X

Yarı turistik yarı gastronomik bir gezi: Üsküp ve Ohrid

Size biraz Ohrid’i övmeye geldim! Makedonya, başkenti Üsküp ile ön plana çıksa da kesinlikle Ohrid her açıdan görülmeyi ve övülmeyi hak ediyor… Bayram tatili olması ve vize istememesi nedeniyle giderken çok kalabalık olur mu diye endişe ile yola çıksak da korktuğumuz gibi olmadı. Makedonya, yemeye, içmeye, yürümeye ve doğaya doymak için kesinlikle harika bir rota…

Günde 20 binden fazla adım atmamış olmamıza rağmen, bir kilocuk bile veremeden dönmüş olmamızın sebebi ise harika mutfağı. Üsküp’ün börekleri, trileçesi, köftesi, birası bir kenara, Ohrid’in İtalya’yı kıskandıracak restoranları diğer yana… Enfes lezzetler için denediğimiz mekanlardan birazdan bahsedeceğim, önce kısaca şehir turumuza ve Makedonya içerisindeki rotamıza değineyim.

Heykeller şehri: Üsküp

İlk durağımız Üsküp’tü ve konaklama konusunda biz şanslıydık, merkeze o kadar yakındık ki her yere 10-15 dakika yürüyerek tüm sergileri, müzeleri, camileri, kiliseleri, turistik yerleri elimizle koymuş gibi bulduk. Zaten bulunmayacak gibi de değil, kendinizi meşhur heykellerin oraya, köprülerinin olduğu yere bırakın, yollar sizi tüm görülmesi gereken yerlere ulaştırır, emin olun.

Türk lirasının hala değerli olduğu ender ülkelerden biri olan Makedonya, hesap kitap yapmadan, dolar-euro hesaplamadan gönlünüzce yemek yiyebileceğiniz bulunmaz bir fırsat diyebilirim. Gezilmesi gereken önemli yerleri için Uplifers’ın Balkanlar’ın incisi: Makedonya gezi rehberiBalkanlar’ yazısına göz atabilirsiniz, önemli yerlerin hepsi yazıda mevcut. Ben biraz daha yemek odaklı konuşacağım, çünkü hala o enfes tatlar damağımda.

Makedonya’nın meşhur köftesi için herkesin önerdiği Destan’a gidecekken kendimizi tam Destan’ın karşısındaki başka bir mekanda bulduk: Snoshti Minav. Porsiyon konusunda oldukça cömert davranıyor Makedonlar 🙂 Köfteler, salatalar, bir porsiyon ile bile iki kişiyi doyurabilir. Ama yine de siz kişi sayısı kadar sipariş verin, kavga çıkmasın, çünkü her şey çok lezzetli!

Günlerimizi sadece yürüyerek gezmek ve sonrasında istediğimiz her şeyi yemek üzerine kurguladığımız için bizim gezimiz yarı turistik yarı gastronomik oldu diyebiliriz. Üsküp’te yine porsiyonları ile önce göz doyuran, sonra lezzetleri ile damak şenlendiren bir başka mekan ise Kolektiv. Hemen meydanda. En turistik mekanlardan biri olarak da düşünebilirsiniz ama ona rağmen fiyatlar öyle uçuk değil. Hele ki Türkiye ile karşılaştırılacak gibi hiç değil. Menüde ne ararsanız var, ister tavuk ister köfte ister pizza ister makarna isterseniz de atıştırmalıklar… Kokteyl konusunda da oldukça başarılılar. Lezzetsiz herhangi bir şeye denk gelmeniz neredeyse imkansız. Meydanı takip eden yolun sonunda ise bir patisserie var, o kadar taze ki, anlatmaya kelimeler yetmez. Yolunuz düşerse ‘fındık kremalı donut’ını mutlaka deneyin. Gitmişken Mother Terrasa’nın evini de ziyaret edebilirsiniz, çok yakın, 100 metre ya var ya yok. Oradan biraz daha uzaklaşırsanız akşam için Munchies BurgerKolektiv. Hemen meydanda. En turistik mekanlardan biri olarak da düşünebilirsiniz ama ona rağmen fiyatlar öyle uçuk değil. Hele ki Türkiye ile karşılaştırılacak gibi hiç değil. Menüde ne ararsanız var, ister tavuk ister köfte ister pizza ister makarna isterseniz de atıştırmalıklar… Kokteyl konusunda da oldukça başarılılar. Lezzetsiz herhangi bir şeye denk gelmeniz neredeyse imkansız. Meydanı takip eden yolun sonunda ise bir patisserie var, o kadar taze ki, anlatmaya kelimeler yetmez. Yolunuz düşerse ‘’a da bir uğrayabilirsiniz, kesinlikle mükemmel lezzette bir hamburger ve değişik soslarla servis edilen patates kızartmalarına bayılırsınız…

