X

Aciliyet kültürü (urgency culture) nedir: Her şey çok acilken zaman nasıl doğru yönetilir?

“Bunu hemen bitirmemiz gerek.”, “Acil bir toplantı ayarlayalım.”, “Bunları şimdi gönderelim.”, “Bu konu hakkında dönüşlerinizi hemen bekliyorum.”, “Gerekli belgeler, öğleden önce hazır olsun.”, “Çıkmadan bunları halletmiş olalım.”, “Nasılsa evdesiniz, bilgisayardan kontrol edin.”, “Mesai bitiminden sonra bu konuyu görüşmek için toplanalım.”, “Akşama online görüşme organize edelim.” daha ikinci cümleyi okurken strese girdiğinizi hissettiyseniz, merak etmeyin yalnız değilsiniz.

Özellikle evden çalışma sistemine geçişimizle birlikte kaçınmanın hayli zor olduğu “aciliyet kültürü”, zaten her şey acilken ve işimiz başımızdan aşkınken daha nasıl yeni “acil” durumlar yaratılabilir sorusuyla zihnimize zor zamanlar yaşatmamıza sebep olabiliyor.

Her iş acele, herkesin acelesi var, herkes bir şeylerin sürekli “acil” olduğunu söylüyor ve hemen ilgilenilmesini istiyor… Hal böyle olunca da “Acil olmayan bir şeyler kaldı mı ki?” ya da “Tüm bunları hangi zaman dilimine sıkıştırabilirim?” diye kara kara düşünmeye başlıyoruz

Aciliyet kültürü (urgency culture) nedir, nasıl etkiler yaratır?

Modern zamanların ve kurumsal yaşamın ayrılmaz bir parçası, aynı zamanda iyileştirilmesi güç, oldukça bulaşıcı fenomeni “aciliyet kültürü”, istenilen bir şeyin o anda hemen halledilmesine ilişkin beklentilerden oluşan “urgency culture” olarak İngilizce’de yer edinmiş bir kavram.

İster ofiste olalım, ister evden çalışalım, “ACİL!”,”ASAP”,”ZOOM MEETING” ve benzeri konulara sahip mailleri okuyunca ya da gecenin bir saati “Müsait misiniz?”, “Gönderdiğim maili hemen kontrol edebilir misiniz?” ya da “Acil görüşmemiz gerekiyor.” yazan Whatsapp mesajlarını görünce isyan bayrağını çekmeye çok yaklaşıyoruz.

Düşünün ki mis gibi bir kahve eşliğinde akşam film izlerken telefona gelen mail bildirimlerine bakmaktan filmi kaçırıyorsunuz, üstelik partnerinizle de sürekli telefonla ilgilendiğiniz için kavga ediyorsunuz. Siz “Ama işle ilgili…” diye açıklama yaparken, partneriniz filmi kapatıp gidiyor. Siz de koşa koşa bilgisayarınızı açıp maillere cevap yazmaya başlıyorsunuz ve çok geçmeden kendinizi kaptırıp başka işlere dalıyorsunuz. Bütün gün çalışmanızın üzerine bir de kendinize ait olması gereken zamanınızı yine yarın sabah kaldığınız yerden devam edeceğiniz işiniz için harcıyorsunuz; sebep ise “Arkadaşlar, çok acil…” şeklinde başlayan bir mesaj.

Eminiz ki bu veya buna benzer durumlar birçok evde sıkça karşılaşılan olağan haller arasında yer alıyor. Sizin, eşinizin, ailenizden birinin veya ev arkadaşınızın “Acil” kelimesi ile harmanlanmış iş yaşantısı, stresin ana kaynağını oluşturabiliyor. Aslında birçoğumuzun yakından tanıdığını ama muhtemelen adını koyamadığı “aciliyet kültürü”nün içinde yer alan bu durumlar birçoğumuzda benzer etkiler yaratıyor. Birinci maddeyi okurken listenin geri kalanını tahmin edebilecek olsanız da konuyu daha derinlemesine ele alabilmek için etkileri sıraladık.

