X

Ferahlatıcı okyanus suyu, tatlı bir serinlik ve dalgalar: Bali’de dalga sörfü bir başka

Geçtiğimiz haftalarda Bali seyahati için pratik bilgileri ve yeme-içme-gezme önerilerini Bali seyahati için pratik bilgileri ve yeme-içme-gezme önerilerini olabildiğince toparlamaya çalıştım. Bu yazının konusu ise Levent’le Bali’ye gidişimizin asıl sebebiyle ilgili: Dalga sörfü. 

Dalga sörfü öğrenmek için yaptığımız “yatırımın” 3. yılında, bir önceki sörf tatillerimizden çıkardığımız önemli dersler sonucu rotamızı kimilerinin balayı destinasyonu olarak bildiği Bali adasına çevirdik. Önceki sörf tatililerimizi özetlersem, ilki için gittiğimiz Portekiz’in Peniche kasabası Temmuz ayında bile fazlasıyla soğuk, rüzgarlı ve okyanus çok haşindi. İkincisini yaptığımız Fransa’nın Lacanau kasabası ise biraz daha ılıman ve akıntısı daha dostaneydi. Bunlara karşın “Bali tam bir cennet” denebilir; hava sıcak, okyanus suyu ferahlatıcı ve tatlı bir serinlikte, dalgalar daha davetkar ve akıntı daha başa çıkılabilir (en azından bizim sörf yaptığımız Seminyak-Kuta arasında ve Canggu’da öyleydi). Ayrıca Tayland veya diğer Güneydoğu Asya ülkelerindeki gibi oksijen yokluğu çektiren nemli ve bunaltıcı bir havadan ziyade İstanbul’un yaz aylarına ve yer yer serin olabilen yaz akşamlarına benzemesi de cabası.

Bali’de düzen, insanın bir bütünün parçası olması ve dolayısıyla çevresiyle, doğayla uyum içinde olması gereken bir varlık olduğu üzerine kurulu. 

Detaylara girmeden önce, Avrupa’yla Bali arasındaki en önemli farkı aslında Doğu ve Batı kültürlerinin arasındaki farklılara benzettiğimi söylemeliyim: Burada baskın olan anlayış, Batı’daki “insanın ve rasyonelliğinin diğer her şey üzerinde hükmetmesi” bakışının aksine, insanın bir bütünün parçası olması ve dolayısıyla çevresiyle, doğayla uyum içinde olması gereken bir varlık olduğu üzerine kurulu.  Buna en güzel örnek belki de Bali’deki ilk sörf seansımızda takma adı “Mowgli” olan sörf eğitmenimiz bizi okyanusa karşı oturtup, teknik bilgilerden önce söyledikleridi: “Okyanusa bakın, rahatlayın, onu hissetmeye çalışın ve en önemlisi derin nefes alıp, gülümseyin, olumlu düşünün. Gülümser, keyif alır ve rahat nefes almaya devam ederseniz, okyanus size bu halinizle uyumlu bir deneyim yaşatır. Endişe, korku duyar ve tereddüt ederseniz, o da size bunu yansıtır ve çok kötü bir deneyim olur. Çünkü okyanus çok güçlü ve ona karşı mücadele ederek kazanamazsınız.” Böylece Mowgli’yle line-up’a her çıkışımızda suratımda endişe ifadesini gördükçe, “Rahatla Mimi, nefes al” diye (sık sık takılarak) hatırlatmasının sonucunda board’un üzerinde aslında ne kadar gergin olduğumun farkına vardım. Artık line-up’ta beklerken sürmeye çalışacağım her dalga için board’umu sahile doğru çevirdiğimde ilk yaptığım şey derin nefes almak.

Sörf kampları

Eğer bizim gibi halen öğrenme sürecinde olup bir eğitmenin eşlik etmesi, günün doğru saatlerinde en uygun sörf spotlarına yönlendirmesi, malzeme kiralamak ve genel anlamda sörf tatilinizin kolaylaştırılmasına ihtiyacınız varsa en doğrusu bir sörf kampıyla anlaşmak. Bali’nin farklı bölgelerinde pek çok sörf kampı (yani sörfe dair ihtiyaçlarınızın yanı sıra kalma imkanı da sunan yerleşkeler) mevcut. İki ayrı arkadaşımızın önerisi üzerine Seminyak ve Canggu’da yerleri olan Kima Surf Camp ve Canggu’daki Wave House Bali’yi araştırdık. Fakat her iki kampın da “başlangıç-orta seviye dostu” yerleşkeleri dolu olduğu için Seminyak’taki Bali Green Surf’te karar kıldık (eğer kalacağınız yeri kendiniz ayarlayıp, yalnızca ders almak isterseniz bazı kamplarda bu da mümkün olabilir, fakat kamp ile kalacağınız yerin birbirlerine çok yakın olmasına dikkat edin). Kima ve Wave House’un aksine Bali Green Surf’ün sahibi “Widi” bir lokal ve kamp tam teşekküllü bir yerleşkeden ziyade daha “mütevazi” toplaşma alanı ve hostelden oluşuyor. Biz çift olarak kendimize ayrı oda tercih ettiğimiz için bize kampın hemen karşısındaki Destiny Boutique Hotel’den yer ayarladılar.

Bali Green Surf’ün en çok hoşumuza giden yanı ayda 1-2 kere Pazar günleri adanın kuzeyinde turistik olmayan bir bölgesinde, çevredekilerin yardımlarıyla yaşayan yetim çocuklar için yaptıkları destek.

