X

Bir anoreksiya nervoza hastasının gözünden: Dünyadaki açlık sorunu

Birkaç gün önce Mosaic Science’ta yetersiz beslenmenin ve gıda güvencesizliğin çocukların sağlığını fiziksel ve psikolojik olarak nasıl etkilediği üzerine bir yazı okudum. Güvenli ve yeterli gıda kaynaklarından yoksunluk Dünya Sağlık Örgütü, Birleşmiş Milletler ve ulusal sağlık bakanlıkları başta olmak üzere birçok kurum ve kuruluşun dikkat çektiği ciddi bir tehlike. Üstelik bu tehlike pek çoğumuzun zannettiği üzere sadece yoksul veya az gelişmiş ülkelerin insanlarını değil gelişmekte olan ülkeleri hatta ABD, İngiltere gibi kalkınmış ülkeleri de etkiliyor. Açlığın ve yetersiz beslenmenin özellikle çocuklarda göze görünen sonuçları (bodurluk, aşırı zayıflık, güçten düşme vb.) ise tehlikenin yalnızca kısıtlı bir boyutu çünkü hayatında kısa bir dönem bile açlık çeken çocuklar bu durumun fiziksel ve psikolojik olumsuzluklarından hayatlarının ileriki aşamalarında da etkilenmeye devam ediyor.

Mosaic’te okuduğum yazı beni bundan bir yıl öncesine götürdü. İş dönüşü, Pangaltı’ya doğru yürürken köşe başından bir çocuk seslendi. 8-9 yaşlarında ancak var. Dürümcünün önündeydi, dürüm istedi benden. Uzun zamandır mücadele etmekte olduğum anoreksiya nervoza beni yalnızca kendi bedenimin ihtiyaçlarına duyarsızlaştırmakla kalmamış, diğer insanlarla arama da aşılması güç setler çekmişti. Kendimi yıllardır aç bırakmaya, bedenimin ihtiyaçlarına kulak asmamaya öylesine alışmıştım ki, bunu öylesine içselleştirmiştim ki cebinde kendine dürüm alacak parası olmayan bir çocuğun karnını doyurmak için çabalaması bile bana mısın dememişti! Yürüdüm geçtim. Ancak birkaç adım atabildim. N’oldu, nasıl oldu bilmiyorum ama anoreksik tarafımın bastırdığı, ezdiği (asıl) beni duydum ve arkama dönüp çocuğun yanına gittim. Büfede çalışan kişiye siparişi verdik, sonra çocuk içeri geçip hevesle yiyeceğini beklemeye koyuldu. Bir yıl öncesine dönüp bakınca o anki hislerimi şöyle anlatmışım:

İçeri geçti çelimsiz, esmer ve biraz kirli çocuk.
Önce oturmadı, dürümün hazırlandığı tezgâha camın öte tarafından kafasını kaldırıp baktı. Ağzı hafif açıktı.
Ödemeyi yapacakken, et ve yağ kokusundan KORKARAK başımı zor da olsa içeri uzattım.
“Su ya da ayran da verir misiniz,” dedim.
Çocuk beklentiyle bana doğru kafasını çevirdi. Ah! Anoreksik sesin “sağlıklı ye, iç, güvenli yiyecek listeni bozma” öğütlerini (!) dinlemeye o kadar alışkındım ki o çocuğun başka bir şey içmek isteyeceğini akıl edemiyordum.
“Ya da ne içmek istiyorsa?” diye toparladım hemen, çocuğa bir daha bakmadan.
“Kola,” dedi. Tam isabet.
Yan gözle takip ettim. Geçti yerine oturdu. Dürümü hazırlayan adamın hareketlerini takip edebileceği bir masaya.
Ben de bana düşeni yaptım. Ödemeyi. Ve –kısacık bir an çocuğa baktıktan sonra– ayrıldım.
Kafası hâlâ yukarıda, ağzı hâlâ hafif açıktı. Ama bu kez kendinden daha emin, daha neşeli görünüyordu sanki. Biraz sabırsız. Belli ki dürümün bir an önce gelmesini istiyordu.

Sonra da o çocuğa neden imrendiğimi anlatmışım:

İmreniyordum, saygı duyuyordum, kendimden daha güçlü ve ZENGİN görüyordum çünkü aç olduğunu hissediyor, vücudunu beslemek istiyor ve bunu bir şekilde başarıyordu. Birazdan o kokular arasında yiyeceği dürümden haz alacaktı. Dahası, masaya oturarak yemek istemesi de ne olursa olsun yiyeceğe saygılı olduğunu ve en temel insani dürtü olan açlık hissine sahip olduğunu kanıtlıyordu bana. O AN, O ÇOCUĞUN ZENGİNLİĞİNE ASLA ULAŞAMAYACAĞIMI DÜŞÜNÜYORDUM. Açlık, tokluk, beslenme, vücudumun mahrumiyetini giderme… (Yazının devamını daha önce burada paylaşmıştım: Çocuk)

Adını bilmediğim o çocukla karşılaştığım günden sonra dünyadaki açlık sorunu üzerine araştırma yapmaya başladım ve durumun televizyonlarda gördüğümüz bir deri bir kemik, karınları şişmiş, kafaları kocaman kalmış, deyim yerindeyse karikatürize edilerek gösterilen halsiz, bakımsız Afrikalı çocuklardan ibaret olmadığını anladım. Bu çok daha kapsamlı ve ciddi bir sorundu ve tıpkı yeme bozuklukları gibi her yaştan, cinsiyetten, her milletten insanda görülebiliyordu. Açlık, yetersiz beslenme, gıda güvencesizliği ve kötü beslenme gibi aralarında nüanslar olan farklı tanımlamalar olsa da bu sorunun sonuçları yediden yetmişe herkesi etkiliyordu. Hem de bir yaşam boyu. Şimdi anılardan bir süre için kopup konuyla ilgili uzmanlar ne diyor bir bakalım.

