X

Yeme bozuklukları ve duygularımız arasındaki ilişki: Duygusal dengenizi bulmaya yardımcı olacak bir kriya pratiği

Yeme bozuklukları üzerine yazdığım yazıların hemen hepsinde bunların en ciddi psikolojik rahatsızlıklardan biri olduğunu; cinsiyet, yaş ve sosyo-ekonomik farklılıklara aldırmaksızın toplumun neredeyse hemen her kesiminde gittikçe yaygınlaştığını ve temelinde yanlış beden algısının yanı sıra duygusal faktörlerin rol oynadığını vurgulamaya dikkat ediyorum. Bugün de duygularımızdan bahsedecek ve duygusal dengemizi yitirmenin, bedenimizle olan bağı kaybetmenin anoreksiya nervoza, bulimiya nervoza ve tıkanırcasına yeme gibi rahatsızlıkların hem nedeni hem de sonucu olduğu üzerinde duracağım. Daha sonra da duygusal dengemize kavuşmamıza yardımcı olacak, hiç olmazsa en zor ve sıkıntılı anlarımızda bize yeniden “nefes” almayı hatırlatacak bir “kriya” yani Kundalini yoga pratiği paylaşacağım.

Yeme bozuklukları ile duygularımız arasında nasıl bir ilişki var?

Öncelikle, yeme bozuklukları arasında en yaygın şekilde görüldükleri tahmin edilen anoreksiya nervoza ve tıkanırcasına yeme bozukluklarının duygularımızla nasıl bir ilişki içinde olduğuna bakalım. Anoreksiya, insanın kendini sevmesini engelleyen, kişi ile bedeni ve duyguları arasında kalın duvarlar ören bir hastalık.  Bu duvarın harcı da yiyecekler. Yiyeceğin bedenlerimiz için en gerekli ve besleyici şeylerden biri olduğunu sanırım kimse yadsıyamaz. Bedenimizi gıdadan mahrum bırakmak aslında onu fiziksel olarak güçsüz bırakmanın yanı sıra sevgiden, ilişki kurmaktan ve şefkatten de alıkoyan ruhsal bir kriz durumu. Anoreksiyayla yaşayan kişiler fiziksel dünyada rahat edemezler yani kendilerini güvende hissedemez ve değerli bulmazlar. Sanki köklerinden koparılmış gibidirler. Zihin şu mesajı verir: Zayıfladıkça ufalıyorum, görünmez oluyorum ve bu sayede güvendeyim. Kişi kendini yiyeceklerden uzaklaştırdıkça maddi dünyadan uzaklaştığı, tinselliğe yaklaştığı yanılgısına kapılır. Fakat fiziksel varlığımızdan kaçamayız, dolayısıyla da bedenimiz bu hastalığın dayattığı yaşam şeklinde bir türlü rahatlık bulamaz.

Hayatının uzun bir dönemini anoreksiyadan bulimiyaya, tıkanırcasına yeme epizotlarından ortoreksiyaya kadar yeme bozukluklarının hemen her türüyle mücadele ederek geçirmiş olan Ramdesh Kaur, şifayı “Kundalini Yoga” sayesinde bulduğunu söylüyor. İyileştiğinden bu yana Kundalini yoga eğitmenliği yapan ve bu konuda benim de yazımda ana kaynak olarak kullandığım bir kitap yazan Kaur’a göre, anoreksiyadan kurtulmanın yolu içinde yaşadığımız dünyayla barışmaktan geçiyor; korku ve endişelerimizin üzerine gitmeli, çakralarımızı dengeye oturtmalı ve bedenimizin her bir noktasını onararak ruhumuzla ve duygularımızla yeniden bağ kurmalıyız. Bu yolculuk hiç kolay değil; ama varış noktasında “hayatımız” bekliyor.

