X

Aşkın ve tutkunun evrensel tarihi: Tarih dönemlerine göre aşk, evlilik ve tutkunun evrimi

Tartışmaktan ve üzerinde fikir üretmekten asla sıkılmayacağımız konuların başında aşk, tutku ve evlilik geliyor. Hepimizin hayatımızın farklı dönemlerinde, farklı durumlarında bu konularla alakalı kendince inanışları ve teorileri var. Arkadaşlar arasında enerjisi düşen ortamı hareketlendirmek için aşktan ve evlilikten konu açın ve geriye yaslanıp asla duraksamayan muhabbeti dinleyin. Ben de sizlerin ilgi ile okumanız için insanlık tarihinin başından günümüze kadar aşkın evrensel gelişimini derledim sevgili Uplifers okuyucuları. Ancak düşünce ve duygularımızda bu kadar yer kaplayan bir olgunun geride çok az somut yazılı kanıt bırakmasına çok şaşırdım.

Aşk konusunda detaylıca araştırmalar yapan ünlü bir filozofun dediği gibi “Önemli tarih kayıtlarında aşk, görmezden gelinir. Savaşlardaki başarılar aşka tercih edilir. Noter belgeleri ve nüfus cetvelleri, aşkı aşk olmaktan çıkarıp değersiz kayıtlara dönüştürür. Geriye sanat ve edebiyat kalır; özel mektuplar, günlükler, şiirler, resimler, tablolar ve heykeller..” Araştırıp öğrenirken içinde yaşadığım dönemde olduğum için şanslı hissettim. Siz de okudukça göreceksiniz “aşk” hep romantik ve kutlanan bir olgu olmamış.

Tarih Öncesi ( PreHistorik ) Dönem

İnsan ırkının başlangıcından MÖ 10.000 yılına kadar süren bu dönemde aşkın ve tutkunun izlerini aramak arkeologlar ve sosyologlar için hiç kolay olmadı. Tarih öncesi dönemde avcı-toplayıcı insanları günlük kullandıkları eşyalarda ve mağara duvarlarında “aşk” ve “tutku” kavramlarına dair pek fazla kanıt bırakmadı.

Bu dönem insanlarının aşk hayatlarına somut olarak dair bildiklerimizi şu şekilde sıralayabilirim. Tarih öncesi dönem insanı “egzogamik” ti; yani akraba evliliklerinin genetik sakıncalarını çözmüş ve o nedenle kendi soyu dışındakilerle üremeyi tercih eder durumdaydı. Aynı zamanda büyük oranda tek eşlilikten yanaydılar; bu durumun nedeni çok eş için avlanma, barınak bulma ve sayıca çok çocukla baş etmenin zorluklarından kaçınmalarıydı. Bu dönem insanında nadir de olsa erkek eş öldüğünde kadını da öldürüp eşleri birlikte gömme ritüeli vardı.

Tarih öncesi dönemi sanat dallarından olan mağara duvarı çizimleri ve heykellerde “aşk” ve tutkuyu göremesek de bu dönem insanının bu konulara bakış açısı hakkında fikir yürütebiliyoruz. Bu dönem heykellerindeki kadınların aşırı abartılı büyük ve yuvarlak hatları kadınların sadece doğurganlıkları ile öne çıktığını gösteriyor. Erkekler de mağara çizimlerinde avcı ve fiziksel olarak güçlü kimlikleri ile ortaya çıkıyor.

Bilimsel açıdan tarih öncesi dönemde “aşk” kanıtlanamamış olsa da ben o insanların birbirinin gözlerinin içine bakıp ilk oluşan basit dillerinde aşkı, tutkuyu, sevgiyi, kıskançlığı konuşup anlaştıklarını hayal etmeyi tercih ediyorum.

İlk Çağ ( Antik Çağ ) Dönemi

İlk çağ dönemi MÖ 500 yılına kadar sürdü. Dünyamızın farklı bölgelerinde başta Sümer, Akad, Babil, Mısır, İlk Yahudi Toplulukları, Pers, Hellen ve en iz bırakanlarından Roma İmparatorluğu olmak üzere bir çok uygarlık hüküm sürdü. Uygarlıkların gelişimi, yazı, devlet ve kanunlar ile “resmi evlilik” kavramı da sahneye çıktı.

İlk çağ döneminde aşk, evlilik ve cinsellik konularına dair günümüze kalan en fazla kaynak Roma İmparatorluğu kalıntılarına dayanıyor. Bu kalıntılardan öğrendiklerimiz ise aslında hayatta hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını kanıtlar nitelikte. Şehir meydanlarını, çeşmelerini, binalarını çıplak ve estetik kadın-erkek heykelleri ile dolduran Romalılar iş aşka gelince tam bir “püriten” kesiliyorlardı.

