X

Değerini bilemediğimiz en değerli hazinemiz: “Ben” kavramı

“Sizin rızanız olmadan kimse kendinizi değersiz hissettiremez.” -Eleanor Roosevelt

Birçoğumuz için belki yeterince üzerinde düşünmüş olduğumuzu varsaydığımız bir kavramdır değer bilmek. Bu yazımda sizlerle birlikte aslında “değer” vermek kavramını sorgulayalım istiyorum. Bizler hayat boyu çok sayıda şeye değer veririz değil mi? Şimdi gelin bir kendimize soralım, nelere değer vermekteyiz; ailemize değer veririz, sevgilimiz, eşimiz hayatta aşk ilişkisi ile bağlı olduklarımıza değer veririz, çocuklarımız bizim canlarımızdır onlara değer veririz, arkadaşlarımız, dostlarımız hayatımıza eşlik ederler onlara değer veririz. Başka diyeceksiniz hemen saymaya devam edelim, işimize değer veririz, paraya değer veririz, giydiğimiz belki yediğimiz şeylere değer veririz, yeni bir araba almış olabiliriz veya bir ev bunlara değer veririz.

Peki bu akış içerisinde sizce bizler ne kadar sorgularız? En çok değer verdiğimiz şey, kavram veya konu nedir? Ben hemen sizin için soruya cevap vermeye çalışayım; diğer kişiler yani hayatımızda olan eşimiz veya sevgilimizdir genellikle, veya ailemizi “diğer” kavramından gelenleri ilk sıraya koyarız. Kimimiz “çocuklarım” diyebiliriz ve yine aynı noktaya getirir bizi bu cevaplarımız… Diğer kişiler, onlar, dışta olanlar, bir araba, bir ev, bir sevgili belki bir eş bizim “en değerlimizdir.”

Peki ya kendimize verdiğimiz değer?

Gelin şimdi yeniden soralım bizler bu derece “dışımızda” olan kavramlara değer verirken, onları saklayıp gözetirken veya delicesine severken aslında “kendimiz” ile ilişkili olarak aynı derecede “değer” verebiliyor muyuz? Bir düşünelim örneğin en yakın arkadaşımız kırılacağımız bir şey yaptığında onu affedebilirken, veya özür dilediğinde “aynı” değer seviyesinde ilişkimize devam edebilirken, biz hayatta bir hata yaptığımızda kendimize nasıl davranıyoruz? Kendimizi aynı kolaylıkla affedebiliyor muyuz yoksa düşüncelerimizde odağımız “bak yine başarısız oldun, yine hata yaptın, bir şeyi doğru düzgün başaramıyorsun” gibi kendimizi yargılamaya devam ettiğimiz, böylece kendimize “aynı” değeri veremediğimiz bir akışa mı sürükleniyoruz?

Veya annemizin bir tatili kendisiyle geçirmek için vicdanımızda oluşturduğu baskı yüzünden, çok istediğimiz o tatili erteliyor muyuz örneğin? Sonrasındaysa “gerçekleştirememiş” olduğumuz hayallerimiz için hayatı mı suçluyoruz? Ya da içten içe annemize karşı gizli bir “anlaşılamamış olmanın” da verdiği hayal kırıklığı mı beslemeye başlıyoruz?

Kendimize veremediğimiz değer ya da değersizlik hissi

İşte aslında hayatta seçimlerimizi ve önceliklerimizi belirleyen kavram “diğerlerine” yani dışarıdakilere verdiğimizden çok “kendimize” veremediğimiz değer veya kendimize verebildiğimiz “değersizlik” hissimizdir. Bu noktada biraz daha derine gitmemiz gerekiyor aslında, “kendimize veremediğimiz değer” nedir? Duyar gibiyim; Pınar şimdi ben nasıl kendime değer “verememiş” olabilirim? Ben hemen samimi bir örnekle bu sorunuza biraz olsun açıklık getirmek isterim. Kendimize veremediğimiz değer noktasının kendimce en uç noktasına evliliğimin son aşamasında ulaşmıştım. Evet, açıkça bildiğim halde ve gerçekten çok üzüldüğüm halde bağımlılık duygum o derece yüksekti ki, bitirmem gereken ilişkimi bitirebilmek cesaretimi bir türlü toplayamamıştım. Sonunda öyle bir noktaya vardım ki tek hissedebildiğim bu resmin parçası olmadığımdı, ihanete uğramış yine de “kendime dürüst olamamış” ve “kendi değerimi hiçe sayarak” hiçbir şey yokmuş gibi evliliğimi sürdürmeye devam etmiştim… Ve tabi ki sonunda çok üzülerek de olsa “kendime vermem gereken” değer yollarımı kesip yapmam gerekeni yapma vaktimin çoktan geldiğini bana açıkça göstermişti…

