X

Anormal duruma normal tepki göstermek: Öfke ve kederin dili travma

Daha önce yazmış olduğum şu yazımda travmaların doğal kaynaklı veya bizzat insan eliyle yapılanlar olmak üzere ikiye ayrıldığından bahsetmiştim. Deprem travması her ne kadar doğal kaynaklı bir travma gibi görünse de, işin iç yüzü hiç de öyle değil. Bir deprem kuşağında olduğumuz gerçeğine rağmen denetimsizce ve sorumsuzca yapılan binalar, bu binaların yapılmasına göz yuman yöneticiler, fırsatçı yağmacılar, durumdan faydalanarak kendi reklamını yapmaya çalışanlar, afetzede görüntülerini suistimal edenler, nereye gittiği belli olmayan vergiler, depremden sağ çıkan canların durumunu “mucize” gibi doğa üstü güçlere bağlamalar derken, son günlerde insanlarda gördüğüm tek şey öfke. Ve bu öfke, kontrolümüz dışında olan bir doğa olayına karşı verdiğimiz varoluşsal bir öfke de değil. Aksine nesnesi gayet belli olan, haklı ve yerinde bir öfke.

Deprem ülkemizde doğal bir travma değildir, bizzat insan eliyle yapılan bir travmadır.

Normalde doğal afetlerin yol açtığı travmaların doğa güçlerine veya kadere bağlanması sebebi ile daha kolay atlatılması beklenir. Çünkü ortada kontrol edebileceğimizden daha büyük bir gücün, bir niyet gözetmeksizin doğal aktivitesi sonucu oluşmuş bir yıkım vardır. Böyle karşılanan travmalarda insanların topluma ve devlete güveni tamamen yok olmaz. Ancak insan kaynaklı travmalarda olayın rengi değişir. Burada yıkılan şey sadece binalar olmaz, güven duygusu temelden sarsılır.

Denetlenmemiş, çimentosu ve demirinden çalınmış binaların sorumlusu ve suçlusu hem inşaatı yapanlar hem de bunu denetlemeyen yöneticilerdir. Yardımlarda olan gecikmeler, dağıtımdaki taraf tutmalar, çifte standartlar, yapılan suistimaller travma kurbanlarının yaşadığı travma stresinin şiddetini ve süresini artırır. Bu kişilerin kurumlara ve devlete olan güveni tamamen yok olur. Tüm bunların yanında, deprem gibi bir afet sonrası çıkan kargaşada soygun, yağma, saldırı, tecavüz gibi insan kaynaklı suçlar da artar. 1999 Gölcük depremi sonrası başka şehirlerden kamyonlarla enkaz ve ölü talancısının geldiğini, sırf enkazların değil, korkudan terk edilmiş evlerin de talan edildiğini, depremzedelere karaborsa mal satıldığını gördük. Bu gibi kötü niyetli, sorumsuz, ihmalkar, fırsatçı, düzen bozucu olaylar depremi doğal bir travma olmaktan çıkarır. Dolayısıyla yüzde yüz doğal kaynaklı bir travma yoktur. Bu yüzden devletin başlıca görevi güvenlik duygusunu sağlamaktır.

Bu noktada dikkat edilmesi gereken çok önemli bir husus daha var. Bu süreçte devlet büyüklerinin söylemlerine çok dikkat etmesi gerekir. Öncelikle şu bilinmelidir ki travmatik bir olaya maruz kalan toplumların zihni adeta kutuplaşır. Travmanın bir sonucu olarak insanlar kutuplu düşünmeye başlar, dışarıda ya dost vardır ya da düşman, arası yoktur. Bu nedenle özellikle ülke yöneticilerinin toplumu kutuplaştıran söylemlerden kaçınmaları gerekir. Daha önce 1999 depreminde de yapıldığı gibi, depremin sebebini meydana geldiği bölgedeki insanların ahlakına bağlamak, tamamen insan ihmaline dayanan yıkımlardan sağ çıkanların durumunu “mucize” gibi ifadelerle romantikleştirmek ve daha da acısı bu söylemlerin bizzat devlet büyüklerinin ağzından çıkması sarsılmış olan güven duygusunun daha da zedelenmesine, kutuplaşmanın, öfkenin ve kederin derinleşmesine sebep olmaktan başka bir işe yaramaz.

Travma anksiyete-kaygı grubu bozuklukları içinde yer alsa da, temelde öfke ve keder bozukluğudur.