Evlilik bir vatandaşlık göreviydi ve eşlerin birbirleri ile iyi geçinmesi ( iyi geçinmenin latincesi “sin querella” tam çeviride “tartışma olmadan” diye günümüze uyarlanıyor ) kanunen zorunluluktu. Evliliğin tek ve en önemli amacı devlete meşru ve birinci kalitede bireyler yetiştirmekti.

Ancak kadınların evlilik dışı ilişki yaşaması imkansızken, erkeklerin diğer kadın ve erkeklerle ilişki yaşamaları olağan karşılanırdı. Bu resmi olmayan ilişkilerden olan çocuklar “ikinci sınıf” vatandaşlardı ve devlet tarafından sevilmezlerdi. Eski Roma döneminde evli bir erkek, kölesi olan tüm kız ve erkeklerle yasal olarak birlikte olabilirdi. Erkeklerin, Roma döneminde hayat tarzlarını oluşturmada yaşadığı ikilemi sosyologlar şöyle açıklıyor; “Kölelerden kurduğum haremimle mi kalsam? Yoksa aklı başında bir adam gibi evlensem, devlete çakı gibi vatandaşlar kazandırsam?”

İlk çağ Roma döneminde seks ise Fellini filmlerinden ve çılgın İmparator Caligula efsanelerinden bildiğimiz gibi çılgın ve sınırsız değildi. Evlilikteki püriten anlayış bu alanda da hakimdi. Evli Romalılar eşleri ile sadece geceleri ve lambalar kapalıyken cinsel ilişki yaşarlardı. Namuslu insanların gündüz vakti cinsel ilişki yaşamamaları gerekirdi. Roma inanışına göre bu Güneş’i kirletirdi. Ayrıca kayıtlara göre erkekler arası eşcinsellik normaldi; ancak kadınlar arasında eşcinsellik kabul edilemeyecek bir suçtu.

Peki ya aşk? 

Edebiyat kalıntılarına göre Romalılar aşık oluyordu. Aşk konusunda şiirler, yazılar, heykeller, resimler yapıyorlardı. Ancak evlilik gibi soylu bir kurumda duygulara ve aşka yer olduğuna inanmıyorlardı. Aşkı genel kanıda “büyük tehlike” olarak görüp “şairlere özgü” diye etiketlemişlerdi.

Ortaçağ Dönemi

1453 yılında İstanbul’un fethine kadar süren Ortaçağ döneminde dünyanın farklı bölgelerindeki en önemli olaylar şöyleydi; Feodal Avrupa devletleri, savaşlar, Bizans İmparatorluğu, İslam’ın yükselişi, Haçlı seferleri, Çin İmparatorluğu ve Moğollar. Ortaçağ döneminde aşka dair bildiklerimiz tamamen edebiyat ve sanattan alınmadır. Ortaçağ ile bugünkü “aşk” anlayışı arasındaki en büyük fark; o zamanlar aşk kavramının vahşi, tutkulu ve ayıp olarak algılanmasıydı. Aşka “amor” deniyor ve kötü gözle bakılıyordu. Aşk yerine “şefkat” ( caritas ) tercih ediliyordu. Şefkat ise aşkın iyi ve daha sevgi dolu ve sakin bir türüydü.

Sanatta nüfusun %90’ını oluşturan köylü sınıfının aşk hayatı maalesef kendisine yer bulamamış. Soylu sınıfta ise aşk ve tutku gibi duygular evlilikten ayrı düşünülürdü. Evlilik, iki tarafın zenginlikleri ve konumları dikkate alınarak belirli stratejiler çerçevesinde planlanırdı.

İlk defa 12. yüzyıldan itibaren evlilik devletten çıkarılıp kilisenin dinsel töreni ve yetkisi haline gelmeye başladı. Ancak bugün modern anlamda anladığımız kilise evlilik seremonisinin oluşması 14. yüzyıla kadar sürdü. Evliliğin dinsel boyut kazanması ilk defa “iki tarafın da rızası” olması gereksinimini doğurdu. Teoride kadının rızası önemli olmakla birlikte pratikte ailedeki erkekler kadın adına karar veriyorlardı. Ayrıca evliliğin dini boyut kazanması ile birlikte boşanma ihtimali de tamamen ortadan kalktı.

Ortaçağda arzulara ve cinselliğe kötü gözle bakılıyordu. Dinlerin toplumsal hayatta önem kazanması ile birlikte bekaret kavramı da önem kazandı. Meryem, çocuk sahibi olmasına karşın bakire kalması ile bir idoldü. Genelde cinsellik konusunda kadınlardan beklenti “anne” kimlikleri ile yetinmeleriydi. Cinsellik, çocuk sahibi olmak için yapılması gereken utanç verici ve can sıkıcı bir eylemdi.