Aciliyet kültürünün etkileri:

Sürekli “acil” ibaresinin dönüp durduğu bir sistemin  içinde olduğumuzda işe bakış açımız da değişebiliyor. Aciliyet kültürü iş ve özel hayat dengesini bozmaya sebep olacak ve stres yaratacak etkiler ortaya çıkarabiliyor:

  • Saat kaç olursa olsun gelen bir maili veya mesajı görür görmez cevaplamak zorunda olma hissi,
  • Kendimizden veya başkalarından sorunun oluştuğu an çözüm bulunmasının beklenmesi,
  • Herkesin, her an tetikte ve hazır olduğu yanılgısı,
  • Sürekli bir şeyleri kaçırıyormuş veya bir şeylere geç kalıyormuş hissi,
  • İşle ilgili konuların özel hayattan önce gelmesi gerektiği inancı,
  • Hiçbir şey için yeterli zamanın kalmadığı düşüncesi,
  • Her şeyin hemen halledilmesi gerektiği algısı,
  • Zaman yaratma zorunluluğu,
  • İşle ilgili gerçekçi olmayan hedefler,
  • Yeniden planlama yapmanın sanki çok büyük bir hataymış gibi algılanması ve tüm bunlara benzer kişi üzerinde gereksiz baskı ve stres yaratan yıpratıcı durumlar, aciliyet kültürünün en belirgin etkileri arasında yer alıyor.

Peki, aciliyet kültürünün yarattığı bu etkilerle başa çıkabilmek için neler yapabiliriz? Kendimizi bu durumlardan nasıl koruyabilir ve zaten boşa geçirdiğimiz bir dakika bile yokken nasıl “acil” olduğu söylenen şeylere vakit ayırabiliriz, gelin birlikte bakalım.

Aciliyet kültürü ile başa çıkmanın yolları

Sınırlar koyun

Kendinizi tükenmişlik sendromundan korumak, yıpranmanızı önlemek ve stresin sizi ele geçirmesine engel olmak için sınırlar koyun. Evden çalışmanız veya ofiste olmanız arasında bir fark olmadığını önce kendinize sonra çalışma arkadaşlarınıza hatırlatın. Mesai bitiminden sonra bilgisayarından başından kalkın ve telefonunuzu bir süre sessize alın. Gelen mesaj ve maillere mesai saatinde döneceğinize ilişkin otomatik bir cevap kaydedin veya karşılık vermeden ertesi gün ilk iş onları cevaplayın. Zamana ve alana ihtiyacınız olduğunu vurgulamaktan çekinmeyin. Ara vermeyi, izin istemeyi unutmayın.

Vaktiniz olmadığında veya başka öncelikli işleriniz bulunduğunda “acil” olduğu söylenen işler karşısında şu cümleleri kurmayı deneyin: “Uygun olduğumda size dönüş sağlayacağım.”, “Öğleden önce bitirmeye çalışacağım”, “Şu anda biraz daha zamana ihtiyacım var.”, “Bu konuda kendimi iyi hissetmiyorum.”, “Sizi yarın mesai saatleri içerisinde arayacağım.”, “Bu işi hemen yapmamı istiyorsanız elimdeki işlerden hangisini ertelememi önerirsiniz?”, emin olun cümlelerinizi değiştirerek kendinizi net bir şekilde ortaya koyduğunuzda, kendinizi yıpratarak asla sonu gelmeyen işleri yetiştirmek yerine sağlıklı bir iş düzeni oluşturabilirsiniz. Hatta, bu konuda iş arkadaşlarınıza ve yöneticilerinize bile örnek olacak çalışmalar sergileyebilir, herkese yardımcı olacak çözüm önerileri sunabilirsiniz.

Ev ile işi birbirinden ayırın

Pandemi ile birlikte uzaktan çalışma sistemine geçişle evlerimiz, birer ofise dönüştü. Evden çalıştığımız için de her an müsait olduğumuza dair bir algı oluşmaya başladı. Bu da her “acil” denilen işi o an halledebilirmiş gibi bir beklenti yarattı. Oysa ki evde olmak ya da boş zamanımızın olması, iş için müsait olduğumuz anlamına gelmiyor.

