X

‘Wellbeing ikilemi’: 2023 Küresel İyi Oluş Raporu

Dünyaca ünlü atletik giyim şirketi Lululemon, 14 ülkeden 14.000 kişinin katılımıyla gerçekleştirdiği Global Wellbeing Report 2023’ü yayınladı. 2021’den bu yana insanların iyi oluş halinin nasıl değiştiğini ortaya koyan bu rapor, ‘wellbeing dilemma’yı yani ‘iyi oluş ikilemini’ni açığa çıkardı. Şöyle ki dünya genelinde insanlar iyi olmaya, refah düzeyini artırmaya odaklandıkça aslında bunun yarattığı baskıdan dolayı kendilerini daha kötü hissedebiliyor ve bu nedenle pek çok insan, kişisel refahına öncelik verse de bu hedefi gerçek anlamda tutturmakta güçlük çekiyor. Ortaya çıkan bu ikilem ise şunun altını çiziyor; insanların iyi oluşu daha fazla önceliklendirmeleri, daha iyi olmalarıyla sonuçlanmıyor. Gelin, Küresel İyi Oluş Raporu’ndan öne çıkan başlıkları daha detaylı inceleyelim. İşte Global Wellbeing Report 2023:

2023 Küresel İyi Oluş Raporu

Kanada, ABD, İngiltere, Fransa, İspanya, Almanya, Güney Kore, Japonya, Çin, Hong Kong, Tayland, Singapur, Avustralya ve Yeni Zelanda’dan katılımcılarla yürütülen bu araştırmada; wellbeing yani iyi oluş kavramı; fiziksel, zihinsel ve sosyal olarak üç farklı açıdan ele alınmış ve çalışma Mayıs-Haziran 2023 ayları arasında yapılmış. Çalışmanın genel amacı; herkes için iyi oluşu savunmak ve dünyanın bütünsel iyi oluş ve refahını geniş bir açıdan ele almak.

Dünya üzerindeki pek çok insan, iyi oluş halini bir öncelik haline getirmeyi istiyor ve/veya bunun için çaba harcıyor; ancak edilen veriler bu amaca ulaşmaya çalışırken insanların engellerle karşılaştıklarını ve kendilerini bunalmış, tükenmiş hissettiklerini gösteriyor. Dahası bu durum öyle bir hal alıyor ki; mesele ‘to do list’lere bir madde daha eklemekten öteye geçemiyor; çünkü amaç bir maddeye daha çizik atmak haline dönüşüyor ve bu da genel refahın, iyi oluş halinin doğası ile aslında ters düşüyor.

Peki, rakamlar neler söylüyor? Araştırmadan elde edilen en genel verilere göre; insanların %67’si iyi oluş halini (wellbeing) birinci öncelik olarak görüyor ama %44’lük bir kesim, iyi oluş en önemli öncelik olsa da ona ulaşmanın imkansız olduğunu düşünüyor. Ve sadece %12’si bireysel refahlarının olması gereken düzeyde olduğunu belirtiyor. Dahası, global wellbeing skoru son 3 yılda hiç artmamış

Rakamlar bize ne söylüyor?

Her 3 insandan 1’i bireysel refahının eskisinden (pandemi öncesinden) daha düşük seviyede olduğunu dile getiriyor. Ve insanların %41’i dünyanın bugünkü durumunu göz önünde bulundurduklarında tablonun hiç iç açıcı olmadığını ve gerçekten iyi olmak hakkında umutsuz hissettiklerini söylüyor. Ekonomik geri çekilme, finansal sıkıntılar, global iklim krizi, toplumsal değişimler ve daha nicesi ile şekillenen günümüz dünyasında insanlar iyi hissetmenin neredeyse mümkün olmadığına inanıyor.

İnsanların %30 iyi oluşları üzerine düşünecek vakitleri olmadığını söylüyor, %33’ü bu konuda destek aramadığını, çünkü bu konu hakkında konuşmaktan rahat hissetmediklerini belirtiyor, %51’i ise iyi oluş halini yüksek maliyet endişelerinden dolayı önceliklendirmediklerini söylüyor ve bunlar, iyi oluş haline erişmenin önündeki engeller olarak karşımıza çıkıyor.

Bir başka önemli engel ise; sosyal baskı ve toplumsal yargılar. Şöyle ki; katılımcıların %55’i toplumun düşük refah seviyesine sahip kişilere karşı önyargılı olduğunu düşünüyor, %42’si mutlu olmasalar bile, mutluymuş gibi davranmak zorunda hissettiklerini belirtiyor ve %39’u toplumsal normlara uyma baskısının zihinsel iyi oluşlarını olumsuz etkilediğini hissediyor.