Kadınlara yönelik bu bakış açısı bana bir yerlerden tanıdık geliyor demeden edemeyeceğim sevgili Uplifers okuyucuları. 🙂

Yeniçağ Dönemi

Fransız İhtilali’ne kadar süren bu dönemin en önemli olayları; keşif yolculukları, Amerika’nın yeniden keşfi, Çin’de Ming Hanedanlığı ve Avrupa’da reform ve bilimin hızlı ilerlemesiydi.
Bu dönemde soylu sınıfta evlilik ve aşk ciddi ve stratejik bir iş olarak görülmeye devam etti. Ancak alt sınıflardan, köylülerden beklenmedik bir atak geldi. Artık alt sınıflar aşka ve çiftler arasında fiziksel çekime önem vermeye başlamışlardı.

Köylüler aşk ve evlilik hayatında devrim yaparak aşk evliliklerini başlattılar. Henüz sınıflar arası evlilikler olmasa da alt sınıflardaki evliliklerde “aşk” ve “tutku” aranır hale geldi. Burjuvanın bu durumu anlaması ve adapte olması bir sonraki çağa denk gelecekti.

Yeniçağ döneminde başta Katolik Kilisesi olmak üzere tüm dini otoriteler cinselliğe ve hazza evlilik dahilinde veya dışında olsun çok kötü bakıyorlardı. Rönesans’ın gerçekleşmesine karşın, dinlerin cinsel hayata bakışı hiç esnememişti. Evlilik öncesi cinsel ilişki, evlilerin çıplak uyuması ve ilişkiden keyif almaları yasaktı. Ancak alt sınıf aşk evliliği fikrinin mucidi olduğu gibi evlilik öncesi masum flörtler ufak yaramazlıkların da önünü açacaktı.

Bu dönemde; öncekilerden farklı olarak eşcinsellik resmi olarak suç sınıfına girdi. Ortaçağda devlet, eşcinselliği kilisenin takdirine bırakmışken ilk defa İngiltere’de suç ilan edildi. Eşcinsellikle ilgili yerleşen bu kötü algıların değişmesi oldukça uzun zaman alacaktı.

Yakınçağ Dönemi

Fransız Devrimi ve Sanayi Devriminden günümüze kadar süren bu dönemin en akılda kalıcı toplumsal olayları imparatorlukların milli devletlere parçalanması, Dünya savaşları, sömürge yarışları ve Amerika’nın bağımsızlığı oldu. Dünyamız böyle hızlı değişimlerden geçerken aşk ve tutku algıları da baş döndürücü bir hızla değişti.

Toplumlar zenginleşip kentleştikçe burjuva sınıfı da onları çok sıkan din temelli ahlak anlayışından rahatsızlığını dile getirmeye başladı. Özellikle 1800’lerin ikinci yarısında evlilik için aşk, aşk için de tutku şart koşulur hale geldi. Zamanın başından beri bastırılan flört ve cinsellik altın yıllarını yaşamaya başladı.

Özellikle ekonomik olarak kadınların özgürleştiği coğrafyalarda kadınlar zamanla “hayır” deme gücünü elde ettiler. Püriten ve Viktoryen ahlaka karşı gelip anlaşmalı evlilikleri ve el alem ne der korkusunu bir kenara attılar. Aşk artık eski çağlardaki gibi korkulan bir tabu değil, insanların yaşamak istediği merak ettiği bir kavram olmuştu.

1900’lerin başında özgürlük rüzgarları “aşk” konusunda eserken 1960’lar itibari ile yönünü cinselliğe çevirdi. Pek çok sosyolog 1960’larda cinsellik ve aşkın resmen birbirinden ayrıldığı konusunda hem fikir. Burada kültür, coğrafya ve din farkını hatırlatmak isterim. Ama genel anlamda 2000’lere geldiğimizde yıllarca baskı altında tutulan cinselliğin otorite haline gelip aşkı ezip geçtiğini görebiliyoruz.

Peki 2010’larda ideal aşk formülü ne dersek? “Haz veren kalıcı bir aşk” diye cevaplıyor sosyologlar.

Yazarın diğer yazıları için tıklayınız.

Zeynep Cansoylu Samancıoğlu: Gündüzleri çok uluslu bir firmada kozmetik kanalı müşteri yöneticisi. Geceleri saç & cilt bakımı, moda, trendler, gezme, yeme ve içme yazan araştırmacı blogger. Doğal ortamları olan alışverişte, sergide, balede, operada, müzikalde, vapurda, boğazda, müzede, gezmede, yemekte sıklıkla gözlemlenebilir. Hep güzel insanların ve şeylerin peşinde.

