X

Zor zamanlarda sizi sıkıntıdan kurtaracak 7 basit seçim

Atatürk Havaalanı’na yapılan saldırı beni o kadar etkiledi ki, saldırıyı takip eden 2 gün boyunca; yayın yasağının imkân verdiği ölçüde olup bitenlerin detaylarını öğrenmekle ilgilendim. Doğal olarak üzüldüm, çaresiz hissettim ve öfkelendim.

Beni en çok kızdıran şey çaresizlikti. Böyle bir olayda “Elimden hiçbir şey gelmiyor” hissi gerçekten tepemin tasını attırıyor! Bu öfke giderek konuyla ilgili sorumluların sorumsuz açıklamalarına kayıyor ve odağımı benden uzaklaştırıp “ötekilerin” kabahatlerine yöneltiyordu.

Sonra yaptığım çalışmaları ve aldığım eğitimleri anımsadım. Bu konudaki sorumluluğun kimde olduğunu hatırlattım kendime: “Şu anda nasıl hissettiğinin tek bir sorumlusu var; o da sensin!”

Sorumluluk bende, çünkü öyle hissetmeyi farkında bile olmadan ben seçiyorum! Oysa farkında kalıp akıllıca seçimler yaptığımızda hayat sadece kendimiz için değil, herkes için farklı akmaya başlıyor. Gandhi söylemiş ya; “Dünyada görmek istediğin değişimin kendisi ol” diye. Buna hemen şimdi seçimlerinizle başlamaya ne dersiniz? Hadi buyurun; hemen şimdi uygulayarak hayatınızı değiştirebileceğiniz 7 basit seçim:

1. Diyet yapın

Yiyeceklerden değil, ruhunuzu zehirleyen toksinleri tüketmeyi bırakmaktan bahsediyorum. Mesela haberleri izlemeyi bırakmak size ne kaybettirir? Kimse bana; ‘Dünyaya olan bitene kulaklarımızı mı tıkayalım? Bunca acı olaya gözlerimizi kapatınca hepsi yok mu olacak?’ falan diye hamasi sorular sormasın. Emin olun siz haberleri seyrettiğinizde de o acılar kaybolmuyor ve onlardan haberdar olarak hiçbir şeye etki etmiyorsunuz. Kaldı ki 5 yıldır TV ve dolayısıyla haber izlemeyen bir adam olarak ülkede ve dünyada olan bitenden, en az her akşam haberleri izleyenler kadar bilgim var. Aradaki tek fark benim seçmediğim görüntü ve söylemlerin zihnime girişine izin vermiyorum.

  • Suriyelilerin dramını bilmek için bir gemi dolusu boğulmuş cesede bakmanız veya
  • Yaşadığımız savaş ortamının acılarını bilmek için zavallı bir şehit annesinin dövünerek ağlamasını izlemeniz ya da
  • Ülkeyi saran cehaletin ne boyutta olduğunu bilmek için “Aymaz uzmanların” haber analizlerini dinleyip siyasetçilerin meydanlarda küfür-kâfir nasıl da birbirlerine “giydirdiklerini” görmeniz gerekmiyor.

Seçtiğiniz haberlerin, sadece ve sadece seçtiğiniz (bilgi sahibi olacağınız) kadarının zihninize girmesine izin vermeniz hiç beklemediğiniz kadar olumlu sonuçlar yaratacak.

Benzer bir diyeti sosyal medyaya da yapmaya ne dersiniz? Telefonu yarım metre tepeden tutup dudak büzerek poz verilen “selfie”lerden vazgeçip anda ve etrafınızın farkında kalmak mesela. Ya da gün batımı manzarasını panoramik formatta çekip bir an evvel Facebook’ta paylaşmaya çalışmaktansa sevgilinizin elini tutmak veya “Dostlarla keyifli bir yemek” yazıp leziz sofra görsellerini paylaşmak yerine gerçekten o yemeğin ve dostluğun keyfini çıkarmak…

Bir deneme yapmaya ne dersiniz?

1 hafta boyunca cep telefonu ve bilgisayarınızdan sosyal medya kullanımını günde 1 saat ile sınırlandırın.

Bir hafta boyunca her gün akıllı telefonunuz ve bilgisayarınızdan sosyal medyaya girdiğiniz toplam süreyi günlük 60 dakikayla sınırlayın; yarım saat sabah ve yarım saat akşam. Saatleri siz belirleyin ama kendinize dürüst olun; günde bir saati aşmak yok!

Bir haftanın sonunda da lütfen yazın:

  • Duygusal durumunuzda ne değişti? Hiç haber izlemediğiniz ve sosyal medyayı 1 saat ile sınırladığınız bu bir haftanın sonunda kendinizi nasıl hissediyorsunuz? Geçen haftaya göre fark nedir?
  • Gün içinde ne kadar zaman kazandınız? Bu zamanı, zihinsel ve duygusal açıdan besleyici/geliştirici ne gibi aktiviteler için ayırdınız/ayırabilirsiniz?
  • Çok güçlü bir şekilde sosyal medyada paylaşmak istediğiniz o anı, kayda alıp paylaşmak yerine; içinde kalıp değerlendirdiğinizde nasıl hissettiniz?

2. Gereksiz olandan kaçının

Gereksiz olan şeylerin başında beyninizin sürekli sorgulayıp yargılayan tarafı geliyor. Bazı konuları sorgulamamız ve içindeki dersi almamız önemlidir. Bununla birlikte “Benim hakkımda ne düşünüyorlar?”, “Salak durumuna düşer miyim?”, “Ya beni sevmezlerse” vb. birçok saçma sorgulama sürecinin bize hiçbir faydası olmadığını biliyoruz. Düşünün; yukarıdaki soruların hangisine sizi cesaretlendiren ve harekete geçiren bir cevap verebildiniz ki?

Ya da karşımızdakinin saçını, kılığını, iletişim biçimini, sesini, bakışını, gülüşünü yargılayıp eleştirdiğimizde ne kazanmışız? Alışık olmadığımız yaşam biçimlerini küçümsemek, tu kaka etmek, itmek neyimize yaramış?

