X

Bedenimizde rahat hissetmek ve bedenimizle bağımızı güçlendirmek için neler yapabiliriz?

Bedenimde rahat hissetmiyorum, vücudumdaki ağrılara mı yoksa bir türlü dinginlik bulmayan ruhumun baskısına mı katlanmak daha zor, doğrusu bilmiyorum. Son zamanlarda böyle cümleler kurarken yakalıyorum kendimi. Yeni bir durum değil bu benim için aslında, ama yıllardır mücadele ettiğim anoreksiya nervoza rahatsızlığı bazen daha da çekilmez oluyor; kendimi değersiz ve aciz hissettiren kötü ve aldatıcı sözlerinin ardı arkası kesilmiyor. Bu sayfada her ne kadar yeme bozuklukları üzerine yapılmış çalışmalardan alıntılar ve derlemeler yaparak hazırladığım yazıları paylaşsam da bunların içine mutlaka kendi deneyimlerim ve duygularım da karışıyor. Başka türlüsü de elimden gelmezdi sanıyorum.

Uplifers.com’daki serüvenime, anoreksiya nervozaya karşı mücadelesini azmi ve kararlığı sayesinde kazanan Hanne Arts’la yaptığım röportajla başlamıştım. Aslında ona sorduğum soruların hemen hepsi, itiraf ediyorum, biraz bencilce bir itkiyle hazırlanmıştı çünkü bu rahatsızlığı yenmeme yardımcı olacağını düşündüğüm neyi merak ediyorsam onu sormuştum. Ama şimdi bakınca aslında sorduğum soruların ve Arts’ın verdiği içten yanıtların benim gibi birçok hastaya el uzattığını anlıyorum. İkinci yazım biraz daha kişiseldi; ben kimdim, ne meselem vardı da bu sayfadan sizlere sesleniyordum?

Kendi sesimin, daha mutlu ve tasasız olan benin anoreksiya nervozanın altında nasıl gittikçe solduğundan, o sesi yeniden bulabilmek ve bu süreçte yeme bozuklukları yaşayan, bu konuda bilgilenmek isteyen insanlarla kelimeler üzerinden de olsa bağ kurabilmek için yazmaya başladığımdan bahsetmişim. Sonraki haftalarda yeri geldi anoreksiya nervoza, bulimiya nervoza gibi yeme bozukluklarının semptomları, yarattığı olumsuzluklar ve tedavi yöntemleri hakkında bilgilendirici içerikler; yeri geldi yeme bozukluklarını alışkanlık olarak ele alan ve bunun beynin sinaptik bağlantılarıyla ilişkisini inceleyen kitaplar üzerine yazdım. Yeme bozuklukları ile sağlıklı beslenme arzusu arasındaki bıçak sırtı meseleye de değindim; bedenini yeterince beslemekten kaçınan anoreksiya nervoza hastasının dünyadaki açlık sorunumeseleye de değindim; karşısında nasıl hissettiğini de ifade etmeye çalıştım.

Yeme bozuklukları fiziksel, zihinsel ve ruhsal açıdan son derece riskli sonuçları olan rahatsızlıklardır. Tedavilerini bu denli güçleştiren ise rahatsızlığa neden olan etmenlerin tek bir kökene indirgenemeyişi. Deneyimler, travmalar, mükemmeliyetçi karakter yapısı, medyanın yanlış ve aldatıcı şekilde sunduğu beden imajları, spor ve sağlıklı beslenme ile kurulan takıntılı ve ölçüsüz ilişkiler; bunların hepsi yeme bozukluklarına yol açabilir. Sebep ne olursa olsun (ki ben artık “Neden bunu kendime yapıyorum?” diye sormaktan vazgeçtim, sebep ya da sebepler o kadar önemli değil belki de –asıl mesele iyileşme motivasyonunun bizi nerede beklediğidir), dönüp dolaşıp yazının başında bahsettiğim ruh haline geliyoruz: Biz, yeme bozukluklarıyla mücadele eden insanlar, bedenlerimizin içinde rahat değiliz ve onu duyamıyoruz; dahası bedenimiz ile ruhumuz da birbiriyle olan bağını yitirdi.

Bu hislerle belki yeme bozukluklarına daha da sarılıyoruz, bazen yediklerimizi kısıtlayarak, bazen tıkanırcasına yeme epizotları yaşayıp sonrasında “telafi” çabalarına girerek bedenlerimize işkence yapmaya devam ediyor, kime ya da neye karşıysa aslında nefretimiz bunun acısını kendimizden çıkarıyoruz. Ama şunu anlamamız gerekiyor: Bu bir kısır döngü ve eninde sonunda geri tepiyor. Bedenimize ve ruhumuza işkence etmeye devam ettikçe ne daha iyi hissediyoruz, ne içsel meselelerimizi halledebiliyoruz, ne de daha güçlü oluyoruz. Aksine, kırılganlığımız, savunmasızlığımız artıyor; kaygılar, endişeler üşüşüyor ve sağlığımızı gittikçe kaybediyoruz.