Tüm bunlar, insanların iyi oluşlarını önceliklendirmelerine engel olurken bir yandan da önceliklendirmeye çalıştıklarında karşılarına ilk çıkan zorlukları gösteriyor. Ancak, bu kadarla da bitmiyor. Genel refah düzeyini etkileyen ve insanların hem sosyal hem fiziksel hem de zihinsel iyi oluşlarına ket vuran farklı değişkenler de açığa çıkıyor; birtakım tercih ve yönelimler, iş yaşantısı, bireysel farklılıklar gibi… Ama ardındaki sebep ya da etkileyici faktör ne olursa olsun açığa şu çıkıyor: İnsanlar -öyle ya da böyle- zorluklarla karşılaşıyor ve kişisel refahlarını, bütüncül iyi oluşlarını yeterince koruyamıyor. Nedir bu sebepler derseniz, hemen raporun en can alıcı kısımlarından birkaçını daha paylaşalım: Toplumsal cinsiyet, marjinal gruplar, bireysel farklılıklar, jenerasyon farkı, iş ve okul yaşantısına dair zorluklar…

Katılımcıların %58’si refah seviyeleri çok düşük olduğu için geçtiğimiz yıl ortalama 5 gün işe gitmediklerini, %37’si iş yerindeki sorumluluk ve görevlerinden geride kaldıklarını, %44’ü çocuklarının ihtiyaç duydukları ebeveynler olmayı başaramadıklarını belirtiyor. İyi oluş düzeyleri düşük olan öğrenciler ise derslerinde iyi notlar almak konusunda 3 kat daha fazla zorluk yaşadıklarını söylüyor. Z kuşağı ise adeta ‘sessizlik içinde acı çektiğini’ belirtiyor. Çünkü, katılımcı Z kuşağının %60’ı, -mış gibi yapmaktansa gerçek duygularını açıklayabilmeyi istiyor ve %45’i wellbeing konusunda destek almaktan kaçınıyor, sebebi ise bu konuda konuşmaktan rahat hissetmiyor olmaları. Bir de toplumsal cinsiyet rolleri var ki; yine iyi oluşun önünde kocaman bir engel. Kendini erkek olarak tanımlayan katılımcıların %48’i mental sağlıkları hakkında konuşmalarının çok zor olduğunu düşünüyor. Benzer şekilde bu katılımcıların %43’ü ise ise zihinsel oluşlarını iyileştirmek için bir şeyler yapma çabalarının toplum tarafından yargılanmamasını diliyor.

Bireysel farklılıklara değinecek olursa; raporun bu konudaki rakamları da oldukça dikkat çekici. Katılımcılardan LGBTQIA2S+ bireylerin %34’ü, iyi oluşları hakkında düşünmek için zamanları olduğuna inanmıyor, %29’u yaşadıkları bölgede egzersiz yapmaları için çok az alan olduğunu ve bu nedenle genel iyi oluş hallerinin olumsuz etkilendiğini söylüyor. Engelli bireylerin %69’u wellbeing seviyeleri düşük olduğunda, hayatlarını tam anlamıyla -doyasıya- yaşayamadıklarını dile getiriyor ve bu bireylerin %63’ü, iyi oluşlarını düşünmekten ziyade mevcut yaşam masraflarını nasıl karşılayacaklarına odaklandıklarını belirtiyor. BIPOC (black, indigenous, and people of color) bireyler de genel refah ve iyi oluş düzeyleri ile ilgili pek çok zorlukla karşılaştıklarını vurguluyor. Örneğin; Kanada ve İngiltere’deki BIPOC bireylerin her 10’undan 4’ü, iyi oluşları hakkında konuşmak konusunda rahat hissetmiyor.

