Travmayı iyileştirmek: Yüzleşme, ilişki kurma ve nihayetinde iyileşme

Açıkçası bir gün böyle bir başlık atacağım aklıma gelmezdi. “Travma” bir zamanlar ismini duyduğumda kaçarak uzaklaştığım bir konuydu. Zaten benim hiç travmam yoktu ki… Olsaydı bu kadar “iyi” olur muydum hiç?

O zamanlar tahmin edersiniz ki travmanın ne anlama geldiği üzerine yeterince düşünmemiştim. Tanımadığım her şey gibi ondan korktuğumun ve kaçtığımın da farkında değildim. Şimdi dönüp baktığımda o zamanlar iddia ettiğim kadar “iyi” hissetmediğimi de açıkça görebiliyorum.

Bugün bu başlığı gönül rahatlığıyla atabiliyorum çünkü fark ettim ki travma hayatımızın doğal bir parçası. Ona doğru şekilde yaklaşmayı öğrendiğimizde kendimizi iyileştirebiliyoruz. Tanımak için baktığımızda sandığımız kadar korkunç olmadığını da görebiliyoruz.

Travma, ben olmak, biz olmak ve yaşamla ilgili eşsiz hazineler barındırıyor. O, bizim en güçlü dönüşüm aracımız. İyi yaşamak travmasız yaşamak değil, travmayla barışık yaşamaktır. Dolayısıyla, “iyi bir yaşam” hayaliyle yanıp tutuşan herkes travmayı tanımalıdır.

Uyanıyoruz…

Öyle bir zamanda yaşıyoruz ki neredeyse her yeni gün yeni bir felaket haberiyle başlıyor. Son zamanlarda günlük yaşamlarımız, korku filmi senaryolarını andırıyor. Bir gün hektarlarca orman ve içinde yaşayan canlıların cayır cayır yandığını izlerken, ertesi gün doğal olmayan bir sel felaketiyle denizden çıkarılan cesetleri seyrediyoruz. Yaşamın güzelliklerini paylaşmak için kullandığımız Instagram hesaplarımız giderek daha çok kişisel haber kanallarına dönüşüyor.

Tüm bunlar şimdi oluyor çünkü 3 maymun dönemi artık bitiyor. Gösteriş ve özendirme çağına, yok saymaya, varmış gibi yapmaya, günü kurtarmaya hep birlikte veda ediyoruz. Samimiyetten, faydadan ve gerçeklikten uzak influencer’lar yerlerini pek de yavaş olmayan bir hızda önemli bilgileri derleyip paylaşan araştırmacı genuinfluencer’lara bırakıyor.

Bir tarafımız tüm bu olup bitenleri izleyip telaşlanırken, diğer yanımız yaşananların ardından gelen yasın içinden geçmeye çalışıyor. Yastan geçebilirsek yaşadığımız fark edişle birlikte bilincimiz yükseliyor ve kalp gözümüz karayı görmüş bir denizci gibi müjdeliyor: Uyanıyoruz!

Tüm bu olanlardan birkaç adım geriye çıkıp yaşananlara uyanış gözlüğünden baktığımızda, yaşam sandığımız çarpık bir illüzyonun sis bulutları gibi dağılmakta olduğunu fark ediyoruz. Bulutlar yerini berrak bir gerçekliğe bırakıyor. Gerçekler ortaya çıkarken gördüklerimiz pek hoşumuza gitmiyor. Ancak, aradığımız değişimin gerçeği görebilmekle başladığını kavrıyoruz.
Afganistan’da bugün olup bitenler, tarihin bir tekerrürü. Tek fark, şu anda görüyor, hissediyor, kabul ediyor, duyuyor ve paylaşıyor oluşumuz. İnkar etmek yerine sahip çıkıyor oluşumuz…

Üstelik tüm bu afetler, yangınlar, seller, korsanlıklar daha küçük ölçeklerde yüzyıllardır her gün olmaya devam ediyor. Terörizm adını verdiğimiz bu barbarca zihniyet, kim bilir kaç komşu aile evinde eşler ile ebeveynler ve çocukları arasında her gün gerçekleşiyor. Kim bilir kaç büyük şirket patronu maaşını aylarca ödemediği ajansının kafasına yıllardır her ay çay fırlatıyor. Büyük resimde yaşanan tüm bu acı biraz da bunu göstermek istiyor olabilir mi?

Dışarıda gördüğümüz tüm bu zorbalık ve felaket içimizde olanların, yönetemediğimiz duyguların, değiştirmemekte inat ettiğimiz davranışlarımızın, her şeyi çok iyi bildiğimizi sanan sabit bakış açımızın, tutunup kaldıklarımızın ve bozulmuş zihin yapımızın bir aynası olabilir mi?

Dönüşümü başlatacak olan değişmesini beklediğimiz yönetim değil de, her birimizin kendi yaşamında atacağı adımlar olabilir mi? Yönetimi değiştirecek olan da bizzat bu olabilir mi?

