X

Badem sütü mü inek sütü mü: Hangisi daha çevre dostu?

Hayvansal gıda endüstrisinin, özellikle de sığır yetiştiriciliğinin çevresel etkileri son yıllarda sürdürülebilirlik ve iklim kriziyle ilgili tartışmaların gündeminde yer alıyor. Metan gazı salınımından doğal kaynakların kirletilmesine kadar üretim ve tedarik sürecinde çevreye şaşırtıcı derecede fazla zarar veren hayvansal süt ve süt ürünlerinin tüketimi, özellikle son 10 yılda önemli ölçüde azalmış durumda. Hem insan sağlığına olan olumsuz etkileri hem de çevreye verdiği zarar nedeniyle tüketim tercihlerinde daha sürdürülebilir ve sağlıklı seçimler yapmak isteyenler artık inek sütü yerine badem sütü, yulaf sütü, soya sütü gibi bitkisel bazlı süt ve süt ürünlerine yöneliyor. Öyle ki, Amerika Birleşik Devletleri Tarım Bakanlığı’ndan (USDA) elde edilen veriler, inek sütü tüketiminin 2013 ile 2017 yılları arasında %12 düştüğünü ve aynı dönemde bitki bazlı alternatiflerin tüketiminin %36 arttığını gösteriyor. Aralık 2021’de yayınlanan başka bir rapor, inek sütü satışlarının hızla azalmaya devam ettiğini, 2021 yılında bir önceki yıla kıyasla inek sütü tüketiminde %5,2 düşüş yaşandığını gösteriyor.

İnek sütü üretiminin bitkisel bazlı alternatiflere kıyasla çok daha karlı bir endüstri olduğu kaçınılmaz bir gerçek olsa da, bilinçli tüketicilerin tüketim alışkanlıklarının değişmesiyle birlikte bitkisel bazlı süt alternatiflerine, özellikle badem sütüne olan talep hızlı şekilde artıyor. 2018 yılında badem sütünün bitkisel bazlı süt endüstrisindeki payı %63’ken, 2019 yılında badem sütü satışlarında %10’luk bir büyüme olduğu kaydedildi.

Hem badem sütü hem de inek sütü endüstriyel üretim süreçleriyle sofralarımıza geldiği müddetçe öyle ya da böyle çevreye verdiği zararı tam olarak önleyebilmemiz mümkün değil. Ancak üretiminde kullanılan su miktarından ham madde tedariğine, pestisit kullanımından sera gazı emisyonlarına kadar çevreyle ilgili tüm parametreleri göz önünde bulundurduğumuzda hangisinin çevre için ‘kötünün iyisi’ olduğuna karar vermek çok da zor değil.

Badem sütünün çevreye olan etkileri

Badem sütü, bitkisel bazlı alternatifler arasında en çok tercih edilen sütlerden biri. Öyle ki, 2018 yılında küresel ekonomideki payı 5,2 milyar dolar değerindeydi ve 2025’e kadar bu rakamın 13,25 milyar dolara ulaşması bekleniyor. Badem sütü üretiminde, çevreye verdiği zarar açısından yapılan değerlendirmelerde en öne çıkan parametrelerse su tüketimi ve pestisit (böcek ilacı) kullanımı.

1. Su tüketimi

Badem sütünün inek sütüne göre en büyük dezavantajı, su tüketimi açısından verimli bir seçenek olmayışı. Dünya genelinde badem ağaçlarından alınan mahsülün üretilmesi için yaklaşık 250.000 ila 410.000 litre arasında bir miktarda su kullanılıyor. Dünyadaki badem arzının %80’ini karşılayan Kaliforniya Central Valley’nin yılda yalnızca 80.000 ila 320.000 litre yağmur aldığını göz önünde bulundurduğumuzda badem üretimi için kullanılan suyun büyük çoğunluğunun temiz su kaynaklarından geldiğini söyleyebiliriz.

Badem sütü üretiminde çok fazla temiz su kaynağı tüketilmesiyle birlikte, badem ağaçlarının en iyi sıcak ve kuru iklimlerde yetiştiği gerçeğiyle senaryo daha da kötüleşiyor. Zaten sıcak ve kurak olan badem üretim alanlarında kısıtlı olan temiz su kaynakları badem üretimi için bilinçsizce tüketildiğinde daha da kurak hale geliyor ve bu durum, artan orman yangınlarının en önemli sebepleri arasında yer alıyor.

