X

Bir spor aşığından: “Her bir hedefe ulaştığımda gördüm ki, sınırlar hep zihnimizde”

Bir Spor Aşığının İtirafları – IV

Bu hafta kendimden değil, bir başkasından söz edeceğim sizlere. Küçükken evde bebeklerle, oyuncaklarla ihtimamlı bir şekilde büyütülmüş; sokakta düşmek nedir bilmemiş; o yaşına kadar öğrenmeyip, 18 yaşındayken yazlıktaki arkadaşlarına rezil olmamak için geceleri gizlice bisiklete binmeye, 32 yaşından sonra bilinçli bir şekilde spor yapmaya başlamış. Düşmüş, kalkmış, yine çıkmış yollara. Zorluklar yıldırmamış, koşullar zorlamamış onu. Biliyor ki zihnine söz geçirebildikten sonra gerisi boş.

Ben zaten farkındaydım dayanıklılığın kas demek olmadığını, kuvvetin sadece en ağırı kaldırmak anlamına gelmediğini.  Ama heyecanla ilk kez maraton koşacağımı söylediğim çıtı pıtı bir kadının, Eylül ayında geçekleştirilecek Ironman için hazırlandığını öğrenince de şaşırmadım desem yalan olur. Spor yaparken değil, bambaşka bir iş için buluştuk onunla ve ne de iyi etmişiz.

Bu röportaj vesilesiyle kendisini sizlerle beraber ben de detaylı bir şekilde tanıyacağım aslında. Huzurlarınızda, işsizliği tüm hayatını etkileyecek, alışkanlıklarını kökten değiştirecek bir fırsat haline dönüştüren, ‘kimilerine göre yolun yarısı’na az kala merakını iyi bir şeylere alet eden Özlem Şehirli…

-Özlem Şehirli kimdir? Kendini biraz anlatır mısın bize?

Önce diğer soruları yanıtladım ve bu sona kaldı, biliyor musun? Ne zormuş insanın kendini anlatması. Kısacık bir özetle, çok gezen, çok konuşan, çok spor yapan, çok gülen, çok ağlayan, insan seven, kuş, balık, ağaç, böcek seven, İstanbul’da doğup büyümüş ama kendini Rizeliyim diye tanımlayıp Karadenizli damarını işaret eden, ailesine ve arkadaşlarına hasta, 35 yaşında bir hatunum.

Bir Spor Aşığının İtirafları – IV

-Bu spor aşkı da nereden çıktı?

2008-2009 yıllarında 1,5 yıl işsiz kaldığım bir dönem oldu. O sıralarda, boşluğa düşmemek ve kendime iyi bakmak adına, her sabah kalkıp Caddebostan sahilinde yürüyüş yapmaya başladım. Sonra bir gün koştum; tam 500 m. Bu mesafeyi koşabildiğim için inanılmaz bir performansım olduğunu zannediyordum . Bir akşam, yeni tanıştığım iki kişinin koşu muhabbeti yaptığını duydum ve kendimi de ‘koşan insan’ diye addettiğim için onların nerede buluşup koştuklarını öğrendim. Ve o hafta sonu, cumartesi sabahı 08.30’da gittiğim 4. Levent buluşması ile Adım Adım maceram da başlamış oldu.

Bir Spor Aşığının İtirafları – IV

Daha ilk günden, İstanbul’da doğup büyümüş olmama rağmen, burnumun dibindeki Belgrad Ormanı’nın; yanı başımdaki zenginliğin farkında olmadığımı, Adım Adım denen oluşumdaki insanların hem koşup, hem de sporu bağış toplama aracına dönüştürerek bir sürü insanın hayatına adeta sihirli değnekle dokunduğunu, 500 m koşmanın ‘koşuyorum’ demek için yeterli olmadığını öğrendim.

Ve sonrası çorap söküğü… Koşan insanlar, koşan melekler, yeni dostluklar. Spora duyduğum aşk kadar, onun hayatıma getirdiği insanlara olan aşk da var aslında bunun içinde. Tamamlıyorlar birbirlerini. Takım sporu değil ya koşu, çok bireysel görünüyor; yapmayan çok sıkıcı buluyor. Ama öyle değil, çoklu yapılıyor aslında bu spor . Koşmak için bir araya geliyoruz biz. Hem de her yerde; tatil için, iş için gittiğimiz başka şehirlerde, ülkelerde, ormanda, sahilde, parklarda, nefes alıp adım atabileceğimiz her yerde.

Bir Spor Aşığının İtirafları – IV

-Ironman olmak nereden geldi aklına?

‘Half-ironman’ diyelim, çünkü bu işin bir de full-ironman kısmı var ki, bakalım o ne zaman olur. İlerki yaşlara da hedef bırakmak lazım, değil mi?

Dünyanın gaz ve toz bulutu olduğu döneme inersek, hikayem özetle şöyle:
2009’da ilk 15 km koşum Avrasya Maratonu’nda, 2010’da ilk yarı maratonum Haliç’te. Derken, gözüm Boğaz sularına kaydı; “Koşarak bağış toplayabiliyorsak, yüzerek de toplarız.”dedim ve Türkiye Omurilik Felçlileri Derneği (TOFD) yararına yüzebilmek için 2010’da Kıtalararası Boğaziçi Yüzme Yarışı seçmelerine katıldım. Spor geçmişim yok benim, ne yüzme, ne koşma, ne atlama, ne zıplama. Ailede büyüklerden örneğim de yok. Bizde spor ‘yapılası’ değil, ‘izlenesi’ bir olgu. Bildiğin apartman çocuğuyum bir de, Barbielerle ve Monopol gibi kutu oyunlarıyla büyümüşüm. Düşmedim, kalkmadım, yara bere izim olmadı 32 yaşıma kadar, bedensel olarak hiç zorlamadım kendimi. Yüzerek Boğaz’ı geçmek, hayalin ötesinde bir şeydi benim için. O hayali, kendime yeni yaş hediyesi olarak vermek istedim.