Kaur, tıkanırcasına yeme bozukluğunun da temelde duygularımızla bağlantılı olduğunu vurguluyor. Öfke, endişe, utanç, depresyon. Bu duygulardan kurtulmak istediğimizde çare olarak yiyeceklere başvurabiliyor ve bedenimizin kabul ettiğinin çok üzerinde yiyerek bu duyguları bastırmaya çalışıyoruz. Kompülsif yeme sendromu olarak da bilinen bu durum olumsuz duyguları susturarak kişinin kendini bir anlamda hissiz bırakmak istemesinden kaynaklanıyor ve ruhun kaynağıyla olan bağını zayıflatıyor. Kaur, çarenin kendimizi ve başkalarını affetmekten geçtiğine inanıyor ve “utanmayın” diyor. “Bedeninizin utanılacak bir yanı yok. Yemek yediğiniz için utanmanıza gerek yok. Böyle güzelsiniz, olduğunuz gibi.”

Beden algısıyla ilgili sorunlar yaşayan ve yeme bozukluklarıyla mücadele eden insanların (ki sayıları hiç de azımsanmayacak kadar fazla) olumlu ya da olumsuz olsun duygularıyla sağlıklı bir şekilde iletişim kurması, onları kabullenmesi ve dinlemesi gerekiyor. Yeri geldiğinde onlara tahammül etmeyi yeri geldiğinde sevmeyi öğrenmesi. Fakat bunun yolu yiyeceklere yönelerek ya da onlardan kaçarak olumsuz duyguları itmek ve kendimizi uyuşturmaya çalışmak değil. Endişe ve kaygılarımız olabilir, kendimizi değersiz bulduğumuz ve hayatın kontrolü elimizden tamamen kayıp gitmiş gibi hissettiğimiz dönemler yaşayabiliriz ama bunun için bedenimizi cezalandıramayız. Duygularımıza kulak vermeli, onları yeniden dengeye kavuşturmaya çalışmalıyız.

Duygusal dengenizi bulmaya yardımcı olacak bir kriya pratiği

Ramdesh Kaur, içsel huzur için ve duygularımızla yeniden sağlıklı bağlar kurabilmenin etkili bir yolu olarak Kundalini yogayla tanışmamızı tavsiye ediyor. Duygusal dengeyle ilgili kitabında yer verdiği bir “kriya”yı çok rahatlatıcı bulduğum için sizlerle de paylaşmak istedim. Fakat pratikten önce kısaca Kundalini yogadan bahsedelim.

Yine Ramdesh’in kitabından öğrendiğime göre Kundalini yoganın başlıca pratikleri arasında “kriya” dediğimiz hareketler ve meditasyon yer alıyor. Bunun dışında nefesler, el-kol hareketleri, duruşlar, mantralar da yine Kundalini yoganın en önemli pratiklerinden.

Kriya ise belli bir şeyin ortaya çıkmasıyla sonuçlanan eylemler olarak görülebilir. Ramdesh’in örneğine bakacak olursak, kriya, “sonunda çiçeğe dönüşen bir ayçiçeği tohumu gibidir. Kendine özgü bir enerji akışına sahip, tekrarlandığında belli sonuçlar doğuran bir dizi duruş, nefes ve mantradan (Sanskritçe sözler) oluşur.”

Kriya’larla ilgili dikkat etmemiz gereken en önemli şey ise onları asla değiştirmeye çalışmamak gerektiği, aksine “bırakın kriya’lar sizi değiştirsin.”

Artık Ramdesh’in önerdiği kriya pratiğine geçmek istiyorum ama Kundalini yoga hakkında daha fazla bilgi edinmek isterseniz yazının sonundaki kaynaklardan yararlanabilirsiniz.

Duygusal denge için kriya

(Yogi Bhajan tarafından ilk defa 21 Temmuz 1977’de gösterildi.)

