X

Bir soyadı hikayesi: Kimin soyadını taşıdığımız neden önemlidir?

Bir soy ADI hikayesi…
Gerçek bir hikaye…
Hayatta en çok duyduğumuz kelimeler belki de adımız, soyadımız.

Hani bir şeyi kırk kere söylersen olurmuş ya… Yaşam boyu kaç kırk duyduk adımızı ve de soyadımızı, hem başkalarının dilinden hem de kendi ağızımızdan, sesimizden…

Ben Hande Akın
Adınız?
Hande
Soyadınız?
Akın

Ben dediğimiz ego; adımızın soyadımızın manasıyla yoğurulan bir kimliğimiz, kişiliğimiz var. Dolayısıyla; taşıdığımız isim ve soyisimin de karması ve kaderi ile birleşen bir hayatımız var.

Nedir isminizin anlamı, biliyor musunuz?
Benimki Hande; Türk Dil Kurumu sözlüğünde gülme, gülüş olarak yazıyor.
Babadan gelme soyumun adı Akın, manası; kalabalık bir şeyin arkası kesilmeyen bir geliş durumunda olması…

Şimdi neden bunları, uzun uzadıya anlatıyorum? Amacım gerçek bir hikayeye geçmeden önce yaşamınız boyunca en çok duyduğunuz kelimelere dair bir farkındalık yaratmak, sorgulamanızı sağlamak.

2009 yılından beri aile dizimi/sergisi/konstelasyon çalışmalarının içerisindeyim. Son bir buçuk yıldır da kolaylaştırıcı olmak üzere eğitim alıyorum. Yıllardır okuduğum bu konuya dair pek çok kitaptan öğrendiğim, çalışma deneyimlerinden gözlemlediklerim üstüne, bir de yeni çağ tıbbı olarak çığ gibi büyüyen recall healing sisteminin öğretileri eklenince; iyice anladım ki isim ve soyadımız çok çok çok önemli… Hatta kültürümüzde gelenek olan eski bir aile büyüğünün adının yeni nesil birine verilmesi, eski nesilden isimi verilen kişinin onore edilmesinin yanı sıra o kişinin kader ve karmasının da yeni doğana, gelen yeni nesile bir manada aktarılması demek.

Gelelim hikayeye; Regresyon Terapisini pek çok farklı disiplinden öğrendim. Ancak; 2011 yılında tanıştığım ve uzun yıllar birlikte çalıştığım Nişantaşı’ndaki “Ben zamanı” kişisel gelişim merkezimde eğitimler veren Dr. Bülent Uran adanmışlıkla regresyona yıllarını vermiş hocamdır. Eski bir tıp doktoru olması ve disiplin olarak sol beyinini aktif kullanması, teşhis koymadaki analiz yeteneği ve sezgilerinin rehberliği onu usta yapmıştır. Şimdi yılların regresyon ustasının izniyle kendi gerçek hikayesini onun kaleminden paylaşmak istiyorum.

Uzun bir aradan sonra geçtiğimiz Eylül’de hem tatil yapmak hem de kendi yangınımı söndürmek, benim için mühim bir konuda kendimi engelleyen bilinçaltı, bilinçdışı inançlarım, duygularım, korkularım ne ise çözülmesi niyetiyle Bülent Hoca’nın tatilli regresyon kampına katıldım. Bu davete yeri gelmişken minnettar olduğumu belirtmek isterim.

Bir gün erken vardığım Fethiye’de, sağ olsun hocanın misafiri olurken, balkonda sohbet ediyoruz. Yıllar içinde usta-çırak ilişkisini geliştirip arkadaş olmuşuz, sohbetimizi gönülden gönüle buluşturmuşuz. Bülent Hoca babasıyla yaşadıklarını anlatmaya başladı. Ben bile yıllardır tanıdığım Bülent Uran’ın öz babasının soyadını taşımadığını o zamana kadar hiç bilmiyordum.

Birazdan aşağıda okuyacağınız yazıda Bülent Hoca’nın biraz daha geçmişi var. Bu hikayenin manasını kavramak için asıl geçmişe bakmanın da önemi var. Ben şimdilik bu yazıyla sizi baş başa bırakıyorum.

Tamamını okuduktan sonra kendinize “Ben kimim?” diye sormanızı rica ediyorum. Bildiğinizi sandığınız ne varsa değişebilir… Bilmediğiniz sırlar vakit, saat geldiyse, niyetiniz tam ise önünüze serilebilir. Olan güzeldir. Olana ya selam, hepsine eyvALLAH!

İbrahim Bülent Göktuğ kaleminden…

Soyisim değişikliği neden oldu?

Öncelikle kısaca hikayemi anlatmak istiyorum. Annem 17 yaşındayken Eyüp’te yaşıyor… Annesi çalışıyor. Babası çok erken yaştayken ölmüş. Abisi Oğuz halk evinde İngilizce dersi veriyor. Öğrencilerinden biri Necla Tulan (Göktuğ). Babası Mehmet Tahir, annesi Mürşide… Mürşide büyükbabamın 2. hanımı… Babamın üvey kız kardeşi… Yani benim babam Hacı Mehmet Tahir’in 1. eşi Sabriye’nin oğlu…

Mürşide, dayım Oğuz’u kızı Necla’ya istiyor. Anneannem kabul ediyor. Dayım bir şey demiyor. Nişan yapılacak. Necla’nın üvey kardeşi babam Mehmet Mazlum da nişana geliyor. Mürşide neden ve niçin, sebebi belli değil, aynı nişanda annemin bütün itirazlarına rağmen annemi de babam ile nişanlıyor. Ve sonra da kısa sürede evlendiriliyorlar. Muhtemelen bunlardan babaannemin haberi yok. (Annemin bu nişanlanma ve evlenme işi biraz karanlıkta gözüküyor. Kardeşlerimi 27 Aralık’taki ziyaretim sırasında bana birçok şeyin anlatılmadığını ya da yanlış anlatıldığını öğrendim. Bunları aşağıda anlatacağım.)