Dizlerim titriyordu ve gözlerimden yaşlar boşalıyordu Kuruçeşme’de finiş iskelesine çıktığımda. Böylece bir kapı daha açılmış oldu: İsteyince yapabiliyordum. Kendine hediye verme işi de iyi tuttu. O seneden beri her yaz yeni bir hedef, yeni bir sınır belirleyip, tarihi doğum günüm civarlarında olan bir yarış seçiyorum. Boğaz yarışından sonraki sene için: “Bir kerecik olsun triatlon yapmak istiyorum, 33 yaş hediyem bu olacak.” demiştim ve şans o ki, tam da doğum günümde o yıl ilk defa düzenlenen İstanbul Triatlonu’nda sprint mesafede (750 m yüzme – 20 km bisiklet – 5km koşu) triatlon koştum. Açık ara sonuncu olarak yarışı bitirdim ama birinciden bile daha hareketli bir finiş gördüğüm kesin. Arkamdan parkuru topladığı için bana eşlik eden motorlu hakem ekipleri, yarışı çoktan bitirmiş beni bekleyen arkadaşlarım, desteklemeye gelen tanıdıklarım, kuzenlerim… Caddebostan’ın fatihi zannetmiştim kendimi.

Ve o gün, bir sonraki yılın hediyesi de belirdi kafamda: 34. yaşımda maraton koşacaktım. 42.2 km. Berlin Maratonu ile bu da gerçek oldu. Sonunda bu yıl kıymetli 35’i de Half-Ironman (1930 m yüzme – 90km bisiklet – 21km koşu) ile taçlandırmak istedim. Bisiklete binmeyi 18 yaşında, yazlık arkadaşlarımdan utandığım için gizli gizli geceleri çalışarak öğrenmiştim. Sonra da bir daha binme fırsatım olmadı, ta ki aklıma triatlon düşene kadar. Yani 90 km mesafeyi pedalla gitmeyi bırak, aslında o iki teker üstündeki denge bile, çalışılması gereken bir konu benim için. Ama çıktım bu yola, 1 Eylül’de tamamına erecek umarım. 2014’e dair hedef yok şimdilik, bakalım onun için ne ışık yanacak.

Bir Spor Aşığının İtirafları – IV

-İsteyen herkes Ironman olabilir mi? Ironman dendiğinde koskocaman, kaslı biri geliyor insanın aklına, sen çıtı pıtı bir kızsın.

Henüz yarışı bitirmedim, orada neler olacak bilmiyorum ama bildiğim şey, bitirebilecek güçte olduğum. Her bir hedefe ulaştığımda gördüm ki, sınırlar hep zihnimizde ve ‘beden’, çalışmanın karşılığını veren mucizevi bir yapı. Uzun mesafe / dayanıklılık sporlarının dayandığı üç temel prensip var: Düzenli antrenman, düzgün beslenme, yeterli dinlenme. Bunlara dikkat etmek demek, kendine biraz disiplin uygulamayı ve aslında zihinsel dayanıklılığı da gerektiriyor.

Yarışı koşmak, işin ödül kısmı. O ödüle ulaşmak için aylarca bir program uyguluyorsun. Bazı günler iki antrenman yaptığın, işe gittiğin için sabah 5.30’da kalkmak zorunda olduğun, hafta sonu uykusunun ne olduğunu unuttuğun aylar oluyor önünde. Üstelik hayatındaki tek şey bu değil. İş hayatın, sosyal çevren, ailen ve İstanbul koşulları arasında organize olmak zorunda kaldığın durumlar var. Ben 5 ayda yarışı bitirebilecek noktaya geldim. Aslında ne çok hızlı yüzen, ne rüzgar gibi bisiklete binen, ne de makine gibi koşan biriyim. Gerekenler sadece istek ve onun getirdiği disiplin. İsimdeki “ironman” kaslardan gelmiyor yani aslında, “demir” içimizde saklı.

Bir Spor Aşığının İtirafları – IV

-Yapmak istediğin ama kendini hazır hissedip de bir türlü başlayamadığın spor dalları var mı?

Hem de neler neler var. 3 yıl önce hayatımda sporun s’si yokken, şimdi yapabildiklerimi, dayanabildiklerimi düşününce, bedenin sınırlarını genişletmenin ne kadar mümkün olduğunu da görüyorum.

Aklımda en başta windsurf var. 4-5 yıl önce başlamıştım ders almaya ama bayağı çelimsizdim ve yanlışlıkla belime çok yüklendiğim için, daha hevesimi alamadan belimi sakatladım. Şimdi kendimi çok daha güçlü ve beden kullanımı konusunda daha ‘farkında’ görüyorum. Önümüzdeki sene Gökçeada sularında yeniden windsurf deniyor olacağım. İçinde su ve denge olan her spora talip olabilirim. Yüzmeye ve bisiklete binmeye de aslında yeni başladım. Açık deniz yüzme yarışları var, bisikletle kat edilecek uzun mesafeler var. Elimdekilerle uğraşmaya da devam.

Bir Spor Aşığının İtirafları – IV

-Çevrendekiler nasıl bakıyorlar senin bu koşuşturmacana? “Yeterince zayıfladın, bırak artık şu sporu!” diyenler ya da daha ilginç şeyler söyleyenler var mı?

Koşturmacaya koşuyla başlamıştım. Önceleri “ne koşuyorsun bu kadar, ne olacak yani”, “koş koş nereye kadar”, “eriyip biteceksin, zayıflamak için mi yapıyorsun” gibi tepkileri çok alıyordum. Zaman içinde ailem de arkadaşlarım da, bunun bir heves ya da birkaç aylık hobi değil, hayatımın bir parçası haline geldiğini fark ettiler. Değişimi ve gelişimi gördükçe de artık “ee sırada ne var?”, “sen bunu da yaparsın” deyip cesaretlendirmeye başladılar. Meleklerimin, yakın arkadaşlarımın ve yöneticilerimin desteğini ve inancını da es geçemem.