Bizler işte bu örnekte de gördüğümüz üzere “kendi” değerimizi bilmediğimiz her durumda aslında “kendimize” vermemiz gereken değerden feragat ederek başkalarının egolarını onurlandırmaktayızdır. Bu örneğe devam edecek olursak zamanını sevgili beni, “kendi” değerinden daha fazla, o ne düşür, üzülür mü, devam etmek ister mi, onun için özel olan nedir şeklinde düşünmüştür, fakat hep birlikte görüyoruz ki bu düşünce tarzı “kendimizi aldatmaktan” ve “kendi öz değerimizi” yani aslında zamanın Pınar’ının kendi kendisine vermesi gereken değeri azaltmaktan başka bir sonuca çıkmamıştı… Bu tecrübede kendime vermem gereken değerden o kadar çok ödün vermiştim ki, sonunda güveneceğim ve yoluma nasıl devam etmem gerektiğini bana gösterecek bir iç pusulam dahil kalmamıştı, sanki dünya üzerindeki “oluşumun” anlamı yoktu. Dışarıdan alamadığım ve sürekli dışarıdan almayı beklediğim “değer” bana ulaşmadıkça adeta bir bağımlı gibi giderek daha da bitkin hale gelmiştim. Ve sonunda öyle bir dip noktasına vurdum ki, dışarıdan beklediklerimin asla gelmeyeceğini ve bunu kendi içimde sadece yine “ben” istersem yapılandırabileceğimi anladım… Herhangi biri veya dünya üzerindeki tüm insanlar bana en büyük değerleri veriyor olsalar da “ben kendi değerimi” anlamadıkça ve bunu “kabul etmedikçe” aynı tatminsizlik ve değersizlik bilinci hayatım boyu beni güçsüz düşürmeye devam edecekti…

İşte bu örnekte de olduğu üzere aslında bizler hayatımızda pek çok noktada “kendimize verdiğimiz” ile sınanmaktayızdır, ve genel olarak tavrımız “insanlar bana değer vermiyor” şeklinde olur. Yine aynı örnekten devam edecek olursak ben “diğer” kişinin beni değersiz gördüğünü, beni aldatabildiğini, başka bir kişiye benden daha fazla değer verebildiğini ve bu durumda bana çok büyük bir “değersizlik” hissi yaşattığını düşünmüştüm. Fakat bu noktada sorgulamamız gereken şudur “ben kendi kendime gerçekten değer veriyor muydum, kendi değerimi biliyor muydum, hislerimi dile getiriyor muydum, hayatta tercihlerimi yine en değerli olan bana göre şekillendirebiliyor muydum, ben kendime dünyanın en değerli varlığı olarak bakabiliyor muydum” yani başka birinden beklediğim tüm bu “değer görmek” ihtiyacını aslında en basit şekilde kendi kendime verebiliyor muydum?

Değersizlik hissimizin temeli bu yüzden tamamıyla kendi kendimizin değerini bilmek ve kendimize değer vermek kapasitemize dayanmaktadır. Bizler kendi değerimizi bildiğimizde, hislerimizi açıkça paylaşabilir, öz değerimiz ile çelişecek durumlarda cesurca aksiyon alabilir ve böylece hayatımızda “pişmanlık” olarak atfedebileceğimiz her durumu da ortadan kaldırmış oluruz. Kendi değerimizi bilmek, uçsuz bucaksız bir okyanusta daima doğru yönü gösteren bir pusulaya sahip olmak gibidir; gece de yol alıyor olsak, fırtınalı bir denizde savruluyor da olsak, her daim gideceğimiz yönü bize gösterebilecektir. Kendi değerimizi bildiğimizde dünyamız da buna göre şekillenecektir. Burada ego veya bencillik ile karıştırılabilen kendi değerimizi bilmek kavramı aslında bu duygulardan çok daha üstündür; durum bazlı var olmamaktadır, hayatımızın değişmeyen bir parçası ve bizim bu hayattaki en “değerli” yol arkadaşımızdır…

