X

Dr. Gabor Maté’ye göre iyileşmenin 7 adımı

Son zamanların en çok satan yazarlarından ve dinlenilen konuşmacılarından biri olan Dr. Gabor Maté, bağımlılık, stres, travma, çocuk gelişimi gibi bir dizi çeşitli konudaki uzmanlığıyla tanınıyor. Karmaşık sorunlara hızlı çözümler sunmak yerine, bilimsel araştırmalar, örnek vakalar, kendi içgörü ve deneyimlerinden yola çıkarak insanları kendilerini ve çevrelerini iyileştirmeleri konusunda aydınlatan bir bakış sağlayan Gabor Maté, When the Body Says No: The Cost of Hidden Stress kitabında iyileşmek için 7 adım öneriyor.

Dr. Gabor Maté’ye göre sağlık, üç sütuna dayanıyor: “Beden, ruh ve spiritüel bağlantı. Bunlardan herhangi birini görmezden gelmek, hastalıkları, dengesizlikleri davet etmektir. İyileşmek, sağlığı geri kazanmak ya da devam ettirmek içinse kendimize dönüp bakmak, içsel durumlarımızı analiz etmek gerekir. İyileşmenin 7 A’sını takip etmek, duygusal olarak büyümemize yardımcı olur.”

İşte çok satan ve çok paylaşılan When the Body Says No: The Cost of Hidden Stress kitabından Gabor Maté’nin kendi tanımlarıyla anlattığı iyileşmenin 7 ‘a’dımı:

1. Acceptance (Kabullenme)

Kabullenme (acceptance), basitçe bir şeylerin nasıl olduğunu anlama ve kabul etme isteğidir, olumsuz bir düşüncenin -geleceğe yaklaşımımızı tanımlamasına izin vermeden- anlayışımızı bilgilendirmesine izin verme cesaretidir. Kabullenme, bize rahatsızlık veren koşulların devamına boyun eğmemizi gerektirmez; işlerin şu anda tam olarak nasıl olduğunu ‘inkar etmeyi’ reddetmeyi gerektirir. Ve yeterince değerli ya da tam olmaya yetecek kadar ‘iyi’ olmadığımıza dair derin inançlarımıza meydan okur.

Kabul, aynı zamanda kişinin kendisiyle ‘şefkatli bir ilişki’ içerisinde olması anlamına gelir. Başa çıkmanız gereken onca şey varken, kendinize karşı ne kadar şefkatli olursanız, kendinize mümkün olan en iyi şansı o kadar verebilirsiniz. Kendimizle ile ilgili şefkatli merak (compassionate curiosity) duymamız, kendimiz hakkında keşfettiğimiz her şeyi sevmemiz anlamına gelmez; yalnızca kendimize, acı çeken ve yardıma ihtiyacı olan herkese vermeyi dilediğimiz yargılayıcı olmayan bir kabulle bakmak anlamına gelir.

2. Awareness (Farkındalık)

İyileşmek ya da sağlıklı kalmak isteyenlerin, duygusal gerçekliği tanıma (emotional truth-recognition) kabiliyetlerini geri kazanmaları gerekir. Farkındalık, duygusal gerçekliği algılama konusundaki kabiliyetimizi yeniden elde etmemiz anlamına gelir. Ayrıca hayatlarımızla ilgili gerçeklerle yüzleşecek kadar güçlü olmadığımıza dair ‘felç edici’ inancımızı bırakmaya hazır olduğumuzu gösterir. Farkındalığı geliştirmek için pratik yapmamız; içsel durumlarımıza dikkat etmemiz, bu içsel algıların kendimizin veya başkalarının kelimelerinden daha çok şey söylediğine güvenmeyi öğrenmemiz gerekir.

“Ses tonumuz nasıl, gözlerimiz açık mı kısık mı, gülüşümüz gergin mi rahat mı, nasıl hissediyoruz…” Farkındalık aynı zamanda bedenlerimizde stres belirtilerinin neler olduğunu; zihinlerimiz ipuçlarını kaçırdığında bedenlerimizin bize nasıl telgraf çektiğini öğrenmek anlamına da gelir.