İşlerimize gösterdiğimiz değeri özel hayatımıza da göstermemiz gerekiyor. Özellikle evden çalışırken asla sonu gelmiyormuş gibi görünen mesai saatlerini bitirmeyi öğrenin. Telefonunuzu sessize almayı, ekran başından tam vaktinde kalkmayı deneyin. O gün yetişmeyen “acil” işleri, ertesi gün ilk iş olarak programınıza alın ama evde kendinizle sevdiklerinizle geçireceğiniz zamandan çalmayın.

Zamanı yönetmeyi öğrenin

Aciliyet kültürünün içerisinde boğulmamak için önlemlerimizi alsak da modern dünyada ve kurumsal hayatta “Acil…” ile başlayan maillerin, mesajların sonu yakın zamanda gelecek gibi değil. O nedenle kendimizi acil işlerle karşılaştığımızda da ne yapacağımıza dair hazırlamamız gerekiyor. Öncelikle, şunu kabul etmek de fayda var; herkesin ajandasının birbirine uyması mümkün değil. Başkalarının zamanını nasıl geçirdiğini planlayamayız ya da kendi programımızı birebir onlara göre ayarlayamayız ama kendi zamanımızı başarılı bir şekilde yöneterek beklenmeyen “sürpriz” acil işlere hazırlıklı olabiliriz.

Her şeyi aynı anda yapamazsınız, tüm işlerinizi tek seferde bitiremezsiniz. O yüzden işlerinizi önceliklendirin. Hepsi önemli, hepsi acil görünebilir ama iyi bir analiz ile hangilerinin günün ilerleyen saatlerinde hallolabileceğini, sabah ilk iş olarak hangilerinin bitirilmesi gerektiğini bilebilirsiniz. İş planlamanızı yaparken sabahları ve mesai bitiminden hemen önce yaklaşık 20 dakika boşluk bırakmaya uygun olacak şekilde günlük programınızı yerleştirin. Bu şekilde, bir gün önceden yarım kalan veya tam işten çıkarken “Acil” denilerek halledilmesi istenmiş şeyi, sabah ilk iş olarak yapacak boşluğu bulabilirsiniz. Aynı şekilde, gün içerisinde işlerinizi hallederken yine “acil” bitmesi gereken bir işe gün sonunda ayırdığınız boşlukta odaklanabilir; gün bitmeden acil işi çözmüş olabilirsiniz.

Ve unutmayın, siz iyi olmazsanız, yaptığınız işler de iyi olmaz. O yüzden acil olsa da olmasa da önce kendinize, sonra işlerinize bakın.

İlginizi çekebilir: İşyerinde mükemmeliyetçilik: Mükemmeliyetçilik eğilimi kariyer yolculuğunu nasıl etkiliyor?

Kaynak: wellandgood, hcamag

Uplifers: Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!

Kıyafetlerinize özen gösteren teknoloji: Siemens iQ500 ile tanışın

Evde zamanımızın büyük bir kısmı, farkında olmasak da rutin işlere gidiyor. Pek çoğumuz için bu rutinde en çok vakit alan işlerden biri de şüphesiz ki çamaşır yıkamak ve kurutmak. Çamaşırlar için uygun programı seçmek, deterjanı ayarlamak, ıslak çamaşırların kurumasını beklemek ve ütü… Tüm bunlar bazen günün temposu içinde küçük ama rutinde bir yük haline dönüşebiliyor. Hayatı kolaylaştıracak birçok yenilik ise Siemens’ten geliyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makineleri ile rutininiz artık hiç olmadığı kadar kolay ve pratik. Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makinesinde çamaşırlarınızı sizden önce düşünen, her adımı sizin yerinize planlayan bir teknoloji var. Size ise bu teknolojinin keyfini çıkarmak kalıyor. 



intelligentDry: “Ben ne yapacağımı bilirim” diyen çamaşır ve kurutma ikilisi 

Pamuk tişörtler, hassas bluzlar, okuldan gelen kalın eşofmanlar… Normalde hepsi için ayrı ayrı düşünüp doğru programı aramanız gerekir. Ama artık değil. Gün içinde onlarca şeyle uğraşırken bir de çamaşırın “fazla mı kurudu, az mı kurudu, ya buruşursa?” stresi yaşamıyorsunuz. Çünkü makineler zaten kendi arasında konuşup sizin yerinize karar veriyor.  