Hayatın küçük tatlı sürprizlerini L’Occitane Almond Shower Oil ile yakalayın

Hayat, beklenmeyen güzelliklerle dolu bir dans gibi; eğer görmeyi, fark etmeyi bilirsek hayatın şaşırtıcı güzellikteki tatlı anlarını sık sık yakalayabiliriz. Bazen uzun zamandır görmediğimiz bir arkadaşımızla yolda karşılaştığımız, bazense tatlı bir yağmurun ardından çıkan gökkuşağını gördüğümüz o ‘an’da gizli olabilir mutluluk. Bu, beklenmedik ama her zaman iyi hissetmemizi sağlayan hoş sürprizler, hayatın şaşırtıcı güzellikteki anlarından yalnızca birkaçı olsa da tüm gün yüzümüzü güldürmeye yetebilir.



Yakalamak için istekli olursak hayatın monoton akışına biraz olsun ara vermemizi sağlayan ve yaşamın ne kadar büyüleyici olduğunu hatırlatan pek çok tatlı sürpriz bulabiliriz. Tıpkı L’Occitane Almond Shower Oil’in su ile buluştuğunda yağ kıvamından köpüğe dönüşen sürprizli formu gibi.

Sürprizlerle dolu keyif veren bir deneyim

Mutluluk veren, keyif dolu ve sürprizli anlar dediğimizde şüphesiz ki kendimize ayırdığımız zamanların önemi ve yeri çok büyük. Çünkü, günlük hayatın koşturması içerisinde kendimizi şımartabildiğimiz, bedenimizin ve zihnimizin ihtiyaçlarını karşılayabildiğimiz bu özel anlar, monotonluğun içinden bize göz kırpan küçük sürprizler gibi. Özellikle de kişisel bakım ritüellerini taçlandıran L’Occitane Almond Shower Oil ile sürprizlerin hiç sonu yok. Bu özel duş bakım yağı, suyla buluştuğu anda değişen formu ile bize sıradan görünen anları bile özel kılan küçük sürprizler sunuyor.

Almond Shower Oil’in içeriğindeki badem yağı, su ile birleştiğinde anında yoğun keyif verici bir köpüğe dönüşüyor, bize de tatlı küçük sürprizlerle dolu dokunuşların cildimizde bıraktığı o yumuşacık etkinin keyfini sürmek kalıyor. Tabii, o tatlı ve küçük sürprizler Badem Duş Yağı’nın yalnızca köpüren özel formülünde saklı değil, kokusu da bambaşka bir heyecan.

Kokuların duyuları harekete geçiren büyülü dünyası

Bazen sizin de bir kokunun esintisiyle geçmişe doğru kısa bir yolculuğa çıktığınızı hissettiğiniz oluyor mu? Kabul edelim, hayatın içindeki tatlı sürprizli anlarda kokuların da etkisi oldukça büyük. Belki çocukluğunuzdan keyifli bir anı hatırlatan nostaljik bir koku, belki gençliğinizde kullandığınız eski bir parfümün rüzgarla karışmış hali, belki de taze biçilmiş çimlerin havada dağılan dansı… Kokular da sürprizli anların başrol oyuncusu olabiliyor.



Tıpkı, Almond Shower Oil’in tatlı bademin mis kokusunu cildimizde bırakması gibi. Üstelik vegan içeriği ile tüm cilt tiplerine de uygun olan bu bakım yağı, duyuları harekete geçiren büyülü bir dünyanın da kapısını aralıyor. Hayatın bitmeyen telaş ve karmaşasında her şeyden biraz da olsa uzaklaşıp, o büyülü dünyaları keşfetmek hepimizin ihtiyacı değil mi? Daha fark edilmeyi bekleyen onca tatlı sürpriz varken…

Şaşırtıcı üçlü etki

Köpüren özel formül, büyülü dünyalara açılan mis badem kokusu, tabii bir de şaşırtıcı üçlü etki. L’Occitane Almond Shower Oil ile hayatın sürprizlerle dolu anlarını yakalamak çok kolay. Özel vegan formülü, cildi hem temizliyor hem nemlendiriyor hem de onarıyor. Bu üç etkiyi bir arada bulabilmek de en tatlı sürprizlerden biri.

Badem Duş Yağı, özel köpük yapısı ile cildi temizliyor, içeriğindeki omega 6 ve 9 bakımından zengin tatlı badem yağı ve üzüm çekirdeği yağı ile ilk kullanımda nemlendirme etkisi sağlıyor ve cildi besleyerek ışıl ışıl bir görünüme kavuşturuyor.