Bir Spor Aşığının İtirafları – IV

-‘Galiba çok paran ve zamanın var ki bunca şeyle uğraşabiliyorsun’ diye düşünenler de pek azımsanacak sayıda olmasa gerek.

Günlük hayatımdan biraz bahsedeyim bunu açıklamak için:
Sabah 8.30, akşam 17.30 arası çalışan maaşlı bir insanım ben. Bu, kısıtlı kaynak demek.
Görevim finans departmanında. Bu da para demek, stres demek, hep bir şeylerin acil olması demek, zaman yönetimi demek.
Evim Anadolu yakasında, işim Avrupa’da. Bu, trafik demek, ölü zaman demek.
Erkek kardeşimle birlikte yaşıyoruz, evin ablasıyım, çekip çevireniyim. Bu, sorumluluk demek.
Yani herkesten daha kolay, daha zengin, daha bol zamanlı bir hayatım yok.
Spor bunların arasında yerini buldu. Çünkü onun için gerekli zamanı yaratıyorum, bazen biraz daha planlı hareket ederek, bazen 1 saat daha az uyuyarak, bazen sosyal programlar arasında tercih yaparak.
Ama sonuçta, isteyince olabiliyor.

Bir Spor Aşığının İtirafları – IV

-Tüm bunları yaparken iyilik peşinde koşmayı da ihmal etmiyorsun. Biraz bahseder misin neler yaptığından?

Adım Adım ile birlikte iyilik peşinde koşma kavramı da hayatıma girmiş oldu. Bu aslında yurt dışında, sivil toplum kuruluşları (STK) için çok yaygın kullanılan bir kaynak toplama, bağışçı kitlelere ulaşma aracı. Türkiye’de ilk defa Adım Adım ile başladık anlatmaya ve uygulamaya.

Özetle; yaptığımız sporu, belirlediğimiz yarış hedefini, seçtiğimiz STK’yı desteklemeye adıyoruz. Sosyal çevremize, bu yarışı, STK’yı, ne için çalıştıklarını ve neden kaynak ihtiyacında olduklarını anlatıyoruz ve az/çok tutar fark etmeden yapacakları bağışın yaratacağı farkı aktarıp, katkıda bulunmaların istiyoruz. Burada en önemli nokta şu ki biz paraya değmiyoruz. Bağışlar, direkt olarak STK’nın banka hesabına yapılıyor ve bilgi akışı son derece şeffaf. Kendi aracılığımızla o STK’ya ne kadar bağış yapıldığını ve sonra bu bağışın nerede kullanıldığını sorgulayabiliyoruz.

Ben daha önce Türkiye Omurilik Felçlileri Derneği’nin ihtiyaç sahiplerine alacağı akülü tekerlekli sandalyeler için ve Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı’nın Van depremi sonrasında o bölgede yaptığı öğrenim birimi binası için bağış topladım. Bu yarışta da Türkiye Korunmaya Muhtaç Çocuklar Vakfı (Koruncuk) için bağış toplayacağım. İstanbul’da Bolluca Köyü’nde bir yaşam kurulu Koruncuklar için. Oradaki miniklerin ihtiyaçlarına destek olmak istiyorum.

Adım Adım aracılığıyla destek verdiğimiz STK’ların listesi ve hesap bilgilerine ulaşmak için lütfen tıklayınız.

Bir Spor Aşığının İtirafları – IV

-Yani profesyonel sporcu olmaya, derece filan almaya gerek yok, öyle mi? İsteyen herkes seçtiği bir STK için bağış toplayabilir.

Kesinlikle. Bu da tamamen, yaptığınız şeye inanmanız, bunu etrafınıza aktarmanızla ilgili. İnsan ilk başta garip bir şekilde utanıyor bunu anlatmaya çalışırken. Sanki kendin için para istiyormuşsun gibi geliyor, çok duyulmuş bir yöntem de değil ki memlekette “Ben yarışa gidiyorum, sen de benim için bağış yap.” demek.

Sonra o bağışların gittiği yeri, o insanların hayatında nasıl bir fark yarattığını kendi gözünle gördüğünde, etrafına da daha iyi anlatmaya başlıyorsun. Spor da iyiliğe sadece vesile. Koş, yürü, yüz, tırman, uç… Hiç fark etmez. Birilerinin yardıma ihtiyacı var, birilerinin de yardım etme isteği var. İkisini buluşturmaya aracılık ediyoruz biz de. Adım Adımlı arkadaşlarım Kasım ayında yapılacak Avrasya Maratonu’nda yürüyerek, koşarak bağış toplayacaklar. İsteyen herkes bu ekibin bir parçası olabilir. Her şey ilk ‘adım’a bakıyor.

Kıvanç’tan notlar:

  • İtiraf ediyorum, şu tenisçi dirseğimden kurtulur kurtulmaz yüzme konusunda kendimi bir sınayacağım. Çok iyi değilim ama olmamam için bir sebep de yok. Koşup, bisiklete biniyorum, bir de yüzdüm mü; gelsin triatlonlar. Şaka bir yana, neden olmasın? Takipte kalınız, olmadı beni arada uyarınız; “Ne oldu senin triatlon?” diye…
  • Adım Adım ile Harekete Geçmek için tıklayınız.
  • Şirketiniz adına kuracağınız takımlarla birlikte de Adım Adım’a katılabileceğinizi biliyor muydunuz? Şuradan detaylı bilgi alabilirsiniz.
  • Ironman 101 başlığı altında detaylıca anlatılan bilgilere şuradan ulaşabilirsiniz.

Yazarın diğer yazıları için tıklayınız.