O halde zayıflatan sorgulardan ve gereksiz yargılardan uzak durmak için doğru soruları sormaya başlamakta fayda var:

  1. Bu durumda/ilişkide/konuşmada karşımdakinin neye ihtiyacı var?
  2. Ben bu ihtiyacın ne kadarını karşılayabilirim?
  3. Ben tam olarak ne istiyorum?
  4. İstediklerimin ne kadarına gerçekten ihtiyacım var ve ne kadarı benmerkezci istekler?
  5. Bu durumu herkesin iyiliğine çevirmek için hangi kaynaklara sahibim (bilgi, kişi, deneyim vb.)?

Her durumda sorabilirsiniz bu soruları. Örnek olması açısından Atatürk havaalanı saldırısından sonra toparlanmak için bu 5 soruyu nasıl kullandığımı anlatayım:

  1. Saldırıya uğrayanların kana ve yardıma ihtiyacı var. İstanbul dışındaki dost ve akrabalarımın güvende olduğumu bilmeye ihtiyacı var.
  2. Her iki ihtiyacı da karşılayabilirim: Düzenli olarak kan verdiğim için beklemem gereken bir süre var, bu konuda bu gece bir şey yapamam. İstanbul dışındaki dostlarımın güvende olduğumu bilmeleri için Facebook’un devreye soktuğu “Güvendeyim” uygulamasını kullandım ve ayrıca yakın akrabalarımla telefonlaştım.
  3. Huzur istiyorum, barış istiyorum, güvende hissetmek istiyorum, mutlu olmak istiyorum, insanlar rahat, huzurlu, sağlıklı ve mutlu olsun istiyorum.
  4. Bunlara gerçekten ihtiyacım var. Hepsini sağlamanın tam anlamıyla benim elimde olmadığı gerçeğini kabul etmek stresimi azaltıyor. Bununla birlikte kişisel olarak yapabileceğim şeyler var.
  5. Bu durumu herkesin iyiliğine çevirmek için kişisel olarak yapabileceklerim arasında; bilgi ağının bir parçası olarak o gece ve devamında ihtiyacı olan kişi ya da kurumlara verebileceğim desteği vermek ve bu gibi durumlarda psikolojik anlamda insanların daha güçlü hissetmeleri için bildiklerimi bir makale olarak paylaşmak (ki şu anda o makaleyi okuyorsunuz).
  6. Düşüncelerinize dikkat edin (Negatif duyguların üstesinden gelin)

Daima anımsayın: Nasıl hissettiğinizi belirleyen en önemli şey nasıl düşündüğünüzdür. Korktuğunuz, öfkelendiğiniz ya da üzüldüğünüz anlarda ne düşündüğünüzü sorun kendinize ve o düşünceleri olumluya çevirin. Diyelim ki; çalıştığınız yerdeki o sünepe yönetici asistanı ya da mendebur müdür yardımcısı canınızı sıktı ve öfkenizi bir türlü atamıyorsunuz. O anda ne düşünüyorsunuz? “Bana bunu nasıl yapar?”, “Kendini ne sanıyor ki?”, “Ah şu kredi borcum olmasaydı tükürür yüzüne, basardım istifayı”…vs.

Fark edin! Cevap veremediğiniz için, istifayı basamadığınız için, karşı tarafın egosuna kapıldığınız için aslında kendinize kızıyorsunuz ve aslında o anda kızdığınızı düşündüğünüz kişinin etkisi altında olmanıza neden olan tek şey sizin kendi düşünceleriniz.

Ve lütfen dikkat! Negatif düşünce “pattern”leri sıklıkla kendimizle ilgilidir: Ya kurban rolünde ya gizli suçlu olarak ya da kendimize acımak suretiyle genelde kendimize odaklanırız. Üzgün, kızgın ya da korkmuş hissettiğinizde bunu anımsayın ve kendinizi kendinizle ilgili düşünürken yakalayın.

Odağınızı;

  • O anda yaptığınız bir işe,
  • Varsa evinizdeki kediye veya köpeğe,
  • Mesela hep yapmak istediğiniz ve o maaşlı işe bağımlılığınızı kesecek olan ve erteleyip durduğunuz o projenize çevirdiğinizde

Sizi sıkıp duran o negatif düşünceden eser kalmayacak.

4. Katkıda bulunun

Odağın önemi yazılarımda çok sık tekrarladığım bir şey. Tony Robbins’ten öğrendiğim bu bilgiyi ne kadar tekrar edersem edeyim önemini vurgulamak için daha da fazla tekrar etmem gerekiyormuş gibi geliyor. Daha önce anlattığımdan biraz daha farklı ve basit anlatayım:

Eğer odağınız SÜREKLİ kendinizdeyse, (“Bu neden benim başıma geliyor?”, “Şu kadar para kazanmalıyım”, “Bugün şu işleri bitirmeliyim” vb.) muhtemelen orta vadede işler sizin için pek de iyi gitmeyecektir. Oysa eğer odağınızda sizden başka biri(leri) varsa işler bir anda değişir.

Eğer; arkadaşınız için, komşunuz için, aileniz için, toplum için, ülkeniz için ve hatta hatta sokakta bulduğunuz kanadı kırık bir kuş veya acıkmış bir kedi yavrusu için bir şeyler yapıyorsanız kötü hissetmeniz mümkün değildir. Büyük harflerle kocaman yazarak tekrar etmeme müsaade edin lütfen: KENDİNİZDEN BAŞKASIYLA YÜREKTEN İLGİLENİYORSANIZ KÖTÜ HİSSETMENİZ MÜMKÜN DEĞİLDİR.

Bu yüzden hayatta ne yapıyorsanız yapın, bütünün faydasına yaptığınızdan ve birilerine, bir yerlere, bir şeylere katkıda bulunduğunuzdan emin olun.