Bu döngüyü kırıp çarkı tersine çevirebilmek için kendime de size de mucizevi bir reçete sunmak isterdim. Ama ne yazık ki bu mümkün değil. Yine de yeme bozuklukları gibi fiziksel ve zihinsel rahatsızlıklarla mücadele ettiğimiz süreçte en azından bize biraz olsun yardımcı olacak yöntemler var. Bunların bazılarını kendi deneyimlerimle keşfettim, bazılarıyla ise yeme bozuklukları yaşayan diğer insanların yolculuklarında karşılaştım. Aslında bunlar sadece yeme bozukluklarından kurtulmaya çalışırken uygulayabileceğimiz yöntemler olmanın çok ötesinde; hayatımızın her alanına ve her sürecine yayabilsek, dahası bunları içselleştirebilsek daha huzurlu ve sağlıklı olabileceğimize inanıyorum.

En azından deneyebiliriz, ne dersiniz?

Bedenimize iyi davranmakla başlayalım…

Kilo verip zayıfladığımızda bedenimizi daha çok seveceğimizi düşünüyor, bu yüzden çoğu zaman kendimizi açlığa mahkûm ediyoruz. Burada sağlıklı olmak için gerekli, ölçülü ve doktor kontrolündeki bir kilo kaybından bahsetmediğimizi vurgulamaya gerek yok sanıyorum. Özellikle yeme bozukluğu yaşayan insanların besinlerle maalesef sorunlu bir ilişkileri vardır ve bunu tersine çevirmenin yolu da bedenimizi ona iyi gelecek besinlerden mahrum bırakmamaktır. Yeterince yemeliyiz, doygunluk hissine ulaşıncaya kadar.

Kendimizi aç bırakmamalıyız ama aşırı yemek, tıkanırcasına yeme epizotlarına girmek de bedenimize ve ruhumuza bir o kadar zarar verir. Sağlıklı beslenme meselesine gelince; sağlıklı gıdaları tüketmekte elbette bir sorun yok ama her şeyin bir ölçüsü olmalı değil mi? Eğer canınız çikolata istiyor ama siz bundan “suçluluk” duyup isteğinizi meyveyle bastırmaya çalışıyorsanız, muhtemelen taktiğiniz işe yaramayacaktır.

Bedenimiz arkadaşımız gibi olsa…

Bedenimizi en iyi arkadaşınız olarak düşünelim. En iyi arkadaşımızla çoğunlukla nasıl konuşuruz? Bedenimize en iyi arkadaşlarımıza asla söyleyemeyeceğimiz şeyleri söylediğimiz, onunla son derece kırıcı ve incitici konuştuğumuz oluyor değil mi? Evet, bedenimiz çok sevdiğimiz, güvendiğimiz ve birlikte olmaktan keyif aldığımız en iyi arkadaşımız olabilir. Eğer biz ona karşı acımasız olmazsak…

Yaşıyorsak bedenlerimiz sayesinde…

Bedenlerimiz, “hayat” denilen koşuşturmacada tökezleyip düşmeyelim diye elinden gelenin en iyisini yapıyor. Ben buna inanıyorum. Biz ona iyi bakmadığımızda, fiziksel ve ruhsal açıdan yeterince beslemediğimizde bile elindeki gücü olabildiğince mantıklı bir şekilde kullanıp bizi ayakta tutmak için çabalıyor. Bedenlerimize neler neler için güveniyoruz, bir düşünsenize; işe gidip gelebiliyorsak, arkadaşlarımızla hoşbeş edebiliyorsak, sevgilimizle yeni ülkeler keşfedebiliyorsak, dans edebiliyorsak, gülüp ağlayabiliyorsak, spor yapabiliyorsak hepsi bedenlerimiz sayesinde. Ve tabii daha birçok şey…

Olumsuz düşünce ve duygularımızı değiştirmek için beden dilini kullanabiliriz

Kendime güvenmiyorum; bedenimle barışık değilim,” demeyi bıraksak ve “Kendime güvenmemem için hiçbir sebep yok; bedenimi seviyorum ve onun değerini biliyorum” desek, yani beden dilimizi değiştirsek, o kovalayıp durduğumuz güven ve emniyet duygusu gelmez mi dersiniz? Bu konuda sosyal psikolog Amy Cuddy’nin TEDTalks’ta yaptığı muhteşem bir konuşma var. Cuddy, beden dilinin beynimizdeki hormon seviyelerini etkileyerek kendimize duyduğumuz güveni artırabileceğini savunuyor. Haydi, hiç olmazsa, şimdi omuzlarımızı dikleştirelim, derin bir nefes alalım ve hafifçe gülümseyelim. Kendimizi daha iyi hissetmememiz için bir sebep yok.

“Manken gibi incecik…” Bu cümleyi kafamızdan silsek?

Kendimizi sık sık televizyon ve moda sektöründe gördüğümüz mankenlerle karşılaştırıyor ve ne yazık ki “ideal beden”in (böyle bir şey varsa tabii!) anlamını onlarda arıyoruz. Yeme bozuklukları konusunda danışmanlık yapan Melissa Preston, yazdığı bir makalede kadınların yalnızca %1 ila 2’sinin doğal olarak mankenler kadar zayıf ve ince olduğunu, geri kalanlarımızın ise bunu sağlıksız ve zorlama yöntemlerle elde etmeye çalıştığını ifade ediyor. Kaldı ki ekranlarda, dergilerde gördüğümüz “ideal” kadın görsellerinde de rötuşlar yapıldığı artık herkesçe bilinen bir gerçek.