Annem babamla Adana’ya geliyor. Annemin anlattığına göre babaanne Sabriye, Mürşide’ye olan bütün öfkesini annemden çıkarıyor. Mürşide önce kocasını, sonra da oğlunu ondan çaldı diye… Öfkesi son derece doğal… Annem ağır hasta oluyor. Bir deri, bir kemik kalıyor. Anneannem Adana’ya geliyor ve annemi de alıp İstanbul’a dönüyor. Babam, annemi sevmiş olmalı ki peşinden İstanbul’a geliyor, bir iş buluyor (babam iyi bir elektrik teknisyeni imiş). Fatih’te bir evde yaşıyorlar. O süreçte ben doğuyorum.

Annem, babamdan ne zaman ve nasıl ayrıldığını, hatta neden ayrıldığını hatırlamıyor. Şu anda 82 yaşında ve ağır hasta. Yatağa bağımlı. Ben de annemle bu konuyu konuşma cesaretini birkaç ay önce buldum ve detayları hatırlamıyor. Boşanmak için mahkemeye çıkıp çıkmadığını bile hatırlamıyor. Biz annemle ben 6 yaşına gelene kadar Ankara’da yaşadık. Hayal meyal ben arada sırada İstanbul’a Mehmet Tahir’in konağına geldiğimi hatırlıyorum. Ama orada babamla görüşüp görüşmediğimi hatırlamıyorum. (Bana yapılan hipnoz ve regresyon çalışmalarında sanki görüşmüşüz gibi bir şeyler hatırladım ama kesin değil.)

Sonra annem Ankara’da bir subayla nişanlanıyor ve sonra da evleniyor. Ben nişan ve evlenme törenlerine katıldığım halde “bu adam senin öz baban deniyor” ve ben de inanıyorum. Üvey baba Hatay Dörtyol’a tayin oluyor. 7 yıl orada yaşıyoruz. Bu arada benim o eski yapraklı nüfus cüzdanında soyadım Uran (üvey babanın soy adı), baba adı ise Mehmet Mazlum olarak görünüyor. Üvey babanın adı ise Süha. Bu uyuşmazlığı bir yalanla kapatıyorlar. Güya esas ismi Mehmet Mazlum’muş da herkes onu Süha diye çağırırmış.

Ben Orta 3’e geldiğimde Tatvan’a geçiyoruz. Tam okulun biteceği zaman, evde bir sandığın içinde bir tomar mektup buluyorum. Üvey babanın, anneme yazdığı aşk mektupları… İçinde bir yerde “Bülent’e oğlum gibi bakacağım” cümlesini okuduğum an şoka giriyorum. Annemle konuşmamaya başlıyorum. Annem, anneannemi çağırıyor. Çünkü annem çalışırken bana anneannem bakmıştır ve ben ona anne derdim. Anneannem durumu öğreniyor ve bana hikayeyi anlatıyor. Neyse durumu bir şekilde kabulleniyorum. Nüfus cüzdanımı dikkatle inceleyince hile yapıldığını anlıyorum bu arada.

Liseyi Ankara Fen Lisesi’nde okuduktan sonra Ankara Tıp Fakültesi’ne başlıyorum. 18 yaşında bir gün yaz tatilinde (Burdur’dayız o zaman) annem bana “Basit bir mahkeme var, isim değişikliği yapılacak” diyor. İtiraz etmiyorum ve soyadım resmi olarak Uran oluyor. Ondan sonra da bu isimle hayatıma devam ediyorum. Açıkçası öz babamı da uzun süre merak etmiyorum. Üstelik bu durumu 45 yaşıma kadar herkesten gizliyorum.

2005’te kadın doğum uzmanlığım yanında hipnoz ve regresyon terapileriyle ilgileniyorum ve kısa sürede Türkiye’de bu konularda önemli bir isim oluyorum. Bu süreçte hikayemi gizlemeyi de bırakıp eğitimlerde bile paylaşıyorum. Özellikle babalarıyla sorunlu olanlara kendi hikayemi anlatıp “baba”nın hayatımızda o kadar önemli olmadığından dem vuruyorum. Bu süreçte bilinçaltımda öz babama karşı bazı çalışmalar da yapıyorum. Bu süreçte üvey baba ile son derece resmi bir ilişkimiz oluyor. Çocukken ben ona hiç baba demiyorum. Süha abi diyorum ve hep siz olarak hitap ediyorum.

Şimdi gelelim bunca sene sonra babamla irtibata geçme nedenime… Ben 2005’ten beri bilimsel alanın pek ilgilenmediği zihinsel iyileştirme teknikleri ile ilgileniyorum. Hastalarımı da bu yollarla tedavi ediyorum. Bireysel seanslar, hafta sonu kişisel gelişim eğitimleri, hipnoz ve regresyon eğitimleri, yaz kampları gibi etkinlikler düzenliyorum.

Bu sene de (2019 yılı) 2 kamp yaptım. 2. Kamp 9 Eylül’de başlayacaktı. Benim gibi spiritüel konularla ilgili bir arkadaşım da (Hande Akın) kampa katılacaktı. Bir gün önce geldi ve ben onu Fethiye’deki evimde ağırladım. Balkonda sohbet ederken konu o hafta içinde benim yaşadığım bir olaya geldi.