5. Sevin

Eşinizi, çocuğunuzu, köpeğinizi, arabanızı, doğayı, yolculuğu, komşunuzu, işinizi, eski okul arkadaşlarınızı, yeni tanıştıklarınızı, trafikte size yol veren aracın şoförünü, yaya geçidinde durup güvenle karşıya geçmelerini izlediğiniz insanları, evinizi, sabah akşam selamlaştığınız mahalledeki bakkalı… Sevecek o kadar çok şey var ki, aramamız bile gerekmiyor. Sadece sevgimizi hissetmek ve hissettirmek için küçük eylemlerde bulunmamız yeterli:

  • Bakkala sabah “Hayırlı işler” diye seslenip el sallamak,
  • Marketteki o sinir olduğunuz suratsız kasiyere “Nasılsın?” diye sormak,
  • Yeni tanıştığınız birine, laf olsun diye değil, gerçek, samimi ve yürekten bir iltifatta bulunmak,
  • Ofisteki çalışma arkadaşlarınıza bir kavanoz kurabiye götürmek,
  • Hayatınızdaki özel insana hiç beklemediği bir anda küçücük bir sürpriz yapıp “Seni seviyorum” demek.

Zor mu? Sadece birkaç kelime ve bir iki ufak jest. Sonra da keyifle izleyin; sevginizi vermeye başladığınız anda her şey nasıl değişiyor. O suratsız kasiyer kızın yüzü nasıl aydınlanıyor; kurabiyeleri gören mesai arkadaşlarınızın ve dolayısıyla ofisin enerjisi nasıl yükseliyor, eşinizin gözü nasıl ışıldıyor.

Bunu yaparken de bir zahmet gülümseyin.

6. Gülümseyin

Gülümsemenin vücudunuza eşsiz yararları olduğu gibi aynı zamanda bulaşıcıdır da.

O kadar çok faydası var ki, bu başlı başına yazı konusu olur. Kaynak da göstererek kısaca sıralayayım, dileyen dönsün detaylara kaynağından baksın.

Endorfin

Oxford, Binghamton, Liverpool ve Amsterdam VU üniversitelerinden 8 öğretim görevlisinin, Royal Society için birlikte yaptıkları bir araştırmanın sonuçları, gülümsemenin ciddi oranda endorfin salgılamamıza yol açtığı ve böylece stresle birlikte endişeyi de azalttığını gösteriyor.

Gülümseme bulaşıcı

Sosyal medyada paylaşılan birçok video var görmüşsünüzdür. Siz gülümseyerek endorfin salgılayıp stresinizden kurtulurken, aynı şeyi etrafınızdakilerin de yapmasını sağlıyorsunuz. Almanya’da Tübingen Üniversitesi’nde yapılan araştırma bunun gerçek olduğunu kanıtlıyor. Araştırma okumak istemiyorsanız bu videoyu seyredin. Size meydan okuyorum; videonun sonunu falan beklemenize gerek yok; büyük bölümünüz 1. dakika dolmadan gülümsemeye ve sonrasında bir yerlerde de gülmeye başlayacaksınız!

Zorla güzellik olur!

Kansas Üniversitesi, Psikoloji Departmanı’nda yapılan bir başka araştırmanın sonuçlarına göre stresli ortamlarda yüzlerine gülümseme konduran denekler, nötr bir yüz ifadesi takınanlara oranla kalp atışından salgıladıkları hormonlara kadar her anlamda çok daha düşük stres belirtisi gösteriyorlar. Biliyorum zor zamanlarda gülümsemek zor ama gülümsediğiniz anda hem sağlığınızı koruduğunuzu hem de o zorlukları kolaylaştırdığınızı hatırlamak size yardımcı olabilir.

Bağışıklık sistemi

Gülümsediğinizde vücudunuzun hastalıklarla savaşmak üzere çok daha fazla akyuvar ürettiğini biliyor muydunuz? Macaristan’ın başkenti Budapeşte’de enfeksiyon bölümünde yatan çocuk hastalar üzerinde yapılan ilginç bir araştırma var: İsmini “Smiling Hospital Research Team” (Gülümseyen Hastane Araştırma Ekibi) tanımının kısaltmasından alan ve masalcılar, kuklacılar ve eli işi sanatçılarından oluşan “SHORT” ekibi çocukların yanına girmeden 30 dakika evvel alınan kan değerleriyle ekip ayrıldıktan bir saat sonra alınan değerlerin karşılaştırılmasında bağışıklık sisteminin bu süreç içinde güçlendiğine dair önemli sonuçlara ulaşılmış.

Dahası var!

Gülümsemek sizi daha güzel gösterir, karşınızdakine güven verirsiniz, gülümsediğinizde daha rahat hissedersiniz, aynı zamanda sizi daha çekici kılar. Liderlik yeteneklerinizden pazarlama ve satış becerilerinize, ilişkinizden müzakere yetilerinize kadar her konuda çok daha başarılı olursunuz.

Aranızda hâlâ somurtan kaldı mı? Sanmıyorum ama yine de şunu hatırlatmam çok önemli: Gülümsemeye sabahleyin aynada başlayın, anlaştık? 🙂

7. Her şeyi kontrol edemeyeceğinizi kabul edin

Yukarıdaki şemaya bakın. Bu şemada bir “stres alanı” var. Bu stresli bir durumu temsil ediyor. Stresli durum her ne olursa olsun; o alana girdiğinizi hisseder hissetmez kendinize üç cevabı olan tek bir soru sormanız gerekiyor:

Bu durumda ve şu an içerisinde benim etkileyebileceğim ya da kontrolümde olan ne var?

Cevapları 3 başlıkta vereceksiniz:

  • Hiçbir şekilde kontrol/etki edemeyeceğim şeyler.
  • Bir miktar etkim/kontrolüm altında olabilecek şeyler.
  • Tam anlamıyla kontrolüm altında olanlar.

Kontrol edemeyeceğiniz şeyleri zihninizde tanımladığınız anda o telaş ve panik duygusunun kaybolduğunu fark edeceksiniz. Bir miktar da olsa kontrol edebileceğiniz şeylerinse sizi biraz olsun rahatlatabileceğini söyleyebilirim. Böylece tam anlamıyla kontrol edebileceğiniz eyleme kolaylıkla odaklanabileceksiniz.

Örnekleyelim: Şirketinizin ve/veya kariyerinizin büyüyerek devam etmesi için çok ama çok önemli bir toplantıya katılmanız gerekiyor. Özenle hazırlanıyor, sunumunuzun üstünden geçiyor ve yola da normalden daha erken çıkıyorsunuz. Çok önemli bir gün bugün ve hayatınızı direkt olarak etkileyecek muhteşem bir sunum yapmak için hazırsınız; tatlı bir heyecanla yola koyuluyorsunuz.