Üsküp, aslında en fazla 2 günde gezilebilecek bir şehir ama bizim gibi dağ, bayır, taş demeden gezmek, kalenin çıkılmadık yerini bırakmamak, her müzeye girmek istiyorsanız 3 gün de rahat olur. Ayrıca ‘Heykeller Şehri’ olarak anılmasının da hakkını veriyor, çünkü adım başı ilginç ve görkemli heykellerle dolu, onları da incelemek epey zaman alıyor… Bir gün bile fazla diyenler olduğunu biliyorum ama yeterince gezmediklerinden eminim… Sadece şehir müzesini, arkeoloji müzesini gezmek, oradaki tüm eserleri incelemek ve kaleye çıkmak toptan bir günü alır, e eski pazardaki her mağazaya gireyim, sıcaktan yoruldukça bir serin kahve içeyim, gün ortası bir happy hour yapayım da derseniz en iyisi 2 gün. Mükemmel güzellikteki Matka Kanyonu’na da gidecekseniz 1 gün de ona ayırın. Hatta, Matka Kanyonu’nun tamamını yürüyecekseniz ertesi günü de es vermek için ayırın, biz öyle yaptık, çünkü adım atacak halimiz kalmamıştı.

Doğa harikası bir rota: Matka Kanyonu

Matka Kanyonu, resmen bir doğa harikası! Yeşile doyuyorsunuz ama çoook dağ bayır çıkıp yoruluyorsunuz, benden söylemesi. Üsküp otogarından otobüslerle yaklaşık 40 dakikada ulaşabiliyorsunuz kanyona, ancak otobüs bizi çok yukarıda bıraktı ve kanyonun iç kısmına yani asıl yere yaklaşık 45 dakika yürüdük, gerçekten aşırı yorucuydu. Ama kesinlikle görülmeye değer manzaralarla dolu. Dilerseniz tekne turuna katılabiliyor ya da kano kiralayabiliyorsunuz. Dağın içindeki yarı merdivenli, yarı patikalı yolları takip edip gittiğiniz yere kadar ilerleyebiliyorsunuz, biz epey gittik ama sonunu göremedik, daha halimiz kalmamıştı, dönenlere sorduk gitmeseniz de olur dediler, biz de geri döndük çünkü aşırı yorulmuştuk. Kanyonun tam ortasında, hemen tekne turlarının düzenlendiği yerin yanında göle sıfır bir tane mekan var. Dilerseniz iç kısmında yemek yiyebiliyor ya da açık alanında kahve, kokteyl veya tatlı tercih edebiliyorsunuz. Fiyatlar yine aşırı pahalı değil. Hafif ve tatlı alkollü içecekleri seviyorsanız ‘pink chevrolet’i öneririm.

Matka’nın dönüş yolu da en az gidişi kadar yorucuydu ve dönüşte 25 bin adımı geçmişti saatim, gerçekten adım atacak halimiz yoktu, eve kendimizi zor attık. Ertesi gün gitmek istediğimiz birkaç yer kalmıştı ama sadece en yakın yerlere gidebildik ve sık sık kendimizi ara sokaklardaki mekanlara attık dinlenmek için. Çünkü ayaklarımız ‘bizi bırakın’ diye adeta bağırıyorlardı…

Manzaralı sokaklar, İtalyan lezzetleri ve bolca sakinlik: Ohrid

4. gün bizim istikamet Ohrid oldu. Yine Üsküp otogardan otobüsler kalkıyor ama saatleri biraz dengesiz, sabah çok erken, öğlen ve akşam birer servis var ve 3.5 saat sürüyor, çünkü trafikte çok yavaş ve sakinler, sollamak yok, hız yapmak yok, aslında 2 saatte bitebilir ama neyse. O yüzden erken çıkmak en iyisi ki Ohrid’e varınca gün bitmesin.