Elbette, hayatta daha yakalanmayı bekleyen pek çok şaşırtıcı tatlı an var. Bazıları, bir anda karşımıza çıksa da bazen de bu anları biz yaratabiliriz. Bakım rutinlerimize L’Occitane Almond Shower Oil’i eklemek, tanımadığımız birine iltifat etmek ya da sevdiğimiz birine uzun zamandır istediği bir şeyi satın almak, hayatımızda o tatlı sürprizleri artırmaya ve yaşamın keyfini doyasıya çıkarmaya yardımcı olabilir.

Hiç vakit kaybetmeden birinden başlamak istiyorsanız hemen tıklayıp sürprizlerle dolu L’Occitane Almond Shower Oil dünyasını keşfedebilirsiniz.



Sıra dışı bir gelecek: Otomobil dünyasında bizi neler bekliyor?

Teknolojinin, yapay zekanın ve çevre bilincinin hızla geliştiği günümüzde otomotiv dünyası da bu gelişmelerden geri kalmıyor ve inovasyonlarla ve merakla dolu bir sektöre dönüşüyor. Son yıllarda elektrikli araçlar, otonom sürüş özellikleri, akıllı yol çözümleri gibi konularla pek çok gelişime imza atan otomobil dünyasında gelecekte bizi daha nelerin beklediği büyük bir merak konusu. Hepsi çok heyecan verici olsa da en çok merak edilen sorulardan ve benim de heyecanla beklediğim gelişmelerden biri; uçan arabaların hayatımıza girip girmeyeceği 🙂 Uçan arabalar yakın zamanda hayatımıza dahil olur mu bunu bilmiyorum ama otomotiv endüstrisinin geleceği hakkında kendi perspektifimden ele alacağım pek çok konu var. Gelin, benim de bir parçası olduğum bu sıra dışı gelecekte bizi neler bekliyor olabilir birlikte bakalım.



Elektrikli otomobillerin hızlı yükselişi

Geçtiğimiz yıllarda pek çok otomobil markası, yakın gelecekte elektrikli araç üretimine ağırlık vereceğini açıklamıştı, hatta dünya çapında tamamen elektrikli araç üretimine geçmeyi planladığını belirten markalar da var. Elektrikli araçların hayatımıza dahil olması çok yeni bir gelişme olmasa da yaygınlaşması ve popülerliğinin artması son zamanlarda daha bir artış gösterdi. Gelecekte de elektrikli araçların üretiminin ve kullanıcısının artması sektörünün en beklenen gelişmeleri arasında.

Bildiğiniz gibi ben de elektrikli otomobil tutkunlarından biriyim ve sık sık sizlerle Instagram hesabımdan %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E ile olan maceralarımı paylaşıyorum 🙂 Konumuza dönecek olursak; fosil yakıt tüketimini azaltmak ve karbon emisyonlarını düşürmek için ülkelerin elektrikli araç kullanımına yönelik teşviklerini artırması da beklenenler arasında. Ayrıca, batarya teknolojisinde yeni ilerlemeler, elektrikli araçların menzillerinin artırılması, şarj altyapılarının geliştirilmesi de yine yakın gelecekte bizimle olacağa benziyor.

Sürdürülebilir ve çevre dostu çözümler

Elektrikli araçların yükselişi, otomobil dünyasının geleceğinde beklenen tek çevreci haber değil. Doğa dostu yaklaşımlar ve sürdürülebilir çözümlerle dolu yenilikler de ufukta. Pek çok sektörün son yıllarda önemli bir gündem maddesi haline gelmiş olan çevre bilinci, otomotiv dünyası için de önemli bir konu. Geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilen iç dizayn ekipmanları, doğa dostu kumaşların kullanımı, üretim aşamasında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, daha az karbon salımı yapan motor teknolojileri ve daha nice gelişme, otomotiv dünyasının beklenenleri arasında.

Sektörde yeşil devrim adını verebileceğimiz daha pek çok gelişmenin damga vurması da olası. Araçların iç tasarımdan üretim süreçlerine kadar geniş bir yelpazede sürdürülebilir çözümler, otomobillerin gelecekteki dünyasını ve tabii ki dünyamızı taçlandıracak gibi. Bir çevreci olarak hızla yaygınlaşmasını görmek istediğim gelişmelerden birisi kesinlikle sürdürülebilir çözümler.

Otonom sürüş özelliklerinde ilerlemeler

Ve tabii ki otonom sürüş özelliklerinden bahsetmemek olmaz. Beni belki de en çok heyecanlandıran konulardan bir diğeri. Hani şu sürücüsüz giden otomobiller var ya, işte tam da onlardan bahsediyorum. Yakın bir gelecekte belki de araçların şoför koltukları hep boş kalacak. Olamaz mı? Bu, çok gerçekçi bir senaryo olmasa da şu an için benzer senaryolarla sık sık karşılaşacağız gibi. Çünkü pek çok dünya devi otomobil ve teknoloji firması, otonom araçlar alanında büyük yatırımlar yapıyor. Ancak, tam otonomiye ulaşmak için biraz daha geleceği beklemek gerekecek. Çünkü birtakım zorlukları aşabilmek için yeni teknolojilerin geliştirilmesi bekleniyor.