Olay şuydu… Annem yatalak hasta. Fethiye’de üvey baba ile birlikte bizimle aynı yazlık site içinde oturuyorlar. Anneme bir bakıcı tuttuk. Ancak üvey baba huysuz olduğundan bakıcı dayanmıyor. Son bakıcıyı kaçırmaması için sıkı sıkı tembihlememize rağmen aksilikleri ile kadını bezdirmiş ve kadın ayrılmaya karar vermiş. Annem söyleyince çok sinirlendim ve hayatımda ilk kez Süha’ya diklendim, “O kadın gitmez, sen gidersin” diye. Sonunda yumruk yumruğa kavga başladı. Altıma aldım, üstüne çıktım, ezmeye başladım. Annemin çığlıkları ile kendime geldim.

Yani 60 yıllık biriken öfke patladı. Bunu Hande’ye anlatınca o bana “Bülent bu böyle olmaz artık” dedi. (Hande benim hikayemi zaten uzun yıllardır biliyor.) “Bu Uran soyadı senin yolunu tıkıyor. Çocukların da yanlış soyu yürütüyor. Hem senin hem de çocukların enerjisi yanlış yöne gidiyor. Bu sadece senin için değil çocuklarının geleceği için de önemli.” Epey konuştuk. E-devlete girip (ilk kez) babamın ölüm tarihine falan baktım. Yaşına baktım, çok şaşırdım. Annemden sadece 10 yaş büyüktü. Anneannem bana “40 yaş gibi bir fark var” demişti. Sonunda ben mahkemeye başvurdum. 10 Ocak’ta ismim tekrar İbrahim Bülent Göktuğ olarak değişti. (İbrahim ön adı annemin babasına aittir ve ilk nüfusumda yazıyordu. İsim değişikliği yaptığım mahkeme sırasında nedense silinmişti.)

İsim değişikliği kararından sonra bir şekilde babamın nüfus kaydına ulaştım. Ve hayretle babamın 2. eşinden 4 tane kardeşim olduğunu gördüm. Onlarla temasa geçtim. Onlar benim varlığımdan haberdarmış. Ama benimle temas etmeye çekinmişler. Benimle ilgili ayrıntılı bilgiye de babalarıyla konuşmaya çekindiklerinden ulaşamamışlar.

27 Aralık 2019’da Adana’ya giderek kardeşlerimden 3’ü ile tanıştım. Babamın mezarını ziyaret ederek helalleştim. Bu arada bir ayrıntıdan da bahsedeyim. Ben yıllardır regresyon hipnoterapisi uygulayıcısıyım. Bu vesileyle kendi bilinçaltıma da değişik arkadaşlara regresyon yaptırarak, geçmiş duygulara ulaşma ve temizleme gayreti içinde oldum. Birçok geçmiş olayla yüzleşmeme rağmen öz babamla ilgili hiçbir olaya ya da duyguya rast gelmemiştim. Ne zaman ki ben artık öz babamla buluşmaya ve tekrar öz soyadıma dönmeye karar verdim, ondan sonra Ekim 2019’da katıldığım bir ruhsal arınma kampında öz babama karşı birikmiş duygular çok yoğun olarak ortaya çıktı ve öfkelerim boşaldıktan sonra ona karşı af oluştu…

Özetle 10 Ocak 2020’den itibaren hayatıma Bülent URAN olarak değil, İbrahim Bülent Göktuğ olarak devam ediyorum.

Evet arkadaşlar, bu gerçek hikayenin paylaşımıyla birlikte şunlar dökülüveriyor gönülümden…
Mehmet Mazlum Göktuğ’a, en büyük oğuluna yaşamı boyunca hasret kalmış bir babaya Allah rahmet eylesin.
Varlığını, kendini ve bu yolculukla birlikte nice insanı iyileştirmeye adayan İbrahim Bülent Göktuğ; yaşamını, kendini, babasını, Tanrı’yı aramasaydı bugün bu yazı olur muydu? Birbirini hiç tanımayan insanlar bu hikayede buluşur muydu? Ve daha nice sonsuz olasılık bu yazıyla nasıl olur?

Bu vesileyle REGRESYON TERAPİSİ ile tanışmak isteyenlere, bilgilendirme, tanıtım amaçlı ve uygulamalı online zoom programı üzerinden eğitim 1 Mayıs Cuma 20.00 ila 22.00 arasında…. Katılım için whats app 532 783 21 41

Sevgilerimle…

İlginizi çekebilir: Anneannemin ikizlerini onurlandırmak için: Aile dizimi bize neler anlatır?

Hande Akın: 5 Şubat 1977 İstanbul doğumluyum. Şişli Terakki Lisesi’nde okudum. Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo-TV Sinema Bölümü’nden mezun oldum. 15 yıl reklam sektöründe prodüksiyon ve müşteri ilişkileri yöneticilikleri yaptım. 28 yaşlarında başlayan sorgulama, kendimi keşfetme, tanıma, anlama maceramda 33. yaşım milat oldu. Reklamcılıkla vedalaştım. Aldığım ve almakta olduğum sayısını artık hatırlamadığım pek çok eğitim, seminer oldu. Kişisel gelişim alanında yaşam koçluğu yapmaya başladım yıl 2010... “Ben zamanı”nın kurucusuyum, Bu slogandan hareketle; EFT (Duygulardan Özgürleşme Tekniği), REGRESYON, Ezoterik şifa teknikleriyle harmanladığım kalbimin rehberliğinde özgün bireysel seanslarımın yanı sıra kişisel gelişime dair eğitimler, seminerler veriyorum. Kadın Olmak ve AŞK’a gel özellikle dişil enerji üzerine çalıştığım workshoplarım. İlham veren, motive eden, umudu yeniden yeşerten kitlelere özel konuşmalar yapıyorum. Kitabım “Kadın Olmak” 2014’te çıktı. 2015 ve 2016 yıllarında televizyon programı hazırlayıp, sundum. Akışta kalma deyimini içselleştirerek yapabildiğimce teslimiyetle gelişmek ve geliştirmek bana keyif veriyor. Birbirimizden öğrenerek, birbirimize destek vererek geliştiğimize, hepimizin birbirinden ilham aldığına ve her bireyin kendini şifalandırabileceğine inanıyorum.