Ohrid otogardan merkeze yaklaşık 25 dakika bir yürüme mesafesi var ama bizim ayaklarımızda derman kalmadığı için biz taksiyle gittik, neyse ki çok tutmadı. Döviz çok hareketli olduğu için tam rakam vermiyorum ama özellikle İstanbul’dan oldukça uygun fiyatları var taksilerin diyebilirim.

Sabah erken yola koyulduğumuz için 11 gibi kalacağımız yere varmıştık, airbnb’den şurayı tuttuk, biz ilk airbnb müşterileriymişiz, o yüzden yarı yarıya bir indirimi vardı, reklam değil keşke olsa ve her hafta sonu gitsek ama 🙂 faydası olursa diye linkini ekliyorum. Aynı tarzda pek çok daire bulabilirsiniz ve hepsi hemen hemen yan yana. Fiyat/performans olarak çok iyi bir yerdi, ayrıca merkeze de (eski şehre) çok yakın, 5 dakikada her yere yürüyebiliyorsunuz, meşhur restoranları dahil… Ah o restoranlar, hemen paylaşacağım.

Vardığımız gün biz hemen hemen tüm tarihi yerleri gezdik, kiliseler, camiler, kale… Ama kalenin saatine yetişemedik, yanlış hatırlamıyorsam 4-5 gibi kapanıyordu, içerisine giremedik. Zaten benim pek gönlümde yoktu, çünkü Üsküp’teki kaleyi gezmek çok yorucuydu, bu da eksik kalsın dedim. 🙂 Müze ve kilise girişleri ise biraz pahalı ama mimarisi çoğunun çok benzer o yüzden hepsine girmeseniz de olur. 1-2 tane en büyük olanı gezmeniz yeterli olacaktır. Her tepenin ardında enfes bir manzara var. Her yer fotoğraf çekilmek için harika! Yani, kötü bir yere çıkmanız imkansız diyebilirim.

Bizim evlilik yıldönümümüze denk geldiği için güzel bir mekanda akşam yemeği için yer ayırttık. Kaneo. Göle sıfır ve tek kelimeyle enfes bir mekan, ayrıca bütçe dostu. Biz incir soslu salata, trüflü gnocchi ve bolonez soslu spagetti söyledik, bir de yerli şaraplarından. Deniz ürünleriyle arası iyi olanlar için de harika bir yer. Ben ne yazık ki hiçbir deniz ürününü yemediğim için menünün o kısmı bana hitap etmiyordu ama eşim balık çorbası da istedi. Kısacası, her damak tadına uygun bir lezzet bulmak mümkün. Atmosferi ise şahane.

Yemek yerken yan masamızda Türk bir aile oturuyordu ve laf lafı açtı, onlar bizden önce geldikleri için epey gezmişler ve gölde yüzmüşler. Bize bilinmeyenleri anlattılar ve asıl bombayı patlattılar: Su yılanları. Gölde ve plajda çok fazla su yılanı görmüşler ve bu bölgede sayıca çok olduklarından bahsettiler. Onlar daha anlatırken benim kafamdaki gölde yüzme planı rafa kalktı. Neredeyse 2 tam günü güneşlenip suya girmek için ayırırız derken su yılanlarından haberdar olunca ben vazgeçtim. Seneler önce eşimle Sırbistan’a gittiğimizde bir kene vakası yaşamıştık ve hastane süreci aşırı zordu. O yüzden Balkanlar’da bir vakayı daha ben kesinlikle kaldıramazdım. 🙂

Hal böyle olunca 2 gün Ohrid’de boşa çıktı, bize de daha fazla gezmesi ve tabii ki yemesi kaldı. Siz eğer su yılanlarından çekinmiyorsanız (oranın halkı epey alışmış, çocuklar bile ellerine alıp oynuyormuş, evet yılanlarla) plajlarında güzel zaman geçirebilirsiniz. Biz bol bol bir ucundan bir ucuna yürüdük. Ohrid’i iki kısım olarak değerlendirebilirsiniz; eski ve yeni şehir, o yüzden restoranları, mağazaları, güzel sokakları bol, bence hiç sıkılmazsınız.

