X

Duygusal dayanıklılık nedir: Zor zamanların üstesinden nasıl gelinir?

“Umutsuzken, değiştirilmesi imkansız bir kaderi yaşıyorken bile hayatta kalmak için bir neden bulabileceğimizi hiçbir zaman unutmamalıyız.”
Viktor Frankl, Logoterapinin kurucusu

Şu günlerde herkes kendine göre zorlanıyor. Sürecin devam etmesi ve endişeli bekleyişin travmatik bir etkisi var, herkes farklı tepki veriyor. Böyle travmatik deneyimler esnasında panik, inkar, aşırı iyimserlik, başkalarını veya kendini suçlama gibi tepkiler görülebilir. İnkarda, “Bana bir şey olmaz. Bu, benim dışımda gelişen bir olay”, panikte “Her şey çok kötü, ne yapacağımı bilmiyorum. Bundan çıkamıyorum”, aşırı iyimserlikte “Her şey çok güzel olacak, tüm bunlar hemen düzelecek”, suçlamada “Bütün bunlar sizin suçunuz. Dünyadaki kötülüklere yeterince duyarlı olsaydınız, doğayı katletmeseydiniz bunlar olmazdı, doğa bizi cezalandırıyor” gibi düşünce ve tutumların görülmesi travma karşısında en sık gözlenen savunma mekanizmaları.

Etrafınızda bu tepkileri veren birileri varsa (veya o kişi sizseniz) bilin ki o kişi benliğini korumaya çalışıyor. Ancak elimizdeki verilere göre bu sadece bir virüs. Çok hızlı yayılıyor. Her ne kadar virüslerin canlı olup olmadığı tartışması sürse de, bu virüs de kendince hayatta kalmaya çalışıyor. Yani bu virüsün bizi cezalandırmak veya bir mesaj vermek gibi bir görevi olduğunu hiç sanmıyorum. O sadece hayatta kalmaya çalışıyor. Aynı bizim gibi.

Salgınlar gibi burnumuzun dibindeki gerçek tehditler, bizi ister istemez içe dönmeye zorluyor. Artık içeride her ne varsa (öfke, korku, eleştiri, suçlama, çaresizlik, tefekkür, sağduyu, yaratıcılık) o güne dek ortaya çıkmamış olan farkındalıkları, kullanılmayan yetenekleri kuvvetle ortaya çıkarıyor. Böyle sıra dışı koşullarda çözüm üretmeye çalışırken her şeye farklı bir açıdan bakmaya da başlıyoruz. Bu süreci kaygı, endişe, suçlama ve felaket senaryoları ile geçirmek yerine, çözüme odaklı ve yaratıcı bir şekilde değerlendirenler daha güçlü çıkacak. İşte böyle zor zamanlardan güçlü bir şekilde çıkanların sahip olduğu çok önemli bir özellik var: Duygusal dayanıklılık (Resilience).

Duygusal dayanıklılık (Resilience) nedir?

“Duygusal dayanıklılık, büyük stres ve değişim dönemlerinde güçlü olma ve ayakta kalma becerisidir.”
Diana Coutu

Son dönemde yaşanan savaşlar, küresel felaketler, terör olayları, ekonomik krizler ve salgın nedeniyle duygusal dayanıklılık becerisini anlamamız şart oldu. Duygusal dayanıklılık ancak ağır olaylar yaşandıktan sonra farkına varılabilecek bir şey. Duygusal dayanıklılıkla ilgili akademik çalışmaların geçmişi 40 yıl öncesine dayanıyor. İlk çalışmaları Minnesota Üniversitesi’nin fahri hocalarından Prof. Norman Garmezy yapmış. Garmezy, şizofren anne-babayla büyüyen çocukların bu ortama rağmen neden psikolojik rahatsızlıklar yaşamadığını araştırırken ruh sağlığında “Duygusal Dayanıklılık” faktörünün sanılandan daha büyük bir rolü olduğunu saptamış.