Hiç beklenmedik bir şey oluyor. Günün o saatinde asla tıkanmayan, hiçbir geçişinizde trafik sıkışıklığına rastlamadığınız o bölgede, her ne olduysa trafik kilit ve adım ilerlemiyor. Toplantı saati yaklaştıkça ve dakikalar kat ettiğiniz metrelerden daha hızlı akmaya başladıkça o stres alanına giriyorsunuz. Öyle bir nokta geliyor ki, toplantıya zamanında ulaşamayacağınızı artık biliyorsunuz.

Hemen soruyu sorup cevapları verelim: Bu durumda neyi kontrol edebilirim, neyi edemem?

  • Bir büyü yapıp da trafiği açmam mümkün değil, dolayısıyla bu konuda endişelenmenin anlamı yok.
  • Duygu durumumu ve ruh halimi değiştirmek için bir iki şey yapabilirim. Şu bangır bangır çalan rock müziğini biraz daha rahat dinlenebilir, sakin ama yine de neşeli bir müzikle değiştirmek, küçük de olsa birkaç şeye etki edebileceğim bir eylem: Radyoyu kurcalamaya başladım bile!
  • Tam anlamıyla kontrolüm altında olan durum ise toplantı yapılacak mekânda beni bekleyenleri gecikeceğim konusunda bilgilendirmek.

Güle güle stres! Formül de uygulaması da son derece basit!

Lütfen dikkat; yazdığım 7 maddenin çok önemli bir ortak özelliği var: Hepsi birer seçim. Sadece ve sadece siz seçer ve uygularsanız işe yarayacak seçimler. Sizden ricam seçimlerinizi dikkatli yapmanız çünkü hatırlayın: Bugün yaptığımız seçimler, gelecek nesillerin deneyimleri olacak.

Bana ulaşmak isterseniz her konuda tolga@powercoaching.us adresine yazabilirsiniz.

V. Tolga Hancı: Doğma büyüme İstanbul'lu Tolga, 20 yıllık reklamcılık kariyerini danışmanlığa, ve oradan da koçluk ve eğitmenliğe dönüştürmüş bir yüksek performans stratejisti. Çalıştığı kişi ve kurumların; hayatın her alanında sınırsız potansiyellerinin % 100'ünü kullanarak, daima yüksek performansta kalabilmeleri için stratejiler üretiyor. Power Coaching'in ve Anthony Robbins Türkiye oluşumlarının kurucu ortağı. Birlikte çalışacağı kişi ve kurumların hedef ve hayallerini merak ediyor ve şöyle söylüyor: "İstiyorsan yaparsın! Asıl soru şu: Harekete geçmek için ne kadar isteklisin?"

Güne lezzetli bir başlangıç için kahvaltılık tarifler

Ne demiş şair; kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı. Sizce de öyle değil mi? Günün ilk öğününün, bize gün boyu yetecek kadar neşe ve enerji kaynağı olması gerekmiyor mu? İster sabahın çok erken saatlerinde ister öğlene yakın olsun, fark etmez; günün ilk öğünü her zaman çok önemli. Çünkü günün geri kalanını etkileyen, o günün ne kadar kaliteli bir gün olduğunu belirleyen en önemli faktörlerden biri; güne neler yiyerek başladığımız…



Ancak hepimiz biliyoruz ki, klasik kahvaltı tarifleri zamanla sıkıcı hale gelebiliyor. Yumurta, peynir, zeytin güzel bir başlangıç olsa da her gün aynı şeyleri yemek hayatlarımızda monotonluk yaratabiliyor. Dolayısıyla biraz daha yaratıcı alternatiflere ihtiyacımız var. Ama bir yandan da yoğun tempomuza ayak uydurabilmek için pratik ve besleyici olmalı. Tabii lezzetten de ödün vermek olmaz. İşte tam da bu noktada lezzeti ile, pratikliği ile, besleyiciliği ile kahvaltıların yıldızı müsli karşımıza çıkıyor. İşte müsli kullanarak hazırlayabileceğiniz lezzetli ve sağlıklı kahvaltılık tarifler:

Müslili Ekmek

Eğer kahvaltıda değişiklik yapmak ve lezzet ile besleyici değeri bir arada sunan bir alternatif arıyorsanız, müslili ekmek tam size göre. Klasik ekmek tariflerine göre çok daha zengin ve doyurucu bir seçenek sunan bu kahvaltılık tarifi, aynı zamanda çok daha lezzetli, çok daha eğlenceli. Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli’nin içeriğindeki kızılcık, kuru üzüm, elma ve marakuyalı özel karışım sayesinde enerjik bir sabaha doyurucu dilimlerle merhaba diyebilirsiniz.

Malzemeler:

Hamuru için:

  • 1 su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 2-3 tatlı kaşığı Dr. Oetker Aktif Maya
  • 0,5 çay bardağı süt
  • 4-4,5 su bardağı un
  • 0,5 çay bardağı toz şeker
  • 1 su bardağı ılık süt
  • 1 yumurta
  • 100 gram yumuşak margarin

Üzeri için:

  • 2-3 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 yemek kaşığı su

Hazırlanışı:

  • Mayayı bir kaseye alın ve üzerine yarım çay bardağı ılık sütü ilave edin. Kaşık ile birkaç kez karıştırıp 10-15 dakika bekletin.
  • Unu derin bir kaba eleyin ve üzerine beklettiğiniz mayayı ilave edin. Toz şeker, süt, yumurta ve margarini ilave edip iyice yoğurun. Üzerini kapatıp ılık ortamda 40-45 dakika bekletin.
  • Süre sonunda mayalanan hamura 1 su bardağı meyveli müsliyi ekleyin ve yoğurun. Hamuru yuvarlayıp pişirme kağıdı serilmiş fırın tepsisine alın. Üzerine su sürüp meyveli müsli serpin ve 20 dakika bekletin.
  • Fırını belirtilen dereceye ayarlayıp ısınması için önceden açın. (Alt-üst pişirme: 170 °C, Turbo pişirme: 160 °C)
  • Hamurun üzerini keskin bıçak ile 3-4 yerinden 1 cm derinliğinde kesin ve 25-30 dakika pişirin.
  • Fırından çıkarıp soğutun. Dilimleyerek servis yapın.