Kıvanç Ergun: Kıvanç Ergun bugün bisikletin tepesinde, yarın ormanda çamurun içinde… Harekete, iyilik peşinde koşmaya doyamıyor, başkalarına çılgınca gelen şeyleri yapmaktan inanılmaz keyif alıyor. İflah olmaz bir spor tutkunu olan Kıvanç, ‘yükseklerde’ yaşamanın, hayattan keyif almanın yolunu sporda bulmuş ve her gün yeni alanlara kayıp, kendini bilinmezlerde kaybetmekten hiç ama hiç çekinmiyor. Yaşını başını almış ama adrenalin söz konusu olunca kendini alamıyor, aktiviteye dalıyor. 2013 İstanbul Maratonu’nda ilk maratonunu (42 km), 2014'te Frig Vadileri'nde ilk Ultra Maraton’unu (60 km) koştu. Ulaşım aracı olarak bisikleti kullanıyor ve bisiklet kullananların sayısını kültürel gelişmeyle eşdeğer tutuyor. Yazdığı yazılarda sınırları nasıl zorladığından, deneyimlerinden bahsederken, bir yandan da hareket etmemek için yaratılan bahaneleri çürütmekten büyük keyif alıyor. Yardımseverlik koşusunun Türkiye'de tanınmasını sağlayan Adım Adım Yardımseverlik Platformu'nda Marka ve İletişim Koçluğu görevini yürütürken, aynı zamanda TOG'un AA içindeki STK Sorumlusu ve gönüllü koşucusu olarak da devam ediyor yaşamına... Fotoğraf konusunda fena değildir, takip etmek isterseniz: instagram/kiverg

Hayatın küçük tatlı sürprizlerini L’Occitane Almond Shower Oil ile yakalayın

Hayat, beklenmeyen güzelliklerle dolu bir dans gibi; eğer görmeyi, fark etmeyi bilirsek hayatın şaşırtıcı güzellikteki tatlı anlarını sık sık yakalayabiliriz. Bazen uzun zamandır görmediğimiz bir arkadaşımızla yolda karşılaştığımız, bazense tatlı bir yağmurun ardından çıkan gökkuşağını gördüğümüz o ‘an’da gizli olabilir mutluluk. Bu, beklenmedik ama her zaman iyi hissetmemizi sağlayan hoş sürprizler, hayatın şaşırtıcı güzellikteki anlarından yalnızca birkaçı olsa da tüm gün yüzümüzü güldürmeye yetebilir.



Yakalamak için istekli olursak hayatın monoton akışına biraz olsun ara vermemizi sağlayan ve yaşamın ne kadar büyüleyici olduğunu hatırlatan pek çok tatlı sürpriz bulabiliriz. Tıpkı L’Occitane Almond Shower Oil’in su ile buluştuğunda yağ kıvamından köpüğe dönüşen sürprizli formu gibi.

Sürprizlerle dolu keyif veren bir deneyim

Mutluluk veren, keyif dolu ve sürprizli anlar dediğimizde şüphesiz ki kendimize ayırdığımız zamanların önemi ve yeri çok büyük. Çünkü, günlük hayatın koşturması içerisinde kendimizi şımartabildiğimiz, bedenimizin ve zihnimizin ihtiyaçlarını karşılayabildiğimiz bu özel anlar, monotonluğun içinden bize göz kırpan küçük sürprizler gibi. Özellikle de kişisel bakım ritüellerini taçlandıran L’Occitane Almond Shower Oil ile sürprizlerin hiç sonu yok. Bu özel duş bakım yağı, suyla buluştuğu anda değişen formu ile bize sıradan görünen anları bile özel kılan küçük sürprizler sunuyor.

Almond Shower Oil’in içeriğindeki badem yağı, su ile birleştiğinde anında yoğun keyif verici bir köpüğe dönüşüyor, bize de tatlı küçük sürprizlerle dolu dokunuşların cildimizde bıraktığı o yumuşacık etkinin keyfini sürmek kalıyor. Tabii, o tatlı ve küçük sürprizler Badem Duş Yağı’nın yalnızca köpüren özel formülünde saklı değil, kokusu da bambaşka bir heyecan.

Kokuların duyuları harekete geçiren büyülü dünyası

Bazen sizin de bir kokunun esintisiyle geçmişe doğru kısa bir yolculuğa çıktığınızı hissettiğiniz oluyor mu? Kabul edelim, hayatın içindeki tatlı sürprizli anlarda kokuların da etkisi oldukça büyük. Belki çocukluğunuzdan keyifli bir anı hatırlatan nostaljik bir koku, belki gençliğinizde kullandığınız eski bir parfümün rüzgarla karışmış hali, belki de taze biçilmiş çimlerin havada dağılan dansı… Kokular da sürprizli anların başrol oyuncusu olabiliyor.

Tıpkı, Almond Shower Oil’in tatlı bademin mis kokusunu cildimizde bırakması gibi. Üstelik vegan içeriği ile tüm cilt tiplerine de uygun olan bu bakım yağı, duyuları harekete geçiren büyülü bir dünyanın da kapısını aralıyor. Hayatın bitmeyen telaş ve karmaşasında her şeyden biraz da olsa uzaklaşıp, o büyülü dünyaları keşfetmek hepimizin ihtiyacı değil mi? Daha fark edilmeyi bekleyen onca tatlı sürpriz varken…

Şaşırtıcı üçlü etki

Köpüren özel formül, büyülü dünyalara açılan mis badem kokusu, tabii bir de şaşırtıcı üçlü etki. L’Occitane Almond Shower Oil ile hayatın sürprizlerle dolu anlarını yakalamak çok kolay. Özel vegan formülü, cildi hem temizliyor hem nemlendiriyor hem de onarıyor. Bu üç etkiyi bir arada bulabilmek de en tatlı sürprizlerden biri.

Badem Duş Yağı, özel köpük yapısı ile cildi temizliyor, içeriğindeki omega 6 ve 9 bakımından zengin tatlı badem yağı ve üzüm çekirdeği yağı ile ilk kullanımda nemlendirme etkisi sağlıyor ve cildi besleyerek ışıl ışıl bir görünüme kavuşturuyor.

