X

Tüm diyetlere ve diyetin felsefesine karşı çıkan beslenme şekli: İçgüdüsel beslenme

İçgüdüsel beslenme Nedir?

İçgüdüsel beslenme, orijinal adıyla “Intuitive Eating”, California’dan iki klinik diyetisyenin (Evelyn Tribole, MS, RD ve Elyse Resch, MS, RDN, FADA) geliştirdiği bir sistem. Aslında buna birilerinin geliştirdiği bir sistem demek yanlış olabilir. Çünkü içgüdüsel beslenme hareketinin ne zaman ve nasıl başladığı tam olarak kesin değil. Kesin olansa sağlıklı beslenme ve spor hakkında bugün doğru kabul ettiğimiz pek çok önermeyi derinden sarsan bir yaklaşım olması: İstediğini yiyebilirsin, istediğin zaman yiyebilirsin, keyifle yiyebilirsin; üstelik kilo almadan.

“Ağır, yağlı yemekler yemeyin.”; “Rafine şeker tüketmeyin.”; “Haftada 3 gün en az 45 dakika egzersiz yapın” gibi diyetisyenlerin ve doktorların yıllardır tekrarladığı, sağlık yayınlarının, kadın dergilerinin gözümüze gözümüze soktuğu, zaman zaman “Eh yetti be!” dedirten ama yine de çoğumuzun ezbere bildiği o kurallara; özünde diyet zihniyetine karşı çıkıyor.

İçgüdüsel beslenme, aslında insanın temel beslenme dürtüsünü destekleyen bir felsefe. Saatli beslenmeyi, kalori kısıtlamasına giderek kilo vermeye çalışmayı, yiyeceklerin iyi ve kötü olarak sınıflandırılmasını; sporun (ve özellikle kardiyonun) kalori yakmak, kilo kaybetmek için yapılmasını ve bütün bunların irade gücü ile ifade edilmesini eleştiriyor.

Evelyn Tribole ve Elyse Resch’e göre vücudun gönderdiği açlık ve tokluk sinyallerine göre yemek, yani acıkınca yemek ve doyunca bırakmak, insanoğlunun zaten var olan kilo dengeleme mekanizmasını sağlıklı bir şekilde sürdürmesi için benimsemesi gereken en temel prensip. Belki buna prensip ya da kural demek bile yanlış olur. Çünkü bu aslında içgüdülerimizin bir gereği; son derece doğal ve sağlıklı bir döngü.

Asıl yanlış olansa -Tribole ve Resch’e, ve diğer içgüdüsel beslenme savunucularına göre- diyetlerin bize dayattığı saatli beslenme (her üç saatte bir yeme, günde 3 ana 3 ara öğün yeme veya gece yatmadan 3 saat önce yemeyi bırakma gibi), kalori kısıtlama, besin gruplarını ayırarak beslenme ve benzeri bütün yazılı-çizili diyet kurallarına uymaya çalışarak beslenme.

Bu yaklaşıma göre vücudunuz neye ihtiyaç duyduğunu, neyi ne kadar yiyeceğini, ne zaman doyduğunu size zaten söyler! Örneğin mensturasyon dönemindeki kadınların çikolata istemesi tesadüf değildir. Bu dönemde kadınların vücudunda magnezyum seviyeleri azalır ve çikolata iyi bir magnezyum ve triptofan kaynağıdır.

Bu durumda vücudunuzun ciddi biçimde istediği, yemek için can attığı şeylerle savaşmak doğru değil. Ayrıca bu savaş uzun vadede yemekle ilgili obsesyonlar (saplantılı düşüncelere) yaratıp daha çok yeme atakları yaşamanıza sebep olabilir.

Tribole ve Resch’e göre içgüdüsel beslenmenin temel prensipleri şunlar:

1. Diyet mantığını reddedin:

Diyet kitaplarını, size diyet yapmayı teşvik eden dergileri, sağlıklı hızlı ve kalıcı kilo kaybı vaad eden bütün yaklaşımları kaldırıp atın! Size her diyetin sonunda kendinizi başarısız ve yetersiz hissettiren bütün o yalanları unutun. ‘Doğru diyet’ diye bir şey yok. Suçlu siz değilsiniz. Bunlara inanmaktan vazgeçin. Eğer eninde sonunda, doğru uyguladığınızda, bir diyetin sorununuza çözüm olacağına dair içinizde en ufak bir inanç taşımayı sürdürüyorsanız içgüdüsel yeme düzenini hayatınızın bir parçası haline getiremezsiniz.