Sıra dışı bir gelecek: Otomobil dünyasında bizi neler bekliyor?

Teknolojinin, yapay zekanın ve çevre bilincinin hızla geliştiği günümüzde otomotiv dünyası da bu gelişmelerden geri kalmıyor ve inovasyonlarla ve merakla dolu bir sektöre dönüşüyor. Son yıllarda elektrikli araçlar, otonom sürüş özellikleri, akıllı yol çözümleri gibi konularla pek çok gelişime imza atan otomobil dünyasında gelecekte bizi daha nelerin beklediği büyük bir merak konusu. Hepsi çok heyecan verici olsa da en çok merak edilen sorulardan ve benim de heyecanla beklediğim gelişmelerden biri; uçan arabaların hayatımıza girip girmeyeceği 🙂 Uçan arabalar yakın zamanda hayatımıza dahil olur mu bunu bilmiyorum ama otomotiv endüstrisinin geleceği hakkında kendi perspektifimden ele alacağım pek çok konu var. Gelin, benim de bir parçası olduğum bu sıra dışı gelecekte bizi neler bekliyor olabilir birlikte bakalım.



Elektrikli otomobillerin hızlı yükselişi

Geçtiğimiz yıllarda pek çok otomobil markası, yakın gelecekte elektrikli araç üretimine ağırlık vereceğini açıklamıştı, hatta dünya çapında tamamen elektrikli araç üretimine geçmeyi planladığını belirten markalar da var. Elektrikli araçların hayatımıza dahil olması çok yeni bir gelişme olmasa da yaygınlaşması ve popülerliğinin artması son zamanlarda daha bir artış gösterdi. Gelecekte de elektrikli araçların üretiminin ve kullanıcısının artması sektörünün en beklenen gelişmeleri arasında.

Bildiğiniz gibi ben de elektrikli otomobil tutkunlarından biriyim ve sık sık sizlerle Instagram hesabımdan %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E ile olan maceralarımı paylaşıyorum 🙂 Konumuza dönecek olursak; fosil yakıt tüketimini azaltmak ve karbon emisyonlarını düşürmek için ülkelerin elektrikli araç kullanımına yönelik teşviklerini artırması da beklenenler arasında. Ayrıca, batarya teknolojisinde yeni ilerlemeler, elektrikli araçların menzillerinin artırılması, şarj altyapılarının geliştirilmesi de yine yakın gelecekte bizimle olacağa benziyor.

Sürdürülebilir ve çevre dostu çözümler

Elektrikli araçların yükselişi, otomobil dünyasının geleceğinde beklenen tek çevreci haber değil. Doğa dostu yaklaşımlar ve sürdürülebilir çözümlerle dolu yenilikler de ufukta. Pek çok sektörün son yıllarda önemli bir gündem maddesi haline gelmiş olan çevre bilinci, otomotiv dünyası için de önemli bir konu. Geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilen iç dizayn ekipmanları, doğa dostu kumaşların kullanımı, üretim aşamasında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, daha az karbon salımı yapan motor teknolojileri ve daha nice gelişme, otomotiv dünyasının beklenenleri arasında.

Sektörde yeşil devrim adını verebileceğimiz daha pek çok gelişmenin damga vurması da olası. Araçların iç tasarımdan üretim süreçlerine kadar geniş bir yelpazede sürdürülebilir çözümler, otomobillerin gelecekteki dünyasını ve tabii ki dünyamızı taçlandıracak gibi. Bir çevreci olarak hızla yaygınlaşmasını görmek istediğim gelişmelerden birisi kesinlikle sürdürülebilir çözümler.

Otonom sürüş özelliklerinde ilerlemeler

Ve tabii ki otonom sürüş özelliklerinden bahsetmemek olmaz. Beni belki de en çok heyecanlandıran konulardan bir diğeri. Hani şu sürücüsüz giden otomobiller var ya, işte tam da onlardan bahsediyorum. Yakın bir gelecekte belki de araçların şoför koltukları hep boş kalacak. Olamaz mı? Bu, çok gerçekçi bir senaryo olmasa da şu an için benzer senaryolarla sık sık karşılaşacağız gibi. Çünkü pek çok dünya devi otomobil ve teknoloji firması, otonom araçlar alanında büyük yatırımlar yapıyor. Ancak, tam otonomiye ulaşmak için biraz daha geleceği beklemek gerekecek. Çünkü birtakım zorlukları aşabilmek için yeni teknolojilerin geliştirilmesi bekleniyor.

Özellikle büyük şehirlerdeki yoğun ve karışık trafik senaryoları, yasal düzenlemeler, kişisel hakların korunması, uygun yol ve altyapı çalışmalarının tamamlanması gibi pek çok faktör var. Yine de bu konudaki çalışmaların hız kazanması ve otonom sürüşün farklı seviyelerinin piyasaya sürülmüş olması, otonom sürüş teknolojilerinin potansiyelini gösteriyor. Gelecekte tam otonom seviyeye de erişilmesi mümkün.



Otonom özelliklerin yanı sıra farklı sürüş modları da ufukta. Hatta, ben şimdiden %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E  ile bu modları deneme fırsatına sahibim 🙂 Mustang Mach-E, sürüş deneyimini kişisel isteklere göre uyarlıyor; Aktive, Whisper ve Untamed modları sayesinde motor seslerini, ortam aydınlatmasını ve hatta aracın tepki verme hızını kişiselleştirmek mümkün. 