Her gün yaptıklarımız ve yapmadıklarımızla büyük resimde gördüğümüz problemin bir parçası olduğumuzu artık kabul edebilir miyiz? Sorumluluğunu almadığımız hiçbir problemin çözümü de olamayacağımızı anlamak için daha fazla neye ihtiyacımız var?
Artık travmadan korkup kaçmak yerine onu tanımak için bakmanın zamanı gelmiş olabilir mi?

Travmayla ilişki kurmak

Öncelikle şunu kabul etmeliyiz: Biz, her birimiz travmatize olmuş canlılarız. İyi haber şu ki travma bizim düşmanımız değil, kaderimiz de değil. Travma bizim yaşam kalitemizi artırmak için kullanacağımız bir dönüşüm aracı. Ondan kaçmayı bırakıp onunla yakınlaşabilirsek iyileşebiliriz.

Onlarca yıl travmanın gizemini çözmek için çalışan Dr. Peter A. Levine, Ph. D. dünyaca çok satan kitabı “Kaplanı Uyandırmak”ta şunları söylüyor:

“Travma kaderiniz olmak zorunda değildir. İnsan organizmasına saldıran tüm illetler arasında travma nihai anlamda faydalı olmasıyla bilinir. Bunu söylüyorum çünkü travma iyileştiğinde -hayat kalitesini artırabilen- bir dönüşüm gerçekleşir. Bu iyileşme için her zaman bir sürü ilaç, gelişkin prosedürler ya da uzun saatler boyu uygulanan terapiler gerekmez. Travmanın nasıl meydana geldiğini anladığınızda ve travmanın çözülmesini engelleyen mekanizmaları teşhis ettiğinizde, organizmanın kendi kendini iyileştirmek için hangi yollara başvurmakta olduğunu da kavramaya başlarsınız. Birkaç yalın fikir ve teknikten faydalanarak bu içsel iyileşme kapasitesini engellemek yerine ona destek vermeye başlayabilirsiniz.”

Travmayla ilişki kurabilmek için kendi organizmamızı tanımaya ihtiyacımız var, bedenimizi fark etmeye. Duyusal algımızla bağlantıya geçmeye… Doğadan ayrı değil, onun bir parçası olduğumuza uyanmaya ihtiyacımız var. Bir insan hayvanı olduğumuzu anlamaya ihtiyacımız var. Dört ayaklı hayvan dostlarımızla ne kadar çok benzediğimizi fark etmeye… Bedenimizle ve yaşamla ilişkimizi bu yönde dönüştürmeye ihtiyacımız var.

Bugün ülkemizde ve dünyada olanlar her birimiz için büyük dersler içeriyor. Dış dünyada tüm dengelerin bir gecede değişebildiğini görüyoruz. Eğer kendimize uyanırsak, travmalarımızı tanıyarak kendi iç dönüşümümüzü gerçekleştirirsek o zaman dışarıdaki dengeler alt üst olduğunda darmadağın olmayacağız. Böyle bir zamanda yapacağımız, sörf tahtamızı yakalayıp bir manevra ile yeniden dalganın üstüne çıkmak olacak. Dalgalar küçülmeyecek, biz daha iyi sörf yapmayı öğreneceğiz.

Dünyaya ıstırap çekerek yaşamaya gelmedik. Biz İYİ YAŞAMAYA geldik. Kendi doğamızı tanımaya ve buna uygun yaşamayı öğrenmeye ihtiyacımız var. Bunun için, bedenimizle ve zihnimizle arkadaş olarak bütünlüğümüzü yeniden yakalamak için çalışmalıyız.

Tıpkı doğa gibi biz de yavaş yavaş iyileşiyoruz ve nasıl iyileşeceğimizle ilgili ihtiyacımız olan tüm bilginin hücrelerimizde gizli olduğunu keşfediyoruz. Doğru araç ve yaklaşımlarla bu bilgiyi açığa çıkarmalıyız.

İletişimde olalım

Hakkımda daha detaylı bilgi için www.digdemgirici.com adresimi ziyaret edebilir, beni Instagram hesabımdan takip edebilirsiniz. Yeni yazılarım, atölye, ders ve kamp duyurularım için ücretsiz haftalık ilham e-mail grubuma kaybolabilirsiniz. E-mail grubuma kaydolmak için lütfen [email protected] adresime mesaj gönderin. Sizi hemen kaydedeceğim.

Yakın tarihli etkinliklerim

Yoga ve Yaratıcı Drama Kampı
7-10 Ekim 2021
Çamlıhemşin/Rize
Kamp detayları için şu yazıyı okuyabilirsiniz: Sonbaharda Karadeniz: Yoga ve yaratıcı drama kampı
Detaylı bilgi ve kayıt için lütfen [email protected] adresime mesaj gönderin.

Kaynaklar:
Peter A. Levine, Ph. D., “Kaplanı Uyandırmak”
www.somaticexperirncing.com

İlginizi çekebilir: 2021’e hazırlanırken 10 altın bilgi: 3- Karanlığın bilgeliği

Diğdem Girici Yoga Eğitmeni
İnanıyorum ki doğru bilgiye ulaşabilen ve bu bilgiyi hayatında doğru şekilde kullanmayı öğrenen her insan hayal ettiği yaşamı yaratabilir. İşte bu yüzden yazıyorum, yaşamımı ... Devam