X

Çocuğunuzun terapiye ihtiyacı olduğunu nasıl anlarsınız?

Pek çok çocuk duygusal düzensizlikler, davranış bozuklukları, zihinsel sorunlar gibi hem yaşam kalitesini hem de bütüncül sağlığını olumsuz etkileyen problemler yaşayabilir. Okul stresi, aile içi sorunlar, toplumsal etkiler, akran zorbalığı veya bireysel farklılıklar gibi nedenler, çocukların duygularında ani iniş-çıkışlara, tercihlerinde değişimlere ya da şiddet eğilimlerine sebep olabilir. Bunun yanı sıra günlük hayatın içerisinde anlık gelişen bazı pürüzler de çocukların duygu ve davranışlarında aşırılıklara zemin hazırlayabilir, ancak bu tür durumlar her zaman acil bir müdahale gerektirmez veya büyük sorun teşkil etmez. Yine de pek çok ebeveyn çocuğunda fark ettiği en ufak bir değişimde endişeye kapılmaya meyillidir ve hemen terapi sürecinin gerekli olduğu düşüncesine kapılabilir. Ancak, her ufak değişim veya farklılık, çocuğun terapiye başlaması gerektiği anlamına gelmez. Bu yazımızda çocukların terapiye ihtiyaç duyduğunu gösteren belirtileri paylaşacağız. İşte ebeveynlere yol gösterecek sinyaller:

Sosyal izolasyon

Elbette ki her çocuk farklıdır, kimi daha sosyal kimi daha içine kapanık… Ama çocuğunuzun alıştığınız bir tavrı illaki vardır; sizinle, diğer aile üyeleriyle ya da arkadaşlarıyla geçirdiği zamanı ortalama bir şekilde tahmin edebilirsiniz, tabii kendi ile kaldığı zamanları da. Ancak, bu zaman dilimlerinde gözle görülür bir şekilde büyük farklılıklar seziyorsanız, bu bir sorun olduğunun işareti olabilir. Örneğin, normalde aile ortamında zaman geçiren ya da arkadaşlarıyla sık sık görüşen çocuğunuz bir anda hiç odasından çıkmamaya başladıysa bu durumun takipçisi olmanız önemlidir. Herkesin yalnız kalmaya, dinlenmeye ya da zaman zaman tek başına düşünmeye ihtiyacı olur, fakat bu durum çok sık ve yoğun bir şekilde gerçekleşiyorsa, altında olumsuz sebepler de yatıyor olabilir.

Regresyon

Regresyon, çocukların davranışlarında meydana gelen gerilemeleri anlatır. Yaşından beklenmeyecek şekilde davranması, çocuğun bir problem yaşadığına işaret edebilir. Örneğin, alt ıslatma, emzik kullanma, meme emmek isteme, ‘bebek konuşması’ gibi durumlar, genellikle yeni bir kardeş doğduğunda ya da anne babanın boşanması gibi bir durumdan sonra ortaya çıkabilir. Ancak, bazen belirli bir neden olmadığında veya önemli bir değişiklik yaşanmadığında bunlar görülebilir. Ve sebepsiz yere açığa çıkan bu tür gerileme davranışları, çocuğun bir destek almaya ihtiyacı olduğunu gösterebilir.

Olağan ilginin azalması ve genel isteksizlik

Her çocuk, küçük yaşlardan itibaren kendi ilgi alanlarını geliştirmeye başlar. Sevdiği oyunlar, keyif aldığı aktiviteler büyük çoğunlukla bellidir ve tüm bunlara gün içinde ayırdığı zaman da hemen hemen her gün aynıdır. Ancak, çocuğun normalde ilgi gösterdiği, çok istekli bir şekilde yaptığı eylemlerde ani bir düşüş varsa ve bu uzun bir süre devam ediyorsa, bu durum bir şeylerin ters gittiğinin habercisi olabilir. Örneğin, her gün resim yapmaktan hoşlanan, günde yarım saatini sevdiği oyunlara ayıran ya da puzzle yapmayı seven çocuğunuz tüm bunları yapmak istemiyor ve genel bir isteksizlik hali içerisindeyse destek almanın zamanı gelmiş denilebilir.