Bali Green Surf’ün en çok hoşumuza giden yanı ayda 1-2 kere Pazar günleri adanın kuzeyinde turistik olmayan bir bölgesinde, çevredekilerin yardımlarıyla yaşayan yetim çocuklar için yaptıkları destek. Kampın sahibi ve eğitmenleri kendi imkanlarıyla veya destek olmak isteyen öğrencilerin katkılarıyla pirinç çuvalı, sabun gibi malzemeler alıyor, çocuklara bizzat götürüyor ve hatta beraber sörf yapıyorlar.

Bali Green Surf’ten Domi’yle Batu Bolong maceramızdan sonra…

Buradaki deneyimimiz pek çok açıdan eğlenceli ve geliştirici oldu: Balililer tarafından yönetilen ve çekip çevrilen bir kamp olarak daha samimi ve insancıl bir ortamda olduğumuzu hissettik. Örneğin kampta bulunanların çoğunluğu Bali’ye gezmek amacıyla gelip, bir kaç günlüğüne sörf yapmak isteyenlerden oluşuyordu ve neredeyse her sörf seansında farklı seviyelerden oluşan gruplara denk geliyorduk. Böyle olunca 2 günün sonunda Mowgli ve Domi gibi eğitmenlerle 2 kişilik özel ders kıvamında seanslar yapar bulduk kendimizi. Ayrıca tatilimizin sonuna doğru bir gün Domi  arabayla (trafiğe bağlı olarak) yaklaşık 15-30 dakika mesafedeki Canggu / Batu Bolong sahilinde sabah çok erken saatte bir seans ayarladı (bu seansın detayları az aşağıda). Fakat eğer aradığınız şey sarsılmaz bir disiplin, öngörülebilirlik ve akıntı ile “swell”e (fırtına ve rüzgarların gücüne, zamanlamasına göre oluşan ve sahile doğru taşınan dalga) göre önceden planlanmış günlük sörf seansları ise Alman ortaklı Kima’ya göz atabilirsiniz.

Sörf noktaları ve sahiller

Seminyak ve Kuta arasındaki sahil şeridine “başlangıç ve orta seviye sörfçülerin cenneti” demeleri boşa değil: İnce kumlu sahilleri, dalga sizi yerden yere vursa bile yumuşakça bir sürtünme ile kurtulmanızı sağlıyor. Dalgaların boyutları ve güçleriyse genelde hem “beyaz köpük” kısmında yeni başlayanlara uygun, hem line-up’a yeni yeni çıkanları korkutmayacak şekilde, hem de minicik board’larıyla dalga üzerinde cut-back yapan deneyimliler için yeterince eğlenceli. Biz Bali Green Surf ile yaptığımız seansları neredeyse tamamını kampın yerleşkesinden yürüyerek 5-10 dakikada ulaştığımız Double-Six Beach’te yaptık. Burada sörfçülerin yanı sıra, sahil boyunca sıralanmış piyasa restoran-barlarda takılan, kumda veya şezlong üzerinde güneşlenen turistler için de cazip bir sahil. Ayrıca örneğin Çeşme’deki gibi “kumsal” mafyasının olmaması ve şezlonga para vermek istemeyenlerin hemen yanına havlusunu serip yatmasına kimsenin karışmadığını görmek çok güzeldi.

“Reef break”in kuma kıyasla en önemli farkı dalgaların hep aynı yerde kırılıyor olması.

Az önce bahsettiğim gibi tatilin son günlerinin birinde sabah çok erken saatte Domi ile Canggu‘daki Batu Bolong “reef break” yani dibi resiften oluşan sahile gittik. “Reef break”in kuma kıyasla en önemli farkı dalgaların hep aynı yerde kırılıyor olması (dalga, akıntı gibi etkenlerden dolayı dipteki kum yer değiştirip, farklı yerlerde çukur veya tümsekler oluşturabiliyor ve böylece dalgalar da kumdaki çukur ve tümseklere göre farklı yerlerde kırılıyor). Dolayısıyla acemiler için dalgayı nerede yakalayacağını anlama kolaylığı sağlıyor, fakat öte yandan sular sığken nispeten tehlikeli olabiliyor.

Sadede geliyorum…

Sörf tahtalarımızı alıp suya ilk girdiğimizde, hem daha önce hiç görmediğim kadar kalabalık bir line-up olmasından, hem de (kendimce) kocaman dalgaların arka arkaya kırılmasından nasıl da tedirgin olup korktuysam, Domi “sakin ol, sorun yok” deme gereği duydu. O noktada nefesimi rahat bırakma konusunda farkındalığım artmış olsa dahi, ilk dalgadan çok sağlam “laundry” oldum (dalgayı yakalayamazsanız üzerinize kırıldığı zaman aynen çamaşır makinesinin santrifüjü gibi sizi suyun içinde evirip çeviriyor ve Bali’liler buna haklı olarak “laundry” demeye bayılıyorlar).

Sabahın 6’sında gitmeden önce tüm huysuzluğum üzerimde olmasına rağmen Canggu’da bir üst seviyede bizi neyin beklediğine dair tedirgin edici ama heyecan verici bir deneyim yaşadık.

Canggu bölgesi keşfetmek pek mümkün olmadıysa da, bizim kaldığımız Seminyak tarafına göre kesinlikle çok daha sörf odaklı insanların tercih ettiği bir yer olduğunu söylemek mümkün. Batu Bolong sahilini dolduran sörfçüler hariç Hindu tapınağı önünde dua etmeye gelen lokaller dışında pek kimse görmedik sanırım. Ayrıca boyumuzu çok çok aşacağı için denemediğimiz ileri seviyelere uygun bölgeler arasında Uluwatu, Padang Padang ve Echo Beach sayılabilir.

Başımıza neler geldi?