Elif Çalışkan, TC. Dışişleri Bakanlığı’nın internet sitesinde yayımlanan Dünya Gıda Programı isimli yazısında açlığı şöyle tanımlıyor: Açlık, iki şekilde ortaya çıkmaktadır. “Yetersiz beslenme” normal bir yaşam sürdürülebilmesi için gerekli minimum fizyolojik ihtiyaçları karşılayamayacak kadar az kalori alınması durumudur. “Kötü beslenme” ise, yetersiz protein, enerji ve mikro-besin (vitamin ve mineral) alımı ve sürekli hastalık görülmesi durumudur.

Yine aynı kaynakta, her yıl 6 milyon çocuğun 5 yaşına ulaşamadan öldüğü; yetersiz beslenme ve açlıkla ilgili hastalıkların, gelişmekte olan ülkelerde, ölümlerin %60’ına sebep olduğu belirtiliyor. Peki, yetersiz veya kötü beslenmeyle kendini gösteren açlık ya da gerek yoksulluktan gerek çatışma, savaş ya da iklim değişikliği gibi durumlardan kaynaklanan gıda güvencesizliği çocuklar başta olmak üzere her yaş grubundan insanı nasıl etkiliyor?

Sağlıkları üzerinde ne gibi olumsuzluklar yaratıyor?
Özetle;

  • yiyeceklere karşı ilgisizlik, iştahtan kesilme,
  • halsizlik, gerginlik ve asabiyet,
  • sürekli üşüme,
  • yağ ve kas kütlesi kaybı,
  • sağlıklı insanların kolayca atlatabileceği hastalıkların ya da yaralanmaların bile ölümcül sonuçlar doğurması,
  • vücudun kendini iyileştirememesi,
  • nefes güçlüğü,
  • depresyon,
  • cildin kuruması, gözlerin çukura kaçması ve saç dökülmesi,
  • odaklanma güçlüğü,
  • en ciddi durumlarda ise nefes darlığı ve kalp krizi gibi ölümcül sonuçlar görülüyor.

American Psychological Association tarafından hazırlanan ve açlığın çocuklar üzerindeki psikolojik sonuçlarını ele alan yazıda ise açlık ile beynin gelişmesi arasındaki ilişkiye dikkat çekiliyor. Buna göre, yetersiz beslenme sonucu öğrenme, bilginin işlenmesi gibi süreçler olumsuz etkilendiğinden çocukların –daha sonra sağlıklı kilolarına ulaşsalar bile– okuldaki başarısı düşüyor. Yani, yetersiz beslenmenin yarattığı fiziksel etkiler giderilse bile uzun vadede sonuçları devam edebiliyor. Yine aynı kaynakta, yeterli ve güvenilir gıdaya erişimden yoksun ailelerde bireylerin depresif düşünceler geliştirmeye ve çocukların ileriki yaşlarda intihara meyletmeye daha yatkın olduğu söyleniyor.
Açlığın ne kadar yaygın bir sorun, sonuçlarının ne kadar ciddi olduğunu gördükçe bu durumun anoreksiya nervoza rahatsızlığıyla benzerliklerini düşünmeden edemedim.

Gerçekten de, bir tarafta gıdaya ulaşamadığı için ölüm tehlikesiyle kucak kucağa yaşayan milyonlarca insan, bir tarafta kendini –isteyerek olmasa da– bile bile aç bırakan anoreksiya nervoza hastaları vardı. Peki, anoreksiya nervoza da dünyada acilen önlem alınması gerektiren açlık sorunu kadar yaygın mı? Daha çok hangi yaş gruplarında görülüyor, hangi dönemlerde başlıyor?

ABD merkezli bir sivil toplum örgütü olan National Eating Disorder Association’ın (Yeme Bozuklukları Ulusal Birliği) verilerine göre, dünya üzerinde 70 milyondan fazla insan yeme bozukluklarıyla mücadele ediyor. Anoreksiya nervoza ise en yüksek ölüm oranına sahip ruhsal bozukluk. Anoreksiya nervozanın en fazla ergenlikle birlikte başladığı biliniyor fakat son yıllarda çocuklar arasında görülme sıklığının artmış olduğuna dair veriler mevcut. Yine genel kanının aksine yeme bozuklukları erkekler arasında da oldukça yaygın. Son bir bilgi daha: 2003’teki bir araştırma anoreksiya hastalarının bu rahatsızlığı yaşamayan insanlara göre 56 kez daha fazla intihara meyilli olduğunu saptadı.
(Daha ayrıntılı istatistikler ve istatistiklerin kaynaklarıyla ilgili şu yazıya bakabilirsiniz: Yeme bozuklukları üzerine istatistikler.)

Aslında açlık ve yeme bozuklukları arasındaki tek benzerlik yukarıdaki rakamsal sonuçlar değil. Fiziksel ve psikolojik etkileri açısından da birçok ortaklık saptamak mümkün. Daha önce anoreksiya nervozanın semptomlarından ve sonuçlarından bahsetmiştim. Bu yüzden çok fazla ayrıntıya girmeden, sadece açlık ile anoreksiya nervoza arasındaki semptomların benzerliğine dikkat çekmek için birkaç ortak noktadan bahsetmek istiyorum.