Özellikle travmada fiziksel zarar gören, sonrasında haksızlığa uğrayan, inançları ve değerleri yerle bir edilen kurbanlarda yoğun öfke gözlenir. Bu travma onların başına geldiği ve sorumlulara hiç bir şey olmadığı için, fiziksel ve duygusal olarak yara aldıkları, travma öncesindeki masumiyet, yaşamda iyilik olduğuna dair inanç ve güvenlik duygularını kaybettikleri için öfkelidirler. Depremden hemen sonra aşırı korku ve kafa karışıklığı yaşamak, yakınlarınızı yitirdiyseniz ani ve şiddetli tepki göstermek veya donakalmak, inkar, öfke ve isyan içinde başkalarını suçlamak gibi belirtiler oldukça normaldir.

Depremin üstünden bir-iki hafta geçmesine rağmen hissizlik, aşırı korku, çaresizlik hissetme, olayı tekrar tekrar yaşama veya olayın tamamını ya da bazı kısımlarını hatırlayamama, insanlardan uzaklaşma ve konu hakkında konuşmak istememe, uykusuzluk, sinirlilik, çabuk öfkelenme, aşırı irkilme, çarpıntı, titreme ve nefes almakta zorluk gibi tepkiler gözlenebilir. Tüm bunlarla birlikte, geleceğinizin kalmadığı duygusuna kapılmak, yakınlarınızın ölümüyle ilgili olarak kendinizi suçlamak, yaşadıklarınız karşısında kendinizi çaresiz ve hiçbir şey yapamayacak durumda hissetmek de doğal tepkilerdir. Deprem gibi travmatik bir olay yaşadıktan sonra bu belirtilerin görülmesi anormal bir duruma gösterilen normal tepkilerdir. Ancak bu yakınmalar bir kaç hafta içinde azalmıyorsa bir ruh sağlığı uzmanından destek almanız gerekir.

Peki travmayla baş edebilmek için neler yapılabilir?

  • Deprem gibi ölüm tehdidi içeren bir olaydan sonra kaygı ve buna bağlı sık soluma, çarpıntı, nefes almakta güçlük gibi belirtiler yaşanabilir. Bunlar tehlike altında meydana gelen olağan belirtilerdir. Kaygının insanı “çıldıracakmış, ölecekmiş” gibi hissettirme özelliği vardır ama ne çıldırtır ne de öldürür. Yaşanılan olaydan dolayı kendinizi tehlike altında hissettiğinizde bedeninizde çarpıntı, nefes darlığı, bulantı, titreme, göğsünüzde baskı hissi gibi belirtilerin ortaya çıkması doğaldır. Kaygınız azaldığında bu belirtiler kendiliğinden ortadan kaybolur.
  • Olaya ilişkin duygu ve düşünceleri paylaşmak gerekir. Yaşadığınız olayı sizi dinleyebilecek bir yakınınızla konuşmak, arkadaşlarınız, aileniz ve komşularınızla olan olumlu ve destekleyici ilişkilerinizi sürdürmek bu süreçte faydalı olacaktır. Sosyal destek ruhsal travma sonrası etkileri iyileştirir. Duygularınızı ve üzüntünüzü bastırmaya çalışmayın. Sizi dinleyen kişilerle olayla ilgili duygu ve düşüncelerinizi paylaşın.
  • Depremden sonra kapalı ortamlara girmek ya da kalabalık yerlerde bulunmak kaygı verici olsa bile bunları yapmaktan kaçınmamak gerekir. Ancak kaygı düzeyiniz azalana dek bunları tanıdığınız ve güvendiğiniz kişilerle gerçekleştirmeyi deneyebilirsiniz.
  • Özellikle çocukların depreme ait görsellere ve videolara maruz kalmaması gerekir. Ayrıca afetzede görüntülerinin suistimalinin önüne geçilmelidir. Yetişkinler olarak bizler bazen görüntüleri izlemek ihtiyacında olabiliriz. Ancak gün boyunca tekrar tekrar yıkım görüntülerini izlemek ruhsal olarak olumsuz etkileyecektir. Bu tür haberleri izlemeyi sınırlayın.
  • İlk günlerde uykusuzluk, iştahsızlık, bir şey yapmak istememe, halsizlik, çaresizlik, umutsuzluk hisleri olağandır. Bu nedenle sakinleştirici/yatıştırıcı ilaç ya da alkol kullanmayın, uykunuz günler içinde düzelecektir.
  • Özellikle böyle büyük travmalardan sonra beden bakımına daha çok özen gösterilmelidir. Alkol ve sigara gibi sağlığınızı olumsuz etkileyecek baş etme yöntemlerini kullanmayın, sizi rahatlatan şeyler her neyse (yürümek, arkadaşlarınızla dertleşmek, ibadet, doğada bulunmak vs.) onları yapmaya çalışın. Çok yoğun endişe hissediyorsanız nefes egzersizleri, gevşeme egzersizleri iyi gelebilir.
  • Afet ve travmalardan sonra insanlar bir suçlu arama eğiliminde olabilirler. Söylentiler ve tek bir kişi ya da grup sebebiyle bu kişileri günah keçisi haline getirecek haberler ve dedikodulara karşı dikkatli olun. Bu tür basit dedikodulardan doğaüstü açıklamalara kadar geniş bir yelpazede olan bu söylentiler toplumsal bölünmelere neden olabilmektedir. Travma sebebiyle topluma zaten bölünmüş, kutuplaşmış bir zihin yapısı hakim olacağı için, bireysel olarak sosyal medya paylaşımlarımıza daha da dikkat etmeli, kaynağı belli olmayan haberlerin ve travmayı tetikleyici görüntülerin yayılmasına katkıda bulunmamalıyız.