Yemek, uyku ve temizlik konularındaki değişimler

Tıpkı genel ilgi ve isteğin azalması gibi, çocuğun rutininde yer alan günlük alışkanlıklarındaki büyük değişimler de bir sinyal olabilir. Örneğin, normalde rahatça tek başına uyuyan, iki-üç ana öğün yiyen veya tuvalet, banyo gibi ihtiyaçlarını tek başına karşılayabilen bir çocuk, tüm bunları artık yapmıyorsa, sürekli uykusuz geceler geçiriyor, yemek yemek veya tuvalete tek başına gitmek istemiyorsa tüm bunların altında korku, kaygı, depresyon gibi çeşitli olumsuzluklar yatıyor olabilir. Bu nedenle, özellikle uzun süren bu tür değişimlerde bir uzmandan destek alınması gerekir.

Ayrılamama durumu

Genellikle küçük yaştaki çocuklarda özellikle annelerini her zaman yakınlarında isteme durumu yaygındır, ancak yaş ilerledikçe ve çocuk farklı çevrelere dahil olmaya, hayata güvenle bağlanmaya başladıkça bu durum git gide azalır ve sonunda yok olur. Fakat, yaşamın ilk yıllarında hayata karşı güvensizlikten ve o bilinmezlik duygusundan kaynaklanan bu durum, ortadan kalktıktan bir süre sonra yine açığa çıkıyorsa, burada bir terslik var demetir. Özellikle de çocuğun birisine -genellikle bir yetişkine- ‘yapışık’ halde olması, büyük bir kaygı içerisinde olduğunun göstergesi olabilir. Ayrıca, yalnızlıkla baş edemeyeceğini düşünmesi ya da tek başına kaldığında veya yanında o yapışık olduğu kişi olmadığında başına bir şey geleceğine inanması da bu durumu tetikleyebilir. Yetersizlik hissi, özgüven eksikliği, güvenli bağlanamama ya da aşırı kaygı ve korku, bu yapışık gezme ihtiyacını doğurabilir. Dolayısıyla böyle bir durumun altında yatan nedenleri bulmak ve çocuğun bu süreçte ihtiyaç duyduğu desteği almasını sağlamak için terapi etkili ve faydalı olabilir.

Zorlayıcı davranışlar

Çocuğunuzun terapi sürecine ihtiyacı olduğunu gösteren en önemli işaretlerden biri de hem evde hem de ev dışında (okulda, parkta vb yerlerde) davranış sorunları yaşıyor olmasıdır. Arkadaşlarına vurma, ısırma, eşyalara zarar verme, evdeki eşyaları kırma, ağlama krizleri, çığlık atma alışkanlığı, aşırı bağırma, hiç kimseyi dinlememe gibi, ortada bir olay olsun, olmasın, sorunlu davranışlar sergiliyorsa, çocuğunuzun neden bu davranışlara başvurduğunun altında yatan nedenleri bulmak ve doğru davranışların gelişmesini sağlamak için destek almayı düşünebilirsiniz.

Sürekli bilgi ve onay alma ihtiyacı

İlk etapta akla gelmeyen veya bir tehlike sinyali olarak algılanmayan işaretlerden biri de çocukların sürekli bilgi ve onay ihtiyacı. Renewed Freedom Center’ın psikologlarından biri olan Dr. Jenny Yip, “Sürekli olarak sosyal medyadan veya haberlerden bilgi almaya çalışmak ya da ebeveynlerden güvence istemek kaygının önemli bir göstergesidir” diyor. Çocukların kendilerini güvende hissetmemeleri, olası tehlikelere karşı devamlı tetikte olmaları ve ebeveynlerinden bu konuda sürekli onay alma ihtiyacı duymaları, dünyaya dair korku dolu bir zihin yapısı içerisinde olduklarını gösterebilir. Özellikle deprem, sel, iklim krizi, savaşlar gibi küresel çapta etkili olan olumsuz gelişmeler, çocukların korku ve endişe dolu duygu ve düşüncelere sahip olmalarına zemin hazırlayabilir. Bu nedenle, bu hissettikleri kaygı ve korkuyu yönetmeleri konusunda destek almaları önemlidir.