Boston’daki Harvard Medical School bünyesinde faaliyet gösteren Yetişkin Gelişimi Araştırmaları biriminin direktörü George Vaillant, 60 yıldır gözlemlediği muhtelif gruplarda bazı kişilerin duygusal dayanıklılığının diğerlerine göre belirgin olarak arttığını görmüş, yani duygusal dayanıklılık artırılabilen bir yetenek. Duygusal dayanıklılığın sonradan geliştirilebildiğini söyleyen araştırmalar var.

Karşımıza çıkan duygusal dayanıklılık teorilerinin çoğu kendi içinde belli bir mantık temeline oturuyor. Hemen hemen tüm teorilerin birkaç noktada birleştiğini görüyoruz. Buna göre duygusal dayanıklılığı yüksek kişiler üç ortak karakter özelliğine sahip. Bunlar; gerçeği olduğu gibi kabul etmek; hayatın anlamlı olduğuna dair, dört elle sarıldıkları birtakım değerlerle desteklenen güçlü bir inanç beslemek ve doğaçlama hareket etmek konusunda esrarengiz bir beceriye sahip olmak. Hayat yolunda yürürken düştüğünüzde, bu özelliklerin sadece bir veya ikisiyle bile tekrar ayağa kalkabilirsiniz. Ancak gerçek manada bir duygusal dayanıklılık için üçüne birden sahip olmak şart. Şimdi gelin bu üç karakter özelliğine bir bakalım.

Gerçeği kabullenmek

Duygusal dayanıklılıkla ilgili en yaygın görüş özünde iyimserlik olduğunu söyler. Ancak duygusal dayanıklılık sanıldığı gibi iyimserlikle ilgili değil. Salgın gibi uç durumlarda fazla iyimser olmak sizi felakete bile götürebilir. Hayatta kalmak iyimserlikle değil, gerçeği kabullenmekle başlıyor. Yanlış anlaşılmasın, iyimserlik kötü bir şeydir demiyorum. Umut duygusunu kaybetmemek çok önemli.

Ancak ortada yaşamsal bir tehdit olduğunda sizi güçlü ve dayanıklı yapan şey gerçeği kabul etmek ve tedbir almaktır.
Gerçeği kabul edebilmek herkesin harcı değil. Araştırmalar inkar savunma mekanizmasının sorunlarla başa çıkmada sıklıkla kullanıldığını gösteriyor. Gerçeği kabullenmek bazen son derece tatsız ve duygusal açıdan zorlayıcı bir iş olabiliyor. Gerçeklere çekinmeden bakabildiğinizde olağanüstü zorluklara dayanma ve bu zorluklardan sağ salim çıkmak için hazırlık yapma imkanına sahip olursunuz. Zorluklar başınıza gelmeden kendinizi nasıl kurtarabileceğinizi öğrenirsiniz.

Anlam arayışı

Gerçekleri görme becerisi, duygusal dayanıklılığın ikinci unsuru olan “zor zamanlardan anlam çıkarma” ile yakından ilişkili. Zor bir durumun içindeyken ellerini açıp “Bu neden benim başıma geldi ki?” diye yakınan kişileri bilirsiniz. Belki de o kişi sizsiniz. California Üniversitesi psikoloji profesörü ve Newport Beach’teki Dayanıklılık Enstitüsü müdürü Salvatore R. Maddi, “Duygusal dayanıklılık, insanların günlük hayata anlam katmasını sağlamanın bir yoludur” diyor ve devam ediyor “Duygusal dayanıklılık eğitiminin önemini anlayanlar, bunun psikoterapi olup olmadığını merak ediyor. Psikoterapi, hayatı dağılmış kişiler içindir. Psikoterapiyle o kişilerin hayatını tekrar rayına sokmaya çalışırız. Bizim işimizse insanlara hayat becerileri kazandırmak, nasıl bir tavır ve tutum takınmaları gerektiğini öğretmektir. Bunları aslında evde ya da okulda öğretmek daha uygundur ama yapılamıyor.