3. Anger (Öfke)

Öfkeyi bastırmak, fizyolojik stresi artırdığı için hastalıklar açısından ciddi bir risk oluşturur. Öfkenin bastırılması hastalık riskini artırırken, öfkeyi ifade etmek iyileşmeyi destekler ve hayatta kalma süresini uzatır. Birçok araştırma, öfkeyi bastırmanın onu açığa çıkarmaktan daha fazla strese neden olduğuna dikkat çeker. Öfkeyi bastırmak gibi onu düzenlenmemiş bir şekilde açığa çıkarmak da sağlığı tehdit eden anormal duyguların salınımını artırır; doğrusu sağlıklı öfkedir.

Öfke, düşmanca hareket etmeyi gerektirmez. Her şeyden önce yaşanması gereken fizyolojik bir süreçtir ve bilişsel bir değeri vardır; temel bilgiler sağlar. Öfke boşlukta var olmadığına göre, eğer öfke hissediyorsam, bu benim açımdan bir algıya tepki olmalı. Kişisel bir ilişkide yaşanan kayba ya da sınırlarımın tehdit altındaki istilasına işaret edebilir. Kendime öfkeyi deneyimleme ve onu neyin tetiklemiş olabileceğini düşünme izni verirsem, kimseye zarar vermeden büyük ölçüde güçlenirim. Koşullara bağlı olarak, öfkemi bir şekilde dışa vurmayı ya da ondan kurtulmayı seçebilirim. Anahtar, onu bastırmamış olmamdır. Öfkemi gerektiği gibi kelimelerle veya eylemlerle göstermeyi seçebilirim, ancak onu kontrolsüz bir öfke gibi azimli bir şekilde dışa vurmam gerekmiyor. Sağlıklı öfke, dizginlenmemiş duyguları değil, kişinin kendisini sorumlu kılar.

4. Autonomy (Özerklik)

Tarihteki tüm örneklerden, kişisel hikayelerden ve elimizdeki çalışmalardan ortaya çıkan şey, insanlar, sınırları bulanıklaştığında acı çekerler. Hastalığın kendisi bir sınır sorusudur; kimin hasta olmaya daha yatkın olduğunu inceleyen araştırmalara baktığımızda en büyük risk altındaki kişiler, otonom bir benlik algısı oluşturamadan önce en şiddetli sınır ihlallerini deneyimleyen kimselerdir. Hastalığa yol açan bağışıklık karmaşası, benliği, ‘benlik olmayan’dan ayırt etmedeki başarısızlığı yansıtır. Bu nedenle iyileşme, otonom bir benliğin sınırlarını oluşturmayı veya geri kazanmayı içerir. Kendinize ‘Hayatımda ve ilişkilerimde neyi arzuluyorum, neyi daha çok veya daha az istiyorum, neyi istemiyorum, sınırlarım neler?’ diye sormak süreci başlatır. Bu öz-tanımlamada, neye değer verdiğimizi, ne istediğimizi içsel bir referans noktasında tanımlarız; kontrol odağı, kendi içimizdedir. O halde özerklik, bu iç kontrol merkezinin gelişimidir.

5. Attachment (Bağlanma)

Bağlanma (attachment), dünya ile olan bağımızdır. Yaşamımızın ilk yıllarından itibaren bağlılıklarımızda açık olma, kendini besleme, sağlıklı kalma gibi yeteneklerimizi kazanır veya kaybederiz; öfkeyi, ondan korkmayı ya da onu bastırmayı öğreniriz, özerklik duygumuzu geliştiririz ya da körelmesine maruz kalırız. Bu nedenle bağlılıklar, iyileşme için hayati önem taşır. Araştırmalar, sosyal teması olmayan, yalnız insanların hastalıklar açısından büyük risk altında olduğuna dikkat çeker; gerçek anlamda duygusal desteğe sahip insanlarınsa hastalık ne olursa olsun daha fazla iyileşme şansı vardır.

Bazen, ilk başta acı verdiği için bağlanmaktan kaçıp, acıyı, öfkeyi hissetmeyi daha kolay buluruz. Oysa ki bağlanmaktan kaçmaya, kırılmaktan korkmaya gerek yok. Artık çaresizce bağımlı çocuklar değiliz; başkalarına ihtiyaç duyduğumuz için zayıf değiliz; korkularımızın, hayal kırıklarımızın üstesinden gelebilecek bağlar kurmak için güçlüyüz. ‘Sevilebilir olmadığımız’ inancına meydan okumak için kendimize izin verebiliriz. Bağlantılar aramak, iyileşme için bir gerekliliktir.