Elbette, hayatta daha yakalanmayı bekleyen pek çok şaşırtıcı tatlı an var. Bazıları, bir anda karşımıza çıksa da bazen de bu anları biz yaratabiliriz. Bakım rutinlerimize L’Occitane Almond Shower Oil’i eklemek, tanımadığımız birine iltifat etmek ya da sevdiğimiz birine uzun zamandır istediği bir şeyi satın almak, hayatımızda o tatlı sürprizleri artırmaya ve yaşamın keyfini doyasıya çıkarmaya yardımcı olabilir.

Hiç vakit kaybetmeden birinden başlamak istiyorsanız hemen tıklayıp sürprizlerle dolu L’Occitane Almond Shower Oil dünyasını keşfedebilirsiniz.

Sıra dışı bir gelecek: Otomobil dünyasında bizi neler bekliyor?

Teknolojinin, yapay zekanın ve çevre bilincinin hızla geliştiği günümüzde otomotiv dünyası da bu gelişmelerden geri kalmıyor ve inovasyonlarla ve merakla dolu bir sektöre dönüşüyor. Son yıllarda elektrikli araçlar, otonom sürüş özellikleri, akıllı yol çözümleri gibi konularla pek çok gelişime imza atan otomobil dünyasında gelecekte bizi daha nelerin beklediği büyük bir merak konusu. Hepsi çok heyecan verici olsa da en çok merak edilen sorulardan ve benim de heyecanla beklediğim gelişmelerden biri; uçan arabaların hayatımıza girip girmeyeceği 🙂 Uçan arabalar yakın zamanda hayatımıza dahil olur mu bunu bilmiyorum ama otomotiv endüstrisinin geleceği hakkında kendi perspektifimden ele alacağım pek çok konu var. Gelin, benim de bir parçası olduğum bu sıra dışı gelecekte bizi neler bekliyor olabilir birlikte bakalım.



Elektrikli otomobillerin hızlı yükselişi

Geçtiğimiz yıllarda pek çok otomobil markası, yakın gelecekte elektrikli araç üretimine ağırlık vereceğini açıklamıştı, hatta dünya çapında tamamen elektrikli araç üretimine geçmeyi planladığını belirten markalar da var. Elektrikli araçların hayatımıza dahil olması çok yeni bir gelişme olmasa da yaygınlaşması ve popülerliğinin artması son zamanlarda daha bir artış gösterdi. Gelecekte de elektrikli araçların üretiminin ve kullanıcısının artması sektörünün en beklenen gelişmeleri arasında.

Bildiğiniz gibi ben de elektrikli otomobil tutkunlarından biriyim ve sık sık sizlerle Instagram hesabımdan %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E ile olan maceralarımı paylaşıyorum 🙂 Konumuza dönecek olursak; fosil yakıt tüketimini azaltmak ve karbon emisyonlarını düşürmek için ülkelerin elektrikli araç kullanımına yönelik teşviklerini artırması da beklenenler arasında. Ayrıca, batarya teknolojisinde yeni ilerlemeler, elektrikli araçların menzillerinin artırılması, şarj altyapılarının geliştirilmesi de yine yakın gelecekte bizimle olacağa benziyor.

Sürdürülebilir ve çevre dostu çözümler

Elektrikli araçların yükselişi, otomobil dünyasının geleceğinde beklenen tek çevreci haber değil. Doğa dostu yaklaşımlar ve sürdürülebilir çözümlerle dolu yenilikler de ufukta. Pek çok sektörün son yıllarda önemli bir gündem maddesi haline gelmiş olan çevre bilinci, otomotiv dünyası için de önemli bir konu. Geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilen iç dizayn ekipmanları, doğa dostu kumaşların kullanımı, üretim aşamasında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, daha az karbon salımı yapan motor teknolojileri ve daha nice gelişme, otomotiv dünyasının beklenenleri arasında.

Sektörde yeşil devrim adını verebileceğimiz daha pek çok gelişmenin damga vurması da olası. Araçların iç tasarımdan üretim süreçlerine kadar geniş bir yelpazede sürdürülebilir çözümler, otomobillerin gelecekteki dünyasını ve tabii ki dünyamızı taçlandıracak gibi. Bir çevreci olarak hızla yaygınlaşmasını görmek istediğim gelişmelerden birisi kesinlikle sürdürülebilir çözümler.

Otonom sürüş özelliklerinde ilerlemeler

Ve tabii ki otonom sürüş özelliklerinden bahsetmemek olmaz. Beni belki de en çok heyecanlandıran konulardan bir diğeri. Hani şu sürücüsüz giden otomobiller var ya, işte tam da onlardan bahsediyorum. Yakın bir gelecekte belki de araçların şoför koltukları hep boş kalacak. Olamaz mı? Bu, çok gerçekçi bir senaryo olmasa da şu an için benzer senaryolarla sık sık karşılaşacağız gibi. Çünkü pek çok dünya devi otomobil ve teknoloji firması, otonom araçlar alanında büyük yatırımlar yapıyor. Ancak, tam otonomiye ulaşmak için biraz daha geleceği beklemek gerekecek. Çünkü birtakım zorlukları aşabilmek için yeni teknolojilerin geliştirilmesi bekleniyor.

Özellikle büyük şehirlerdeki yoğun ve karışık trafik senaryoları, yasal düzenlemeler, kişisel hakların korunması, uygun yol ve altyapı çalışmalarının tamamlanması gibi pek çok faktör var. Yine de bu konudaki çalışmaların hız kazanması ve otonom sürüşün farklı seviyelerinin piyasaya sürülmüş olması, otonom sürüş teknolojilerinin potansiyelini gösteriyor. Gelecekte tam otonom seviyeye de erişilmesi mümkün.

Otonom özelliklerin yanı sıra farklı sürüş modları da ufukta. Hatta, ben şimdiden %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E  ile bu modları deneme fırsatına sahibim 🙂 Mustang Mach-E, sürüş deneyimini kişisel isteklere göre uyarlıyor; Aktive, Whisper ve Untamed modları sayesinde motor seslerini, ortam aydınlatmasını ve hatta aracın tepki verme hızını kişiselleştirmek mümkün. 