Bu derece değersizliğin derinlerine sürüklenmiş olan ben, daha sonra hayatımda “kendine değer” üzerine yepyeni bir sayfa açtım ve halen bu yeni sayfalara sadece “kendime verdiğim değeri” onurlandırmak üzere yepyeni bir hayat yazmaya çalışıyorum. Öncelikle otuzuncu doğum günümden bu yana her doğum günümde “kendi kendime” muhteşem doğum günü hediyeleri vermeye çalışıyorum, en çok sevdiğim şeyi yapıyorum, çok uzak ülkelere tek başıma seyahat ediyorum… Bu kadar zahmete de gerek yok, sabahları sadece “kendime çok değer” verdiğim için sabah beşte spora gidiyorum ve yine mutlaka kendime verdiğim değer akışında keyif kahvemi içiyorum… Kendime verdiğim değer hafta sonu bana sadece kitap okumamı fısıldıyorsa tüm yoğunluğa karşı onu dinliyorum, onunla dost olarak, başka hiç kimsenin eşliğine veya onayına ihtiyaç duymadan sadece “kendine değer vermenin” muhteşem bilinciyle hayatımda başka tecrübelere değişmeyeceğim tecrübeler edinebiliyorum…

Bu yazımda bana eşlik eden sizler, bugün gelin hep birlikte kendi kendimize soralım; bizler bu hayatta aslında en değerli hazinemiz olan “ben” kavramından önce o değerliler listemize neleri koyuyoruz bir erkek arkadaş mı, çocuklarımız mı, annemiz mi veya dostlarımız mı? Gelin listemizi yeniden yapalım ve en başta “ben” diyerek başlayalım… Hayata bize verilmiş olan en değerli kavram “yine kendi varlığımızdır”, bizler bu hazinenin değerini bildikçe evren de bunu yansıtmak üzere bizlere mutluluk ve neşe içinde eşlik edecektir; çünkü şu an dünya üzerinde bu yazıyı okuyan “sen” çok değerlisin…

Pınar Özeken (Ulus): 2007 yılında Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü ile Kimya bölümlerini bitirdi. Aynı üniversitede Biyomedikal Mühendisliği ve İspanya Pompeu Fabra üniversitesinde master derecelerini aldı. Özellikle 2011’den bu yana moda ile ilgili çalışmalara ağırlık verdi ve hala moda üzerine yazı dizileri, farklı moda kaynaklarında yayınlanmaktadır. Yoga eğitmeni olma yolunda ilerleyen Pınar, bir Arjantin Tango aşığı. Gerçek tutkularından bir diğeri ise seyahat etmek."Dünya üzerinde ayak basılmadık toprak kalmasın" mottosu ile dünyayı dolaşmaya devam ediyor.

Kıyafetlerinize özen gösteren teknoloji: Siemens iQ500 ile tanışın

Evde zamanımızın büyük bir kısmı, farkında olmasak da rutin işlere gidiyor. Pek çoğumuz için bu rutinde en çok vakit alan işlerden biri de şüphesiz ki çamaşır yıkamak ve kurutmak. Çamaşırlar için uygun programı seçmek, deterjanı ayarlamak, ıslak çamaşırların kurumasını beklemek ve ütü… Tüm bunlar bazen günün temposu içinde küçük ama rutinde bir yük haline dönüşebiliyor. Hayatı kolaylaştıracak birçok yenilik ise Siemens’ten geliyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makineleri ile rutininiz artık hiç olmadığı kadar kolay ve pratik. Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makinesinde çamaşırlarınızı sizden önce düşünen, her adımı sizin yerinize planlayan bir teknoloji var. Size ise bu teknolojinin keyfini çıkarmak kalıyor. 



intelligentDry: “Ben ne yapacağımı bilirim” diyen çamaşır ve kurutma ikilisi 

Pamuk tişörtler, hassas bluzlar, okuldan gelen kalın eşofmanlar… Normalde hepsi için ayrı ayrı düşünüp doğru programı aramanız gerekir. Ama artık değil. Gün içinde onlarca şeyle uğraşırken bir de çamaşırın “fazla mı kurudu, az mı kurudu, ya buruşursa?” stresi yaşamıyorsunuz. Çünkü makineler zaten kendi arasında konuşup sizin yerinize karar veriyor.  