Her yaşananı anlamlandırmak kolay değil. Bu yapılabilse bile bu anlamı koruyabilmenin hiçbir garantisi yok. İnsanın yaşadığı hayata anlam vermesi, duygusal dayanıklılığın çok önemli unsurlarından biri. Zihinsel olarak sağlam kişiler çok güçlü değerler sistemine sahip. Bu güçlü değerler, olayları yorumlamak ve şekillendirmek için size çeşitli yöntemler sunar. Böylece hayatınıza anlam katarsınız. Varlığını sürdürmek değerlerine ne kadar uygun yaşadığına bağlıdır. Zor dönemlerde sizi değerleriniz ayakta tutar.

Ritüele dayanan yaratıcılık ve doğaçlama

Duygusal dayanıklılıkta üçüncü temel unsur, elde olanlarla yeni şeyler üretme becerisi. Psikoloji bu noktada Fransız antropolog Claude Levi-Strauss’u örnek alarak bu beceriye “brikolaj” adını vermiş. Bu sözcüğün kökenine baktığımızda duygusal dayanıklılık kavramıyla bir bağlantısı olduğunu görüyoruz. Sözcük İngilizce “bouncing back” yani “iyileşmek, toparlanmak” anlamına geliyor. Brikolaj, elde doğru araç ve yeterli malzeme olmadan bir probleme çözüm üretme şeklinde tanımlanıyor. Bir brikolajcının kafası hep meşguldür; ya evde bulduğu parçalardan telsiz yapar ya da kendi arabasını tamir eder. Ya da elinde olanları normal kullanım amaçlarının dışında kullanarak farklı şeyler ortaya çıkarır.

Kuramsal psikoloji alanının en saygın düşünürlerinden biri olan, Michigan Üniversitesi hocası Prof. Karl E. Weick “İnsanların stres altındayken en alışık oldukları tepkiyi vermeye yöneldiklerini gösteren birçok kanıt var” diyor. Weick, hayatınızı tehlikeye atan bir stres kaynağı karşısında en beklenmedik şeyin yaratıcı olmak olduğunu da söylüyor. Yani zor zamanlarda yaratıcı bir tepki veremezsiniz, her zaman verdiğiniz bir tepkiyi verirsiniz. Hayatınızı disipline eden bazı kural, alışkanlık ve ritüellerin olması zor dönemlere hazırlıklı olmanızı ve duygusal olarak dayanıklı olmanızı sağlıyor.

Sonuç olarak duygusal dayanıklılığı yüksek kişiler gerçeklerle yüzleşen, çözüm odaklı ve “ümitvar” kişilerdir. Şu günlerde hepimiz beden ve zihin sağlığımızın ne kadar önemli olduğunu anladık. Birçok şeyin de özlemini çekiyoruz: İstediğimiz zaman dışarı çıkabilmek, dolaşabilmek, kafede saatlerce sevdiklerimizle sohbet etmek, ailemizle ve arkadaşlarımızla endişesiz görüşebilmek gibi. Tüm bunların ne kadar büyük bir özgürlük ve zenginlik olduğunu fark ediyoruz.

Ama hatırlatmak isterim ki, bu da geçecek. Önemli olan bu geçtiğinde olacağınız kişiye karar vermek. Bu, zihninizi eğitmek için çok güzel bir fırsat olabilir. Bu konuda destek almak isterseniz ben bir psikolojik danışman olarak “Online Duygusal Dayanıklılık” eğitimi veriyorum. Bana ulaşmak için ayselkeskin2004@yahoo.com adresine e-mail atabilirsiniz. En kısa zamanda sağlıkla özlediğimiz şeylere kavuşmak dileğiyle. Sizinle sevgili Barış Manço’nun tam da “kavuşmakla” ilgili şu şarkısını paylaşmak istiyorum.