Akıllı şehirlerin kurulması

Otonom sürüş özellikleri, farklı sürüş modları, otomobil ve yapay zeka teknolojisindeki gelişmeler, yalnızca bireysel kullanımla sınırlı kalmayacak muhtemelen. Ve önemli bir toplumsal gündem haline de gelecek. Bu da akıllı şehirler gibi bir konseptin hayatımıza girmesi anlamını taşıyabilir. Şehirlerin, otomobillerin geleceği ile ne ilgisi var ki diye düşünmeye başlamadan hemen araya gireyim. Eğer başta otonom sürüş özellikleri olmak üzere otomobiller kendi başlarına -bir sürücünün aracı sürmesine ihtiyaç kalmaksızın- yolda gidebilecekse, bu şehirlerin de birtakım düzenlemelerden geçmesi anlamını taşıyor. Yollardaki alt yapı çalışmalarının bu doğrultuda düzenlenmesi, akıllı şarj istasyonlarının kurulması ve otonom araçların kendi kendini şarja takabilmesi için uygun çevresel yapılanmaların tamamlanması gibi pek çok gelişmeyi de beraberinde getirebilir. Belki de gelecekte şehirlere akıllı taksi durakları kurulacak ve birtakım mobil uygulamalar üzerinden bağlantıya geçilebilecek.

Sosyal dünya ile bağlantı sağlayan araç özelliklerinin geliştirilmesi

Bir düşünelim; otomobiliniz size en yakın kafeyi önerse ya da zevkinize uygun bir restoranda sizin için rezervasyon yaptırsa, nasıl olur? Ya da arkadaşlarınızla buluşma ayarlasa, arabaya bindiğinizde en sevdiğiniz dizinin kaldığınız bölümünü başlatsa? Siz keyifle buluşmalarınıza hazırlanırken veya dizinizi izleyip, müziğinizi dinlerken sizi istediğiniz yere götürse? Yani adeta bir eğlence merkezine dönüşse? Tüm bunlar, yakın gelecekte hayallerimizi süslemenin ötesine geçebilir. Bağlantılı araçlar, yani kendi internet erişimi olan ve verileri başka cihazlarla da paylaşabilen araçlar, otomobil dünyasının belki de gelecekte en çok parlayan yıldızı olabilir. Yalnızca yolculuk vadetmenin ötesinde bağlantılı araçlar, adeta kişisel mobil cihazlarımıza dönüşebilir.

Çoğu macerama tanıklık ettiğiniz Ford Mustang Mach-E de adeta benim eğlence merkezim. Araç içi iletişim ve eğlence sistemi olan Ford SYNC 4A ile konuşma, ses tanıma, kablosuz akıllı telefon entegrasyonu, sezgisel 15,5″ dokunmatik ekran ve çok daha fazlasını deneyimleyebiliyorum. Halihazırda gelişmiş teknolojinin keyfini sürebiliyor olsam da gelecekte bağlantılı araçlar bizi daha pek çok özelliği ile şaşırtacak diyebilirim.

Kısacası, otomobil dünyasının sıra dışı geleceğinde bizi bekleyen yepyeni heyecanlar var. Uçan arabalar yalnızca filmlerin unutulmaz bir parçası olarak mı hafızalarımızda kalır yoksa gerçekten de hayatımıza dahil olur mu bilinmez ama kesin olan bir şey varsa o da otomobil dünyasının hiç olmadığı kadar yenilik dolu olduğu. Kim bilir belki bir gün gökyüzünde bulutların arasında sıkışıp kaldığım bir trafikteyken size yazarım 🙂 Daha fazlası için yazılarımı ve Instagram hesabımı takip etmeyi unutmayın.

İlginizi çekebilir: Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?

Güne lezzetli bir başlangıç için kahvaltılık tarifler

Ne demiş şair; kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı. Sizce de öyle değil mi? Günün ilk öğününün, bize gün boyu yetecek kadar neşe ve enerji kaynağı olması gerekmiyor mu? İster sabahın çok erken saatlerinde ister öğlene yakın olsun, fark etmez; günün ilk öğünü her zaman çok önemli. Çünkü günün geri kalanını etkileyen, o günün ne kadar kaliteli bir gün olduğunu belirleyen en önemli faktörlerden biri; güne neler yiyerek başladığımız…



Ancak hepimiz biliyoruz ki, klasik kahvaltı tarifleri zamanla sıkıcı hale gelebiliyor. Yumurta, peynir, zeytin güzel bir başlangıç olsa da her gün aynı şeyleri yemek hayatlarımızda monotonluk yaratabiliyor. Dolayısıyla biraz daha yaratıcı alternatiflere ihtiyacımız var. Ama bir yandan da yoğun tempomuza ayak uydurabilmek için pratik ve besleyici olmalı. Tabii lezzetten de ödün vermek olmaz. İşte tam da bu noktada lezzeti ile, pratikliği ile, besleyiciliği ile kahvaltıların yıldızı müsli karşımıza çıkıyor. İşte müsli kullanarak hazırlayabileceğiniz lezzetli ve sağlıklı kahvaltılık tarifler:

Müslili Ekmek

Eğer kahvaltıda değişiklik yapmak ve lezzet ile besleyici değeri bir arada sunan bir alternatif arıyorsanız, müslili ekmek tam size göre. Klasik ekmek tariflerine göre çok daha zengin ve doyurucu bir seçenek sunan bu kahvaltılık tarifi, aynı zamanda çok daha lezzetli, çok daha eğlenceli. Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli’nin içeriğindeki kızılcık, kuru üzüm, elma ve marakuyalı özel karışım sayesinde enerjik bir sabaha doyurucu dilimlerle merhaba diyebilirsiniz.