Özetle bu süreçte sosyal medyada yapılan kutuplaştırıcı ve ayrıştırıcı haberlerin ve ifadelerin yayılmasına katkıda bulunmamalı, sakin kalmaya, öz bakımımızı (uyku, beslenme gibi) ihmal etmemeye özen göstermeli, günlük rutinlerimizi mutlaka devam ettirmeliyiz ki travmadan doğrudan etkilenen insanlara yardımcı olabilelim. Son olarak herkesin travmalardan etkilendiğini, ancak tepkilerinin farklı olabileceğini hatırlatmak isterim. Bu nedenle gereksiz ve hiçbir yere varmayacak suçlama, münakaşa ve tartışmalardan kaçınmak, sevdiklerimize, sorumluluklarımıza ve ihtiyaç halindeki kişilere nasıl yardımcı olabileceğimize odaklanmak en mantıklı seçim olacaktır.

Bu süreçte bir psikolojik danışmandan destek almak isterseniz bana ayselkeskin2004@yahoo.com vasıtasıyla ulaşabilirsiniz. Sağlıklı ve güvenli günler dilerim.

Kaynaklar:
Afet ve kurban psikolojisi, Travma sonrası stres bozuklukları el kitabı, Dr. Psikolog Mert Akcanbaş, AKUT Yayınları, İstanbul, 2009.
Türkiye Psikiyatri Derneği Ruhsal Travma ve Afet Psikiyatrisi Çalışma Birimi, psikiyatri.org.tr

İlginizi çekebilir: Travmaların izlerini iyileştirmek: Geri Çağırma Terapisi (Call-Back Therapy) nedir?

Aysel Keskin: Merhaba ben Aysel Keskin. Psikolojik Danışman ve Psikoterapistim. 2006 yılında Marmara Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık bölümünden mezun olduktan sonra, Türk Deniz Kuvvetlerinde yedi senelik bir kurumsal hayat deneyimim oldu. Kurumsal hayat deneyimimin ardından, çocukluk tutkum olan psikolojiye bir de seyahat tutkum eklendiği için okyanus ötesine giderek bir süre Amerika’nın Kalifornia ve Oregon eyaletlerinde yaşadım. Tüm psikoterapi yaklaşımlarını bilmekle beraber uzmanlaşmanın gerekliliğine inanarak, kanıta dayalı terapi yaklaşımlarından Süre Sınırlı Psikanalitik Psikoterapi (SSPP), Jungian Psikoterapi ve Rasyonel Psikoloji Enstitüsü Preferred Partner of The Albert Ellis Institute onaylı, APA (American Psychological Association) Kredili Rasyonel Duygucu & Bilişsel Davranışçı Terapi Eğitimlerini (süpervizyonlar dahil) tamamladım. Sorunların bütüncül ele alınması gerektiğine, beden ve zihnin dengesini kurduğumuzda hayatımızda olumlu değişimler olacağına inanıyorum. Beden ve zihin sağlığınız her şeyden önemli. Bana ayselkeskin2004@yahoo.com eposta adresinden ulaşabilirsiniz. Sağlık ve sevgi ile kalın. Instagram: ayselkeskin.psk.dan