2. Açlığınızı onurlandırın:

Vücudunuzu yeterli enerji ve karbonhidrat tüketerek tok tutun. Aksi takdirde çok yemeyi teşvik eden son derece doğal bir dürtüyü tetiklemiş olursunuz.

3. Yemekle barış yapın:

Kafanızın içindeki “yemek ya da yememek” savaşımına bir son verin! Kendinize istediğiniz her şeyi istediğiniz zaman istediğiniz miktarlarda yiyebilme izni verin. Ve evet; bu izni koşulsuz olarak verin. “Yarın diyete başlayacağım o yüzden bugün yiyebildiğim kadar yiyeyim.” düşüncesi size yabancı değilse, bu koşulsuz iznin sebebini anlayabilirsiniz.

Belli bir yiyeceği ya da yiyecek grubunu kendinize (bir müddet için bile olsa) yasaklayacağınız zaman, zavallı zihniniz bunları bir daha asla yiyemeyeceğinizi düşünüp, yiyebileceği son birkaç saati çok iyi değerlendirmek adına (!) sizi aşırı miktarlarda, irrasyonel bir yeme döngüsüne sokuyor. Pek çok deneyle kanıtlanmış bu teoriye göre; “mahrumiyet” (deprivation) insanlarda büyük telaş yaratan, son derece güçlü bir durum.

4. ‘Yemek polisi’ne meydan okuyun:

Kafanızın içinde size çikolatalı pastanın kötü, yeşil elmanın iyi; günlük 3000 kalorinin kötü, 1000-1500 kalorinin iyi; az su içmenin kötü, çok su içmenin iyi; hareketsizliğin kötü, düzenli egzersizin iyi olduğunu söyleyip duran otoriteyi susturun, Günün sonunda suçlu hissettiren, provoke eden, ümitsizliğe ve hayal kırıklığına yol açan bu sesleri susturmak içgüdüsel beslenmeye geçebilmek için kritik bir adım.

5. Tokluğunuza saygı duyun:

Vücudunuzun size artık aç olmadığınızı söyleyen sinyallerine kulak verin. Yemek yerken yemek boyunca ara ara durup tokluk seviyenizin ne durumda olduğuna, yemeğin tadının artık nasıl geldiğine odaklanmayı deneyin.

6. Tatmini keşfedin:

İnce ve sağlıklı olmak için çırpındığımız bugünlerde önemli bir şeyi unuttuk. Varoluşun en temel, en doğal hazlarından biri; yemek yeme ve tat alma tecrübesinin doyumu ve güzelliği. Gerçekten istediğiniz bir şeyi acıktığınız bir zamanda suçluluk duymadan yediğinizde doyuma daha çabuk ulaşıp, daha azının da size yettiğini fark edebilirsiniz.

7. Hissettiğiniz duyguları yemeği kullanmadan onurlandırın:

Kaygı, sıkıntı, öfke hepimizin sıklıkla yaşadığı duygular. Bu duyguları yiyerek bastırıyorsanız, yiyeceğin kısa vadede rahatlama sağladığı ama uzun vadede problemlerinizin hiçbirini çözmediğini gayet iyi biliyorsunuz. Bütün sorunlarınızla eninde sonunda yüzleşmek durumundasınız ve duygusal yemeye devam ettiğiniz sürece, buna ek olarak bir de çok yemenin yarattığı huzursuzlukla baş etmek zorunda kalacaksınız.

8. Vücudunuza saygı duyun:

Genetiğinizi kabul edin. Nasıl 38 numara ayakları olan birinin 36 numara ayakkabı giymesi gerçekçi değilse, vücudunuz için de aynı beklentilere sahip olmak son derece gerçek dışı ve üstelik rahatsız edici. Vücut biçiminizle barışık değilseniz ve bunu sıklıkla eleştiriyorsanız, içgüdüsel beslenmeyi hayatınıza geçirmeniz oldukça zor.

9. Spor yaparken yaktığınız kalorilere değil ne hissettiğinize odaklanın:

Kilo vermek için spor yapma fikrini boşverin. Sadece aktif olun, vücudunuzu hareket ettirin, ve bunun sizi nasıl hissettirdiğine odaklanın. Aktifleştikçe yükselen enerjinizi, iyileşen moral durumunuzu ve vücudunuzda, kaslarınızda olup biten bütün rahatlamayı fark edin.