Ben son günümüz hariç dengeli ama ağır “soft board”lardan kullanırken, Levent bir kaç gün içinde daha az stabil ama daha hafif olan “hard board”a geçti. Başlangıç-orta seviye sörfçülerin genelde kullandıkları board’ların stabiliteye karşılık ağır olmasından dolayı kollar onu yüzdürebilmek için çok yoruluyor. Daha da önemlisi “take-off”tan hemen önce, yani sürülecek olan dalga arkadan yaklaşırken, board’un dalgayla aynı hıza erişebilmesi için son derecede hızlı ve güçlü kulaç atmak (“paddle” yapmak) gerekiyor. Bu şahsen halen en çok zorlandığım kısımlardan biri ve o sırada bize eşlik eden eğitmen, dalga yaklaşırken board’umun arkasından itmese dalga yakalayabilmem çok zordu.

Tatilden önceki 1 ay boyunca rutin antrenmanlarıma sörf tahtası üzerinde dengede durmama yardımcı olacak egzersizler ekledim fakat bir sonraki tatilden önce “paddle” için başlı başına bir kol-omuz-göğüs-sırt programı gerekecek. 

Canggu bölgesi keşfetmek pek mümkün olmadıysa da, bizim kaldığımız Seminyak tarafına göre kesinlikle çok daha sörf odaklı insanların tercih ettiği bir yer olduğunu söylemek mümkün. Batu Bolong sahilini dolduran sörfçüler hariç Hindu tapınağı önünde dua etmeye gelen lokaller dışında pek kimse görmedik sanırım. Ayrıca boyumuzu çok çok aşacağı için denemediğimiz ileri seviyelere uygun spot’lar arasında Uluwatu, Padang Padang ve Echo Beach sayılabilir.

İlk günden birkaç küçük sürtünme ve çarpma sonucu ayaklarım ve ellerimde oluşan kesikler, sürekli suya girmekten dolayı kesinlikle kapanmadı (bknz. deniz ülseri). İleri derece miyobum yüzünden kullanmak zorunda olduğum lenslerin içine sürekli su sıçradı. Pek çok kere beynimize kadar su kaçtı, bir kaç kere üzerimize kapaklanan dalgayla kafa üzeri sektik, defalarca “laundry” olduk. Canggu’daki bir “laundry” sırasında kafamı ellerimle kapatmama rağmen board’um yüzüme resmen yumruk attı. Levent’in kaburgalarında tüm önlemlerimize rağmen sürtünme yaraları oldu. Tüm bunların arasında herhalde en trajikomiği, suya girmeye hazırlananların dehşet dolu bakışları eşliğinde, suyun üzerinde sahile yakın bir noktada board’un üzerinde yüz üst yatarak biraz dinleneyim derken arkamdan gelen müthiş güçlü bir dalga yüzünden sahile kadar resmen uçmam ve kuma çakılmamdı. Her şeye rağmen 1,5-2 saatlik boğuşma içerisinde Domi’nin de yardımıyla 2 tane çok güzel dalga yakalamış olmak paha biçilemezdi.

Her şeye rağmen 1,5-2 saatlik boğuşma içerisinde Domi’nin de yardımıyla 2 tane çok güzel dalga yakalamış olmak paha biçilemezdi.

Her şey bir yana, yalnızca “rash guard” giyerek sörf yapmak çok büyük bir keyifmiş. Levent deniz şortu ve uzun kollu bir rash guard ile, bense bikini üzerine tek parça, yarım kollu bir suit ile sörf yaptım. Daha önce tüm vücudu kaplayan wetsuit’ler giymiş olmaktan dolayı hesaba katmadığımız tek şey, açıkta kalan yerlerimizde tahtanın üzerine iner-çıkarken ve paddle yaparken oluşan sürtünmeler. Benim dizlerimde, kollarımın alt kısmının içlerinde ve kombinezonun fazla keskin dikişlerinden dolayı kasıklarımda yaralar oldu. Levent’inse dizlerinde. Tabi bu yaralar da dönene kadar kapanmadı.

Son günümüzde Levent’in kullanmış olduğu “hard board”u ben aldım, Levent’se biraz daha kısasına terfi etti. Böylece tadı damağımızda uzun süre kalacak, döndüğümüz günden beri Bali nostaljisi hissetmemize sebep olan bir deneyim yaşama şansımız oldu.

Son olarak, Bali’yi fazla turistik bulursanız hemen doğusundaki Lombok adasındaki sörf kamplarına veya Endonezya adalar zincirinin en batısında bulunan ve halen yerlilerinin dış dünyayla minimal düzeyde iletişim kurdukları Mentawai Adası’ndaki sörf kampına göz atabilirsiniz.

Fotoğraflar: Adhie

İlginizi çekebilir: Bali’nin kurtarılmış bölgesi: CangguBali’

Yazarın diğer yazıları için tıklayın.

Gözde Mimiko Türkkan: Gözde Mimiko Türkkan, fotoğraf, sanatçı kitabı, video gibi çeşitli medyumları kullanarak toplumsal olarak inşa edilmiş kimlikler ve cinsiyet rolleri üzerine çalışmalar üretir. Eserleri, 2010’da Londra’da Central Saint Martins’de güzel sanatlar bölümünde yüksek lisansını tamamladığından beri yurtiçi ve yurtdışında çalışmaları sergilenmektedir. Öte yandan 15 yıl kadar önce başladığı dövüş sporlarına olan ilgisini ve deneyimini paylaşmak için Muay Thai ve CrossFit temelli dersler verdi. Ayrıca İstanbul’un ilk amatör koşu gruplarından olan İstanbul Koşu Kuvvetleri’nin ve Sosyal Güçlendirme için Spor ve Beden Hareketi Derneği BoMoVu’nun kurucularından. Muay Thai haricinde partneriyle beraber hayatlarında düzenli yer edinmiş snowboard, dalga sörfü, CrossFit, koşu ve yoga gibi sporlar ve bedensel aktivitelerini @sync.riders hesabından paylaşmaya devam ediyor.