Akıllı şehirlerin kurulması

Otonom sürüş özellikleri, farklı sürüş modları, otomobil ve yapay zeka teknolojisindeki gelişmeler, yalnızca bireysel kullanımla sınırlı kalmayacak muhtemelen. Ve önemli bir toplumsal gündem haline de gelecek. Bu da akıllı şehirler gibi bir konseptin hayatımıza girmesi anlamını taşıyabilir. Şehirlerin, otomobillerin geleceği ile ne ilgisi var ki diye düşünmeye başlamadan hemen araya gireyim. Eğer başta otonom sürüş özellikleri olmak üzere otomobiller kendi başlarına -bir sürücünün aracı sürmesine ihtiyaç kalmaksızın- yolda gidebilecekse, bu şehirlerin de birtakım düzenlemelerden geçmesi anlamını taşıyor. Yollardaki alt yapı çalışmalarının bu doğrultuda düzenlenmesi, akıllı şarj istasyonlarının kurulması ve otonom araçların kendi kendini şarja takabilmesi için uygun çevresel yapılanmaların tamamlanması gibi pek çok gelişmeyi de beraberinde getirebilir. Belki de gelecekte şehirlere akıllı taksi durakları kurulacak ve birtakım mobil uygulamalar üzerinden bağlantıya geçilebilecek.

Sosyal dünya ile bağlantı sağlayan araç özelliklerinin geliştirilmesi

Bir düşünelim; otomobiliniz size en yakın kafeyi önerse ya da zevkinize uygun bir restoranda sizin için rezervasyon yaptırsa, nasıl olur? Ya da arkadaşlarınızla buluşma ayarlasa, arabaya bindiğinizde en sevdiğiniz dizinin kaldığınız bölümünü başlatsa? Siz keyifle buluşmalarınıza hazırlanırken veya dizinizi izleyip, müziğinizi dinlerken sizi istediğiniz yere götürse? Yani adeta bir eğlence merkezine dönüşse? Tüm bunlar, yakın gelecekte hayallerimizi süslemenin ötesine geçebilir. Bağlantılı araçlar, yani kendi internet erişimi olan ve verileri başka cihazlarla da paylaşabilen araçlar, otomobil dünyasının belki de gelecekte en çok parlayan yıldızı olabilir. Yalnızca yolculuk vadetmenin ötesinde bağlantılı araçlar, adeta kişisel mobil cihazlarımıza dönüşebilir.

Çoğu macerama tanıklık ettiğiniz Ford Mustang Mach-E de adeta benim eğlence merkezim. Araç içi iletişim ve eğlence sistemi olan Ford SYNC 4A ile konuşma, ses tanıma, kablosuz akıllı telefon entegrasyonu, sezgisel 15,5″ dokunmatik ekran ve çok daha fazlasını deneyimleyebiliyorum. Halihazırda gelişmiş teknolojinin keyfini sürebiliyor olsam da gelecekte bağlantılı araçlar bizi daha pek çok özelliği ile şaşırtacak diyebilirim.

Kısacası, otomobil dünyasının sıra dışı geleceğinde bizi bekleyen yepyeni heyecanlar var. Uçan arabalar yalnızca filmlerin unutulmaz bir parçası olarak mı hafızalarımızda kalır yoksa gerçekten de hayatımıza dahil olur mu bilinmez ama kesin olan bir şey varsa o da otomobil dünyasının hiç olmadığı kadar yenilik dolu olduğu. Kim bilir belki bir gün gökyüzünde bulutların arasında sıkışıp kaldığım bir trafikteyken size yazarım 🙂 Daha fazlası için yazılarımı ve Instagram hesabımı takip etmeyi unutmayın.

İlginizi çekebilir: Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?

Hayatın küçük tatlı sürprizlerini L’Occitane Almond Shower Oil ile yakalayın

Hayat, beklenmeyen güzelliklerle dolu bir dans gibi; eğer görmeyi, fark etmeyi bilirsek hayatın şaşırtıcı güzellikteki tatlı anlarını sık sık yakalayabiliriz. Bazen uzun zamandır görmediğimiz bir arkadaşımızla yolda karşılaştığımız, bazense tatlı bir yağmurun ardından çıkan gökkuşağını gördüğümüz o ‘an’da gizli olabilir mutluluk. Bu, beklenmedik ama her zaman iyi hissetmemizi sağlayan hoş sürprizler, hayatın şaşırtıcı güzellikteki anlarından yalnızca birkaçı olsa da tüm gün yüzümüzü güldürmeye yetebilir.



Yakalamak için istekli olursak hayatın monoton akışına biraz olsun ara vermemizi sağlayan ve yaşamın ne kadar büyüleyici olduğunu hatırlatan pek çok tatlı sürpriz bulabiliriz. Tıpkı L’Occitane Almond Shower Oil’in su ile buluştuğunda yağ kıvamından köpüğe dönüşen sürprizli formu gibi.

Sürprizlerle dolu keyif veren bir deneyim

Mutluluk veren, keyif dolu ve sürprizli anlar dediğimizde şüphesiz ki kendimize ayırdığımız zamanların önemi ve yeri çok büyük. Çünkü, günlük hayatın koşturması içerisinde kendimizi şımartabildiğimiz, bedenimizin ve zihnimizin ihtiyaçlarını karşılayabildiğimiz bu özel anlar, monotonluğun içinden bize göz kırpan küçük sürprizler gibi. Özellikle de kişisel bakım ritüellerini taçlandıran L’Occitane Almond Shower Oil ile sürprizlerin hiç sonu yok. Bu özel duş bakım yağı, suyla buluştuğu anda değişen formu ile bize sıradan görünen anları bile özel kılan küçük sürprizler sunuyor.