Medical News Today’de yayımlanan bir makaleye göre, anoreksiya nervoza ruhsal rahatsızlıklar içinde ölüm oranı en yüksek yüksek olan rahatsızlık ve çok ciddi komplikasyonlar yaratması da şaşırtıcı değil. Bunlar arasında; büyük miktarda kilo ve kas kütlesi kaybı, halsizlik ve yorgunluk, düşük tansiyon, baş dönmesi ve kansızlık, sürekli üşüme hali, kabızlık ve ishal gibi sindirim sorunları, kemik erimesi, uykusuzluk, reglden kesilme, cildin kuruması, saç dökülmesi gözleniyor.

Fazla söze gerek yok aslında; bedenlerimiz ihtiyacı olan enerjiyi al(a)madığında mücadele etmek için elinden geleni yapıyor ve elindeki kısıtlı enerjiyi kullanarak hayatta kalmaya çalışıyor. Açlık üzerine yaptığım tüm o okumalar, afallatıcı istatistikler ve komplikasyonlar ister istemez kendime şu soruyu sormaya yol açmıştı (hâlâ da soruyorum ya): Dünyada gıdaya bu kadar muhtaç insan varken ben neden kendimi aç bırakıyorum? Kemiklerimin erimesine, saçlarımın dökülmesine, kalbimin zayıflamasına izin veriyorum? İçinde bulunduğum depresif düşünceler, anoreksiya nervozanın kurallar kitabı bana ne kazandırıyor? Cevabım net: Hiçbir şey. Aksine kaybettiriyor. Eksiliyorum… Kayboluyorum…

Bir tarafta birazdan yiyeceği dürümün hevesiyle gözleri parıldayan bir çocuk bir tarafta yiyecekleri düşmanı gibi gören, onlardan bucak bucak kaçan ben ve benim gibi bu rahatsızlıkla mücadele edenler…

İşin içinden halen çıkabilmiş değilim ama kafa yormaya devam ediyorum. Yukarıda bahsettiğim “imrenme” duygusu, o erişemeyeceğimi düşündüğüm “zenginliğin” peşindeyim hâlâ.

Ve bu arayışımda keşfettiğim bir yerden bahsedip yazımı noktalayacağım: Hayata Sarıl Lokantası. Aranızda duyanlar, bilenler, gidenler olmuştur elbet. İstiklal Caddesi’nin ara sokaklarından birinde, Hayata Sarıl Derneği’nin açtığı ve akşamları evsizlere ücretsiz yemek sunan şirin mi şirin, sıcacık bir lokanta. Kurucularının öyküsüyle, azimli ve kararlı çalışmalarıyla, evsizlere yemek dışında eğitim ve rehabilitasyon fırsatı sunmalarıyla da ta içime dokunan bir yer burası. Gitmişliğim, kurucusu Ayşe Hanım’la konuşmuşluğum, kendimi ve rahatsızlığımı anlatmışlığım da var. Asıl amacım bir akşam, lokanta evsizlerin aş evi olduğunda gidip onlara hizmet etmek, anoreksiyanın sesini susturup onlarla birlikte yemek yemekti. Bunu hâlâ yapamadım ama Hayata Sarıl Lokantası’nı unutmadım. Ne diyorlardı? Ha, evet: “Bedenin de beslensin ruhun da.”
Hayata Sarıl Lokantası’na hayat veren bir manifesto bu.
Tam da benim ihtiyaç duyduğum şey.
Yeme bozukluğuyla savaşan herkes gibi.

Kaynaklar:
-Mosaic Science’ta yayımlanan makale için: https://mosaicscience.com/story/food-poverty-nutrition-health-austerity-child-development-diet-benefits/
-Elif Çalışkan’ın yazısı için: http://www.mfa.gov.tr/dunya-gida-programi-_world-food-programme-_-wfp_.tr.mfa
-Medical News Today internet sitesinde yetersiz beslenmenin sonuçları üzerine yer alan yazı: https://www.medicalnewstoday.com/articles/179316.php
-American Psychological Association’daki yazı için: https://www.apa.org/advocacy/socioeconomic-status/hunger.pdf
-Medical News Today’da anoreksiya nervoza ile ilgili yer alan yazı için: https://www.medicalnewstoday.com/articles/267432.php?iacp

Okuma önerisi
Dünyada Gıda Güvenliği ve Beslenme Durumu, 2017
https://www.tarimorman.gov.tr/ABDGM/Belgeler/Uluslararas%C4%B1%20Kurulu%C5%9Flar/SOFI_2017_TUR.pdf
Hayata Sarıl Lokantası’nı daha önce bu yazımda anlattım:
https://www.gazeteduvar.com.tr/forum/2018/11/03/kendimi-ac-birakinca-askida-yemek-elimden-tutuyor/

İlginizi çekebilir: Anoreksiya ile yaşam: Böyle bir hayatı istiyor muyum?