Akademik kaygılar ve başarısızlıklar

Akademik sorunlar muhtemelen ebeveynlerin çocuklarının terapiye ihtiyacı olduğunu düşünmelerine neden olan en yaygın konulardan biri olabilir. Okul başarısızlığı, düşük sınav notları, akademik yetersizlikler gibi hususlar pek çok ebeveyni çocuğunun terapiye başlaması konusunda yönlendiriyor denilebilir. Ancak, bu konu ile ilgili doğrudan bir terapi sürecine yönlendirmek yerine, biraz daha farklı açılardan yaklaşılması önemli. Örneğin, çocuğunuzun bir sağlık problemi var mı, gözleri tahtada yazılanları okuyacak kadar iyi mi, küçük yaşta ise ince motor becerileri gelişmiş mi, öğretmeni veya arkadaşları ile iletişimi başarılı mı gibi genel başarısını, derslere katılımını ve akademik iyi oluşunu doğrudan etkileyen değişkenleri de incelemek önemli. Her şeyin yolunda olup olmadığını, terapiye gerek olmaksızın düzeltilmesi okul içinde mümkün olan durumların bulunup bulunmadığını keşfetmek de bu konuda ciddi bir önem sahibi.

Tüm bunların yanı sıra son ve en acil olarak, eğer çocuğunuz kendine zarar verme yönünde herhangi bir duygu veya fikir ifade ediyorsa, vakit kaybetmeden destek almanız gerekir. Küçük yaştaki çocuklar için bu ihtimal çok uç bir noktada veya aşırı görünse de bir yerini bilerek kesmek, tırnaklarını derisine batırmak, saçlarını koparmak gibi kendine yönelik fiziksel şiddet davranışlar konusunda tetikte olmak önemlidir.

İlginizi çekebilir: Ergenlikte aşk acısı: Genç aşıkların ilk kalp kırıklıklarına nasıl yaklaşılmalı?

Uplifers: Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!

Sıra dışı bir gelecek: Otomobil dünyasında bizi neler bekliyor?

Teknolojinin, yapay zekanın ve çevre bilincinin hızla geliştiği günümüzde otomotiv dünyası da bu gelişmelerden geri kalmıyor ve inovasyonlarla ve merakla dolu bir sektöre dönüşüyor. Son yıllarda elektrikli araçlar, otonom sürüş özellikleri, akıllı yol çözümleri gibi konularla pek çok gelişime imza atan otomobil dünyasında gelecekte bizi daha nelerin beklediği büyük bir merak konusu. Hepsi çok heyecan verici olsa da en çok merak edilen sorulardan ve benim de heyecanla beklediğim gelişmelerden biri; uçan arabaların hayatımıza girip girmeyeceği 🙂 Uçan arabalar yakın zamanda hayatımıza dahil olur mu bunu bilmiyorum ama otomotiv endüstrisinin geleceği hakkında kendi perspektifimden ele alacağım pek çok konu var. Gelin, benim de bir parçası olduğum bu sıra dışı gelecekte bizi neler bekliyor olabilir birlikte bakalım.



Elektrikli otomobillerin hızlı yükselişi

Geçtiğimiz yıllarda pek çok otomobil markası, yakın gelecekte elektrikli araç üretimine ağırlık vereceğini açıklamıştı, hatta dünya çapında tamamen elektrikli araç üretimine geçmeyi planladığını belirten markalar da var. Elektrikli araçların hayatımıza dahil olması çok yeni bir gelişme olmasa da yaygınlaşması ve popülerliğinin artması son zamanlarda daha bir artış gösterdi. Gelecekte de elektrikli araçların üretiminin ve kullanıcısının artması sektörünün en beklenen gelişmeleri arasında.