Çamaşır ve kurutma makineniz sadece yan yana duran iki cihaz değil; birbirini anlayan, sizin yerinize düşünen bir ikili. Siemens iQ500’ün intelligentDry teknolojisi sayesinde “Acaba doğru programı seçtim mi?” stresi tamamen bitiyor. Yıkama bittiği anda çamaşır makineniz tüm detayları (kumaş türü, yük miktarı, ıslaklık seviyesi, hatta ısı toleransını) tek tek kurutma makinesine iletiyor. Kurutma makinesi de tüm bu bilgileri alıp kıyafetlerin için en doğru programı otomatik olarak seçiyor ve başlatıyor. 



Evinizde görünmez bir iş ortağı varmış gibi… Sessiz, hızlı ve tamamen sizin konforunuz için çalışan. Tek yapmanız gereken çamaşırları makineye atmak; gerisini teknolojinin kendisine bırakmak ve keyfini çıkarmak. 

Mini Yük Özelliği: “Şunu bir hızlı aradan çıkarayım” dediğiniz anlar için 

Spor sonrası sepette sırasını bekleyen bir tişört, “yarın tekrar giyeceğim” diye bir kenara ayırdığınız gömlek ya da akşam dışarı çıkmadan önce anında yıkanması gereken bir bluz. Makineyi tam dolduracak kadar birikmesini beklemek istemezsiniz; ama tek parça kıyafet için makinenizi çalıştırmak istemezsiniz. Siemens iQ500 çamaşır makinesinin mini yük özelliği tam da bu anlar için tasarlandı. Yarım kiloya kadar olan birkaç parça çamaşırı, kısa sürede ve düşük enerji tüketimiyle yıkayabilirsiniz. 



Günlük hayatın koşturmacasında en güzeli de şu: Siemens Home Connect uygulaması üzerinden bir dokunuşla mini yük programını açıyor, çamaşırlarınızı dakikalar içinde temiz ve mis gibi alıyorsunuz. Pratik, hızlı ve o küçük yükleri büyük bir mesele olmaktan çıkaracak kadar akıllı. Siz temponuza devam edin; o, çamaşırlarınız için detayları halletsin.  

20’den fazla yıkama ve 15’den fazla kurutma programı ile gardırobunuzdaki her kıyafete ayrı bir seçenek 

Her kumaş, her kullanım, her kıyafetin ayrı bir dili vardır. Siemens çamaşır ve kurutma makinesi işte bu yüzden onlarca akıllı programla kıyafetlerinizin ömrünü uzatıyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma Makineniz, tüm ihtiyaçları bilir ve sizin için en uygun seçeneği sunar. Siemens Home Connect uygulaması sayesinde tüm programlara tek dokunuşla erişebilir, hatta yeni çıkan programları indirerek makinenizi kişiselleştirebilirsiniz. Böylece makineniz yıllar geçse bile zamana ayak uydurmaya devam eder.  

Program Asistanı: “Sen söyle, ben ayarlarım” diyen yardımcı 

“Hangi program daha doğru? Çamaşır az mı çok mu? Bir kere giydim ama uzun programa atsam mı?” diye düşünmenize gerek kalmadan Program Asistanı tüm bunları size en doğru programında çalıştırır. Kumaş türünü, çamaşırın ağırlığını, kirlilik seviyesini analiz eder ve size en uygun yıkama-kurutma programını önerir. Bu sayede yalnızca doğru programı bulmakla kalmaz; suyu, enerjiyi ve zamanı en verimli şekilde kullanır. Siz de makinelerin işini yapmasına izin verip, geri kalan zamanınızı kendinize ya da sevdiklerinize ayırabilirsiniz. 