Sıra dışı bir gelecek: Otomobil dünyasında bizi neler bekliyor?

Teknolojinin, yapay zekanın ve çevre bilincinin hızla geliştiği günümüzde otomotiv dünyası da bu gelişmelerden geri kalmıyor ve inovasyonlarla ve merakla dolu bir sektöre dönüşüyor. Son yıllarda elektrikli araçlar, otonom sürüş özellikleri, akıllı yol çözümleri gibi konularla pek çok gelişime imza atan otomobil dünyasında gelecekte bizi daha nelerin beklediği büyük bir merak konusu. Hepsi çok heyecan verici olsa da en çok merak edilen sorulardan ve benim de heyecanla beklediğim gelişmelerden biri; uçan arabaların hayatımıza girip girmeyeceği 🙂 Uçan arabalar yakın zamanda hayatımıza dahil olur mu bunu bilmiyorum ama otomotiv endüstrisinin geleceği hakkında kendi perspektifimden ele alacağım pek çok konu var. Gelin, benim de bir parçası olduğum bu sıra dışı gelecekte bizi neler bekliyor olabilir birlikte bakalım.



Elektrikli otomobillerin hızlı yükselişi

Geçtiğimiz yıllarda pek çok otomobil markası, yakın gelecekte elektrikli araç üretimine ağırlık vereceğini açıklamıştı, hatta dünya çapında tamamen elektrikli araç üretimine geçmeyi planladığını belirten markalar da var. Elektrikli araçların hayatımıza dahil olması çok yeni bir gelişme olmasa da yaygınlaşması ve popülerliğinin artması son zamanlarda daha bir artış gösterdi. Gelecekte de elektrikli araçların üretiminin ve kullanıcısının artması sektörünün en beklenen gelişmeleri arasında.

Bildiğiniz gibi ben de elektrikli otomobil tutkunlarından biriyim ve sık sık sizlerle Instagram hesabımdan %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E ile olan maceralarımı paylaşıyorum 🙂 Konumuza dönecek olursak; fosil yakıt tüketimini azaltmak ve karbon emisyonlarını düşürmek için ülkelerin elektrikli araç kullanımına yönelik teşviklerini artırması da beklenenler arasında. Ayrıca, batarya teknolojisinde yeni ilerlemeler, elektrikli araçların menzillerinin artırılması, şarj altyapılarının geliştirilmesi de yine yakın gelecekte bizimle olacağa benziyor.

Sürdürülebilir ve çevre dostu çözümler

Elektrikli araçların yükselişi, otomobil dünyasının geleceğinde beklenen tek çevreci haber değil. Doğa dostu yaklaşımlar ve sürdürülebilir çözümlerle dolu yenilikler de ufukta. Pek çok sektörün son yıllarda önemli bir gündem maddesi haline gelmiş olan çevre bilinci, otomotiv dünyası için de önemli bir konu. Geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilen iç dizayn ekipmanları, doğa dostu kumaşların kullanımı, üretim aşamasında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, daha az karbon salımı yapan motor teknolojileri ve daha nice gelişme, otomotiv dünyasının beklenenleri arasında.

Sektörde yeşil devrim adını verebileceğimiz daha pek çok gelişmenin damga vurması da olası. Araçların iç tasarımdan üretim süreçlerine kadar geniş bir yelpazede sürdürülebilir çözümler, otomobillerin gelecekteki dünyasını ve tabii ki dünyamızı taçlandıracak gibi. Bir çevreci olarak hızla yaygınlaşmasını görmek istediğim gelişmelerden birisi kesinlikle sürdürülebilir çözümler.

Otonom sürüş özelliklerinde ilerlemeler

Ve tabii ki otonom sürüş özelliklerinden bahsetmemek olmaz. Beni belki de en çok heyecanlandıran konulardan bir diğeri. Hani şu sürücüsüz giden otomobiller var ya, işte tam da onlardan bahsediyorum. Yakın bir gelecekte belki de araçların şoför koltukları hep boş kalacak. Olamaz mı? Bu, çok gerçekçi bir senaryo olmasa da şu an için benzer senaryolarla sık sık karşılaşacağız gibi. Çünkü pek çok dünya devi otomobil ve teknoloji firması, otonom araçlar alanında büyük yatırımlar yapıyor. Ancak, tam otonomiye ulaşmak için biraz daha geleceği beklemek gerekecek. Çünkü birtakım zorlukları aşabilmek için yeni teknolojilerin geliştirilmesi bekleniyor.

Özellikle büyük şehirlerdeki yoğun ve karışık trafik senaryoları, yasal düzenlemeler, kişisel hakların korunması, uygun yol ve altyapı çalışmalarının tamamlanması gibi pek çok faktör var. Yine de bu konudaki çalışmaların hız kazanması ve otonom sürüşün farklı seviyelerinin piyasaya sürülmüş olması, otonom sürüş teknolojilerinin potansiyelini gösteriyor. Gelecekte tam otonom seviyeye de erişilmesi mümkün.



Otonom özelliklerin yanı sıra farklı sürüş modları da ufukta. Hatta, ben şimdiden %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E  ile bu modları deneme fırsatına sahibim 🙂 Mustang Mach-E, sürüş deneyimini kişisel isteklere göre uyarlıyor; Aktive, Whisper ve Untamed modları sayesinde motor seslerini, ortam aydınlatmasını ve hatta aracın tepki verme hızını kişiselleştirmek mümkün. 