1. Dizleriniz ve topuklarınız birbirine bitişik olacak şekilde dimdik bir duruş yakalamaya çalışın. Dengede kalmak için ayaklarınızı 45 derecelik açıyla dışarı doğru açın. Baş, kollar ve omurga arkaya doğru nazikçe uzarken kollarınızı başınızın üzerinde esnetin ve 20 derecelik açıyla arkaya eğilin. Kollarınızın kulaklarınızla aynı hizada kalmasına izin verin. Avuç içleri ileri bakmalıdır ve kollarınızı yukarıda bu şekilde tutmakta çok zorlanırsanız başparmaklarınızı birbirine geçirerek buradan destek alabilirsiniz. “Mucizevi Esneme” olarak da adlandırılan bu duruşta 2 dakika kalmaya çalışın ve bu sırada uzun, derin nefesler alarak bedeninizi dinleyin, sakinleşin.

Not: Yogi Bhajan, bu pratiğin “olumsuzluğu insandan uzaklaştıracağı” yorumunda bulunmuştur. Mucizevi Esneme hareketi, özellikle öz saygınlık için çok önemli olan göbek deliği noktasını dengeleyerek hislerin ve enerjinin ahenk yakalamasına yardım eder ve içimizdeki öfkeyi huzura çevirir.

2. Acele etmeden belinizden bükülerek aşağı doğru eğilin ve ellerinizi zemine değdirmeye çalışın. Bu sırada kollarınızın kulaklarınızla aynı hizada kaldığından emin olun ve esneyebildiğiniz son noktaya ulaştığınızda kollarınızın zemine doğru rahatça sallanmasına izin verin. Nefes alın ve nefesinizi tutun, bu sırada karnınızı yapabildiğiniz kadar şişirip ardından içinize çekin. Nefesinizi verin, bir süre bu şekilde kalın ve karnınızı yeniden şişirip çekin. Karnınızı şişirip indirmek suretiyle bir süre nefes alıp vermeye devam edin. 2 dakika kadar sürdürün. Bedeninizi saran gerginliği, alışkanlıkları ve negatif düşünceleri omurganızdan aşağı, zemine ittiğinizi hayal edin. Hareketi nefesinizi rahatlatıp yavaşça dikilir konuma gelerek tamamlayın.

3. Dik bir pozisyondayken ayaklarınızı olabildiğince geniş bir şekilde açın. Kollarınızı dirseklerden bükün ve ellerinizin bileklerinizden itibaren rahat bir konumda olmasını sağlayın. Kendinize uygun makul bir hızda kalçalarınızla geniş daireler çizmeye başlayabilirsiniz. Daireler sağa veya sola olabilir. 2 dakika devam edin.

Not: Ramdesh’e göre, korku ve güvensizlik gibi duygular çoğunlukla bedenimizin arka kısımlarında ve kalçalarda birikerek insanların kendini huzursuz ve gergin hissetmesine neden olur. Kalçalarla daireler çizerek gerginliği azaltabilir, bedenimizde hapsolan olumsuz, endişe verici hislerden kurtulabiliriz.

4. Ayaklarınız açık konumdayken dirseklerinizi uzatın ve kollarınızı bedeninizden uzaklaştırarak ileride tutun. Kollarınızı aynı anda ters yönlere çevirmeye başlayın. Kollarınızdan biri saat yönünde, diğeri saat yönünün tersine dönmelidir. Elleriniz ve bedeniniz arasındaki mesafeyi 30 derece açıyla koruyun. Saniyede bir dönüş tamamlayarak hareketi hızlı bir şekilde yapın. Kollarınızla daireler çizerken 45 derecelik açıyla ileri bükülün ve ardından vücudunuzu kaldırın; sonra artarda öne-arkaya olacak şekilde 45 derecelik açıyla arkaya esneyin. Arkaya-öne doğru her esneme yaklaşık 15 saniye sürmelidir. 1,5 dakika kadar devam edin. Sonunda, ayakta dik bir konuma dönün ve rahatlayın.