10. Sağlığınızı onurlandırın:

Sağlığınızı ve tat alma duyularınızı onurlandıran yiyecekler seçin. Size iyi gelecek, iyi hissettirecek, tadından hoşlandığınız yemekleri keyifle yiyin. Unutmayın, her zaman “en sağlıklı, en doğru ve en mükemmel” yemek seçimleri yapmak zorunda değilsiniz. Bir çikolatalı pasta yediniz diye, ya da bir gün boyunca yoğun kalorili, yağlı ve şekerli yiyecekler yediniz diye bir anda yetersiz/dengesiz beslenmiş ya da kilo almış olmazsınız.

Bildiğim kadarıyla Tribole ve Resch’in “Intuitive Eating” kitabının Türkçe’si ülkemizde henüz yayınlanmadı. İngilizce kopyaları elbette mevcut. Ayrıca, yine bildiğim kadarıyla bu yazıda bahsettiğime çok benzer bir yaklaşım Doktor Ozan Tuncer tarafından “Diyetsiz Kalıcı Zayıflama” isminde bir kitapla ülkemizde de teşvik ediliyor.

Eğer içgüdüsel beslenme fikri ilginizi çektiyse, bugüne kadar yaptığınız diyetlerin uzun vadede problemin çözümü olmadığını ve bundan sonra da olamayacağını düşünüyorsanız, bütün iyi niyetli ‘sağlıklı beslenme’ girişimleriniz günün birinde aşırı yeme krizleriyle sonlanıyorsa ve bunun kendi iradesizliğiniz olduğuna inanıyorsanız, içgüdüsel beslenme/intuitive eating felsefesini detaylıca araştırmanızı önerebilirim.

 

Yazarın diğer yazıları için tıklayınız. tıklayınız. 

Seda Çukurova: İflah olmaz bir iyi-yaşam tutkunu. Yenilikçi, kıpırtılı ve duygusal. Öğrendiklerinden etkilenen, tabiri caizse kendini kaybeden, kapılıp gidiveren bir wellness aşığı. Bilkent Üniversitesi İşletme Fakültesinden mezun oldu. Pazarlama ve inovasyon yönetimi ağırlıklı dersler aldı. Anadalını sürdürürken Psikoloji bölümünden Social Psychology, Cognitive Psychology, Brain and Behavior, Developmental Psychology gibi dersler alarak yandal programını tamamladı ve sertifika aldı. Florida’daki Walt Disney World’de çalıştı, Almanya’daki Goethe Universitat’te değişim öğrencisi oldu. Şimdilerde sağlık iletişimi ve davranışsal sağlık alanlarında kazandığı yükseklisans bursuyla Amerika’ya gitmek üzere hazırlıklarını sürdürüyor. Sağlıklı yemekler pişirdiği, tenis oynadığı, sağlık üzerine belgeseller izlediği anlar onun en mutlu anları..

Yeni yıl hediyelerinin vazgeçilmezi Sosyopix ile anılarınızı ölümsüzleştirin

Sevdikleriniz için hediye seçmek bazen uzun uzun düşünmeyi gerektirir. Çünkü aslında aradığımız şey, sadece bir eşya değildir; bir duyguyu, bir anıyı, bir hatırlamayı karşı tarafa hissettirmektir. Tam da bu yüzden fotoğrafla kişiselleştirilmiş hediyeler, her zaman daha çok dokunur. Tek bir kare, bir gülüşün ardındaki hikayeyi yeniden canlandırır; yıllar önce çekilmiş bir fotoğraf bile açıldığında ilk günkü kadar sıcak hisseder. Sosyopix işte tam da bu noktada, o paha biçilmez anılarınızı estetik ve yaratıcı dokunuşlarla unutulmaz kılıyor.