Bildiğiniz gibi ben de elektrikli otomobil tutkunlarından biriyim ve sık sık sizlerle Instagram hesabımdan %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E ile olan maceralarımı paylaşıyorum 🙂 Konumuza dönecek olursak; fosil yakıt tüketimini azaltmak ve karbon emisyonlarını düşürmek için ülkelerin elektrikli araç kullanımına yönelik teşviklerini artırması da beklenenler arasında. Ayrıca, batarya teknolojisinde yeni ilerlemeler, elektrikli araçların menzillerinin artırılması, şarj altyapılarının geliştirilmesi de yine yakın gelecekte bizimle olacağa benziyor.

Sürdürülebilir ve çevre dostu çözümler

Elektrikli araçların yükselişi, otomobil dünyasının geleceğinde beklenen tek çevreci haber değil. Doğa dostu yaklaşımlar ve sürdürülebilir çözümlerle dolu yenilikler de ufukta. Pek çok sektörün son yıllarda önemli bir gündem maddesi haline gelmiş olan çevre bilinci, otomotiv dünyası için de önemli bir konu. Geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilen iç dizayn ekipmanları, doğa dostu kumaşların kullanımı, üretim aşamasında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, daha az karbon salımı yapan motor teknolojileri ve daha nice gelişme, otomotiv dünyasının beklenenleri arasında.

Sektörde yeşil devrim adını verebileceğimiz daha pek çok gelişmenin damga vurması da olası. Araçların iç tasarımdan üretim süreçlerine kadar geniş bir yelpazede sürdürülebilir çözümler, otomobillerin gelecekteki dünyasını ve tabii ki dünyamızı taçlandıracak gibi. Bir çevreci olarak hızla yaygınlaşmasını görmek istediğim gelişmelerden birisi kesinlikle sürdürülebilir çözümler.

Otonom sürüş özelliklerinde ilerlemeler

Ve tabii ki otonom sürüş özelliklerinden bahsetmemek olmaz. Beni belki de en çok heyecanlandıran konulardan bir diğeri. Hani şu sürücüsüz giden otomobiller var ya, işte tam da onlardan bahsediyorum. Yakın bir gelecekte belki de araçların şoför koltukları hep boş kalacak. Olamaz mı? Bu, çok gerçekçi bir senaryo olmasa da şu an için benzer senaryolarla sık sık karşılaşacağız gibi. Çünkü pek çok dünya devi otomobil ve teknoloji firması, otonom araçlar alanında büyük yatırımlar yapıyor. Ancak, tam otonomiye ulaşmak için biraz daha geleceği beklemek gerekecek. Çünkü birtakım zorlukları aşabilmek için yeni teknolojilerin geliştirilmesi bekleniyor.

Özellikle büyük şehirlerdeki yoğun ve karışık trafik senaryoları, yasal düzenlemeler, kişisel hakların korunması, uygun yol ve altyapı çalışmalarının tamamlanması gibi pek çok faktör var. Yine de bu konudaki çalışmaların hız kazanması ve otonom sürüşün farklı seviyelerinin piyasaya sürülmüş olması, otonom sürüş teknolojilerinin potansiyelini gösteriyor. Gelecekte tam otonom seviyeye de erişilmesi mümkün.



Otonom özelliklerin yanı sıra farklı sürüş modları da ufukta. Hatta, ben şimdiden %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E  ile bu modları deneme fırsatına sahibim 🙂 Mustang Mach-E, sürüş deneyimini kişisel isteklere göre uyarlıyor; Aktive, Whisper ve Untamed modları sayesinde motor seslerini, ortam aydınlatmasını ve hatta aracın tepki verme hızını kişiselleştirmek mümkün. 