Not: Ramdesh, bu hareketin sağlıklı bir şekilde düşünmeye ve düşüncelerimize netlik kazandırmaya yardımcı olacağını ifade ediyor. Alışkanlık haline getirdiğimiz düşünce şekillerini fark edip bunların üzerimizdeki etkisini hafifletmek ve bedenimizde daha rahat hissetmek için uygulayabiliriz.

5. Yere sırt üstü uzanın ve gevşeyin. Avuç içleriniz yukarı baksın ve kollarınızı iki yanda rahat bir pozisyonda uzatın. Kriya’nın üzerinizdeki etkilerini özümsemeye çalışırken 10 dakika boyunca bu konumda yatın.

Not: Ramdesh, yatış pozisyonundayken sakin bir mantra dinlemenin rahatlamaya yardımcı olabileceğini ifade ediyor.

 

Kaynaklar:

Yogi Bhajan’ın Kundalini Yogaya dair pratikleri için: Yogi Bhajan, The Aquarian Teacher, Kundalini Research Institute.
Bu yazıda kullandığım ana kaynak: Ramdesh Kaur, The Body Temple: Kundalini Yoga for Body Acceptance, Eating Disorders and Radical Self-love.
Ramdesh Kaur’un rehberliğindeki meditasyonlar için spiritvoyage.com/bodytemple adresini ziyaret edebilirsiniz.
Kundalini Yoga hakkında göz atabileceğiniz bazı Türkçe kaynaklar:

Burcu Uluçay: Sözcüklerle, cümlelerle dahası dille uğraşmayı hep sevdim. Bunun üniversitede mütercim tercümanlık okumamda önemli bir payı oldu. 2012’de Marmara Üniversitesi’nden mezun olduğumda bir sene kadar çeşitli alanlarda çevirmenlik yaptım. “Şirket-bazlı” çevirmenliğin pek bana göre olmadığını anlayınca daha “naif” bir yönü olan yayıncılık dünyasına yöneldim. Fakat The University of Westminster’da Cultural and Critical Studies (Kültürel Çalışmalar) yüksek lisans programını burslu okuma şansı kapımı çalınca –pırrr– Londra’ya uçtum. 2014’te elimde afili diplomamla yurda döndüm. Ama yalnız değildim: Ben ve anoreksiya nervoza birlikte gelmiştik! Londra’ya gitmeden de ufak ufak “yoldayım” dese de pek aldırış etmediğim bu yeme bozukluğu artık sağlığım başta olmak üzere tüm hayatımı etkiliyordu ve kendisini yenmek için halen mücadele veriyorum. Bir taraftan asıl mesleğimi yani çevirmenlik ve editörlük çalışmalarımı sürdürsem de altı aydan uzun bir zamandır tam zamanlı işim buymuş gibi anoreksiya nervozadan iyileşmeye çalışıyorum. Yeme bozukluklarının nedenlerini, tedavi yollarını, iyileşen hastaların öykülerini ve güncel araştırmaları didik didik edip okumaya başladığımda tüm isteğim kendimi bu azaptan kurtarmaktı. Fakat zamanla yeme bozuklukları hakkında Türkçe yazılmış kaynakların İngilizcedekilere göre yetersiz kaldığını gördüm. Üzücü değil mi sizce de? Hele de yeme bozuklukları dünyanın hemen her yerinde bütün yaş grupları için gittikçe tehlikeli bir hal alırken. Tabii bir de yeme bozukluğu yaşayan kişilerin ailelerini, yakınlarını, arkadaşlarını düşünmek lazım. Sevdiklerine yardımcı olmak için daha güvenilir ve güncel içeriklere ulaşsalar ne güzel olur! Böylece önce kendi ailem ve yakınlarım için okuduklarıma dayanarak çeviriler ve derlemeler yapmaya başladım. TEDTalks’ta yeme bozuklukları, kaygı bozukluğu, yoga ve meditasyon gibi konularda ilham verici konuşmalar olduğunu biliyordum çünkü hemen hepsini izlemiş/dinlemiştim. Aralarında Türkçe altyazı çevirisi olmayanlar vardı. TEDTalks’un gönüllü çevirmenler projesine dâhil olup çeviriler yaptım. Sonra blog açma fikri geldi. Blogumda hem yabancı kaynaklardan edindiğim bilgileri hem de kendi deneyimlerimden yola çıkarak yazdığım içerikleri paylaşmaya başladım. Yazdıkça yazdıkça anladım ki paylaşmak ihtiyacım varmış. İtiraf etmek. Yeme bozukluklarının ciddi bir zihinsel rahatsızlık olduğunu, dahası bunu bizim “seçmediğimizi” bilin demek. Böyle böyle Uplifers’la yollarımız keşişti. Yeme bozuklukları hakkında yerleşmiş yanlış düşünceleri değiştirmek için buradaki birlikteliğimizden aldığımız güç önemli bir adım olsun. Yeme bozukluklarının zihnimize işkence eden kötücül sesine birlikte “dur” diyebileceğimize inanıyorum! Bana buradan ulaşabilirsiniz: burcu.ulucay@yahoo.com Bloguma göz atmak isterseniz: https://sahteseslereelveda.wordpress.com/