Burcu Uluçay: Sözcüklerle, cümlelerle dahası dille uğraşmayı hep sevdim. Bunun üniversitede mütercim tercümanlık okumamda önemli bir payı oldu. 2012’de Marmara Üniversitesi’nden mezun olduğumda bir sene kadar çeşitli alanlarda çevirmenlik yaptım. “Şirket-bazlı” çevirmenliğin pek bana göre olmadığını anlayınca daha “naif” bir yönü olan yayıncılık dünyasına yöneldim. Fakat The University of Westminster’da Cultural and Critical Studies (Kültürel Çalışmalar) yüksek lisans programını burslu okuma şansı kapımı çalınca –pırrr– Londra’ya uçtum. 2014’te elimde afili diplomamla yurda döndüm. Ama yalnız değildim: Ben ve anoreksiya nervoza birlikte gelmiştik! Londra’ya gitmeden de ufak ufak “yoldayım” dese de pek aldırış etmediğim bu yeme bozukluğu artık sağlığım başta olmak üzere tüm hayatımı etkiliyordu ve kendisini yenmek için halen mücadele veriyorum. Bir taraftan asıl mesleğimi yani çevirmenlik ve editörlük çalışmalarımı sürdürsem de altı aydan uzun bir zamandır tam zamanlı işim buymuş gibi anoreksiya nervozadan iyileşmeye çalışıyorum. Yeme bozukluklarının nedenlerini, tedavi yollarını, iyileşen hastaların öykülerini ve güncel araştırmaları didik didik edip okumaya başladığımda tüm isteğim kendimi bu azaptan kurtarmaktı. Fakat zamanla yeme bozuklukları hakkında Türkçe yazılmış kaynakların İngilizcedekilere göre yetersiz kaldığını gördüm. Üzücü değil mi sizce de? Hele de yeme bozuklukları dünyanın hemen her yerinde bütün yaş grupları için gittikçe tehlikeli bir hal alırken. Tabii bir de yeme bozukluğu yaşayan kişilerin ailelerini, yakınlarını, arkadaşlarını düşünmek lazım. Sevdiklerine yardımcı olmak için daha güvenilir ve güncel içeriklere ulaşsalar ne güzel olur! Böylece önce kendi ailem ve yakınlarım için okuduklarıma dayanarak çeviriler ve derlemeler yapmaya başladım. TEDTalks’ta yeme bozuklukları, kaygı bozukluğu, yoga ve meditasyon gibi konularda ilham verici konuşmalar olduğunu biliyordum çünkü hemen hepsini izlemiş/dinlemiştim. Aralarında Türkçe altyazı çevirisi olmayanlar vardı. TEDTalks’un gönüllü çevirmenler projesine dâhil olup çeviriler yaptım. Sonra blog açma fikri geldi. Blogumda hem yabancı kaynaklardan edindiğim bilgileri hem de kendi deneyimlerimden yola çıkarak yazdığım içerikleri paylaşmaya başladım. Yazdıkça yazdıkça anladım ki paylaşmak ihtiyacım varmış. İtiraf etmek. Yeme bozukluklarının ciddi bir zihinsel rahatsızlık olduğunu, dahası bunu bizim “seçmediğimizi” bilin demek. Böyle böyle Uplifers’la yollarımız keşişti. Yeme bozuklukları hakkında yerleşmiş yanlış düşünceleri değiştirmek için buradaki birlikteliğimizden aldığımız güç önemli bir adım olsun. Yeme bozukluklarının zihnimize işkence eden kötücül sesine birlikte “dur” diyebileceğimize inanıyorum! Bana buradan ulaşabilirsiniz: burcu.ulucay@yahoo.com Bloguma göz atmak isterseniz: https://sahteseslereelveda.wordpress.com/

Güne lezzetli bir başlangıç için kahvaltılık tarifler

Ne demiş şair; kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı. Sizce de öyle değil mi? Günün ilk öğününün, bize gün boyu yetecek kadar neşe ve enerji kaynağı olması gerekmiyor mu? İster sabahın çok erken saatlerinde ister öğlene yakın olsun, fark etmez; günün ilk öğünü her zaman çok önemli. Çünkü günün geri kalanını etkileyen, o günün ne kadar kaliteli bir gün olduğunu belirleyen en önemli faktörlerden biri; güne neler yiyerek başladığımız…



Ancak hepimiz biliyoruz ki, klasik kahvaltı tarifleri zamanla sıkıcı hale gelebiliyor. Yumurta, peynir, zeytin güzel bir başlangıç olsa da her gün aynı şeyleri yemek hayatlarımızda monotonluk yaratabiliyor. Dolayısıyla biraz daha yaratıcı alternatiflere ihtiyacımız var. Ama bir yandan da yoğun tempomuza ayak uydurabilmek için pratik ve besleyici olmalı. Tabii lezzetten de ödün vermek olmaz. İşte tam da bu noktada lezzeti ile, pratikliği ile, besleyiciliği ile kahvaltıların yıldızı müsli karşımıza çıkıyor. İşte müsli kullanarak hazırlayabileceğiniz lezzetli ve sağlıklı kahvaltılık tarifler:

Müslili Ekmek

Eğer kahvaltıda değişiklik yapmak ve lezzet ile besleyici değeri bir arada sunan bir alternatif arıyorsanız, müslili ekmek tam size göre. Klasik ekmek tariflerine göre çok daha zengin ve doyurucu bir seçenek sunan bu kahvaltılık tarifi, aynı zamanda çok daha lezzetli, çok daha eğlenceli. Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli’nin içeriğindeki kızılcık, kuru üzüm, elma ve marakuyalı özel karışım sayesinde enerjik bir sabaha doyurucu dilimlerle merhaba diyebilirsiniz.