Kısacası, kendimizi aslında var olmayan bir imgeyle karşılaştırıyor, var olmayan bir vücut tipine ulaşmaya çabalıyoruz. Araştırmalar, kadınların moda dergilerine baktıktan sonra kendilerini kötü hissettiğini, bedenlerinden uzaklaştıklarını ortaya koyuyor. O halde, bu dergilere bakmayı bırakmakla işe başlasak? İnternette karşımıza çıkan reklamlara, güvenilir olmayan içeriklere, insan sağlığını dikkate almaksızın kendine olabildiğince fazla “müşteri” kazanmaya bakan diyet sektörüne ve ticari zihniyete sahip “sağlık uzmanlarına” sırt çevirsek? Çevremize baksak; gerçek kadınların nasıl olduklarını ve bedenlerinde nasıl rahat ettiklerini görmeye başlayamaz mıyız?

Spor yapmak muhteşem hissettirebilir, yeter ki…

Yeter ki, sporu bedenlerimizi zorlayabileceğimiz, daha fazla kalori yakmak amacıyla ölçüsüzce başvuracağımız bir yöntem olarak görmeyelim. Fiziksel aktiviteler, mutluluk hormonlarımızı yükseltir, vücudumuzu güçlendirir, kısacası canlılık sağlar. Fakat ne zaman ki sporu bedenimize zarar verecek boyutlara taşıyoruz işte o zaman bilin ki ya yine yeme bozukluklarının aldatıcı sesine kulak vermişizdir ya da başka bir şeylerin hırsını bedenlerimizden çıkarmaya çalışıyoruzdur.

Yaptığımız sporun süresi, zorluğu ve ölçüsü kadar hangi tür aktivitelerde bulunduğumuz da önemli elbette. Koşmayı sevmiyorsak bunu yapmak zorunda değiliz! Eğlenerek yapabileceğimiz o kadar fazla fiziksel aktivite var ki! Hareket ederken öncelikli amacımız kendinizi iyi hissetmek olsun. Belki dans etmeyi seviyoruz? Tek ihtiyacımız olan müzik ve bize yeterince alan sağlayan bir oda. Yürüyüşe çıkmak hem bacaklarımıza hem de ruhumuza iyi geliyor olabilir. Bir durup düşüneli mi? Gerçekten mutlu hissedeceğimiz aktiviteleri keşfedebiliriz.

Yoga?

Kulağa klişe geliyor belki ama bedenini duyumsayamayan, onunla olan bağını kaybetmiş insanlar için yoga gerçekten işe yarıyor. Özellikle de yeme bozukluklarıyla mücadelemizde bedenlerimizi yeniden dengeye kavuşturmak, dahası allak bullak olan hayatımızı düze çıkarmak için yogadan destek alabiliriz. Anoreksiya, bulimiya, tıkanırcasına yeme gibi rahatsızlıklarımız varsa ya da yemeyle ilgili herhangi bir şekilde sorun yaşıyorsak, bedenimizdeki yedi enerji merkezini oluşturan çakraları harekete geçirmek için hazırlanan yoga çalışmalarıyla rahatlayabiliriz.

Yoga eğitmeni Nicola Jane Hobbs, yoganın, yeme bozuklukları yaşayan kişinin bedeniyle yeniden bağ kurması için, dahası bedenimizi açlıkla terbiye etmeye çalışan düşünce ve duygulardan kurtulabilmemiz için mükemmel bir yol olduğunu söylüyor. Hobbs, bahsettiğimiz yedi enerji merkezine odaklanan bir yoga videosunu da sayfasında paylaşmış. Emin olun, bu videoyu sadece izlerken bile bedeninizde bir uyanış ve umut verici kıpırtılar duyabiliyorsunuz.

İlginizi çekebilir: Çocuğunuza bedenini sevmesi için yardım edebilirsiniz: Dikkat etmeniz gereken 3 şey