Akıllı şehirlerin kurulması

Otonom sürüş özellikleri, farklı sürüş modları, otomobil ve yapay zeka teknolojisindeki gelişmeler, yalnızca bireysel kullanımla sınırlı kalmayacak muhtemelen. Ve önemli bir toplumsal gündem haline de gelecek. Bu da akıllı şehirler gibi bir konseptin hayatımıza girmesi anlamını taşıyabilir. Şehirlerin, otomobillerin geleceği ile ne ilgisi var ki diye düşünmeye başlamadan hemen araya gireyim. Eğer başta otonom sürüş özellikleri olmak üzere otomobiller kendi başlarına -bir sürücünün aracı sürmesine ihtiyaç kalmaksızın- yolda gidebilecekse, bu şehirlerin de birtakım düzenlemelerden geçmesi anlamını taşıyor. Yollardaki alt yapı çalışmalarının bu doğrultuda düzenlenmesi, akıllı şarj istasyonlarının kurulması ve otonom araçların kendi kendini şarja takabilmesi için uygun çevresel yapılanmaların tamamlanması gibi pek çok gelişmeyi de beraberinde getirebilir. Belki de gelecekte şehirlere akıllı taksi durakları kurulacak ve birtakım mobil uygulamalar üzerinden bağlantıya geçilebilecek.

Sosyal dünya ile bağlantı sağlayan araç özelliklerinin geliştirilmesi

Bir düşünelim; otomobiliniz size en yakın kafeyi önerse ya da zevkinize uygun bir restoranda sizin için rezervasyon yaptırsa, nasıl olur? Ya da arkadaşlarınızla buluşma ayarlasa, arabaya bindiğinizde en sevdiğiniz dizinin kaldığınız bölümünü başlatsa? Siz keyifle buluşmalarınıza hazırlanırken veya dizinizi izleyip, müziğinizi dinlerken sizi istediğiniz yere götürse? Yani adeta bir eğlence merkezine dönüşse? Tüm bunlar, yakın gelecekte hayallerimizi süslemenin ötesine geçebilir. Bağlantılı araçlar, yani kendi internet erişimi olan ve verileri başka cihazlarla da paylaşabilen araçlar, otomobil dünyasının belki de gelecekte en çok parlayan yıldızı olabilir. Yalnızca yolculuk vadetmenin ötesinde bağlantılı araçlar, adeta kişisel mobil cihazlarımıza dönüşebilir.

Çoğu macerama tanıklık ettiğiniz Ford Mustang Mach-E de adeta benim eğlence merkezim. Araç içi iletişim ve eğlence sistemi olan Ford SYNC 4A ile konuşma, ses tanıma, kablosuz akıllı telefon entegrasyonu, sezgisel 15,5″ dokunmatik ekran ve çok daha fazlasını deneyimleyebiliyorum. Halihazırda gelişmiş teknolojinin keyfini sürebiliyor olsam da gelecekte bağlantılı araçlar bizi daha pek çok özelliği ile şaşırtacak diyebilirim.

Kısacası, otomobil dünyasının sıra dışı geleceğinde bizi bekleyen yepyeni heyecanlar var. Uçan arabalar yalnızca filmlerin unutulmaz bir parçası olarak mı hafızalarımızda kalır yoksa gerçekten de hayatımıza dahil olur mu bilinmez ama kesin olan bir şey varsa o da otomobil dünyasının hiç olmadığı kadar yenilik dolu olduğu. Kim bilir belki bir gün gökyüzünde bulutların arasında sıkışıp kaldığım bir trafikteyken size yazarım 🙂 Daha fazlası için yazılarımı ve Instagram hesabımı takip etmeyi unutmayın.

İlginizi çekebilir: Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?

Hayatın küçük tatlı sürprizlerini L’Occitane Almond Shower Oil ile yakalayın

Hayat, beklenmeyen güzelliklerle dolu bir dans gibi; eğer görmeyi, fark etmeyi bilirsek hayatın şaşırtıcı güzellikteki tatlı anlarını sık sık yakalayabiliriz. Bazen uzun zamandır görmediğimiz bir arkadaşımızla yolda karşılaştığımız, bazense tatlı bir yağmurun ardından çıkan gökkuşağını gördüğümüz o ‘an’da gizli olabilir mutluluk. Bu, beklenmedik ama her zaman iyi hissetmemizi sağlayan hoş sürprizler, hayatın şaşırtıcı güzellikteki anlarından yalnızca birkaçı olsa da tüm gün yüzümüzü güldürmeye yetebilir.



Yakalamak için istekli olursak hayatın monoton akışına biraz olsun ara vermemizi sağlayan ve yaşamın ne kadar büyüleyici olduğunu hatırlatan pek çok tatlı sürpriz bulabiliriz. Tıpkı L’Occitane Almond Shower Oil’in su ile buluştuğunda yağ kıvamından köpüğe dönüşen sürprizli formu gibi.

Sürprizlerle dolu keyif veren bir deneyim

Mutluluk veren, keyif dolu ve sürprizli anlar dediğimizde şüphesiz ki kendimize ayırdığımız zamanların önemi ve yeri çok büyük. Çünkü, günlük hayatın koşturması içerisinde kendimizi şımartabildiğimiz, bedenimizin ve zihnimizin ihtiyaçlarını karşılayabildiğimiz bu özel anlar, monotonluğun içinden bize göz kırpan küçük sürprizler gibi. Özellikle de kişisel bakım ritüellerini taçlandıran L’Occitane Almond Shower Oil ile sürprizlerin hiç sonu yok. Bu özel duş bakım yağı, suyla buluştuğu anda değişen formu ile bize sıradan görünen anları bile özel kılan küçük sürprizler sunuyor.