Malzemeler:

Hamuru için:

  • 1 su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 2-3 tatlı kaşığı Dr. Oetker Aktif Maya
  • 0,5 çay bardağı süt
  • 4-4,5 su bardağı un
  • 0,5 çay bardağı toz şeker
  • 1 su bardağı ılık süt
  • 1 yumurta
  • 100 gram yumuşak margarin

Üzeri için:



  • 2-3 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 yemek kaşığı su

Hazırlanışı:

  • Mayayı bir kaseye alın ve üzerine yarım çay bardağı ılık sütü ilave edin. Kaşık ile birkaç kez karıştırıp 10-15 dakika bekletin.
  • Unu derin bir kaba eleyin ve üzerine beklettiğiniz mayayı ilave edin. Toz şeker, süt, yumurta ve margarini ilave edip iyice yoğurun. Üzerini kapatıp ılık ortamda 40-45 dakika bekletin.
  • Süre sonunda mayalanan hamura 1 su bardağı meyveli müsliyi ekleyin ve yoğurun. Hamuru yuvarlayıp pişirme kağıdı serilmiş fırın tepsisine alın. Üzerine su sürüp meyveli müsli serpin ve 20 dakika bekletin.
  • Fırını belirtilen dereceye ayarlayıp ısınması için önceden açın. (Alt-üst pişirme: 170 °C, Turbo pişirme: 160 °C)
  • Hamurun üzerini keskin bıçak ile 3-4 yerinden 1 cm derinliğinde kesin ve 25-30 dakika pişirin.
  • Fırından çıkarıp soğutun. Dilimleyerek servis yapın.

Çikolatalı Çıtır Smoothie Bowl

Kahvaltıda kendinizi şımartmak ve güne ‘bomba’ gibi başlamak istiyorsanız, tatlı bir kahvaltılık tarifi tam size göre olabilir. Çıtır tahıl ve çikolata parçacıkları içeren Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli ile çok pratik ve çok lezzetli bir kahvaltılık bowl hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • 2 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli
  • 1 adet olgun muz
  • ½ avokado
  • 1 yemek kaşığı kakao tozu
  • 1 su bardağı badem sütü

Hazırlanışı:

  • Olgun muzu, avokadoyu, kakao tozunu ve badem sütünü blender’a alın. Pürüzsüz bir kıvam alana kadar yüksek hızda karıştırın.
  • Elde ettiğiniz smoothie karışımını bir kaseye aktarın ve kahvaltılık bowl için tabanı hazırlayın.
  • Smoothie tabanın üzerine çıtır çıtır Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli’yi ekleyin. Ve harika kahvaltı kaseniz hazır.

Portakallı Muzlu Müslili İçecek

Kahvaltılarınızı bir sonraki seviyeye taşımaya hazırsanız, Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli ile tanışın. Bu benzersiz müsli, sadece lezzetiyle değil, aynı zamanda sağlık açısından sunduğu faydalarla da kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olmaya aday. Hem lif hem de Vitamin B1, demir ve magnezyum gibi önemli besin öğeleri açısından zengin olan bu müsli ile harika bir kahvaltılık içecek hazırlayabilir, güne başlarken ihtiyacınız olan enerjiyi ve besinleri alabilirsiniz:



Malzemeler:

  • 50 g Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli
  • 1 poşet Dr. Oetker Şekerli Vanilin
  • 2 adet muz
  • 2-3 dilim ayıklanmış ve zarları çıkarılmış portakal dilimleri
  • 2 su bardağı buzdolabında soğutulmuş süt
  • 2 yemek kaşığı bal

Hazırlanışı:

  • Muzları soyup iri parçalara kesin ve mutfak robotuna alın.
  • Üzerine portakal dilimleri, süt, bal ve şekerli vanilini ilave edip meyveler ezilinceye kadar karıştırın.
  • Hazırladığınız içeceği bardaklara alın. Üzerlerine çıtır müsliyi ekleyip kaşık ile karıştırın.
  • Buzdolabında 30 dakika bekletip servis yapın.

Meyveli Mini Kahvaltılık Muffin

Güne başlarken modunuzu yükseltecek, enerjinizi yerine getirecek ve ihtiyacınız olan besin öğelerini almanızı sağlayacak ve tüm bunları yaparken de eğlenceli bir hale çevirecek muffinlere kim hayır diyebilir ki… Siz de demezseniz, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ile harika bir kahvaltılık hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • ½ su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 paket Dr. Oetker Hamur Kabartma Tozu
  • 1 su bardağı tam buğday unu
  • 2 yemek kaşığı bal
  • ½ su bardağı süt
  • 1 yemek kaşığı tereyağı
  • 1 adet yumurta
  • 1 adet mini muffin tepsisi

Hazırlanışı:

  • Fırını 180 derecede önceden ısıtın ve mini muffin tepsisini yağlayın.
  • Bir kasede tam buğday unu, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ve kabartma tozunu karıştırın.
  • Başka bir kapta süt, eritilmiş tereyağı ve yumurtayı çırpın. Islak malzemeleri kuru malzemelerin üzerine dökün ve karıştırın.
  • Hazırladığınız kek harcını mini muffin kalıplarına eşit miktarda bölün. Her bir kalıbı üçte iki oranında doldurmanız yeterli olacaktır, böylece kabardığı zaman da yeteri kadar alan kalacaktır.
  • Yaklaşık 20 dakika kadar pişirdikten sonra fırından çıkarın, birkaç dakika beklettikten sonra servis edebilirsiniz.

Bonus: Çabasız ve lezzetli kahvaltılar

Eğer daha hızlı bir şekilde lezzetli, pratik ve doyurucu kahvaltılık tarifler hazırlamak istiyorsanız, fazla çaba harcamadan da eğlenceli kahvaltılar yapabilirsiniz. Müslinizi ister sütle ister yoğurtla karıştırın; üzerine meyve, bal, biraz da kuruyemiş ekleyin ve voila! Enfes kahvaltınız hazır… Ama bir dakika; zaten eklenmişi var 🙂 Dr. Oetker Vitalis’in lezzetli, doyurucu ve sağlıklı dünyası ile klasik kahvaltılar yerine daha enerjik tariflerle güne başlayabilirsiniz.