Çikolatalı Çıtır Smoothie Bowl

Kahvaltıda kendinizi şımartmak ve güne ‘bomba’ gibi başlamak istiyorsanız, tatlı bir kahvaltılık tarifi tam size göre olabilir. Çıtır tahıl ve çikolata parçacıkları içeren Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli ile çok pratik ve çok lezzetli bir kahvaltılık bowl hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • 2 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli
  • 1 adet olgun muz
  • ½ avokado
  • 1 yemek kaşığı kakao tozu
  • 1 su bardağı badem sütü

Hazırlanışı:

  • Olgun muzu, avokadoyu, kakao tozunu ve badem sütünü blender’a alın. Pürüzsüz bir kıvam alana kadar yüksek hızda karıştırın.
  • Elde ettiğiniz smoothie karışımını bir kaseye aktarın ve kahvaltılık bowl için tabanı hazırlayın.
  • Smoothie tabanın üzerine çıtır çıtır Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli’yi ekleyin. Ve harika kahvaltı kaseniz hazır.

Portakallı Muzlu Müslili İçecek

Kahvaltılarınızı bir sonraki seviyeye taşımaya hazırsanız, Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli ile tanışın. Bu benzersiz müsli, sadece lezzetiyle değil, aynı zamanda sağlık açısından sunduğu faydalarla da kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olmaya aday. Hem lif hem de Vitamin B1, demir ve magnezyum gibi önemli besin öğeleri açısından zengin olan bu müsli ile harika bir kahvaltılık içecek hazırlayabilir, güne başlarken ihtiyacınız olan enerjiyi ve besinleri alabilirsiniz:



Malzemeler:

  • 50 g Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli
  • 1 poşet Dr. Oetker Şekerli Vanilin
  • 2 adet muz
  • 2-3 dilim ayıklanmış ve zarları çıkarılmış portakal dilimleri
  • 2 su bardağı buzdolabında soğutulmuş süt
  • 2 yemek kaşığı bal

Hazırlanışı:

  • Muzları soyup iri parçalara kesin ve mutfak robotuna alın.
  • Üzerine portakal dilimleri, süt, bal ve şekerli vanilini ilave edip meyveler ezilinceye kadar karıştırın.
  • Hazırladığınız içeceği bardaklara alın. Üzerlerine çıtır müsliyi ekleyip kaşık ile karıştırın.
  • Buzdolabında 30 dakika bekletip servis yapın.

Meyveli Mini Kahvaltılık Muffin

Güne başlarken modunuzu yükseltecek, enerjinizi yerine getirecek ve ihtiyacınız olan besin öğelerini almanızı sağlayacak ve tüm bunları yaparken de eğlenceli bir hale çevirecek muffinlere kim hayır diyebilir ki… Siz de demezseniz, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ile harika bir kahvaltılık hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • ½ su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 paket Dr. Oetker Hamur Kabartma Tozu
  • 1 su bardağı tam buğday unu
  • 2 yemek kaşığı bal
  • ½ su bardağı süt
  • 1 yemek kaşığı tereyağı
  • 1 adet yumurta
  • 1 adet mini muffin tepsisi

Hazırlanışı:

  • Fırını 180 derecede önceden ısıtın ve mini muffin tepsisini yağlayın.
  • Bir kasede tam buğday unu, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ve kabartma tozunu karıştırın.
  • Başka bir kapta süt, eritilmiş tereyağı ve yumurtayı çırpın. Islak malzemeleri kuru malzemelerin üzerine dökün ve karıştırın.
  • Hazırladığınız kek harcını mini muffin kalıplarına eşit miktarda bölün. Her bir kalıbı üçte iki oranında doldurmanız yeterli olacaktır, böylece kabardığı zaman da yeteri kadar alan kalacaktır.
  • Yaklaşık 20 dakika kadar pişirdikten sonra fırından çıkarın, birkaç dakika beklettikten sonra servis edebilirsiniz.

Bonus: Çabasız ve lezzetli kahvaltılar

Eğer daha hızlı bir şekilde lezzetli, pratik ve doyurucu kahvaltılık tarifler hazırlamak istiyorsanız, fazla çaba harcamadan da eğlenceli kahvaltılar yapabilirsiniz. Müslinizi ister sütle ister yoğurtla karıştırın; üzerine meyve, bal, biraz da kuruyemiş ekleyin ve voila! Enfes kahvaltınız hazır… Ama bir dakika; zaten eklenmişi var 🙂 Dr. Oetker Vitalis’in lezzetli, doyurucu ve sağlıklı dünyası ile klasik kahvaltılar yerine daha enerjik tariflerle güne başlayabilirsiniz.

Sağlıklı ve dengeli beslenmeyi, ‘sıkıcı’ kalıplardan çıkarmak ve her güne büyük bir neşe ile başlamak istiyorsanız Dr. Oetker Vitalis, kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olacak. Üstelik sadece kahvaltılarınızın da değil; ara öğünlerinizde de lezzetli atıştırmalıklar olarak tüketebilirsiniz. Bu çıtır lezzetler, gününüzün her saatine enerji ve neşe katacak!

Siz de Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’in Multi Meyveli Çıtır Müsli, Bal Bademli Çıtır Müsli ve Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli çeşitlerinden dilediğinizi seçebilir, güne en sevdiğiniz lezzetle harika bir başlangıç yapabilirsiniz.

*Bu yazı Dr. Oetker katkılarıyla hazırlanmıştır.

Hayatın küçük tatlı sürprizlerini L’Occitane Almond Shower Oil ile yakalayın

Hayat, beklenmeyen güzelliklerle dolu bir dans gibi; eğer görmeyi, fark etmeyi bilirsek hayatın şaşırtıcı güzellikteki tatlı anlarını sık sık yakalayabiliriz. Bazen uzun zamandır görmediğimiz bir arkadaşımızla yolda karşılaştığımız, bazense tatlı bir yağmurun ardından çıkan gökkuşağını gördüğümüz o ‘an’da gizli olabilir mutluluk. Bu, beklenmedik ama her zaman iyi hissetmemizi sağlayan hoş sürprizler, hayatın şaşırtıcı güzellikteki anlarından yalnızca birkaçı olsa da tüm gün yüzümüzü güldürmeye yetebilir.



