Yavaşlamayla gelen farkındalık: Yaşamın hızına yavaşlayarak karşılık verin

Bu yazıda biraz yaşamın hızından, her şeye yetişmeye çalışıp günün sonunda kendimizi tükenmiş hissetmemizden, ne yaparsak yapalım yeterli olmadığını düşündüğümüz zamanların üzerimizde bıraktığı sıkışma hissinden bahsetmek istiyorum.

İçimizden hızlanmak geldiğinde, yavaşlarsak, bu yaşamımızda ne yaratır? Kendimizi yine yapmaya yetişemediğimiz bir yığın şey olduğu için suçlamasak mesela ya da yetersiz hissetmesek, güzel olmaz mıydı?

Son birkaç yıldır her şey öyle çok hızlandı ki sosyal medyaya bile yüklediğimiz hikâyeler daha paylaşıldığı anda eskimeye başlayıp yirmi dört saatte yok olurken, bizlerin de zamanla ilgili yaşadığımız bu zorlanmayı omuzlarımızda hissettiğimiz oldukça açık. Sabah uyandığımızda önümüzde koskoca bir günün olduğunu ve yapacaklarımızı yetiştirebileceğimizin güvenini taşırken, uyumadan önce yapamadığınız pek çok şeyin aklınıza üşüşmesi ve hatta sizi uykunuzdan etmesi bile söz konusu olabilir. Pandemide birçok kişinin işe gitmiyor olması, onlara yolda harcadıkları vakti kazandırmış olsa da, öyle ya da böyle bu boşluğu dolduracak pek çok alternatifi bulduğumuzu görüyorum. Aslında buradaki konunun daha derin olduğunu düşünüyorum.

Çoğu zaman tamamlamamız gereken şeylerin oldukça gerisinde kaldığımıza kanaat getirmiş olabiliriz. Bu durum panik olmamıza, kaygı geliştirmemize ve hatta korku duymamıza bile neden olabilir. Aceleyle arayı kapatmaya çalışırız ya da hiçbir şey yapmadan sürekli erteleyerek aradaki boşluğun giderek genişlemesini izleriz. Bu noktada her iki seçenekte de içinde bulunduğumuz duruma bir şekilde tepki veririz. Ya tepkiyle, söylenerek ve hatta panik içinde yapmamız gerekenleri yetiştirmeye çalışırız ya da tam karşıt uca giderek, hiçbir şey yapmadan tepkisel bir duruş sergileriz. İlk seçeneği seçtiğimizde koşturup dururuz çünkü güvenli hissettiğimiz o alanımıza, bizim için o hangi noktaysa, geri dönmeye, o alanı tutmaya çalışırız. Sistemlerin üzerine kurulu olduğu “ne kadar çok, o kadar iyi” yalanından sıyrılmak pek de kolay olamıyor maalesef.

Çok şeyi kısa sürede yapmak her zaman iyi sonuçlar vermiyor. Yavaşlayarak daha efektif eylemlerde bulunma şansını yakalıyoruz, çünkü her şeye yetişmeye çalışmak kimi zamanda o iş için normalden daha fazla enerji harcamamıza neden olabilir ve hatta zaman da. Bu yoğun baskı ve panik hali altındayken kendimize yapmamızı söylediğimiz şeyler, genellikle yapmamamız gereken şeyler olabiliyor. Dolayısıyla bu döngü içinde hamster gibi koşturup duruyoruz. Bu noktada bu döngüyü kıracak tek şeyin bilinçli bir yavaşlama hali olduğunu görüyoruz. Yavaşladığımızda çevremizi ve kendimizi daha netlikle duyabiliyoruz. Zamanı genişlettiğimizi, uzattığımızı bile deneyimlediğimiz anlar olabilir. Yaptığınız şeye dair bazı açılımlar yaşayabilirsiniz. Hız içinde ezbere yaptığınız işlerinize farklı bir bakış açısı getirebilirsiniz.

Çoğu durumda yavaşlamanın geri gitme, geri düşme gibi bir hal olduğu hissine kapılabiliyoruz. Oysaki burada yaptığımız şeyin, sürekli dönmekte olan çarka yavaşlayarak bir bakış atmak olduğunu düşünüyorum. Bu nedenle yeni deneyimlediğimiz yavaşlama haline alışmak için kendimize vakit tanımamız ve sabırsız davranmamamız önemli. Bu bazen çevremizdeki insanlarda hayal kırıklığı yaratıyor olabilir. Yeterli motivasyonu taşımadığımız, ilgisizleştiğimiz ve hatta sözümüzden döndüğümüz yönünde tepkiler alabiliriz ve bunlar oldukça üzücü de olabilir.

Ancak yavaşlamanın yaşamımızda, işimizde, kariyerimizde ve ilişkilerimizde pek çok olumlu etkisinin olduğu da gözlemlenmiş. Şöyle ki: Daha net ve az konuşarak etkili iletişim geliştirebildiğimiz, dinleme kapasitemizin arttığı, dürtüsel konuşmak yerine, içimizden geçen şeyleri ifade edebildiğimiz fark edilmiş. Yavaşlamak, içinde bulunduğumuz duruma uzaktan bakma fırsatı verdiği için farklı bakış açılarına sahip olmayı ve uzun vadede bizim için iyi olan seçimleri yapabilmemizi sağlıyor. Yaşamda bize hizmet etmeyen şeyleri bırakmamızı, daha net araçlar belirleyerek odaklı ilerlememizi mümkün kılıyor. Yavaşladığımızda sanki içsel bir kontrol mekanizması aktive oluyor ve bize her an hedefimizle uyum içinde olup olmadığımızı gözlemleme ve gerekli değişimleri yapabilme fırsatı sağlıyor. Tüm bunarın yanısıra hedeflerimize doğru ilerlerken, enerjimizi ve hevesimizi aynı seviyelerde tutabilmek, sürdürebilmek için yavaşlamak oldukça elzem.

İlginizi çekebilir: İntegral teori: Bütüncül yaklaşımla, kendimizi daha çok keşfedebilir miyiz?

Birsen Ertan Yükseltürk
1981’de Aydın’da doğdu. Bilkent Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun oldu. University of California, Los Angeles’ta (UCLA) Uluslararası Ticaret Yüksek Lisansını tamamladı. Yurt ... Devam