Kaynaklar:
Diane Coutu. (2002). How resilience works? Harvard Business Review, hbr.org
Judith Herman. (2016). Travma ve iyileşme. Gözden geçirilmiş 4. basım. Literatür Yayınları
Viktor E. Frankl. (2013). İnsanın anlam arayışı. 10. Baskı. Okuyan Us yayınları

İlginizi çekebilir: Korona günlerinde varoluşsal düşünceler: Kul Ahmet’in Ceketi ve Barış Manço

Aysel Keskin: Merhaba ben Aysel Keskin. Psikolojik Danışman ve Psikoterapistim. 2006 yılında Marmara Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık bölümünden mezun olduktan sonra, Türk Deniz Kuvvetlerinde yedi senelik bir kurumsal hayat deneyimim oldu. Kurumsal hayat deneyimimin ardından, çocukluk tutkum olan psikolojiye bir de seyahat tutkum eklendiği için okyanus ötesine giderek bir süre Amerika’nın Kalifornia ve Oregon eyaletlerinde yaşadım. Tüm psikoterapi yaklaşımlarını bilmekle beraber uzmanlaşmanın gerekliliğine inanarak, kanıta dayalı terapi yaklaşımlarından Süre Sınırlı Psikanalitik Psikoterapi (SSPP), Jungian Psikoterapi ve Rasyonel Psikoloji Enstitüsü Preferred Partner of The Albert Ellis Institute onaylı, APA (American Psychological Association) Kredili Rasyonel Duygucu & Bilişsel Davranışçı Terapi Eğitimlerini (süpervizyonlar dahil) tamamladım. Sorunların bütüncül ele alınması gerektiğine, beden ve zihnin dengesini kurduğumuzda hayatımızda olumlu değişimler olacağına inanıyorum. Beden ve zihin sağlığınız her şeyden önemli. Bana ayselkeskin2004@yahoo.com eposta adresinden ulaşabilirsiniz. Sağlık ve sevgi ile kalın. Instagram: ayselkeskin.psk.dan

Sıra dışı bir gelecek: Otomobil dünyasında bizi neler bekliyor?

Teknolojinin, yapay zekanın ve çevre bilincinin hızla geliştiği günümüzde otomotiv dünyası da bu gelişmelerden geri kalmıyor ve inovasyonlarla ve merakla dolu bir sektöre dönüşüyor. Son yıllarda elektrikli araçlar, otonom sürüş özellikleri, akıllı yol çözümleri gibi konularla pek çok gelişime imza atan otomobil dünyasında gelecekte bizi daha nelerin beklediği büyük bir merak konusu. Hepsi çok heyecan verici olsa da en çok merak edilen sorulardan ve benim de heyecanla beklediğim gelişmelerden biri; uçan arabaların hayatımıza girip girmeyeceği 🙂 Uçan arabalar yakın zamanda hayatımıza dahil olur mu bunu bilmiyorum ama otomotiv endüstrisinin geleceği hakkında kendi perspektifimden ele alacağım pek çok konu var. Gelin, benim de bir parçası olduğum bu sıra dışı gelecekte bizi neler bekliyor olabilir birlikte bakalım.



Elektrikli otomobillerin hızlı yükselişi

Geçtiğimiz yıllarda pek çok otomobil markası, yakın gelecekte elektrikli araç üretimine ağırlık vereceğini açıklamıştı, hatta dünya çapında tamamen elektrikli araç üretimine geçmeyi planladığını belirten markalar da var. Elektrikli araçların hayatımıza dahil olması çok yeni bir gelişme olmasa da yaygınlaşması ve popülerliğinin artması son zamanlarda daha bir artış gösterdi. Gelecekte de elektrikli araçların üretiminin ve kullanıcısının artması sektörünün en beklenen gelişmeleri arasında.

Bildiğiniz gibi ben de elektrikli otomobil tutkunlarından biriyim ve sık sık sizlerle Instagram hesabımdan %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E ile olan maceralarımı paylaşıyorum 🙂 Konumuza dönecek olursak; fosil yakıt tüketimini azaltmak ve karbon emisyonlarını düşürmek için ülkelerin elektrikli araç kullanımına yönelik teşviklerini artırması da beklenenler arasında. Ayrıca, batarya teknolojisinde yeni ilerlemeler, elektrikli araçların menzillerinin artırılması, şarj altyapılarının geliştirilmesi de yine yakın gelecekte bizimle olacağa benziyor.