Malzemeler:

Hamuru için:

  • 1 su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 2-3 tatlı kaşığı Dr. Oetker Aktif Maya
  • 0,5 çay bardağı süt
  • 4-4,5 su bardağı un
  • 0,5 çay bardağı toz şeker
  • 1 su bardağı ılık süt
  • 1 yumurta
  • 100 gram yumuşak margarin

Üzeri için:

  • 2-3 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 yemek kaşığı su

Hazırlanışı:

  • Mayayı bir kaseye alın ve üzerine yarım çay bardağı ılık sütü ilave edin. Kaşık ile birkaç kez karıştırıp 10-15 dakika bekletin.
  • Unu derin bir kaba eleyin ve üzerine beklettiğiniz mayayı ilave edin. Toz şeker, süt, yumurta ve margarini ilave edip iyice yoğurun. Üzerini kapatıp ılık ortamda 40-45 dakika bekletin.
  • Süre sonunda mayalanan hamura 1 su bardağı meyveli müsliyi ekleyin ve yoğurun. Hamuru yuvarlayıp pişirme kağıdı serilmiş fırın tepsisine alın. Üzerine su sürüp meyveli müsli serpin ve 20 dakika bekletin.
  • Fırını belirtilen dereceye ayarlayıp ısınması için önceden açın. (Alt-üst pişirme: 170 °C, Turbo pişirme: 160 °C)
  • Hamurun üzerini keskin bıçak ile 3-4 yerinden 1 cm derinliğinde kesin ve 25-30 dakika pişirin.
  • Fırından çıkarıp soğutun. Dilimleyerek servis yapın.

Çikolatalı Çıtır Smoothie Bowl

Kahvaltıda kendinizi şımartmak ve güne ‘bomba’ gibi başlamak istiyorsanız, tatlı bir kahvaltılık tarifi tam size göre olabilir. Çıtır tahıl ve çikolata parçacıkları içeren Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli ile çok pratik ve çok lezzetli bir kahvaltılık bowl hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • 2 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli
  • 1 adet olgun muz
  • ½ avokado
  • 1 yemek kaşığı kakao tozu
  • 1 su bardağı badem sütü

Hazırlanışı:

  • Olgun muzu, avokadoyu, kakao tozunu ve badem sütünü blender’a alın. Pürüzsüz bir kıvam alana kadar yüksek hızda karıştırın.
  • Elde ettiğiniz smoothie karışımını bir kaseye aktarın ve kahvaltılık bowl için tabanı hazırlayın.
  • Smoothie tabanın üzerine çıtır çıtır Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli’yi ekleyin. Ve harika kahvaltı kaseniz hazır.

Portakallı Muzlu Müslili İçecek

Kahvaltılarınızı bir sonraki seviyeye taşımaya hazırsanız, Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli ile tanışın. Bu benzersiz müsli, sadece lezzetiyle değil, aynı zamanda sağlık açısından sunduğu faydalarla da kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olmaya aday. Hem lif hem de Vitamin B1, demir ve magnezyum gibi önemli besin öğeleri açısından zengin olan bu müsli ile harika bir kahvaltılık içecek hazırlayabilir, güne başlarken ihtiyacınız olan enerjiyi ve besinleri alabilirsiniz:

Malzemeler:

  • 50 g Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli
  • 1 poşet Dr. Oetker Şekerli Vanilin
  • 2 adet muz
  • 2-3 dilim ayıklanmış ve zarları çıkarılmış portakal dilimleri
  • 2 su bardağı buzdolabında soğutulmuş süt
  • 2 yemek kaşığı bal

Hazırlanışı:

  • Muzları soyup iri parçalara kesin ve mutfak robotuna alın.
  • Üzerine portakal dilimleri, süt, bal ve şekerli vanilini ilave edip meyveler ezilinceye kadar karıştırın.
  • Hazırladığınız içeceği bardaklara alın. Üzerlerine çıtır müsliyi ekleyip kaşık ile karıştırın.
  • Buzdolabında 30 dakika bekletip servis yapın.

Meyveli Mini Kahvaltılık Muffin

Güne başlarken modunuzu yükseltecek, enerjinizi yerine getirecek ve ihtiyacınız olan besin öğelerini almanızı sağlayacak ve tüm bunları yaparken de eğlenceli bir hale çevirecek muffinlere kim hayır diyebilir ki… Siz de demezseniz, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ile harika bir kahvaltılık hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • ½ su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 paket Dr. Oetker Hamur Kabartma Tozu
  • 1 su bardağı tam buğday unu
  • 2 yemek kaşığı bal
  • ½ su bardağı süt
  • 1 yemek kaşığı tereyağı
  • 1 adet yumurta
  • 1 adet mini muffin tepsisi

Hazırlanışı:

  • Fırını 180 derecede önceden ısıtın ve mini muffin tepsisini yağlayın.
  • Bir kasede tam buğday unu, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ve kabartma tozunu karıştırın.
  • Başka bir kapta süt, eritilmiş tereyağı ve yumurtayı çırpın. Islak malzemeleri kuru malzemelerin üzerine dökün ve karıştırın.
  • Hazırladığınız kek harcını mini muffin kalıplarına eşit miktarda bölün. Her bir kalıbı üçte iki oranında doldurmanız yeterli olacaktır, böylece kabardığı zaman da yeteri kadar alan kalacaktır.
  • Yaklaşık 20 dakika kadar pişirdikten sonra fırından çıkarın, birkaç dakika beklettikten sonra servis edebilirsiniz.

Bonus: Çabasız ve lezzetli kahvaltılar

Eğer daha hızlı bir şekilde lezzetli, pratik ve doyurucu kahvaltılık tarifler hazırlamak istiyorsanız, fazla çaba harcamadan da eğlenceli kahvaltılar yapabilirsiniz. Müslinizi ister sütle ister yoğurtla karıştırın; üzerine meyve, bal, biraz da kuruyemiş ekleyin ve voila! Enfes kahvaltınız hazır… Ama bir dakika; zaten eklenmişi var 🙂 Dr. Oetker Vitalis’in lezzetli, doyurucu ve sağlıklı dünyası ile klasik kahvaltılar yerine daha enerjik tariflerle güne başlayabilirsiniz.