2. Arazi kullanımı

TUİK’in Tarım Ürünleri Piyasa Raporu’na göre dünyada 2019-2020 üretim sezonunda bir önceki sezona göre %10 oranında artışla 1,5 milyon ton badem üretimi gerçekleştiği tahmin ediliyor. Dünya badem üretiminde 1,4 milyon ton ile ilk sırada yer alan ABD’nin Kaliforniya eyaletinde badem bahçeleri toplam tarım arazilerinin %13’ünü oluşturuyor ve bu, 1,5 milyon dönümlük bir araziye karşılık geliyor.

Bademler, hasattan sonra ömrünü tamamlayan yulaf ve soya gibi alternatiflerden farklı olarak belirli aralıklarla dikilen ve tüm yıl boyunca bakım gerektiren badem ağaçlarında yetiştiriliyor. Dolayısıyla badem yetiştirilen araziler ağaçlarla dolu olduğu için sezon dışında başka ürünlerin ekilmesi ya da toprağın nadasa bırakılması mümkün olamıyor. Badem ağaçları ortalama 25 yıl yaşıyor. Bu da, çiftçilerin su kıtlığı yaşandığı dönemlerde üretimi azaltmak gibi bir seçeneklerinin olmadığı anlamına geliyor.

3. Sera gazı emisyonları

Badem yetiştiriciliğinin en önemli faydalarından biri, badem ağaçlarının havadaki karbondioksiti emiyor olduğu gerçeği. 1 su bardağı kadar badem sütü başına sadece 1/6 litre kadar sera gazı salınıyor ve bu oran, herhangi bir süt türüne (bitkisel ya da hayvansal) kıyasla en düşük emisyon oranı.

Ancak bu tahminlemeye dağıtım ve lojistik sürecindeki karbon ayak izi dahil değil. Dünyadaki bademlerin %80’i Kaliforniya’dan geldiği için, örneğin, İngiltere’de satılan ancak ABD bademlerinden yapılan bir badem sütünün 8000 kilometreden fazla yol kat etmesi gerekiyor. Badem sütüne olan talebin hızla yükseldiğini göz önünde bulundurursak, badem sütü çevreye verdiği zarar açısından üretimde olmasa bile tedarik sürecinde atmosfere oldukça fazla karbon salınmasına neden oluyor.

4. Pestisitler

Pestisitler, yani mahsüller için zararlı olan böcekleri öldüren zehirli tarım ilaçları, 1800’lü yıllardan beri şeftali dal kurdu olarak bilinen ve badem ağaçlarının en büyük düşmanlarından biri olarak kabul edilen parazitlerle mücadelede yaygın olarak kullanılıyor. Dünya genelinde yalnızca badem üretiminde 450’den fazla pestisit kullanıldığı biliniyor.

Tarım ürünlerinden maksimum verimi elde etmek amacıyla kullanılan bu sert ve zehirli kimyasallar topraktan sızarak yeraltı suyu rezervuarlarında ve su yollarında toplanıyor. Suda yaşayan canlı türlerini tehdit eden ve ekolojik dengeye zarar veren pestisitler ayrıca içme suyu kaynaklarına da karışarak insan sağlığına da zarar verebiliyor.

5. Hayvan sömürüsü

Pek çok kişinin inek sütü yerine badem sütü (ya da bitkisel bazlı diğer sütleri) tercih etmesinin en önemli sebeplerinden biri de hiç şüphesiz üretiminde hayvanlara doğrudan bir zarar verilmiyor oluşu. Ancak badem ağaçlarının mahsül vermesinde en büyük rolü çiçeklerin tozlaşmasını sağlayan arılar üstleniyor ve her yıl Ocak’tan Mart’a kadar devam eden üretim sürecinde tahmini olarak 1,6 milyon bal arısı badem ağaçlarını tozlaştırmak için kamyonlarla Kaliforniya’ya taşınıyor. Bu yolculuk, arıların doğal sirkadiyen ritimlerini bozarak kış uykularından erken uyanmalarına, strese girmelerine, hastalık ve virüslere karşı daha savunmasız hale gelmelerine neden oluyor. Tüm bunlara ek olarak arılar, pestisit kullanımının en yaygın olduğu dönemde tozlaşmaya zorlanıyor ve 2016 yılında yayınlanan raporlara göre ticari arı kolonisi kaybının tahmini %9’u pestisit maruziyetine bağlı.