Kıyafetlerinize özen gösteren teknoloji: Siemens iQ500 ile tanışın

Evde zamanımızın büyük bir kısmı, farkında olmasak da rutin işlere gidiyor. Pek çoğumuz için bu rutinde en çok vakit alan işlerden biri de şüphesiz ki çamaşır yıkamak ve kurutmak. Çamaşırlar için uygun programı seçmek, deterjanı ayarlamak, ıslak çamaşırların kurumasını beklemek ve ütü… Tüm bunlar bazen günün temposu içinde küçük ama rutinde bir yük haline dönüşebiliyor. Hayatı kolaylaştıracak birçok yenilik ise Siemens’ten geliyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makineleri ile rutininiz artık hiç olmadığı kadar kolay ve pratik. Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makinesinde çamaşırlarınızı sizden önce düşünen, her adımı sizin yerinize planlayan bir teknoloji var. Size ise bu teknolojinin keyfini çıkarmak kalıyor. 



intelligentDry: “Ben ne yapacağımı bilirim” diyen çamaşır ve kurutma ikilisi 

Pamuk tişörtler, hassas bluzlar, okuldan gelen kalın eşofmanlar… Normalde hepsi için ayrı ayrı düşünüp doğru programı aramanız gerekir. Ama artık değil. Gün içinde onlarca şeyle uğraşırken bir de çamaşırın “fazla mı kurudu, az mı kurudu, ya buruşursa?” stresi yaşamıyorsunuz. Çünkü makineler zaten kendi arasında konuşup sizin yerinize karar veriyor.  

Çamaşır ve kurutma makineniz sadece yan yana duran iki cihaz değil; birbirini anlayan, sizin yerinize düşünen bir ikili. Siemens iQ500’ün intelligentDry teknolojisi sayesinde “Acaba doğru programı seçtim mi?” stresi tamamen bitiyor. Yıkama bittiği anda çamaşır makineniz tüm detayları (kumaş türü, yük miktarı, ıslaklık seviyesi, hatta ısı toleransını) tek tek kurutma makinesine iletiyor. Kurutma makinesi de tüm bu bilgileri alıp kıyafetlerin için en doğru programı otomatik olarak seçiyor ve başlatıyor. 



Evinizde görünmez bir iş ortağı varmış gibi… Sessiz, hızlı ve tamamen sizin konforunuz için çalışan. Tek yapmanız gereken çamaşırları makineye atmak; gerisini teknolojinin kendisine bırakmak ve keyfini çıkarmak. 

Mini Yük Özelliği: “Şunu bir hızlı aradan çıkarayım” dediğiniz anlar için 

Spor sonrası sepette sırasını bekleyen bir tişört, “yarın tekrar giyeceğim” diye bir kenara ayırdığınız gömlek ya da akşam dışarı çıkmadan önce anında yıkanması gereken bir bluz. Makineyi tam dolduracak kadar birikmesini beklemek istemezsiniz; ama tek parça kıyafet için makinenizi çalıştırmak istemezsiniz. Siemens iQ500 çamaşır makinesinin mini yük özelliği tam da bu anlar için tasarlandı. Yarım kiloya kadar olan birkaç parça çamaşırı, kısa sürede ve düşük enerji tüketimiyle yıkayabilirsiniz. 



Günlük hayatın koşturmacasında en güzeli de şu: Siemens Home Connect uygulaması üzerinden bir dokunuşla mini yük programını açıyor, çamaşırlarınızı dakikalar içinde temiz ve mis gibi alıyorsunuz. Pratik, hızlı ve o küçük yükleri büyük bir mesele olmaktan çıkaracak kadar akıllı. Siz temponuza devam edin; o, çamaşırlarınız için detayları halletsin.  

20’den fazla yıkama ve 15’den fazla kurutma programı ile gardırobunuzdaki her kıyafete ayrı bir seçenek 

Her kumaş, her kullanım, her kıyafetin ayrı bir dili vardır. Siemens çamaşır ve kurutma makinesi işte bu yüzden onlarca akıllı programla kıyafetlerinizin ömrünü uzatıyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma Makineniz, tüm ihtiyaçları bilir ve sizin için en uygun seçeneği sunar. Siemens Home Connect uygulaması sayesinde tüm programlara tek dokunuşla erişebilir, hatta yeni çıkan programları indirerek makinenizi kişiselleştirebilirsiniz. Böylece makineniz yıllar geçse bile zamana ayak uydurmaya devam eder.  

Program Asistanı: “Sen söyle, ben ayarlarım” diyen yardımcı 

“Hangi program daha doğru? Çamaşır az mı çok mu? Bir kere giydim ama uzun programa atsam mı?” diye düşünmenize gerek kalmadan Program Asistanı tüm bunları size en doğru programında çalıştırır. Kumaş türünü, çamaşırın ağırlığını, kirlilik seviyesini analiz eder ve size en uygun yıkama-kurutma programını önerir. Bu sayede yalnızca doğru programı bulmakla kalmaz; suyu, enerjiyi ve zamanı en verimli şekilde kullanır. Siz de makinelerin işini yapmasına izin verip, geri kalan zamanınızı kendinize ya da sevdiklerinize ayırabilirsiniz. 