Özellikle büyük şehirlerdeki yoğun ve karışık trafik senaryoları, yasal düzenlemeler, kişisel hakların korunması, uygun yol ve altyapı çalışmalarının tamamlanması gibi pek çok faktör var. Yine de bu konudaki çalışmaların hız kazanması ve otonom sürüşün farklı seviyelerinin piyasaya sürülmüş olması, otonom sürüş teknolojilerinin potansiyelini gösteriyor. Gelecekte tam otonom seviyeye de erişilmesi mümkün.



Otonom özelliklerin yanı sıra farklı sürüş modları da ufukta. Hatta, ben şimdiden %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E  ile bu modları deneme fırsatına sahibim 🙂 Mustang Mach-E, sürüş deneyimini kişisel isteklere göre uyarlıyor; Aktive, Whisper ve Untamed modları sayesinde motor seslerini, ortam aydınlatmasını ve hatta aracın tepki verme hızını kişiselleştirmek mümkün. 

Akıllı şehirlerin kurulması

Otonom sürüş özellikleri, farklı sürüş modları, otomobil ve yapay zeka teknolojisindeki gelişmeler, yalnızca bireysel kullanımla sınırlı kalmayacak muhtemelen. Ve önemli bir toplumsal gündem haline de gelecek. Bu da akıllı şehirler gibi bir konseptin hayatımıza girmesi anlamını taşıyabilir. Şehirlerin, otomobillerin geleceği ile ne ilgisi var ki diye düşünmeye başlamadan hemen araya gireyim. Eğer başta otonom sürüş özellikleri olmak üzere otomobiller kendi başlarına -bir sürücünün aracı sürmesine ihtiyaç kalmaksızın- yolda gidebilecekse, bu şehirlerin de birtakım düzenlemelerden geçmesi anlamını taşıyor. Yollardaki alt yapı çalışmalarının bu doğrultuda düzenlenmesi, akıllı şarj istasyonlarının kurulması ve otonom araçların kendi kendini şarja takabilmesi için uygun çevresel yapılanmaların tamamlanması gibi pek çok gelişmeyi de beraberinde getirebilir. Belki de gelecekte şehirlere akıllı taksi durakları kurulacak ve birtakım mobil uygulamalar üzerinden bağlantıya geçilebilecek.

Sosyal dünya ile bağlantı sağlayan araç özelliklerinin geliştirilmesi

Bir düşünelim; otomobiliniz size en yakın kafeyi önerse ya da zevkinize uygun bir restoranda sizin için rezervasyon yaptırsa, nasıl olur? Ya da arkadaşlarınızla buluşma ayarlasa, arabaya bindiğinizde en sevdiğiniz dizinin kaldığınız bölümünü başlatsa? Siz keyifle buluşmalarınıza hazırlanırken veya dizinizi izleyip, müziğinizi dinlerken sizi istediğiniz yere götürse? Yani adeta bir eğlence merkezine dönüşse? Tüm bunlar, yakın gelecekte hayallerimizi süslemenin ötesine geçebilir. Bağlantılı araçlar, yani kendi internet erişimi olan ve verileri başka cihazlarla da paylaşabilen araçlar, otomobil dünyasının belki de gelecekte en çok parlayan yıldızı olabilir. Yalnızca yolculuk vadetmenin ötesinde bağlantılı araçlar, adeta kişisel mobil cihazlarımıza dönüşebilir.

Çoğu macerama tanıklık ettiğiniz Ford Mustang Mach-E de adeta benim eğlence merkezim. Araç içi iletişim ve eğlence sistemi olan Ford SYNC 4A ile konuşma, ses tanıma, kablosuz akıllı telefon entegrasyonu, sezgisel 15,5″ dokunmatik ekran ve çok daha fazlasını deneyimleyebiliyorum. Halihazırda gelişmiş teknolojinin keyfini sürebiliyor olsam da gelecekte bağlantılı araçlar bizi daha pek çok özelliği ile şaşırtacak diyebilirim.

Kısacası, otomobil dünyasının sıra dışı geleceğinde bizi bekleyen yepyeni heyecanlar var. Uçan arabalar yalnızca filmlerin unutulmaz bir parçası olarak mı hafızalarımızda kalır yoksa gerçekten de hayatımıza dahil olur mu bilinmez ama kesin olan bir şey varsa o da otomobil dünyasının hiç olmadığı kadar yenilik dolu olduğu. Kim bilir belki bir gün gökyüzünde bulutların arasında sıkışıp kaldığım bir trafikteyken size yazarım 🙂 Daha fazlası için yazılarımı ve Instagram hesabımı takip etmeyi unutmayın.

