daha az ütü, daha çok kendinize ayırdığınız zaman. Teknolojinin keyfini çıkarmak için Siemens Home Connect uygulamasıyla SmartFinish’i açmanız yeterli. Ütü masası açmadan, güç harcamadan, zaman kaybetmeden kıyafetleriniz giyime hazır hale gelir. Bir toplantı öncesi, spontane bir plan öncesi ya da sadece rahatlık istediğiniz bir anda SmartFinish teknolojisi sizin için çalışır.  

Program İndirme: Makineniz hep güncel, hep “yenilikte” 

Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makinesi, güncel yeni programları kolayca indirip tek dokunuşla kullanabilirsiniz. İhtiyaç değiştikçe çamaşır makineniz de sizinle birlikte kendini güncelliyor. Siemens’in en sevilen yanlarından biri, cihazların statik kalmaması. Yani bugün aldığınız çamaşır makinesi birkaç yıl sonra bile yeni özellikler kazanabiliyor. 



Siemens Home Connect üzerinden cihaza özel yeni yıkama ve kurutma programları indirebiliyorsunuz. Mevsimsel ihtiyaçlar, moda olan yeni kumaş türleri, spor kıyafetlerin gelişmesi… Ne değişirse değişsin, makineniz hep güncel kalıyor. 

Tıpkı telefonunuza uygulama güncellemesi indirir gibi çamaşır ve kurutma makineniz de güncellemelerle değişen yaşam tarzınıza ayak uyduruyor. 

Akıllı deterjan yönetimi: i-Dos ile her yıkamada doğru ölçü 

Makineyi tamamen doldurunca veya tek parça kıyafeti makineye attığınızda ne kadar deterjan koyacağınızı bilemiyor olabilirsiniz. İşte tam bu noktada i-Dos Deterjan Tarama teknolojisi devreye giriyor. Siemens Home Connect üzerinden şişelerin barkodunu okutup su sertliği ve deterjan yoğunluğunu makineye iletiyor, i-Dos ise her yıkamada doğru miktarı otomatik olarak ayarlıyor. Üstelik Siemens Home Connect uygulaması, deterjan seviyesini takip ederek deterjanınız tükenmeden önce size haber veriyor. Tek yapmanız gereken uygulamayı telefonunuza yüklemek ve çamaşır makinenizi uygulamaya bağlamak. 

stainRemoval teknolojisi: Zorlu lekelerle inatlaşmayı unutun 

Çay, yağ, makyaj, çikolata lekeleri… Gün içinde fark etmeden üzerinize bulaşan lekeler artık kâbus olmaktan çıkıyor. Siemens iQ500 çamaşır makinesi ile stainRemoval teknolojisi devreye giriyor. Tek bir dokunuşla çay, yağ, kozmetik veya günlük hayatta karşılaştığınız diğer zor lekeler için özel programları aktif edebilirsiniz. 

Siemens Home Connect uygulaması sayesinde daha fazla leke türünü ve bunlar için geliştirilmiş özel programları keşfetmek de mümkün. Yani sadece “lekeyi çıkar” demekle kalmıyor, sizin için en doğru yıkama programını da otomatik olarak öneriyor. Böylece hem lekelerle uğraşmak zorunda kalmıyor hem de giysilerinizin ömrünü koruyorsunuz. 

Artık çocuğunuza yemek yedirirken dökülen yemek lekeleri, kahve kazaları ya da mutfakta sıçrayan yağ lekeleri sizi endişelendirmiyor. stainRemoval, günlük hayatın getirdiği küçük sürprizlere karşı en güvenilir yardımcınız oluyor. 

Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makineleri, artık sadece kıyafetlerinizi temizleyen makineler değil; size zaman, konfor ve güven veren akıllı iş ortaklarınızdır. Ütüye harcadığınız vakti kendinize ayırın, lekelerle uğraşmayı unutun ve teknolojinin yaşam alanınıza uyumunun keyfini yaşayın.

*Bu yazı Siemens’in katkılarıyla hazırlanmıştır. 





İlgili Makale