Sağlıklı ve dengeli beslenmeyi, ‘sıkıcı’ kalıplardan çıkarmak ve her güne büyük bir neşe ile başlamak istiyorsanız Dr. Oetker Vitalis, kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olacak. Üstelik sadece kahvaltılarınızın da değil; ara öğünlerinizde de lezzetli atıştırmalıklar olarak tüketebilirsiniz. Bu çıtır lezzetler, gününüzün her saatine enerji ve neşe katacak!

Siz de Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’in Multi Meyveli Çıtır Müsli, Bal Bademli Çıtır Müsli ve Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli çeşitlerinden dilediğinizi seçebilir, güne en sevdiğiniz lezzetle harika bir başlangıç yapabilirsiniz.

*Bu yazı Dr. Oetker katkılarıyla hazırlanmıştır.

Sürdürülebilir çözümlerin izinde: VitrA’dan dünyanın ilk ve tek %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabosu

‘Biricik’ dünyamız günden güne artan çevreler baskılar ve azalan doğal kaynak sorunları ile karşı karşıya. İklim krizi, küresel ısınma, atık sorunları, hava kirliliği ve daha nice çevresel sıkıntı, hem dünyamızın hem de insanlığın geleceğini tehdit ediyor. Bu nedenle, sürdürülebilir yaşam alışkanlıklarına sahip olmanın önemi her zamankinden kat ve kat daha fazla. Böylesi bir gerçekliğin farkında olan tüm endüstrilerde de yenilikçi ve çevre dostu ürünlerin geliştirilmesi oldukça büyük bir öneme sahip. Bu bağlamda VitrA, büyük bir adım atarak çevreye saygısını ve döngüsel ekonomiye olan katkısını gözler önüne seriyor.



VitrA’dan bir ilk; %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo

Çevresel ayak izlerini azaltma yolunda önemli adımlar atan VitrA, sektörün değişim öncülerinden biri olarak bizi yeni çevre dostu lavabosu ile tanıştırıyor. Dünyanın ilk ve tek %100* geri dönüştürülmüş seramik lavabosu özelliğini taşıyan bu lavabo, atık olarak kabul edilen malzemelere yeniden hayat veriyor. Yeni çevre dostu lavaboların içerik olarak yaklaşık %100’ü, kırık seramikler de dahil olmak üzere üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan oluşuyor.

VitrA’nın sürdürülebilirlik konusundaki vizyon ve öncülüğünü yansıtan bu yenilikçi ve çevre dostu lavabolarla, seramik sektöründe sürdürülebilir tasarım konusunda da yeni bir standart ortaya çıkıyor. Tasarım harikası ve fonksiyonel bir ürün olmanın ötesinde geri dönüştürülmüş seramik lavabolar, çevresel bilinç ve sürdürülebilir yaşam tarzlarını da destekleyen güçlü bir mesaj taşıyor.

%30 oranında iyileşen küresel ısınma potansiyeli

ISO 14040:2006 ve 14044:2006 standartlarına uygun yapılan Yaşam Döngüsü Değerlendirmesi sonuçlarına göre, atıkların kullanılması çevresel etkilerden küresel ısınma potansiyelini %30 oranında iyileştiriyor. Geri dönüştürülmüş lavaboların üretilmesi sayesinde, ürün başına, daha az hammadde kullanılarak %36’lık iyileştirmeyle yaklaşık 5 kilogram hammadde tasarrufu ve %38 iyileştirmeyle 2,48 Kwh elektrik tasarrufu elde edilmesi hedefleniyor.

Sadece bir lavabo olma işleviyle kalmayan, çevresel sürdürülebilirliğe yönelik geniş bir vizyonu temsil eden bu ürün, çevreye duyarlı bir gelecek için atılmış çok büyük bir adım. Eczacıbaşı Yapı Gereçleri’nin çevre dostu lavabolarla benimsediği bu üretim yaklaşımı, döngüsel ekonomiye katkıyı da en üst seviyeye çıkarıyor.

Sürdürülebilir bir gelecek için hijyenik ve şık bir ilham kaynağı

Küresel ısınma potansiyelini iyileştiren, çevre dostu bir tasarım harikası olmasının ötesinde VitrA’nın geri dönüştürülmüş lavaboları, hijyen endişesini de ortadan kaldırıyor; çünkü bu lavabolar VitrA Hygiene teknolojisiyle kaplanıyor. Bakteri gelişimini %99,9 oranında önleyen VitrA Hygiene teknolojisi sayesinde, seramik lavaboların kullanımı sırasında yüzeye bulaşan bakteriler etkisiz hale geliyor. Böylece, bir numaralı önceliğimiz olan hijyenden ödün vermeden çevre dostu seçimler yapmak da kolaylaşıyor.

Ayrıca, her zevke, her alana uygun seçimler yapmak da yine VitrA ile oldukça kolay. Bilecik, Bozüyük’teki VitrA Üretim Kampüsü’nde geliştirilen yenilikçi çözümler sayesinde üretimine başlanan bu çevre dostu çanak lavabolar, ilk olarak mat bej renkte ve 5 formda tasarlanmış olsa da VitrA’nın geri dönüştürülmüş ürün gamına yeni ürün ve renklerin eklenmesi de planlanıyor.

VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabonun hikayesi, gelecekteki çevre dostu ürünler ve teknolojiler için de büyük bir ilham kaynağı. Daha sürdürülebilir bir dünya için gelecekte atılacak tüm adımlara şimdiden ilham olduğu kesin. Siz de yaşam alanlarınızı çevre dostu bir bilinç ile şekillendirmek ve bir eşi daha olmayan dünyamızın geleceği için önemli bir adım atmak istiyorsanız hemen tıklayıp VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo çeşitlerini keşfedebilirsiniz.

* İçerik olarak yaklaşık %100’ü üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan üretilmiştir.

* Bu içerik VitrA katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlgili Makale