SmartFinish: Ütüye ayırdığınız süre artık size kaldı 

Kim ister çamaşırların başında ütüyle saatlerini harcamayı? SmartFinish teknolojisi buharın gücünü kullanarak kırışıklıkları daha makineden çıkmadan %50’ye kadar azaltıyor. Sonuç? Daha az ütü, daha çok kendinize ayırdığınız zaman. Teknolojinin keyfini çıkarmak için Siemens Home Connect uygulamasıyla SmartFinish’i açmanız yeterli. Ütü masası açmadan, güç harcamadan, zaman kaybetmeden kıyafetleriniz giyime hazır hale gelir. Bir toplantı öncesi, spontane bir plan öncesi ya da sadece rahatlık istediğiniz bir anda SmartFinish teknolojisi sizin için çalışır.  

Program İndirme: Makineniz hep güncel, hep “yenilikte” 

Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makinesi, güncel yeni programları kolayca indirip tek dokunuşla kullanabilirsiniz. İhtiyaç değiştikçe çamaşır makineniz de sizinle birlikte kendini güncelliyor. Siemens’in en sevilen yanlarından biri, cihazların statik kalmaması. Yani bugün aldığınız çamaşır makinesi birkaç yıl sonra bile yeni özellikler kazanabiliyor. 



Siemens Home Connect üzerinden cihaza özel yeni yıkama ve kurutma programları indirebiliyorsunuz. Mevsimsel ihtiyaçlar, moda olan yeni kumaş türleri, spor kıyafetlerin gelişmesi… Ne değişirse değişsin, makineniz hep güncel kalıyor. 

Tıpkı telefonunuza uygulama güncellemesi indirir gibi çamaşır ve kurutma makineniz de güncellemelerle değişen yaşam tarzınıza ayak uyduruyor. 

Akıllı deterjan yönetimi: i-Dos ile her yıkamada doğru ölçü 

Makineyi tamamen doldurunca veya tek parça kıyafeti makineye attığınızda ne kadar deterjan koyacağınızı bilemiyor olabilirsiniz. İşte tam bu noktada i-Dos Deterjan Tarama teknolojisi devreye giriyor. Siemens Home Connect üzerinden şişelerin barkodunu okutup su sertliği ve deterjan yoğunluğunu makineye iletiyor, i-Dos ise her yıkamada doğru miktarı otomatik olarak ayarlıyor. Üstelik Siemens Home Connect uygulaması, deterjan seviyesini takip ederek deterjanınız tükenmeden önce size haber veriyor. Tek yapmanız gereken uygulamayı telefonunuza yüklemek ve çamaşır makinenizi uygulamaya bağlamak. 

stainRemoval teknolojisi: Zorlu lekelerle inatlaşmayı unutun 

Çay, yağ, makyaj, çikolata lekeleri… Gün içinde fark etmeden üzerinize bulaşan lekeler artık kâbus olmaktan çıkıyor. Siemens iQ500 çamaşır makinesi ile stainRemoval teknolojisi devreye giriyor. Tek bir dokunuşla çay, yağ, kozmetik veya günlük hayatta karşılaştığınız diğer zor lekeler için özel programları aktif edebilirsiniz. 

Siemens Home Connect uygulaması sayesinde daha fazla leke türünü ve bunlar için geliştirilmiş özel programları keşfetmek de mümkün. Yani sadece “lekeyi çıkar” demekle kalmıyor, sizin için en doğru yıkama programını da otomatik olarak öneriyor. Böylece hem lekelerle uğraşmak zorunda kalmıyor hem de giysilerinizin ömrünü koruyorsunuz. 

Artık çocuğunuza yemek yedirirken dökülen yemek lekeleri, kahve kazaları ya da mutfakta sıçrayan yağ lekeleri sizi endişelendirmiyor. stainRemoval, günlük hayatın getirdiği küçük sürprizlere karşı en güvenilir yardımcınız oluyor. 

Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makineleri, artık sadece kıyafetlerinizi temizleyen makineler değil; size zaman, konfor ve güven veren akıllı iş ortaklarınızdır. Ütüye harcadığınız vakti kendinize ayırın, lekelerle uğraşmayı unutun ve teknolojinin yaşam alanınıza uyumunun keyfini yaşayın.

*Bu yazı Siemens’in katkılarıyla hazırlanmıştır. 





İlgili Makale