Kişiselleştirilmiş takvimlerle zamanı anlamlandırmak

Yeni yıl, hayatımızda yeni sayfalar açmak demektir. Bu nedenle kişiselleştirilmiş takvimler, sadece günleri takip ettiğiniz bir araç olmaktan öteye geçer; umut ve güzellikle dolu bir yılın sembolü haline gelir. En güzel fotoğraflarınızla hazırlanan masa veya duvar takvimleri, sevdiklerinizin her gününe anlam katar. Her sayfa, sadece bir tarih değil, hatırlanan ve paylaşılan özel bir anı olarak kalır. Takvimi her çevirdiğinizde, geçmişin güzel anılarını hatırlamak ve geleceğe dair küçük bir mutluluk hissi yaşamak mümkündür. Bu küçük ama etkili detay, hediyenizi hem estetik hem de duygusal olarak unutulmaz kılar.



Anıların dokunulabilir hali: Fotoğraf baskıları



Bir zamanlar telefon ekranına sığdırdığınız, galeri arşivlerinizde kalan en mutlu kareleri bu yılbaşı yeniden keşfetmenin tam zamanı. Sosyopix fotoğraf baskıları, en özel anlarınızı sıcaklığını ve kalitesini koruyarak dilediğiniz formda hayat bulduruyor. İster yaz tatilinde o hiç bitmesin dediğiniz gün batımı karesini, ister kış tatilinde çekilmiş kar manzarasını seçin; retro tarzda ya da şık bir çerçeveyle hazırlatabilirsiniz.Çalışma masasında duran küçük bir fotoğraf, sizi kış tatilinin huzuruna veya yılın en güzel anılarına götürebilir. Bu yıl sevdiklerinize sadece bir hediye değil, birlikte paylaşılan özel anıları ve mutluluğu hediye edin.

Anıların estetik hali: Fotoğraf albümleri

Fotoğraf albümleri, her dönem popülerliğini koruyan ve hiçbir zaman değerini kaybetmeyen hediye seçeneklerinden biridir. Çünkü bir albüm, yalnızca fotoğrafları bir araya getirmez; aynı zamanda belirli bir dönemin, bir ilişkinin ya da bir yolculuğun hikayesini saklar. Sayfaları çevirdikçe hatırlanan detaylar, yeniden yaşanan duygular ve geçmişten gelen sıcaklık, bu hediyeyi zamansız bir klasik haline getirir.

Kişiye özel tasarlanan fotoğraf albümleri, hem estetik hem de duygusal yönüyle güçlü bir hediye seçeneği sunar. Kapak dokusundan sayfa düzenine, renk seçiminden yerleştirdiğiniz küçük notlara kadar tamamen size ait bir anlatım oluşturma fırsatı verir. Bu, sadece bir hediye değil; kendi elinizle hazırladığınız bir zaman kapsülüdür.



Anıları duvarlara taşıyan çerçeveler

Mutlu anıları saklamanın tek yolu albümlerde biriken fotoğraflar veya fotoğraf baskıları değildir; bazen evin en görünür köşesine yerleştirilen bir çerçeve de aynı etkiyi yaratır. Ölümsüzleştirilen anları çerçeveleyerek yaşam alanlarınıza sıcaklık ve derinlik katarken sevdiklerinizin her baktığında o ana yeniden dönmesini sağlar. Farklı boyut seçenekleri sayesinde ister küçük bir köşeyi canlandırabilir ister salonunuzun atmosferini değiştirebilirsiniz.  Duvarlara zarar vermeyen yapışkanlı çerçeveler ise kolay kullanımıyla, yalnızca bir dekor değil; her gün gülümseten bir anı sunar. 

Bi’kutu anı: Özel hediye kutularıyla yeni yıl coşkusu

Yeni yıl ruhunu tek bir kutuda toplamak istiyorsanız, özenle hazırlanmış hediye kutuları bunun için ideal bir çözüm sunar. İçerisinde not defterleri, yılbaşı ruhunu yansıtan kupalar, kokulu mumlar ve daha pek çok özel hediye, kutuyu açan kişinin yüzünde sıcak bir tebessüm bırakır. Böylece hediyeniz yalnızca bir kutu değil, birlikte paylaştığınız anıların sıcacık bir yansıması olur.

Siz de bu yıl, sıradanlığın dışına çıkarak sevdiklerinizin yüzünde unutulmaz bir gülümseme oluşturmak istiyorsanız, Sosyopix’in sunduğu bu kişiselleştirilmiş dünya tam size göre. Hatıralarınızı canlandırın ve onlara, her baktıklarında sizi hatırlatacak, zamana anlam katan dokunuşlar hediyeler sunmak isterseniz aradığınız her şey Sosyopix’te!





İlgili Makale