Ohrid, biraz Balkanlar’ın İtalyası rolünü üstlenmiş gibi (tabii bu son zamanların en popüler rotası Karadağ da olabilir ama) her sokak başında bir İtalyan restoranı var diyebilirim. Pizza Nemo’da dört peynirli pizza tercih ettik, ekşi krema ile. Ve gerçekten İtalya’da yediğim ilk pizzanın tadını anımsadım diyebilirim. Kesinlikle denemenizi öneririm. Leonardo Pizza’da da aklımız kalmıştı ama biz Nemo’ya gittik, menüleri zaten neredeyse aynı ve birbirine çok yakın, artık siz hangisinin atmosferini daha çok beğenirseniz…

Bu arada Ohrid’de illaki restoranlarda oturmak zorunda da değilsiniz, sokak lezzetleri de oldukça başarılı. Göl boyunca uzanan caddede hamburgerden dilim pizzaya, börekten köfte ekmeğe kadar pek çok lezzeti bulabilirsiniz. Ayrıca şunu da söylemek de fayda var, hemen kendinizi merkezdeki mekanlara kaptırmayın, biraz ilerlemeye devam ettiğinizde, yeni yapılmış bir bisiklet ve yürüyüş yolu var, göl kıyısı boyunca, onu takip edin ve mutlaka Cuba Libre Beach&BarCuba Libre Beach&’a da bir uğrayın. Kokteylleri ile ün salmış durumda ve sonsuz sayıda kokteyl yapıyorlar, manzarası ise şahane. Biz mojito denemiştik ama daha sıra dışı tatlar da menüde mevcuttu. Oradan çıkınca da yine enfes manzaraya sahip Kadmo‘da bir Türk kahvesi için. Onun bile porsiyonu çok büyük!

Uzun lafın kısası, harika lezzetleri, benzersiz manzaraları Ohrid’te bulabilirsiniz. Benim ilk gidişimdi ama son olmamasını çok istiyorum. Hatta mümkünse sezon dışında da ziyaret etmek isterim, daha sakin daha keyifli olacağından eminim…

İlginizi çekebilir: Plansızlık en iyi plan olabilir mi?

Ecem Şenyurd Efecan: Selam, ben Ecem! Boğaziçi Üniversitesi’nden mezun olduktan sonra çeşitli özel kurumlarda çalışıp akademi özlemiyle soluğu yine üniversitede aldım, daha öğrenilecek çok şey vardı! Mindfulness üzerine tez yazıp 'an'da kalmayı hala başaramayan biri olarak insana iyi gelen ne varsa bulmaya, uygulamaya, hayatımın bir parçası haline getirmeye çalışıyorum. Tam bir kahve severim, günlük sınırsız doz alımıyla hayatımın olmazsa olmazı. Üretmeye bayılıyorum! :)

Kıyafetlerinize özen gösteren teknoloji: Siemens iQ500 ile tanışın

Evde zamanımızın büyük bir kısmı, farkında olmasak da rutin işlere gidiyor. Pek çoğumuz için bu rutinde en çok vakit alan işlerden biri de şüphesiz ki çamaşır yıkamak ve kurutmak. Çamaşırlar için uygun programı seçmek, deterjanı ayarlamak, ıslak çamaşırların kurumasını beklemek ve ütü… Tüm bunlar bazen günün temposu içinde küçük ama rutinde bir yük haline dönüşebiliyor. Hayatı kolaylaştıracak birçok yenilik ise Siemens’ten geliyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makineleri ile rutininiz artık hiç olmadığı kadar kolay ve pratik. Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makinesinde çamaşırlarınızı sizden önce düşünen, her adımı sizin yerinize planlayan bir teknoloji var. Size ise bu teknolojinin keyfini çıkarmak kalıyor. 



intelligentDry: “Ben ne yapacağımı bilirim” diyen çamaşır ve kurutma ikilisi 

Pamuk tişörtler, hassas bluzlar, okuldan gelen kalın eşofmanlar… Normalde hepsi için ayrı ayrı düşünüp doğru programı aramanız gerekir. Ama artık değil. Gün içinde onlarca şeyle uğraşırken bir de çamaşırın “fazla mı kurudu, az mı kurudu, ya buruşursa?” stresi yaşamıyorsunuz. Çünkü makineler zaten kendi arasında konuşup sizin yerinize karar veriyor.  