6. Assertion (Kendini ortaya koyma)

Kabullenmenin ve farkındalığın ötesinde, öfke deneyiminin ve özerkliğin ortaya çıkışının ötesinde, bağlanma kapasitemizin ve bilinçli temas arayışımızın kutlanmasıyla birlikte ‘assertion’ gelir: Bu, kendimize ve dünyaya, kim olduğumuzun beyanıdır. “Biz, olduğumuz kişiyiz.”

Kendini ortaya koyma, herhangi bir eylemin sınırlı özerkliğinden daha derindir. Varlığımızın ifadesi, tarihimizden, kişiliğimizden, yeteneklerimizden veya dünyanın bize ilişkin algılarından bağımsız olarak kendimize olumlu bir değer vermemizdir. Varlığımızı bir şekilde haklı çıkarmamız gerektiğine dair inancımıza meydan okur; ne hareket etmeyi ne de tepki vermeyi gerektirir. Eylemden bağımsız bir olgudur, hatta eylemin zıttı olabilir; çünkü kendini beyan etme, yalnızca yapmak istemediğimiz bir şeyi yapmayı reddetmek değil, aynı zamanda eyleme geçme ihtiyacının kendisini de salıvermektir.

7. Affirmation (Olumlama)

Bir şeyi olumladığımızda, pozitif bir beyanda bulunuruz. Burada eğer onları onurlandırabilirsek, iyileşmemize ve bir bütün olarak kalmamıza yardım eden iki temel olumlama vardır. İlki, kendi yaratıcı benliğimizdir. Herkesin bir yaratma dürtüsü vardır; yazı, sanat, müzik, yemek pişirme, bahçecilik gibi birçok kanaldan kişiye özgü bir şekilde ifadeler akabilir. Amaç, dürtüyü onurlandırmaktır. Bunu yapmak kendimiz ve başkaları için şifadır; bunu yapmamak ise bedenlerimizi ve ruhlarımızı öldürür.

İkincisi, evrenin kendisi ve onunla olan bağlantımızdır. Evrenden ayrı varlıklar olduğumuz yanılsamasından kurtulmak, iyileşmenin temel adımlarından biridir. Bu bağlantımızın kesildiği; tek başımıza, temassız kaldığımız varsayımı zehirleyicidir; bu varsayımdan sıyrılmak gerekir. Evrenden ayrı olduğumuz hissi yanlıştır ve bunu fark etmek çok kolaydır; ‘Külden, küle’ dönüşmüyoruz; hepimiz hayat bulmuş külleriz. Yani, geçici bir bilinçlilikle evrenin bir parçasıyız, fakat asla evrenden ayrı değiliz.

İlgili kitabı incelemek ve satın almak isterseniz tıklayabilirsiniz: When the Body Says No: The Cost of Hidden Stress

İlginizi çekebilir: Dr. Gabor Mate’ye göre ergenlik çağında bağımlılığın nedenleriDr. Gabor Mate’

Uplifers: Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!

Kıyafetlerinize özen gösteren teknoloji: Siemens iQ500 ile tanışın

Evde zamanımızın büyük bir kısmı, farkında olmasak da rutin işlere gidiyor. Pek çoğumuz için bu rutinde en çok vakit alan işlerden biri de şüphesiz ki çamaşır yıkamak ve kurutmak. Çamaşırlar için uygun programı seçmek, deterjanı ayarlamak, ıslak çamaşırların kurumasını beklemek ve ütü… Tüm bunlar bazen günün temposu içinde küçük ama rutinde bir yük haline dönüşebiliyor. Hayatı kolaylaştıracak birçok yenilik ise Siemens’ten geliyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makineleri ile rutininiz artık hiç olmadığı kadar kolay ve pratik. Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makinesinde çamaşırlarınızı sizden önce düşünen, her adımı sizin yerinize planlayan bir teknoloji var. Size ise bu teknolojinin keyfini çıkarmak kalıyor. 



intelligentDry: “Ben ne yapacağımı bilirim” diyen çamaşır ve kurutma ikilisi 

Pamuk tişörtler, hassas bluzlar, okuldan gelen kalın eşofmanlar… Normalde hepsi için ayrı ayrı düşünüp doğru programı aramanız gerekir. Ama artık değil. Gün içinde onlarca şeyle uğraşırken bir de çamaşırın “fazla mı kurudu, az mı kurudu, ya buruşursa?” stresi yaşamıyorsunuz. Çünkü makineler zaten kendi arasında konuşup sizin yerinize karar veriyor.  