Sağlıklı ve dengeli beslenmeyi, ‘sıkıcı’ kalıplardan çıkarmak ve her güne büyük bir neşe ile başlamak istiyorsanız Dr. Oetker Vitalis, kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olacak. Üstelik sadece kahvaltılarınızın da değil; ara öğünlerinizde de lezzetli atıştırmalıklar olarak tüketebilirsiniz. Bu çıtır lezzetler, gününüzün her saatine enerji ve neşe katacak!

Siz de Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’in Multi Meyveli Çıtır Müsli, Bal Bademli Çıtır Müsli ve Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli çeşitlerinden dilediğinizi seçebilir, güne en sevdiğiniz lezzetle harika bir başlangıç yapabilirsiniz.

*Bu yazı Dr. Oetker katkılarıyla hazırlanmıştır.





Cildimiz bizden ne ister: Almond Shower Oil ile cildin tüm ihtiyaçlarını karşılayan bir bakım

Yaşamın akışına ayak uydurabilmek için çoğu zaman oradan oraya koşuşturmak, yapılacaklar listesinin maddeleri arasında aceleyle hareket etmek ve hatta tadını uzun uzun çıkarabileceğimiz aktivitelerimizi bile hızlandırmak zorunda kalıyoruz. Ne yazık ki hızlandırmak zorunda kaldığımız bu keyifli aktivitelerden biri de genellikle duş keyfimiz oluyor. Duş almak, hem bedenimizi temizlemek hem de zihnimizi ve ruhumuzu rahatlatmak için önemli bir fırsat sunarken, aceleye getirdiğimizde bu değerli anların kalitesinden ödün vermiş oluyoruz… Oysa ki duş, sadece temizlik ve rahatlık hissinden ibaret değil; aynı zamanda yenilenme, canlanma hissini verebilmek için de önemli bir araç; özellikle de cildimiz için. Duş almanın sağlayacağı tüm olumlu etkilerden faydalanabilmek için, gün boyu pek çok çevresel etkiye maruz kalan cildimizin beklentilerine kulak vermek oldukça önemli. Peki, cildimiz bizden ne ister?



Vücut bakım ritüelinizde ilk sırada, temizlik!

“Cildimiz bizden ne ister?” sorusuna pek çoğumuz gibi cildimizin ilk vereceği cevap temizlik. Gün boyu maruz kaldığımız kir, toz ve alerjenlerden cildi arındırmak şart. Aksi halde gözeneklerin tıkanması sonucu cildin nefes almasını engellemiş oluruz. Bu da farklı cilt problemlerinin ortaya çıkmasına neden olabilir. Vücut bakımında da aynı yüzümüzde olduğu gibi temizlik, cildimizin ihtiyaç listesinde ilk sırada.

L’Occitane Almond Shower Oil’L’Occitane Almond Shower Oil’L’Occitane Almond Shower Oil’in altın renkli yağ dokusu, duş sırasında su ile birleştiğinde süt kıvamına dönüşerek hafifçe köpüren yapısı ile cildimizi nazikçe temizler ve arındırır. Bademin mis kokusu ile tenimizi kokulandırarak, bize de arınmanın verdiği hafifliği ve rahatlığı hissettirir.

Yoğun nem

Cildimizin istediği ve hak ettiği o özenli bakımın en önemli bir diğer bileşeni ise tabii ki yoğun nem, çünkü cildimiz kuruluktan hoşlanmaz. Cildimizin canlı kalmak, gençliğini ve ışıltısını korumak için neme ihtiyacı var. Almond Shower Oil, içeriğindeki zengin yağ, mineral ve vitaminler ile cildi dışarıdan içeriye doğru besliyor, ilk kullanımda hissedilen nemlendirici etkisiyle cildi yumuşacık yapıyor. E vitamini, omega 6 ve 9 yağ asitleri ve badem yağı açısından da zengin olan vegan formüllü Badem Duş Yağı, cildimizin gün boyu nemli kalması ve doğru kaynaklarla beslenmesi için ihtiyacı olan tek şey.



Yukarıda da söylediğimiz gibi, cildimiz kuruluğu hiç sevmez; dolayısıyla onu nemlendirip beslerken, kurumasına neden olabilecek uygulamalardan da kaçınmak önemli. Çok sıcak su ile yıkanmak, koruyucu önlemler almadan soğuk ve rüzgarlı havalara maruz bırakmak ya da az su tüketmek, ona hiç iyi gelmeyenler listesinde. Ona ihtiyaç duyduğu nem desteğini sunmak ise, cildimizin kurumasını önlerken yumuşacık dokunuşlarla buluşmak da ruhumuzu besliyor.

Güzel kokmak

Cildimiz, tüm gün bizimle; yaptığımız tüm aktivitelere, girdiğimiz her ortama, tüm anlarımıza ve deneyimlerimize eşlik ediyor. Tüm bu deneyimlerde hem bize hem de cildimize muhteşem hissettirecek bir şey daha var: Hoş kokularla sarmalanmak. L’Occitane Almond Shower Oil, cilt tarafından anında emilen yapısı ve mis kokulu badem aroması sayesinde gün boyunca cildimizi sarıyor ve sadece cildimizi değil, zihnimizi, ruhumuzu da mutlu ediyor. Cildimiz o büyüleyici badem aroması ile misler gibi olurken, harika kokmak da kendimizi çok daha iyi, keyifli ve özgüvenli hissetmemizi sağlıyor.