Son yıllarda tüm dünyada etkisi hızla yayılan ve çok daha yoğun hissedilen küresel iklim krizi de insanların iyi oluş seviyesini olumsuz etkiliyor. Katılımcıların %41’i iklim değişikliklerinin kaygı ve anksiyete seviyelerini artırdığını belirtiyor, ancak %43’ü de iklim değişikliğe ilişkin atılan küresel adımların gelecek için umut verici olduğuna inandıklarını vurguluyor. Yine tüm dünyayı etkisi altına alan bir diğer konu olan ekonomik resesyon ve olumsuz global haberler de insanların genel refah seviyesinin düşmesine neden oluyor. Her 2 kişiden 1’i haberlerde izledikleri kötü olayların, bireysel iyi oluşlarına zarar verdiğini söylüyor. Katılımcıların yarısından fazlası bir sonraki yıl ekonomik anlamda ihtiyaçlarını nasıl karşılayacaklarına dair endişelendiklerini belirtirken, yaşam masraflarının daha fazla artacak olmasından dolayı da kaygılandıklarının altını çiziyor. Tüm bunlar da bireysel iyi oluşun gelişimini engelliyor ve wellbeing seviyesini düşürüyor.

Bunların yanı sıra wellbeing skorlarında ülkeler arası çeşitli farklar da ön plana çıkıyor. Araştırmaya katılan ülkeler arasından Çin, iyi oluş haline en fazla ilgi gösteren, en umutlu ve en iyimser ülke olmayı başarıyor. Ülkelerin ortalama wellbeing puanı 66 iken Çin’de bu rakam 78. Tayland’daki katılımcıların yarısından fazlası, mutlu değilken öyleymiş gibi davranmaları gerektiğini hissettiğini belirtiyor, Güney Kore’deki katılımcılar ise genel refah düzeylerini artırmak için yeteri kadar zamanları olmadığını vurguluyor, her 2 insandan 1’i kendine ‘ben zamanı’ yaratmak konusunda zorluk yaşadığını söylüyor. İspanya’da kadınların genel refah düzeyi, erkeklerden 1.5 kat daha düşük. Kısacası, ülkeler arasındaki farklar da oldukça açık. Ama ortak olan bir şey var ki o da katılımcıların, yani dünya genelindeki insanların çoğu, genel refah düzeyini artırmak, iyi oluş halini önceliklendirmek ve bu konuda harekete geçmek istiyor, toplumsal olumsuz etkilerin ise şiddetinin azalmasını umut ediyor.

Özetleyecek olursak araştırmaya katılan ülkeler arasından en yüksek ortalama Çin’de iken, en düşük ortalamada Japonya’da. Şöyle ki; Çin 78, Singapur-ABD-Fransa 70, Kanada-Almanya-İngiltere 66, Avustralya-Güney Kore 63 ve Japonya 58. Dikkat çeken en önemli konu ise son 3 yılda küresel wellbeing skorunun dünya genelinde gelişme göstermemiş olması, aksine insanların bireysel iyi oluşlarındaki düşüşleri rapor etmeleri.

Bu düşüşün en önemli nedenleri arasında ise iş-okul yaşantısı, bireysel farklılıklar, toplumsal baskı, cinsiyet rolleri, küresel iklim krizi, global resesyon, olumsuz haberler, sosyal medya etkisi, ülkeler arası farklılıklar, sosyal tabular, jenerasyon farkı, kişilerarası ilişkiler gibi faktörler var. Raporda belirtilen ve wellbeingi artırmak için atılması gereken en önemli 3 adım ise: Mümkünse diğer insanlarla birlikte egzersiz yapmak, sevilen insanlarla birlikte zaman geçirmeyi önceliklendirmek, tüm duyguları -yalnızca olumlu olanları değil- ifade etmek üzerine çalışmak. Öte yandan da iyi oluşu bütüncül bir yolculuk olarak ele almak, kendini dinlemeye zaman ayırmak ve sağlıklı sınırlar inşa etmek. Tüm bunların yanı sıra bireysel anlamda iyi oluşunuzu, refah düzeyinizi ve yaşam kalitenizi desteklemek için daha önce kaleme aldığımız yazılarımızı da inceleyebilirsiniz:

Kaynak: globalwellnessinstitute

Uplifers: Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!

Kıyafetlerinize özen gösteren teknoloji: Siemens iQ500 ile tanışın

Evde zamanımızın büyük bir kısmı, farkında olmasak da rutin işlere gidiyor. Pek çoğumuz için bu rutinde en çok vakit alan işlerden biri de şüphesiz ki çamaşır yıkamak ve kurutmak. Çamaşırlar için uygun programı seçmek, deterjanı ayarlamak, ıslak çamaşırların kurumasını beklemek ve ütü… Tüm bunlar bazen günün temposu içinde küçük ama rutinde bir yük haline dönüşebiliyor. Hayatı kolaylaştıracak birçok yenilik ise Siemens’ten geliyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makineleri ile rutininiz artık hiç olmadığı kadar kolay ve pratik. Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makinesinde çamaşırlarınızı sizden önce düşünen, her adımı sizin yerinize planlayan bir teknoloji var. Size ise bu teknolojinin keyfini çıkarmak kalıyor. 