Çamaşır ve kurutma makineniz sadece yan yana duran iki cihaz değil; birbirini anlayan, sizin yerinize düşünen bir ikili. Siemens iQ500’ün intelligentDry teknolojisi sayesinde “Acaba doğru programı seçtim mi?” stresi tamamen bitiyor. Yıkama bittiği anda çamaşır makineniz tüm detayları (kumaş türü, yük miktarı, ıslaklık seviyesi, hatta ısı toleransını) tek tek kurutma makinesine iletiyor. Kurutma makinesi de tüm bu bilgileri alıp kıyafetlerin için en doğru programı otomatik olarak seçiyor ve başlatıyor. 



Evinizde görünmez bir iş ortağı varmış gibi… Sessiz, hızlı ve tamamen sizin konforunuz için çalışan. Tek yapmanız gereken çamaşırları makineye atmak; gerisini teknolojinin kendisine bırakmak ve keyfini çıkarmak. 

Mini Yük Özelliği: “Şunu bir hızlı aradan çıkarayım” dediğiniz anlar için 

Spor sonrası sepette sırasını bekleyen bir tişört, “yarın tekrar giyeceğim” diye bir kenara ayırdığınız gömlek ya da akşam dışarı çıkmadan önce anında yıkanması gereken bir bluz. Makineyi tam dolduracak kadar birikmesini beklemek istemezsiniz; ama tek parça kıyafet için makinenizi çalıştırmak istemezsiniz. Siemens iQ500 çamaşır makinesinin mini yük özelliği tam da bu anlar için tasarlandı. Yarım kiloya kadar olan birkaç parça çamaşırı, kısa sürede ve düşük enerji tüketimiyle yıkayabilirsiniz. 



Günlük hayatın koşturmacasında en güzeli de şu: Siemens Home Connect uygulaması üzerinden bir dokunuşla mini yük programını açıyor, çamaşırlarınızı dakikalar içinde temiz ve mis gibi alıyorsunuz. Pratik, hızlı ve o küçük yükleri büyük bir mesele olmaktan çıkaracak kadar akıllı. Siz temponuza devam edin; o, çamaşırlarınız için detayları halletsin.  

20’den fazla yıkama ve 15’den fazla kurutma programı ile gardırobunuzdaki her kıyafete ayrı bir seçenek 

Her kumaş, her kullanım, her kıyafetin ayrı bir dili vardır. Siemens çamaşır ve kurutma makinesi işte bu yüzden onlarca akıllı programla kıyafetlerinizin ömrünü uzatıyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma Makineniz, tüm ihtiyaçları bilir ve sizin için en uygun seçeneği sunar. Siemens Home Connect uygulaması sayesinde tüm programlara tek dokunuşla erişebilir, hatta yeni çıkan programları indirerek makinenizi kişiselleştirebilirsiniz. Böylece makineniz yıllar geçse bile zamana ayak uydurmaya devam eder.  

Program Asistanı: “Sen söyle, ben ayarlarım” diyen yardımcı 

“Hangi program daha doğru? Çamaşır az mı çok mu? Bir kere giydim ama uzun programa atsam mı?” diye düşünmenize gerek kalmadan Program Asistanı tüm bunları size en doğru programında çalıştırır. Kumaş türünü, çamaşırın ağırlığını, kirlilik seviyesini analiz eder ve size en uygun yıkama-kurutma programını önerir. Bu sayede yalnızca doğru programı bulmakla kalmaz; suyu, enerjiyi ve zamanı en verimli şekilde kullanır. Siz de makinelerin işini yapmasına izin verip, geri kalan zamanınızı kendinize ya da sevdiklerinize ayırabilirsiniz. 