Burcu Uluçay: Sözcüklerle, cümlelerle dahası dille uğraşmayı hep sevdim. Bunun üniversitede mütercim tercümanlık okumamda önemli bir payı oldu. 2012’de Marmara Üniversitesi’nden mezun olduğumda bir sene kadar çeşitli alanlarda çevirmenlik yaptım. “Şirket-bazlı” çevirmenliğin pek bana göre olmadığını anlayınca daha “naif” bir yönü olan yayıncılık dünyasına yöneldim. Fakat The University of Westminster’da Cultural and Critical Studies (Kültürel Çalışmalar) yüksek lisans programını burslu okuma şansı kapımı çalınca –pırrr– Londra’ya uçtum. 2014’te elimde afili diplomamla yurda döndüm. Ama yalnız değildim: Ben ve anoreksiya nervoza birlikte gelmiştik! Londra’ya gitmeden de ufak ufak “yoldayım” dese de pek aldırış etmediğim bu yeme bozukluğu artık sağlığım başta olmak üzere tüm hayatımı etkiliyordu ve kendisini yenmek için halen mücadele veriyorum. Bir taraftan asıl mesleğimi yani çevirmenlik ve editörlük çalışmalarımı sürdürsem de altı aydan uzun bir zamandır tam zamanlı işim buymuş gibi anoreksiya nervozadan iyileşmeye çalışıyorum. Yeme bozukluklarının nedenlerini, tedavi yollarını, iyileşen hastaların öykülerini ve güncel araştırmaları didik didik edip okumaya başladığımda tüm isteğim kendimi bu azaptan kurtarmaktı. Fakat zamanla yeme bozuklukları hakkında Türkçe yazılmış kaynakların İngilizcedekilere göre yetersiz kaldığını gördüm. Üzücü değil mi sizce de? Hele de yeme bozuklukları dünyanın hemen her yerinde bütün yaş grupları için gittikçe tehlikeli bir hal alırken. Tabii bir de yeme bozukluğu yaşayan kişilerin ailelerini, yakınlarını, arkadaşlarını düşünmek lazım. Sevdiklerine yardımcı olmak için daha güvenilir ve güncel içeriklere ulaşsalar ne güzel olur! Böylece önce kendi ailem ve yakınlarım için okuduklarıma dayanarak çeviriler ve derlemeler yapmaya başladım. TEDTalks’ta yeme bozuklukları, kaygı bozukluğu, yoga ve meditasyon gibi konularda ilham verici konuşmalar olduğunu biliyordum çünkü hemen hepsini izlemiş/dinlemiştim. Aralarında Türkçe altyazı çevirisi olmayanlar vardı. TEDTalks’un gönüllü çevirmenler projesine dâhil olup çeviriler yaptım. Sonra blog açma fikri geldi. Blogumda hem yabancı kaynaklardan edindiğim bilgileri hem de kendi deneyimlerimden yola çıkarak yazdığım içerikleri paylaşmaya başladım. Yazdıkça yazdıkça anladım ki paylaşmak ihtiyacım varmış. İtiraf etmek. Yeme bozukluklarının ciddi bir zihinsel rahatsızlık olduğunu, dahası bunu bizim “seçmediğimizi” bilin demek. Böyle böyle Uplifers’la yollarımız keşişti. Yeme bozuklukları hakkında yerleşmiş yanlış düşünceleri değiştirmek için buradaki birlikteliğimizden aldığımız güç önemli bir adım olsun. Yeme bozukluklarının zihnimize işkence eden kötücül sesine birlikte “dur” diyebileceğimize inanıyorum! Bana buradan ulaşabilirsiniz: burcu.ulucay@yahoo.com Bloguma göz atmak isterseniz: https://sahteseslereelveda.wordpress.com/

Hayatın küçük tatlı sürprizlerini L’Occitane Almond Shower Oil ile yakalayın

Hayat, beklenmeyen güzelliklerle dolu bir dans gibi; eğer görmeyi, fark etmeyi bilirsek hayatın şaşırtıcı güzellikteki tatlı anlarını sık sık yakalayabiliriz. Bazen uzun zamandır görmediğimiz bir arkadaşımızla yolda karşılaştığımız, bazense tatlı bir yağmurun ardından çıkan gökkuşağını gördüğümüz o ‘an’da gizli olabilir mutluluk. Bu, beklenmedik ama her zaman iyi hissetmemizi sağlayan hoş sürprizler, hayatın şaşırtıcı güzellikteki anlarından yalnızca birkaçı olsa da tüm gün yüzümüzü güldürmeye yetebilir.



Yakalamak için istekli olursak hayatın monoton akışına biraz olsun ara vermemizi sağlayan ve yaşamın ne kadar büyüleyici olduğunu hatırlatan pek çok tatlı sürpriz bulabiliriz. Tıpkı L’Occitane Almond Shower Oil’in su ile buluştuğunda yağ kıvamından köpüğe dönüşen sürprizli formu gibi.

Sürprizlerle dolu keyif veren bir deneyim

Mutluluk veren, keyif dolu ve sürprizli anlar dediğimizde şüphesiz ki kendimize ayırdığımız zamanların önemi ve yeri çok büyük. Çünkü, günlük hayatın koşturması içerisinde kendimizi şımartabildiğimiz, bedenimizin ve zihnimizin ihtiyaçlarını karşılayabildiğimiz bu özel anlar, monotonluğun içinden bize göz kırpan küçük sürprizler gibi. Özellikle de kişisel bakım ritüellerini taçlandıran L’Occitane Almond Shower Oil ile sürprizlerin hiç sonu yok. Bu özel duş bakım yağı, suyla buluştuğu anda değişen formu ile bize sıradan görünen anları bile özel kılan küçük sürprizler sunuyor.

Almond Shower Oil’in içeriğindeki badem yağı, su ile birleştiğinde anında yoğun keyif verici bir köpüğe dönüşüyor, bize de tatlı küçük sürprizlerle dolu dokunuşların cildimizde bıraktığı o yumuşacık etkinin keyfini sürmek kalıyor. Tabii, o tatlı ve küçük sürprizler Badem Duş Yağı’nın yalnızca köpüren özel formülünde saklı değil, kokusu da bambaşka bir heyecan.