İnek sütünün çevreye olan etkileri

İnek sütünün süpermarketlerde tek seçenek olduğu günler geride kaldı. Artık soya sütü, pirinç sütü, badem sütü, Hindistan cevizi sütü gibi bitkisel bazlı süt ve süt ürünleri alternatiflerine geçmişe kıyasla çok daha kolay erişebiliyoruz. Bitkisel bazlı sütlere olan talepteki artışa rağmen, inek sütü ABD’de 16.12 milyar dolar ve dünya çapında 718.9 milyar dolar (badem sütünün değerinin 138 katı) değerinde gelişen bir pazara sahip. Peki, inek sütü tüketmenin çevreye olan bilançosu ne boyutta?

1. Su tüketimi

1 adet badem için yaklaşık 12 litre su harcandığını ve 1 çay bardağı badem sütü üretmek için yaklaşık 5 adet bademe ihtiyaç olduğunu göz önünde bulundurursak, 1 çay bardağı süt için tam 60 litre suya ihtiyaç olduğunu söyleyebiliriz. Buna karşın, 1 çay bardağı inek sütü üretilmesi için gerekli olan miktarsa tam 192 litre!

Ortalama bir ineğin 1 günde 50 ila 200 litre arasında su içtiği düşünüldüğünde, süt hayvancılığı inanılmaz derecede fazla su kaynağının tüketildiği bir sektör. Aşırı yağış alan bazı bölgelerde bu ihtiyacın büyük çoğunluğu yağmur suyundan karşılanabilse de, çok büyük tesislerde şebeke suyundan ya da yer altı kaynaklarından karşılanıyor.

2. Arazi kullanımı

Ormansızlaşma, sığır yetiştiriciliğinin çevreye verdiği zararla ile ilgili en büyük tartışmaların başında geliyor. Dünyanın en büyük ve biyolojik çeşitliliği en fazla olan yağmur ormanlarındaki ormansızlaşmanın ana suçlusu genellikle sığır yetiştiriciliği olarak biliniyor. Bunun en önemli sebebi, özelikle ABD’de süt hayvanlarının beslenmesinin soyadan karşılanması ve soya bitkisinin yoğun olarak Amazon’da yetiştirilmesi.

Sığır çiftlikleri günümüzde, Amazon yağmur ormanlarındaki ormansızlaşmanın %70 ila %80’inden (soya ürünlerine ve meralara yer açmak için) ve 340 milyon ton karbondioksit emisyonundan sorumlu. Ormanların giderek daha fazla yok olması nedeniyle, Amazon Ormanları’nın atmosferdeki karbondioksit gazını emme oranı da bağlantılı olarak hızlı bir düşüş yaşıyor.

3. Sera gazı emisyonları

İnek sütünün en önemli çevresel eleştirisi, sera gazı hepimizin bildiği üzere sera gazı emisyonları. “Cowspiracy” belgeselini izleyenlerin, ineklerin sadece geğirmeleri ve gaz çıkarmalarıyla bile atmosfere önemli miktarda metan gazı bıraktıklarını artık çok iyi bildiğini düşünüyoruz. İneklerin metabolizma faaliyetlerinin bir ürünü olan metan gazı, karbondioksitten tam 80 kat daha güçlü bir sera gazı ve daha uzun süreli bir etkiye sahip. 2020 itibariyle gezegende yaklaşık bir milyar adet inek olduğu tahmin ediliyor. Oxford Üniversitesi’ndeki araştırmacılar, bir çay bardağı inek sütü başına metan emisyonun 0,6 kilogram olduğunu söylüyor. Bu, herhangi bir bitki bazlı sütün sera gazı emisyonunun tam üç katı.