Almond Shower Oil’in içeriğindeki badem yağı, su ile birleştiğinde anında yoğun keyif verici bir köpüğe dönüşüyor, bize de tatlı küçük sürprizlerle dolu dokunuşların cildimizde bıraktığı o yumuşacık etkinin keyfini sürmek kalıyor. Tabii, o tatlı ve küçük sürprizler Badem Duş Yağı’nın yalnızca köpüren özel formülünde saklı değil, kokusu da bambaşka bir heyecan.

Kokuların duyuları harekete geçiren büyülü dünyası

Bazen sizin de bir kokunun esintisiyle geçmişe doğru kısa bir yolculuğa çıktığınızı hissettiğiniz oluyor mu? Kabul edelim, hayatın içindeki tatlı sürprizli anlarda kokuların da etkisi oldukça büyük. Belki çocukluğunuzdan keyifli bir anı hatırlatan nostaljik bir koku, belki gençliğinizde kullandığınız eski bir parfümün rüzgarla karışmış hali, belki de taze biçilmiş çimlerin havada dağılan dansı… Kokular da sürprizli anların başrol oyuncusu olabiliyor.



Tıpkı, Almond Shower Oil’in tatlı bademin mis kokusunu cildimizde bırakması gibi. Üstelik vegan içeriği ile tüm cilt tiplerine de uygun olan bu bakım yağı, duyuları harekete geçiren büyülü bir dünyanın da kapısını aralıyor. Hayatın bitmeyen telaş ve karmaşasında her şeyden biraz da olsa uzaklaşıp, o büyülü dünyaları keşfetmek hepimizin ihtiyacı değil mi? Daha fark edilmeyi bekleyen onca tatlı sürpriz varken…

Şaşırtıcı üçlü etki

Köpüren özel formül, büyülü dünyalara açılan mis badem kokusu, tabii bir de şaşırtıcı üçlü etki. L’Occitane Almond Shower Oil ile hayatın sürprizlerle dolu anlarını yakalamak çok kolay. Özel vegan formülü, cildi hem temizliyor hem nemlendiriyor hem de onarıyor. Bu üç etkiyi bir arada bulabilmek de en tatlı sürprizlerden biri.

Badem Duş Yağı, özel köpük yapısı ile cildi temizliyor, içeriğindeki omega 6 ve 9 bakımından zengin tatlı badem yağı ve üzüm çekirdeği yağı ile ilk kullanımda nemlendirme etkisi sağlıyor ve cildi besleyerek ışıl ışıl bir görünüme kavuşturuyor.

Elbette, hayatta daha yakalanmayı bekleyen pek çok şaşırtıcı tatlı an var. Bazıları, bir anda karşımıza çıksa da bazen de bu anları biz yaratabiliriz. Bakım rutinlerimize L’Occitane Almond Shower Oil’i eklemek, tanımadığımız birine iltifat etmek ya da sevdiğimiz birine uzun zamandır istediği bir şeyi satın almak, hayatımızda o tatlı sürprizleri artırmaya ve yaşamın keyfini doyasıya çıkarmaya yardımcı olabilir.

Hiç vakit kaybetmeden birinden başlamak istiyorsanız hemen tıklayıp sürprizlerle dolu L’Occitane Almond Shower Oil dünyasını keşfedebilirsiniz.

Güne lezzetli bir başlangıç için kahvaltılık tarifler

Ne demiş şair; kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı. Sizce de öyle değil mi? Günün ilk öğününün, bize gün boyu yetecek kadar neşe ve enerji kaynağı olması gerekmiyor mu? İster sabahın çok erken saatlerinde ister öğlene yakın olsun, fark etmez; günün ilk öğünü her zaman çok önemli. Çünkü günün geri kalanını etkileyen, o günün ne kadar kaliteli bir gün olduğunu belirleyen en önemli faktörlerden biri; güne neler yiyerek başladığımız…



Ancak hepimiz biliyoruz ki, klasik kahvaltı tarifleri zamanla sıkıcı hale gelebiliyor. Yumurta, peynir, zeytin güzel bir başlangıç olsa da her gün aynı şeyleri yemek hayatlarımızda monotonluk yaratabiliyor. Dolayısıyla biraz daha yaratıcı alternatiflere ihtiyacımız var. Ama bir yandan da yoğun tempomuza ayak uydurabilmek için pratik ve besleyici olmalı. Tabii lezzetten de ödün vermek olmaz. İşte tam da bu noktada lezzeti ile, pratikliği ile, besleyiciliği ile kahvaltıların yıldızı müsli karşımıza çıkıyor. İşte müsli kullanarak hazırlayabileceğiniz lezzetli ve sağlıklı kahvaltılık tarifler:

Müslili Ekmek

Eğer kahvaltıda değişiklik yapmak ve lezzet ile besleyici değeri bir arada sunan bir alternatif arıyorsanız, müslili ekmek tam size göre. Klasik ekmek tariflerine göre çok daha zengin ve doyurucu bir seçenek sunan bu kahvaltılık tarifi, aynı zamanda çok daha lezzetli, çok daha eğlenceli. Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli’nin içeriğindeki kızılcık, kuru üzüm, elma ve marakuyalı özel karışım sayesinde enerjik bir sabaha doyurucu dilimlerle merhaba diyebilirsiniz.