Çamaşır ve kurutma makineniz sadece yan yana duran iki cihaz değil; birbirini anlayan, sizin yerinize düşünen bir ikili. Siemens iQ500’ün intelligentDry teknolojisi sayesinde “Acaba doğru programı seçtim mi?” stresi tamamen bitiyor. Yıkama bittiği anda çamaşır makineniz tüm detayları (kumaş türü, yük miktarı, ıslaklık seviyesi, hatta ısı toleransını) tek tek kurutma makinesine iletiyor. Kurutma makinesi de tüm bu bilgileri alıp kıyafetlerin için en doğru programı otomatik olarak seçiyor ve başlatıyor. 

Evinizde görünmez bir iş ortağı varmış gibi… Sessiz, hızlı ve tamamen sizin konforunuz için çalışan. Tek yapmanız gereken çamaşırları makineye atmak; gerisini teknolojinin kendisine bırakmak ve keyfini çıkarmak. 

Mini Yük Özelliği: “Şunu bir hızlı aradan çıkarayım” dediğiniz anlar için 

Spor sonrası sepette sırasını bekleyen bir tişört, “yarın tekrar giyeceğim” diye bir kenara ayırdığınız gömlek ya da akşam dışarı çıkmadan önce anında yıkanması gereken bir bluz. Makineyi tam dolduracak kadar birikmesini beklemek istemezsiniz; ama tek parça kıyafet için makinenizi çalıştırmak istemezsiniz. Siemens iQ500 çamaşır makinesinin mini yük özelliği tam da bu anlar için tasarlandı. Yarım kiloya kadar olan birkaç parça çamaşırı, kısa sürede ve düşük enerji tüketimiyle yıkayabilirsiniz. 

Günlük hayatın koşturmacasında en güzeli de şu: Siemens Home Connect uygulaması üzerinden bir dokunuşla mini yük programını açıyor, çamaşırlarınızı dakikalar içinde temiz ve mis gibi alıyorsunuz. Pratik, hızlı ve o küçük yükleri büyük bir mesele olmaktan çıkaracak kadar akıllı. Siz temponuza devam edin; o, çamaşırlarınız için detayları halletsin.  

20’den fazla yıkama ve 15’den fazla kurutma programı ile gardırobunuzdaki her kıyafete ayrı bir seçenek 

Her kumaş, her kullanım, her kıyafetin ayrı bir dili vardır. Siemens çamaşır ve kurutma makinesi işte bu yüzden onlarca akıllı programla kıyafetlerinizin ömrünü uzatıyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma Makineniz, tüm ihtiyaçları bilir ve sizin için en uygun seçeneği sunar. Siemens Home Connect uygulaması sayesinde tüm programlara tek dokunuşla erişebilir, hatta yeni çıkan programları indirerek makinenizi kişiselleştirebilirsiniz. Böylece makineniz yıllar geçse bile zamana ayak uydurmaya devam eder.  

Program Asistanı: “Sen söyle, ben ayarlarım” diyen yardımcı 

“Hangi program daha doğru? Çamaşır az mı çok mu? Bir kere giydim ama uzun programa atsam mı?” diye düşünmenize gerek kalmadan Program Asistanı tüm bunları size en doğru programında çalıştırır. Kumaş türünü, çamaşırın ağırlığını, kirlilik seviyesini analiz eder ve size en uygun yıkama-kurutma programını önerir. Bu sayede yalnızca doğru programı bulmakla kalmaz; suyu, enerjiyi ve zamanı en verimli şekilde kullanır. Siz de makinelerin işini yapmasına izin verip, geri kalan zamanınızı kendinize ya da sevdiklerinize ayırabilirsiniz. 