Sürdürülebilir ve çevre dostu çözümler

Elektrikli araçların yükselişi, otomobil dünyasının geleceğinde beklenen tek çevreci haber değil. Doğa dostu yaklaşımlar ve sürdürülebilir çözümlerle dolu yenilikler de ufukta. Pek çok sektörün son yıllarda önemli bir gündem maddesi haline gelmiş olan çevre bilinci, otomotiv dünyası için de önemli bir konu. Geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilen iç dizayn ekipmanları, doğa dostu kumaşların kullanımı, üretim aşamasında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, daha az karbon salımı yapan motor teknolojileri ve daha nice gelişme, otomotiv dünyasının beklenenleri arasında.

Sektörde yeşil devrim adını verebileceğimiz daha pek çok gelişmenin damga vurması da olası. Araçların iç tasarımdan üretim süreçlerine kadar geniş bir yelpazede sürdürülebilir çözümler, otomobillerin gelecekteki dünyasını ve tabii ki dünyamızı taçlandıracak gibi. Bir çevreci olarak hızla yaygınlaşmasını görmek istediğim gelişmelerden birisi kesinlikle sürdürülebilir çözümler.

Otonom sürüş özelliklerinde ilerlemeler

Ve tabii ki otonom sürüş özelliklerinden bahsetmemek olmaz. Beni belki de en çok heyecanlandıran konulardan bir diğeri. Hani şu sürücüsüz giden otomobiller var ya, işte tam da onlardan bahsediyorum. Yakın bir gelecekte belki de araçların şoför koltukları hep boş kalacak. Olamaz mı? Bu, çok gerçekçi bir senaryo olmasa da şu an için benzer senaryolarla sık sık karşılaşacağız gibi. Çünkü pek çok dünya devi otomobil ve teknoloji firması, otonom araçlar alanında büyük yatırımlar yapıyor. Ancak, tam otonomiye ulaşmak için biraz daha geleceği beklemek gerekecek. Çünkü birtakım zorlukları aşabilmek için yeni teknolojilerin geliştirilmesi bekleniyor.

Özellikle büyük şehirlerdeki yoğun ve karışık trafik senaryoları, yasal düzenlemeler, kişisel hakların korunması, uygun yol ve altyapı çalışmalarının tamamlanması gibi pek çok faktör var. Yine de bu konudaki çalışmaların hız kazanması ve otonom sürüşün farklı seviyelerinin piyasaya sürülmüş olması, otonom sürüş teknolojilerinin potansiyelini gösteriyor. Gelecekte tam otonom seviyeye de erişilmesi mümkün.



Otonom özelliklerin yanı sıra farklı sürüş modları da ufukta. Hatta, ben şimdiden %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E  ile bu modları deneme fırsatına sahibim 🙂 Mustang Mach-E, sürüş deneyimini kişisel isteklere göre uyarlıyor; Aktive, Whisper ve Untamed modları sayesinde motor seslerini, ortam aydınlatmasını ve hatta aracın tepki verme hızını kişiselleştirmek mümkün. 

Akıllı şehirlerin kurulması

Otonom sürüş özellikleri, farklı sürüş modları, otomobil ve yapay zeka teknolojisindeki gelişmeler, yalnızca bireysel kullanımla sınırlı kalmayacak muhtemelen. Ve önemli bir toplumsal gündem haline de gelecek. Bu da akıllı şehirler gibi bir konseptin hayatımıza girmesi anlamını taşıyabilir. Şehirlerin, otomobillerin geleceği ile ne ilgisi var ki diye düşünmeye başlamadan hemen araya gireyim. Eğer başta otonom sürüş özellikleri olmak üzere otomobiller kendi başlarına -bir sürücünün aracı sürmesine ihtiyaç kalmaksızın- yolda gidebilecekse, bu şehirlerin de birtakım düzenlemelerden geçmesi anlamını taşıyor. Yollardaki alt yapı çalışmalarının bu doğrultuda düzenlenmesi, akıllı şarj istasyonlarının kurulması ve otonom araçların kendi kendini şarja takabilmesi için uygun çevresel yapılanmaların tamamlanması gibi pek çok gelişmeyi de beraberinde getirebilir. Belki de gelecekte şehirlere akıllı taksi durakları kurulacak ve birtakım mobil uygulamalar üzerinden bağlantıya geçilebilecek.