Yakalamak için istekli olursak hayatın monoton akışına biraz olsun ara vermemizi sağlayan ve yaşamın ne kadar büyüleyici olduğunu hatırlatan pek çok tatlı sürpriz bulabiliriz. Tıpkı L’Occitane Almond Shower Oil’in su ile buluştuğunda yağ kıvamından köpüğe dönüşen sürprizli formu gibi.

Sürprizlerle dolu keyif veren bir deneyim

Mutluluk veren, keyif dolu ve sürprizli anlar dediğimizde şüphesiz ki kendimize ayırdığımız zamanların önemi ve yeri çok büyük. Çünkü, günlük hayatın koşturması içerisinde kendimizi şımartabildiğimiz, bedenimizin ve zihnimizin ihtiyaçlarını karşılayabildiğimiz bu özel anlar, monotonluğun içinden bize göz kırpan küçük sürprizler gibi. Özellikle de kişisel bakım ritüellerini taçlandıran L’Occitane Almond Shower Oil ile sürprizlerin hiç sonu yok. Bu özel duş bakım yağı, suyla buluştuğu anda değişen formu ile bize sıradan görünen anları bile özel kılan küçük sürprizler sunuyor.

Almond Shower Oil’in içeriğindeki badem yağı, su ile birleştiğinde anında yoğun keyif verici bir köpüğe dönüşüyor, bize de tatlı küçük sürprizlerle dolu dokunuşların cildimizde bıraktığı o yumuşacık etkinin keyfini sürmek kalıyor. Tabii, o tatlı ve küçük sürprizler Badem Duş Yağı’nın yalnızca köpüren özel formülünde saklı değil, kokusu da bambaşka bir heyecan.

Kokuların duyuları harekete geçiren büyülü dünyası

Bazen sizin de bir kokunun esintisiyle geçmişe doğru kısa bir yolculuğa çıktığınızı hissettiğiniz oluyor mu? Kabul edelim, hayatın içindeki tatlı sürprizli anlarda kokuların da etkisi oldukça büyük. Belki çocukluğunuzdan keyifli bir anı hatırlatan nostaljik bir koku, belki gençliğinizde kullandığınız eski bir parfümün rüzgarla karışmış hali, belki de taze biçilmiş çimlerin havada dağılan dansı… Kokular da sürprizli anların başrol oyuncusu olabiliyor.



Tıpkı, Almond Shower Oil’in tatlı bademin mis kokusunu cildimizde bırakması gibi. Üstelik vegan içeriği ile tüm cilt tiplerine de uygun olan bu bakım yağı, duyuları harekete geçiren büyülü bir dünyanın da kapısını aralıyor. Hayatın bitmeyen telaş ve karmaşasında her şeyden biraz da olsa uzaklaşıp, o büyülü dünyaları keşfetmek hepimizin ihtiyacı değil mi? Daha fark edilmeyi bekleyen onca tatlı sürpriz varken…

Şaşırtıcı üçlü etki

Köpüren özel formül, büyülü dünyalara açılan mis badem kokusu, tabii bir de şaşırtıcı üçlü etki. L’Occitane Almond Shower Oil ile hayatın sürprizlerle dolu anlarını yakalamak çok kolay. Özel vegan formülü, cildi hem temizliyor hem nemlendiriyor hem de onarıyor. Bu üç etkiyi bir arada bulabilmek de en tatlı sürprizlerden biri.

Badem Duş Yağı, özel köpük yapısı ile cildi temizliyor, içeriğindeki omega 6 ve 9 bakımından zengin tatlı badem yağı ve üzüm çekirdeği yağı ile ilk kullanımda nemlendirme etkisi sağlıyor ve cildi besleyerek ışıl ışıl bir görünüme kavuşturuyor.

Elbette, hayatta daha yakalanmayı bekleyen pek çok şaşırtıcı tatlı an var. Bazıları, bir anda karşımıza çıksa da bazen de bu anları biz yaratabiliriz. Bakım rutinlerimize L’Occitane Almond Shower Oil’i eklemek, tanımadığımız birine iltifat etmek ya da sevdiğimiz birine uzun zamandır istediği bir şeyi satın almak, hayatımızda o tatlı sürprizleri artırmaya ve yaşamın keyfini doyasıya çıkarmaya yardımcı olabilir.

Hiç vakit kaybetmeden birinden başlamak istiyorsanız hemen tıklayıp sürprizlerle dolu L’Occitane Almond Shower Oil dünyasını keşfedebilirsiniz.

Sıra dışı bir gelecek: Otomobil dünyasında bizi neler bekliyor?

Teknolojinin, yapay zekanın ve çevre bilincinin hızla geliştiği günümüzde otomotiv dünyası da bu gelişmelerden geri kalmıyor ve inovasyonlarla ve merakla dolu bir sektöre dönüşüyor. Son yıllarda elektrikli araçlar, otonom sürüş özellikleri, akıllı yol çözümleri gibi konularla pek çok gelişime imza atan otomobil dünyasında gelecekte bizi daha nelerin beklediği büyük bir merak konusu. Hepsi çok heyecan verici olsa da en çok merak edilen sorulardan ve benim de heyecanla beklediğim gelişmelerden biri; uçan arabaların hayatımıza girip girmeyeceği 🙂 Uçan arabalar yakın zamanda hayatımıza dahil olur mu bunu bilmiyorum ama otomotiv endüstrisinin geleceği hakkında kendi perspektifimden ele alacağım pek çok konu var. Gelin, benim de bir parçası olduğum bu sıra dışı gelecekte bizi neler bekliyor olabilir birlikte bakalım.



Elektrikli otomobillerin hızlı yükselişi

Geçtiğimiz yıllarda pek çok otomobil markası, yakın gelecekte elektrikli araç üretimine ağırlık vereceğini açıklamıştı, hatta dünya çapında tamamen elektrikli araç üretimine geçmeyi planladığını belirten markalar da var. Elektrikli araçların hayatımıza dahil olması çok yeni bir gelişme olmasa da yaygınlaşması ve popülerliğinin artması son zamanlarda daha bir artış gösterdi. Gelecekte de elektrikli araçların üretiminin ve kullanıcısının artması sektörünün en beklenen gelişmeleri arasında.