Akıllı şehirlerin kurulması

Otonom sürüş özellikleri, farklı sürüş modları, otomobil ve yapay zeka teknolojisindeki gelişmeler, yalnızca bireysel kullanımla sınırlı kalmayacak muhtemelen. Ve önemli bir toplumsal gündem haline de gelecek. Bu da akıllı şehirler gibi bir konseptin hayatımıza girmesi anlamını taşıyabilir. Şehirlerin, otomobillerin geleceği ile ne ilgisi var ki diye düşünmeye başlamadan hemen araya gireyim. Eğer başta otonom sürüş özellikleri olmak üzere otomobiller kendi başlarına -bir sürücünün aracı sürmesine ihtiyaç kalmaksızın- yolda gidebilecekse, bu şehirlerin de birtakım düzenlemelerden geçmesi anlamını taşıyor. Yollardaki alt yapı çalışmalarının bu doğrultuda düzenlenmesi, akıllı şarj istasyonlarının kurulması ve otonom araçların kendi kendini şarja takabilmesi için uygun çevresel yapılanmaların tamamlanması gibi pek çok gelişmeyi de beraberinde getirebilir. Belki de gelecekte şehirlere akıllı taksi durakları kurulacak ve birtakım mobil uygulamalar üzerinden bağlantıya geçilebilecek.

Sosyal dünya ile bağlantı sağlayan araç özelliklerinin geliştirilmesi

Bir düşünelim; otomobiliniz size en yakın kafeyi önerse ya da zevkinize uygun bir restoranda sizin için rezervasyon yaptırsa, nasıl olur? Ya da arkadaşlarınızla buluşma ayarlasa, arabaya bindiğinizde en sevdiğiniz dizinin kaldığınız bölümünü başlatsa? Siz keyifle buluşmalarınıza hazırlanırken veya dizinizi izleyip, müziğinizi dinlerken sizi istediğiniz yere götürse? Yani adeta bir eğlence merkezine dönüşse? Tüm bunlar, yakın gelecekte hayallerimizi süslemenin ötesine geçebilir. Bağlantılı araçlar, yani kendi internet erişimi olan ve verileri başka cihazlarla da paylaşabilen araçlar, otomobil dünyasının belki de gelecekte en çok parlayan yıldızı olabilir. Yalnızca yolculuk vadetmenin ötesinde bağlantılı araçlar, adeta kişisel mobil cihazlarımıza dönüşebilir.

Çoğu macerama tanıklık ettiğiniz Ford Mustang Mach-E de adeta benim eğlence merkezim. Araç içi iletişim ve eğlence sistemi olan Ford SYNC 4A ile konuşma, ses tanıma, kablosuz akıllı telefon entegrasyonu, sezgisel 15,5″ dokunmatik ekran ve çok daha fazlasını deneyimleyebiliyorum. Halihazırda gelişmiş teknolojinin keyfini sürebiliyor olsam da gelecekte bağlantılı araçlar bizi daha pek çok özelliği ile şaşırtacak diyebilirim.

Kısacası, otomobil dünyasının sıra dışı geleceğinde bizi bekleyen yepyeni heyecanlar var. Uçan arabalar yalnızca filmlerin unutulmaz bir parçası olarak mı hafızalarımızda kalır yoksa gerçekten de hayatımıza dahil olur mu bilinmez ama kesin olan bir şey varsa o da otomobil dünyasının hiç olmadığı kadar yenilik dolu olduğu. Kim bilir belki bir gün gökyüzünde bulutların arasında sıkışıp kaldığım bir trafikteyken size yazarım 🙂 Daha fazlası için yazılarımı ve Instagram hesabımı takip etmeyi unutmayın.

İlginizi çekebilir: Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?

Sürdürülebilir çözümlerin izinde: VitrA’dan dünyanın ilk ve tek %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabosu

‘Biricik’ dünyamız günden güne artan çevreler baskılar ve azalan doğal kaynak sorunları ile karşı karşıya. İklim krizi, küresel ısınma, atık sorunları, hava kirliliği ve daha nice çevresel sıkıntı, hem dünyamızın hem de insanlığın geleceğini tehdit ediyor. Bu nedenle, sürdürülebilir yaşam alışkanlıklarına sahip olmanın önemi her zamankinden kat ve kat daha fazla. Böylesi bir gerçekliğin farkında olan tüm endüstrilerde de yenilikçi ve çevre dostu ürünlerin geliştirilmesi oldukça büyük bir öneme sahip. Bu bağlamda VitrA, büyük bir adım atarak çevreye saygısını ve döngüsel ekonomiye olan katkısını gözler önüne seriyor.



