Siz en son ne zaman “özünüze” merhamet gösterdiniz?

Birçoğumuz için oldukça kolaydır; başkası bir hata yapar veya bizim tasdik etmediğimiz bir durumu tercih eder. Bunun sonucunu onun özgür iradesi, onun hayatı veya onun hayatının bir parçası diyerek kabulleniriz. Katı kurallarımız olan noktalar da olabilir, örneğin bir ilişkide dürüst olmak bizim için olmazsa olmazdır. Fakat sevgilimiz bizimle paylaşmadan hayata geçirdiği bir planını veya iş değişikliğini sürecin sonunda gelip anlattığında affediveririz, bizim için “kabul verilemeyecek” bir durum oluşmamıştır.

Peki ya kendimizi düşündüğümüzde, kendimiz için aynı sonuca ulaşmamız sizce bu kadar kolay gerçekleşebilmekte midir? Örneğin en basit bir hatamızda bile “ne kadar aptalsın” deriz kendi kendimize. Sonra çok daha ciddileri vardır bu “kendi kendimize” uygun gördüklerimizin; “her zaman hata yapıyorsun” vardır, “bu işte bir türlü başarılı olamıyorsun, her zaman şişmansın, kendimle hiç mutlu değilim” vardır ve hatta “tüm diğerleri muhteşem ben asla onlar kadar muhteşem olamayacağım” gibi ileri derecede kıyaslamalarımız da vardır… Burada sadece birkaç örnek ile açıkladığımız bu cümlelere baktığımızda tek bir ortak yön görmekteyiz; “merhametsizliğimiz”…

İşte bugün bu yazımda sizlerle muhteşem bir “öz-merhamet” yolculuğuna çıkalım istiyorum. Her nasıl hayatımızdaki diğer insanlara ve olaylara merhamet göstermekten çekinmiyorsak, aynı güzel merhameti sürekli sakınmakta olduğumuz kendimize gösterelim; yani “hata, değiştirilemez pişmanlıklar, değersizlik” ve “hak etmemek” inançlarımıza yeniden birlikte bakalım. Tabii ki örneklerle devam edeceğiz, şimdi siz şöyle düşünüyor olabilirsiniz, “Pınar ben her zaman kendime merhamet ediyorum”… Tabii burada söylemek bu derece kolay, peki bir iş görüşmesi sonucu “kabul alamadığınızda, sizi değil de X kişisini seçtik” dediklerinde kendinize “ben başarısızım” demekten geri durabiliyor musunuz? Veya tam tersine bunun “imkansız” bir şey olduğunu düşünüp egonuzun titreşimine geçip “beni nasıl kabul etmezler” diyerek, “ben yetersizim” mesajlarıyla kendinize son derece merhametsizce mi davranıyorsunuz?

Hemen devam edelim, peki ilişkilerde, aldatıldığınız bir evliliğin ertesinde, yani “başkası” sizin yerinize tercih edildiğinde, daha güzel, daha enerjik veya daha çekici bulunduğunda, “ben güzel değilim, ben yetersizim” veya “ben güzel bir ilişkiyi hak etmiyorum” düşünceleri mi dönüyor dünyanızda? Kendinize hangi sözlerle hitap ediyorsunuz örneğin “aldatılmış kadın, evde kalmış kız” veya “istenmeyen kişi”…. Ne yazık ki bunların hepsi burada yazıldığı kadar doğrudur, evet bu “merhametsiz” kelimeleri kendimiz için kullanan yine bizleriz. Ve aynı durum bir başkasının başına geldiğinde “hayat” diyebilirken, yani hayatın akışıdır, yeni bir ilişkin olur, yeniden güzel bir evliliğin olur diyebilirken, konu kendimiz olduğumuzda kendimize merhametimiz ne yazık ki yoktur…

İşte “öz-merhamet” kavramı burada devreye girer, yani kendimizi ve hayatı olduğu gibi kabul edebilme yeteneğimiz, her ne olursa olsun bunun muhteşem yaradılışımızdan gelen muhteşemliğimizi asla değiştirmediği bilincimiz ve en önemlisi hayatımızı da yaşadığımız her olayın “iyi” veya “kötü” değil bizi geliştiren “deneyimler” olduğunu kabul edebilmek bu hayattaki en önemli yeteneklerimizden biridir.

Sevgili David Hamilton eseri Kendini Nasıl Sevmeli? ile bakın öz-merhamet kavramını nasıl açıklıyor:

“…Gerçek şu ki, kelimeler incitir. Hepimiz bunu biliriz. Birileri bize kötü şeyler söylediğinde değil, kendimize kötü şeyler söylediğimizde inciniriz. Ve sorun şu ki ikincisini çok fazla yaparız. Aşağıdakiler size tanıdık geliyor mu?

  • “Çok aptalım!”
  • “Bunu söylediğime/yaptığıma inanamıyorum.”
  • “Çok başarısızım.”
  • “Çok beceriksizim.”
  • “Bu konuda hiç iyi değilim.”
  • “Çok şişman ve çok çirkinim.”
  • “Kendimden nefret ediyorum.”

…İlk yürüme deneyiminde düştü diye bir çocuğu eleştirir misiniz? Başarısız diye damgalar mısınız?

…Fakat hepimiz çocuklar gibiyiz. Hepimiz hayat boyunca tökezleyip düşüyoruz. Her şeyi alt üst ediyoruz. Hepimiz hatalar yapıyoruz. Biz sadece insanız.

Öz-merhamet bunların hepsini kabul eder ve yavaşça şöyle der “sorun yok”.

Bugün bu yazımda bana eşlik eden sizler, sadece bir dakikanızı ayırmanızı istiyorum, en son kendinize ne zaman gerçekten merhamet gösterdiniz, takılıp düştüğünüzde kendi kendinizi suçlamadan, kendinizi kendinizle incitmeden sadece sonsuz bir kabul ile “sorun yok” diyebilmeyi başardınız? Yine kendinizi kabul ederek tekrar denemeye karar verdiniz? Evet hayat her zaman planladığımız gibi gerçekleşmeyebiliyor, ayrılıklarımız, hastalıklarımız, şifalarımız, kayıplarımız, kavuşmalarımız, öğrendiklerimiz, yaşadıklarımız ve paylaştığımız her şey yani o bizim tüm “merhametsizliklerimiz” aslında yine hayatımıza dair, sadece “sorun yok” diyebilmek, öğrenmemiz gerekeni öğrenebilmek ve aynı “öz” sevgimiz ile yolumuza devam edebilmek var…

Bu yolda en güzel yoldaşlarımızdan biri olan “öz-merhamet” ile her daim kol kola olmak ve Mevlana’nın da muhteşem sözleriyle söylediği gibi “merhamette güneş gibi olmayı” hayatımızda gerçekleştirebilmemiz dileklerimle…

Pınar Özeken (Ulus)
2007 yılında Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü ile Kimya bölümlerini bitirdi. Aynı üniversitede Biyomedikal Mühendisliği ve İspanya Pompeu Fabra üniversitesinde master derecelerini ... Devam