Sıra dışı bir gelecek: Otomobil dünyasında bizi neler bekliyor?

Teknolojinin, yapay zekanın ve çevre bilincinin hızla geliştiği günümüzde otomotiv dünyası da bu gelişmelerden geri kalmıyor ve inovasyonlarla ve merakla dolu bir sektöre dönüşüyor. Son yıllarda elektrikli araçlar, otonom sürüş özellikleri, akıllı yol çözümleri gibi konularla pek çok gelişime imza atan otomobil dünyasında gelecekte bizi daha nelerin beklediği büyük bir merak konusu. Hepsi çok heyecan verici olsa da en çok merak edilen sorulardan ve benim de heyecanla beklediğim gelişmelerden biri; uçan arabaların hayatımıza girip girmeyeceği 🙂 Uçan arabalar yakın zamanda hayatımıza dahil olur mu bunu bilmiyorum ama otomotiv endüstrisinin geleceği hakkında kendi perspektifimden ele alacağım pek çok konu var. Gelin, benim de bir parçası olduğum bu sıra dışı gelecekte bizi neler bekliyor olabilir birlikte bakalım.



Elektrikli otomobillerin hızlı yükselişi

Geçtiğimiz yıllarda pek çok otomobil markası, yakın gelecekte elektrikli araç üretimine ağırlık vereceğini açıklamıştı, hatta dünya çapında tamamen elektrikli araç üretimine geçmeyi planladığını belirten markalar da var. Elektrikli araçların hayatımıza dahil olması çok yeni bir gelişme olmasa da yaygınlaşması ve popülerliğinin artması son zamanlarda daha bir artış gösterdi. Gelecekte de elektrikli araçların üretiminin ve kullanıcısının artması sektörünün en beklenen gelişmeleri arasında.

Bildiğiniz gibi ben de elektrikli otomobil tutkunlarından biriyim ve sık sık sizlerle Instagram hesabımdan %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E ile olan maceralarımı paylaşıyorum 🙂 Konumuza dönecek olursak; fosil yakıt tüketimini azaltmak ve karbon emisyonlarını düşürmek için ülkelerin elektrikli araç kullanımına yönelik teşviklerini artırması da beklenenler arasında. Ayrıca, batarya teknolojisinde yeni ilerlemeler, elektrikli araçların menzillerinin artırılması, şarj altyapılarının geliştirilmesi de yine yakın gelecekte bizimle olacağa benziyor.