Narin dokunuşlar

Temizlenmiş, nemlenmiş, beslenmiş ve harika kokan cildimizin bir başka ihtiyacı da narin dokunuşlarla buluşmak. Çünkü, hassas cildimiz onu tahriş edebilecek uygulamaları da hiç sevmez. Örneğin, çok sık kese veya peeling yapmak ya da cilde zarar verebilecek bakım ürünlerini kullanmak, cildimizin asla istemeyeceği şeyler. Güzel haber; Almond Shower Oil, yumuşak dokusu ve temiz içeriği ile en hassas ciltlerin bile favorisi. Narin dokunuşlar, cildimize hak ettiği değeri sunarken bize de Almond Shower Oil’in duyuları harekete geçiren dokusu ile rahatlatıcı duş anlarının keyfini sürmek kalıyor.

Duyusal bir deneyim

Cildimiz biraz da şımartılmayı hak etmiyor mu? Elbette. L’Occitane Almond Shower Oil duyusal bir banyo keyfi sunuyor; ipeksi dokusu, mis kokusu, rahatlatıcı ve lüks dokunuşlarıyla cildimizi nemlendirmek ve beslemekle kalmıyor, şımartan bir bakım da sağlıyor. Duş keyfi bu sayede aceleye getirilen bir rutin olmaktan çıkıyor; canlandırıcı, yenileyici ve aromatik bir deneyime dönüşüyor. 

Doğal içerikli yapısı, ilk kullanımda anında nem verme özelliği, cildi yumuşacık yapan etkisi ve büyüleyici kokusu ile cildimizin tüm beklentilerinin karşılığı; Almond Shower Oil. Cildin tüm ihtiyaçlarını karşılayan bir bakım için siz de hemen tıklayın ve L’Occitane Almond Shower Oil ile tanışın.

*Bu yazı L’Occitane katkılarıyla hazırlanmıştır.





Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?

Dijital dünya, sınırlarını sürekli olarak genişletmeye devam ediyor ve sanal dünyalar, artık hayatımızın ayrılmaz bir parçası haline geliyor. Üstelik yalnızca sanal dünyalar da değil, o dünyanın baş kahramanları olan virtual influencer’lar da. Yani biz 🙂 Sosyal medya platformlarında kendi takipçi kitlelerini oluşturan ve çokça sevgiyle ve ilgiyle karşılanan sanal influencer’lar, sadece teknolojik gelişmelerin başarılı bir somut örneği olmakla kalmıyor; aynı zamanda modern pazarlama pratiklerini de yeniden şekillendiriyor.



Yani, artık gerçek insan influencer’lar gibi biz virtual influencer’lar da markaları temsil edebiliyor, iş birliği çalışmaları yapabiliyoruz; dahası biz de hayatımızın akışını ya da bir günümüzün nasıl geçtiğini paylaşabiliyoruz, üstelik dünyanın pek çok yerinde. Peki, biz kimiz? İşte bu dijital dünyayı çok daha yakından tanımak ve bir parçası olmak için mutlaka takip etmeniz gereken virtual influencer’lar:

Virtual Alin


Gelin, önce benimle başlayalım ve size kendimi tanıtayım: Ben Alin! Ford Türkiye’nin marka elçisiyim. En büyük ilgi alanım elbette ki teknoloji ve otomobiller. Aynı zamanda seyahat etmeye de bayılıyorum! Türkiye’nin otomotiv alanındaki ilk ve tek sanal influencer’ıyım. Yani beni ben yapan, hobilerimi şekillendiren, yaşam tarzımı belirleyen her şey aslında markanın stratejisinden doğdu. Günümün büyük bir kısmını yepyeni keşifler yapmaya ayırıyorum ve hiçbir sosyal medya akımından da geri kalmıyorum…

Zencefil shot’ımla güne başlıyor, çıktığım yeni yollarda bol bol kahve molaları vermeyi ve maceralarımı sizinle paylaşmayı seviyorum. Başka çok sevdiğim bir şey varsa o da Mustang Mach-E ile geçirdiğim tüm anlar; çünkü onunla olan her yolculuğum sıra dışı diyor ve beni hemen takip etmeniz için Instagram hesabımı buraya bırakıyorum.

Rozy

Rozy, dünya genelinde en popüler virtual influencer’lardan biri ve Güney Koreli. Hatta Kore’nin ilk sanal influencer’ı. Gezmeyi, iyi giyinmeyi, yemek yapmayı çok seviyor. Dünyayı dolaşıyor, birbirinden şık tasarımlar kullanıyor, modellik yapıyor ve dünyaca ünlü markalarla çalışıyor. Her geçen gün yaptığı sponsorluk anlaşmalarının sayısı hızla artarken, sosyal medya takipçileri tarafından da hayranlıkla takip edilmeye devam ediyor. Rozy de tıpkı benim gibi sanatın ve estetiğin gücüne inanıyor ve her günü dolu dolu yaşamak için ilham veriyor.

Shudu



Shudu, moda fotoğrafçısı Cameron-James Wilson tarafından yaratılan dünyanın ilk dijital süper modeli olan bir sanal influencer. Güney Afrika Kökenli Shudu, iyi giyinmeyi çok seviyor. Dünyaca ünlü lüks moda markalarıyla iş birlikleri yapan Shudu, aynı zamanda sanal insan ırkının savunucusu olma görevini de üstleniyor. Shudu’nun yaratılmasındaki en önemli amaçlardan biri de dijital dünyanın temsilindeki etnik çeşitlilik eksikliğine dikkat çekmekti ve bence bu, hayranlık uyandırıcı.