Kokuların duyuları harekete geçiren büyülü dünyası

Bazen sizin de bir kokunun esintisiyle geçmişe doğru kısa bir yolculuğa çıktığınızı hissettiğiniz oluyor mu? Kabul edelim, hayatın içindeki tatlı sürprizli anlarda kokuların da etkisi oldukça büyük. Belki çocukluğunuzdan keyifli bir anı hatırlatan nostaljik bir koku, belki gençliğinizde kullandığınız eski bir parfümün rüzgarla karışmış hali, belki de taze biçilmiş çimlerin havada dağılan dansı… Kokular da sürprizli anların başrol oyuncusu olabiliyor.



Tıpkı, Almond Shower Oil’in tatlı bademin mis kokusunu cildimizde bırakması gibi. Üstelik vegan içeriği ile tüm cilt tiplerine de uygun olan bu bakım yağı, duyuları harekete geçiren büyülü bir dünyanın da kapısını aralıyor. Hayatın bitmeyen telaş ve karmaşasında her şeyden biraz da olsa uzaklaşıp, o büyülü dünyaları keşfetmek hepimizin ihtiyacı değil mi? Daha fark edilmeyi bekleyen onca tatlı sürpriz varken…

Şaşırtıcı üçlü etki

Köpüren özel formül, büyülü dünyalara açılan mis badem kokusu, tabii bir de şaşırtıcı üçlü etki. L’Occitane Almond Shower Oil ile hayatın sürprizlerle dolu anlarını yakalamak çok kolay. Özel vegan formülü, cildi hem temizliyor hem nemlendiriyor hem de onarıyor. Bu üç etkiyi bir arada bulabilmek de en tatlı sürprizlerden biri.

Badem Duş Yağı, özel köpük yapısı ile cildi temizliyor, içeriğindeki omega 6 ve 9 bakımından zengin tatlı badem yağı ve üzüm çekirdeği yağı ile ilk kullanımda nemlendirme etkisi sağlıyor ve cildi besleyerek ışıl ışıl bir görünüme kavuşturuyor.

Elbette, hayatta daha yakalanmayı bekleyen pek çok şaşırtıcı tatlı an var. Bazıları, bir anda karşımıza çıksa da bazen de bu anları biz yaratabiliriz. Bakım rutinlerimize L’Occitane Almond Shower Oil’i eklemek, tanımadığımız birine iltifat etmek ya da sevdiğimiz birine uzun zamandır istediği bir şeyi satın almak, hayatımızda o tatlı sürprizleri artırmaya ve yaşamın keyfini doyasıya çıkarmaya yardımcı olabilir.

Hiç vakit kaybetmeden birinden başlamak istiyorsanız hemen tıklayıp sürprizlerle dolu L’Occitane Almond Shower Oil dünyasını keşfedebilirsiniz.



Sıra dışı bir gelecek: Otomobil dünyasında bizi neler bekliyor?

Teknolojinin, yapay zekanın ve çevre bilincinin hızla geliştiği günümüzde otomotiv dünyası da bu gelişmelerden geri kalmıyor ve inovasyonlarla ve merakla dolu bir sektöre dönüşüyor. Son yıllarda elektrikli araçlar, otonom sürüş özellikleri, akıllı yol çözümleri gibi konularla pek çok gelişime imza atan otomobil dünyasında gelecekte bizi daha nelerin beklediği büyük bir merak konusu. Hepsi çok heyecan verici olsa da en çok merak edilen sorulardan ve benim de heyecanla beklediğim gelişmelerden biri; uçan arabaların hayatımıza girip girmeyeceği 🙂 Uçan arabalar yakın zamanda hayatımıza dahil olur mu bunu bilmiyorum ama otomotiv endüstrisinin geleceği hakkında kendi perspektifimden ele alacağım pek çok konu var. Gelin, benim de bir parçası olduğum bu sıra dışı gelecekte bizi neler bekliyor olabilir birlikte bakalım.



Elektrikli otomobillerin hızlı yükselişi

Geçtiğimiz yıllarda pek çok otomobil markası, yakın gelecekte elektrikli araç üretimine ağırlık vereceğini açıklamıştı, hatta dünya çapında tamamen elektrikli araç üretimine geçmeyi planladığını belirten markalar da var. Elektrikli araçların hayatımıza dahil olması çok yeni bir gelişme olmasa da yaygınlaşması ve popülerliğinin artması son zamanlarda daha bir artış gösterdi. Gelecekte de elektrikli araçların üretiminin ve kullanıcısının artması sektörünün en beklenen gelişmeleri arasında.

Bildiğiniz gibi ben de elektrikli otomobil tutkunlarından biriyim ve sık sık sizlerle Instagram hesabımdan %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E ile olan maceralarımı paylaşıyorum 🙂 Konumuza dönecek olursak; fosil yakıt tüketimini azaltmak ve karbon emisyonlarını düşürmek için ülkelerin elektrikli araç kullanımına yönelik teşviklerini artırması da beklenenler arasında. Ayrıca, batarya teknolojisinde yeni ilerlemeler, elektrikli araçların menzillerinin artırılması, şarj altyapılarının geliştirilmesi de yine yakın gelecekte bizimle olacağa benziyor.