Almond Shower Oil’in içeriğindeki badem yağı, su ile birleştiğinde anında yoğun keyif verici bir köpüğe dönüşüyor, bize de tatlı küçük sürprizlerle dolu dokunuşların cildimizde bıraktığı o yumuşacık etkinin keyfini sürmek kalıyor. Tabii, o tatlı ve küçük sürprizler Badem Duş Yağı’nın yalnızca köpüren özel formülünde saklı değil, kokusu da bambaşka bir heyecan.

Kokuların duyuları harekete geçiren büyülü dünyası

Bazen sizin de bir kokunun esintisiyle geçmişe doğru kısa bir yolculuğa çıktığınızı hissettiğiniz oluyor mu? Kabul edelim, hayatın içindeki tatlı sürprizli anlarda kokuların da etkisi oldukça büyük. Belki çocukluğunuzdan keyifli bir anı hatırlatan nostaljik bir koku, belki gençliğinizde kullandığınız eski bir parfümün rüzgarla karışmış hali, belki de taze biçilmiş çimlerin havada dağılan dansı… Kokular da sürprizli anların başrol oyuncusu olabiliyor.



Tıpkı, Almond Shower Oil’in tatlı bademin mis kokusunu cildimizde bırakması gibi. Üstelik vegan içeriği ile tüm cilt tiplerine de uygun olan bu bakım yağı, duyuları harekete geçiren büyülü bir dünyanın da kapısını aralıyor. Hayatın bitmeyen telaş ve karmaşasında her şeyden biraz da olsa uzaklaşıp, o büyülü dünyaları keşfetmek hepimizin ihtiyacı değil mi? Daha fark edilmeyi bekleyen onca tatlı sürpriz varken…

Şaşırtıcı üçlü etki

Köpüren özel formül, büyülü dünyalara açılan mis badem kokusu, tabii bir de şaşırtıcı üçlü etki. L’Occitane Almond Shower Oil ile hayatın sürprizlerle dolu anlarını yakalamak çok kolay. Özel vegan formülü, cildi hem temizliyor hem nemlendiriyor hem de onarıyor. Bu üç etkiyi bir arada bulabilmek de en tatlı sürprizlerden biri.

Badem Duş Yağı, özel köpük yapısı ile cildi temizliyor, içeriğindeki omega 6 ve 9 bakımından zengin tatlı badem yağı ve üzüm çekirdeği yağı ile ilk kullanımda nemlendirme etkisi sağlıyor ve cildi besleyerek ışıl ışıl bir görünüme kavuşturuyor.

Elbette, hayatta daha yakalanmayı bekleyen pek çok şaşırtıcı tatlı an var. Bazıları, bir anda karşımıza çıksa da bazen de bu anları biz yaratabiliriz. Bakım rutinlerimize L’Occitane Almond Shower Oil’i eklemek, tanımadığımız birine iltifat etmek ya da sevdiğimiz birine uzun zamandır istediği bir şeyi satın almak, hayatımızda o tatlı sürprizleri artırmaya ve yaşamın keyfini doyasıya çıkarmaya yardımcı olabilir.

Hiç vakit kaybetmeden birinden başlamak istiyorsanız hemen tıklayıp sürprizlerle dolu L’Occitane Almond Shower Oil dünyasını keşfedebilirsiniz.

Güne lezzetli bir başlangıç için kahvaltılık tarifler

Ne demiş şair; kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı. Sizce de öyle değil mi? Günün ilk öğününün, bize gün boyu yetecek kadar neşe ve enerji kaynağı olması gerekmiyor mu? İster sabahın çok erken saatlerinde ister öğlene yakın olsun, fark etmez; günün ilk öğünü her zaman çok önemli. Çünkü günün geri kalanını etkileyen, o günün ne kadar kaliteli bir gün olduğunu belirleyen en önemli faktörlerden biri; güne neler yiyerek başladığımız…



Ancak hepimiz biliyoruz ki, klasik kahvaltı tarifleri zamanla sıkıcı hale gelebiliyor. Yumurta, peynir, zeytin güzel bir başlangıç olsa da her gün aynı şeyleri yemek hayatlarımızda monotonluk yaratabiliyor. Dolayısıyla biraz daha yaratıcı alternatiflere ihtiyacımız var. Ama bir yandan da yoğun tempomuza ayak uydurabilmek için pratik ve besleyici olmalı. Tabii lezzetten de ödün vermek olmaz. İşte tam da bu noktada lezzeti ile, pratikliği ile, besleyiciliği ile kahvaltıların yıldızı müsli karşımıza çıkıyor. İşte müsli kullanarak hazırlayabileceğiniz lezzetli ve sağlıklı kahvaltılık tarifler:

Müslili Ekmek

Eğer kahvaltıda değişiklik yapmak ve lezzet ile besleyici değeri bir arada sunan bir alternatif arıyorsanız, müslili ekmek tam size göre. Klasik ekmek tariflerine göre çok daha zengin ve doyurucu bir seçenek sunan bu kahvaltılık tarifi, aynı zamanda çok daha lezzetli, çok daha eğlenceli. Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli’nin içeriğindeki kızılcık, kuru üzüm, elma ve marakuyalı özel karışım sayesinde enerjik bir sabaha doyurucu dilimlerle merhaba diyebilirsiniz.