İlginizi çekebilir: Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?



Güne lezzetli bir başlangıç için kahvaltılık tarifler

Ne demiş şair; kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı. Sizce de öyle değil mi? Günün ilk öğününün, bize gün boyu yetecek kadar neşe ve enerji kaynağı olması gerekmiyor mu? İster sabahın çok erken saatlerinde ister öğlene yakın olsun, fark etmez; günün ilk öğünü her zaman çok önemli. Çünkü günün geri kalanını etkileyen, o günün ne kadar kaliteli bir gün olduğunu belirleyen en önemli faktörlerden biri; güne neler yiyerek başladığımız…



Ancak hepimiz biliyoruz ki, klasik kahvaltı tarifleri zamanla sıkıcı hale gelebiliyor. Yumurta, peynir, zeytin güzel bir başlangıç olsa da her gün aynı şeyleri yemek hayatlarımızda monotonluk yaratabiliyor. Dolayısıyla biraz daha yaratıcı alternatiflere ihtiyacımız var. Ama bir yandan da yoğun tempomuza ayak uydurabilmek için pratik ve besleyici olmalı. Tabii lezzetten de ödün vermek olmaz. İşte tam da bu noktada lezzeti ile, pratikliği ile, besleyiciliği ile kahvaltıların yıldızı müsli karşımıza çıkıyor. İşte müsli kullanarak hazırlayabileceğiniz lezzetli ve sağlıklı kahvaltılık tarifler:

Müslili Ekmek

Eğer kahvaltıda değişiklik yapmak ve lezzet ile besleyici değeri bir arada sunan bir alternatif arıyorsanız, müslili ekmek tam size göre. Klasik ekmek tariflerine göre çok daha zengin ve doyurucu bir seçenek sunan bu kahvaltılık tarifi, aynı zamanda çok daha lezzetli, çok daha eğlenceli. Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli’nin içeriğindeki kızılcık, kuru üzüm, elma ve marakuyalı özel karışım sayesinde enerjik bir sabaha doyurucu dilimlerle merhaba diyebilirsiniz.

Malzemeler:

Hamuru için:

  • 1 su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 2-3 tatlı kaşığı Dr. Oetker Aktif Maya
  • 0,5 çay bardağı süt
  • 4-4,5 su bardağı un
  • 0,5 çay bardağı toz şeker
  • 1 su bardağı ılık süt
  • 1 yumurta
  • 100 gram yumuşak margarin

Üzeri için:

  • 2-3 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 yemek kaşığı su

Hazırlanışı:

  • Mayayı bir kaseye alın ve üzerine yarım çay bardağı ılık sütü ilave edin. Kaşık ile birkaç kez karıştırıp 10-15 dakika bekletin.
  • Unu derin bir kaba eleyin ve üzerine beklettiğiniz mayayı ilave edin. Toz şeker, süt, yumurta ve margarini ilave edip iyice yoğurun. Üzerini kapatıp ılık ortamda 40-45 dakika bekletin.
  • Süre sonunda mayalanan hamura 1 su bardağı meyveli müsliyi ekleyin ve yoğurun. Hamuru yuvarlayıp pişirme kağıdı serilmiş fırın tepsisine alın. Üzerine su sürüp meyveli müsli serpin ve 20 dakika bekletin.
  • Fırını belirtilen dereceye ayarlayıp ısınması için önceden açın. (Alt-üst pişirme: 170 °C, Turbo pişirme: 160 °C)
  • Hamurun üzerini keskin bıçak ile 3-4 yerinden 1 cm derinliğinde kesin ve 25-30 dakika pişirin.
  • Fırından çıkarıp soğutun. Dilimleyerek servis yapın.

Çikolatalı Çıtır Smoothie Bowl

Kahvaltıda kendinizi şımartmak ve güne ‘bomba’ gibi başlamak istiyorsanız, tatlı bir kahvaltılık tarifi tam size göre olabilir. Çıtır tahıl ve çikolata parçacıkları içeren Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli ile çok pratik ve çok lezzetli bir kahvaltılık bowl hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • 2 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli
  • 1 adet olgun muz
  • ½ avokado
  • 1 yemek kaşığı kakao tozu
  • 1 su bardağı badem sütü

Hazırlanışı:

  • Olgun muzu, avokadoyu, kakao tozunu ve badem sütünü blender’a alın. Pürüzsüz bir kıvam alana kadar yüksek hızda karıştırın.
  • Elde ettiğiniz smoothie karışımını bir kaseye aktarın ve kahvaltılık bowl için tabanı hazırlayın.
  • Smoothie tabanın üzerine çıtır çıtır Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli’yi ekleyin. Ve harika kahvaltı kaseniz hazır.