Malzemeler:

Hamuru için:

  • 1 su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 2-3 tatlı kaşığı Dr. Oetker Aktif Maya
  • 0,5 çay bardağı süt
  • 4-4,5 su bardağı un
  • 0,5 çay bardağı toz şeker
  • 1 su bardağı ılık süt
  • 1 yumurta
  • 100 gram yumuşak margarin

Üzeri için:

  • 2-3 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 yemek kaşığı su

Hazırlanışı:

  • Mayayı bir kaseye alın ve üzerine yarım çay bardağı ılık sütü ilave edin. Kaşık ile birkaç kez karıştırıp 10-15 dakika bekletin.
  • Unu derin bir kaba eleyin ve üzerine beklettiğiniz mayayı ilave edin. Toz şeker, süt, yumurta ve margarini ilave edip iyice yoğurun. Üzerini kapatıp ılık ortamda 40-45 dakika bekletin.
  • Süre sonunda mayalanan hamura 1 su bardağı meyveli müsliyi ekleyin ve yoğurun. Hamuru yuvarlayıp pişirme kağıdı serilmiş fırın tepsisine alın. Üzerine su sürüp meyveli müsli serpin ve 20 dakika bekletin.
  • Fırını belirtilen dereceye ayarlayıp ısınması için önceden açın. (Alt-üst pişirme: 170 °C, Turbo pişirme: 160 °C)
  • Hamurun üzerini keskin bıçak ile 3-4 yerinden 1 cm derinliğinde kesin ve 25-30 dakika pişirin.
  • Fırından çıkarıp soğutun. Dilimleyerek servis yapın.

Çikolatalı Çıtır Smoothie Bowl

Kahvaltıda kendinizi şımartmak ve güne ‘bomba’ gibi başlamak istiyorsanız, tatlı bir kahvaltılık tarifi tam size göre olabilir. Çıtır tahıl ve çikolata parçacıkları içeren Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli ile çok pratik ve çok lezzetli bir kahvaltılık bowl hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • 2 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli
  • 1 adet olgun muz
  • ½ avokado
  • 1 yemek kaşığı kakao tozu
  • 1 su bardağı badem sütü

Hazırlanışı:

  • Olgun muzu, avokadoyu, kakao tozunu ve badem sütünü blender’a alın. Pürüzsüz bir kıvam alana kadar yüksek hızda karıştırın.
  • Elde ettiğiniz smoothie karışımını bir kaseye aktarın ve kahvaltılık bowl için tabanı hazırlayın.
  • Smoothie tabanın üzerine çıtır çıtır Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli’yi ekleyin. Ve harika kahvaltı kaseniz hazır.

Portakallı Muzlu Müslili İçecek

Kahvaltılarınızı bir sonraki seviyeye taşımaya hazırsanız, Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli ile tanışın. Bu benzersiz müsli, sadece lezzetiyle değil, aynı zamanda sağlık açısından sunduğu faydalarla da kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olmaya aday. Hem lif hem de Vitamin B1, demir ve magnezyum gibi önemli besin öğeleri açısından zengin olan bu müsli ile harika bir kahvaltılık içecek hazırlayabilir, güne başlarken ihtiyacınız olan enerjiyi ve besinleri alabilirsiniz:



Malzemeler:

  • 50 g Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli
  • 1 poşet Dr. Oetker Şekerli Vanilin
  • 2 adet muz
  • 2-3 dilim ayıklanmış ve zarları çıkarılmış portakal dilimleri
  • 2 su bardağı buzdolabında soğutulmuş süt
  • 2 yemek kaşığı bal

Hazırlanışı:

  • Muzları soyup iri parçalara kesin ve mutfak robotuna alın.
  • Üzerine portakal dilimleri, süt, bal ve şekerli vanilini ilave edip meyveler ezilinceye kadar karıştırın.
  • Hazırladığınız içeceği bardaklara alın. Üzerlerine çıtır müsliyi ekleyip kaşık ile karıştırın.
  • Buzdolabında 30 dakika bekletip servis yapın.

Meyveli Mini Kahvaltılık Muffin

Güne başlarken modunuzu yükseltecek, enerjinizi yerine getirecek ve ihtiyacınız olan besin öğelerini almanızı sağlayacak ve tüm bunları yaparken de eğlenceli bir hale çevirecek muffinlere kim hayır diyebilir ki… Siz de demezseniz, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ile harika bir kahvaltılık hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • ½ su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 paket Dr. Oetker Hamur Kabartma Tozu
  • 1 su bardağı tam buğday unu
  • 2 yemek kaşığı bal
  • ½ su bardağı süt
  • 1 yemek kaşığı tereyağı
  • 1 adet yumurta
  • 1 adet mini muffin tepsisi

Hazırlanışı:

  • Fırını 180 derecede önceden ısıtın ve mini muffin tepsisini yağlayın.
  • Bir kasede tam buğday unu, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ve kabartma tozunu karıştırın.
  • Başka bir kapta süt, eritilmiş tereyağı ve yumurtayı çırpın. Islak malzemeleri kuru malzemelerin üzerine dökün ve karıştırın.
  • Hazırladığınız kek harcını mini muffin kalıplarına eşit miktarda bölün. Her bir kalıbı üçte iki oranında doldurmanız yeterli olacaktır, böylece kabardığı zaman da yeteri kadar alan kalacaktır.
  • Yaklaşık 20 dakika kadar pişirdikten sonra fırından çıkarın, birkaç dakika beklettikten sonra servis edebilirsiniz.

Bonus: Çabasız ve lezzetli kahvaltılar

Eğer daha hızlı bir şekilde lezzetli, pratik ve doyurucu kahvaltılık tarifler hazırlamak istiyorsanız, fazla çaba harcamadan da eğlenceli kahvaltılar yapabilirsiniz. Müslinizi ister sütle ister yoğurtla karıştırın; üzerine meyve, bal, biraz da kuruyemiş ekleyin ve voila! Enfes kahvaltınız hazır… Ama bir dakika; zaten eklenmişi var 🙂 Dr. Oetker Vitalis’in lezzetli, doyurucu ve sağlıklı dünyası ile klasik kahvaltılar yerine daha enerjik tariflerle güne başlayabilirsiniz.