4. Pestisitler

Organik üretim yapmayan sığır çiftlikleri, ineklerin tükettiği samanların, soyaların ve otların üretiminde sentetik gübreleri ve böcek ilaçlarını yoğun olarak kullanıyor. Ayrıca suni yem olarak bilinen hayvan besinlerinde çevreye ve insan sağlığına zarar verdiği bilinen çeşitli kimyasallar ve koruyucular kullanılıyor. Hayvan besinlerinin yanı sıra, çiftçiler enfeksiyonları önlemek için sütten kesme aşamasında buzağılara antibiyotik veriyorlar. Süt endüstrisi her ne kadar raflarda satılan sütlerin antibiyotik içermediğinin garantisini verse de, antibiyotiklerin yaygın kullanımı, ineklerin, inek sütüyle birlikte insanlara geçebilecek ‘antibiyotiğe dirençli bakteriler’ geliştirmelerine neden olabiliyor.

5. Hayvan Sömürüsü

İnek sütü tüketmeyi tercih etmeyen ve vegan alternatiflere yönelen tüketicilerin bu konudaki kararlarını en çok etkileyen şeylerden biri elbette hayvan sömürüsü. Sadece sütü için üretilen milyonlarca inek, oldukça kötü koşullarda ve sadece süt verimini artırma amacıyla son derece acımasız muamelelere maruz kalıyor.

İneğin süt verebilmesi için hamile kalması ve yeni doğum yapmış olması gerekiyor. Bu nedenle hayvanlar suni dölleme yoluyla sürekli olarak hamile bırakılıyor, erken doğum yapmaya zorlanıyor ve çok dar alanlarda hareket etmeden bakılıyor. Yetersiz beslenme, salgın hastalıklar, fiziksel bozukluklar ve daha pek çok çevresel faktör nedeniyle her yıl binlerce hayvan süt üretimi için telef ediliyor.

2005 yılında yapılan bir araştırma, süt ineklerinin yaşamları boyunca ortalama 729 gün süt ürettiğini, üretimleri bittiğindeyse 20 yıldan fazla yaşayabilmelerine rağmen, çoğunlukla itlaf edildiklerini gösteriyor.

Hangisi daha çevreci: Badem sütü mü inek sütü mü?

Tüm bu kriterleri değerlendirdiğimizde badem sütü, su ve pestisit kullanımı dışında, hemen hemen her parametrede inek sütünden daha ‘çevreci’ görünüyor. 1 su bardağı inek sütünün üretilmesi için 1 bardak badem sütünün üretilmesine kıyasla 3 kat daha fazla suya ihtiyaç duyulsa da, badem ağaçları su ihtiyaçlarının büyük bir kısmını sulama gerekmeksizin, insanların kullanamadığı yer altı sularından kendi kendine karşılayabiliyor.

Sera gazlarının küresel ısınmanın en önemli sebeplerinden biri olduğunu ve ineklerin karbondioksitten 80 kat daha fazla ısınma gücüne sahip metan gazı saldığını düşünürsek, sadece bitkisel bazlı süt tüketiminin değil, daha makro bir düzeyde vegan beslenmenin sera gazı azaltma potansiyelinin daha yüksek olduğunu söyleyebiliriz. Sonuç olarak, badem sütü tüketimi inek sütü tüketimine göre çevre için çok daha dost bir seçenek.

İlginizi çekebilir:

Süt kaç kalori?Hayvansal gıdalar, bitkisel beslenme ve sağlık

Kaynaklar: Tree Hugger, TUIK

Uplifers: Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!

Kıyafetlerinize özen gösteren teknoloji: Siemens iQ500 ile tanışın

Evde zamanımızın büyük bir kısmı, farkında olmasak da rutin işlere gidiyor. Pek çoğumuz için bu rutinde en çok vakit alan işlerden biri de şüphesiz ki çamaşır yıkamak ve kurutmak. Çamaşırlar için uygun programı seçmek, deterjanı ayarlamak, ıslak çamaşırların kurumasını beklemek ve ütü… Tüm bunlar bazen günün temposu içinde küçük ama rutinde bir yük haline dönüşebiliyor. Hayatı kolaylaştıracak birçok yenilik ise Siemens’ten geliyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makineleri ile rutininiz artık hiç olmadığı kadar kolay ve pratik. Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makinesinde çamaşırlarınızı sizden önce düşünen, her adımı sizin yerinize planlayan bir teknoloji var. Size ise bu teknolojinin keyfini çıkarmak kalıyor. 



intelligentDry: “Ben ne yapacağımı bilirim” diyen çamaşır ve kurutma ikilisi 

Pamuk tişörtler, hassas bluzlar, okuldan gelen kalın eşofmanlar… Normalde hepsi için ayrı ayrı düşünüp doğru programı aramanız gerekir. Ama artık değil. Gün içinde onlarca şeyle uğraşırken bir de çamaşırın “fazla mı kurudu, az mı kurudu, ya buruşursa?” stresi yaşamıyorsunuz. Çünkü makineler zaten kendi arasında konuşup sizin yerinize karar veriyor.  