Sürdürülebilir ve çevre dostu çözümler

Elektrikli araçların yükselişi, otomobil dünyasının geleceğinde beklenen tek çevreci haber değil. Doğa dostu yaklaşımlar ve sürdürülebilir çözümlerle dolu yenilikler de ufukta. Pek çok sektörün son yıllarda önemli bir gündem maddesi haline gelmiş olan çevre bilinci, otomotiv dünyası için de önemli bir konu. Geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilen iç dizayn ekipmanları, doğa dostu kumaşların kullanımı, üretim aşamasında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, daha az karbon salımı yapan motor teknolojileri ve daha nice gelişme, otomotiv dünyasının beklenenleri arasında.

Sektörde yeşil devrim adını verebileceğimiz daha pek çok gelişmenin damga vurması da olası. Araçların iç tasarımdan üretim süreçlerine kadar geniş bir yelpazede sürdürülebilir çözümler, otomobillerin gelecekteki dünyasını ve tabii ki dünyamızı taçlandıracak gibi. Bir çevreci olarak hızla yaygınlaşmasını görmek istediğim gelişmelerden birisi kesinlikle sürdürülebilir çözümler.

Otonom sürüş özelliklerinde ilerlemeler

Ve tabii ki otonom sürüş özelliklerinden bahsetmemek olmaz. Beni belki de en çok heyecanlandıran konulardan bir diğeri. Hani şu sürücüsüz giden otomobiller var ya, işte tam da onlardan bahsediyorum. Yakın bir gelecekte belki de araçların şoför koltukları hep boş kalacak. Olamaz mı? Bu, çok gerçekçi bir senaryo olmasa da şu an için benzer senaryolarla sık sık karşılaşacağız gibi. Çünkü pek çok dünya devi otomobil ve teknoloji firması, otonom araçlar alanında büyük yatırımlar yapıyor. Ancak, tam otonomiye ulaşmak için biraz daha geleceği beklemek gerekecek. Çünkü birtakım zorlukları aşabilmek için yeni teknolojilerin geliştirilmesi bekleniyor.

Özellikle büyük şehirlerdeki yoğun ve karışık trafik senaryoları, yasal düzenlemeler, kişisel hakların korunması, uygun yol ve altyapı çalışmalarının tamamlanması gibi pek çok faktör var. Yine de bu konudaki çalışmaların hız kazanması ve otonom sürüşün farklı seviyelerinin piyasaya sürülmüş olması, otonom sürüş teknolojilerinin potansiyelini gösteriyor. Gelecekte tam otonom seviyeye de erişilmesi mümkün.



Otonom özelliklerin yanı sıra farklı sürüş modları da ufukta. Hatta, ben şimdiden %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E  ile bu modları deneme fırsatına sahibim 🙂 Mustang Mach-E, sürüş deneyimini kişisel isteklere göre uyarlıyor; Aktive, Whisper ve Untamed modları sayesinde motor seslerini, ortam aydınlatmasını ve hatta aracın tepki verme hızını kişiselleştirmek mümkün. 

Akıllı şehirlerin kurulması

Otonom sürüş özellikleri, farklı sürüş modları, otomobil ve yapay zeka teknolojisindeki gelişmeler, yalnızca bireysel kullanımla sınırlı kalmayacak muhtemelen. Ve önemli bir toplumsal gündem haline de gelecek. Bu da akıllı şehirler gibi bir konseptin hayatımıza girmesi anlamını taşıyabilir. Şehirlerin, otomobillerin geleceği ile ne ilgisi var ki diye düşünmeye başlamadan hemen araya gireyim. Eğer başta otonom sürüş özellikleri olmak üzere otomobiller kendi başlarına -bir sürücünün aracı sürmesine ihtiyaç kalmaksızın- yolda gidebilecekse, bu şehirlerin de birtakım düzenlemelerden geçmesi anlamını taşıyor. Yollardaki alt yapı çalışmalarının bu doğrultuda düzenlenmesi, akıllı şarj istasyonlarının kurulması ve otonom araçların kendi kendini şarja takabilmesi için uygun çevresel yapılanmaların tamamlanması gibi pek çok gelişmeyi de beraberinde getirebilir. Belki de gelecekte şehirlere akıllı taksi durakları kurulacak ve birtakım mobil uygulamalar üzerinden bağlantıya geçilebilecek.