Malzemeler:

Hamuru için:

  • 1 su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 2-3 tatlı kaşığı Dr. Oetker Aktif Maya
  • 0,5 çay bardağı süt
  • 4-4,5 su bardağı un
  • 0,5 çay bardağı toz şeker
  • 1 su bardağı ılık süt
  • 1 yumurta
  • 100 gram yumuşak margarin

Üzeri için:

  • 2-3 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 yemek kaşığı su

Hazırlanışı:

  • Mayayı bir kaseye alın ve üzerine yarım çay bardağı ılık sütü ilave edin. Kaşık ile birkaç kez karıştırıp 10-15 dakika bekletin.
  • Unu derin bir kaba eleyin ve üzerine beklettiğiniz mayayı ilave edin. Toz şeker, süt, yumurta ve margarini ilave edip iyice yoğurun. Üzerini kapatıp ılık ortamda 40-45 dakika bekletin.
  • Süre sonunda mayalanan hamura 1 su bardağı meyveli müsliyi ekleyin ve yoğurun. Hamuru yuvarlayıp pişirme kağıdı serilmiş fırın tepsisine alın. Üzerine su sürüp meyveli müsli serpin ve 20 dakika bekletin.
  • Fırını belirtilen dereceye ayarlayıp ısınması için önceden açın. (Alt-üst pişirme: 170 °C, Turbo pişirme: 160 °C)
  • Hamurun üzerini keskin bıçak ile 3-4 yerinden 1 cm derinliğinde kesin ve 25-30 dakika pişirin.
  • Fırından çıkarıp soğutun. Dilimleyerek servis yapın.

Çikolatalı Çıtır Smoothie Bowl

Kahvaltıda kendinizi şımartmak ve güne ‘bomba’ gibi başlamak istiyorsanız, tatlı bir kahvaltılık tarifi tam size göre olabilir. Çıtır tahıl ve çikolata parçacıkları içeren Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli ile çok pratik ve çok lezzetli bir kahvaltılık bowl hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • 2 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli
  • 1 adet olgun muz
  • ½ avokado
  • 1 yemek kaşığı kakao tozu
  • 1 su bardağı badem sütü

Hazırlanışı:

  • Olgun muzu, avokadoyu, kakao tozunu ve badem sütünü blender’a alın. Pürüzsüz bir kıvam alana kadar yüksek hızda karıştırın.
  • Elde ettiğiniz smoothie karışımını bir kaseye aktarın ve kahvaltılık bowl için tabanı hazırlayın.
  • Smoothie tabanın üzerine çıtır çıtır Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli’yi ekleyin. Ve harika kahvaltı kaseniz hazır.

Portakallı Muzlu Müslili İçecek

Kahvaltılarınızı bir sonraki seviyeye taşımaya hazırsanız, Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli ile tanışın. Bu benzersiz müsli, sadece lezzetiyle değil, aynı zamanda sağlık açısından sunduğu faydalarla da kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olmaya aday. Hem lif hem de Vitamin B1, demir ve magnezyum gibi önemli besin öğeleri açısından zengin olan bu müsli ile harika bir kahvaltılık içecek hazırlayabilir, güne başlarken ihtiyacınız olan enerjiyi ve besinleri alabilirsiniz:



Malzemeler:

  • 50 g Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli
  • 1 poşet Dr. Oetker Şekerli Vanilin
  • 2 adet muz
  • 2-3 dilim ayıklanmış ve zarları çıkarılmış portakal dilimleri
  • 2 su bardağı buzdolabında soğutulmuş süt
  • 2 yemek kaşığı bal

Hazırlanışı:

  • Muzları soyup iri parçalara kesin ve mutfak robotuna alın.
  • Üzerine portakal dilimleri, süt, bal ve şekerli vanilini ilave edip meyveler ezilinceye kadar karıştırın.
  • Hazırladığınız içeceği bardaklara alın. Üzerlerine çıtır müsliyi ekleyip kaşık ile karıştırın.
  • Buzdolabında 30 dakika bekletip servis yapın.

Meyveli Mini Kahvaltılık Muffin

Güne başlarken modunuzu yükseltecek, enerjinizi yerine getirecek ve ihtiyacınız olan besin öğelerini almanızı sağlayacak ve tüm bunları yaparken de eğlenceli bir hale çevirecek muffinlere kim hayır diyebilir ki… Siz de demezseniz, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ile harika bir kahvaltılık hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • ½ su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 paket Dr. Oetker Hamur Kabartma Tozu
  • 1 su bardağı tam buğday unu
  • 2 yemek kaşığı bal
  • ½ su bardağı süt
  • 1 yemek kaşığı tereyağı
  • 1 adet yumurta
  • 1 adet mini muffin tepsisi

Hazırlanışı:

  • Fırını 180 derecede önceden ısıtın ve mini muffin tepsisini yağlayın.
  • Bir kasede tam buğday unu, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ve kabartma tozunu karıştırın.
  • Başka bir kapta süt, eritilmiş tereyağı ve yumurtayı çırpın. Islak malzemeleri kuru malzemelerin üzerine dökün ve karıştırın.
  • Hazırladığınız kek harcını mini muffin kalıplarına eşit miktarda bölün. Her bir kalıbı üçte iki oranında doldurmanız yeterli olacaktır, böylece kabardığı zaman da yeteri kadar alan kalacaktır.
  • Yaklaşık 20 dakika kadar pişirdikten sonra fırından çıkarın, birkaç dakika beklettikten sonra servis edebilirsiniz.

Bonus: Çabasız ve lezzetli kahvaltılar

Eğer daha hızlı bir şekilde lezzetli, pratik ve doyurucu kahvaltılık tarifler hazırlamak istiyorsanız, fazla çaba harcamadan da eğlenceli kahvaltılar yapabilirsiniz. Müslinizi ister sütle ister yoğurtla karıştırın; üzerine meyve, bal, biraz da kuruyemiş ekleyin ve voila! Enfes kahvaltınız hazır… Ama bir dakika; zaten eklenmişi var 🙂 Dr. Oetker Vitalis’in lezzetli, doyurucu ve sağlıklı dünyası ile klasik kahvaltılar yerine daha enerjik tariflerle güne başlayabilirsiniz.