Bildiğiniz gibi ben de elektrikli otomobil tutkunlarından biriyim ve sık sık sizlerle Instagram hesabımdan %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E ile olan maceralarımı paylaşıyorum 🙂 Konumuza dönecek olursak; fosil yakıt tüketimini azaltmak ve karbon emisyonlarını düşürmek için ülkelerin elektrikli araç kullanımına yönelik teşviklerini artırması da beklenenler arasında. Ayrıca, batarya teknolojisinde yeni ilerlemeler, elektrikli araçların menzillerinin artırılması, şarj altyapılarının geliştirilmesi de yine yakın gelecekte bizimle olacağa benziyor.

Sürdürülebilir ve çevre dostu çözümler

Elektrikli araçların yükselişi, otomobil dünyasının geleceğinde beklenen tek çevreci haber değil. Doğa dostu yaklaşımlar ve sürdürülebilir çözümlerle dolu yenilikler de ufukta. Pek çok sektörün son yıllarda önemli bir gündem maddesi haline gelmiş olan çevre bilinci, otomotiv dünyası için de önemli bir konu. Geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilen iç dizayn ekipmanları, doğa dostu kumaşların kullanımı, üretim aşamasında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, daha az karbon salımı yapan motor teknolojileri ve daha nice gelişme, otomotiv dünyasının beklenenleri arasında.

Sektörde yeşil devrim adını verebileceğimiz daha pek çok gelişmenin damga vurması da olası. Araçların iç tasarımdan üretim süreçlerine kadar geniş bir yelpazede sürdürülebilir çözümler, otomobillerin gelecekteki dünyasını ve tabii ki dünyamızı taçlandıracak gibi. Bir çevreci olarak hızla yaygınlaşmasını görmek istediğim gelişmelerden birisi kesinlikle sürdürülebilir çözümler.

Otonom sürüş özelliklerinde ilerlemeler

Ve tabii ki otonom sürüş özelliklerinden bahsetmemek olmaz. Beni belki de en çok heyecanlandıran konulardan bir diğeri. Hani şu sürücüsüz giden otomobiller var ya, işte tam da onlardan bahsediyorum. Yakın bir gelecekte belki de araçların şoför koltukları hep boş kalacak. Olamaz mı? Bu, çok gerçekçi bir senaryo olmasa da şu an için benzer senaryolarla sık sık karşılaşacağız gibi. Çünkü pek çok dünya devi otomobil ve teknoloji firması, otonom araçlar alanında büyük yatırımlar yapıyor. Ancak, tam otonomiye ulaşmak için biraz daha geleceği beklemek gerekecek. Çünkü birtakım zorlukları aşabilmek için yeni teknolojilerin geliştirilmesi bekleniyor.

Özellikle büyük şehirlerdeki yoğun ve karışık trafik senaryoları, yasal düzenlemeler, kişisel hakların korunması, uygun yol ve altyapı çalışmalarının tamamlanması gibi pek çok faktör var. Yine de bu konudaki çalışmaların hız kazanması ve otonom sürüşün farklı seviyelerinin piyasaya sürülmüş olması, otonom sürüş teknolojilerinin potansiyelini gösteriyor. Gelecekte tam otonom seviyeye de erişilmesi mümkün.



Otonom özelliklerin yanı sıra farklı sürüş modları da ufukta. Hatta, ben şimdiden %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E  ile bu modları deneme fırsatına sahibim 🙂 Mustang Mach-E, sürüş deneyimini kişisel isteklere göre uyarlıyor; Aktive, Whisper ve Untamed modları sayesinde motor seslerini, ortam aydınlatmasını ve hatta aracın tepki verme hızını kişiselleştirmek mümkün. 

Akıllı şehirlerin kurulması

Otonom sürüş özellikleri, farklı sürüş modları, otomobil ve yapay zeka teknolojisindeki gelişmeler, yalnızca bireysel kullanımla sınırlı kalmayacak muhtemelen. Ve önemli bir toplumsal gündem haline de gelecek. Bu da akıllı şehirler gibi bir konseptin hayatımıza girmesi anlamını taşıyabilir. Şehirlerin, otomobillerin geleceği ile ne ilgisi var ki diye düşünmeye başlamadan hemen araya gireyim. Eğer başta otonom sürüş özellikleri olmak üzere otomobiller kendi başlarına -bir sürücünün aracı sürmesine ihtiyaç kalmaksızın- yolda gidebilecekse, bu şehirlerin de birtakım düzenlemelerden geçmesi anlamını taşıyor. Yollardaki alt yapı çalışmalarının bu doğrultuda düzenlenmesi, akıllı şarj istasyonlarının kurulması ve otonom araçların kendi kendini şarja takabilmesi için uygun çevresel yapılanmaların tamamlanması gibi pek çok gelişmeyi de beraberinde getirebilir. Belki de gelecekte şehirlere akıllı taksi durakları kurulacak ve birtakım mobil uygulamalar üzerinden bağlantıya geçilebilecek.

Sosyal dünya ile bağlantı sağlayan araç özelliklerinin geliştirilmesi

Bir düşünelim; otomobiliniz size en yakın kafeyi önerse ya da zevkinize uygun bir restoranda sizin için rezervasyon yaptırsa, nasıl olur? Ya da arkadaşlarınızla buluşma ayarlasa, arabaya bindiğinizde en sevdiğiniz dizinin kaldığınız bölümünü başlatsa? Siz keyifle buluşmalarınıza hazırlanırken veya dizinizi izleyip, müziğinizi dinlerken sizi istediğiniz yere götürse? Yani adeta bir eğlence merkezine dönüşse? Tüm bunlar, yakın gelecekte hayallerimizi süslemenin ötesine geçebilir. Bağlantılı araçlar, yani kendi internet erişimi olan ve verileri başka cihazlarla da paylaşabilen araçlar, otomobil dünyasının belki de gelecekte en çok parlayan yıldızı olabilir. Yalnızca yolculuk vadetmenin ötesinde bağlantılı araçlar, adeta kişisel mobil cihazlarımıza dönüşebilir.