SmartFinish: Ütüye ayırdığınız süre artık size kaldı 

Kim ister çamaşırların başında ütüyle saatlerini harcamayı? SmartFinish teknolojisi buharın gücünü kullanarak kırışıklıkları daha makineden çıkmadan %50’ye kadar azaltıyor. Sonuç? Daha az ütü, daha çok kendinize ayırdığınız zaman. Teknolojinin keyfini çıkarmak için Siemens Home Connect uygulamasıyla SmartFinish’i açmanız yeterli. Ütü masası açmadan, güç harcamadan, zaman kaybetmeden kıyafetleriniz giyime hazır hale gelir. Bir toplantı öncesi, spontane bir plan öncesi ya da sadece rahatlık istediğiniz bir anda SmartFinish teknolojisi sizin için çalışır.  

Program İndirme: Makineniz hep güncel, hep “yenilikte” 

Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makinesi, güncel yeni programları kolayca indirip tek dokunuşla kullanabilirsiniz. İhtiyaç değiştikçe çamaşır makineniz de sizinle birlikte kendini güncelliyor. Siemens’in en sevilen yanlarından biri, cihazların statik kalmaması. Yani bugün aldığınız çamaşır makinesi birkaç yıl sonra bile yeni özellikler kazanabiliyor. 



Siemens Home Connect üzerinden cihaza özel yeni yıkama ve kurutma programları indirebiliyorsunuz. Mevsimsel ihtiyaçlar, moda olan yeni kumaş türleri, spor kıyafetlerin gelişmesi… Ne değişirse değişsin, makineniz hep güncel kalıyor. 

Tıpkı telefonunuza uygulama güncellemesi indirir gibi çamaşır ve kurutma makineniz de güncellemelerle değişen yaşam tarzınıza ayak uyduruyor. 

Akıllı deterjan yönetimi: i-Dos ile her yıkamada doğru ölçü 

Makineyi tamamen doldurunca veya tek parça kıyafeti makineye attığınızda ne kadar deterjan koyacağınızı bilemiyor olabilirsiniz. İşte tam bu noktada i-Dos Deterjan Tarama teknolojisi devreye giriyor. Siemens Home Connect üzerinden şişelerin barkodunu okutup su sertliği ve deterjan yoğunluğunu makineye iletiyor, i-Dos ise her yıkamada doğru miktarı otomatik olarak ayarlıyor. Üstelik Siemens Home Connect uygulaması, deterjan seviyesini takip ederek deterjanınız tükenmeden önce size haber veriyor. Tek yapmanız gereken uygulamayı telefonunuza yüklemek ve çamaşır makinenizi uygulamaya bağlamak. 

stainRemoval teknolojisi: Zorlu lekelerle inatlaşmayı unutun 

Çay, yağ, makyaj, çikolata lekeleri… Gün içinde fark etmeden üzerinize bulaşan lekeler artık kâbus olmaktan çıkıyor. Siemens iQ500 çamaşır makinesi ile stainRemoval teknolojisi devreye giriyor. Tek bir dokunuşla çay, yağ, kozmetik veya günlük hayatta karşılaştığınız diğer zor lekeler için özel programları aktif edebilirsiniz. 

Siemens Home Connect uygulaması sayesinde daha fazla leke türünü ve bunlar için geliştirilmiş özel programları keşfetmek de mümkün. Yani sadece “lekeyi çıkar” demekle kalmıyor, sizin için en doğru yıkama programını da otomatik olarak öneriyor. Böylece hem lekelerle uğraşmak zorunda kalmıyor hem de giysilerinizin ömrünü koruyorsunuz. 

Artık çocuğunuza yemek yedirirken dökülen yemek lekeleri, kahve kazaları ya da mutfakta sıçrayan yağ lekeleri sizi endişelendirmiyor. stainRemoval, günlük hayatın getirdiği küçük sürprizlere karşı en güvenilir yardımcınız oluyor. 

Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makineleri, artık sadece kıyafetlerinizi temizleyen makineler değil; size zaman, konfor ve güven veren akıllı iş ortaklarınızdır. Ütüye harcadığınız vakti kendinize ayırın, lekelerle uğraşmayı unutun ve teknolojinin yaşam alanınıza uyumunun keyfini yaşayın.

*Bu yazı Siemens’in katkılarıyla hazırlanmıştır. 





İlgili Makale