Sağlıklı ve dengeli beslenmeyi, ‘sıkıcı’ kalıplardan çıkarmak ve her güne büyük bir neşe ile başlamak istiyorsanız Dr. Oetker Vitalis, kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olacak. Üstelik sadece kahvaltılarınızın da değil; ara öğünlerinizde de lezzetli atıştırmalıklar olarak tüketebilirsiniz. Bu çıtır lezzetler, gününüzün her saatine enerji ve neşe katacak!

Siz de Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’in Multi Meyveli Çıtır Müsli, Bal Bademli Çıtır Müsli ve Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli çeşitlerinden dilediğinizi seçebilir, güne en sevdiğiniz lezzetle harika bir başlangıç yapabilirsiniz.

*Bu yazı Dr. Oetker katkılarıyla hazırlanmıştır.

Sürdürülebilir çözümlerin izinde: VitrA’dan dünyanın ilk ve tek %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabosu

‘Biricik’ dünyamız günden güne artan çevreler baskılar ve azalan doğal kaynak sorunları ile karşı karşıya. İklim krizi, küresel ısınma, atık sorunları, hava kirliliği ve daha nice çevresel sıkıntı, hem dünyamızın hem de insanlığın geleceğini tehdit ediyor. Bu nedenle, sürdürülebilir yaşam alışkanlıklarına sahip olmanın önemi her zamankinden kat ve kat daha fazla. Böylesi bir gerçekliğin farkında olan tüm endüstrilerde de yenilikçi ve çevre dostu ürünlerin geliştirilmesi oldukça büyük bir öneme sahip. Bu bağlamda VitrA, büyük bir adım atarak çevreye saygısını ve döngüsel ekonomiye olan katkısını gözler önüne seriyor.



VitrA’dan bir ilk; %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo

Çevresel ayak izlerini azaltma yolunda önemli adımlar atan VitrA, sektörün değişim öncülerinden biri olarak bizi yeni çevre dostu lavabosu ile tanıştırıyor. Dünyanın ilk ve tek %100* geri dönüştürülmüş seramik lavabosu özelliğini taşıyan bu lavabo, atık olarak kabul edilen malzemelere yeniden hayat veriyor. Yeni çevre dostu lavaboların içerik olarak yaklaşık %100’ü, kırık seramikler de dahil olmak üzere üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan oluşuyor.

VitrA’nın sürdürülebilirlik konusundaki vizyon ve öncülüğünü yansıtan bu yenilikçi ve çevre dostu lavabolarla, seramik sektöründe sürdürülebilir tasarım konusunda da yeni bir standart ortaya çıkıyor. Tasarım harikası ve fonksiyonel bir ürün olmanın ötesinde geri dönüştürülmüş seramik lavabolar, çevresel bilinç ve sürdürülebilir yaşam tarzlarını da destekleyen güçlü bir mesaj taşıyor.

%30 oranında iyileşen küresel ısınma potansiyeli

ISO 14040:2006 ve 14044:2006 standartlarına uygun yapılan Yaşam Döngüsü Değerlendirmesi sonuçlarına göre, atıkların kullanılması çevresel etkilerden küresel ısınma potansiyelini %30 oranında iyileştiriyor. Geri dönüştürülmüş lavaboların üretilmesi sayesinde, ürün başına, daha az hammadde kullanılarak %36’lık iyileştirmeyle yaklaşık 5 kilogram hammadde tasarrufu ve %38 iyileştirmeyle 2,48 Kwh elektrik tasarrufu elde edilmesi hedefleniyor.

Sadece bir lavabo olma işleviyle kalmayan, çevresel sürdürülebilirliğe yönelik geniş bir vizyonu temsil eden bu ürün, çevreye duyarlı bir gelecek için atılmış çok büyük bir adım. Eczacıbaşı Yapı Gereçleri’nin çevre dostu lavabolarla benimsediği bu üretim yaklaşımı, döngüsel ekonomiye katkıyı da en üst seviyeye çıkarıyor.

Sürdürülebilir bir gelecek için hijyenik ve şık bir ilham kaynağı

Küresel ısınma potansiyelini iyileştiren, çevre dostu bir tasarım harikası olmasının ötesinde VitrA’nın geri dönüştürülmüş lavaboları, hijyen endişesini de ortadan kaldırıyor; çünkü bu lavabolar VitrA Hygiene teknolojisiyle kaplanıyor. Bakteri gelişimini %99,9 oranında önleyen VitrA Hygiene teknolojisi sayesinde, seramik lavaboların kullanımı sırasında yüzeye bulaşan bakteriler etkisiz hale geliyor. Böylece, bir numaralı önceliğimiz olan hijyenden ödün vermeden çevre dostu seçimler yapmak da kolaylaşıyor.



Ayrıca, her zevke, her alana uygun seçimler yapmak da yine VitrA ile oldukça kolay. Bilecik, Bozüyük’teki VitrA Üretim Kampüsü’nde geliştirilen yenilikçi çözümler sayesinde üretimine başlanan bu çevre dostu çanak lavabolar, ilk olarak mat bej renkte ve 5 formda tasarlanmış olsa da VitrA’nın geri dönüştürülmüş ürün gamına yeni ürün ve renklerin eklenmesi de planlanıyor.

VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabonun hikayesi, gelecekteki çevre dostu ürünler ve teknolojiler için de büyük bir ilham kaynağı. Daha sürdürülebilir bir dünya için gelecekte atılacak tüm adımlara şimdiden ilham olduğu kesin. Siz de yaşam alanlarınızı çevre dostu bir bilinç ile şekillendirmek ve bir eşi daha olmayan dünyamızın geleceği için önemli bir adım atmak istiyorsanız hemen tıklayıp VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo çeşitlerini keşfedebilirsiniz.

* İçerik olarak yaklaşık %100’ü üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan üretilmiştir.

* Bu içerik VitrA katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlgili Makale