Çamaşır ve kurutma makineniz sadece yan yana duran iki cihaz değil; birbirini anlayan, sizin yerinize düşünen bir ikili. Siemens iQ500’ün intelligentDry teknolojisi sayesinde “Acaba doğru programı seçtim mi?” stresi tamamen bitiyor. Yıkama bittiği anda çamaşır makineniz tüm detayları (kumaş türü, yük miktarı, ıslaklık seviyesi, hatta ısı toleransını) tek tek kurutma makinesine iletiyor. Kurutma makinesi de tüm bu bilgileri alıp kıyafetlerin için en doğru programı otomatik olarak seçiyor ve başlatıyor. 



Evinizde görünmez bir iş ortağı varmış gibi… Sessiz, hızlı ve tamamen sizin konforunuz için çalışan. Tek yapmanız gereken çamaşırları makineye atmak; gerisini teknolojinin kendisine bırakmak ve keyfini çıkarmak. 

Mini Yük Özelliği: “Şunu bir hızlı aradan çıkarayım” dediğiniz anlar için 

Spor sonrası sepette sırasını bekleyen bir tişört, “yarın tekrar giyeceğim” diye bir kenara ayırdığınız gömlek ya da akşam dışarı çıkmadan önce anında yıkanması gereken bir bluz. Makineyi tam dolduracak kadar birikmesini beklemek istemezsiniz; ama tek parça kıyafet için makinenizi çalıştırmak istemezsiniz. Siemens iQ500 çamaşır makinesinin mini yük özelliği tam da bu anlar için tasarlandı. Yarım kiloya kadar olan birkaç parça çamaşırı, kısa sürede ve düşük enerji tüketimiyle yıkayabilirsiniz. 



Günlük hayatın koşturmacasında en güzeli de şu: Siemens Home Connect uygulaması üzerinden bir dokunuşla mini yük programını açıyor, çamaşırlarınızı dakikalar içinde temiz ve mis gibi alıyorsunuz. Pratik, hızlı ve o küçük yükleri büyük bir mesele olmaktan çıkaracak kadar akıllı. Siz temponuza devam edin; o, çamaşırlarınız için detayları halletsin.  

20’den fazla yıkama ve 15’den fazla kurutma programı ile gardırobunuzdaki her kıyafete ayrı bir seçenek 

Her kumaş, her kullanım, her kıyafetin ayrı bir dili vardır. Siemens çamaşır ve kurutma makinesi işte bu yüzden onlarca akıllı programla kıyafetlerinizin ömrünü uzatıyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma Makineniz, tüm ihtiyaçları bilir ve sizin için en uygun seçeneği sunar. Siemens Home Connect uygulaması sayesinde tüm programlara tek dokunuşla erişebilir, hatta yeni çıkan programları indirerek makinenizi kişiselleştirebilirsiniz. Böylece makineniz yıllar geçse bile zamana ayak uydurmaya devam eder.  

Program Asistanı: “Sen söyle, ben ayarlarım” diyen yardımcı 

“Hangi program daha doğru? Çamaşır az mı çok mu? Bir kere giydim ama uzun programa atsam mı?” diye düşünmenize gerek kalmadan Program Asistanı tüm bunları size en doğru programında çalıştırır. Kumaş türünü, çamaşırın ağırlığını, kirlilik seviyesini analiz eder ve size en uygun yıkama-kurutma programını önerir. Bu sayede yalnızca doğru programı bulmakla kalmaz; suyu, enerjiyi ve zamanı en verimli şekilde kullanır. Siz de makinelerin işini yapmasına izin verip, geri kalan zamanınızı kendinize ya da sevdiklerinize ayırabilirsiniz. 