Sürdürülebilir ve çevre dostu çözümler

Elektrikli araçların yükselişi, otomobil dünyasının geleceğinde beklenen tek çevreci haber değil. Doğa dostu yaklaşımlar ve sürdürülebilir çözümlerle dolu yenilikler de ufukta. Pek çok sektörün son yıllarda önemli bir gündem maddesi haline gelmiş olan çevre bilinci, otomotiv dünyası için de önemli bir konu. Geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilen iç dizayn ekipmanları, doğa dostu kumaşların kullanımı, üretim aşamasında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, daha az karbon salımı yapan motor teknolojileri ve daha nice gelişme, otomotiv dünyasının beklenenleri arasında.

Sektörde yeşil devrim adını verebileceğimiz daha pek çok gelişmenin damga vurması da olası. Araçların iç tasarımdan üretim süreçlerine kadar geniş bir yelpazede sürdürülebilir çözümler, otomobillerin gelecekteki dünyasını ve tabii ki dünyamızı taçlandıracak gibi. Bir çevreci olarak hızla yaygınlaşmasını görmek istediğim gelişmelerden birisi kesinlikle sürdürülebilir çözümler.

Otonom sürüş özelliklerinde ilerlemeler

Ve tabii ki otonom sürüş özelliklerinden bahsetmemek olmaz. Beni belki de en çok heyecanlandıran konulardan bir diğeri. Hani şu sürücüsüz giden otomobiller var ya, işte tam da onlardan bahsediyorum. Yakın bir gelecekte belki de araçların şoför koltukları hep boş kalacak. Olamaz mı? Bu, çok gerçekçi bir senaryo olmasa da şu an için benzer senaryolarla sık sık karşılaşacağız gibi. Çünkü pek çok dünya devi otomobil ve teknoloji firması, otonom araçlar alanında büyük yatırımlar yapıyor. Ancak, tam otonomiye ulaşmak için biraz daha geleceği beklemek gerekecek. Çünkü birtakım zorlukları aşabilmek için yeni teknolojilerin geliştirilmesi bekleniyor.

Özellikle büyük şehirlerdeki yoğun ve karışık trafik senaryoları, yasal düzenlemeler, kişisel hakların korunması, uygun yol ve altyapı çalışmalarının tamamlanması gibi pek çok faktör var. Yine de bu konudaki çalışmaların hız kazanması ve otonom sürüşün farklı seviyelerinin piyasaya sürülmüş olması, otonom sürüş teknolojilerinin potansiyelini gösteriyor. Gelecekte tam otonom seviyeye de erişilmesi mümkün.



Otonom özelliklerin yanı sıra farklı sürüş modları da ufukta. Hatta, ben şimdiden %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E  ile bu modları deneme fırsatına sahibim 🙂 Mustang Mach-E, sürüş deneyimini kişisel isteklere göre uyarlıyor; Aktive, Whisper ve Untamed modları sayesinde motor seslerini, ortam aydınlatmasını ve hatta aracın tepki verme hızını kişiselleştirmek mümkün. 

Akıllı şehirlerin kurulması

Otonom sürüş özellikleri, farklı sürüş modları, otomobil ve yapay zeka teknolojisindeki gelişmeler, yalnızca bireysel kullanımla sınırlı kalmayacak muhtemelen. Ve önemli bir toplumsal gündem haline de gelecek. Bu da akıllı şehirler gibi bir konseptin hayatımıza girmesi anlamını taşıyabilir. Şehirlerin, otomobillerin geleceği ile ne ilgisi var ki diye düşünmeye başlamadan hemen araya gireyim. Eğer başta otonom sürüş özellikleri olmak üzere otomobiller kendi başlarına -bir sürücünün aracı sürmesine ihtiyaç kalmaksızın- yolda gidebilecekse, bu şehirlerin de birtakım düzenlemelerden geçmesi anlamını taşıyor. Yollardaki alt yapı çalışmalarının bu doğrultuda düzenlenmesi, akıllı şarj istasyonlarının kurulması ve otonom araçların kendi kendini şarja takabilmesi için uygun çevresel yapılanmaların tamamlanması gibi pek çok gelişmeyi de beraberinde getirebilir. Belki de gelecekte şehirlere akıllı taksi durakları kurulacak ve birtakım mobil uygulamalar üzerinden bağlantıya geçilebilecek.

Sosyal dünya ile bağlantı sağlayan araç özelliklerinin geliştirilmesi

Bir düşünelim; otomobiliniz size en yakın kafeyi önerse ya da zevkinize uygun bir restoranda sizin için rezervasyon yaptırsa, nasıl olur? Ya da arkadaşlarınızla buluşma ayarlasa, arabaya bindiğinizde en sevdiğiniz dizinin kaldığınız bölümünü başlatsa? Siz keyifle buluşmalarınıza hazırlanırken veya dizinizi izleyip, müziğinizi dinlerken sizi istediğiniz yere götürse? Yani adeta bir eğlence merkezine dönüşse? Tüm bunlar, yakın gelecekte hayallerimizi süslemenin ötesine geçebilir. Bağlantılı araçlar, yani kendi internet erişimi olan ve verileri başka cihazlarla da paylaşabilen araçlar, otomobil dünyasının belki de gelecekte en çok parlayan yıldızı olabilir. Yalnızca yolculuk vadetmenin ötesinde bağlantılı araçlar, adeta kişisel mobil cihazlarımıza dönüşebilir.