SmartFinish: Ütüye ayırdığınız süre artık size kaldı 

Kim ister çamaşırların başında ütüyle saatlerini harcamayı? SmartFinish teknolojisi buharın gücünü kullanarak kırışıklıkları daha makineden çıkmadan %50’ye kadar azaltıyor. Sonuç? Daha az ütü, daha çok kendinize ayırdığınız zaman. Teknolojinin keyfini çıkarmak için Siemens Home Connect uygulamasıyla SmartFinish’i açmanız yeterli. Ütü masası açmadan, güç harcamadan, zaman kaybetmeden kıyafetleriniz giyime hazır hale gelir. Bir toplantı öncesi, spontane bir plan öncesi ya da sadece rahatlık istediğiniz bir anda SmartFinish teknolojisi sizin için çalışır.  

Program İndirme: Makineniz hep güncel, hep “yenilikte” 

Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makinesi, güncel yeni programları kolayca indirip tek dokunuşla kullanabilirsiniz. İhtiyaç değiştikçe çamaşır makineniz de sizinle birlikte kendini güncelliyor. Siemens’in en sevilen yanlarından biri, cihazların statik kalmaması. Yani bugün aldığınız çamaşır makinesi birkaç yıl sonra bile yeni özellikler kazanabiliyor. 



Siemens Home Connect üzerinden cihaza özel yeni yıkama ve kurutma programları indirebiliyorsunuz. Mevsimsel ihtiyaçlar, moda olan yeni kumaş türleri, spor kıyafetlerin gelişmesi… Ne değişirse değişsin, makineniz hep güncel kalıyor. 

Tıpkı telefonunuza uygulama güncellemesi indirir gibi çamaşır ve kurutma makineniz de güncellemelerle değişen yaşam tarzınıza ayak uyduruyor. 

Akıllı deterjan yönetimi: i-Dos ile her yıkamada doğru ölçü 

Makineyi tamamen doldurunca veya tek parça kıyafeti makineye attığınızda ne kadar deterjan koyacağınızı bilemiyor olabilirsiniz. İşte tam bu noktada i-Dos Deterjan Tarama teknolojisi devreye giriyor. Siemens Home Connect üzerinden şişelerin barkodunu okutup su sertliği ve deterjan yoğunluğunu makineye iletiyor, i-Dos ise her yıkamada doğru miktarı otomatik olarak ayarlıyor. Üstelik Siemens Home Connect uygulaması, deterjan seviyesini takip ederek deterjanınız tükenmeden önce size haber veriyor. Tek yapmanız gereken uygulamayı telefonunuza yüklemek ve çamaşır makinenizi uygulamaya bağlamak. 

stainRemoval teknolojisi: Zorlu lekelerle inatlaşmayı unutun 

Çay, yağ, makyaj, çikolata lekeleri… Gün içinde fark etmeden üzerinize bulaşan lekeler artık kâbus olmaktan çıkıyor. Siemens iQ500 çamaşır makinesi ile stainRemoval teknolojisi devreye giriyor. Tek bir dokunuşla çay, yağ, kozmetik veya günlük hayatta karşılaştığınız diğer zor lekeler için özel programları aktif edebilirsiniz. 

Siemens Home Connect uygulaması sayesinde daha fazla leke türünü ve bunlar için geliştirilmiş özel programları keşfetmek de mümkün. Yani sadece “lekeyi çıkar” demekle kalmıyor, sizin için en doğru yıkama programını da otomatik olarak öneriyor. Böylece hem lekelerle uğraşmak zorunda kalmıyor hem de giysilerinizin ömrünü koruyorsunuz. 

Artık çocuğunuza yemek yedirirken dökülen yemek lekeleri, kahve kazaları ya da mutfakta sıçrayan yağ lekeleri sizi endişelendirmiyor. stainRemoval, günlük hayatın getirdiği küçük sürprizlere karşı en güvenilir yardımcınız oluyor. 

Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makineleri, artık sadece kıyafetlerinizi temizleyen makineler değil; size zaman, konfor ve güven veren akıllı iş ortaklarınızdır. Ütüye harcadığınız vakti kendinize ayırın, lekelerle uğraşmayı unutun ve teknolojinin yaşam alanınıza uyumunun keyfini yaşayın.

*Bu yazı Siemens’in katkılarıyla hazırlanmıştır. 





İlgili Makale