Çamaşır ve kurutma makineniz sadece yan yana duran iki cihaz değil; birbirini anlayan, sizin yerinize düşünen bir ikili. Siemens iQ500’ün intelligentDry teknolojisi sayesinde “Acaba doğru programı seçtim mi?” stresi tamamen bitiyor. Yıkama bittiği anda çamaşır makineniz tüm detayları (kumaş türü, yük miktarı, ıslaklık seviyesi, hatta ısı toleransını) tek tek kurutma makinesine iletiyor. Kurutma makinesi de tüm bu bilgileri alıp kıyafetlerin için en doğru programı otomatik olarak seçiyor ve başlatıyor. 



Evinizde görünmez bir iş ortağı varmış gibi… Sessiz, hızlı ve tamamen sizin konforunuz için çalışan. Tek yapmanız gereken çamaşırları makineye atmak; gerisini teknolojinin kendisine bırakmak ve keyfini çıkarmak. 

Mini Yük Özelliği: “Şunu bir hızlı aradan çıkarayım” dediğiniz anlar için 

Spor sonrası sepette sırasını bekleyen bir tişört, “yarın tekrar giyeceğim” diye bir kenara ayırdığınız gömlek ya da akşam dışarı çıkmadan önce anında yıkanması gereken bir bluz. Makineyi tam dolduracak kadar birikmesini beklemek istemezsiniz; ama tek parça kıyafet için makinenizi çalıştırmak istemezsiniz. Siemens iQ500 çamaşır makinesinin mini yük özelliği tam da bu anlar için tasarlandı. Yarım kiloya kadar olan birkaç parça çamaşırı, kısa sürede ve düşük enerji tüketimiyle yıkayabilirsiniz. 



Günlük hayatın koşturmacasında en güzeli de şu: Siemens Home Connect uygulaması üzerinden bir dokunuşla mini yük programını açıyor, çamaşırlarınızı dakikalar içinde temiz ve mis gibi alıyorsunuz. Pratik, hızlı ve o küçük yükleri büyük bir mesele olmaktan çıkaracak kadar akıllı. Siz temponuza devam edin; o, çamaşırlarınız için detayları halletsin.  

20’den fazla yıkama ve 15’den fazla kurutma programı ile gardırobunuzdaki her kıyafete ayrı bir seçenek 

Her kumaş, her kullanım, her kıyafetin ayrı bir dili vardır. Siemens çamaşır ve kurutma makinesi işte bu yüzden onlarca akıllı programla kıyafetlerinizin ömrünü uzatıyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma Makineniz, tüm ihtiyaçları bilir ve sizin için en uygun seçeneği sunar. Siemens Home Connect uygulaması sayesinde tüm programlara tek dokunuşla erişebilir, hatta yeni çıkan programları indirerek makinenizi kişiselleştirebilirsiniz. Böylece makineniz yıllar geçse bile zamana ayak uydurmaya devam eder.  

Program Asistanı: “Sen söyle, ben ayarlarım” diyen yardımcı 

“Hangi program daha doğru? Çamaşır az mı çok mu? Bir kere giydim ama uzun programa atsam mı?” diye düşünmenize gerek kalmadan Program Asistanı tüm bunları size en doğru programında çalıştırır. Kumaş türünü, çamaşırın ağırlığını, kirlilik seviyesini analiz eder ve size en uygun yıkama-kurutma programını önerir. Bu sayede yalnızca doğru programı bulmakla kalmaz; suyu, enerjiyi ve zamanı en verimli şekilde kullanır. Siz de makinelerin işini yapmasına izin verip, geri kalan zamanınızı kendinize ya da sevdiklerinize ayırabilirsiniz. 