Sağlıklı ve dengeli beslenmeyi, ‘sıkıcı’ kalıplardan çıkarmak ve her güne büyük bir neşe ile başlamak istiyorsanız Dr. Oetker Vitalis, kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olacak. Üstelik sadece kahvaltılarınızın da değil; ara öğünlerinizde de lezzetli atıştırmalıklar olarak tüketebilirsiniz. Bu çıtır lezzetler, gününüzün her saatine enerji ve neşe katacak!

Siz de Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’in Multi Meyveli Çıtır Müsli, Bal Bademli Çıtır Müsli ve Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli çeşitlerinden dilediğinizi seçebilir, güne en sevdiğiniz lezzetle harika bir başlangıç yapabilirsiniz.

*Bu yazı Dr. Oetker katkılarıyla hazırlanmıştır.

Sürdürülebilir çözümlerin izinde: VitrA’dan dünyanın ilk ve tek %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabosu

‘Biricik’ dünyamız günden güne artan çevreler baskılar ve azalan doğal kaynak sorunları ile karşı karşıya. İklim krizi, küresel ısınma, atık sorunları, hava kirliliği ve daha nice çevresel sıkıntı, hem dünyamızın hem de insanlığın geleceğini tehdit ediyor. Bu nedenle, sürdürülebilir yaşam alışkanlıklarına sahip olmanın önemi her zamankinden kat ve kat daha fazla. Böylesi bir gerçekliğin farkında olan tüm endüstrilerde de yenilikçi ve çevre dostu ürünlerin geliştirilmesi oldukça büyük bir öneme sahip. Bu bağlamda VitrA, büyük bir adım atarak çevreye saygısını ve döngüsel ekonomiye olan katkısını gözler önüne seriyor.



VitrA’dan bir ilk; %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo

Çevresel ayak izlerini azaltma yolunda önemli adımlar atan VitrA, sektörün değişim öncülerinden biri olarak bizi yeni çevre dostu lavabosu ile tanıştırıyor. Dünyanın ilk ve tek %100* geri dönüştürülmüş seramik lavabosu özelliğini taşıyan bu lavabo, atık olarak kabul edilen malzemelere yeniden hayat veriyor. Yeni çevre dostu lavaboların içerik olarak yaklaşık %100’ü, kırık seramikler de dahil olmak üzere üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan oluşuyor.

VitrA’nın sürdürülebilirlik konusundaki vizyon ve öncülüğünü yansıtan bu yenilikçi ve çevre dostu lavabolarla, seramik sektöründe sürdürülebilir tasarım konusunda da yeni bir standart ortaya çıkıyor. Tasarım harikası ve fonksiyonel bir ürün olmanın ötesinde geri dönüştürülmüş seramik lavabolar, çevresel bilinç ve sürdürülebilir yaşam tarzlarını da destekleyen güçlü bir mesaj taşıyor.

%30 oranında iyileşen küresel ısınma potansiyeli

ISO 14040:2006 ve 14044:2006 standartlarına uygun yapılan Yaşam Döngüsü Değerlendirmesi sonuçlarına göre, atıkların kullanılması çevresel etkilerden küresel ısınma potansiyelini %30 oranında iyileştiriyor. Geri dönüştürülmüş lavaboların üretilmesi sayesinde, ürün başına, daha az hammadde kullanılarak %36’lık iyileştirmeyle yaklaşık 5 kilogram hammadde tasarrufu ve %38 iyileştirmeyle 2,48 Kwh elektrik tasarrufu elde edilmesi hedefleniyor.

Sadece bir lavabo olma işleviyle kalmayan, çevresel sürdürülebilirliğe yönelik geniş bir vizyonu temsil eden bu ürün, çevreye duyarlı bir gelecek için atılmış çok büyük bir adım. Eczacıbaşı Yapı Gereçleri’nin çevre dostu lavabolarla benimsediği bu üretim yaklaşımı, döngüsel ekonomiye katkıyı da en üst seviyeye çıkarıyor.

Sürdürülebilir bir gelecek için hijyenik ve şık bir ilham kaynağı

Küresel ısınma potansiyelini iyileştiren, çevre dostu bir tasarım harikası olmasının ötesinde VitrA’nın geri dönüştürülmüş lavaboları, hijyen endişesini de ortadan kaldırıyor; çünkü bu lavabolar VitrA Hygiene teknolojisiyle kaplanıyor. Bakteri gelişimini %99,9 oranında önleyen VitrA Hygiene teknolojisi sayesinde, seramik lavaboların kullanımı sırasında yüzeye bulaşan bakteriler etkisiz hale geliyor. Böylece, bir numaralı önceliğimiz olan hijyenden ödün vermeden çevre dostu seçimler yapmak da kolaylaşıyor.



Ayrıca, her zevke, her alana uygun seçimler yapmak da yine VitrA ile oldukça kolay. Bilecik, Bozüyük’teki VitrA Üretim Kampüsü’nde geliştirilen yenilikçi çözümler sayesinde üretimine başlanan bu çevre dostu çanak lavabolar, ilk olarak mat bej renkte ve 5 formda tasarlanmış olsa da VitrA’nın geri dönüştürülmüş ürün gamına yeni ürün ve renklerin eklenmesi de planlanıyor.

VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabonun hikayesi, gelecekteki çevre dostu ürünler ve teknolojiler için de büyük bir ilham kaynağı. Daha sürdürülebilir bir dünya için gelecekte atılacak tüm adımlara şimdiden ilham olduğu kesin. Siz de yaşam alanlarınızı çevre dostu bir bilinç ile şekillendirmek ve bir eşi daha olmayan dünyamızın geleceği için önemli bir adım atmak istiyorsanız hemen tıklayıp VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo çeşitlerini keşfedebilirsiniz.

* İçerik olarak yaklaşık %100’ü üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan üretilmiştir.

* Bu içerik VitrA katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlgili Makale