VitrA’dan bir ilk; %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo

Çevresel ayak izlerini azaltma yolunda önemli adımlar atan VitrA, sektörün değişim öncülerinden biri olarak bizi yeni çevre dostu lavabosu ile tanıştırıyor. Dünyanın ilk ve tek %100* geri dönüştürülmüş seramik lavabosu özelliğini taşıyan bu lavabo, atık olarak kabul edilen malzemelere yeniden hayat veriyor. Yeni çevre dostu lavaboların içerik olarak yaklaşık %100’ü, kırık seramikler de dahil olmak üzere üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan oluşuyor.

VitrA’nın sürdürülebilirlik konusundaki vizyon ve öncülüğünü yansıtan bu yenilikçi ve çevre dostu lavabolarla, seramik sektöründe sürdürülebilir tasarım konusunda da yeni bir standart ortaya çıkıyor. Tasarım harikası ve fonksiyonel bir ürün olmanın ötesinde geri dönüştürülmüş seramik lavabolar, çevresel bilinç ve sürdürülebilir yaşam tarzlarını da destekleyen güçlü bir mesaj taşıyor.

%30 oranında iyileşen küresel ısınma potansiyeli

ISO 14040:2006 ve 14044:2006 standartlarına uygun yapılan Yaşam Döngüsü Değerlendirmesi sonuçlarına göre, atıkların kullanılması çevresel etkilerden küresel ısınma potansiyelini %30 oranında iyileştiriyor. Geri dönüştürülmüş lavaboların üretilmesi sayesinde, ürün başına, daha az hammadde kullanılarak %36’lık iyileştirmeyle yaklaşık 5 kilogram hammadde tasarrufu ve %38 iyileştirmeyle 2,48 Kwh elektrik tasarrufu elde edilmesi hedefleniyor.

Sadece bir lavabo olma işleviyle kalmayan, çevresel sürdürülebilirliğe yönelik geniş bir vizyonu temsil eden bu ürün, çevreye duyarlı bir gelecek için atılmış çok büyük bir adım. Eczacıbaşı Yapı Gereçleri’nin çevre dostu lavabolarla benimsediği bu üretim yaklaşımı, döngüsel ekonomiye katkıyı da en üst seviyeye çıkarıyor.

Sürdürülebilir bir gelecek için hijyenik ve şık bir ilham kaynağı

Küresel ısınma potansiyelini iyileştiren, çevre dostu bir tasarım harikası olmasının ötesinde VitrA’nın geri dönüştürülmüş lavaboları, hijyen endişesini de ortadan kaldırıyor; çünkü bu lavabolar VitrA Hygiene teknolojisiyle kaplanıyor. Bakteri gelişimini %99,9 oranında önleyen VitrA Hygiene teknolojisi sayesinde, seramik lavaboların kullanımı sırasında yüzeye bulaşan bakteriler etkisiz hale geliyor. Böylece, bir numaralı önceliğimiz olan hijyenden ödün vermeden çevre dostu seçimler yapmak da kolaylaşıyor.



Ayrıca, her zevke, her alana uygun seçimler yapmak da yine VitrA ile oldukça kolay. Bilecik, Bozüyük’teki VitrA Üretim Kampüsü’nde geliştirilen yenilikçi çözümler sayesinde üretimine başlanan bu çevre dostu çanak lavabolar, ilk olarak mat bej renkte ve 5 formda tasarlanmış olsa da VitrA’nın geri dönüştürülmüş ürün gamına yeni ürün ve renklerin eklenmesi de planlanıyor.

VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabonun hikayesi, gelecekteki çevre dostu ürünler ve teknolojiler için de büyük bir ilham kaynağı. Daha sürdürülebilir bir dünya için gelecekte atılacak tüm adımlara şimdiden ilham olduğu kesin. Siz de yaşam alanlarınızı çevre dostu bir bilinç ile şekillendirmek ve bir eşi daha olmayan dünyamızın geleceği için önemli bir adım atmak istiyorsanız hemen tıklayıp VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo çeşitlerini keşfedebilirsiniz.

* İçerik olarak yaklaşık %100’ü üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan üretilmiştir.

* Bu içerik VitrA katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlgili Makale