Çoğu macerama tanıklık ettiğiniz Ford Mustang Mach-E de adeta benim eğlence merkezim. Araç içi iletişim ve eğlence sistemi olan Ford SYNC 4A ile konuşma, ses tanıma, kablosuz akıllı telefon entegrasyonu, sezgisel 15,5″ dokunmatik ekran ve çok daha fazlasını deneyimleyebiliyorum. Halihazırda gelişmiş teknolojinin keyfini sürebiliyor olsam da gelecekte bağlantılı araçlar bizi daha pek çok özelliği ile şaşırtacak diyebilirim.

Kısacası, otomobil dünyasının sıra dışı geleceğinde bizi bekleyen yepyeni heyecanlar var. Uçan arabalar yalnızca filmlerin unutulmaz bir parçası olarak mı hafızalarımızda kalır yoksa gerçekten de hayatımıza dahil olur mu bilinmez ama kesin olan bir şey varsa o da otomobil dünyasının hiç olmadığı kadar yenilik dolu olduğu. Kim bilir belki bir gün gökyüzünde bulutların arasında sıkışıp kaldığım bir trafikteyken size yazarım 🙂 Daha fazlası için yazılarımı ve Instagram hesabımı takip etmeyi unutmayın.

İlginizi çekebilir: Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?



Güne lezzetli bir başlangıç için kahvaltılık tarifler

Ne demiş şair; kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı. Sizce de öyle değil mi? Günün ilk öğününün, bize gün boyu yetecek kadar neşe ve enerji kaynağı olması gerekmiyor mu? İster sabahın çok erken saatlerinde ister öğlene yakın olsun, fark etmez; günün ilk öğünü her zaman çok önemli. Çünkü günün geri kalanını etkileyen, o günün ne kadar kaliteli bir gün olduğunu belirleyen en önemli faktörlerden biri; güne neler yiyerek başladığımız…



Ancak hepimiz biliyoruz ki, klasik kahvaltı tarifleri zamanla sıkıcı hale gelebiliyor. Yumurta, peynir, zeytin güzel bir başlangıç olsa da her gün aynı şeyleri yemek hayatlarımızda monotonluk yaratabiliyor. Dolayısıyla biraz daha yaratıcı alternatiflere ihtiyacımız var. Ama bir yandan da yoğun tempomuza ayak uydurabilmek için pratik ve besleyici olmalı. Tabii lezzetten de ödün vermek olmaz. İşte tam da bu noktada lezzeti ile, pratikliği ile, besleyiciliği ile kahvaltıların yıldızı müsli karşımıza çıkıyor. İşte müsli kullanarak hazırlayabileceğiniz lezzetli ve sağlıklı kahvaltılık tarifler:

Müslili Ekmek

Eğer kahvaltıda değişiklik yapmak ve lezzet ile besleyici değeri bir arada sunan bir alternatif arıyorsanız, müslili ekmek tam size göre. Klasik ekmek tariflerine göre çok daha zengin ve doyurucu bir seçenek sunan bu kahvaltılık tarifi, aynı zamanda çok daha lezzetli, çok daha eğlenceli. Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli’nin içeriğindeki kızılcık, kuru üzüm, elma ve marakuyalı özel karışım sayesinde enerjik bir sabaha doyurucu dilimlerle merhaba diyebilirsiniz.

Malzemeler:

Hamuru için:

  • 1 su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 2-3 tatlı kaşığı Dr. Oetker Aktif Maya
  • 0,5 çay bardağı süt
  • 4-4,5 su bardağı un
  • 0,5 çay bardağı toz şeker
  • 1 su bardağı ılık süt
  • 1 yumurta
  • 100 gram yumuşak margarin

Üzeri için:

  • 2-3 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 yemek kaşığı su

Hazırlanışı:

  • Mayayı bir kaseye alın ve üzerine yarım çay bardağı ılık sütü ilave edin. Kaşık ile birkaç kez karıştırıp 10-15 dakika bekletin.
  • Unu derin bir kaba eleyin ve üzerine beklettiğiniz mayayı ilave edin. Toz şeker, süt, yumurta ve margarini ilave edip iyice yoğurun. Üzerini kapatıp ılık ortamda 40-45 dakika bekletin.
  • Süre sonunda mayalanan hamura 1 su bardağı meyveli müsliyi ekleyin ve yoğurun. Hamuru yuvarlayıp pişirme kağıdı serilmiş fırın tepsisine alın. Üzerine su sürüp meyveli müsli serpin ve 20 dakika bekletin.
  • Fırını belirtilen dereceye ayarlayıp ısınması için önceden açın. (Alt-üst pişirme: 170 °C, Turbo pişirme: 160 °C)
  • Hamurun üzerini keskin bıçak ile 3-4 yerinden 1 cm derinliğinde kesin ve 25-30 dakika pişirin.
  • Fırından çıkarıp soğutun. Dilimleyerek servis yapın.