SmartFinish: Ütüye ayırdığınız süre artık size kaldı 

Kim ister çamaşırların başında ütüyle saatlerini harcamayı? SmartFinish teknolojisi buharın gücünü kullanarak kırışıklıkları daha makineden çıkmadan %50’ye kadar azaltıyor. Sonuç? Daha az ütü, daha çok kendinize ayırdığınız zaman. Teknolojinin keyfini çıkarmak için Siemens Home Connect uygulamasıyla SmartFinish’i açmanız yeterli. Ütü masası açmadan, güç harcamadan, zaman kaybetmeden kıyafetleriniz giyime hazır hale gelir. Bir toplantı öncesi, spontane bir plan öncesi ya da sadece rahatlık istediğiniz bir anda SmartFinish teknolojisi sizin için çalışır.  

Program İndirme: Makineniz hep güncel, hep “yenilikte” 

Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makinesi, güncel yeni programları kolayca indirip tek dokunuşla kullanabilirsiniz. İhtiyaç değiştikçe çamaşır makineniz de sizinle birlikte kendini güncelliyor. Siemens’in en sevilen yanlarından biri, cihazların statik kalmaması. Yani bugün aldığınız çamaşır makinesi birkaç yıl sonra bile yeni özellikler kazanabiliyor. 



Siemens Home Connect üzerinden cihaza özel yeni yıkama ve kurutma programları indirebiliyorsunuz. Mevsimsel ihtiyaçlar, moda olan yeni kumaş türleri, spor kıyafetlerin gelişmesi… Ne değişirse değişsin, makineniz hep güncel kalıyor. 

Tıpkı telefonunuza uygulama güncellemesi indirir gibi çamaşır ve kurutma makineniz de güncellemelerle değişen yaşam tarzınıza ayak uyduruyor. 

Akıllı deterjan yönetimi: i-Dos ile her yıkamada doğru ölçü 

Makineyi tamamen doldurunca veya tek parça kıyafeti makineye attığınızda ne kadar deterjan koyacağınızı bilemiyor olabilirsiniz. İşte tam bu noktada i-Dos Deterjan Tarama teknolojisi devreye giriyor. Siemens Home Connect üzerinden şişelerin barkodunu okutup su sertliği ve deterjan yoğunluğunu makineye iletiyor, i-Dos ise her yıkamada doğru miktarı otomatik olarak ayarlıyor. Üstelik Siemens Home Connect uygulaması, deterjan seviyesini takip ederek deterjanınız tükenmeden önce size haber veriyor. Tek yapmanız gereken uygulamayı telefonunuza yüklemek ve çamaşır makinenizi uygulamaya bağlamak. 

stainRemoval teknolojisi: Zorlu lekelerle inatlaşmayı unutun 

Çay, yağ, makyaj, çikolata lekeleri… Gün içinde fark etmeden üzerinize bulaşan lekeler artık kâbus olmaktan çıkıyor. Siemens iQ500 çamaşır makinesi ile stainRemoval teknolojisi devreye giriyor. Tek bir dokunuşla çay, yağ, kozmetik veya günlük hayatta karşılaştığınız diğer zor lekeler için özel programları aktif edebilirsiniz. 

Siemens Home Connect uygulaması sayesinde daha fazla leke türünü ve bunlar için geliştirilmiş özel programları keşfetmek de mümkün. Yani sadece “lekeyi çıkar” demekle kalmıyor, sizin için en doğru yıkama programını da otomatik olarak öneriyor. Böylece hem lekelerle uğraşmak zorunda kalmıyor hem de giysilerinizin ömrünü koruyorsunuz. 

Artık çocuğunuza yemek yedirirken dökülen yemek lekeleri, kahve kazaları ya da mutfakta sıçrayan yağ lekeleri sizi endişelendirmiyor. stainRemoval, günlük hayatın getirdiği küçük sürprizlere karşı en güvenilir yardımcınız oluyor. 

Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makineleri, artık sadece kıyafetlerinizi temizleyen makineler değil; size zaman, konfor ve güven veren akıllı iş ortaklarınızdır. Ütüye harcadığınız vakti kendinize ayırın, lekelerle uğraşmayı unutun ve teknolojinin yaşam alanınıza uyumunun keyfini yaşayın.

*Bu yazı Siemens’in katkılarıyla hazırlanmıştır. 





İlgili Makale