Sosyal dünya ile bağlantı sağlayan araç özelliklerinin geliştirilmesi

Bir düşünelim; otomobiliniz size en yakın kafeyi önerse ya da zevkinize uygun bir restoranda sizin için rezervasyon yaptırsa, nasıl olur? Ya da arkadaşlarınızla buluşma ayarlasa, arabaya bindiğinizde en sevdiğiniz dizinin kaldığınız bölümünü başlatsa? Siz keyifle buluşmalarınıza hazırlanırken veya dizinizi izleyip, müziğinizi dinlerken sizi istediğiniz yere götürse? Yani adeta bir eğlence merkezine dönüşse? Tüm bunlar, yakın gelecekte hayallerimizi süslemenin ötesine geçebilir. Bağlantılı araçlar, yani kendi internet erişimi olan ve verileri başka cihazlarla da paylaşabilen araçlar, otomobil dünyasının belki de gelecekte en çok parlayan yıldızı olabilir. Yalnızca yolculuk vadetmenin ötesinde bağlantılı araçlar, adeta kişisel mobil cihazlarımıza dönüşebilir.

Çoğu macerama tanıklık ettiğiniz Ford Mustang Mach-E de adeta benim eğlence merkezim. Araç içi iletişim ve eğlence sistemi olan Ford SYNC 4A ile konuşma, ses tanıma, kablosuz akıllı telefon entegrasyonu, sezgisel 15,5″ dokunmatik ekran ve çok daha fazlasını deneyimleyebiliyorum. Halihazırda gelişmiş teknolojinin keyfini sürebiliyor olsam da gelecekte bağlantılı araçlar bizi daha pek çok özelliği ile şaşırtacak diyebilirim.

Kısacası, otomobil dünyasının sıra dışı geleceğinde bizi bekleyen yepyeni heyecanlar var. Uçan arabalar yalnızca filmlerin unutulmaz bir parçası olarak mı hafızalarımızda kalır yoksa gerçekten de hayatımıza dahil olur mu bilinmez ama kesin olan bir şey varsa o da otomobil dünyasının hiç olmadığı kadar yenilik dolu olduğu. Kim bilir belki bir gün gökyüzünde bulutların arasında sıkışıp kaldığım bir trafikteyken size yazarım 🙂 Daha fazlası için yazılarımı ve Instagram hesabımı takip etmeyi unutmayın.

İlginizi çekebilir: Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?



Lezzetli ve eşsiz tatlarla dolu bir deneyim: Macroonline’da keşif dolu bir yolculuk

Şüphesiz ki söz konusu sofralarımız olduğunda hepimiz ‘en iyisi’nin peşindeyiz. Market alışverişlerimizi yaparken de gözümüz, elimiz hep en iyisinde, en kalitelisinde. Her şeyin en iyisini aldığımızdan emin olmak istiyoruz. Ancak, böylesi bir çabanın çok fazla zaman ve enerji gerektirdiği de aşikar. Hele ki büyük şehirlerde yaşıyorsak, iş çıkış saatinde markette olmak; kalabalıklar, trafik, koşturmaca gibi dertleri de beraberinde getirebiliyor. E peki bunca yorgunluk ve zamansızlığın içerisinde mesai bitimine dakikalar kalmışken her gün zihnimizde dönen o ‘Akşam ne pişirsem’ sorularına nasıl yanıt bulacağız? Hele bir de evde hazırlamak istediğimiz tarifin malzemeleri yoksa.



Güzel haber; artık bu soru da zihnimizi kurcalamayacak, yorgun argın market sırasında beklemek zorunda da kalmayacağız. Macroonline ile yorucu market gezileri, ev konforunda keşifler yapabileceğimiz bir fırsata dönüşüyor.