intelligentDry: “Ben ne yapacağımı bilirim” diyen çamaşır ve kurutma ikilisi 

Pamuk tişörtler, hassas bluzlar, okuldan gelen kalın eşofmanlar… Normalde hepsi için ayrı ayrı düşünüp doğru programı aramanız gerekir. Ama artık değil. Gün içinde onlarca şeyle uğraşırken bir de çamaşırın “fazla mı kurudu, az mı kurudu, ya buruşursa?” stresi yaşamıyorsunuz. Çünkü makineler zaten kendi arasında konuşup sizin yerinize karar veriyor.  

Çamaşır ve kurutma makineniz sadece yan yana duran iki cihaz değil; birbirini anlayan, sizin yerinize düşünen bir ikili. Siemens iQ500’ün intelligentDry teknolojisi sayesinde “Acaba doğru programı seçtim mi?” stresi tamamen bitiyor. Yıkama bittiği anda çamaşır makineniz tüm detayları (kumaş türü, yük miktarı, ıslaklık seviyesi, hatta ısı toleransını) tek tek kurutma makinesine iletiyor. Kurutma makinesi de tüm bu bilgileri alıp kıyafetlerin için en doğru programı otomatik olarak seçiyor ve başlatıyor. 



Evinizde görünmez bir iş ortağı varmış gibi… Sessiz, hızlı ve tamamen sizin konforunuz için çalışan. Tek yapmanız gereken çamaşırları makineye atmak; gerisini teknolojinin kendisine bırakmak ve keyfini çıkarmak. 

Mini Yük Özelliği: “Şunu bir hızlı aradan çıkarayım” dediğiniz anlar için 

Spor sonrası sepette sırasını bekleyen bir tişört, “yarın tekrar giyeceğim” diye bir kenara ayırdığınız gömlek ya da akşam dışarı çıkmadan önce anında yıkanması gereken bir bluz. Makineyi tam dolduracak kadar birikmesini beklemek istemezsiniz; ama tek parça kıyafet için makinenizi çalıştırmak istemezsiniz. Siemens iQ500 çamaşır makinesinin mini yük özelliği tam da bu anlar için tasarlandı. Yarım kiloya kadar olan birkaç parça çamaşırı, kısa sürede ve düşük enerji tüketimiyle yıkayabilirsiniz. 



Günlük hayatın koşturmacasında en güzeli de şu: Siemens Home Connect uygulaması üzerinden bir dokunuşla mini yük programını açıyor, çamaşırlarınızı dakikalar içinde temiz ve mis gibi alıyorsunuz. Pratik, hızlı ve o küçük yükleri büyük bir mesele olmaktan çıkaracak kadar akıllı. Siz temponuza devam edin; o, çamaşırlarınız için detayları halletsin.  

20’den fazla yıkama ve 15’den fazla kurutma programı ile gardırobunuzdaki her kıyafete ayrı bir seçenek 

Her kumaş, her kullanım, her kıyafetin ayrı bir dili vardır. Siemens çamaşır ve kurutma makinesi işte bu yüzden onlarca akıllı programla kıyafetlerinizin ömrünü uzatıyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma Makineniz, tüm ihtiyaçları bilir ve sizin için en uygun seçeneği sunar. Siemens Home Connect uygulaması sayesinde tüm programlara tek dokunuşla erişebilir, hatta yeni çıkan programları indirerek makinenizi kişiselleştirebilirsiniz. Böylece makineniz yıllar geçse bile zamana ayak uydurmaya devam eder.  

Program Asistanı: “Sen söyle, ben ayarlarım” diyen yardımcı 

“Hangi program daha doğru? Çamaşır az mı çok mu? Bir kere giydim ama uzun programa atsam mı?” diye düşünmenize gerek kalmadan Program Asistanı tüm bunları size en doğru programında çalıştırır. Kumaş türünü, çamaşırın ağırlığını, kirlilik seviyesini analiz eder ve size en uygun yıkama-kurutma programını önerir. Bu sayede yalnızca doğru programı bulmakla kalmaz; suyu, enerjiyi ve zamanı en verimli şekilde kullanır. Siz de makinelerin işini yapmasına izin verip, geri kalan zamanınızı kendinize ya da sevdiklerinize ayırabilirsiniz. 