Portakallı Muzlu Müslili İçecek

Kahvaltılarınızı bir sonraki seviyeye taşımaya hazırsanız, Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli ile tanışın. Bu benzersiz müsli, sadece lezzetiyle değil, aynı zamanda sağlık açısından sunduğu faydalarla da kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olmaya aday. Hem lif hem de Vitamin B1, demir ve magnezyum gibi önemli besin öğeleri açısından zengin olan bu müsli ile harika bir kahvaltılık içecek hazırlayabilir, güne başlarken ihtiyacınız olan enerjiyi ve besinleri alabilirsiniz:



Malzemeler:

  • 50 g Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli
  • 1 poşet Dr. Oetker Şekerli Vanilin
  • 2 adet muz
  • 2-3 dilim ayıklanmış ve zarları çıkarılmış portakal dilimleri
  • 2 su bardağı buzdolabında soğutulmuş süt
  • 2 yemek kaşığı bal

Hazırlanışı:

  • Muzları soyup iri parçalara kesin ve mutfak robotuna alın.
  • Üzerine portakal dilimleri, süt, bal ve şekerli vanilini ilave edip meyveler ezilinceye kadar karıştırın.
  • Hazırladığınız içeceği bardaklara alın. Üzerlerine çıtır müsliyi ekleyip kaşık ile karıştırın.
  • Buzdolabında 30 dakika bekletip servis yapın.

Meyveli Mini Kahvaltılık Muffin

Güne başlarken modunuzu yükseltecek, enerjinizi yerine getirecek ve ihtiyacınız olan besin öğelerini almanızı sağlayacak ve tüm bunları yaparken de eğlenceli bir hale çevirecek muffinlere kim hayır diyebilir ki… Siz de demezseniz, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ile harika bir kahvaltılık hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • ½ su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 paket Dr. Oetker Hamur Kabartma Tozu
  • 1 su bardağı tam buğday unu
  • 2 yemek kaşığı bal
  • ½ su bardağı süt
  • 1 yemek kaşığı tereyağı
  • 1 adet yumurta
  • 1 adet mini muffin tepsisi

Hazırlanışı:

  • Fırını 180 derecede önceden ısıtın ve mini muffin tepsisini yağlayın.
  • Bir kasede tam buğday unu, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ve kabartma tozunu karıştırın.
  • Başka bir kapta süt, eritilmiş tereyağı ve yumurtayı çırpın. Islak malzemeleri kuru malzemelerin üzerine dökün ve karıştırın.
  • Hazırladığınız kek harcını mini muffin kalıplarına eşit miktarda bölün. Her bir kalıbı üçte iki oranında doldurmanız yeterli olacaktır, böylece kabardığı zaman da yeteri kadar alan kalacaktır.
  • Yaklaşık 20 dakika kadar pişirdikten sonra fırından çıkarın, birkaç dakika beklettikten sonra servis edebilirsiniz.

Bonus: Çabasız ve lezzetli kahvaltılar

Eğer daha hızlı bir şekilde lezzetli, pratik ve doyurucu kahvaltılık tarifler hazırlamak istiyorsanız, fazla çaba harcamadan da eğlenceli kahvaltılar yapabilirsiniz. Müslinizi ister sütle ister yoğurtla karıştırın; üzerine meyve, bal, biraz da kuruyemiş ekleyin ve voila! Enfes kahvaltınız hazır… Ama bir dakika; zaten eklenmişi var 🙂 Dr. Oetker Vitalis’in lezzetli, doyurucu ve sağlıklı dünyası ile klasik kahvaltılar yerine daha enerjik tariflerle güne başlayabilirsiniz.

Sağlıklı ve dengeli beslenmeyi, ‘sıkıcı’ kalıplardan çıkarmak ve her güne büyük bir neşe ile başlamak istiyorsanız Dr. Oetker Vitalis, kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olacak. Üstelik sadece kahvaltılarınızın da değil; ara öğünlerinizde de lezzetli atıştırmalıklar olarak tüketebilirsiniz. Bu çıtır lezzetler, gününüzün her saatine enerji ve neşe katacak!

Siz de Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’in Multi Meyveli Çıtır Müsli, Bal Bademli Çıtır Müsli ve Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli çeşitlerinden dilediğinizi seçebilir, güne en sevdiğiniz lezzetle harika bir başlangıç yapabilirsiniz.

*Bu yazı Dr. Oetker katkılarıyla hazırlanmıştır.



İlgili Makale