Macrocenter ayrıcalıkları aynı hizmet anlayışıyla Macroonline’da

Macrocenter’ı tercih edenler bilir; Macrocenter’da alışveriş yapmak, eşsiz bir deneyimdir. Ürün çeşitliliği, yeni keşifler, taptaze lezzetler, baş döndüren kokular ve başka yerde olmayan ürünler… Macroonline da tüm bu deneyimi, bizlere online olarak sunuyor. Aynı uzmanlık, aynı lezzet ve aynı hizmet anlayışıyla tüm Macrocenter ayrıcalıkları, artık Macroonline’da. Kısacası, hayatı güzelleştirecek her şey Macroonline’da. Peki siz neredesiniz; yoksa hala kasa sırasında mı? 🙂 Gelin, Macroonline’Macroonline’Macroonline’da neler neler var biraz daha yakından bakalım… (Ne yok ki! demek serbest.)

Ev konforunda kaliteli bir alışveriş deneyimi

Hangimiz istemeyiz ki raflardaki en taze meyve-sebzeler yer alsın mutfak tezgahımızda, kendi ellerimizle seçtiğimiz.. Ama zamanımız ve enerjimiz yoksa ne yapacağız? Merak etmeyin, en iyilerden vazgeçmek zorunda değiliz. Macroonline, her şeyin en iyisini bizim için seçip evimize kadar getiriyor. İhtiyacımız olan her şey, sanki raflardan kendimiz seçiyormuşuz gibi aynı titizlik ve özenle seçilip bize ulaştırılıyor. Ev konforunda kusursuz ve kaliteli bir alışverişi deneyimi, Macroonline ile artık kapımıza geliyor.

Benzersiz tatlar, otantik lezzetler, yeni keşifler



Macroonline’da dilediğimiz ülkenin lezzetlerini bulmak mümkün. Bugün İtalyan, yarın Fransız Mutfağı, haftaya ise Japon, ne dersiniz? Macroonline dünyasında alışveriş yapmak, adeta geniş bir coğrafyada gezintiye çıkmak gibi. Uzak Doğu’nun egzotik sosları, ithal çikolatalar, artizan ürün çeşitliliği, her yerde bulunmayan lezzetli atıştırmalıklar, profesyonellere özgü ürün seçkileri, taptaze deniz ürünleri ve çok daha fazlası… Hepsi, premium hizmet kalitesi, zengin ürün çeşitliliği ve kolay erişim imkanıyla Macroonline’da. Tek yapmamız gereken bir tıkla sepete eklemek.

Şeflerin özgün tarifleriyle hazırlanan Homemade lezzetler

Dünya mutfağının yanı sıra Türkiye’nin özgün tatlarını da sunan Macroconline’da Homemade lezzetler de var. Şeflerin özgün tarifleriyle hazırlanan Homemade lezzetler, Macroonline’ın beklentileri aşan hizmet kalitesini evlerimize taşıyor. Hep ne pişireceğimizi düşünecek değiliz ya bazen de ne yiyeceğimizi düşünelim, öyle değil mi… Sağlıklı, lezzetli ve zahmetsiz alternatifler arayanların en gözde seçimleri, Macroonline Homemade kategorisinde.

Keyifli, pratik ve konforlu bir alışveriş deneyiminin yanı sıra keşiflerle dolu bir yolculuğa da hazırsak; istikamet: Macroonline. Üstelik, Macroonline’dan verdiğimiz siparişler 45 dakikada teslimat seçeneğiyle ve +4 dereceli araçlarla soğuk zincir kırılmadan dilediğimiz saatte bize ulaşıyor. Macrocenter’ın ayrıcalıklı dünyasını ev konforunda keşfetmek ve Macroonline’da ilk alışverişlerinize özel indirimden de faydalanmak için siz de hemen tıklayın.

*Bu yazı Macrocenter katkılarıyla hazırlanmıştır.



İlgili Makale