SmartFinish: Ütüye ayırdığınız süre artık size kaldı 

Kim ister çamaşırların başında ütüyle saatlerini harcamayı? SmartFinish teknolojisi buharın gücünü kullanarak kırışıklıkları daha makineden çıkmadan %50’ye kadar azaltıyor. Sonuç? Daha az ütü, daha çok kendinize ayırdığınız zaman. Teknolojinin keyfini çıkarmak için Siemens Home Connect uygulamasıyla SmartFinish’i açmanız yeterli. Ütü masası açmadan, güç harcamadan, zaman kaybetmeden kıyafetleriniz giyime hazır hale gelir. Bir toplantı öncesi, spontane bir plan öncesi ya da sadece rahatlık istediğiniz bir anda SmartFinish teknolojisi sizin için çalışır.  

Program İndirme: Makineniz hep güncel, hep “yenilikte” 

Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makinesi, güncel yeni programları kolayca indirip tek dokunuşla kullanabilirsiniz. İhtiyaç değiştikçe çamaşır makineniz de sizinle birlikte kendini güncelliyor. Siemens’in en sevilen yanlarından biri, cihazların statik kalmaması. Yani bugün aldığınız çamaşır makinesi birkaç yıl sonra bile yeni özellikler kazanabiliyor. 



Siemens Home Connect üzerinden cihaza özel yeni yıkama ve kurutma programları indirebiliyorsunuz. Mevsimsel ihtiyaçlar, moda olan yeni kumaş türleri, spor kıyafetlerin gelişmesi… Ne değişirse değişsin, makineniz hep güncel kalıyor. 

Tıpkı telefonunuza uygulama güncellemesi indirir gibi çamaşır ve kurutma makineniz de güncellemelerle değişen yaşam tarzınıza ayak uyduruyor. 

Akıllı deterjan yönetimi: i-Dos ile her yıkamada doğru ölçü 

Makineyi tamamen doldurunca veya tek parça kıyafeti makineye attığınızda ne kadar deterjan koyacağınızı bilemiyor olabilirsiniz. İşte tam bu noktada i-Dos Deterjan Tarama teknolojisi devreye giriyor. Siemens Home Connect üzerinden şişelerin barkodunu okutup su sertliği ve deterjan yoğunluğunu makineye iletiyor, i-Dos ise her yıkamada doğru miktarı otomatik olarak ayarlıyor. Üstelik Siemens Home Connect uygulaması, deterjan seviyesini takip ederek deterjanınız tükenmeden önce size haber veriyor. Tek yapmanız gereken uygulamayı telefonunuza yüklemek ve çamaşır makinenizi uygulamaya bağlamak. 

stainRemoval teknolojisi: Zorlu lekelerle inatlaşmayı unutun 

Çay, yağ, makyaj, çikolata lekeleri… Gün içinde fark etmeden üzerinize bulaşan lekeler artık kâbus olmaktan çıkıyor. Siemens iQ500 çamaşır makinesi ile stainRemoval teknolojisi devreye giriyor. Tek bir dokunuşla çay, yağ, kozmetik veya günlük hayatta karşılaştığınız diğer zor lekeler için özel programları aktif edebilirsiniz. 

Siemens Home Connect uygulaması sayesinde daha fazla leke türünü ve bunlar için geliştirilmiş özel programları keşfetmek de mümkün. Yani sadece “lekeyi çıkar” demekle kalmıyor, sizin için en doğru yıkama programını da otomatik olarak öneriyor. Böylece hem lekelerle uğraşmak zorunda kalmıyor hem de giysilerinizin ömrünü koruyorsunuz. 

Artık çocuğunuza yemek yedirirken dökülen yemek lekeleri, kahve kazaları ya da mutfakta sıçrayan yağ lekeleri sizi endişelendirmiyor. stainRemoval, günlük hayatın getirdiği küçük sürprizlere karşı en güvenilir yardımcınız oluyor. 

Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makineleri, artık sadece kıyafetlerinizi temizleyen makineler değil; size zaman, konfor ve güven veren akıllı iş ortaklarınızdır. Ütüye harcadığınız vakti kendinize ayırın, lekelerle uğraşmayı unutun ve teknolojinin yaşam alanınıza uyumunun keyfini yaşayın.

*Bu yazı Siemens’in katkılarıyla hazırlanmıştır. 





İlgili Makale