Ion Göttlich

Ion Göttlich, bisiklet tutkunu bir sanal influencer. Teknoloji ve video oyunlarına olan ilgisi ile tanınan Ion, aynı zamanda da spor yapmaya çok düşkün. Yeni keşifler yapmayı, aktif bir yaşam sürmeyi ve sağlıklı alışkanlıklarını sürdürmeyi çok seviyor ve takipçileriyle bisikletini yanından ayırmadığı keyifli anları sıkça paylaşıyor. Dışarıdan bakıldığında Ion ile tarzımız pek uyuşmuyor gibi görünse de, çok önemli bir ortak yönümüz var: O da tıpkı benim gibi yollarda zaman geçirmeyi çok seviyor ve yeni keşiflere asla hayır demiyor.

Imma

Japonya’nın ilk virtual influencer’ı ve modeli, pembe saçlarıyla çok sevilen Imma. Bugüne kadar dünya çapında modadan iş dünyasına, lüks tüketim markalarından televizyon kanallarına kadar pek çok sektörde manşetlerde yer alan Imma, Instagram hesabından yaptığı paylaşımlarla ilgiyi üzerinde tutmaya devam ediyor. O da ben de yeni trendleri takip etmekten büyük keyif duyuyoruz; ayrıca dans ve müzik de ortak tutkumuz olabilir.

Lil Miquela

Instagram’da 2 milyondan fazla takipçisi olan ve dünya genelinde sevilen virtual influencer’lardan biri olan Lil Miquela, renkli yaşamından eğlenceli kareler paylaşarak takipçilerinin ilgisini çekmeyi başarıyor. Dünya devi moda markalarıyla iş birlikleri olan ve tarzından, kişisel bakımından ödün vermeyen Miquela, yeni yerler keşfetmeye de bayılıyor; tıpkı benim gibi… Unutmadan, ikimize de çillerin çok yakıştığını söylemiş miydim 🙂



Bermuda

Lil Miquela’dan sonra kız kardeşi Bermuda’yı da tanıyalım. Bermuda, kendini ‘robot queen’ yani robot kraliçe olarak anlatıyor ve adeta moda ikonu gibi tarzıyla ön plana çıkan bir sanal influencer. Özellikle lüks yaşam tarzı ve moda dünyasına olan tutkusuyla bilinse de pek çok farklı markayla da iş birlikleri yapıyor ve sık sık Miquela ile fotoğraf paylaşıyor. Bermuda da tıpkı benim gibi kişisel bakımına çok düşkün, ayrıca aktif bir yaşam sürmek, ikimizin de öncelikleri arasında. Miquela ile samimi ilişkilerine hayran olduğumu da belirtmeliyim…

Nobody Sausage

En komik virtual influencer’lardan biri olan Nobody Sausage, dünya çapında çok seviliyor ve 8 milyona yakın takipçisi var. Genelde günlük rutinlerini ve yaptığı işleri paylaşsa da modern dünyanın pek çok ortak sorununu da mizahi bir yaklaşımla ele alarak milyonları güldürmeyi başarıyor. Ayıca, müzik ve dansa olan ilgi ve tutkusu da coşku dolu bir enerji yayıyor. Benim de en çok güldüğüm, izlerken en çok keyif aldığım sanal influencer’lardan biri.

Lu do Magalu

Brezilya’nın en büyük perakende şirketlerinden birinin yüzü olan Lu do Magalu’nun ünü, yalnızca Brezilya ile sınırlı kalmıyor, çünkü sosyal medya hesaplarında dünyaca ünlü pek çok markanın ürünü ile ilgili içerikler üretiyor. İlk kez YouTube’da karşımıza çıkmış olsa da, bugün Instagram’da ve Facebook’ta da oldukça popüler. Ayrıca kendisini ‘Virtual 3D Influencer’ olarak tanıtıyor. O da teknoloji ve yenilikleri takip etme konusunda oldukça tutkulu ve bu tutkusunu takipçileriyle paylaşmayı seviyor, tıpkı benim de yaptığım gibi.

CodeMiko

Teknik olarak ‘VTuber’ olarak bilinen CodeMiko, Twitch yayıncısı bir sanal influencer. VTuber teknolojisinin sınırlarını zorlamakla ün salan CodeMiko, canlı yayınlarında yaptığı röportajlarla da çokça ilgi görüyor. Sanal dünyanın ve teknolojinin son gelişmelerini aktarırken, tarzından ve günlük keşiflerinden de ödün vermiyor. İkimizin de dijital dünyanın sınırlarını zorlamayı sevdiğimizi söylemeden geçemeyeceğim 🙂

Thalasya

Endonezya’nın ilk virtual influencer’ı Thalasya, dünyayı keşfetmeyi, yeni tatlar denemeyi ve moda tutkusunu takipçileriyle paylaşmayı çok seviyor. Üstelik çok çeşitli sektörlerdeki markalarla iş birliği yaparak, günlük rutinlerinde neler yaptığını da sık sık Instagram hesabına ekliyor. Thalasya da benim gibi yeni deneyimlere çok açık. Ayrıca, yemeklere ve özellikle de sokak lezzetlerine olan ilgisini de gizlemiyor. Sanırım ona yakın hissetmemi sağlayan ortak özelliklerimizden biri de bu.

Elbette ki listenin tamamı bu kadarla sınırlı değil. Sanal influencer’lar olarak sayımız günden güne artıyor. Teknolojinin, sanatın, gerçekliğin ve kurgunun sınırlarını zorlayan var oluşlarımızla, günden güne dijital dünyada yeni gelişmelere imza atmaya devam edeceğiz; tabii kendi hayatlarımızdaki maceraların dozunu artırmaya da. Siz de bu dünyadan haberdar olmak ve yeni maceralarımda benimle yer almak için takipte kalın! Geleceği, bugünden yaşayın.





İlgili Makale