Çoğu macerama tanıklık ettiğiniz Ford Mustang Mach-E de adeta benim eğlence merkezim. Araç içi iletişim ve eğlence sistemi olan Ford SYNC 4A ile konuşma, ses tanıma, kablosuz akıllı telefon entegrasyonu, sezgisel 15,5″ dokunmatik ekran ve çok daha fazlasını deneyimleyebiliyorum. Halihazırda gelişmiş teknolojinin keyfini sürebiliyor olsam da gelecekte bağlantılı araçlar bizi daha pek çok özelliği ile şaşırtacak diyebilirim.

Kısacası, otomobil dünyasının sıra dışı geleceğinde bizi bekleyen yepyeni heyecanlar var. Uçan arabalar yalnızca filmlerin unutulmaz bir parçası olarak mı hafızalarımızda kalır yoksa gerçekten de hayatımıza dahil olur mu bilinmez ama kesin olan bir şey varsa o da otomobil dünyasının hiç olmadığı kadar yenilik dolu olduğu. Kim bilir belki bir gün gökyüzünde bulutların arasında sıkışıp kaldığım bir trafikteyken size yazarım 🙂 Daha fazlası için yazılarımı ve Instagram hesabımı takip etmeyi unutmayın.

İlginizi çekebilir: Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?

Sürdürülebilir çözümlerin izinde: VitrA’dan dünyanın ilk ve tek %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabosu

‘Biricik’ dünyamız günden güne artan çevreler baskılar ve azalan doğal kaynak sorunları ile karşı karşıya. İklim krizi, küresel ısınma, atık sorunları, hava kirliliği ve daha nice çevresel sıkıntı, hem dünyamızın hem de insanlığın geleceğini tehdit ediyor. Bu nedenle, sürdürülebilir yaşam alışkanlıklarına sahip olmanın önemi her zamankinden kat ve kat daha fazla. Böylesi bir gerçekliğin farkında olan tüm endüstrilerde de yenilikçi ve çevre dostu ürünlerin geliştirilmesi oldukça büyük bir öneme sahip. Bu bağlamda VitrA, büyük bir adım atarak çevreye saygısını ve döngüsel ekonomiye olan katkısını gözler önüne seriyor.



VitrA’dan bir ilk; %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo

Çevresel ayak izlerini azaltma yolunda önemli adımlar atan VitrA, sektörün değişim öncülerinden biri olarak bizi yeni çevre dostu lavabosu ile tanıştırıyor. Dünyanın ilk ve tek %100* geri dönüştürülmüş seramik lavabosu özelliğini taşıyan bu lavabo, atık olarak kabul edilen malzemelere yeniden hayat veriyor. Yeni çevre dostu lavaboların içerik olarak yaklaşık %100’ü, kırık seramikler de dahil olmak üzere üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan oluşuyor.

VitrA’nın sürdürülebilirlik konusundaki vizyon ve öncülüğünü yansıtan bu yenilikçi ve çevre dostu lavabolarla, seramik sektöründe sürdürülebilir tasarım konusunda da yeni bir standart ortaya çıkıyor. Tasarım harikası ve fonksiyonel bir ürün olmanın ötesinde geri dönüştürülmüş seramik lavabolar, çevresel bilinç ve sürdürülebilir yaşam tarzlarını da destekleyen güçlü bir mesaj taşıyor.

%30 oranında iyileşen küresel ısınma potansiyeli

ISO 14040:2006 ve 14044:2006 standartlarına uygun yapılan Yaşam Döngüsü Değerlendirmesi sonuçlarına göre, atıkların kullanılması çevresel etkilerden küresel ısınma potansiyelini %30 oranında iyileştiriyor. Geri dönüştürülmüş lavaboların üretilmesi sayesinde, ürün başına, daha az hammadde kullanılarak %36’lık iyileştirmeyle yaklaşık 5 kilogram hammadde tasarrufu ve %38 iyileştirmeyle 2,48 Kwh elektrik tasarrufu elde edilmesi hedefleniyor.

Sadece bir lavabo olma işleviyle kalmayan, çevresel sürdürülebilirliğe yönelik geniş bir vizyonu temsil eden bu ürün, çevreye duyarlı bir gelecek için atılmış çok büyük bir adım. Eczacıbaşı Yapı Gereçleri’nin çevre dostu lavabolarla benimsediği bu üretim yaklaşımı, döngüsel ekonomiye katkıyı da en üst seviyeye çıkarıyor.

Sürdürülebilir bir gelecek için hijyenik ve şık bir ilham kaynağı

Küresel ısınma potansiyelini iyileştiren, çevre dostu bir tasarım harikası olmasının ötesinde VitrA’nın geri dönüştürülmüş lavaboları, hijyen endişesini de ortadan kaldırıyor; çünkü bu lavabolar VitrA Hygiene teknolojisiyle kaplanıyor. Bakteri gelişimini %99,9 oranında önleyen VitrA Hygiene teknolojisi sayesinde, seramik lavaboların kullanımı sırasında yüzeye bulaşan bakteriler etkisiz hale geliyor. Böylece, bir numaralı önceliğimiz olan hijyenden ödün vermeden çevre dostu seçimler yapmak da kolaylaşıyor.



Ayrıca, her zevke, her alana uygun seçimler yapmak da yine VitrA ile oldukça kolay. Bilecik, Bozüyük’teki VitrA Üretim Kampüsü’nde geliştirilen yenilikçi çözümler sayesinde üretimine başlanan bu çevre dostu çanak lavabolar, ilk olarak mat bej renkte ve 5 formda tasarlanmış olsa da VitrA’nın geri dönüştürülmüş ürün gamına yeni ürün ve renklerin eklenmesi de planlanıyor.

VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabonun hikayesi, gelecekteki çevre dostu ürünler ve teknolojiler için de büyük bir ilham kaynağı. Daha sürdürülebilir bir dünya için gelecekte atılacak tüm adımlara şimdiden ilham olduğu kesin. Siz de yaşam alanlarınızı çevre dostu bir bilinç ile şekillendirmek ve bir eşi daha olmayan dünyamızın geleceği için önemli bir adım atmak istiyorsanız hemen tıklayıp VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo çeşitlerini keşfedebilirsiniz.

* İçerik olarak yaklaşık %100’ü üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan üretilmiştir.

* Bu içerik VitrA katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlgili Makale