Sosyal dünya ile bağlantı sağlayan araç özelliklerinin geliştirilmesi

Bir düşünelim; otomobiliniz size en yakın kafeyi önerse ya da zevkinize uygun bir restoranda sizin için rezervasyon yaptırsa, nasıl olur? Ya da arkadaşlarınızla buluşma ayarlasa, arabaya bindiğinizde en sevdiğiniz dizinin kaldığınız bölümünü başlatsa? Siz keyifle buluşmalarınıza hazırlanırken veya dizinizi izleyip, müziğinizi dinlerken sizi istediğiniz yere götürse? Yani adeta bir eğlence merkezine dönüşse? Tüm bunlar, yakın gelecekte hayallerimizi süslemenin ötesine geçebilir. Bağlantılı araçlar, yani kendi internet erişimi olan ve verileri başka cihazlarla da paylaşabilen araçlar, otomobil dünyasının belki de gelecekte en çok parlayan yıldızı olabilir. Yalnızca yolculuk vadetmenin ötesinde bağlantılı araçlar, adeta kişisel mobil cihazlarımıza dönüşebilir.

Çoğu macerama tanıklık ettiğiniz Ford Mustang Mach-E de adeta benim eğlence merkezim. Araç içi iletişim ve eğlence sistemi olan Ford SYNC 4A ile konuşma, ses tanıma, kablosuz akıllı telefon entegrasyonu, sezgisel 15,5″ dokunmatik ekran ve çok daha fazlasını deneyimleyebiliyorum. Halihazırda gelişmiş teknolojinin keyfini sürebiliyor olsam da gelecekte bağlantılı araçlar bizi daha pek çok özelliği ile şaşırtacak diyebilirim.

Kısacası, otomobil dünyasının sıra dışı geleceğinde bizi bekleyen yepyeni heyecanlar var. Uçan arabalar yalnızca filmlerin unutulmaz bir parçası olarak mı hafızalarımızda kalır yoksa gerçekten de hayatımıza dahil olur mu bilinmez ama kesin olan bir şey varsa o da otomobil dünyasının hiç olmadığı kadar yenilik dolu olduğu. Kim bilir belki bir gün gökyüzünde bulutların arasında sıkışıp kaldığım bir trafikteyken size yazarım 🙂 Daha fazlası için yazılarımı ve Instagram hesabımı takip etmeyi unutmayın.

İlginizi çekebilir: Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?



Lezzetli ve eşsiz tatlarla dolu bir deneyim: Macroonline’da keşif dolu bir yolculuk

Şüphesiz ki söz konusu sofralarımız olduğunda hepimiz ‘en iyisi’nin peşindeyiz. Market alışverişlerimizi yaparken de gözümüz, elimiz hep en iyisinde, en kalitelisinde. Her şeyin en iyisini aldığımızdan emin olmak istiyoruz. Ancak, böylesi bir çabanın çok fazla zaman ve enerji gerektirdiği de aşikar. Hele ki büyük şehirlerde yaşıyorsak, iş çıkış saatinde markette olmak; kalabalıklar, trafik, koşturmaca gibi dertleri de beraberinde getirebiliyor. E peki bunca yorgunluk ve zamansızlığın içerisinde mesai bitimine dakikalar kalmışken her gün zihnimizde dönen o ‘Akşam ne pişirsem’ sorularına nasıl yanıt bulacağız? Hele bir de evde hazırlamak istediğimiz tarifin malzemeleri yoksa.



Güzel haber; artık bu soru da zihnimizi kurcalamayacak, yorgun argın market sırasında beklemek zorunda da kalmayacağız. Macroonline ile yorucu market gezileri, ev konforunda keşifler yapabileceğimiz bir fırsata dönüşüyor.