SmartFinish: Ütüye ayırdığınız süre artık size kaldı 

Kim ister çamaşırların başında ütüyle saatlerini harcamayı? SmartFinish teknolojisi buharın gücünü kullanarak kırışıklıkları daha makineden çıkmadan %50’ye kadar azaltıyor. Sonuç? Daha az ütü, daha çok kendinize ayırdığınız zaman. Teknolojinin keyfini çıkarmak için Siemens Home Connect uygulamasıyla SmartFinish’i açmanız yeterli. Ütü masası açmadan, güç harcamadan, zaman kaybetmeden kıyafetleriniz giyime hazır hale gelir. Bir toplantı öncesi, spontane bir plan öncesi ya da sadece rahatlık istediğiniz bir anda SmartFinish teknolojisi sizin için çalışır.  

Program İndirme: Makineniz hep güncel, hep “yenilikte” 

Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makinesi, güncel yeni programları kolayca indirip tek dokunuşla kullanabilirsiniz. İhtiyaç değiştikçe çamaşır makineniz de sizinle birlikte kendini güncelliyor. Siemens’in en sevilen yanlarından biri, cihazların statik kalmaması. Yani bugün aldığınız çamaşır makinesi birkaç yıl sonra bile yeni özellikler kazanabiliyor. 



Siemens Home Connect üzerinden cihaza özel yeni yıkama ve kurutma programları indirebiliyorsunuz. Mevsimsel ihtiyaçlar, moda olan yeni kumaş türleri, spor kıyafetlerin gelişmesi… Ne değişirse değişsin, makineniz hep güncel kalıyor. 

Tıpkı telefonunuza uygulama güncellemesi indirir gibi çamaşır ve kurutma makineniz de güncellemelerle değişen yaşam tarzınıza ayak uyduruyor. 

Akıllı deterjan yönetimi: i-Dos ile her yıkamada doğru ölçü 

Makineyi tamamen doldurunca veya tek parça kıyafeti makineye attığınızda ne kadar deterjan koyacağınızı bilemiyor olabilirsiniz. İşte tam bu noktada i-Dos Deterjan Tarama teknolojisi devreye giriyor. Siemens Home Connect üzerinden şişelerin barkodunu okutup su sertliği ve deterjan yoğunluğunu makineye iletiyor, i-Dos ise her yıkamada doğru miktarı otomatik olarak ayarlıyor. Üstelik Siemens Home Connect uygulaması, deterjan seviyesini takip ederek deterjanınız tükenmeden önce size haber veriyor. Tek yapmanız gereken uygulamayı telefonunuza yüklemek ve çamaşır makinenizi uygulamaya bağlamak. 

stainRemoval teknolojisi: Zorlu lekelerle inatlaşmayı unutun 

Çay, yağ, makyaj, çikolata lekeleri… Gün içinde fark etmeden üzerinize bulaşan lekeler artık kâbus olmaktan çıkıyor. Siemens iQ500 çamaşır makinesi ile stainRemoval teknolojisi devreye giriyor. Tek bir dokunuşla çay, yağ, kozmetik veya günlük hayatta karşılaştığınız diğer zor lekeler için özel programları aktif edebilirsiniz. 

Siemens Home Connect uygulaması sayesinde daha fazla leke türünü ve bunlar için geliştirilmiş özel programları keşfetmek de mümkün. Yani sadece “lekeyi çıkar” demekle kalmıyor, sizin için en doğru yıkama programını da otomatik olarak öneriyor. Böylece hem lekelerle uğraşmak zorunda kalmıyor hem de giysilerinizin ömrünü koruyorsunuz. 

Artık çocuğunuza yemek yedirirken dökülen yemek lekeleri, kahve kazaları ya da mutfakta sıçrayan yağ lekeleri sizi endişelendirmiyor. stainRemoval, günlük hayatın getirdiği küçük sürprizlere karşı en güvenilir yardımcınız oluyor. 

Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makineleri, artık sadece kıyafetlerinizi temizleyen makineler değil; size zaman, konfor ve güven veren akıllı iş ortaklarınızdır. Ütüye harcadığınız vakti kendinize ayırın, lekelerle uğraşmayı unutun ve teknolojinin yaşam alanınıza uyumunun keyfini yaşayın.

*Bu yazı Siemens’in katkılarıyla hazırlanmıştır. 





İlgili Makale