SmartFinish: Ütüye ayırdığınız süre artık size kaldı 

Kim ister çamaşırların başında ütüyle saatlerini harcamayı? SmartFinish teknolojisi buharın gücünü kullanarak kırışıklıkları daha makineden çıkmadan %50’ye kadar azaltıyor. Sonuç? Daha az ütü, daha çok kendinize ayırdığınız zaman. Teknolojinin keyfini çıkarmak için Siemens Home Connect uygulamasıyla SmartFinish’i açmanız yeterli. Ütü masası açmadan, güç harcamadan, zaman kaybetmeden kıyafetleriniz giyime hazır hale gelir. Bir toplantı öncesi, spontane bir plan öncesi ya da sadece rahatlık istediğiniz bir anda SmartFinish teknolojisi sizin için çalışır.  

Program İndirme: Makineniz hep güncel, hep “yenilikte” 

Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makinesi, güncel yeni programları kolayca indirip tek dokunuşla kullanabilirsiniz. İhtiyaç değiştikçe çamaşır makineniz de sizinle birlikte kendini güncelliyor. Siemens’in en sevilen yanlarından biri, cihazların statik kalmaması. Yani bugün aldığınız çamaşır makinesi birkaç yıl sonra bile yeni özellikler kazanabiliyor. 



Siemens Home Connect üzerinden cihaza özel yeni yıkama ve kurutma programları indirebiliyorsunuz. Mevsimsel ihtiyaçlar, moda olan yeni kumaş türleri, spor kıyafetlerin gelişmesi… Ne değişirse değişsin, makineniz hep güncel kalıyor. 

Tıpkı telefonunuza uygulama güncellemesi indirir gibi çamaşır ve kurutma makineniz de güncellemelerle değişen yaşam tarzınıza ayak uyduruyor. 

Akıllı deterjan yönetimi: i-Dos ile her yıkamada doğru ölçü 

Makineyi tamamen doldurunca veya tek parça kıyafeti makineye attığınızda ne kadar deterjan koyacağınızı bilemiyor olabilirsiniz. İşte tam bu noktada i-Dos Deterjan Tarama teknolojisi devreye giriyor. Siemens Home Connect üzerinden şişelerin barkodunu okutup su sertliği ve deterjan yoğunluğunu makineye iletiyor, i-Dos ise her yıkamada doğru miktarı otomatik olarak ayarlıyor. Üstelik Siemens Home Connect uygulaması, deterjan seviyesini takip ederek deterjanınız tükenmeden önce size haber veriyor. Tek yapmanız gereken uygulamayı telefonunuza yüklemek ve çamaşır makinenizi uygulamaya bağlamak. 

stainRemoval teknolojisi: Zorlu lekelerle inatlaşmayı unutun 

Çay, yağ, makyaj, çikolata lekeleri… Gün içinde fark etmeden üzerinize bulaşan lekeler artık kâbus olmaktan çıkıyor. Siemens iQ500 çamaşır makinesi ile stainRemoval teknolojisi devreye giriyor. Tek bir dokunuşla çay, yağ, kozmetik veya günlük hayatta karşılaştığınız diğer zor lekeler için özel programları aktif edebilirsiniz. 

Siemens Home Connect uygulaması sayesinde daha fazla leke türünü ve bunlar için geliştirilmiş özel programları keşfetmek de mümkün. Yani sadece “lekeyi çıkar” demekle kalmıyor, sizin için en doğru yıkama programını da otomatik olarak öneriyor. Böylece hem lekelerle uğraşmak zorunda kalmıyor hem de giysilerinizin ömrünü koruyorsunuz. 

Artık çocuğunuza yemek yedirirken dökülen yemek lekeleri, kahve kazaları ya da mutfakta sıçrayan yağ lekeleri sizi endişelendirmiyor. stainRemoval, günlük hayatın getirdiği küçük sürprizlere karşı en güvenilir yardımcınız oluyor. 

Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makineleri, artık sadece kıyafetlerinizi temizleyen makineler değil; size zaman, konfor ve güven veren akıllı iş ortaklarınızdır. Ütüye harcadığınız vakti kendinize ayırın, lekelerle uğraşmayı unutun ve teknolojinin yaşam alanınıza uyumunun keyfini yaşayın.

*Bu yazı Siemens’in katkılarıyla hazırlanmıştır. 





İlgili Makale