Macrocenter ayrıcalıkları aynı hizmet anlayışıyla Macroonline’da

Macrocenter’ı tercih edenler bilir; Macrocenter’da alışveriş yapmak, eşsiz bir deneyimdir. Ürün çeşitliliği, yeni keşifler, taptaze lezzetler, baş döndüren kokular ve başka yerde olmayan ürünler… Macroonline da tüm bu deneyimi, bizlere online olarak sunuyor. Aynı uzmanlık, aynı lezzet ve aynı hizmet anlayışıyla tüm Macrocenter ayrıcalıkları, artık Macroonline’da. Kısacası, hayatı güzelleştirecek her şey Macroonline’da. Peki siz neredesiniz; yoksa hala kasa sırasında mı? 🙂 Gelin, Macroonline’Macroonline’Macroonline’da neler neler var biraz daha yakından bakalım… (Ne yok ki! demek serbest.)

Ev konforunda kaliteli bir alışveriş deneyimi

Hangimiz istemeyiz ki raflardaki en taze meyve-sebzeler yer alsın mutfak tezgahımızda, kendi ellerimizle seçtiğimiz.. Ama zamanımız ve enerjimiz yoksa ne yapacağız? Merak etmeyin, en iyilerden vazgeçmek zorunda değiliz. Macroonline, her şeyin en iyisini bizim için seçip evimize kadar getiriyor. İhtiyacımız olan her şey, sanki raflardan kendimiz seçiyormuşuz gibi aynı titizlik ve özenle seçilip bize ulaştırılıyor. Ev konforunda kusursuz ve kaliteli bir alışverişi deneyimi, Macroonline ile artık kapımıza geliyor.

Benzersiz tatlar, otantik lezzetler, yeni keşifler



Macroonline’da dilediğimiz ülkenin lezzetlerini bulmak mümkün. Bugün İtalyan, yarın Fransız Mutfağı, haftaya ise Japon, ne dersiniz? Macroonline dünyasında alışveriş yapmak, adeta geniş bir coğrafyada gezintiye çıkmak gibi. Uzak Doğu’nun egzotik sosları, ithal çikolatalar, artizan ürün çeşitliliği, her yerde bulunmayan lezzetli atıştırmalıklar, profesyonellere özgü ürün seçkileri, taptaze deniz ürünleri ve çok daha fazlası… Hepsi, premium hizmet kalitesi, zengin ürün çeşitliliği ve kolay erişim imkanıyla Macroonline’da. Tek yapmamız gereken bir tıkla sepete eklemek.

Şeflerin özgün tarifleriyle hazırlanan Homemade lezzetler

Dünya mutfağının yanı sıra Türkiye’nin özgün tatlarını da sunan Macroconline’da Homemade lezzetler de var. Şeflerin özgün tarifleriyle hazırlanan Homemade lezzetler, Macroonline’ın beklentileri aşan hizmet kalitesini evlerimize taşıyor. Hep ne pişireceğimizi düşünecek değiliz ya bazen de ne yiyeceğimizi düşünelim, öyle değil mi… Sağlıklı, lezzetli ve zahmetsiz alternatifler arayanların en gözde seçimleri, Macroonline Homemade kategorisinde.

Keyifli, pratik ve konforlu bir alışveriş deneyiminin yanı sıra keşiflerle dolu bir yolculuğa da hazırsak; istikamet: Macroonline. Üstelik, Macroonline’dan verdiğimiz siparişler 45 dakikada teslimat seçeneğiyle ve +4 dereceli araçlarla soğuk zincir kırılmadan dilediğimiz saatte bize ulaşıyor. Macrocenter’ın ayrıcalıklı dünyasını ev konforunda keşfetmek ve Macroonline’da ilk alışverişlerinize özel indirimden de faydalanmak için siz de hemen tıklayın.

*Bu yazı Macrocenter katkılarıyla hazırlanmıştır.



İlgili Makale