Çikolatalı Çıtır Smoothie Bowl

Kahvaltıda kendinizi şımartmak ve güne ‘bomba’ gibi başlamak istiyorsanız, tatlı bir kahvaltılık tarifi tam size göre olabilir. Çıtır tahıl ve çikolata parçacıkları içeren Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli ile çok pratik ve çok lezzetli bir kahvaltılık bowl hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • 2 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli
  • 1 adet olgun muz
  • ½ avokado
  • 1 yemek kaşığı kakao tozu
  • 1 su bardağı badem sütü

Hazırlanışı:

  • Olgun muzu, avokadoyu, kakao tozunu ve badem sütünü blender’a alın. Pürüzsüz bir kıvam alana kadar yüksek hızda karıştırın.
  • Elde ettiğiniz smoothie karışımını bir kaseye aktarın ve kahvaltılık bowl için tabanı hazırlayın.
  • Smoothie tabanın üzerine çıtır çıtır Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli’yi ekleyin. Ve harika kahvaltı kaseniz hazır.

Portakallı Muzlu Müslili İçecek

Kahvaltılarınızı bir sonraki seviyeye taşımaya hazırsanız, Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli ile tanışın. Bu benzersiz müsli, sadece lezzetiyle değil, aynı zamanda sağlık açısından sunduğu faydalarla da kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olmaya aday. Hem lif hem de Vitamin B1, demir ve magnezyum gibi önemli besin öğeleri açısından zengin olan bu müsli ile harika bir kahvaltılık içecek hazırlayabilir, güne başlarken ihtiyacınız olan enerjiyi ve besinleri alabilirsiniz:



Malzemeler:

  • 50 g Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli
  • 1 poşet Dr. Oetker Şekerli Vanilin
  • 2 adet muz
  • 2-3 dilim ayıklanmış ve zarları çıkarılmış portakal dilimleri
  • 2 su bardağı buzdolabında soğutulmuş süt
  • 2 yemek kaşığı bal

Hazırlanışı:

  • Muzları soyup iri parçalara kesin ve mutfak robotuna alın.
  • Üzerine portakal dilimleri, süt, bal ve şekerli vanilini ilave edip meyveler ezilinceye kadar karıştırın.
  • Hazırladığınız içeceği bardaklara alın. Üzerlerine çıtır müsliyi ekleyip kaşık ile karıştırın.
  • Buzdolabında 30 dakika bekletip servis yapın.

Meyveli Mini Kahvaltılık Muffin

Güne başlarken modunuzu yükseltecek, enerjinizi yerine getirecek ve ihtiyacınız olan besin öğelerini almanızı sağlayacak ve tüm bunları yaparken de eğlenceli bir hale çevirecek muffinlere kim hayır diyebilir ki… Siz de demezseniz, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ile harika bir kahvaltılık hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • ½ su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 paket Dr. Oetker Hamur Kabartma Tozu
  • 1 su bardağı tam buğday unu
  • 2 yemek kaşığı bal
  • ½ su bardağı süt
  • 1 yemek kaşığı tereyağı
  • 1 adet yumurta
  • 1 adet mini muffin tepsisi

Hazırlanışı:

  • Fırını 180 derecede önceden ısıtın ve mini muffin tepsisini yağlayın.
  • Bir kasede tam buğday unu, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ve kabartma tozunu karıştırın.
  • Başka bir kapta süt, eritilmiş tereyağı ve yumurtayı çırpın. Islak malzemeleri kuru malzemelerin üzerine dökün ve karıştırın.
  • Hazırladığınız kek harcını mini muffin kalıplarına eşit miktarda bölün. Her bir kalıbı üçte iki oranında doldurmanız yeterli olacaktır, böylece kabardığı zaman da yeteri kadar alan kalacaktır.
  • Yaklaşık 20 dakika kadar pişirdikten sonra fırından çıkarın, birkaç dakika beklettikten sonra servis edebilirsiniz.

Bonus: Çabasız ve lezzetli kahvaltılar

Eğer daha hızlı bir şekilde lezzetli, pratik ve doyurucu kahvaltılık tarifler hazırlamak istiyorsanız, fazla çaba harcamadan da eğlenceli kahvaltılar yapabilirsiniz. Müslinizi ister sütle ister yoğurtla karıştırın; üzerine meyve, bal, biraz da kuruyemiş ekleyin ve voila! Enfes kahvaltınız hazır… Ama bir dakika; zaten eklenmişi var 🙂 Dr. Oetker Vitalis’in lezzetli, doyurucu ve sağlıklı dünyası ile klasik kahvaltılar yerine daha enerjik tariflerle güne başlayabilirsiniz.

Sağlıklı ve dengeli beslenmeyi, ‘sıkıcı’ kalıplardan çıkarmak ve her güne büyük bir neşe ile başlamak istiyorsanız Dr. Oetker Vitalis, kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olacak. Üstelik sadece kahvaltılarınızın da değil; ara öğünlerinizde de lezzetli atıştırmalıklar olarak tüketebilirsiniz. Bu çıtır lezzetler, gününüzün her saatine enerji ve neşe katacak!

Siz de Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’in Multi Meyveli Çıtır Müsli, Bal Bademli Çıtır Müsli ve Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli çeşitlerinden dilediğinizi seçebilir, güne en sevdiğiniz lezzetle harika bir başlangıç yapabilirsiniz.

*Bu yazı Dr. Oetker katkılarıyla hazırlanmıştır.



İlgili Makale