Düşüncesel enkazları birlikte kaldırmak için: Sevginin dönüştürücü etkisine kucak açın

Enkaz… Çöküntü, döküntü, yıkıntı demek. Bir doğal afet olan deprem ne zaman gündemimize gelip otursa, çok sık kullanılıyor bu kelime. Kendi beş harf ama etkisi kitaplarla dolu büyük bir kütüphanenin harf sayısı kadar büyük. Koca bir dünyanın çığlık sesi kadar gürültülü… Ne zaman cümle içinde kullanılsa içini acıtıyor insanın… Yıkılan bir ev geliyor akla mesela, kıvrılan demir çubuk ve beton yığınlarından dökülen tozun çok soğuk grisine bulanan… Mevsimden bağımsız olarak buz gibi… Ne emeklerle kurduğun o yuvanın eski haline bir daha gelemeyeceğinin yüzüne çarpan soğukluğu bu. Tarifsiz. İzlerken ürpertici, yaşarken kim bilir nasıl üzücü… Ya da çöken bir iş yeri, onlarca insanın emeğini sunduğu ekmek kapısı, uçuşan dosyalar, yıkılan masalar üzerinde hayal kurulan geleceği aklında tut diye koyulan takvimler… Ne üzücü, ne yıkıcı…

Belirsizlikle yaşamak zor geliyor hepimize çoğu zaman. Belirsizlik demek, planlayamamak demek, hayal kuramamak demek, geleceğe hiç ulaşamayacakmışsın gibi gelip içine oturan o his demek. İnsan nasıl altından kalkabilir ki?

Her gördüğümüz, duyduğumuz enkaz haberinde sadece o acıyı yaşayan insanlarla empati kurmuyoruz aslında, kendi enkazlarımızla da ışık hızında bağlantı kuruyoruz. İlk acı, ilk kalp ağrısı, atılan ilk kazık, haksız yere çıkartıldığın iş, seninle ilgili düşüncelerini gerçekmiş gibi yaşayan, dillendiren insanların yüzündeki sahtelik, merhametlisin diye içine itildiğin duygusal labirentler, aslen kısır döngü uzmanı olarak görev yapması gerekenlerin sözümona sunduğu seçenek adındaki seçeneksizlikler ve daha nicesi… Bunlar da enkaz değil mi?

ThetaHealing seanslarında şöyle sorarız: “Bu durumla nasıl başa çıktın?”, “Bundan ne öğrendin?”, “Bunun içinden nasıl geçtin?”, “Bu durum sende neyi geliştirdi?” Kendine sor bu soruları.

Zaman kavramı ile ilgili onca şey de bilsek, anda kalabiliyor bazı duygularımız. İnsan olmanın bir sonucu belki de. Metaforik anlamda kaç enkazdan çıktığını hatırla. Düşüncelerimiz öylesine etkili ki… Birimiz hepimiz için deyip, öğrenilmiş çaresizliğin üzerimize yıkılan enkazından kurtulmak için bir omuz verebiliriz birbirimize… Elini sımsıkı tutabiliriz bizden destek isteyen birinin. Hesapsız, sadece o huzuru yaşatmak için bile sarabiliriz yarasını. Şifa oluruz derdine. Bundan mutlu, bundan kutlu ne var sorarım sana… Bizi insan yapan da bu duyguların harmonisi değil mi?

Düşüncelerimizin yaratıcı ve bazen de yakıcı, yıkıcı özelliklerinin farkında olup, silkinip ayağa kalkmalıyız. Körleşen yaratıcılıklarımızı, baharda sandıktan çıkartılan naftalinli örtü gibi görüp havalandırmalıyız. Tam zamanı. “Daha güzel bir dünya için, batsın bu dünya” sözünden özgürleşip “Daha güzel bir dünya için, ben de varım” sözünü yürekten hissetmeliyiz…

Düşüncesel enkazlarımızı hep birlikte kaldıralım. Sevginin dönüştürücü etkisiyle hemhal olalım. Yerin, göğün titreşimi olan sevgiyle buluşalım. Metaforik enkazlarımızdan kurtulalım.

Sevgimle…

İlginizi çekebilir: Şifacının kalp pusulası: Hiss-i kable’l vuku

Özlem Güller Ünal
1979 İstanbul doğumluyum. 2000 yılından beri iletişim sektöründe medya ve iletişim danışmanı olarak çalışıyorum. An'ı önemseyen, meraklı bir yaşam sevdalısıyım. Gözlem yapmayı, araştırmayı, öğrenmeyi ... Devam